Rızık Deyip Geçemeyiz

Rabbimiz isra suresi ayet.30.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Rabbin, diledigi kimsenin rızkını genişletir, diledigine de yetecek kadar verir. O kullarını görmektedir, onlardan haberdardır…***

Rabbimiz yine Ankebut suresi Ayet.17.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey Putperestler. Siz Allahı bırakıp sadece bir takım Putlara tapıyorsunuz ve aslı olmayan sözler uyduruyorsunuz. Allahtan başka taptıklarınızın size RIZIK vermeye gücü yetmez. Artık rızkı Allah tarafından arayın, Ona kulluk edin. Ona şükredin. Siz Ona döndürüleceksiniz…***

Şurası bir gerçektir ki; Allahın İnsanı rızıklandırması, ÖZ itibarıyla insanın yer yüzünde yaşamasını saglayacak olan bütün Rızıkları Rahmetiyle yaratması ve insanlıgın menfaatı ugruna hazırlamasıdır. Kuranı Kerimin fikri bütünlügü ve İfade özelligini bütün Ayetleriyle beraber göz önünde bulunduracak olursak; Allahın insanların rızıklarını genişletmesi, daraltması veya taksim etmesi ifadelerini , bunların insanlıgın Tabiattaki rızıkları, doguştan getirdikleri veya sonradan elde ettikleri güç ve kabiliyetlerle ele geçirme sürecini ifade ettigine şahit oluruz. İnsanları bu kapasitede yaratan tabiidir ki Rabbimiz Allah Celle celaluhudur…

Kuranı Kerimin ifadelerinden anladıgımız bir hususu daha ifade etmek gerekirse; Allahın insanların tek tek kendisiyle olan AHLAKİ ilişkilerini göz önünde bulundurarak yani bir şarta baglı olarak, RIZIK konusunda müdahalelerde bulundugudur. Yaşadıgımız hayatın önemli unsurlarını gözden geçirdigimizde Ekonomi, günlük yaşantımızın en önemli boyutlarından birisidir diyebiliriz…

Kuranı Kerimin Ekonomik ve İktisadi hayatımızla ilgisi, mutlaka vardır enönemli müdahale şekliyse AHLAKİ boyutta olmasıdır. Kuranı Kerim insanlık alemine Evrensel bir Ekonomik yapı öngörmektedir. Aynı şekilde ele alınan unsurlar içerisinde İnsanların hayatta Ekonomik gelişmelerini nasıl saglayacaklarını , Üretim ve Tüketim ilişkilerini nasıl biçimlendirecekleri konuları gibi meselelerde Kuranı Kerimin bire bir ilgilendigi husus degildir…

Kuranı Kerimin temel aldıgı husus, bütün toplumsal süreçlerde oldugu gibi , Ekonomik hayatta da en önemli mesele ADALETİN ayakta tutulması meselesidir. Konumuzu daha açık bir şekilde izah etmeye gayret edersek mesela Faizin yasak edilmesi ve Zekat ibadetinin emredilmesi gibi hususların iyice anlaşılmasından geçmektedir. Bedeni en büyük İbadetimiz olarak Kabul ettigimiz Namaz İbadeti nasıl bizim için vaz geçilmez bir yol göstericimiz ise Mali İbadet olarak gördügümüz Zekat ibadetini Rabbimiz hemen Namazdan sonra zikretmekte ve emretmektedir…

Eger bizler bu ve buna benzer hususlarda Namazı yerine getirirsek ve Zekatı Rabbimizin emri dogrultusunda verirsek Adaletle itaat etmiş oluruz. Bunun yanında Faiz hususuna dikkat etmezsek, Haram oldugunu bile bile Faizle içli dışlı münasebet içerisinde olursak hem kendimize hem Dini degerlerimize ve hemde Toplumumuza zulmetmiş oluruz…

Biz Müslümanlar inanırız ki; Bedeni İbadetimiz olan NAMAZ ile Mali İbadet olarak nitelendirdigimiz Zekat ibadetini birbirinden ayırmamız kesinlikle mümkün degildir. Zaten Rabbimiz de bu iki İbadeti Kuranı Kerimde çogu kere beraber zikretmiş ayırmamıştır. İnsanların SIRATI MÜSTAKİM üzerinde yürümeleri tabiidir ki Cenabı allahın bir emridir. Sıratı Müstakimi ise insanlara anlatan, duyuran, ögreten ve onlar içerisinde SIRATI MÜSTAKİMİ yaşayan Allahın şanlı elçileri olan Peygamberlerdir…

