Müslüman Ümitsiz Olmaz

Allahû Teâla (cc)’nın ilmi, dilemesi ve yaratması sözkonusu olmadan, kâinatta herhangi bir hadisenin meydana gelmesi düşünülemez,mümkün değildir. Bu Âlemde var veya yok olan her şey, Allahu tealanın kaza ve kaderi iledir. Her şey bu ilahi irade, ezeli ilim ve mutlak kudrete uygun olarak var veya yok olur.

Yani kainattaki her şey bu ilahi kanuna tabiidir. Her şeyde ve her yerde Kader, yani onu vücuda getiren vasıf ve ölçüler ile belirli sebepler mevcuttur. Bunlar ezeli olan allahın ilmine ve iradesine baglıdır. Bu sebeplerin birleşme veya ayrılmasından ortaya çıkan olay ve eşya ise kaza dır.Kaza-ı ilahinin tecellileridir. Hak tealanın Kader ve Kaza sında ilahi hikmetler vardır. Burada kısaca Kader in tarifine bakalım:

Kader vücûda gelecek şeyleri ve o şeylerin ne zaman, nerede, ne gibi evsaf ve hususiyetlerde meydana geleceğini Allahû Teâla (cc)’nın tahdid ve takdir etmesidir. Bizim itikadda Mezhep imamımız İmam Maturidi diyorki:* KADER: Allahu tealanın ezelden ebede (Yani sonsuzluga) kadar olmuş ve olacak şeylerin zamanını, mekanını, sıfatlarını ve her türlü özelliklerini bilmesi, ezelde o mahiyet ve şekilde takdir etmesidir.

KAZA ise: Allahu tealanın ezelde irade ve takdir etmiş oldugu şeyleri, zamanı gelince, ilim, irade ve ezeldeki takdirlerine uygun olarak yaratması demektir.* Kısaca; Allahu tealanın (cc) ilmi, dilemesi ve yaratması söz konusu olmadan Kainatta hiç bir olay meydana gelmez. Takdir buyurduğu şeyleri, zamanı gelince birer birer yaratmasına da kaza denilir. Dolayısıyle kader Allahû Teâla (cc)’nın “ilim ve irade”, kaza ise “tekvin” sıfatına dayanır.

Hz. Ali’den (ra) rivayet edilen bir Hadis-i Şerif’te, Resûl-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur: ** “Kişi şu dört şeye inanmadığı müddetçe mü’min olamaz. Allahü Teâla’dan (cc) başka ilâh olmadığına, Benim O’nun kulu ve resûlü olduğuma, bütün insanlara hakla gönderilmiş bulunduğuma şehadet etmek, ölüme ve ölümden sonra tekrar diriltileceğine inanmak, kadere iman etmek” Süneni Tirmizi ** Yani bu sayılan dört hakikate iman etmeyen kimse mü’min olamaz.(Aliyul kari.)

Kaza ve Kaderi inkar eden kimse, aynı zamanda Allahû Teâla (cc)’nın ilim, irade ve tekvin sıfatlarını reddetmiş olur. Resûl-i Ekrem (sav) Kaza ve Kaderi inkâr ederlere lânet etmiştir.

İtikadda mezhep imamımız İmam-ı Matûridi (rh.a) “Kitabû’t Tevhid” isimli eserinde; Kur’an-ı Kerim’de kaza kelimesinin “hikmetle yaratmak, her şeyin mahiyetini belirlemek, lâyık olduğu yere koymak, hüküm vermek, tamamlayıp bitirmek ve haber vermek” manasında kullanıldığını, âyetlerle izah etmiştir. Dolayısıyle Kaza; hakim-i mutlak olan Allahû Teâla (cc)’nın ilmi ve iradesi ile takdir ettiği herşeye verilen ortak bir isimdir. Kazaya rıza göstermek ise; kat’i nasslarla sabit olan her şeyi, aynen tasdik etmektir.

Mesele bu açıdan değerlendirildiği zaman; Kaza ve Kaderi tasdik etmenin, iman ile olan ilgisi kolaylıkla kavranabilir. Halk arasında yaygın olan ve “ALIN YAZISI” olarak ifade edilen mahiyet; bütün kâinatta var olan ilâhi nizamı tasdik etmekle ilgilidir. Fakat zamanla, mahiyet kayması gündeme girmiş ve anlayışlarda anlatışlarda degişiklikler ve sapmalar olmuştur.

