1927. Yılından sonra zamanın idarecileri seküler bir yapı oluşturma çabasına girişmişlerdir. Tarihimizde dini manâda,3. dönemden bahseden Prof. Ali Fuat başgil der ki; 1855. Yılına kadar olan dönem dine bağlı devlet sistemi yani devletin işlerliğini belirleyen Şeriat devleti idi. 1855. Islahat fermanından 1924. yılına kadar olan dönem, yarı dini devlet sistemi ile yürütüldü. 1924. Yılından itibaren de *devlete bağlı* dini sistem ile idare günümüze kadar devam ediyor. Anlaşıldığı gibi; dinin sosyal yapıdaki otorite ve geçerliliğini yitirmesi, doğaüstü, tabii ve dünyevi olayların işi gibi algılanması, insan aklının dinî ve metafizik bağlardan kurtulması ve dinin bir vicdan meselesi haline gelmesi, genel olarak *din kavramının çöküşü* olarak adlandırılabilecek olan sekülerizasyon terimi, dini düşünce, muamelat ve kurumların sosyal önemlerini kaybettikleri bir süreci anlatır. Fransız ihtilaiyle Tanrıyı öldürdük, yaşasın insan düşüncesi ifadesiyle anlatılan seküler yapı; Özel olarak batı’ya has bir anlamda dinî kurumlara yani kilise otoritesine, siyasi nüfuzunun merkezi otoriteye, kilise ve devletin, dini ve siyasi iktidarlarının birbirinden ayrılmaları anlamlarını içermekteyse de dine bağımlılığı ortadan kaldırma eylemidir sekülarizm…
Sekülarizm, her ne kadar Batı’ya mahsus gibi gözükse de, batılı olmayan toplumlara uygulandığında da yaklaşık olarak benzer sonuçları vermiştir. Türkiye’de bilhassa,1927. yılından sonra batılı olmayan ve kendini Müslüman aydın olarak niteleyenler, modernleşmenin sonucu olarak dinleri bu kavramın akışına bırakmışlardır. Sekülarizm hadisesi Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren Tanrıyı öldürüp, insana tapma fiilinin işleyişini ortaya koymuştur. İslam şeriatındaki *Amentü* yerine *6. ok* ile belirlenen; laiklik, milliyetçilik, devrimcilik, cumhuriyetçilik, halkçılık ve devletçilik ilkeleridir. Falih Rıfkı Atay, İsmet İnönü ve Recep Peker. 1932. yılında İtalya seyahatleri sonucunda Mussolini İtalyasından çok etkilenmişler, İslam şeriatının yerine koymak için, Kemalizm ya da Kamalizm adı altında *seküler bir din* çalışmasını gerçekleştirmişlerdir. Onur Atalay adlı yazarımız, *Türk’e tapmak* adlı eserinde 1930.lu yılların düşünce ve inanç iklimini araştırmış, Kemalizm ideolojisini enine boyuna kitabında anlatmıştır. Rusya’da seküler Komunizm benzeri; Türkiye’de *seküler din* böylece yerleşmiştir…
İşte ,İslam şeriatındaki *Amentü* ye nazire olarak, *6. ok* kavramını Türkün amentüsü olarak ortaya koyan kişi; Musa Tekinalp, yani Moiz kohen’dir. Moiz Kohen idolojiyi şöyle tanıtmıştır:*Kahramanlığın örneği olan ve vatanın istiklalini yoktan var eden Mustafa Kemal’e, onun cengâver ordusuna, yüce kanunlarına, mücahid analarına ve Türkiye için ahiret günü olmadığına iman ederim…Türk ordusunun birliğine ve Gazi’nin Allah’ın en sevgili kulu olduğuna kalbimin bütün hulusuyla şehadet ederim…* Moiz Tekin Alp’in en önemli destekçisi, Galip Naşit Arı diyor ki: *Biz yeni Türkiye’nin Kemalist çocukları. Kolumuzun gücüyle açarız ufukları. Hepimizin yüreği bir tek duyguyla çarpar. Hepimizin kafası bir tek varlığa tapar. Gazi Mustafa Kemal bu tek varlığın adı…* Bu ve bunun gibi edebiyatçı, yazar, düşünür, fikir adamı *Seküler din* üzerinde güzellemeler yaparken, Cumhuriyet gazetesi de önce *yarı ilah* manşetini atıyor, sonrası ise mâlum…*Seküler dini* insanlığın olgunlaşması, ilim, bilgi, evrim kavramlarının ders kitaplarına kadar yerleştirilmesi *Seküler dinin* önemini artırmıştır…
Kardeşlerim, Din kavramında insanoğlunun olgunluk dönemine ulaştığının kanıtı gibi ifade edilen, dinde reform hareketinin göstergesi olduğunun delili sayılan *seküler din anlayışı* çabaları günümüze kadar taraftar bulmuş, İlah kavramı değiştirilmek için devlet otoritesi, yasak, 163. adlı kanunlar ve her türlü zorbalıklar yakın zamana kadar uygulanmıştır. Sekularizm düşüncesi din olarak hristiyanlığı, sosyal sistem olarak ta modern endüstri toplumlarını dikkate almıştır. Belki de bu yüzden o yıllarda; Kazım Karabekir paşa bir konuşması akabinde Mustafa kemâle camileri kiliseye çevirip koltuklar mı yerleştireceksiniz diye haykırdığında cevaben evet gerekirse onu da yapacağız demiştir. Bu tarihten sonra ilah olmanın gerekleri icra’ya başlanmış, 1935. yılında ilk heykel, İstanbul, sarayburnuna dikilmiştir. *Seküler dininin* bağımlılarından, Behçet Kemâl Çağlar bir şiirinde:*Bir ebedi güneşle doğdu burada Gazi. Yaprak yığını gibi burada yandı mazi. Burada erdi Musa, burada uçtu İsa. Bülbül burada varsa, hürriyet için öter. Şehit kanı buranın rüzgârlarında tüter. Ne örümcek, ne yosun. Ne mucize ne füsun. Kâbe Arab’ın olsun. Bize Çankaya yeter…* diyordu…Şimdilik bu kadarla iktifa edelim…
Sermedkadir…