Müslümana İki Tuzak

Yüce Rabbimizin yaratılmışların en şereflisi olan biz insanlara verdigi akıl nimeti, her türlü duyu organlarımız, sezgilerimiz, rüyalarımız bu ve buna benzer ögrenme vasıtaları ile hakkında kesin veya zanni bilgi edinebildigimiz şeylerin tümüne Şehadet alemi diyoruz. Bunun yanında İnsanların bu sayılan kendine ait vasıtalarla hakkında bilgi edinemeyecegi yarın başına nelerin gelecegi gibi bizce bilinmesi mümkün olmayan konuların hepsine de Gayb alemi diyoruz…

Tarih boyunca Gayb alemi insanoglunun merakını çekmiş ve insanlar Gayb alemi hakkında da bilgi edinmek istemişlerdir. Tabiidir ki İnsanoglunun bu aşırı merakı, önüne geçilmez istegi Gaybden haber verdigini söyleyen bir sürü gayrı meşru meslek erbabınıda zamanımıza taşımıştır. Tarihin her döneminde Sihirbazlar, gaybdan haberler ulaştırdıgını ifade eden kahinler, saklı oldugu eşyanın yerini haber verme iddiasında olan Arraf’lar ve her türlü fal’cılar insanların temiz İnanç ve İman duygularını istismar edegelmişlerdir.

Birde günümüzde bunlara ilaveten Medyumlar, Ruh çagırıcılar, tarot’çular, astroloji ile ugraşan yıldız falcıları her gün yazılı ve görsel medyada insanların hem degerli zamanlarını almakta, hem zar zor biriktirdikleri rızıklarına göz dikmekte hem de İnsanları Dinden, İmandan sogutma girişimlerini büyük bir gayretle yerine getirmektedirler…

Tarih boyunca yaygınlaşan Hurafelerin, mitolojilerin, ve bilumum batıl inanç sürüsünün toplumda, cemaat ve Cemiyet içerisinde yaygınlaşmasında ve bazı kişilerin asla kendilerinde bulunmayan bir takım üstün niteliklere sahip kabul edilmesine ve böylece menfaata yol açan gaybı bildigi ve gaybdan haber verdigi yalanlarına muhtelif şekillerine dikkat çekmede önce meselenin İslam dini açısından nasıl ele alındıgına bir göz atmamız gerekmektedir.

Her türli izah ve yorumun başında öncelikle hemen ifade etmemiz gereken bilgi şudur ki; Dinimize göre gaybı sadece Allah (cc) bilir. Bu bilginin ışıgı altında öncelikle Sihir’in ne olup ne olmadıgına bakacak olursak, yine birinci kaynagımız Kuranı Kerime ve mutlak dogrulara göz atacagız…

Bakara suresi ayet.102.de mealen şöyle buyurulmaktadır:*** Süleyman peygamber asla kafir olmadı. Fakat o şeytanlar kafirdirler ki sihri ögretirlerdi…***

Sihir: İnsana yönelik olarak tabiat üstü gizli güçlerinyardımı ve aracılıgıyla belli bir maksadı gerçekleştirmek ve belli bir gayeye için uygulanan ve etkili oldugu kabul edilen eylem; bir şeyin veya olayın geçek hüviyetinden uzak olarak başka bir halinin gösterilmesi hadisesi.

Sihir, İslamın kesin olarak yasaklayıp reddettigi bir inanç ve işlem olup tabiat kuvvetleriyle insanlara bir takım etkilerin yapıldıgı söylenen ilkel bir anlayış ve olgudur. Tevhid inancının insanların hayatından uzak kaldıgı dönemlerde toplumların ilkel inançlara saplanmasıyla ve özellikle totem inancının(yani, ilkek toplumlarda ata veya koruyucu oldugu sanılarak kutsal tanınan hayvan, bitki ya da dogal bir olaydır.) yaygın oldugu kitleler arasında göz boyama yollarıyla yapılan sihir, eski İran, Çin, Mezopotamya, Arap yarımadası, Mısır ve Hindistan da rastlanan bir meslek haline getirilmiştir.

