Oryantalizm ve Oryantalistler

Cenabı hak Degişmez hayat rehberimiz Kuranı Kerimde Maide suresi Ayet.57. de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey İman edenler sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve Materyalist kafirlerden DİNİNİZİ oyun ve eglence konusu edinenleri dost edinmeyin. İnanıyorsanız Allahın emirlerinden ayrı düşmekten sakının…***

Sevgili Peygamberimiz ise bir Hadisi şerifinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Siz karış karış, arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz. O kadar ki, onlar bir keler deligine girecek olsa siz de onları takip edeceksiniz. Ashabı kiram sorar: Ya Rasulullah izlerini takip edecegimiz Yahudiler ve Hristiyanlarmıdır ? Rasulullahda: Ya kim olacak diye cevap verdi…Mişkatül mesabih. Hadis no.5361. **

Oryantalizm: Mana ve anlam olarak kısaca: Batılı Müslüman olmayan bilim adamlarının DOGU medeniyet ve kültür birikiminive bu konulara uzaktan ya da yakından ilgili konular üzerinde yapılan İLMİ çalışmalarını inceleme ve araştırma bütünlügünün genel adıdır Oryantalizm. Tarih boyunca Oryantalizmin ilgi alanı genelde çalışmalarının odak noktasını İslam Dini ve ve Müslümanların kültür ve Medeniyetleri olmuştur…

Oryantalist Şark yani doğu ilimleri ile ilgilenen kimseye verilen ad… Bu arada İslâmî konularda araştırma yapan Batılı ilim adamlarına da müsteşrik denilmektedir. Bu insanların gerek Doğuda ve gerekse Batıda önemli ağırlıkları vardır. Bu insanlar, Doğu dil ve medeniyetlerini bilmeleri dolayısiyle özellikle Batı düşünce ve ideolojisine mensup lider kadroların özel bir ilgi ve saygısına muhatap olmuşlardır…

Oryanytalistlere aynı zamanda Müsteşrikler de denilmektedir. tarihi, miladın 16. yüzyılına kadar ulaşır. Müsteşriklik fikrini doğuran amiller dini, siyasî ve iktisadidir. Dinî amilin anlaşılması gayet kolaydır. Bunların maksadı hristiyanlığı yaymak ve bu daveti tebliğ etmektir. Bunun için İslâm’ın eksik ve yanlış olduğunu anlatarak hristiyanlığın müslümanlıktan üstün ve değerli olduğunu göstermeye çalışacaklardır…

Böylece kültürlü ve aydın kitleler arasında hristiyanlığı teşvik edeceklerdir. Bunun için görüyoruz ki, çoğunlukla müsteşriklerle misyonerler ortak faaliyet yapmaktadırlar. Oryantalistlerin çoğunluğu papazlarla büyük bir kısmı Yahudi din adamlarıdır. Oryantalist hareketinin genel anlamda siyasî etkenine gelince…

Bunlar genellikle Batı devletlerinin Doğu memleketlerindeki kültürel manada ajanlarıdır. Görevleri ilmî güçleriyle Batının egemenliğini sürdürmek, bunun için de DOGU memleketlerinin alışkanlıkları ve gelenekleri üzerine tafsilatlı bilgiler edinmek, onların hayat ve çalışma tarzlarını öğrenmek, dil ve edebiyatlarını belleyerek egitim ve ögrenimini görerek psikolojik yapılarını ortaya koymaktır…

Batılılar Oryantalistlerden aldıgı bilgilerle, doğu ülkelerindeki nüfuz ve egemenliklerini sürdürmenin yollarını öğrenmektedirler. Ayrıca müsteşrikler batı devletleri için problem çıkaracak ve engel olabilecek düşünce ve fikir hareketlerini kamçılayıcı veya dindirici rol oynamaktadırlar. Öyle bir ortam meydana getirmeye çalışmaktadırlar ki, kimse onlara dokunamamakta, kendi görüş ve medeniyetleri çevresinde bir nevi saygı ve kutsiyet meydana getirmektedirler…

Onların yaptığı her şey mutlaka uyulması ve taklit edilmesi gereken ve memleketin gelişip kalkınması için tutulacak biricik yol olduğu izlenimini vermektedirler. Böylece Batı medeniyetinin ve düşüncesinin kafalardaki egemenliğini devam ettirmeyi hedef almaktadırlar. Müsteşrikler Kur’an, Sünnet, Peygamber’in hayatı, Fıkıh ve Kelâmın her konusunda araştırma yaptıkları gibi; Sahabenin, Tabiinin, Müctehid imamların, Fakihlerin, Hadisçilerin, hadis ravilerinin, Cerh ve Tadil sanatının, rivayet sahiplerinin hepsine temas eden çalışmalar yapmışlar, Sünnetin delil olup olmayacağı, tedvin şekli ve İslâm hukukunun kaynağı konularını araştırmışlardır…

Oryantalistler egitimini verdikleri her konunun tümünde, Bütün bu araştırmalarını şüphe davet edici bir üslup ile yapmışlardır. Yaptıkları tek şey bu konularda derin görüşleri olmayan zeki bir kişinin İslâm konusundaki görüş ve inancında büyük sarsıntılar meydana getirmektir. (Ebu’l-Hasan en-Nedvi, İslam Ülkelerinde İdeolojik Savaş, s. 226).

