Başörtülü Yarı Çıplaklar

Yüce Rabbimiz Ahzab Suresi Ayet.59.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına hep söyle de cilbablarından (dış elbiselerinden) üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir…***

Geçen hafta içerisinde Mine Alpay Gün adlı bacımızın bir makalesi yayılanmıştır. Bu yazı Müslüman ve ayrıca Laik kamuoyunda etkin bir ses getirmiştir. Öncelikle bu yazıyı aynen oldugu gibi paylaşıp sonra da Kitap ve Sünnet Mutlak dogruları üzerinde Tefsir Ulemasının konuya yaklaşımına bakmak istiyoruz. Cenabı Hak bizleri Hakka baglı kalanların zümresine dahil eylesin. Öncelikle yayınlanan makaleye bakalım…

BAŞÖRTÜLÜ YARI ÇIPLAKLAR…

Etraf başörtülü yarı çıplaklardan geçilmiyor.

Tesettürle başkaları değil ama başörtülüler fena halde dalga geçmekte.

Arkadaş zor geliyorsa çıkar kafandaki örtüyü.

Sana zorla taktıran mı var?

Bir salaşlık, bir derbederlik.

Sanki kafasındaki iki kılı kapatınca hatun kişi, bütün vazifelerini tamamlamış gibi vücudunu orta yere saçıveriyor.

Acaba Müslüman kadının sadece saçı kıymetli, en mahrem vücut azaları çok mu değersiz diye düşünmekte insanlar. Göbekler, göğüsler, kalçalar orta yerde.

Kadıncağız adeta amazon gibi sokağa fırlamış.

Önceki gün ziyaretime gelen üç bayan yazarla oturup konuştuk. Örtülerini bayağı modernleştirmişlerdi. Belli ki bana akıl vermeye gelmişlerdi. “Biz de zamanında bu tesettürü amma abartmışız” deyince bayağı şaşırdım. Arkadaşlarım iyi eğitimli ve sevilen kalem sahipleri idi ama değil pardösü, ceket bile giymeyerek incecik elbiselerle ne büyük devrim yaptıklarını anlatmaya uğramışlardı.

En baştakilerdeki bozulma bütün toplumu etkilemekte. VIP kadınlardan başlayan bir dezenformasyon.

“Özür dileriz cumhurbaşkanlığı sitesinde hanımefendinin bir düğünde çekilmiş resmi çıkmış, düzelteceğiz”.

“Evladımın düğününde bile, şöyle etrafa endamlı bir kadın nasıl olurmuş göstermeyeyim mi? Hem bizi zevksizlikle, demodelikle suçlayan laiklere biraz zarafet dersi vermeyelim mi?” iyi niyetinizi yüzünüzden okuyorum da.

Düğünlere katılan binlerce erkeğin meraklı bakışlarını bir kalemde yok saymanız da size ilahi bir artı getiriyor mu acaba?

Ya da dinin şöyle bir kuralı mı var? Düğünlere katılan erkekler namahrem sayılmaz. Zaruret miktarıdır. Gecelik gibi elbiselerle göbeği göğsü etrafa dağıtıp salon sahibeliği yapmanız da bir mahzurat yok mudur?

Büyük başlarımız böyle yapınca; halk çocukları da nereden bulsunlar cici salonları, şık avizeleri, pahalı kostümleri; onlar da sokaklarda soyunmaya başladılar.

Tamam, bizim kızlar yeni örtünüyor biraz hoşgörü de, altmış yaşındaki büyük hanımlarda da mendil kadar başa yapışan örtüler ve göbek göğüs hatları olabildiğince belli eden dar kostümler.

Acaba Müslüman modacılar ellerindeki makasın hakkını nasıl verecekler? Pardösü değil de atletizm mayosu biçiyorlar sanki. Bütün vücut azaları ortada.

Tanıdığım pek çok başı açık laik bayan; bizim başı örtülü pek çok kadınımızdan daha kapalı giyinmekteler. Yaz sıcağında diz altı eteği üzerine ceketini ya da hırkasını giymeden dışarı çıkmayan, neneden atadan görgülü, terbiyeli çok insan tanıyorum.