Hz. Adem (as) ile birlikte başlayan insanlık tarihini; Allahû Teâla (cc)’nın takdir ettiği kazaya ve kadere razı olan mü’minlerle, hevâlarını ilâh edinen kimselerin mücadelesi (el milel ve’n nihal) olarak ifade etmek mümkündür. Allahû Teâla (cc)’nın tekliflerinin muhatabı, ehliyet sahibi olan ve tercih etme kudreti bulunan insandır. (Yusuf kerimog Fıkhi meseleler.)

İnsanların yeryüzünde iki yoldan birini tercih etme imkânları vardır. Birincisi: Kaza ve Kadere razı olup, “ Şeriata tabi olabilirler. Bunlara “hidayet ehli” denilir. İkincisi: Hevâlarını ilâh edinip, nefs-i emmarelerine uygun bir hayat yaşayabilirler. Hakimiyeti kayıtsız ve şartsız insana tahsis ettikleri için de bunlara “dâlâlet ehli” denilmiştir. İnsanların hür iradeleriyle, hidayeti veya hevâlarını ilâh edinerek dâlâleti tercih etmeleri mümkündür.

Seyyid Şerif Cürcani, hevâya muhalefeti ibadetin zaruri bir unsuru olarak zikretmiştir: “Hevâsına muhalefet edip, Allahû Teâla (cc)’ya teslim olan kimsenin fiillerine ibadet denilir. Tarifi çok önemlidir.”(seyit şerif curcani) Bu tarifte incelik, kaza ve kadere rızayı gündeme getirir.

Her insan Allah’ın çizdiği bir kader üzere yaşar. Kişinin hayatı boyunca karşılaştığı her durum, yaşadığı her olay, kısaca hayatının her anı bu kaderin bir parçasıdır. Allah bu gerçeği Kur’an’ı Kerimde mealen şöyle bildirir:
*** Hiç şüphesiz, biz her şeyi kader ile yarattık. (Kamer Suresi, Ayet.49) ***

Birçok insan bu bilgiyi bilir, ancak yalnızca samimi dindarlar bu gerçeği derinlemesine kavrayıp, bu gerçeğe uygun yaşarlar. Çünkü insanın ahlakı, tavrı, olaylara bakış açısı, verdiği tepkiler, olayları değerlendirişi, ruh hali bu gerçeği ne derece kavradığının göstergeleridir. Kader gerçeğini kavrayan insan her zaman huzurlu, mutlu ve olumludur.

Dolayısıyla kişi mutsuz, huzursuz ya da olumsuz bir ruh haline sahipse eksiklliği kendisinde aramalı ve bu büyük gerçeği derinlemesine kavramaya çalışmalıdır.

Allah (cc) Kur’an’ı Kerimde.Yunus suresi.Ayet.61.de her olayın Allah’ın bilgisiyle gerçekleştiğini mealen şöyle haber verir: *** Senin içinde olduğun herhangi bir durum, onun hakkında Kur’an’dan okuduğun herhangi bir şey ve sizin işlediğiniz herhangi bir iş yoktur ki, ona (iyice) daldığınızda, Biz sizin üzerinizde şahidler durmuş olmayalım. Yerde ve gökte zerre ağırlığınca hiçbir şey Rabbinden uzakta (saklı) kalmaz. Bunun daha küçüğü de, daha büyüğü de yoktur ki, apaçık bir kitapta (kayıtlı) olmasın.***

Bu gerçek karşısında kişinin, kaderini yaşarken karşılaştığı her olaydan ve her detaydan hoşnut olması, bunlardaki güzellikleri görebilmesi gerekir. İşte bunlar salih mümin olmanın şartlarıdır. Bu bilgilere sahip olan ve bunları kavrayan bir kişinin olumsuzluğa kapılması, hüzünlenmesi, duygusallaşması, ağlaması, hiddetlenmesi, ümitsizliğe düşmesi, kendisini çıkmazda görmesi, gerginleşmesi gibi durumlar söz konusu olamamalıdır diye düşünüyoruz. Çünkü her insanın kaderi Allah’ın izniyle gerçekleşmektedir. O halde kişinin yaşadığı her olayda çok büyük hayırlar ve hikmetler vardır.