Oryantalizmin üzerinde geliştiği temeli ilk kez hristiyan misyonerler atmıştı. Bu ilgi özellikle 19. yüzyılın ilk yarısıyla 20. yüzyılın ilk yıllarında zirvesine ulaştı. Bu dönemlerde, Belçikalı, Fransalı, İngiltereli, Hollandalı, İspanyalı ve Amerikalı misyonerlerin hepsi çalışmalar yaptı. S.Svemer, H. Lammens, D.B.Mac Donald, M.A.Palacious, C.De Faucault, M. Watt, K. Cragg gibi isimler çalışmalarını yayınladı. İslâm konusundaki şüpheler ortaya serildi ve onu ikinci sıradan bir konuma düşürme çabaları başladı…

Misyoner çıkarlarla ticari çıkarlar 17. yüzyıl sırasında çakışmaya başladı. İngiltere, Fransa, Almanya, Portekiz, Hollanda ve İspanyalı kişiler müslüman ve gayrı müslim topraklarda ticarî şirketler kurmaya başladılar. Müslüman ülkeler ana ilgi odağını oluşturuyordu. Çünkü Hindistan’ın büyük bir bölümü Moğol; Ortadoğu ise Osmanlı yönetimi altındaydı. Avrupalı ticaret şirketlerinin siyasî boyutlar kazanması için uzun zaman geçmesi gerekmedi. Bu bölgelerdeki kullanılmamış hammaddelerin talan edilmesi işi, tekelleştirme ve kârın devamlılığı için siyasî kontrolü gerekli kılıyordu…

Avrupalıların bu ülkelerdeki ekonomik ve siyasi çıkarları gelişirken, bir taraftan da buraların kültür, dil ve dinleri hususunda ilgileri artmaya başladı. Gezginlerin ve ilim adamlarının yazdığı yazılar her yana yayıldı. Onlara göre Doğu egzotik ve sır dolu bir diyardı. Abraham Hgacinthe, Anguetil Duperron ve Sir William Jones gibi ilim adamları İran Zerdüştlüğünün Avestalarını, Hinduizmin Upanişadlarını Batı dillerine çevirmişler ve 1784’de Bengal Asyatik Derneğini kurmuşlardı…

Bilimsel Oryantalizm denen dönemin ise Silvestre de Sacy’in 1795’te Paris’te „Oryantal dilleri Ekolü“nü kurması ile başladığı düşünülür. Napolyon’un Mısır’ı fethi sırasında pek çok ilim adamını yanında götürdüğü ve Mısır üzerine yirmi üç ciltlik bir kitap yazdırdığı bilgisi hiç de şaşırtıcı değil. Böylelikle Mısıroloji denen bir disiplin kurulmuş olmaktadır… (Şamil İ.A.)

Oryantalizm bu günkü zamanımızda düşünce şeklini alana kadar pek çok dönemlerden ve merhalelerden geçmiştir. Tabir caizse Dinimizi ilmi yönden bozma ve tahrif etme çabaları çok çok gerilere gitmektedir. Mesela bu husus gündeme gelince Haçlı seferlerini atlamayı kesinlikle düşünemeyiz. Bilhassa Haçlı seferleri ile Batı toplumunun ve Bilim adamlarının Misyoner teşkilatlarının doguya karşı ilgi ve alakası en ileri seviyelere ulaşmıştır…

Avrupa içlerinden zamanın Papası Urban ve Hristiyan Din adamlarının teşvikiyle özellikle Kudüsü kurtarmayı amaç edinen Hristiyan orduları kudurmuş gibi doguya dogru akarken aynı zamanda İslam Medeniyetini, kültür ve birikimini tahrif etme, bozma ve kendi düşüncelerini yayma çabasındaki Din adamları, İlim adamları da bu Orduların başını çekmişlerdir…

Öze ve MERKEZE inecek olursak diyebiliriz ki: Medine de DEVLET olan İslam ve Müslümanlar Mekkedeki konumlarından oldukça farklı bir ortamla karşı karşıya kalmışlardı. Mekkede İslam Dinine olan temel güç, otorite ve yaptırım içinde olan Cahili Müşrik – Arap gücü, temel kültür de ŞİRK kültürü olmasına ragmen; kısa bir zaman içerisinde Müslümanlar Medine de DEVLET olmak noktasına gelmişlerdi…

Medine de devlet olmak noktasına gelmiş olan İslam DİNİNİN ve Müslümanların karşısında bu Müşrik güç ve kültüre ek olarak, EHLİ KİTAP Dinleri yani Yahudiler ve Hristiyanlar – ve kültürlerinin de eklendigini görmek durumundayız. Yahudiler ve Hristiyanlar gerek İslam Dinine ve Müslümanlara gerekse de Peygamber Efendimize (sav) karşı bozulmamış olan Akidelerinin gerektirdigi tavırdan çok daha başka bir tavır takınıyorlardı…

Ancak takındıkları bu tavır, özellikle onların başlarında bulunan LİDER ve Din adamlarının menfaatlarının çerçevesinde ve bu ileri gelenlerin arzuları dogrultusunda idi. İşte Batılın ve İlahi gayelerinden uzaklaştırılmış bir düzenin elebaşlarının şekillendirdigi bu tavır Degişmez hayat mektebimiz Kuranı Kerimde çeşitli ayetlerinde vurgulanmaktadır. Bu ayetlerden bir misal vermek gerekirse mesela Bakara Suresi Ayet.109.da Rabbimiz mealen şöyle buyurmaktadır:

*** Kitap Ehlinden bir çogu Hak kendilerine besbelli olmuşken ruhlarında yerleşmiş bulunan kıskançlıktan dolayı, sizi İmanınızda küfre keşke döndürebilseler diye şiddetle arzularlar…***

Bu konuda yalnız arzulamakla yetinmeyen Yahudi ve Hristiyanlar, bu arzularını gerçekleştirmeye yarayacak taktiklere de başvuruyorlardı. Bu yöntemler arasında Hakkı batıla karıştırarak ifade etmek, İman eder göründükten sonra da, bir şüphe dolayısıyla İslamı terk ettikleri izlenimini verecekler şekilde tutumlar sergilemekte yer almaktaydı. Kuranı Kerimin tesbitine göre; Kitap ehli yanlarında bulunan HAKKI tasdik edici olarak nazil oldugu halde Allahın ayetlerini basit menfaatlarına feda etmekten ve Hakkı batıla karıştırmaktan geri durmuyorlardı…