Lakin bizim cephede bir amazonluk, bir yarı çıplaklık almış başını gidiyor. Arkadaşlar zor geliyorsa takmayıverirsiniz şu örtüyü olur biter.

Ama Rabbimizin Müslüman kadınlara hediye ettiği tesettür tacını, toza kire bulayıp ayağa düşürmeyin lütfen.

Allah sonumuzu hayreyleye ama durum hiç iç açıcı değil. Aşağılık kompleksleri ile acınacak durumdayız.

Hem bu konuda sadece kadını suçlamam da yersiz.

En büyük suçlu insanın erkek cinsi yine.

Geçen gün baktım anlı şanlı delikanlı, kolundaki eşi yarı çıplak. Dapdar bir pantolon, neredeyse bağırsaklarının başlangıç ve bitiş yeri ortada. Üzerinde uzun bir ceket yok. Derisine yapışmış bir mini bluz. Ve bu trajik tabloya arsızca bir de baş bağlamış. Bu görüntüyü veren kadından çok erkeğe baktım. Acaba oğlan kör mü diye. Aval aval ağzını açmış etrafı seyreden delikanlı, yanındaki kadının yarı çıplaklığını göremeyecek kadar aptaldı.

Tesettürün bozulmasında en büyük suçlu erkekler.

Onlar açık bayanlara, televizyonun edepsiz çıplaklarına hayranlıkla bakarken, hanımları da; o aptal beylerini ellerinde tutabilmek için açılma yarışına girdiler. Bizim pek çok kadınımız niçin kapanmıyor sanıyorsunuz, ya da böyle yarı çıplak dolaşıyor derseniz; kocaları yüzlerine bakmaz diye.

Rabbimiz setr olma hususunda cümlemizin kalbine güzel ilhamlar versin.

Tesettürsüz tesettürlüler…

“Başörtülü yarı çıplaklar” başlıklı yazım, benim tesettür hakkındaki ne ilkyazımdı, ne de son…

Son yirmi yıldır sık sık yazıyorum.

Yetmişli yıllardaki kavi çizgi artık unutulmuştu.

“Sıkma baş” ile bir geriye dönüş söz konusu olmuştu.

Ancak ne hikmet ki son yazım dikkat çekti.

Haber portallarına, gazetelere girdi, çeşitli sitelerde tartışma konusu oldu. Meğer aynı konuda benzer sıkıntısı olan ne çok kardeşim varmış. Çok değerli yorumlar aldım. Hiç beklemediğim kesimlerden yoğun destek aldım. “Baş örtmeyenlerle” “başörtülüler” arasındaki gerilimi azaltan, kendi içimizden bir eleştiri olduğu için teşekkürler aldım. Gördüm ki bütün toplumun tesettüre saygısı var.

Ne ki geçen haftaki yazımı haber portalları kişileştirerek başlığa taşıdı. Yazarından, sokaktaki insanımıza değin bir savsaklama gerçeği idi. Ali Bulaç Bey’in ifadesiyle bir “melezleşme”, A. Dilipak Bey’in ifadesiyle de bir “yozlaşma” söz konusu idi. Antidemokratik rejimin baskılarına karşı, kendimizi savunma biçimi olan makyajlar, dar etekler, yırtmaçlar; aslında kanadı kırık kuşların bir merhamet dilenciliği: “Ne olur bizi dışlamayın, bakın biz de size benziyoruz”.

Ne ki, takip ettiğim kadarıyla kimi siteler işi yine siyasete dökmüş…Hâlbuki bütün toplum aynı anda dejenere oluyoruz. Siz başı örtülülerin başı açıklardan farklı televizyonları mı izlediklerini, farklı programları mı tükettiklerini sanıyorsunuz? Kitaptan değil de, televizyondan beslenen bir toplumdan ne bekleyebiliriz ki? Tüketim kültürünün arsızlığı da cabası…

Her birimiz; ailesinden, evladından, kardeşinden, komşusundan, akrabasından, yakın çevresinden bu dejenerasyonu yaşıyoruz. Saf ve temiz kavramlardan hızla uzaklaşıyoruz. Belki iyi niyetli bu uzaklaşmalar, kimi uyarılar dikkate alındığında daha duyarlı davranılacaktır. Mutlaka birileri de bizleri uyarmış, yanlışlarımızı düzeltmişizdir.

Dejenerasyon ve dezenformasyon tüm dünyada olduğu gibi, Müslümanlarda da bazı değerleri alt üst etti. Paranın el değiştirmesi, standartlarda yükselme, Müslümanlarda çözülmelere, gevşeme ve yozlaşmaya neden oldu. Yakın geçmişte faizden uzak duran “Müslümanlar”, işlerini büyütebilmek için faizi kullanınca, yalanı da mubah gördü ve bu durum sadece tesettürünü bozmadı, sosyal hayatını da seküler tuğlalarla yeniden dizayn etti, ortaya şekillerde görüldüğü gibi bir sakillik ve görgüsüzlük çıktı.

Tamam, belki baskıcı rejimin getirdiği yasaklar sonucu yaşanan zorluklar, tesettür yozlaşmalarında bir etken. Fakat Müslümanlar da hiç masum değiller. Reaksiyonerliği bir taviz katarı ile ortaya koyunca, kimi soylu değerleri hızla terk ettik. Bu bir “tesettür yorgunluğu” değildi. Ters istikamette gelişen bir tesettür “çözme” idi. “İkna odalarına” karşı çıkanlarda bile, biraz ödün verilirse daha şirin gözüküleceği inancı ile bir iki eskiz ile tesettürü modernize etme hevesi oluştu.

En acısı da, siyasi arenaya giren Müslümanlar, belki medyanın aforozundan korktukları için tavizsiz duruş sergileyenleri istemiyorlardı. Usanmış ve bıkmış bir psikoloji ile tıpkı laikçi rejim gibi, kimi Müslümanlar da; düzgün tesettürlülere “gözlerden ırak ol!” mesajları ile yok sayarak bakıyorlardı. Adeta ikinci cumhuriyet isteyenler gibi, rejimi rahatsız etmemeye özen gösteren ikinci yumuşak tesettür biçimi de gelişiyordu.

Bu milletin hassası, kırılganlığı, kutsalı başörtüsü.

Şu bir vakıa: Hepimizin artıları ve eksileri mevcut, işte bu konturlar can yakmadan belirginleştirilmelidir. Dolayısıyla bu ülkede “Müslüman kesim”, “Laik kesim” şeklindeki suni ve arkaik ayrımları reddederek, tesettürün bu toplumun ortak bir değeri olduğunu düşünüyorum. Tesettürün kadın cephesini tartışan baylara, bir de erkek cephesini tartışmalarını öneriyorum. Kadın gibi erkeğin de iffetli olması gerektiğini yeniden anımsatıyorum.

Ezcümle, “tesettür olgusu” hiç kimsenin tekelinde değildir… Önemli olan “Tesettürcülük oynamak yerine tesettürün gereğinin ifasıdır. Zor olan “Müslümancılık oynamak” değil, hakiki Müslüman olmayı murad etmektir. Meselenin bundan sonraki safhasında İlmi yönüne de bakmak istiyorum. Bu hususta Tefsir uleması olayı çok açık ve net bir surette ortaya koymuş ve izahını yapmıştı Allah onlardan razı olsun. Bu konuda bir kaç misal vermek istiyorum. Mesela konunun en kapsamlı bir şekilde izah edilmiş oldugu Ahzap Suresi ayet 59. hakkında Muhammed Hamdi Yazır diyorki:

Ey Peygamber! Hanımlarına da, kızlarına da, bütün müminlerin kadınlarına da söyle. Görülüyor ki, burada yalnız Peygamberin hanımlarına ve kızlarına değil, Nur Sûresi’ndeki „Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar, zinet yerlerini göstermesinler.“ (Nûr, 24/31) âyeti gibi müminlerin kadınları dahi bu hükmün kapsamına dahil edilmiştir.