Allah inancının ve saglam düşüncenin zayıfladıgı dönemlerde daha çok rastlanan bir olay olan sihir, bazı toplumlarda dini törenlerle bir inanç haline getirilmiş ve Allahın kudreti unutularak bir çok sihirbaz ve kahinin sözleri geçerli olarak anlaşılmıştır.[1]

Hafız Zehebi (Rh.a) diyorki: Sihirbaz olabilmek için muhakkak küfre sapmak gerektiginden, sihir büyük günah sayılmıştır. Melun şeytanın insanlara sihir ögretmekten biricik maksadı, onları, Allaha eş tanımaya yöneltmektir. Dalalete düşen bir çok kimselerin sihir yapmanın küfür oldugunun farkına varmadan ve sadece haram oldugunu zannederek sihir yaptıklarını görüyoruz…

Erkegi baglamaya çalışmak ve eşleri birbirine sevdirmek için yapılan büyüler de küfür ve dalalet yani sapıklık teşkil eden bir çok sözler ihtiva eden sihirden başka bir şey degildir. Sihir ve Büyü yapanın cezası ölümdür. Çünkü sihir Allaha (cc) karşı bir nevi küfürdür. Ya da küfre varmaktadır. Peygamber efendimiz (sav) de helak edici yedi günahtan birinin sihir oldugunu buyurmuştur. Onun için sihir yapmaktan sakınmalı Allah (cc) tan korkmalı ve sihir yüzünden insan, dünya ve ahiretini yitirmemelidir.

Hz. Ali (KV) Peygamber efendimiz (sav) in şöyle buyurdugunu rivayet etmiştir: *** Üç kimse cennete giremez. İçki müptelası, akrabalık hakkını ve sihire inanan kimseler. Hakim***[2] İslam alimleri sihiri şu bölümlere ayırmışlardır;

1.) Tapınmaya ve yıldızların etkisine dayandırılan ve tılsım adı verilen daha çok keldanilerin yaptıgı sihir dir. Hz. Ibrahim (as) bu inanç ve anlayış ile mücadele vermek ve yıldızlara tapınan bu insanları hidayete davet etmek üzerine gönderilmiştir.

2.) Ruh çagırma, hipnotizma ve benzeri yollarla insana etkili oldugu kabul edilen sihir çeşidi. Bu sihri yapanlar insanları öldürmek ve diriltmek marifetlerinin oldugunu başkalarına telkin ile kabul ettirirler.

3.) Ervahı arziyye denilen yer yüzündeki cinlerin gizli kuvvetlerinden yararlanarak yapıldıgı ileri sürülen sihir genellikle cincilik olarak halk arasında yayılan ve cahil kimselerin itibar ettigi bir kandırmaca-aldatmacadan ibarettir.

4.) Dördüncü sihir çeşidi ise; herhangi bir olaganüstü yönü olmayan, sadece insanların idraklerini bir an için yanıltarak yapılan bir göz buyamadan ibaret olan sihirdir. Buna daha çok illizyon denir.

5.) Beşinci sihir çeşidi ise; Olaganüstü işler yaptıgına inanılan çeşitli aletlerle yapılan sihirdir. İnsanlar bu aletlerin özelliklerini bilmedikleri için, bunların bir el marifetiyle kullanılmasıyla olaganüstü işlerin becerildigi intibaını vermektedir. Hz. Musa (as) ya karşı sihirbazların yılan şeklindeki sihirlerini göstermeleri gibi. İçine cıva doldurulmuş hortum gibi bazı iplerin sıcak bir alana bırakılması sonucunda cıvanın genişlemesiyle iplerin yılan gibi kıvrıldıgı görülmekte ve bu hortumların yılana çevirildigi iddia edilerek insanlar aldatılmaktadır. Bu gibi oyunlar her zaman yapılmıştır. Zamanımızda da bu çeşit sihir en çok yapılan sihir türlerindendir.

6.) Altıncı sihir oyunu da; çeşitli ilaçların ve kokuların kullanılmasıyla yapılan sihirdir. Bu gibi ilaç ve maddelerin kimyevi özelliklerini bilmeyen kitleler sihirbazın iş becerdigine inanırlar.

7.) Yedinci sihir çeşidi de; İsmi Azamı bildigini insanlara kabul ettirerek karşısındakileri pisikolojik baskı ile etki altına almak suretiyle yapılan etkileşimle ortaya çıkarılan sihirdir. Bu, insanları kandırmak-aldatmaktan başka bir şey degildir.

8.) Bir diger sihir çeşidi ise insanların gizli ve bilinmeyen yönlerini sahtekar ve gammazların yardımıyla ögrenen ve bu gizli yönlerini bildiklerini onlara ispatladıgını söyleyenlerin yaptıgı sihirdir. Bu da insanları aldatıp birbirine düşüren, birbirlerinin aleyhine kışkırtan ve aralarını bozan bir hokkabazlıktan başka bir şey degildir. Bütün bunlara bakıldıgında sihir, hayal olan şeyleri gerçekmiş gibi göstermek suretiyle insanlar üzerinde aldatıcı bir tesir oluşturmaktan ibaret bir olaydır.[3] (Şamil islam ansiklopedisi)

Kuranı kerimde müslümanlara sihirbazların şerrinden sıgınmaları ögretilmiştir. Felak suresi ayet.4.te mealen şöyle buyurulmaktadır: *** Dügümlere nefes eden büyücülerin şerrinden Allaha sıgınırım.*** Ehli sünnet alimlerinin çogunlugu sihrin varlıgının ve tesirinin bulundugunu belirtmişlerdir. Ulema sihri ögretmek ve ögrenmenin haram oldugu hususunda ittifak etmiştir.Çünkü Kuranı Kerim sihri kötülemiş ve küfür oldugunu bildirmiştir.

İmamı Azam Ebu Hanife ye (Rh.a) göre sihirbazın küfrüne hüküm verilerek, tevbe etmesine dahi lüzum görülmeden öldürülmesi mübahtır.

İmam Şafiye (Rh.a) göre, sihirden dolayı sihirbazın küfrüne hüküm verilmez. Sihiriyle bir müslümanı öldürmeye kalkarsa sihirbaz öldürülür.

İmam Malike (Rh.a) göre müslüman sihirbaz, sihir yaptıgı takdirde kafirdir ve öldürülür. Ehli kitaptan ise öldürülmez.

İmam Ahmed bin Hanbele (Rh.a) göre de, sihirbaz sihiriyle adam öldürse de öldürmesede küfrüne hükmedilir.

Ehli kitaptan olanlar, Müslümana zarar vermedikçe öldürülmezler. Kim Kuran yolunu terkederek sihir ve benzeri yollardan birisine , Allah (cc)ın rahmetinden uzaklaşır ve o yollara baglanırsa kafir olur.

Burada birazda yıldız falı hususuna bakalım. İnsanların doğumları dikkate alınarak belirlenen burçlarının, maddi veya manevi bir tesiri söz konusu değildir. Tarihte yıldızları ilah kabul eden kavimlere raslanmıştır. Yıldız falı, bu kavimlerin geliştirdiği bir sistemdir. Sihre ve telkine dayanır.

Nitekim İmam Fahrüddin-i Razi (rh.a), bununla ilgili olarak, „Eski zamanda yaşamış Keldaniler ile Kestanilerin sihridir. Bunlar ‚yıldızlara tapan, yıldızların bu kainatı idare ettiğini zanneden, hayır ile şerrin, mutluluk ile uğursuzluğun yıldızlardan olduğuna inanan bir topluluk‘ olup, Hak Teala, görüşlerini geçersiz kılmak ve mezheplerini reddetmek için Hz. İbrahim’i gönderdiği kavimdir“ demiştir. Bu kavmin lideri Nemrut, kendisini yıldızların yeryüzündeki temsilcisi olarak tanıtmıştır. O tarihten itibaren yıldızların ilahlığını esas alan kültür, yıldız falı olarak devam etmektedir.

Çalınan malların; cinleri vasıtasıyla, yerini bildiğini iddia eden kimselere *ARRAF * denilir. Arrafların ve kahinlerin günümüzdeki ortak ismi * MEDYUM * dur. Resul-i Ekrem (sav)’in, ** Her kim bir Arrafa veya Kahine gider de onun söylediklerini tasdik ederse, bana indirilene küfretmiş olur ** buyurduğu sabittir.

* KAHİN *; „kendisinin cinlerden bir dostu olduğunu ve ileride olacak hadiseleri onun vasıtasıyla öğrendiğini iddia eden kimse“dir. Halbuki cinler de gaybı bilmezler. Feteva-ı Bezzaziye adlı degerli eserde, „Gaybı bildiğini iddia eden kimse de, kahine gidip onu tasdik eden kimse de kafir olur“ hükmü kayıtlıdır. Arraf’a gelince: Hattabi, „Çalınan veya kaybolan malın yerini (cinler vasıtasıyla) bulacağını iddia eden kimseye ‚arraf‘ denilir“ tarifini yapmıştır.

BÜYÜ KONUSUNA GELİNCE:

Din ile ilgisi olmayan dualar ve hareketlerle ruh üzerine tesir yapma hadisesidir büyü. Bir insani istenilen şeyi yapmaga sevk eden gizli kuvvet, tabiata aykırı haller vücuda getiren etkilerdir büyü hadisesi. Maddi yahut Manevi menfaat saglamayı veya zarar vermeyi hedef edinen FIKIH ve Dini yönden meşru sayılan yolların dışında bir takım kuvvetleri yönlendirmek için yapılan gizli, garip işler bütünlügüdür büyü hadisesi…

Bunları yapan kimseyede büyücü denir. Bu anlamda Büyü, Büyücülerin ortaya koydugu hünerdir. Ve insanların gözlerini boyamaktan öte bir mana ifade etmez. Büyücülerin, İnsanların akıllarıyla oynamaktan başka bir amaçları, gayeleri yoktur. Bilmemiz lazım gelirki; büyü ile beraber bir mesaj iletilemez ve hiç bir hareket ona dayandırılamaz. Bununla beraber büyünün İnsanlık tarihi içinde çok uzun bir geçmişi vardır…

Büyü’yü şu şekilde de tarif edebiliriz: Her hangi bir çıkar – menfaat ugruna başkasına zarar vermeye yönelik, meşru olmayan yollarla bir takım gizli kuvvetleri yönlendirerek yapılan ve gerçege uymayan gözbagcılık, düzenbazlık, oyunculuk şeklindeki işlerdir dir büyü. Gözbagcılık, düzenbazlık gibi oyunlarla insanları aldatan kişiye büyücü, bu kişilerin yaptıgı işe büyü, bu işin meslek haline getirilmesine de büyücülük denir… İslam Dininde büyü ve büyücülük kesinlikle yasaklanmış, Büyünün çok çirkin bir ugraş şekli oldugunu bildirerek öylece vasıflandırmıştır. Dinimiz Müslümanım diyenleri Büyü yapmaktan ve Büyü yaptırmaktan kesin olarak uzak durmalarını emretmiştir…

Büyü, Tarih boyunca İslam inanışıyla ilgili hususların en çok istismar edilen konularından birisi olmuştur. Bu işi yapan sahtekarlar adeta Kuranı Kerimin bu işi yani BÜYÜ yapmayı ve yaptırmayı onayladıgı gibi temelsiz bir anlayış, bazı DİNİ zaaf içerisinde olan çevrelerce sürekli gündeme getirilen bir konudur. Şu husus bir gerçektir ki; Kuranı Kerim Büyü hadisesinin varlıgını kabu etmekte ama asla onun kullanılmasına müsade etmemektedir. Büyü işi ile ugraşanların Kafir oldugunu beyan etmektedir…