Bakara Sureis Ayet.41-42.de Rabbimiz mealen şöyle buyuruıyor: *** Beraberinizdekileri tasdik edici olarak indirdigim şeylere İMAN ediniz ve onu inkar edicilerin ilki olmayınız. Benim ayetlerimi az bir paha karşılıgında satmayınız ve yalnız benden korkunuz.Kendinizi bilip dururken Hakkı batıla karıştırıp hakkı da gizlemeyiniz…***

Kısaca bu Ayetlerden de anlaşılacagı gibi Medine İslam toplumunda Nifakın, anarşinin, bozgunculugun ve münafıklıguın başını Ehli kitap olarak bilinen Yahudi ve Hristiyanlar çekiyordu. Bunların tek arzuları aynı zamanda kendileri gibi Müslümanlarında Küfre sapmaları idi. Bu arzuyu şiddetle istiyorlar ve bu ugurda ellerinden ve dillerinden geldigince çaba sarfediyorlardı…

Nasıl onlar çaba ve gayretlerini batıl davaları ugrunda gösrteriyor idiyseler şimdiki torunlarıda aynı çaba ve gayretle faaliyetlerini devam ettiriyorlar ve Kıyamete kadar da bu Hak ve Batıl mücadelesi devam edecektir. O zamanki Yahudi ve Hristiyanlar ne yaptıklarını bilerek yapıyorlardı. Müslümanlara düşmanlıkta samimi idiler. Yani davaları gelip geçici bir dava degildi. Öyle olmadıgını günümüzde görmemek için kör olmak lazımdır diye düşünüyoruz…

Medine döneminden itibaren hayrettir ki, Yahudi ve Hristiyanların tutumları Müslümanlara karşı hiç bir şekilde degişmemiştir. Onlar bu niteliklerini hiç mi hiç degiştirmemişlerdir. Müslümanlara karşı olan tutumlarında her hangi bir degişiklik yapmamışlardır. Belki de yapamamışlardır ayrı mesele…

Çünkü onların HAKKA karşı olan bu kıskanç tutumları, Nefis, Kibir ve menfaalarından HAK ve dogruluk namına en küçük bir fedakarlıga dahi yanaşmamaları, büyük bir çogunlugun bu tavır ve tutumları takınan müstekbirlerin yörüngelerinde seyretmeleri ve onların dümen sularında gidip bogulmaları sonucunu vermiştir. Düşünceleri batıldır, Boyaları batıldır. Fikirleri ve dolayısıyla ideolojileri batıldır…

Rabbimiz Ali İmran Suresi Ayet.19.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Şüphesiz Allah katında DİN İslamdır. Kendilerine kitap verilenler, ancak kendilerine İLİM verildikten – Hakikat gösterildikten sonra ve sırf aralarındaki kıskançlıktan dolayı – İslamı kabul edip etmemek konusunda ihtilafa düştüler…***

Şimdi Kuranı Kerimin ışıgında belirlenmiş olan bu temel gerçekleri hatırımızdan çıkartmayarak, Haçlı savaşlarından itibaren ve aynı zamanda Cografi keşiflerden bu tarafa Tarihi baglamı gözümüzün önüne getirerek Kültür emperyalisti olan Oryantalistleri ve faaliyetlerini günümüze kadar bu hususta olan olayları hatırımızda tutmaya çalışalım. İmanı ve İtikadi yapımıza ne denli zarar verme faaliyeti içerisinde olduklarını görmeye çalışalım. Yıkıcı faaliyetleri ciddi mücadelelerle karşılamaya gayret sarfedelim…

Oryantalizmin Kültür Emperyalistlerinin ortak bir özellikleri vardır. Yıkıcıdırlar, talancıdırlar, bozucu ve bozguncudurlar. Talancı ve bozgunculuktan başka bir şey düşünmeyen çapulcu takımının da DİN taasubuyla başları dönmüş bagnaz Haçlıların ve Kendilerini yaratılmışların en seçkin sınıfı gören Yahudilerin ortak özellikleri Müslüman toplumunu İlmi, fikri ve İtikadi, kültürel yönden zayıflatma çabasıdır…

Eger bu isteklerine nail oabilirlerse ki 2007. yılının bu yaz aylarında kuvvetlerinin zirvesinde gibi görünüyorlar bu güç ve birikimleriyle ve sonsuz gibi görünen imkanlarıyla çapulcu ve talancı zihniyet ihtiraslarını gerçekleştirmiş gibi görünüyor. Bu aylar göz önünde bulundurulacak olursa hem maddi olarak ve hem de Manevi olarak Müslüman toplumu ezmenin sadistçe zevkini çıkarma durumundalar. Milyonlarca insanı öldürüyorlar, yersiz yurtsuz ve çaresiz bırakıyorlar Müslümanlara her türlü acıyı ve ızdırabı tattırıyorlar…

Dikkat edilirse; Ehli Kitap diye bilinen Yahudi ve Hristiyanlar Medine döneminde nasıl Müslümanlara şiddet uyguluyor idiyseler. Haçlı seferlerinin başladıgı ve yüzbinlerce Müslüman kanı aktıgı yüz yıla yakın en şiddetli mücadelelerini sürdürdülerse günümüzde de aynı inanç ve Kültür mirasçıları dedelerinin izlerini en gelişmiş silahlarla ve propaganda malzemeleriye devam ettiriyorlar…

Öyle egip bükmeye gerek yok ne buyuruyor Rabbimiz Maide Suresi Ayet.51.de mealen iyi düşünelim ve iyice tefekkür edelim: *** Ey İman edenler, Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, O, onlardandır. Allah zalimler güruhunu dogru yola ulaştırmaz…***