Bununla birlikte müminlerin kadınlarında aslolan hürriyet olduğu için, bundan kastolunanın hür kadınlar olduğu beyan edilmiştir. Araplarda tesettür adet değildi. Cahiliyet devrinde kadına hürmet yoktu. Eski cahiliye kadınlarında erkeklerin dikkatlerini çekecek şekilde göz alıcı biçimde açık saçık çıkan, açılıp saçılan orta malı olanlar bulunurdu. Bundan dolayı kız çocuklarını diri diri gömenler olmuştu. İslam ise kadının şanını iffet ve ısmetle, vakar ve haysiyetle yükseltiyordu.

Nur Sûresi âyetleri „Mümin erkeklere söyle, gözlerini sakınsınlar“ (Nur, 24/30) ve „Mümin kadınlara da söyle, gözlerini sakınsınlar.“ (Nur, 24/31), mümin erkeklerin ve mümin kadınların, yani bir cinsin karşı cinse göz dikmeyip, bakışlarını kısarak edeblerini ve iffetlerini korumayı öğreterek terbiyelerini yükseltmiş olduğu gibi, burada da imanlı hür kadınların hiçbir şekilde eziyete uğramamalarını pekiştirmek için buyuruluyor ki: Cilbablarından üzerlerini sıkı örtsünler.

CİLBAB: Baştan aşağı örten çarşaf, ferace, câr gibi dış elbisenin adıdır. „Kadınların elbiselerinin üstüne giydikleri her çeşit giysidir.“ “ Tepeden tırnağa örten giysidir“, „Kadınların tesettür ettikleri her türlü elbise ve başka şeylerdir.“ „Çarşaf ve peçedir“.

Cilbabdan örtmek tabirinde de iki şekil vardır. Birisi cilbablarından birisiyle bütün bedenini sıkıca örtmek, birisi de bir cilbabın bir tarafıyla başından yüzünü örtmek demek olur. Rivayet olunduğu üzere Ümmü Seleme (r.a.) demiştir ki: „Cilbablarından üzerlerini sıkı örtsünler‘ âyeti nazil olduğu zaman Ensar kadınları üzerlerine siyah elbiseler giyerek öyle bir ağırbaşlılık ile çıkmışlardı ki, başları üstünde kuşlar varmış gibi idi.“

Hz. Aişe’den rivayet edilmiştir ki; „Ensar kadınlarına Allah rahmet etsin. Bu „Ey Peygamber, hanımlarına, kızlarına bütün müminlerin kadınlarına da söyle“ âyeti indiği zaman mırtlarını yardılar, onunla başlarını sardılar da Resulullah’ın arkasında öyle namaz kıldılar ki, sanki başlarında kargalar varmış gibi…“ demiştir. Bu tesettür onların tanınmalarına, dağınık cariyelerden, adi kadınlardan vakar ve heybetle seçilerek hürmet edilmelerine ve dolayısıyla incitilmemelerine elverişli olan biçimdir. Gerçi eziyeti kendilerine davet edecek olan içi bozukları örtü tutacak değildir. Fakat imanlı, temiz kadınların, kirli bakışlardan yuvalarında gizli inciler gibi korunmuş kalmalarına en uygun olan biçim de budur.

Asıl o zamandır ki onlara eziyet edecek olanların açık bir vebal ve iftira yüklenmiş oldukları ortaya çıkar. Ve dolayısıyla bundan önceki ve sonraki âyetlerin hükümlerine dahil olacakları anlaşılır. Bununla birlikte Allah bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulunuyor. Burada yukardaki âyetlerin eki gibi getirilen bu son cümle çok anlamlıdır. Bu bize şu mânâları ilham eder:

1- Allah’ın bağışlaması çoktur. Bugüne kadar geçmiş açıklıkları bağışlar. O kusurları örter. Rahmeti de çoktur; bundan böyle emrini tutanları rahmetiyle arzusuna çok ulaştırır. 2- Allah bağışlayıcı ve merhametli olduğu içindir ki, kadınlara eziyet edilmesine razı olmaz ve onun için örtülmelerini emreder. 3- Tesettür emrolunduğundan dolayı da kadı n lar bir baskıya uğratılmasın, aşırıya gidilmesin; çünkü Allah bağışlayıcı ve çok merhametlidir. Bu emri onların aleyhine değil, lehinedir.