İnsanların Sıratı Müstakim üzerinde yürümelerine, akıllarını müsbet bir şekilde kullanmalarına ve Şeytanın güzel, çekici gösterdigi şeylerden sakınmalarına yardımcı olan tabiidir ki Peygamberlerdir. İnanıyorum ki; Allahû Teâlâ (cc) yeryüzündeki bütün nimetleri insanoğlu için, bir metâ ve ziynet olarak yaratmıştır. Dünya görüşü ve inancı ne olursa olsun, bütün insanlar hayatlarını devam ettirebilmek için, dünya malını elde etmek durumundadırlar…

Kim olursa olsun bu konuda herhangi bir istisna söz konusu değildir. Metâ kavramı, insanların tabii ihtiyaçlarını karşıladıkları ve faydalandıkları her şeylerin tümünü içine alır. Müslümanlar gerek dünya metâını elde ederken, gerek harcarken, İslâmi esaslara riayet etmeyi taahhüd etmişlerdir. Teslimiyetin (Müslüman olmanın) tabii sonucu budur…

Peygamber Efendimiz bir Hadissi şerifinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Rızkı tamamlanıncaya kadar hiç kimsenin ölmeyeceği bana vahyedildi. O halde Allahû Teâlâ (cc)’ya karşı gelmekten sakınınız. Rızkınızı elde ederken güzel bir yol tutunuz…**

Allah celle şanuhu, Mümin kullarına yaşadıkları müddet içerisinde HELAL kazançlardan, menfaat veren güzel rızıklardan ve yemeleri leziz olan Allah tarafından mübah kılınmış şeylerden yemelerini emretmiştir. Cenabı Hak ayrıca verdigi bu nimetler karşılıgında İMAN davalarında dogru, İhlaslı, Allah korkusunu yani Takvayı içlerinde taşıyan, sadık, Emin, Allahın insanlar için buyurdugu Emirlerini oldugu gibi acabasız bir şekilde kabul eden ve ne olursa olsun Allahın hükümlerine razı olan ve Yalnız Allaha İBADET eden ve yalnız Allaha şükreden kul olmayı istedigini bilmemiz icabetmektedir…

Cenabı Hak Bakara Suresi Ayet. 172.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey İman edenler, size rızık olarak verdigimiz şeylerin maddeten ve manen en temiz olanlarından yeyin, Allaha şükredin, eger hakikaten ona kulluk ediyorsanız…***

İnancımız odur ki; Yeryüzünde Helal kazan temin etmede öncelikle helal Lokma edinmede mücadele vermek baştan Allah Celle şanuhu ya kul olmayı gerektirir. Allahu Tealanın rızık olarak verdiklerine şükretmekle birlikte Helal rızkın peşine düşmek, açlık korkusundan uzak bir maişet temini ile can korkusundan uzak bir emniyetin kavgasını vermek yine hak yolda mücadeleyi gerektirir diye inanıyorum…

Mutlak manada HELAL Rızık temini için çalışmak öncelikle Kalplere güzel bir huzur ve aynı zamanda hayatı da Nurlandıran güzel bir davranıştır. Her nasıl olursa olsun Helal Rızkı talep etmek, arzulamak, istemek ve bu yolda gayret sarfetmek İBADET hükmündedir. Çünkü Allahu Teala, Helal ve Temiz olan şeylerden yemeyi bizlerden istemektedir. Yapılan binada temel ne ise, Dinde de Helal Lokma, Helal rızık aynı konumdadır…

Herkesin bildigi gibi TEMEL saglam olunca üzerinde yükselen BİNA kaç katlı olursa olsun saglam olacaktır. Aynı bu misalde oldugu gibi, Helal rızkı temin etme ve Helal lokmayı arama da Dini ayakta tutan en önemli hususlardan birisidir. Helal Rızkı temin etme hareketi, Helal Lokmaya ulaşma gayreti Dini degerleri yükseltir ve aynı zamanda da İnsandaki karakteristik yapıyı da kuvvetlendirir…