Mümin bunların hikmetini anlasın ya da anlamasın, Allah’tan gelen her şeyden hoşnut olur. Böyle bir insanı dünyada hiçbir olay üzüntüye kaptıramaz, tedirgin edemez, endişelendiremez, korkmasına neden olamaz. Bu kişi kaderinin dışına çıkamayacağını bildiği ve niyeti de samimi ve temiz olduğu için Allah’tan hep bir güzellik ve hayır umar.

Müslüman: Hayatında hiçbir olumsuzluğa yer vermez. Yaşadigi hayatın her anından razı, Allah’a derin bir teslimiyet içinde, her şeyden hayır uman, Hayatının her her anında yaratılan güzellikleri görebilen, Allah’ın kontrolünde bir hayat yaşamanın getirdiği huzurla şükreden bir ruh hali içinde olmalıdır diye inanıyoruz.
Ancak bu ruh haline sahip olabilmesi için kişinin koşulsuz, şüphelere yer bırakmadan ve acabasız samimi bir kâlple iman etmesi ve sadakatla dinine baglanması icap eder.

Kastedilen samimiyet beraberinde menfaatleriyle çatışan durumlarda dahi Allah’a ve dine sadık olmayı, Kur’an ahlakını eksiksiz yaşamayı beraberinde getirir. Bu konu çok önemlidir, kişinin şartlar ve olaylar ne olursa olsun Kur’an ahlakından asla taviz vermemesi, daima Kur’an’a uygun davranması gerekir. Bununla birlikte kişinin kalbini her an Allah’a bağlaması ve nefsinin olumsuz telkinlerine kapılmayarak hep vicdanlı hareket etmesi gerekmektedir.

Allah’ın insanları her an işitmekte ve görmekte olduğunun, hatta insana * şah damarından daha yakın * olduğunun şuuruna varan bir insan için başka türlü davranmak zaten mümkün değildir kanaatindeyiz. Tüm bunların sonucunda ise tertemiz, vicdanlı, dürüst, samimi bir insan ortaya çıkar. Böyle bir insan zaten her an Allah’ın rızasına uygun bir şekilde davranmanın getirdiği huzur, güven ve iç neşesini o olumlu havayı yaşar.

Müminlerin yaşadığı bu ruh halini Allah Kur’an’ı Kerimde Rabbimiz mealen şöyle buyuruyor:
*** De ki: “Allah’ın bizim için yazdıkları dışında, bize kesinlikle hiçbir şey isabet etmez. O bizim mevlamızdır. Ve mü’minler yalnızca Allah’a tevekkül etmelidirler.

(Tevbe Suresi, ayet.51) ***Samimi bir insan dünyada güzel bir hayat yaşadığı gibi, ahirette de inananlar için hazırlanan sonsuz güzellikteki cennette benzersiz bir mutluluğu sonsuza dek yaşayacagına inancımız tamdır.

Allah (cc) bu ahlakı gösteren kimselere dünya hayatında da ahirette de mutluluğun, neşenin sevincin en güzelini yaşatacak, onları sonsuz rahmetine kavuşturacaktır. Kalplerinde hüzünden, sıkıntıdan, azaptan yana her ne varsa bunları çekip alacak, yerine gerçek imanın getirdiği huzur ve güven duygularını yerleştirecektir.

Unutmamak gerekir ki; Allah insanlara mutluluğu ancak iman ile verir, hayatın güzelliklerinden gerçek anlamda zevk alabilmelerini ancak bu şekilde mümkün kılar. Kur’an’a uygun samimi bir iman olmadığı sürece, insanların hiçbir yolla, hiçbir yöntemle gerçek mutluluğu elde edebilmeleri mümkün değildir.

Allah’ım bizleri hiç bir zaman ümitsizlik illetine düşürme. Bize helâl yiyecek ve içecekler nasib eyle. Bize helâl rızık nasip eyleç Bize verdiklerini helâlinden ver. Bize Sünnet-i seniyyeyi yaşamamızı kolaylaştır. Bizi Peygamber Efendimizin (sav) şefaatine Nail eyle.

Bizi dünyada helâl nimetlere ulaştırdığın gibi, Âhirette de rahmetinle Cennetine ulaştır. Bizi haramlardan koru. Bizi râzı olmadığın davranış ve tutumlardan koru. Bizi Cehenneminden koru. Bizi azabından, gazabından ve Cehennem ateşinden koru. Senin gölgenden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı Hesap Gününde bizi gölgende barındır. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… ..14.08.2004

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.