Kuran Mucizesini bu ayetleri okuduktan sonra ve günümüzde yaşanan hadiselere şahit olduktan sonra hangi devletlerin ve hangi DİNİ grupların birleşerek ortak düşmanı belirledigini ve bu ortak düşmanı nasıl yok etme çabalarının bilhassa otuz yıldır aralıksız sürdügünü bilmemek için kafamızı kumdan çıkartmamamız gerekir sanırım…

İster Büyük ortadogu projeleriyle ister güç dengelerinin alt üst olmasıyla dünyanın jandarmalıgına soyunan süper gücün ve avanelerinin plan ve programlarına bakalım sonuçta tek yok edilecek kitlenin Müslüman toplum olduguna şahit olacagız. Tabiidir ki bu yıkıcı güruhun özellikle en büyük yardımcıları her zaman DİN ADAMLARI olmuştur. Ayrıca Müslüman görünüpte bir eli yagda bir eli balda misali düşman kucagında beslenen sahte DİN BARONU hüviyeti taşıyan işbirlikçi hainleride unutmamak lazımdır diye düşünüyorum…

Ne kadar da Misyoner teşkilatları deyince hemen aklımıza Hristiyan gönüllü Din adamları ve hizmet ehli insanlar geliyorsada, Bu çalışma ve faaliyetlerin sürdürüldügü her alanda Yahudi unsuru da perde arkasında çalışmalarını sürdürmeye hiç bir zaman ara vermemiş üzerine düşen görevleri her türlü şiddeti deneyerek yerine getirmiştir…

Dikkat edilirse Emperyalizmin her hangi bir bölgeye yerleşmek ve o bölgede tutunmak istediginde hazır kıta olarak Misyoner teşkilatı beklemektedir. Özellikle Misyonerler ve onların paralelinde ve gerektiginde onlara yardımcı olmak üzere sözde Oryantalist çalışmalar yapan bilim adamlarını faaliyete geçirdigi gün gibi aşikardır…

Özellikle Emperyalist iktidarların büyük masraflar yaparak sözde DOGU kültürünü araştırmak için ortaya çıkan kurumları desteklemeleri aslen bu Bilim adamlarınında Misyoner faaliyetlerini dava edinenlerin azımsanmayacak kadar dünyada baglıları oldugu bir gerçektir. Gerçek üstü bir gerçekte zaten Emperyalizm yüzyıllardır bilim adamlarını kullanarak istedigi bölgeyi öncelikle kültürel yönden kendine baglamış daha sonra toprak baglılıgı gerçekleşmiştir…

Diger taraftan şu nokta bence çok önem arzetmektedir. Gerek Materyalist gayeler peşinde koşan siyasal iktidarlar ve gerekse DİNİ paravan olarak kullanarak, bagnaz düşüncelerle bu iktidarlarla birlikte çalışmayı kabul eden sözde İLİM adamları aynı bütünün degişik parçalardan payı almayı gaye ediniyorlardı ve her iki kesimin de amaçlarını gerçekleştirebilmeleri için birbirleriyle yardımlaşmalarını ve güçlerini aynı hedef için birleştirmelerini gerekli ve hatta zorunlu kılıyordu…

Gerek Emperyalist gayeler peşinde koşan siyasal iktidarlar ve gerekse Dini sebeplerle İslamı ve Müslümanları inançlarından uzaklaştırmayı hedef edinmiş kesim, İslam inancını asli ve saf şeklinin varlıgı sürdükçe beraberinde de büyük bir direnç ve dinamizmi de korumuş olacagını bildiklerinden, bu dinamizm ve direncin ise, hiç bir kesimin hedeflerine hiç bir şekilde ulaşmasına fırsat vermeyecegini anladıklarından;

Oryantalist çalışmaların ana hedefi Müslümanları temel inançlarından ve bu inancın şekillendigi hayattan, Dünya, Kainat, İnsan, Ahlak, Deger ve ölçülerden uzaklaştırmaktı. Bunun sonucunda hayatta esaslı bir etkinligi olmayan ancak bir takım Bidat ve Hurafelerle kuşatılmış bir Dini yapının – artık buna nası bir Dini yapı denirse – varlıgına tahammül edilemeyecegi açıktır…

İşte bu amaçla yani Dini tahrif etme bozma amacıtyla Oryantalistler çalışmalarını Kuranı Kerim üzerinden başlattıklarına şahit oluyoruz. Kısa yoldan hedefe varmak isteyen bu çalışmalar, KURAN etrafında birtakım terddüt ve şüpheleri uyandırmayı başardıkları takdirde, Müslümanlara da, İslamada öldürücü darbeyi vurmuş olacaklarını ve hedeflerinin büyük bir kısmını gerçekleştirmiş olacaklarını tahmin ediyorlardı…

Ancak uzun bir süre geçmeden bu işin pek o kadar kolay olmadıgının farkına varılınca, İslamı ve Müslümanları konu ve hedef alan Oryantalizm, konularında ufak bir degişiklik yapmayı ve biraz genişletmeyi gerekli gördüler. Buna göre çalışma alanları üç ana başlık etrafında toplanabilirdi. Birincisi Hadis ve Sünnet. İkincisi: Siret ve Hazreti Peygamberin şahsiyeti. Üçüncüsü: Mezhep ve Meşrep ihtilafları…

Zamanımıza kadar gelen gerçek Oryantalistlerin İslam Dini ile ilgili çalışmalarını genel bir sınıflandırmaya tabii tuttugumuzda, hemen hemen bütün çalışmaların en az bunlardan biriyle uzaktan ya da yakından ilgili olduklarını görebiliriz. Oryantalistlerin çalışmalarını bu üç konu üzerinde odaklaştırmalarının sebebi ve hedefi, gayesi gayet açıktır: Müslümanları önce mezhepsizleştirmek, Hadis ve Sünnet konularına Şüphe ve zan besleterek Peygamberlerinden dolayısıylada Dinlerinden uzaklaştırmak…