Burada Karakteristik yapı deyince aklıma geldi hakikaten İnsanlar yedikleri, içtikleri maddelerin ve canlıların karakteristik yapısına uygun hareket ediyor ve şahsiyetleri ise o yönde gelişiyormuş diye bir araştırmada okumuştum. Mesela Domuz eti yiyen toplumlarda Dişisini kıskanmama gibi durumlar tesbit edilen gerçeklerin en önde geleniymiş hakikaten çok ilginç…

Bilhassa son zamanlarda Başörtüsü ve Tesettür Ülkemizde iyice savsaklanır hal aldı ve İnsanlar Tesettürü umursamaz hale geldiler, acaba diyorum bu hususta Türkiyede günlük olarak yedi buçuk ton DOMUZ etinin etkisi mi var..? Neden olmasın, Ülkenin içinde yaşayan Hıristiyan ve Yahudilerin sayısı toplam Yüz bini bulmazken bu insanlar da o kadar TON DOMUZ etini yiyemiyeceklerine göre…

Kaldıki Yahudiler ancak kendi kestiklerini yer. Başka inanç gruplarındakilerin kestiklerini yemezler, bu durumda sanırım bu kadar DOMUZ eti bilerek ya da bilmeyerek Müslümanım diyen bu insanlara yediriliyor. Haram Lokma yedikçe de HARAM olan hükümlere bu millet meyletmeye başlıyor. Yani DOMUZ karakteri böylece insanların bünyesinde ortaya çıkıyor…

Kuranı Kerime baktıgımızda Haramlara sımsıkı sarıldıkça, Maymunlaşan ve Domuzlaşan İsrailogullarından bahsediliyor. Aman Tarih tekerrürden ibaret olmasın Allah korusun. Cuzi İrademizi iyi yollarda korumaya gayret edelim. Önce kendi kendimizi koruma altına alalım. Kişinin kendi kendisini koruma altına alışı da öncelikle yedigi ve içtigi şeylerin, yani bogazından geçenlerin bilinmesiyle mümkündür diye inanıyorum…

Allah ondan razı olsun Abdullah bin Ömer şöyle buyuruyor: * Namaz kılmaktan yay gibi, Oruç tutmaktan çivi gibi olsanız da HARAM ve ŞÜPHELİ şeylerden kaçınmazsanız, Allah o ibadetleri kabul etmez…*

Yine Allah ondan razı olsun Süfyanı Sevri Hazretleri buyuruyor ki: * Haramdan infak eden – Sadaka veren – Pisligi sidik ile yıkayan gibidir. Pis elbise, temiz su ile yıkanıp temizlenecegi gibi, günahlarda helal maldan İNFAK ile temizlenir…*

İtikad, İman ve İnancımız odur ki; Takvanın yani Allah korkusunun – buna bir bakıma Allah sevgisi de diyebiliriz – zaruri şartı, Helal ve TEMİZ, PAK olan Rızkı elde etmek ve salih, güzel, iyi ve muteber olan amellerde bulunmaktır. Allah ondan razı olsun Abdullah ibni Abbas bu konuda şu minvalde güzelce NASİHAT etmiştir: * Kursagında HARAM Lokma bulunan kimsenin İBADETİNİ Allahu Teala kabul etmez. İbadetlerin ve duaların kabul edilmesinin şartlarından birisi Helal Lokmadır…*

Rabbimiz bizleri her konuda Peygamberi aracılıgıyla bilgilendirdigi gibi bu konuda da neleri yapıp neleri yapmayacagımızı, neleri yeyip neleri yemeyecegimizi, içemeyecegimizi bizlere emir olarak buyurmaktadır. Onun için biz Müslümanlar Öncelikle Kuranı Kerimi çok okumanın faziletine inananlardanız. Onun için biz İnananlar olarak Peygamber Efendimizin (sav) Sünneti seniyyesini her zaman göz önünde bulunanlardanız. Hadisi şeriflerden kopmamaya çalışırız…

Allah korusun Sünneti seniyyeden koptukmu işimizin bittigi andır. Aynı zamanda Mezhep İmamlarımızın bizlere Kuran ve Sünnetten çıkarmış oldukları Hükümlere sımsıkı sarılıp onlardan uzaklaşıp Mezhepsiz kalmamaya da itina gösterenlerdeniz. Haa bazı ları derlerki efendim Peygamber zamanında Mezhep mi vardı mezhep te ne oluyor, Mezhepleri DİN gibi telakki ediyorsunuz gibi Yahudi tıynetli ve Belam zihniyetli aklı evveller her zaman olacak ama bizler hani ne demişler İt ürür kervan yürür misalinde oldugu gibi Dini degerlerimize SIMSIKI sarılacagız…

Dinde bu hususlar Kopmaz bir İP ya da Kopmaz bir zincirin halkaları mesabesindedir. Mezhepten ya da Mezhep İmamından koptukmu, Onların ilmi aldıkları Tabiinden ve Ashabı Kiramdan koparız. Ashabı Kiramdan ve Tabiinden ayrı düştükmü Sünneti seniyyeden ve Hadisi Şeriflerden koparız. Sünneti seniyyeden, ve Hikmet bütünlügünden kopmakta Kuranı Kerimi saglam ve dogru anlıyamamayı beraberinde getirir…

Ondan sonra da Şeytanın ve Şeytanın Askerlerinin el ovuşturacakları gayet tabii bir olaydır. Hani ne demişler Basra harap olduktan sonra… ama bu bitiş aynı zamanda Müslümanın ve İslam anlayışının da bir bakıma bitişi olmaktadır. Onun için diyoruz ki biz bu TUZAGA düşmemeye gayret edecegiz. Çalışmalarımız, faaliyetlerimiz Dinin dört diregi mesabesinde olan Kitap, Sünnet, İcmaa ve Kıyas bütünlügü içerisinde olacaktır inşaallah…

Rabbimiz Bakara Suresi Ayet. 173.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** O, size ölüyü-murdar hayvanı, kanı, domuz etini, BİR Allahtan başkası için kesileni katiyyen HARAM kıldı. Fakat kim bunlardan yemiye muzdar kalırsa – kimseye- saldırmamak ve haddi – Ölmeyecek miktarı – geçmemek şartıyla – onun üzerine günah yoktur. Şüphesiz ki Allah çok yarlıgayıcıdır, hakkıyla esirgeyendir…***

Bu ayetin Tefsirinde Muhammed Ali Sabuni diyorki: Cenabı Hak, saglam tabiatlı insanların dahi kaçtıgı çirkin ve pis şeyler ile insan bünyesine zararlı şeyleri yemenin haram oldugunu en açık bir tarzda beyan etmiştir. O, Murdar bir hayvan etini, kanı, domuz etini, putlara, batıl tapınaklara ve Allah isminin dışındaki bir varlık adının anılmasıyla kesilen hayvan etlerinin yenilmesini de HARAM kılmıştır…

Yalnız zarurete düşen bir insan, yukarıda açıklanan haramlar dışında hayatını devam ettirecek bir şey bulamazsa , O zaman hayatını kurtaracak kadar bu haramlardan yerse, günahkâr olmaz. Zira ZARURETLER, bir çok mahzurlu şeyleri mübah kılar. Cenabı Allah, kullarının günahlarını setreder – örter – ve bagışlar. Ayetteki TAYYİBAT – yani Temizlikten maksat, helal olan rızıklardır. Allahın helal kıldıgı her şey TEMİZ, haram kıldıgı her şey ise PİS tir…

Ömer bin Abdulazize göre PAK olan dan murat, yenen şeylerin degil, kazancın temiz olmasıdır. Onun bu görüşünü, şu Hadisi şerif teyid eder: Rasulullah (sav) :** Hakikaten Allah celle celaluhu temizdir, ancak pak olanı huzuruna kabul eder. Allah elçilerine emrettigini, mümin kullarına da emretmiştir…** sözlerine devamla *** Ey Resuller, temiz ve helal olan şeylerden yeyin. Güzel amel ve hareketlerde bulunun. Çünkü ne yaparsanız hakkıyla bilenim.. Muminun.51.***

*** Siz rızıklandıgınız şeylerin en temizlerinden yeyin…Taha.81…*** Ayetlerini okudu ve bir kimse, tozlu topraklı ve yorgunluk veren uzun bir yolculuktan sonra ellerini göge dogru kaldırarak * Yarabbi, Yarabbi * diyerek DUA yapmaya başlar . Halbuki onun, yedigi, içtigi, giydigi ve gıda olarak aldıgı her şey HARAM dır. Onun Duası kabul olurmu ? Buyurdu (Muslim, Tırmizi)…

Tabiidir ki; Temiz ve Helal RIZIK hususunda Peygamber Efendimizin ifadelerinden, beyanlarından daha güzeli olamaz. Allah Celle Celaluhu, kullarına yerden çıkan şeylerin temiz ve helal olanlarının yenilme ve içilmesini mübah kılmıştır. Allah Celle celaluhu HARAM şeyler az oldugundan , onlardan bahsetmiştir. Haram oldugu beyan edilen şeylerin dışında kalan her şey ise mubahtır. Alusi diyorki: Hürmetin hassaten haram şeylerin kendilerine izafe edilmesi, murdar ölen bir hayvanın hiç bir uzvundan istifade edilemeyecegine işaret eder…

Ebusuud ise der ki: Domuz eti, Kuran da niçin anılmıştır ? Bu soruyu şöyle cevaplandırabiliriz: Domuzun diger parçalarıda etlerine tabiidir. Eti haram olan hayvanların, diger uzuv ve parçalarının yenilmesi ve kullanılması haramdır…(Muhammed Ali Sabuni. Ahkam Tefsiri.c.1.s.123-126)

Günümüz Alimlerinden Muhterem Yusuf Kerimoglu meseleyi İLMİ bir şekilde inceleyerek şu güzel ifadelerle izah etmiştir: * İslam uleması; yeryüzündeki malları tasnif ederken, nassları dikkate almış ve ikiye ayırmıştır. A) Mutekavvim mallar, B) Gayr-i mutekavvim mallar. Bir malın mutekavvim olabilmesi için, ragbet edilmesi ve helal olması şarttır. Haramlıgına dair hususi bir delili bulunmayan her esyada ibaha (mubahlık) esastır…

Helal ve haram hükümleri, bütün insanlar için müşterektir. Bunların tesbitinde, delalet-i ve subuti kat’i nasslar dikkate alınmıştır. Kur’an-i Kerim‘ de yer alan muhkem ayetler ve ayni keyfiyete haiz olan mutevatir sünnetler, haram hükmünun tesbiti için zaruri delillerdir. Bütün müçtehid imamlar: „Bir kimse helalin haram olduguna veya haramın helal olduguna itikad ederse kafir olur“(Fetevayi Hindiyye) hükmünde ittifak etmişlerdir…

Dolayisiyle bir malin mutekavvim ve helal olup- olmadıgını tesbit etmek gayet kolaydır. Ayrıca mutekavvim mallar, ticari faaliyetin en onemli unsurudur. Ticaretin meşru kılınmasının hikmeti, İnsanların ihtiyaç duydukları malları, hukuka ve karşılıklı rızaya riayet ederek elde etmelerini saglamaktır. İslam toplumunda ticari faaliyetlerin veya iktisadi münasebetlerin degişmeyen rüknü: meşru sebeb ve karşlıklı rızadır…

Bu hakikat : „Ey iman edenler!.. Birbirlerinizin mallarini batil sebeblerle yemeyiniz. Meger ki (o mallar) karşılıklı bir rızadan (dogan) ticaret malı ola!.. ( o zaman yiyebilirsiniz) Kendinizi öldürmeyiniz. Şüphe yok ki Allah çok esirgeyicidir, merhametlidir“ ( En Nisa Suresi: 28-29) ayetiyle sabittir. Mümin bir tüccarın; hem Allahu Teala (cc)’nın hukukunu koruması, hem insanların haklarına riayet etmesi farzdır. Ticari ve iktisadi faaliyetlerde bulunan bir Müslümanın, nasslarla beyan edilen vasıfları elde etmesi ve koruması farzdır…

Kuranı Kerimde: „(Öyle kimseler) vardır ki, ne bir ticaret, ne bir alışveriş (onları) Allahu Teala (cc)yı zikretmekten, dosdogru namaz kılmaktan, zekatı vermekten alıkoyamaz. Onlar kalblerin ve gözlerin (dehşetle) dönecegi günden korkarlar“ ( Nur Suresi: 37) hükmü beyan buyurulmustur. Hesap gününü düşünen Müslümanların; kazanırken ve harcarken, İslamın çizdigi hududlara riayet etmeleri zaruridir…

Rızık meselesi, hem Allahû Teâlâ (cc)’nın ilim ve irade sıfatı ile ilgilidir, hem “tekvin” sıfatının bir tecellisidir. Bu sebeble rızk ile ilgili meseleler akaid kitaplarına konu olmuştur. Müslümanların rızklarını temin etmek için gayret sarfetmeleri zaruridir. Kur’an-ı Kerim’de, “Yeryüzünü bize boyun eğdiren (istifadeniz için itaatli kılan) Allah’tır. O halde yeryüzünün sırtlarında dolaşın da Allah’ın size ihsan ettiği rızklardan istifade edin” (El Mülk Sûresi: 15) hükmü beyan buyurulmuştur…

Ziraat, ticaret, zanaat ve diğer iktisadi faaliyetlerin sebebi, yeryüzünde mevcut olan rızkın ortaya çıkarılmasıdır. Yeryüzünün insana boyun eğmesi, işlenmeye ve verimli kılınmaya müsait oluşudur.(1) Âyet-i kerimede geçen, “Allah’ın size ihsan ettiği rızklardan istifade edin” hükmü, umumi bir beyandır. Yeryüzündeki bütün nimetler; insanlar ve canlılar için, bir metâ ve zinet olarak yaratılmıştır.(İmam Kurtubi.)

Hz. Rafi’ b. Hadic (ra)’in babasından naklettiği hadis-i şerif, bu keyfiyetteki kazançla ilgilidir. Hadisin metni şudur: Birisi “Ya Resûlallah, en temiz kazanç hangisidir?” diye sordu. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem (sav) şöyle buyurdu: “Kişinin el emeğiyle kazandığı ve meşrû olan her alışverişten elde ettiği rızktır.” Helâl ve temiz rızk elde etme yollarının başında “el emeği”nin geldiğini belirten Resûl-i Ekrem (sav); bu beyanlarıyla, herkesin fiilen çalışmasını, bir san’at veya hüner sahibi olmasını tavsiye ettiğini söyleyebiliriz…

İmam-ı Serahsi’nin zikrettiği şu rivayet, el emeğinin önemini ortaya koymaktadır: Hz. Peygamber (sav), Ensar’dan Hz. Sa’d b. Muaz (ra) ile musafaha yaparken, ellerinin nasır bağlamış olduğunu farketti ve bu durumun sebebini sordu. Hz. Sa’d b. Muaz (ra), “Evlad û iyâlimi geçindirmek için kazma kürekle çalışıyorum” cevabını verdi… Bunun üzerine Hz. Peygamber (sav), Hz. Sa’d b. Muaz’ın elini öptü ve “Allahû Teâlâ (cc)’nın sevdiği eller, işte bu ellerdir” iltifatında bulundu.(Mebsut. İmam serahsi.)

Alın teri ve el emeğiyle kazanılan helâl rızkın önemini; Resûl-i Ekrem (sav) fiilen ashabına öğretmiştir. Ailesinin nafakasını temin için çalışan ve bu esnada elleri nasır tutan bütün Müslümanlar için, aynı müjde geçerlidir… Faizden ve faiz şüphesinden kaçınmak için, böyle bir yolu tercih etmek daha da önemlidir. Muhaddis Ma’mer b. Raşid (ra)’in, “Biz faiz korkusundan veya şüphesinden dolayı, helâlin onda dokuzunu terketmek zorunda kaldık” diyerek, bir inceliğe işaret etmiştir…

Selef-i salihin vasfına haiz olan insanların helâl rızk hususundaki titizlikleri, hesap günü şuuruna sahip olmalarıyla ilgilidir. Resûl-i Ekrem (sav)’in Veda Hutbesi’nde, “her türlüsü ayaklarımın altındadır” beyanı ile yasakladığı faiz, günümüzün en önemli problemidir.Doğrudan veya dolaylı olmak üzere; faiz belâsı herkesi meşgul etmektedir. Hz. Ebû Hureyre (ra)’den nakledildiğine göre, Resûl-i Ekrem (sav) şöyle buyurmuştur: “Faiz yemeyen kimsenin kalmayacağı günler mutlaka gelecektir. Biri faiz yemeyecek olsa bile, yine de ona tozundan bir şeyler bulaşacaktır.”(Süneni Ebu Davud)

Bu hadis-i şerifte geçen “faizin tozu” ifadesi ile anlatılmak istenen keyfiyet, bu musibetin yaygınlaşmasıdır… Sünen-i Ebû Davud’da yer alan rivayette; “faizin dumanı” ifadesiyle, aynı keyfiyet haber verilmiştir. Faize müptelâ olan bir kavmin, zillete düşmesi mukadderdir.(Siyeri Kebir. İmam Muhammed) Bir hadis-i şerifte belirtildiği gibi, “faizden kazananın kaçınılmaz sonu, kaybetmektir.”(İbni Mace) Toplum planında, faize dayanan ekonomilerin çökmesi mukadder olduğu gibi, (ferdî planda) faizli kazancın sonu iflas ve perişanlıktır…

Hanefi fukahâsı, “Bir mükellefin, kendisinin ve ailesinin nafakasını temin etmeye çalışması farzdır. Fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamak ve akrabalarına infak etmek için bundan fazlasını kazanması da müstehaptır. Rahat bir hayat sürmek için, rızk teminine gayret etmesi mübahtır” hükmünde ittifak etmiştir. Başkalarına karşı tekebbür etmek veya diğer insanlarla zenginlik yarışına çıkmak niyetiyle kazanması caiz değildir…(El İhtiyar)

Meşrû yoldan mal elde etmek (zengin olmak) ve bu malı Allahû Teâlâ (cc)’nın rızasına uygun olarak harcamak, salih bir ameldir. Hz. Ebûbekir (ra)’in serveti,
İslâm’ın yayılmasına ve işkence altındaki diğer Müslümanların kurtuluşuna vesile olmuştur. Dünyevi ihtirasla kazanan ve hevâlarına göre harcayan kimselerin; hem kendi nefislerine, hem diğer insanlara zulmetttikleri sabittir…

Müslümanlar, “zerre miktarı hayrın da, zerre miktarı şerrin de hesabının sorulacağı günü unutmamak” ve amellerini ona göre edâ etmekle mükelleftirler. Zengin olan Müslümanlar hem zekât, hem infak konusunda hassasiyet göstermelidirler. (Yusuf Kerimog Fıkhi Meseleler…)

Başta da ifade ettigimiz gibi; İnancımız odur ki, Haram lokmada DİN VE DÜNYA tehlikesi açık açık kendini gösterir. Helal olan Rızık temininde ise gayet açıktır ki Din ve Dünya emniyeti vardır. Müslümanlar olarak hepimiz biliriz ki; Şeriatın gayesi şu beş hususu temin etmektir. Can Emniyeti, Mal Emniyeti, Din Emniyeti, Akıl Emniyeti ve Nesil Emniyeti. Zaten bu beş husus yerine geldikten sonra Dünya ve Ahiret saadeti inşaallah peşinden gelecektir…

Yahya bin Muaz Rahmetullahi Aleyh diyor ki: Taat – İbadet bir Hazinedir, Anahtarı DUA; Anahtarının dişleri ise HELAL LOKMA dır…

Bu konuda Allah ondan razı olsun Sehli Tüsteri ise diyorki: Dört hasleti – güzelligi – bir araya toplamayan, İmanın hakikatine eremez; Sünnetlerle beraber Farzları eda, Şüpheli şeylerden kaçınmakla helal lokma, Menhiyatın – Kötülügün – zahir ve batınından, görünen ve görünmeyeninden – gizli ve aşikare olanından sakınmak, Ölünceye kadar sabrederek bu hal üzerine devam etmektir. Sıddıklar mertebesine yükselmek isteyen, helal yemeli ve SÜNNET üzere amel etmelidir…

Bilinmelidir ki; Helal Rızık teminine çalışmak ve Helal yönünden beslenmek, İnsan bedeninde başta kalbin düzelmesine ve bunun yanında hayatınında aydınlanmasına, Nurlanmasına güzel bir vesile olacaktır. Haram ve Şüpheli yiyecek ve içecekler ise tabiidir ki Kalbin kararmasına vesile olan menfi, çirkin ve olumsuz hareketlerin başında gelmektedir…

İslam Uleması helal lokma üzerinde hakikaten hassasiyetle durmuş, İnsanoglunun sadece bu sebeple geçmiş günahlarının bagışlanacagını duyurmuştur. Helal yoldan RIZIK temini için yorulan kimsenin günahlarının sonbahar aylarında dökülen agaç yaprakları gibi dökülecegini ifade etmişlerdir…

Geçmiş ulemanın eserlerinde şöyle rivayetler günümüze taşınmıştır: Bir kimse birilerine vaaz edecegi zaman, Alimler Cemaate: Onun yani Vaaz eden şahsın üç halini araştırın ve ondan sonra dinleyin. Bunlardan birincisi, İtikadına bakın; Bidatlara inanıyorsa Şeytanın dili ile konuşur, Onu dinlemeyin…

İkincisi, Yedigi yemege dikkat etmiyorsa, hevadan konuşur, onu da dinlemeyin. Üçüncüsü, Aklına bakın, Eger AKLI tam degilse, sözü de dogru degildir; Ona da İTİBAR etmeyin. Çünkü onun bozdugu düzelttiginden çok olur. Evet Helal Kazanç için RIZIK teminine ugraşmak Salih amel yapmanın da aynı zamanda sermayesi mahiyetindendir. Temiz ve Helal olmayandan yiyenlerden Salih ve güzel amel beklemek boşunadır. Kendilerinden Salih amel beklenen insanlar temiz ve helal olanın ömür boyu kavgasını verenlerdir diye inanıyoruz…

Peygamber Efendimizin (sav) Ahlakını kendisine örnek olarak alan ve İhlas halini muhafaza eden Müslümanların Ticari faaliyetlerdeki kavgaları, mücadeleleri, bilinmelidirki Helal Rızık mücadelesidir. Helal RIZIK edinme yollarının mücadelesini veren mükellefler kazanırken ve kazandıgını harcarken Şeriatın çizmiş oldugu sınırlara riayet ederek hareket noktasını belirlerler…

Helal RIZIK edinme yollarının mücadelesinin temelinde; Meşru olan kazanç yani haklı kazanç, haklı kazancı yerli yerinde harcama ve gereksiz yere harcamadan kaçınma şuur ve faaliyeti vardır. Haksız kazanca ragbet eden, gereksiz yere harcamada bulunan ve gerekli yere harcamaktan kaçınan kişi ve kimseler, helal lokma kavgasını kaybedenlerdir. Helal lokmanın kavgası; Harama giden bütün yolları kapatmaya çalışmaktır…

Haramı yayan ve yaygınlaştıran Sosyal ve siyasal organizasyonları ortadan kaldırmak için mücadele etmek, helal lokma kavvgasını vermenin bir neticesidir. Helal yoldan kazanma gayesi Allahu Tealanın rızasını kazanmanın vesilesidir. Kişiyi dünya zindanından Allahu Tealanın NURUNA götürecek güç ve kuvvet, yalnız ve yalnız helal RIZIK arama yöntemlerinden geçer diye inanıyorum…

Bilinmelidir ki; El emegi kutsaldır. Çünkü el emegi, helal lokma kavgasının bir diger anlatım şeklidir. El emekleri ve alın terleriyle geçinmeye çalışanlar, fiilen helal rızık yolunu arayanların mücadelesi içinde olanlardır. Helal lokma mücadelesine katılmayanlar, el emekleriyle ve alın terleriyle kazanmaya yanaşmayanlardır. Tabiiki kazanmadan çalışmaya kalkışanlar; zahiren kazansalar bile manen kaybedenlerdir…

Çünkü HARAM olan mal; bir kazanç degil kayıptır. Mekkede iken hurma yapragı ile karınlarını doyurmak isteyen Müslümanların, Medine ye vardıklarındaşehir sınırları içinde ZEKAT verecek fakir bulamamalarının temelinde, helal lokma kavgasının samimiyetle sürdürmeleri vardır. Neticede, Helal lokma kavgasının sonucu, maddi ve manevi izzettir diye düşünüyoruz…(Mustafa Çelik.Misak.s.122.)

Allahım sana binlerce şükürler olsunki; bizleri MÜSLÜMAN kimligiyle donattın. Haramı, Helalı, Mekruhu, Mübahı tanıyan, bilen kulların zümresine dahil ettin. Yarabbi sana layık kul, Şanlı Rasulüne layık ÜMMET olmamızı nasp eyle. Bogazımızdan Haram degil helal Lokma geçmesini arzuluyoruz sen muvaffak eyle, bizleri hak etmedigimiz kazanç türlerinden, çeşitlerinden muhafaza eyle. Sen her şeylere kadirsin Allahım…Amin…

Sermed Kadir…04.05.2007

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.