Rabbimiz Bakara Suresi ayet.102.de Mealen şöyle buyurmaktadır: *** Onlar Süleyman’ın hükümdarlıgı aleyhine şeytanların söylediklerine uydular. Oysa Süleyman kafir degildi, fakat insanlara büyücülügü ögreten şeytanlar kafir olmuşlardı ve Babil deki iki melege, Harut ve Maruta indirilene uydular. Bu ikisi –Biz ancak denemek içiniz; sakın inkar etme- demedikçe kimseye bir şey ögretmezlerdi. Ama insanlar bu ikisinden karı-kocayı ayıracak şeyler ögreniyorlardı…

Ne var ki Allahın izni olmadıkça onunla kimseye zarar veremezlerdi. Onlar kendilerine yararlı olanı degil zararlı olanı ögreniyorlardı. Oysa onlar büyücülügü satın alanların Ahirette hiç bir nasibi olmayacagını biliyorlardı. Karşılıgında benliklerini sattıkları şeyin ne kadar fena oldugunu keşke bilselerdi…***

Biz Müslümanlar Şükürler olsun. İnanıyoruz ki; Allahın izni olmadan hiç bir şey gerçekleşmez. Yani ancak yüce Allahın izni ile sebepler etkilerini meydana getirirler. Bu İman, bu ilke, bu İtikad Mü’minlerin vicdanında son derece açık, seçik ve belirgin olan bir kuraldır,yasadır,Nizamdır. Bu kuralın ilk bakışta akla gelen uygulama örneklerine bakacak olursak kısaca mesela: Eger elini ateşe uzatırsan elin yanar. Fakat bu yanma eylemi, olayı, hadisesi ancak Yüce Allahın izni ile gerçekleşir…

Sebebine gelince, gerek ateşe yakma ve gerekse eline yanma yetenegini sunan Yüce Rabbimizdir. Buna göre Yüce Allah yalnız kendi dilegine baglı olarak özel bir hikmetin sonucu olarak bu yakma ve yanma eylemlerine izin vermeyecegi zaman bunların bu özelliklerini gidermeye ve yok etmeye de kadirdir. Tıpkı Hazreti İbrahim aleyhiselamın ateşe atılma olayında oldugu gibi…

Büyü konusu anlatılırken şöyle bir izah şekli de getirilmiştir: Allahu teala her şeyi bir sebep altında yaratmaktadır. Bu sebeblere iş yapabilecek tesir, kuvvet vermiştir. Bir iş yapmak, bir şeyi elde etmek için bu işin sebeplerine yapışılır. Mesela bugday elde etmek için tarla sürülür, ekilir, biçilir. Buna Allahu tealanın adeti denir. İnsanların bütün hareketleri, işleri Allahu Tealanın adeti içinde meydana gelmektedir…

Ancak sevdiklerine ve seçtiklerine iyilik, ikram olmak için bilemeyecegimiz şekilde sebepsiz şeyler de yaratır. Bunlara bazı örnekler verecek olursak bunlardan Peygamberlerden zuhur edene – meydana gelen ilahi nimete Mucize denilir. Allah dostlarına – Evliyalara verilen ilahi nimetlere Keramet denilir. Bunun yanında Salih mü’minlere verilen nimetlere Firaset denilir. Bunun yanında adet dışı şeyler, Müslüman olmayanlardan ve sapıklardan ortaya çıkarsa buna da İstidrac denilir…

Allahu Teala, mucize, keramet, Firaset gibi güzelliklerden razıdır, bunları begenir. İstidrac ve sahiplerinden razı degildir, onları begenmez. Müslüman olmayanlardan ve Bidat ehli sapıklardan adet dışı olarak görülen şeyler onlar için bir ihsan-iyilik, meziyet degil, Ahiretteki azaplarını artırıcı bir sebeptir. İşte herkesin bildigi bir sebep olmadan meydana gelen şeylerden bazıları da Büyü ismiyle anılır…

Büyücülerin bütün çalışmalarında buna belirgin,somut bir örnek verecek olursak; Kadın ile kocasının arasını açan büyücülük işinde de durum aynıdır diye ifade edilmiştir. Yani Büyücülük olayı söz konusu olan etkisini ancak Allahın izni ile meydana getirebilir. Eger Allah kendi dilegine baglı, özel bir hikmetin sonucu olarak bu işe izin vermezse büyücülügün söz konusu ettigi etkisi meydana gelmez diye inanıyoruz…

Yunus suresi ayet.77.78.de Rabbimiz mealen şöyle buyuruyor: *** Musa onlara: size gelen gerçek için böyle mi diyorsunuz ? Bu bir Büyü mü dür ? Oysa büyücüler iflah olmazlar. Onlar kurtuluşa eremezler dedi. Musanın soydaşları dediler ki: Siz ikiniz, bizi atalarımızdan miras aldıgımız inanç ve geleneklerimizden vaz geçiresiniz ve bu yörede egemenligi-hakimiyeti ele geçiresiniz diyemi bize geldiniz ? biz size kesinlikle inanmayacagız…***

Bu manada ayetleri izah eden Tefsir ulemasına bakılacak olursa Büyücülerin bütün marifeti hokkabazlık ve göz boyaması oldugunu görürüz. Büyücüler yer yüzünde atalarından miras olarak aldıkları gelenek, görenek ve ananeler ve inançlarının sarsılmasından müthiş derecede rahatsız olmuşlar Hakkı ve dogruyu anlatan Allahın Peygamberlerine her zaman karşı çıkmışlar, hurafelerini, batıl inançlarını, tutarsız davranışlarını devam ettirmeye azmetmişler hayatlarını o tutarsızlık ve temelsizlikler dogrultusunda sürdürmüşlerdir. Tabiiki kendilerine inanan kişileride peşlerinde sürükleyerek…

Peygamber Efendimiz bir Hadisinde mealen şöyle buyuruyor: ** Müslüman sihir yapamaz. Allah saklasın. İmanı gittikten sonra sihri tesir eder. Cebrail bana geldi. Kalk, Namaz kıl ve Dua et. Bu gece Şabanın on beşinci gecesidir, dedi. Bu geceyi ihya edenleri Allahu Teala affeder. Yalnız, müşrikleri, büyücüleri, falcıları, hasisleri-kötü huyluları, Alkollü içki içenleri, faiz yiyenleri ve zina yapanları affetmez…**

Bilinmelidir ki; Peygamber Efendimize de Büyü yapılmış ve büyünün tutması neticesinde hasta olmuşlardır. Kırk gün sonra Allahu Teala tarafından Felak ve Nas sureleri indirilerek bu Surelerin okunması emredilmiş ve böylece büyü de bozulmuştur. İslam Alimleri buyurmuşlardır ki: Büyü’nün ve Sihir’in tesiri kat’i degildir. İlacın tesiri gibi olup, Allahu Teala isterse tesirini gösterir. Büyü ve Sihir yapan, istedigini, elbette yapar diye inanmamalıyız. Ve kesinlikle böyle düşünmemeliyiz. Allahu Teala takdir etmişse tesir edebilir diye düşünmeliyiz…

Büyünün kendine göre özellikleri ve çeşitleri vardır.

1.) Kara büyü: Asıl sihir bu olup bazı kimseler, perilerin ve özellikle şeytanların müdahalesiyle, tabiat üstü bir takım fiiller yapabilecekleri iddiasındadırlar.

2.) Mecaz yoluyla büyü: Anlaşılamaz, akıldan hariç şey demektir.

3.) Beyaz yahut(tabii) büyü: Zahiren –görünürde acaib, fakat aslında tabii sebeplerle meydana gelmiş bir takım fiiller yapmak sanatıdır. Misal Hokkabaz kuleleri gibi.

Her çeşidiyle büyü ve büyücülügün dinimizde yasak oldugunu biliyoruz. Bir hadisi şerifte büyü yapan kişinin küfre girdigi belirtilmiştir. Muhabbet için efsun yapmanın, iplige okumanın, büyü yapmanın şirk oldugu ifade edilmiştir. (Nesei.tahrim.19.) Ayrıca başka bir hadiste; Büyüye inanan kişinin Cennete giremeyecegi de belirtilmiştir. (Ahmed bin Hanbel.2.83.4.399.)

Ebu Davud da geçen bir başka Hadiste ise: Büyücü’ye, müneccim’e, gaib’den haber veren kimseye inanan kişinin Kuranı-Kerimi inkar etmiş oldugu belirtilmektedir.

Yusuf Kerimoglu hocaefendi bu konuda şu bilgileri bizlere ulaştırıyor: Kur’an-ı Kerim’de, Yahudilerin „Hz. Süleyman, saltanatı sihir ilmi sayesinde elde etmiştir. O bir büyücüdür“ demeleri ve iftira etmeleri üzerine bu konuda bilgi verilmiştir. Sihirin sekiz ayrı şubesi ve şekli vardır. Hepsi için ortak bir hükümden bahsetmek mümkün değildir…

İbn-i Abidin, „Reddü’l Muhtar“ isimli eserinde; kısmen bu duruma işaret ederek, şöyle demektedir: „Hanefi fukahasına göre; sihir ile küfrü gerektiren şey murad edilmektedir. Nitekim Allahu Teala(cc)’nın, ‚Halbuki onlar ‚o iki melek‘ biz ancak fitneyiz ‚imtihan için gönderilmişizdir‘ sakın sihir yapıp da kafir olma demedikçe, hiç kimseye sihri öğretmezlerdi‘ (El Bakara Suresi: 102) ayet-i kerimesi de bunu ifade etmektedir. Buna göre, küfrü gerektirmeyen şeye sihir denilemez.

Nitekim Muhtaru’n Nevazil’de, ‚Gözbağcılığı ve tılsım, sihir değildir‘ diye geçen ifade de bunu teyid etmektedir. Bundan dolayı Haniye’nin ‚Hazr‘ bahsinde, ‚Sihrin tesirine inanmadığı halde tecrübe ve denemek için yapan kimse kafir olmaz‘ diye zikredilmiştir. Bundan anlaşılmıştır ki; sihrin tesirine inanmayan veya küfrü gerektiren bir şey yapmayan kimseye sihir yapıcı, sihirbaz (sahir) denmez.

İşin hakikatini Allahu Teala (cc) bilir.“ Bazı bilgisiz kimseler; Allahu Teala (cc)’nın izni olmadan sihrin zarar veya menfaat verdiğine inanırlar. Bunun mümkün olmadığı; „Onlar bununla ’sihir ile‘ Allah’ın izni olmaksızın hiç kimseye zarar veremezler“ (El Bakara Suresi: 102) ayet-i kerimesi ile sabittir.

İslam uleması; sihir yapmanın haram olduğu hususunda müttefiktir. Bu hususta hiçbir ihtilaf yoktur. İbn-i Kesir, „sihre muhatap olan“ kimselere, şu tavsiyede bulunmaktadır: „Bana göre sihri gidermek için en faydalı yol; Allahu Teala(cc)’nın Resulü’ne indirdiği muavvizatı (Felak ve Nas surelerini) okumaktır. Hadis-i şerif’te, ‚Allah’a sığınan hiç kimse; iki sığınma duası gibi etkili bir dua ile sığınamaz‘ buyurulmuştur.“ Kendisine sihir ve büyü yapıldığına inanan kimsenin, bu tavsiyeye uygun davranmasında fayda vardır. (Fıkhi Meseleler.Yusuf Kerimog) [4]

Kısaca Fal ve Falcılık üzerinde duracak olursak Fal ve Falcılık hadisesi de : Gaybden haber verme, gelecek hakkında önceden fikir beyan etmek temellerine dayanan sapık, gayrimeşru ve yasaklanmış olan hallerdendir. Basit bir anlatımla; Gelecekten haber vermeye kalkışmaktan ibaret olan Falcılıgın İslam Dininde yeri olmadıgı ifade edilmektedir.

Hurafe ve Batıl inançların hepsine birden savaş açmış olan İslam Şeriatı; bütün çeşitleriyle birlikte Falcılıgı yasaklamıştır. *** Fal oklarının, Şeytanın pis işlerinden oldugunu, kötülükte şarap içmeye, kumar oynamaya ve putlara tapmaya eşit bir suç unsuru sayıldıgını, kurtuluş için bunlardan uzak durulması gerektigini Maide suresinin .90.ayetinden çok açık bir şekilde ögreniyoruz…

Yine Maide suresi Ayet 3.te Cenabı Hak mealen şöyle buyuruyor: *** Ve fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı …*** Biz Müslümanlar olarak inanıyoruz ki; Fala bakmak, Falcılık yapmak, Fal’a ve falcı’ya inanmak, Fal dan kazanç temin etmek hiç bir surette bizlere yakışmayan bir davranış şeklidir. O tip insanlara karşı mümkün mertebe mesafemizi koruyacagız. Özellikle Hanımların bu konularda daha duyarlı ve hassas davranmaları, böyle boş şeylerle aldatmamaları ve aldanmamaları gerekmektedir. Tabiiki aynı şeyler Müslümanım diyen Erkekler için de geçerlidir…

Firasetli Müslüman diyebilmeli ki; falcılar bir şey biliyorlarsa, önce kendilerini kötülüklerden korusunlar. Söz, iş ve hareketleri öncelikle kendi yaşantılarına bir düzen ve intizam versin. Maddi olarak kuvveti becerebiliyorlarsa önce kendi kendilerini zenginleştirsinler. Manevi olarak öncelikle falcılar kendi ruhi yapılarını düzeltsinler diye düşüncelerimizi açıklamalıyız. Unutmayalım ki; kim olursa olsun birilerini Aldatmak hainliktir. Aynı zamanda aldanan insanlara da Ahmak tabiri kullanılmıştır. Biz Firasetli Müslümanlar ne HAİN konumuna düşecegiz ve ne de Ahmak sınıfında yer alacagız ikisini de reddediyoruz…

Bizler ne aldatan ne de aldanan taraf olmamak için elimizden ve dilimizden gelen gayreti göstermeliyiz diye inanıyorum. Dogru bir yaklaşımla bir sürü yalan ve tahminin içinde bir kaç tanesinin mevcut hal ya da ileri tarihlerde olacaklara uygun düşmesi Falcılar’ın gaybı bilmesi anlamına gelmedigi gibi onlara inanıp İslam Dininin temiz itikadi esaslarından vazgeçmeye, Ayet ve Hadislere ters düşmeye de kesinlikle degmez Allah korusun…

Ayrıca İslam alimlerinin söz ve yazıları zamanımıza gelene kadar bizleri bu tür Bid’at ve Sapıklıklardan korumaya çalışmışlardır. Onlara kulak vermek hem daha akıllıca bir iş ve kazanç diye inanıyoruz. Her zaman Dua’mız odurki; Allah bu İmanımızı elimizden almasın. Bizleri saf ve temiz İslam Şeriatından ayırmasın. Hakka ve Hakikate uyan, teslim olan ve itaat edenlerden eylesin inşaallah…

Allahım bizleri nurlu yolundan ayırma. Bizleri ehli sünnet vel cemaat yolundan ayırma. Bizleri Sıratı müstakim den ayırma. Bizleri sihirden, büyüden, gözbagcılıktan, Arrafların şerrinden, Falcıların şerrinden, Medyumların şerrinden, Astroloji sapkınlarının şerrinden, Lanetli İblisin şerrinden, Lanetli Şeytanın şerrinden, Kötü huylu Cinlerin şerrinden muhafaza eyle. Her türlü hal, hareket ve tavırlarımızı, Âmellerimizi hayırlara, iyilige, güzellige ve nihayetinde, sonuçta senin razı olacagın durumlara çevir. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… 04.02.2006

[1] Samil islam ansiklopedisi.c.5.s.419.
[2] Imam Zehebi.Büyük günahlars.20.21.
[3] Samil islam ansiklopedisi.c.5.s.420.421.
[4] Fikhi meseleler. Yusuf Kerimoglu

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.