Allah ondan razı olsun Mevdudi Ahzap Suresi 59.Ayetin izah bölümünde Tefhimul Kuran adlı degerli eserinde diyorki:Cilbab büyük bir örtüdür. İdna ise örtmek ve sarmak anlamlarına gelir; fakat bu kelime alâ eki ile kullanıldığında bir şeyi yukarıdan aşağıya bırakmak anlamına gelir. Bazı çağdaş müfessirler Batının etkisiyiyle bu kelimeyi, yüz örtme emrini görmemezlikten gelmek için „örtünmek“ diye tercüme etmişlerdir.
Eğer Allah bu müfessirlerin iddia ettiklerini söylemek istemiş olsaydı, yüdnîne aleyhinne değil, yüdnîne iley-hinne derdi. Arapça bilen herkes yüdnîne aley-hinne’nin sadece „sarınmak örtünmek“ anlamına gelmediğini bilir.

Ayetin devamındaki min celabîbi-hinne sözleri de bu anlama meydan vermemektedir. Burada min eki (harficer) örtünün bir kısmı anlamına gelir ve „örtünme“ ise örtünün sadece bir kısmı ile değil, tümü ile yapılır. O halde ayet açıka şu anlama gelir: Kadınlar örtülerine iyice sarınsınlar ve örtülerinin bir kısımını da yüzlerinden aşağıya bıraksınlar.

Hz. Peygamber (s.a) dönemine yakın zamanlarda yaşayan müfessirlerin ileri gelenleri bu yorumu kabul etmişlerdir. ibn Cerir ve İbn el-Münzir, Muhammed İbn Sirin’in Hz. Ubeyde es-Selmani’den bu ayetin anlamını sorduğunu rivayet ederler. (Hz) . Ubeyde, Hz. Peygamber (s.a) zamanıda Müslüman olmuş, fakat onu görmemiştir. Hz. Ömer zamanında Medine’ye gelmiş ve oraya yerleşmiştir. Fıkıhta ve fıkhî meselelerde Kadı Şüreyh ile aynı ayarda kabul edilir.) Hz. Ubeyde sözlü bir açıklamada bulunacağına, başını, alnını, yüzünü kapatıp sadece bir tek gözünü açıkta bırakarak örtünmenin nasıl olacağını kendi üstünde uygulayarak göstermiştir. İbn Abbas da hemen hemen aynı tefsiri yapmıştır.

İbn Ebi Hâtim, ibni Cerir ve İbn Merduye’den rivayet edildiğine göre İbn Abbas şöyle buyurmuştur: „Allah, kadınlara evlerinden bir ihtiyaç için dışarı çıktıklarında, sadece gözlerini açıkta bırakacak şekilde örtülerini üstlerine almalarını ve yüzlerini gizlemelerini emretmiştir.“ Katade ve Süddi de bu ayete aynı anlamı vermişlerdir.

Sahabe ve tabiun döneminden sonra gelen bütün büyük müfessirler de bu ayeti aynı şekilde tefsir etmişlerdir. İmam ibn Cerir el-Taberi bu ayetin tefsirinde şöyle der: „Saygıdeğer kadınlar evlerinden çıktıklarında, açık ve yüzleri örtüsüz cariyeler gibi görünmemelidirler. Örtülerinin veya dış elbiselerinin bir kısmını yukarıdan bırakıp örtünmelidirler ki, kötü niyetli kimseler onlara zarar vermesin.“(Camiul-Beyan cilt, 22 s. 33)

Allame Zemahşerî şöyle der: „Ayet, kadınların örtülerinin bir kısmını yukarıdan üzerlerine bırakmaları, yüzlerini ve bedenlerini örtmeleri gerektiği anlamına gelir.“ (El-Keşşaf cilt. 11. s. 221)
Allame Nizamüddin Nişaburî de şöyle der: „Yani, onlar örtülerinin bir kısmını üzerlerine örtmelidirler; bu ayette kadınlara başlarını ve yüzlerini örtmeleri emredilmektedir.“ (Garaibul-Kur’an cilt. 11. s. 32)

İmam Razi ise şöyle der: „Burada kastedilen diğer insanların onların hafif kadınlar olmadığını bilmesidir. Çünkü yüz setr’e dahil olmadığı halde yüzünü örten bir kadının, diğer erkeklerin yanında örtmesi farz olan setrini açması beklenemez. Böylece herkes bu kadınların kendilerinden ahlaksızca bir davranış beklenilemeyecek saygıdeğer ve vakarlı olduklarını bilecektir.“ (Tefsir-i Kebir, cilt 1. s. 591)

Onların tanınması… ..“: Böylece onlar basit ve sade elbiseleriyle, günahkar insanların kötü emeller besleyeceği hafif kadınlar olarak değil, saygıdeğer ve namuslu kadınlar olarak tanınacaklardır. „… …inciltilmemesi… .“ Böylece kimse onlara sataşmayacak, onları rahat bırakacaklardır.
Burada bir müddet duralım ve Kur’an’ın bu emri ile İslam’ın nasıl bir sosyal hayat ruhuna sahip olduğunun ifade edildiğine ve bu ruhun amacının Allah’ın ifade ettiği şekilde ne olduğuna bir göz atalım.

Bundan önce Nur Suresi 31. ayette kadınların, zikredilen kadın ve erkekler dışındaki kimselere zinetlerini göstermeleri yasaklanmış ve onlara „gizli zinetleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmamaları“ emredilmişti. Eğer bu emir, Ahzab Suresi’nin bu ayeti ile birlikte okunursa, kadınların burada emredildiği şekilde örtülerine bürünmelerinin amacının zinetlerini başkalarından gizlemek olduğu anlaşılır.Elbette bu amaç da ancak dış elbisesinin kendisi sade olduğunda yerine getirilebilir, aksi taktirde süslü ve dikkat çekici bir örtüyle örtünmek bu amaca uygun düşmeyecektir.

Bunun yanısıra, Allah sadece kadınlara örtülerine bürünerek zinetlerini gizlemelerini emretmekle kalmıyor, örtünün bir ucunu yukarıdan aşağıya bırakmalarını da emrediyor. Her sağduyulu insan buradan, vücut ve elbisenin zinetleri ile birlikte yüzün de örtülmesi gerektiği sonucunu çıkarır. Daha sonra Allah bu emrin sebebini de açıklıyor: „bu, Müslüman kadınların tanınması ve inciltilmemesi için en uygun yoldur.“ Elbette bu emir, erkeklerin ısrar edici bakışlarından, sarkıntılık etmelerinden ve sataşmalarından rahatsız olan, bunları eğlenceli bulmayan, kötü şöhretli ahlaksız sokak kadınlarından biri gibi kabul edilmek istemeyen, tam aksine ahlaklı, namuslu ev kadınları olarak tanınmak isteyen kadınlar içindir.

Böyle soylu ve şerefli kadınlara Allah şöyle buyurmaktadır: „Eğer gerçekten iyi kadınlar olarak tanınmak istiyorsanız ve erkeklerin şehvet dolu bakış ve ilgileri sizi rahatsız ediyorsa, insanların açgözlü bakışları önünde bütün güzellik ve fiziki cazibenizi ortaya koyacak şekilde yeni gelinler gibi süslü bir şekilde sokağa çıkmamalısınız. Tam aksine bütün ziynetlerinizi gizleyen ve yüzünüzü örten sade bir örtü ile ve ziynetlerinizin şıkırtısı bile dikkati çekmesin diye ağırbaşlı bir şekilde yürüyerek sokağa çıkmalısınız.

Kendisini boyayıp süsleyen ve her tür ziyneti takıp takıştırmadan dışarı adımını atmayan bir kadının, erkeklerin dikkatini çekmekten başka bir amacı olamaz. Böyle yaptığı halde insanların, açgözlü bakışlarından rahatsız olduğunu söyleyerek şikayet ediyorsa ve „sokak kadını“ olarak tanınmak istemediğini, namuslu bir ev kadını olarak yaşamak istediğini söylüyorsa, bu, sahtekarlıktan başka birşey değildir.

Bu, gerçek niyetini ifade eden bir kimsenin sözleri değildir, onun asıl niyeti tavırlarında ve davranış tarzında görülmektedir. O halde diğer erkeklerin önüne dikkat çekici bir şekilde çıkan bir kadının bu davranışı, onun davranışlarını neyin yönlendirdiğini göstermektedir. İşte bu nedenle münasebetsiz kimseler, hafif kadınlardan bekledikleri şeyleri bu kadınlardan da beklerler.

Kur’an kadınlara şöyle der: „Siz aynı anda hem sokak kadını, hem de namuslu bir kadın olamazsınız. Eğer namuslu, saygıdeğer kadınlar olarak yaşamak istiyorsanız, sokak kadınlarına yaraşan davranışlardan vazgeçmeli ve namuslu kadın olmanızı sağlayacak bir hayat tarzı benimsemelisiniz.“

Bir kimsenin kişisel düşünceleri Kur’an’a uygun olsun veya zıt olsun, ya da bir kimse Kur’an’ın gösterdiği hidayeti kendisi için bir yol gösterici kabul etsin veya etmesin, Kur’an’ı tefsir ederken entellektüel plânda dürüst davranmak isteyen herkes bunun asıl amacını kavrayacaktır. Eğer bu kimse bir münafık değilse, dürüstlükle Kur’an’ın asıl amacının yukarıda açıklanan amaç olduğunu kabul edecektir. Bundan sonra herhangi bir emri çiğnese bile, ya Kur’an’ın emrine karşı geldiğinin farkında olarak, ya da Kur’an’ın hidayetini kabul etmediği için böyle yapacaktır.

Allah ondan razı olsun Muhammed Ali Sabuni bu hsusta diyorki: Ayeti kerimenin zahiri, hicabın mükellef olan Müslüman, hür ve balig bütün kadınlara farz olduguna delalet eder. Çünkü Allahu teala, *** Ey Peygamber, zevcelerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına dış elbiselerinden üstlerine giymelerini söyle…*** buyurmuştur. Öyleyse KAFİR kadınlarına hicap-örtünmek, tesettür- farz degildir. Çünkü onlar İslamın feri hükümleriyle mükellef- sorumlu degildirler. Hicap- ÖRTÜNME bir İbadettir. Çünkü Allahın emrine imtisal yani uymak vardır…

Örtünmek Müslüman bir kadına NAMAZ, ve ORUÇ gibi FARZDIR. Bu yüzden MÜSLÜMAN bir kadın örtüyü inkar ederek terk ederse MÜRTED olur- Dinden çıkar. İslamdan çıkar. Fakat inkar etmeden sırf bozuk bir cemiyete uyarak terk ederse Mürted degil ASİ olur – İslam dinine İSYAN bayragını çekmiş olur. Bu hareketiyle yani örtüsüz dolaşmakla- Kuran Ayetlerine muhalefet etmiş olur. Zira Allahu Teala, *** Evvelki cahiliyet devri kadınlarının kırıla döküle süslerini göstere göstere yürüyüşü gibi yürümeyin…*** buyurmuştur…

Şu varki, her ne kadar örtünmekle mükellef olmasada gayrımüslim bir kadının cemiyeti – toplumu bozacak bir şekilde ortalıkta dolaşmasına izin verilemez. Şimdi gördügümüz gibi öyle içtimai – sosyal edepler vardır ki, onlara uymak herkes için FARZDIR. Toplumu fenalıklardan korumak bakımından bu içtimai edeplerde Müslümanlar ile gayri müslimler eşittirler. Bu içtimai edepler İslamın şeri siyasetidir ki bunları uygulamak hakimin vazifesidir…

Müslümanım diyen kişinin vazifesi ise, daha sonra örtünmede zorluk çekmemeleri için ON yaşına giren kız çocuklarını örtünmeye alıştırmak olmalıdır. Bu örtünme teklif emri degil, fakat terbiye bakımından gereklidir. Namaz kılma konusunda da durum böyledir. Nitekim Rasulullah (sav) ** Çocuklarınız yedi yaşına girdikleri zaman onlara NAMAZI emredin. On yaşına girdiklerinde NAMAZ kılmazlarsa onları dövün …** buyurmuştur…

Birde Örtünün bütün vücudu örtmüş olması lazımdır. Örtü, alttaki elbiseyi ve bedeni yapıyı gösterecek kadar ince olmamalıdır. Çünkü ince elbise örtüsü alttakinin görünmesini önleyemez. Nitekim Hazreti Aişe validemiz Ebubekirin kızı Esma üzerinde ince bir elbise ile Rasulullahın yanına gelince Rasulullah ondan yüzünü çevirdi … diye rivayet etmiştir…

Örtünün kendisi ziynet olmamalı ve cazip gösterişli renkli kumaşlar kullanılmamalıdır. Zira örtünmekten maksatziynetlerin yabancılar tarafından görülmesini önlemek olmalıdır. Örtü, Vücut hatlarını belli edecek ve fitne ortamına sebep olacak kadar dar olmamalıdır.

Peygamber Efendimiz bir Hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** iki sınıf insan vardırki onlar Cehennem ehlidirler. Sıgırların kuyruguna benzer sopalarla halkı dögenler ve vücut hatlarını tamamıyla belli edecek elbise giyen kadınlar. Ki bunlar bu elbiselerle erkeklerin kalplerini çekmek için gezerken kırıtarak yürürler. Saçlarını da deve hörgüçlerine benzetirler. Onlar Cennete giremeyecekleri gibi çok uzaklardan duyulabilen Cennet kokusunu bile duyamazlar…Muslim.**

Örtünen kadının örtüsünden güzel koku gelmemelidir. Çünkü güzel koku, erkekleri igfal eder yani kandırır, aldatır. Zira Rasulullah (sav) ** Harama bakan göz zanidir. Güzel koku sürünerek erkeklerin arasına çıkan kadında…** buyurmuştur. Diger bir rivayette de, ** Bir Kadın güzel koku sürünerek erkeklerin arasından geçer ve erkekler o kokuyu alırlarsa o kadın zanidir…** buyurulmuştur…

Bir husus daha çok önemlidir bu da: Kadın ne Erkek elbisesi giymeli, ne de giydigi elbise Erkek elbisesine benzemelidir. Zira Allah ondan razı olsun Ebu Hureyre, * Rasulullah Kadın elbisesi giyen Erkekle, Erkek elbisesi giyen Kadını lanetlemiştir…* demiştir. Sonuç oplarak toparlarsak diyebilirizki: Örtünmek bütün Mümin kadınlara kesin bir FARZDIR…

Peygamber Efendimizin Hanımları ve Kızları bütün Mümin kadınlara ÖRNEK ve ÖNDERDİR. Örtünün vücudun ziynetlerini ve Elbisesini kapatması FARZDIR. Ayrıca Örtünme Müslümanım diyen kadına zorluk ve meşakkat degil bilakis onun şeref ve haysiyetini korumaya ynelik bir davranış şeklidir. Hicap yani örtünme Kadınların iffeti,ni korudugu gibi Toplumu da Fitne, Fesat ve fuhşun yapılmasından koruyucu güzel bir davranış şeklidir.

Müslüman kadın Allahın emirlerine sımsıkı sarıldıgı gibi, İslamın FARZ ettigi içtimai, sosyal edeplerle de edebini muhafaza etmelidir. Ayrıca bir Müslüman şu hususu hiç bir zaman aklından çıkarmamalıdır ki: Allahu Teala kullarını çok korudugu, esirgedigi için onlara Dünya ve Ahirette çok hayırlı olan hükümleri emretmiştir.Allah Müslümanların, Müminlerin yar ve Yardımcısıdır…

Allahım bizleri kötülüklerden, çirkinliklerden ve senin razı olmadıgın hususlardan muhafaza eyle. Bizleri kötü arkadaş, kötü yoldaş belalarından muhafaza eyle. Bizleri senin yolundan sapanların şerlerinden muhafaza eyle. Bizleri sapıkların ve Bidatçıların kötülüklerinden ve izlerinden muhafaza eyle. Bizleri yalnız sana ve Rasulüne uyanlardan eyle. Bizleri Ehli Sünnet vel Cemaat yolundan ayrılmayanlar zümresine dahil eyle. Bizleri Sıratı müstakimden ayırma. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… .. 26.10.2007

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.