Oryantalistlerin HADİS ve SÜNNET üzerinde yogunlukla çalışmaları çok anlamlıdır. Müsteşrikler genelde amaç olarak Müslümanların Sünnete karşı olan itimadını ve güvenini sarmak birinci gayeleridir. Oryantalist kafirler Bilhassa Hadisler üzerindeki çalışmalarıyla şüphe tohumlarını atmayı gaye edinirler.Müslümanların yalnızca Kuranı Kerime yönlenmelerini telkin ederler. Böylelikle Sünneti seniyyenin devre dışı kalmasını saglayıcı çalışmalarına hız verirler…

Tarih boyunca bu çalışmalar böyle yürütülmüştür. Güya bunun sonucunda Müslümanlar Kuran ile yetinmeyi esas alacaklar ÖZDE Kuranı Kerimi hayata geçirmenin örnegi ve biricik dayanagı olan SÜNNETİ gözardı edecekler, Kuranı Kerimi sadece yazılı olan Ayetlerin sözlük manasıyla yetinecekler, Şimdikilerin dedigi gibi: BENDE ARAPÇA BİLİYORUM diyerek Hadisi Şerifleri Peygamber Efendimizin söz, fiil ve onay verdigi hususları ortadan kaldıracaklardır…

O zaman Oryantalistlerin ve o yönlü düşünen yerli işbirlikçilerin hayalini kurdugu planlar teker teker yürürlüge girmiş olacak, İslam Dininin özellikle Sosyal ve Siyasal hayatı ve bu hayatın kurumları kendiliginden ortadan kalkacaktır. Bu durum ise Oryantalistlerin hedefi olan kültür emperyalizmini bir bakıma Müslümanların başına bela etmiş olmakla kalmayacak , her yönlü İDARİ, sosyal ve Siyasal yapıyı batıl dinlilerin eline sunmuş olacaktır…

Böyle bir İSLAMİ yapıya tabiidirki Emperyalist Kafirler sesini kesinlikle çıkarmaz. Hani İngiliz idaresi Şam vilayetini işgal ettigi günün sabahı İngiliz Valisi duydugu EZAN ile sabah yerinden fırlamış ve ne oldugunu yardımcısına sormuş. Yardımcısı da Müslüman olanların günde Beş vakit NAMAZ kılmak zorunda olduklarını ifade etmesi üzerine;

Vali soruyor: Bu NAMAZIN bizim yönetimimize bir zararı dokunurmu ? Yardımcısından hayır cevabını alınca: Bırakın istedikleri kadar NAMAZ kılsınlar istedikleri kadar Ezan okusunlar diyor. Bu örnekte de oldugu gibi İslam Dinini İMAN, İTİKAD, MUAMELAT (Beşeri münasebetler bütünlügü) ve UKUBAT (Hukuki yapı) bütünlügünde ele almadıgımız müddetçe İP in ucunu başkalarının eline vermiş, Tasmayıda kendi bogazımıza geçirmiş oluruz ki böyle bir İslami yapı aslında Kuran ve Sünnet bütünlügünde yer almamaktadır diye inanıyoruz…

Tabiidirki Tasması nın ipi elinde olan Emperyalistler böyle bir hususa ses çıkarmayacaklardır. Böyle KOYUN tabiiatlı İslamdan ve Müslümanlardan elin kafiri niye gocunsun ? Aslında Emperyalistlerin çarkına tabir caizse ÇOMAK sokacak olan, İslamın SİYASAL ve SOSYAL yapısıdır. Bu yapıdan soyutlanmış bir İslam Dini yapısının Emperyalist iktidarların himayeyesinde ve güdümünde, boyundurugu altında yaşayan Sosyal ve Siyasal içerigi Bozulmuş Hristiyan yapısından farklı olmayacaktır diye inanıyorum…

Oryantalistler ikinci olarak SİRET üzerinde çalışmalarını yogunlaştırmışlardır. Oryantalistlerin en önde gelen görevlerinden biriside Peygamber Efendimiz in (sav) Kişiligi, Şahsiyeti ile ilgili her konuda yazılı ve sözlü tereddütler, şüpheler uyandırmaktır. Bunun için onların işleyecegi konuların başında Peygamber Efendimizin sıradan bir beşer oldugu fikrini topluma yayma çabasıdır…

Tabiidir ki Bir Müslüman için Allah Rasulünün bir beşer oldugunu kabul etmenin İTİKADİ bir sakınca teşkil etmesi şöyle dursun, etmemek Kuranı Kerimle çelişmeyi beraberinde getirir. Ancak Peygamber Efendimiz halkı içerisinden SEÇİLMİŞ bir beşerdir. Peygamber Efendimiz Rabbinden VAHİY alan bir beşerdir. Peygamber Efendimiz Allahın kulu oldugu gibi aynı zamanda Allahın Rasulüdürde…

Oryantalistler Peygamber Efendimizin beşeriyeti esasından işe girişirken adım adım sinsi gayelerini ortaya koymaya gayret etmişler, Onun VAHİY almak sıfatından soyutlamakla kalmamışlar, Peygamber Efendimize hastalıklı, Özellikle de Ruhi, sinirsel hastalıgı olan, Karşı cinse karşı aşırı düşkünlügü olan, Adilik, bayagılık sınırının da altında bir kişilik halinde sunmak ve anlatmak istemişlerdir…

Oryantalistlerin Peygamber Efendimizi Peygamberlik sıfatından ve Şahsiyetinden soyutlamakla elde edecekleri sonuç şu olacaktı: müslümanların Peygamberlerine güven ve İtimatları ortadan kalkacak, Peygamber Efendimizin Peygamber olarak ne saglıklı bir İTİKADİ yapı, ne İLAHİ bir mesaj sunamayacagını vurgulayarak, İslam Dini gibi hayatı ve KAİNATI her şeyi ile kuşatan bir düzenin tebligcisi, ögreticisi, mübelligi ve uygulayıcısı olabildigi konusunda en azından şüphe ve tereddütler oluşturmak idi gayeleri ve sonuna kadar Oryantalistler bu hususların yerleşmesi için çalışmışlar ve hala da çalışmaktadırlar…

Oryantalistler İslam Dinini bozma, yıkma, tereddüt ve Şüphe sokma çalışmalarına bir başka husustan da yaklaşmışlardır o da Mezhep ve meşrep mevzularıdır. İnanıyorum ki; Emperyalistlerin karşısında her zaman çok büyük bir tehlike teşkil edebilecek olan hadise Müslümanların birlik ve bütünlük içerisinde olmaları VAHDET bayragına sarılmalarıdır. İşte Oruyantalistler Müslümanlar nerede bir birlik oluşturdu iseler o birligi çözme, dagıtma girişimlerine hız vermişlerdir. Onlar için Müslümanların birlikte hareket etmelerini önlemek en başta gelen görevlerinden birisidir…

Oryantalistler bunun için çok gayretli bir çalışma içerisine girmişler kendilerince İLMİ çalışmalara hız vermişler Müslümanların birlige dogru, Sahih İslami Düşünceyi hayatlarına hakim kılmaya dogru gittiklerinin emaresini gördükleri anda MEZHEP ve Meşrep ihtilaflarını hemen ısıtıp ısıtıp ortaya koymuşlardır. Bunun sonucunda Müslümanları her zaman birbirleriyle çekişen, ihtilaf eden birbirlerine bu anlayış farklarından, izah farklarından dogan hususların vermiş oldugu farklı yapıyı büyüterek düşmanlık aşılamayı bilmişlerdir…

Oryantalistler bir diger adıyla Müsteşrikler tabiidirki hayatlarını İslami ilimleri ögrenmeye adamış Müslüman olmayan insanlardır. Belki İslam Dinini Mezhebi yapı olarak, Hadis İlimlerinndeki vukuf olarak, Sünnete karşı olan ilgilerinden dolayı ya da İslam Tarihine alakalarından dolayı çogu Müslümanlardan mutlaka bilgi birikimleri gayet fazladır. O dalda Profesör olmuş, Kürsü sahibi olmuş ve hatta Üniversitede İslami İlimleri anlatır hale gelmişlerdir…

Ne kadar birikimleri olursa olsun, Ne kadar İlmi kariyerleri en üst seviyede olursa olsun, hangi paye ile ödüllendirilmiş olursa olsunlar sonuçta bu insanlar eger İslam Dinini kabul edip Müslümanlıkla şereflenmedilerse bu Kafirler sonuçta batıl hedeflerini hayata hakim kılma çabasıyla ugraşan BATIL DİNLİLERDİR. Bu hususu çok iyi anlamamız gerekmektedir…

Allahın Dinine tabi olmayan bu sözde bilgili Kafirler, Müslümanlardan kendi Dinlerine tabi olmadıkça, baglı kalmadıkça asla razı olmazlar ve razı olmayacaklardır. Oryantalistler bu gayelerini gerçekleştirmek ugruna sürekli bir faaliyet içerisindedirler ve bu çalışmalarını kesintisiz bir şekilde devam ettireceklerdir. Lakin biz Müslümanlarda SAHİH İslami anlayışı ve Sapmaz İtikadımızı korumak ve yaşamak mecburiyetindeyiz. Yani HAK ve BATIL mücadelesi Kıyamete kadar devam edecektir…

İslam Dinini kendi özünden ve Müslüman toplumu İtikadından saptırıcı çalışmaları Tarih boyunca Hıritiyan ve Yahudi Oryantalistleri yapmışlar ve hala da bu çalışmalarına son sürat devam ediyorlar. Oryantalist küfür ehlinin Bu konuda en büyük yardımcıları ise Müslüman toplumu içerisinde bulunan işbirlikçi BELAM tipli ve düşünceli insanlar olmuşlardır…

Bu konuda bir misal vermek icap ederse İngilizler, Mısırı işgal ettiklerinde, yalnız Askeri güçlerine dayanarak tam manada bir istikrara kavuşamayacaklarını biliyorlardı. Ve işgal ettikleri ülkelerde ayaklarının saglam oturmasının mümkün olmayacagını kestiriyorlardı. Özellikle İslam dünyası gibi daha, yakın zamanda İslam Hilafetinin yıkılışıyla dagılan beldelere hakim olmalarının daha zor olacagını tahmin ediyorlardı. Her zaman oldugu gibi, buradada bir düşünce akımını devreye sokmaya ve ondan yararlanmaya çalıştılar…

Bu düşünce akımıyla Müslümanların düşüncelerini degiştirmeye, onların Dinine baglılıklarını,sadece ona dayanmalarını ve onun ugruna kendilerini feda etmelerini ortadan kaldıracak bir yumuşaklıga ulaştırmayı hedeflemişlerdi. Ve Avrupanın hayat sistemlerini en üst düzeyde kabullenebilecek bir BATI düşüncesine sahip olunmasını temine gayret etmişlerdi. Bu amaçla harekete geçen BRİTANYA, İçtimai ve DİNİ İslahat dedikleri programlarını ortaya koydular…

Bu programın ilk ISLAHAT alanı, Ezher Üniversitesinin düşünce yapısı ve Egitim – Ögretim sahasında yapılacak yeniliklerdi. Çünkü o zaman Mısırın bütün önderligi Ezher Üniversitesinin elinde bulunuyordu. Oradan aydınlanacak bir ateşin diger pek çok İSLAM Beldesine sıçraması da mümkündü. Dini olsun Vatani olsun her problemin başında EZHER vardı. İçtimai Sosyal ve düşünce alanındaki her meselenin başı da EZHER di. Bunların çözümü için düşünen ve tedbir alan o oldugu gibi, her şeye hareket veren de oydu…

Onun için İngilizler açısından, Dini ve fikri her hangi bir Islahatın başarıya ulaşabilmesi için EZHER Üniversitesinden başlanılması kaçınılmazdı. Hemen kolları sıvayan İngilizler ve onların yerli işbirlikçileri hemen işe koyulup Mısırı işgal ettikleri gibi El Ezher Üniversitesini de böylelikle ele geçirdiler. Başta Fıkıh, Hadis, Tefsir, Kelam, Tarih kürsüleri olmak üzere, bütün kürsüleri Fakülte dekanlarını degiştirdi ve yerlerine kendi adamlarını getirdiler…(Said Ramazan El Buti. İslam Akaidi..S.229-235.)

İngilizler bu planlarını uygulama sahasına koyarken azımsanmayacak ölçüde bir grup Müslüman Arap düşünürünü kullandıklarından, hazırlamış bulundukları planları tatbik etmede zorluk çekmediler. Bu Islahat planlarını yerine getirmede Ezher Üniversitesinin başına getirilen başta Muhammed Abduh gibi bir Mason olmak üzere, Mustafa Meragi, Muhammed Ferid Vecdi, Muhammed Hıdır Hüseyin, Hüseyin Heykel, Reşit Rıza ve buna benzer Ögretim görevlilerinin de yardımıyla Oryantalistler düşünce ve fikri yapılarını söz ve yazılı olarak okutmaya başlamışlardır…

Tarihi süreç içerisinde Tarihçi Arnold ve Hadis sahasında çok ciddi eserler vermiş bir Oryantalist olan Goldziher başta olmak üzere zamanımıza gelene kadar Müsteşrikler İslami literatürün her sahasına el atmayı marifet bilmişler ve en önemli Üniversitelerde eserleri ders kitabı olarak okutulmuş ve hala da okutulmaktadır. İslam ve Oryantalizm adlı küçük çaptaki eserinde Meryem Cemile diyorki:

* İslam insanları yalnızca inançlarına göre sınıflandırır. İnsanların sosyal statüleri de inançlarına göre belirlenir. Bunun dışında insanları her hangi bir sınıfsal, Ulusal ve kültürel sınıflandırmaya tabii tutmak mümkün degildir. İslam Medeniyerti, kendisine karşı kurulmuş tüm tuzaklara ve bazı Müslümanlarında yabancı ideolojilere verdikleri tavizlere ragmen varlıgını sürdürmektedir…

İslam hala yaşamakta, varlıgını ve etkisini sürdürmekte ve bu günün dünyasında etkin bir mevkii işgal etmektedir.. Ateizm, Materyalizm ve Çagdaş kültürün dejeneresyonu karşısında büyük bir potansiyel ve heybetle ayakta durmaktadır. Bütün bunlara hala cesurca meydan okumaktadır. Bundan başka, sayısal deger olarakta Müslümanlar, büyük bir yekün tutmakta ve güç olarak ayakta durmaktadır. Bunu bildikleri için Batılılar, Müslümanları Egitim – Ögretim yolu ile sürekli kendilerine bagımlı ve muhtaç olan; zayıf düşmüş bir duruma getirmek gayreti içindedirler…

Fakat bütün bunlara ragmen, bir çok eksiklikleriyle de olsa, yeterince etkin olmasa veya organizasyona ve yönetici kadrosuna sahip bulunmasada İslam, büyük bir potansiyele sahiptir. Kurnaz batılı Oryantalistler, bu durumları ve batının bütün bu politikalarını iyi ögrenmiş durumdadırlar. Bundan dolayıdır ki, Avrupada ve Amerikada bir çok Üniversitenin kocaman kocaman binalarında bu işin mükemmel surette ögrenilmesi ve izlenecek politikaların tayin edilmesi için Milyonlar harcanır…

Oryantalist Batılı ların tek ve EBEDİ düşmanları olan İslamı yıkmak, yoketmek için ugraşır dururlar. Bu kurumların adı: * İSLAM ENSTİTÜLERİ * veya İslami araştırma merkezleridir. Bu kurumlar, her bir İslam memleketinde de araştırma merkezleriyle irtibat halindedir veya buralara da şube açmakla meşguldürler…

Bu kurumların yegane amacı, İSLAMİ HAREKETLERİ İÇİNDEN YIKMAK veya bozmak, ortaya çıkmak durumunda olan gerçek İslami düşüncenin filizlenmesini engellemek, bu hususta yapılan gayretlere engel olmaktır. İslamı benimsedikten sonra, İslam dünyasındaki liderlerin ve ögretim kurumlarının Hristiyan ve Yahudi Oryantalistlerle nasıl İŞBİRLİGİ yaptıklarını , Kuran ve Hadisteki çagdaş dünyaya uygulanabilir esaslara nasıl sırt çevirip onları Oryantalistlerin telkin ettigi gibi çagı geçmiş prensipler olarak gördüklerini hayretle gördüm…

Biliyordum ki İSLAM Dünyasında İLERİCİ adı verilen kişiler, Oryantalistlerle işbirligi yapan hainlerden başkaları degildiler. Çünkü onların söz ve yazılarıyla gayri Müslimlerin İslami meselelerdeki teşhislerinde bir farklılık görülmemekte, Onların İslamı yıkmak için hazırladıkları paketleri, bu hainler, büyük bir çoşku ve istekle alıp uygulamakta, onlarla bu konuda işbirligi yapmaktadırlar…(Meryem Cemile.İslam ve Oryantalizm.)

Burada Oryantalistleri çaba ve gayretleriye az da olsa tanıtmaya gayret ettik. Lakin yazdıklarından da bir örnek sunmadan geçmek sanıyorum bir eksiklik olur. Mesela etkili Oryantalistlerden Montgomery Watt. İslam ve Toplumsal dayanışma adlı eserinde bakın ne herzeler yumurtluyor: Şurası açıktır ki Hz. Muhammed kasıtlı olarak yeni dini, Arapçılık kalıbına döktü. Medineye gittikten bir süre sonra, orada bulunan Yahudilerin, kendisini bir Peygamber olarak teyid edecegi umuduna kapıldı ve kendi ögretileriyle, onların inançları arasındaki paralellikleri vurguladı…

Ancak bir kaç ay sonra Yahudilerden yüz bulamayacagını anlayınca özellikle ARAP unsurlara yöneldi. İslamda Arap unsurunun önemli bir yer tutması tabiidir; Kuran Arapça inzal olmuştur. Bu da Arapça konuşanlar için DİNİ bir derstir. Kabe de Allahın evi olarak tanımlandı. Şimdi Kabede Mekkenin mazisi her fırsatta Hazreti İbrahime dayandırılır. Hazreti Muhammedin kendisi ilk defa Mekkede hacc yapmayı ve Kabeyi tavaf etmeyi tatbik etmiştir. Buna benzer bir şekilde çeşitli eski Arap gelenekleri İslamlaştırılmıştır…

Montgomery Watt, Arnold, Goldzieher, Joseph schact ve onun gibi Oryantalistle ve dedeleri günümüze gelene kadar da torunları her zaman ve olur olmaz açıklamalarında ne pahasına olursa olsun İslam Şeriatını İNSAN YAPIMI bir hukuk sistemi olarak tanımlamışlar ve İslam Şeriatına bu şekilde bakmayı düstur edinmişlerdir…

Oryantalistler yeni yeni İslami yapı ve ŞERİATI hususunda teoriler ortaya koymuşlar Bilhassa SÜNNET kavramını yıkmayı amaç edindikleri kitaplarında İmam Şafii ve onun gibi İslam Alimlerini fikirlerini dogrulama amacıyla gerektiginde Hadis uydurmakla itham etmekten çekinmemişler, böylelikle hem Sünnete, Hadise ve dolayısıyla Peygamber Efendimize şüpheyle yaklaşırken diger yandan da İslam alimlerini yalancılıkla ve hilekarlıkla itham ederek İslam Dininin gelişmesini şüphe ve zan altında bırakarak engellemeye çalışmışlardır…

Günümüzde Oryantalistlerin en önemli kitapları bilhassa SELEFİLER ve Mezhepsizler tarafından yayına hazırlanıp Müslüman Türk kamuoyuna sunulan Oryantalistlerin en tanınmışı IGNAZ Goldziher bakınız Peygamber Efendimiz hakkında hangi görüşlere yer veriyor:

Ortadogu mantıgının tamamen geleneklerle bagdaştıgını rahatlıkla söyleyebiliriz. Eski Arap mantıgı Tevrat ve İncilden, Neo Eflatun ve Gnostik (yani Allah hakkında hiç bir şeyin bilinemeyecegine inanan görüş demektir. ) doktrinlerden, İran ve Hind akidelerinden etkilenmiştir. Oysa bu kaynakların çogu açıkça İslama muhalif idi. Fakat, bunların birine veya birkaçına inanan bazı Müslüman liderlerden, bazı inançlarını İslama maletmekten çekinmeyenler çıkmıştır…

Bunlar şahsi fikirlerini Muhammedden kaynaklanıyormuş gibi göstererek mazur göstermişlerdir. Modern batılı için, yeni gelişen İslam kültürünün sözlü kaynaklarla nasıl tesbit edildigini anlamak güçtür. Sözlü kültürde önce bir hikaye ortaya atılır, eger hafızası kuvvetli biri varsa onu ezberler (dogru veya yanlış), sonra bir rivayetler temel prensipler olarak zamanla halk arasında kabul görür ve bu prensiplere karşı çıkanlara da art niyetli ve inkacı gözüyle bakılır… (İslam ve Oryantalizm. Meryem Cemile.s.120-123)

Sonuç olarak deriz ki; bu ve bunun gibi Oryantalist Küfür ehlinin Hadis, Tarih ve Düşünce eserlerini kendi Dini kurum ve kuruluşlarının , Misyoner teşkilatlarının, Yahudi, Hristiyan ve İslam düşmanı kurumların yayıcı olması onlar açısından gayet normal hadiselerdir. Lakin bilhassa Selefiler ve Mezhepsizler başta olmak üzere günümüzün bu düşüncede olan Mezhepsiz yazar çizer ve aydınlarının Goldziherin ve o düşüncedeki yazarların büyük Alim tanıyarak onlarca ciltlik kitaplarını Türkçeye çevirip, basıp yaymaları anlaşılır gibi degil diye düşünüyorum…

Şurası bir gerçektirki; zaten bu ve bunun gibi yazar ve aydınlar anlaşılır şahsiyyet olsalar Mezhepsizlik akımına kapılmazlardı diye düşünüyorum. Allah bizleri dogru yolundan ayırmasın. Kısaca konumuzu baglayacak olursak: Oryantalistler, müsteşrikler, kendi DİN, İnanç ve kültürlerini Doğu toplumlarında hakim kılmak; İslâmı uluslar arası planda küçük düşürmek gayretinde olan ve çoğu Yahudi ve Hristiyan DİN adamlarından ibaret bir kesimdir. Fakat bu arada, insaf sahibi olup da Doğunun ve özellikle İslâm’ın güzellik ve üstün yönlerini görüp, bunları eserlerinde yansıtma durumunda kalanlar da -az da olsa- görülmüştür. Bu konuyu da arz etmeden geçemeyiz tabii…

Allahım bizleri Yahudilerin, Hristiyanların, Oryantalistlerin, Müsteşriklerin, Bütün batıl Dinlilerin ve de Dinsizlerin şerlerinden muhafaza eyle. Onların her türlü şer ve kötülüklerinden sana sıgınıyoruz bizleri Ehli sünnet Akaidinden ayırma. Bizleri dosdogru yolun olan Sıratı müstakimden ayırma. Bizleri Dinimizi saglam kaynaklardan ögrenen ve ögrendigini de hayatında tatbik eden kulların zümresine dahil eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… ..14.08.2007

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.