SİYASAL OKUMA…

Mülkiye mektebinde okumak, mülkiyeli olmak daha önceleri gurur verici bir ayrıcalık sayılırdı. Ülke yönetimine tâlip olanlar genelde mülkiye sınıfını teşkil ederlerdi. Devlet yönetiminde en etkili sınıfı teşkil eden mülkiyeliler sivil idari teşkilatlarda tecrübe sahibi olmuş deneyimli kimlikleriyle ayrı bir hava estirirlerdi. İsmi daha sonraları Siyasal bilgiler fakültesi olarak değiştirilen bu kurum, idarecilik vasfını Hukuk fakültesi çıkışlılara bıraktı dersek yanlış olmaz sanırım. Hukuki terimlerin vermiş olduğu özgüvenle kavramlara hâkim, insanları yargılama geleneğiyle biraz daha üstten bakan tavır sergileyen, son kararı verene kadar suçlu suçsuz ayırmadan savunma mekanizmasını toplumun her kesimine yayan itiyâdi yaklaşımlarıyla, amiyâne tabirle, ağzı laf yapan Avukat, Hâkim ve Savcı’lar zaman içinde lisâni münasiple konuşma, kelimenin gücünü yerinde kullanma, siyasal okuma tekniğine hâkimiyeti ve buna benzer saik’lerle Vali, Kaymakam, Genel müdür çıkışlı mülkiyelilerin milletvekili yarışında söz’ün gücü etkisiyle bu meslek grubunun açık ara,  önüne geçmesi tesadüfi sayılamaz…

Cumhuriyet rejiminin, otorite, yaptırım gerektiğinde zor kullanma yılları seçim kayğısı taşımadan 1946. yılına kadar tek adam ve milli şef idareleriyle işlerliğini sürdürmüş, çok partiyle girilen ilk seçimde durum tamamen tersine dönmüştür. Ülke idaresinde söz sahibi olanlar seçim sistemiyle eski âlâyı valâ konumlarını ele geçiremeyeceklerini anlayınca askeri kanadın ülkeyi koruma ve kollama yöntemiyle kısa da olsa eski alışkanlıklarını devam ettirmişler, milletvekillerinin yanına senatör grubu eklenmiş yetmemiş tabii senatör uyğulaması ile eski tüfek siyasiler ömür boyu devletin müşfik kucağında olmanın ayrıcalığını yaşamışlardır. Her seçim neticesi hâyalleri bataklığa gömülen devletin kurucu ve en eski yönetici kadrosu gözünü her on senede yapılan darbe’lerle ikbâl arayışına çevirmişler, 80. yıl idare ettikleri kendi toplumunu bir türlü anlayamamış, sosyal, siyasal, kültürel, askeri, dini karakterlerini devamlı arka planda tutmaya ğayret sarfetmişler, Muhalefetten bir türlü kurtulamamışlardır…

Ezeli muhalefet grubu her şeye rağmen ülkenin tapu’sunun kendilerinde olduğu tez’ini  her platformda dile getirmişler, hukuki, akeri, maddi güçlerin yanına; maneviyata uzak kalan, kendi kültüründen habersiz, yönü kokuşmuş batıya dönük, dini değerlere yabancı, sınırsız hayvan özgürlüğünden yana olan şarkıcı, oyuncu, ressam, heykeltraş takımıyla sanatsal anlamda kuvvet bulduğu varsayımına kapılıp, yandaş ya da fondaş diye tabir edilen yazılı ve görsel basını da kapsam alanına alarak politikayı farklı yönlere taşımaya ant içmişlerdir. Bütün bu çabalara rağmen kendi içlerinden bir milletvekilinin de ifade ettiği gibi yenilmiş te yenilmiş yenilmiş te yenilmişler bir türlü aradıkları fırsata nail olamamışlardır. Tabiidir ki; her mağlubiyetin ardından sonu gelmez bir hırs, hınç, bilenmişlik, başarıya aç olan psikolojik ve ruhi rahatsızlıklar aradığını meclis çatısı altında değil çıkmaz sokak eylemlerinde bulmaya yöneltmiş, ne yazık ki sonunda ağresif, sinirli, asabi, öfke kontrolünü yenemez raddelere erişmişlerdir…

Kardeşlerim, her oyunun bir kuralı vardır. Kural dışı hâl, hareket ve yanlış tavırlar keskin sirkenin küpüne zarar verdiği gibi düşüncesiz beyin’lerinde sıkıntısını ayaklar çekmek zorunda kalmaktadır. Zamanımızda en geçerli olarak gösterilmeye çalışılan demokratik sistem hakkında Aristoteles; Demokrasi baldırı çıplakların yönetim şeklidir diye tarif ediyor. 100. yılı aşkındır ülkemizde denenmeye çalışılan bu idari sistem batıdan yani İngiltere, Fransa gibi ülkelerden devşirilmeye çalışılmış hatta, Demokrasinin beşiği olarak kabul edilen İngiltere örnek parlamenter sistem olarak topluma dayatılmıştır. Fakat İngiltere de halk Büyük Biritanya krallığına bağlıdır. Kral ve Kraliçe tarihten gelen ne gibi alışkanlıkları varsa aynen dedelerinin izini tâkip etmektedirler. Diğer Avrupa ülkeleride örneğin, Hollanda, Belçika, İspanya, Danimarka, Finlandiya, Norveç, İsveç…Kral ve Kraliçelerinden vaz geçmemişlerdir. Bizim gibi düşünmeyen, yaşamayan, hayat tarzını bize uyduramayan insanlarla bir asır küfürleşmek, zıtlaşmak, düşman bilmek, hazımsızlık göstermek topyekün milletin zararına olmuştur…

Sermedkadir…              

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert