AİLE BİREYLERİNİ KORUYALIM…

Cenabı hak Tahrim suresi ayet.6.da mealen şöyle buyurmaktadır:*** EY iman edenler, kendinizi ve çoluk çocuğunuzu (ailenizi), yakıtı insanlar ve taşlar olan cehennem ateşinden koruyun. O ateşin başında çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır…*** Cenabı Rabbulalemiyn önce kendimizi sonra da mesul olduklarımızı ateşten korumamızı emrediyor. Kendini koruyamayan, başkasını koruyamayacağı gibi, kendi yaşamayan kişi başkasına nasihat edemez…

Çünkü kendisi uygulamıyorsa, başkasına tesir edemez. Kendimizi ve ailemizi nasıl koruyacağız bu konuda yeteri kadar çaba ve gayret sarfetmemiz zaruridir inancındayız. Bu konuda tabir caizse çok saglam bir elbiseye ihtiyacımız var. Kendisine ateşin etki etmediği bir elbise bu. Bu elbisenin ne olduğu muhkem nassla haber verilmiştir: Cenabı hak Araf suresi ayet.26.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey Adem oğulları, size çirkin yerlerinizi örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan ise takva elbisesidir. İşte bunlar Allah’ın ayetlerindendir, belki düşünür ibret alırlar…***

 

Takva elbisesini giyerek yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten korunmak ve ailemizi de korumak… İlahi emir bu iken bugün her nereye bakarsak bakalım, sokaklar, caddeler, okul önleri, kampuslar, çarşılar sel gibi ateşe doğru akan insanlarla dolu!. Bu konuda Süleyman Hilmi Tunahan Hocaefendi sorumluluğumuzu şu ifadelerle o günün gündeminde dile getirmiştir: “Evlatlarım! Bugün insanların pek çokları vadilerden akan sel gibi cehenneme doğru hızla akmaktadırlar.

 

Nasıl ki bir afet olur ve dağda, derede sel ne bulursa alıp götürürse, dinsizlik, ahlâksızlık ve cehalet de insanları böylesine cehenneme götürüyor. İnsanlar bu selden kendilerine lâzım olanları kurtarmak için nasıl çırpınırlarsa, biz ve benim evlatlarım, ilim ve cihadla cehenneme gitmekte olan bu insanlardan elimizden geldiği kadar kurtarmaya gayret etmek için elimizden ve dilimizden geldigi kadar çaba sarfedecegiz. Mutlaka toplumun Tevhid ile ıslah olması, toplumun Tevhide dönüşmesi sorumluluğu Müminler üzerindedir.

 

Günübirlik programlarla toplumun iyiye, güzele, dogruya dönüşmesi ne yazıkki mümkün değildir. Allah’ın koyduğu sınırlar içerisinde kapsamlı, bütün zamanları kuşatan projelerin sahibi olmak müminlerin omuzlarında bir sorumluluktur kanaatındayız. Şurası bir gerçektirki bu çalışmaların bireysel çabalarla olması imkansızdır. Ancak cemaat olarak bu işin üstesinden gelinebileceğine dair, nebevi hareket metodunda “Davet ve kadro” konusu tek başına yeterli delildir. Mekke toplumunda Peygamberimiz Efendimiz (sav ) müslümanların sayıları kırkı bulunca kadrosuyla daveti açığa vurmuştur. Bizler ise teessüfle ifade edelimki, sayımız kırkı bulunca ne yazıkki kırka bölünüyoruz.

 

Sebebi, toplumsal sorumluluğumuzu sayıya vurarak üzerimizden atmak mıdır bilinmez, ama insanın bu gidişle o sahabe topluluğunu, dayanışmasını, kardeşliğini ve hep beraber davayı sahiplenme fotoğrafını bir daha görebilme umudumuz git gide zayıflıyor. Ve ne yazık ki istedigimiz gibi, “olamadığımızdan” Allah muhafaza nesillerimiz kayıp gidiyor ellerimizden. Çogunlugu kendisini Müslüman olarak adlandırdığı yerlerde bile, fitne fücur her tarafı sarmış bulunmaktadır.

 

Bir kötülük gördüğümüzde elimiz, dilimiz hiç olmazsa kalbimiz harekete geçmeli ve inandıgımız dini gözümüzü yumacagımız son ana kadar, son nefesimizi verecegimiz ana kadar yaşamak ve yaşanması için gayret etmek zorundayız. Peygamberimiz efendimiz (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyuruyor: ** Sizden biri bir kötülük gördüğünde, gücü yetiyorsa eliyle düzeltsin. Buna gücü yetmezse diliyle düzeltsin. Onu da yapamazsa, hiç olmazsa kalbiyle buğz etsin. Fakat bu, imanın en zayıf mertebesidir…**(Tirmizi.)…

 

Kötülüklerin yayılmasının sebebini mutlaka yeterince araştırıp o konuya yogunlaşmamız kaçınılmazdır inancındayız.

Dünya sevgisini, bitmek bilmeyen emelleri, arzuları ve dini tabir olan Tulû emelin dayanılmaz uykusundan kalkarak fitne ve fesada karşı bir duruş sergilemenin zamanı geçmeden bu uykudan uyanmak mecburiyetindeyiz. İnancımız odurki; Allah’ın ipine yani hablûllaha sımsıkı sarılmadığımız müddetçe, İslâmi anlamda değişimi sağlamamız mümkün değildir. Tevhid birlemek olduğuna göre, hep birlikte yani, “Tevhid” ile hem kendi benligimize, ailemize, çoluk çocugumuza, cemaatımıza ve topluma çareler aramak zorundayız. Bu konuda yine gözlerimizi, kalplerimizi merkez olarak belirledigimi asrı saadete çevirmek durumundayız.

 

Tevhid toplumunu değerlendirdiğimizde en belirgin örnek asrı saadettir. Yani saadet asrı. Saadet asrında sahabe-i kiram kimi zaman karınlara taş bağlanmış, kimi Allah yolunda yürümekten ayakları şişmişti!.. Ama onlar saadet devrini altın harfler ile yazıyorlardı tarihe!.. Bazı çevreler ”Onlar sahabe idi“ gibi söylemlerle kendilerini ikna etmeye çalışıyorlar. Allahü Teâla (cc) hayırlı ümmet olmanın zaruri şartlarını haber veririrken, ‘insanlara iyilikleri etmetmeyi ve onları kötülüklerden’ alıkoymanın önemini hatırlatmıştır. Ya şimdi!…

 

süreçte ana babaların evlatlarından dolayı duydukları memnuniyetsizlik her geçen gün artıyor. İnsana ait değerlerin erozyonudur genel anlamda yaşadığımız. Ahlaken çektiğimiz sıkıntılar sosyal, siyasi, ailevi kısacası her alanda, hayatın tüm bölümlerinde insanlığı acıtıyor. Eğitim denilince akıllara okullar geliyor!. Seküler-lâik anlayış için okul demek, eğitim yuvası değil daha çok diploma ve dünyalık elde etme, bir anlamda kariyer kazanma yeri olarak görülmektedir.

 

İslâmi eğitimin temel hedefi ‘mükellefe Allah’ın razı olacağı davranışları kazandırmaktır’, tek kelimeyle muttaki insanların yetişmesini sağlamaktır. Bu güne kadar mesela Türkiyede 90.Yıldır, Okullar, eğitim fonksiyonunu görse idi okulların, hatta yüksek okulların çokluğuna rağmen fuhşun, fitnenin, hırsızlığın, ahlaksızlığın giderek artması; aile yuvalarının hızla parçalanması ve bunda durmadan artış olması yaşanmazdı diye düşünüyoruz. Diğer tarafta maddi ve manevi büyük katliamların sahiplerinin bir çoğunun üniversite mezunu olması, bir diğerinin kişisel haklarını kısıtlayanların diplomalı olması, okulların eğitim mekanı olamadıklarının delili değil midir?

 

Okullarda Allah’ın adı ile başlanılmasına 90.küsur yıldır karşı olanların, modern bir dünya inşa edeceğiz düşüncesinden hareketle, nesillerimizi yenilmiş ekin yaprağı gibi heder etmeye devam ettigini görmemek için kör olmak lazımdır. Zalim idarecilerin keyfiyetini Rabbimiz Bakara Suresi ayet.205.te bizlere mealen şöyle haber veriyoır: *** İş yani iktidar başına gelince yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekini ve nesli yok etmeye koşar!.. Allah bozguncuları hiç sevmez. Zamanımızın idarecileri nasılki toplum yapısını manevi yönden bozmaya çalışmışlarsa aynı zamanda ekini, hormon ve genetiğiyle oynanmış tohumlarla helak etme gayretindedirler.

 

Böylece Kuranı kerimin mucize oluşunu bir defa daha gören gözler ve kalpler müşahade etmektedirler. Gönlümüz arzu ediyorki neslimiz elimizden kayıp gitmesin. Şimdi hemen Nuh aleyhiselamın oğlunu hatırlayarak, nefsi rahatlığa ulaşmadan önce Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) mealen haber verdiği hakikatlere bakalım:** Her çocuk İslam fıtratı üzerine doğar, sonra onu terbiye eden ana-baba, Yahudi iseler Yahudi ahlakıyla; Hıristiyan iseler Hıristiyanlıkla, ateşperest iseler Mecusilikle ahlaklandırır.“(Sahih-i Buhari)

 

Bu nebevi ikazdın yola çıkarak “Çocuklar İslam fıtratı üzere doğar, ebeveynler onları anarşist, demokrat, laik, isyankar,komunist, sosyalist, faşist ya da modernist yapar” dersek inşaallah hadisi manasından uzak anlamış olmayız. Dolayısıyla, İslam fıtratı üzere doğan çocukların iyi birer Muvvahhid olmaları ebeveynin sorumluluğunda. Mükellef olduktan sonra bilinçli küfrü seçenlere Nuh Aeyhiselamın oğlu örnek verilebilir ama kendi ellerimizle, gayr-i meşrû düşüncelerle büyüttüğümüz çocuklarımızın sorumluluğu elbette bizlere aittir…

 

Dünyalık kaygılarla, İslamî meselelere yürüttüğümüz akli fetvalar, takva elbisesini fileli hale çevirdi. Oysaki şer’i kaynaklar belli idi. Din tamamlanmış, her konu açıklığa kavuşmuştu. Bizlere düşen sadece uygulamaktır. Güncel bazı meselelerin cevabını da ehlinden öğrenecektik, usûl bu idi. Ama!. Her iki âlemde saadete ermeye çalışan Müminlerin, zamanımızda hesap gününü inkar edenler gibi hayat yaşaması, eşyayı değerlendirmesi neticesinin acı sonuçlarıyla karşı karşıyayız ne yazıkki.

 

Cahiliye gelenekselliginden uzak duran, haremlik – selâmlık şiarına uyan Hanımlar beyler, evlerini ‘Darûl’l Erkam’ gibi eğitim yuvası haline getirmelidirler. birbirlerini taksit yükü altına sokmaktan vaz geçip, ihtiyaç ve zaruret olanla iktifa ederek, neslin kazanılmasına parasını, vaktini, tecrübesini kullanmalıdır. Tabiiki başta Ana – Babalar islam ahlakını her zaman üzerlerinde taşıyarak aile eğitimini ilk sıraya alarak ciddiyetle işe eğilmeliler düşüncesindeyiz, hele anneler hele anneler,hele anneler…

 

Unutmayalımki, Bizler ilmi ‘peygamberlerin bıraktığı miras’ olarak değerlendiren bir dinin mensuplarıyız. İlim, hakikate uygun olan bilgidir. Sadece okumak,eğitimli olmaya yetmiyor.

 

Öğrenim gören, fakat öğrendiklerdiyle amel etmeyen insanların durumunu Rabbimiz Cuma suresi ayet.5.te bizlere mealen şöyle haber veriyor:*** Kendilerine Tevrat yükletilip de sonra onu taşımayanların (hükümleriyle amel etmeyenlerin) durumu kitaplar taşıyan eşeğin durumu, gibidir. Allah’ın ayetlerini yalanlayan topluluğun durumu ne kötüdür! Allah zalimler topluluğunu doğru yola eriştirmez…*** Can, Mal, Akıl, Nesil ve DİN emniyetlerinin olmadıgı bir dönemde yaşayan Müslümanlar, Çocuklarını kendi imkanları ile hassasiyetle ve titizlikle yetiştirmek mecburiyetinde dirler. Aile içerisinde Ana – Babaların uymaları gereken yegane prensipler, Allahın kitabına ve Onun Şanlı Rasulünün Sünnetine sarılmak suretiyle olmalıdır.

 

İnanıyoruz ki; Aile içerisinde en güzel ibadet şekli, Başta Ana – Baba olmak üzere Aile fertlerinin beraberce yaptıkları ibadetlerdir. Mesela gündüz Annesinin yanında Namaza duran çocuk Akşam oldugunda ise Babasının arkasında Cemaat olarak durmalıdır. Hatta Nafile ibadetlerde de durum aynı olmalıdır ki mutlaka kısa süre içerisinde faydası görülecektir. Çocuk aynı evde Anne ve Babasını Namaz vakitlerinde ya da gece seccadelerinin üzerinde görürse, bunu aklında, dimagında unutulmaz bir hatıra olarak saklayacaktır.

 

Yine beraberce farz ya da Nafile oruçlar tutulup birlikte Allah rızası için sadakalar verildiginde ya da Zekat ibadeti aşılandıgında veya durumları uygunsa Büyük küçük demeden Hacca beraber gidildiginde çocuk devamlı Dini bir atmosferi yaşayacak, İslami bir muhitin hazzını duyacak her zaman Allahı anacak ve Allahın emirlerine daha çok küçük yaşlarda uyan, teslim olan Müslüman isminin gerçek bir örnegi olacaktır…

 

Bu şekilde yetiştirilen ve İbadetlerle, Ahlaki degerlerle, müsbet ve olumlu egitimle yetiştirilen bir çocuk İleriki yaşlarında yozlaşma ve bozulma tehlikesinden kurtulmuş olacak ve ya çevre kültüründen daha az etkilenecektir. İslam Alimleri iyi bir İslami egitim almış olan bir çocugun -yozlaşmasını, bozulmasını üzeri tozlanan bir Altın madenine benzetmişlerdir ki, Altının üzerindeki tozlar silindiginde yine gerçek degeri ortaya çıkar…

 

Günümüz dünyasında, Teknolojinin ilerlemesi ve internet sisteminin yaygınlaşması, dünyayı küçük bir köye çevirmiştir. Bunu inkâr etmek mümkün değildir. Ancak ideolojilerin iflâs ettiği veya ‘tarihin sonuna gelindiği’ gibi iddialar, siyasi prapaganda için gündeme getirilen iddialardır. Mutlaka Kıyamet gününe kadan hak ile batılın mücadelesi devam edecektir. Adem Aleyhiselam ile başlıyan insanlık tarihi, bir anlamda hak ile batılın mücadelesine sahne olmuştur.

 

 

Dünya’da hem Allah’a (cc) teslim olan mü’minlerin, hem de hevâlarını ilâh edinen gayri Müslimlerin birarada yaşamak durumunda oldukları hepimizin bilgisi dahilindedir. İnanıyoruzki, Kıyamete kadarda bu sünnetullah değişmeyecektir. Günümüzde ‘modernizm’ kavramıyla ifade edilen siyaset anlayışı, İsyankar idarecileri ve zalim yöneticileri ve sistemlerini ön plana çıkarmıştır. Zulüm siyasetinin şüphelere ve çirkin fiillere dayandığı, muhkem nasslarla haber verilmiştir…

 

Rabbimiz Bakara Suresi ayet.204,205.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** İnsanlardan öyle kimseler vardır ki, onun dünya hayatına ait sözü hoşunuza gider. (size olmayacak vaadlerde bulunur) Ve o kimse, kalbinde olana Allahı şahid tutar. Hâlbuki o düşmanların en amansızıdır. O iktidara geldiğinde, yeryüzünde fesad çıkarmaya, ekini ve nesilleri helâk etmeye koşar. Allah ise fesadı sevmez…***

 

 

İmam Fahrüddin-i Razi; bu Ayeti Kerime’yi tefsir ederken, kısaca diyorki: Hak din, birincisi ‘ilim’, ikincisi ‘salih amel’ olan iki unsurdan meydana geldiği gibi, batıl din de birincisi ‘şüpheler’, ikincisi de ‘çirkin fiiller’ olmak üzere iki şeyden meydana gelmektedir. Zalim siyasette; ideolojik manada şüpheler, hakkı inkâr, insan haklarını tahrip ve iktisadi hayatı zaafa uğratmak için işlenen çirkin fiiller ön plândadır. Teknolojinin ilerlemesi; başta nükleer ve kimyasal silahlar olmak üzere, bütün insanlığı ortadan kaldırabilecek araçları ön plana çıkarmıştır.

Lakin inanıyoruzki; aynı zamanda bu tehlike kadarda insanların manevi yapısını vermiş oldukları cahili egitimle darmadagın etmiş, bozmuş ve tahrip etmişlerdir. Bu hadisede nükleer bomba kadar önemli oldugu inancındayız. İslam alimleri: Farzı yerine getirmeye vesile olan her ilim farzdır. Vacibin edası için gerekli olan, her bilgiyi elde etmek de vaciptir. Harama vesile olacak ilimleri öğrenmek haramdır.” hükmünde görüş birligine varmışlardır.

 

İnsanların dünyevi ve uhrevi saadetlerine vesile olan her ilim faydalıdır. Fitne ve fesadın yayılmasına sebeb olan bilgilerin haram kılınması, insanlara verdiği zararla ilgilidir. Fitne ve fesadı ön plana getiren bozguncu egitimin öğrenilmesi ve öğretilmesi haramdır. İslâmi eğitimin hedefi, mükellefe Allahın (cc) razı olacağı davranışları kazandırmaktır inancındayız. Bütün kalbimle inanıyorumki; Önümüzde ve arkamızda her zaman özlemini duydugumuz saglıklı bir nesil yetiştirmek toplumun her kesiminde ve hele hele Allaha İnanan Ana –Babalar olarak hedeflerimizin ve gayelerimizin en büyügü olmalıdır.

 

Toplumumuzda çocuk saglıgı deyince ilk aklımıza gelen husus Bütün bilinen hastalıklara karşı korumamız altında olan, en iyi bir şekilde besledigimiz, gürbüzleştirdigimiz, güçlü bir bedene sahip olan göz nurumuz olan çocuklarımızı göz önüne getiririz. Tabiiki bunlar dogru şeylerdir. Bunun yanında aynı zamanda Nasıl çocuklarımızın bedenlerine hassasiyetle bakıyor ve onları koruyorsak çocuklarımızın Ruh ve Akıl saglıgının da yerinde olması için elimizden gelen gayret ve çabayı göstermemiz icabeder diye düşünüyoruz…

 

Biliyoruz, duyuyoruz ve okuyoruz ki; İnsan kişiliginin oluşumunda ilk aşama olarak Çocukluk dönemininin büyük bir etkisi vardır. Ömür boyu sürebilecek kişilik ve şahsiyyet özelliklerinin ilk tohumları çocukluk döneminde atılır. Çocugun ileriki hayatında dengeli, şahsiyetli, saglam karakterli bir kişilige sahip olabilmesi çocukluk dönemiyle birebir baglantılıdır. Bu dönemi her yönüyle sıhhatli, saglam bir şekilde yetişerek atlatan çocuklarda bedeni yapı, Ruhi yapı ve Karakteristik yapı mutlaka özlenen ve arzulanan güzellikleri beraberinde getirecektir…

 

Bilhassa Anne – Babalar olarak gözümüzün nuru olarak gördügümüz çocuklarımıza her yönüyle sahip çıkmak zorundayız. Onları canımız kadar aziz bilmeliyiz. Çocuklarımızı dokuz ay on günlük zahmetinden tutun, dogumu, bebekligi, ergenligi ve gençligi dönemlerinde her türlü koruma ve kollama içine alacak bir yapıyı oluşturmalıyız. En güzel yatırım olarak insana yapılan yatırımı ön planda tutmalıyız ve onların ruhi, bedeni egitim, ögretim ve gelişmelerinde elimizden gelen gayreti zamanında ve yerinde yapmak mecburiyetindeyiz…

 

 

İnanıyoruz ki böyle hareket edersek daha hayattayken hemen mükafatımızı alacagız sevinç ve huzur bütün benligimizi kaplamış olacaktır. Vaktinde, zamanında Din ve dünya bilgilerini, Allah, Peygamber, Kuran, Sünnet, Mukaddes degerler, İslami bilgilerini ona aşılamaya çaba sarfedecegiz. Onların dünyaya bakış açılarını geniş tutacagız ve gözümüzün önünde gayretli çalışmalarına şahit oldukça, arzuladıgımız şekilde yetiştigini gördügümüz çocuklarımızla inşaallah iftihar edecegiz. Bundan daha büyük bir mutluluk tasavvur edemiyoruz…

 

Biz Anne ve Babalar çok uyanık olmak mecburiyetindeyiz. Öncelikle bizler dostumuzu vedüşmanımızı bilecegiz ki, Bizleri örnek alacak olan neslimiz dogruyu yanlıştan, hakkı batıldan, İlahi olanı şeytani olandan ayırabilsinler. Bizler hiç bir şey bilmiyorsak Müslümanlarla yaşamayı, onların yanında kalmayı gaye edinecegiz. Müslümanlardan ayrılmayacagız. İslam Cemaatından kopmamak için elimizden geldigi kadar, gayretli olacagız ve güç sarfedecegiz. Yani hiç bir zaman Müslümanlardan ayrı düşmemeye bakacagız ki çocuklarımız da İslam Cemaatından gerekli olan nasiplerini alsınlar…

 

 

Ebedi Hayat mektebimiz Kuranı Kerim de Ali İmran Suresi Ayet.28. de Rabbimiz mealen şöyle buyuruyor: *** Mü’minler Müminlerden ayrılıp kafirleri dost edinmesin. Bunu her kim yaparsa Allah’la ilişigi kesilmiş olur…*** Peygamber Efendimiz SAHİH olarak gelen bir Hadisinde mealen şöyle buyuruyor: ** Kişi dostunun DİNİ üzeredir. Öyle ise her biriniz dost edindigi kimselere dikkat etsin…(Kütübi Sitte) **

 

Bir başka rivayet ise şu mealdedir: ** Sadece Mü’minle arkadaşlık et. Öyleki senin yemeginden sadece muttaki olan yesin…(Kütübi Sitte) ** Zamanımızda çocuk terbiyesiyle, egitimiyle ilgili eser veren egitimciler, Çocugun RUH saglıgının korunması ve hatta RUHİ bozukluklara maruz kalanların tedavisi için, çocugu kaynaşabilecegi akranlar gurubu içerisine koymaya büyük titizlik göstermektedirler. Bu konuyu önemle ve ehemmiyetle belirtmektedirler. İslam Alimleri SEVGİDE birlik olmadıkça muhabbetin sahih olmayacagı, kim muhabbet iddia eder ve lakin ŞERİATİN Haram- helal, Emir-yasak hududunu muhafaza etmezse dogru sözlü olmadıgında ittifak etmişler söz birligine varmışlardır.

 

** Kişi sevdigiyle beraberdir ** Hadisiyle, ** Kim bir kavmi İHLASLA severse bu onların zümresindendir, hatta onların âmellerini yapmamış bile olsa, çünkü kalben yakınlık sabit olmuştur…** Tirmizi’nin bu rivayetinde. Hz.Enes (ra) * Müslümanlar, bu Hadise sevindikleri kadar başka hiç bir şeye sevinmediler…* diyor. Cenabı Hak Enam Suresi ayet.90.da mealen şöyle buyurmaktaadır: *** İşte bunlar Allahın dogru yola eriştirdigi kimselerdir; Sen de onların yoluna uy…*** Ve aynı zamanda Peygamber Efendimiz (sav) mealen şöyle buyurmaktadır: ** Ashabım yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız dogru yolu bulursunuz…(Beyhaki.) **

 

Yukarıda da ifade ettigimiz gibi Resmi ideolojiyi esas alan her devlet, varlığını sürdürebilmek için eğitime önem vermek zorundadır. Örnegin, Türkiye’de mecburi temel eğitim, önce Fransız, daha sonra da Alman eğitim sisteminin birebir taklidi olarak ortaya çıkmıştır. Seküler – laik dini degerleri tamamiyle dışlayan, Kuran ve sünneti seniyyeden kopuk bir şekilde tevhidi tedrisat yani egitim birligini esas alan kemalist ideolojiye baglı idari sistem, tabiidirki din dışı ve mukaddes degerleri dışlayıcı karekterde insanlar yetiştirmeyi gaye edinmişlerdir.

 

Bu dogrultudaki mecburi temel eğitimin gayesinin ‘ferdi, siyasi, beşeri ve ekonoik açıdan resmi ideolojiye uygun insanların yetiştirilmesi’ kaçınılmaz olmuştur. Türkiyede, 1948 yılından itibaren, Amerika’da uygulanan eğitim politikası ön plâna çıkarılmıştır. Dolayısıyla müslümanların çocuklarının; bu mecburi temel eğitim döneminde, tıpkı bir Amerikalı gibi yetiştirilmesi esas alınmıştır. Boşadıkları hanımlarını sokak ortasında bıçaklayan veya internet ortamında ‘Annemi nasıl öldüreyim? Önerilerinizi bekliyorum’ diyen çocuklar, bu mecburi temel eğitimin ürünüdürler dersek mübalaga etmiş olmayız.

 

Gece-gündüz alkol kullanan, mutluluğu daha ilkokul çagındayken eroin ve esrarda arayan uzaydan geldiğini söylemek tabiiki mümkün degildir. İnanıyoruz ki; Bizim için asıl olan işin kaynagına inmek ve her meselemizde öncelikle Kuranı Kerime ve Hadisi Şeriflere tutunmaktır. Asrı saadet dönemi ise alacagımız her türlü misalin bulundugu zaman dilimidir. İşte O MERKEZ kabul ettigimiz döneme uyarak hayatımızı ona göre tanzim edersek; Böylece Ferdi olarak, Ailevi olarak Ana – Baba ve çocuklarımız uygun bir benzetme ile; bu süzülmüş ve seçkin müminlerin ahlâkıyla ahlâklanırlar.

 

 

İslam ahlakıyla ahlaklanmayan ana baba tabiidirki kendi nesline istenen manada faydalı olamayacaktır. Bizler saglam karakter ve şahsiyette olmalıyızki bizim neslimiz bizleri örnek alsınlar. Bizlerde tabiidirki başta Peygamber efendimiz (sav) olmak üzere, Asrı saadetteki müminleri hayatımızın her safhasında örnek ve önder kabul etmeliyiz. O seçkin Mü’minlerki; bu ÜMMETİN en hayırlı ve iyileri, İlim bakımından en derinleri, dogru yolda yürüme bakımından en saglamları, hâl, tavır ve hareket bakımından en güzelleri idiler.

 

Çocuklarımız bu açıdan egitilince sözünü ettigimiz bahtiyar insanların kıymetini, degerini bilirler, izlerini takip ederek eserlerini okuyup onlara güzelce uyarlar ve kalpleri onlardan yana sevgiyle ve hürmetle dolup taşar. Sorumluluk bakımından Anne – Babanın en önemli vazifelerinden biri de; Çocukları için en uygun ve en elverişli Egitim yuvasını, Okulu isabetlice seçmek ve egitimine hayırlı bir zemin hazırlamaktır. Dolayısıyla çocuklarına en uygun arkadaşlar seçip, uyum saglayabilecegi bir toplumla ilgisini saglam bir şekilde kurmaktır.

 

Böylece göz nurumuz olan çocuklarımız; İMAN terbiyesi, AHLÂK terbiyesi, BEDEN terbiyesi, RUH terbiyesi ve AKIL terbiyesi almış ve kazanmış olur. Eger bu şekilde dikkatli bir egitim ve ögrenim için zemin hazırlanmış ve dikkatli bir şekilde de takibi yapılmış ise; Artık çocuklarımızın İNANÇ bakımından sapması yanlış yerlere kayması inşaallah düşünülemez inancındayız.

 

 

Çocugumuzun AHLÂKINDA bir çözülme söz konusu olamaz. RUHUNDA bir kayma ve bozulma, BEDENİNDE bir gevşeme ve zayıflama meydana gelmez. Bilakis böyle bir egitim ve ögretimin sonucunda İNANÇ temelleri üzerinde gelişip olgunlugun doruguna yükselir. Güzel AHLÂK ölçüsü içerisinde saglam ve metin bir sinir sistemine erişir. BEDENİ yani Fiziksel yapısı arzuladıgımız manada güçlenecektir kanaatındayız…

 

Böylece, AKLI ve bilgisi her geçen gün daha da olgunlaşacak. Ana – Babalar bütün gayret, çaba ve himmetlerini – hassasiyetlerini, titizliklerini öncelikle yaşı büyük olan çocukları üzerinde yogunlaştırırlarsa tabiidirki ondan sonrası biraz daha rahat edeceklerdir. Büyükleri takip edecek olan küçük kardeşler önlerinde bir örnekleri oldugundan, egitim ve ögrenimleri daha da saglam bir şekilde rayına oturmuş olacaktır inşaalah. İslam Tarihine ve genel Tarihe baktıgımızda okuyor ve görüyoruz ki, Kendi nesline sahip çıkan milletler daima yücelmişler, şimdiki tabirle zamanında süper güç olmuşlar, bütün dünyayı yönetmişler Nurlu ve huzurlu ufukların sahipleri olmuşlardır. Bu günün bir takım oyunları ve tuzakları, karanlıkları ve karamsarlıkları bizleri hiç bir zaman ümitsizlige düşürmesin, gayretimizi kırmasın…

 

Allahın izniyle özlemini çektigimiz, hasretini duydugumuz pırıl pırıl, nurlu, tertemiz, duygu yüklü, ışık yüzlü, nur benizli, keskin zekalı, akıllı ,İlim irfan sahibi, Becerikli,, İmanlı, ihlaslı, sadakatli, aziz, sadık,iffetli, namuslu, şerefli, haysiyetli ve mutluluk vaad eden, huzur ve sükunu anlatan, gelecegin tertemiz mütefekkirleri Kuran ve Sünnet hasretini çeken Nur yüzlü yıldızlar gibi pırıl pırıl çocuklarımız, gençlerimiz akın akın gelmekteler ve daha fazla geleceklerdir inşaallah…

 

 

Anneler ve Babalar hayattayken onların hal ve tavırlarından mutlu olacak ve iftihar edecekler, Öldüklerinde ise arkalarından Fatihalar, Yasinler, Tebarekeler okuyacak Ümmeti Muhammede ve Mukaddes emanetlere sahip çıkan bir nesil oldugunu bilerek Rahmetle anılacaklardır ümidindeyiz. Onları kırmayacagız, Onarı darıltmayacagız, Onlarla barışık olacagız. Onların bir çiçek, bir gül konumundaymış gibi koklamasını bilecegiz…

 

Çocuklarımız olmadan bir dünya tasavvur edemeyiz. Onlarsız dünya kurulamaz. Onlarsız var olunamaz. Çocuklarını Kuran, Sünnet, Mukaddes degerler ışıgında yetiştirenlere sevgi, saygı ve hürmetlerin en büyügünü gösterecegiz inşaallah. Dua’mız odur ki; Her Anne – Baba çocuklarını nasıl görmek istiyorlarsa dilek ve temennileri gerçek olur. Çocugunu nasıl hayata hazırlamak istiyorsa emellerine ulaşırlar inşaallah…

 

Allahım Yuvamıza saglık, sıhhat, afiyet ve saadetler nasip eyle. Biz kullarına hayırlı olan Kapıları aç. İşimizde, gücümüzde, hayatımızda, bu günümüzde, yarınımızda, dünyamızda, âhiretimizde bize sadece hayırlı kapılarını aç. Bizi şerli âkıbetlerden muhafaza eyle ya rabbi. Bizi muradımıza hayırla erdir. İstek, dilek ve DUALARIMIZDA hayırlı olanı nasib eyle. Bize hayırlı bir yaşantı ve nihayetinde hayırlı bir ölüm ver. Dilek ve DUALARIMIZI hayırla kabul eyle. Hoşlandığımız ve hoşlanmadığımız her hâl ve hareketlerimizde bize hep hayırlısını ihsan eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…

 

Sermedkadir…LU…18.11.2018…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert