Akıl Nimeti

Rabbimiz Hac suresi ayet 46.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Sana karşı çıkanlar hiç yeryüzünde dolaşmadılar mı ? Zira dolaşsalardı elbette düşünecek kalpleri ve işitecek kulakları olurdu. Ama gerçek şu ki, gözler kör olmaz; lâkin göğüsler içindeki kalpler kör olur…*** Kardeşlerim, Akıl mahiyet olarak: idrak, diyet, muhakeme yeteneği, kavrayış, zekâ demektir. ‘Akıl’, bilgi edinmeye yarayan güç, bu güç ile elde edilen bilgidir. Bu bir anlamda düşünme, kavrama, anlama ve bilgiye ulaşma yeteneğidir. Sözlük anlamından hareketle denilebilir ki ‘akıl’; ilimle insanı koruyan, kale içerisine alan, insanı mahveden yollara sürüklemeyen, bir ruhî kuvvettir. Kalp ve ruhun cevherinde, madeninde, beynin ışığında bulunan manevî bir nurdur akıl; ki insan bununla, duyu organlarıyla hissedemediği şeyleri anlar. Akıl, insanda bulunan manevi bir kuvvettir. İnsan bu kuvvet sayesinde eşyayı ve mahiyetini tanır anlar kavrar. Akıl, insanın düşünme, bilme, davranışını belirleme, denetleme ve yargılaması, iyiyi kötüden, doğruyu yanlıştan, faydalıyı zararlıdan ayrıt etmesi ile ilgili kabiliyetidir. Kendisinde bu özel kuvvet olduğu için insan, dinin emir ve yasaklarını yerine getirmekle sorumludur. Cenabı hak bizlere aklını, fikrini, zekasını meşru olanda, güzelliklerde kullanmayı nasip etsin..

2. Rabbimiz Tur Suresi ayet. 32-33.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** Onlara akılları mı bunu emreder, yoksa onlar, azgın bir topluluk mudur? Yahut „Onu kendisi uydurdu!“ mu diyorlar? Hayır, onlar iman etmezler…*** Kardeşlerim, Akıl, kalbin bir faaliyetidir. Kişi kalbinin bu faaliyeti sayesinde bir şey hakkında bilgiye ulaşır, o şeyle ilgili özellikleri korur, elde ettiği bilgileri inceler, yerine göre hatırlar, o şeyle ilgili şahitlik yapacak kadar kesin bir bilgiye kavuşur. Akıl, çevremizdeki her şeyin (eşyanın) özelliklerini tanıyan, idrâk eden bir kabiliyettir. O insana verilmiş bir manevî kuvvettir. Bir başka deyişle o insana verilmiş bir nur’dur, yani ışıktır. Bu ışık sayesinde insan, çevresinde bulunan şeylerden haberli olur, faydalı şeyleri anlar, zararını idrak eder, bilgileri kalpte korur. İnsan, bu manevî güçle gerekli teorik bilgileri elde eder. Akıl gücü insana doğuştan verilen bir yetenektir. Kişi ergenlik çağına ulaşınca bu güç olgunlaşır. Şüphesiz ki akıl gücü insanlarda eşit değildir, farklı farklıdır. Akıl nigmetini bizlere hediye ederek, Bizleri yaratılmışların en şereflisi kılan Rabbimize binlerce binlerce defa şükürler olsun… …

3. Cenabı hak Ahkaf Suresi ayet.26.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Andolsun ki, onlara da size vermediğimiz kudret ve serveti vermiştik. Kendilerine kulaklar, gözler ve kalpler vermiştik. Fakat kulakları, gözleri ve kalpleri kendilerine bir fayda sağlamadı. Zira bile bile Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlardı. Alay edip durdukları şey, kendilerini kuşatıverdi…*** Kardeşlerim,Bilindiği gibi İslâm’a göre, ancak akıllı insanlar Allah’ın tekliflerinden sorumludurlar. Bir çocuğun mükellef (yükümlü) olma yaşı da akıllı olma ve ergenlik çağına ulaşma zamanıdır. Çocuklar ve deliler İslâm’ın hükümlerinden sorumlu değillerdir. Allah’ın teklifleri (dinin emir ve yasakları) ancak akılla idrâk edilir. Akıl, bu tekliflerin sebebini, hikmetini, yerine getirildiği zaman faydasını, yerine getirilmediği zaman zararını anlayabilir. İslâm akıllı insanlara hitap ediyor ve insanlara akıllarını kullanmalarını emrediyor. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:Peygamber efendimiz mealen şöyle buyurmaktadır: ** Başınıza şu yedi şey gelmeden güzel işler yapmakta acele ediniz: Kişiyi unutturucu kılan fakirlik, azdıran zenginlik, bozan hastalık, bunaklık derecesinde yaşlılık, âniden gelen ölüm, beklenenlerin en kötüsü deccâl ve hepsinden daha şiddetli ve acı olan kıyamet…**(Tirmizî.) Rabbimiz bizlerin şuur idrak ve düşünce gücünü artırsın razı oldugu kullardan eylesin…Amin…

4. Rabbimiz Araf Suresi ayet. 179. da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Andolsun, biz cinler ve insanlardan birçoğunu cehennem için yaratmışızdır. Onların kalpleri vardır, onlarla kavramazlar; gözleri vardır, onlarla görmezler; kulakları vardır, onlarla işitmezler. İşte onlar hayvanlar gibidir; hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır…*** Kardeşlerim, İslâm akla bu kadar önem verirken, onu hiç bir zaman son karar yeri, bilginin, fayda ve zararın son hakemi yapmamıştır. Çünkü aklımızla elde etmiş olduğumuz bilgiler, sınırlıdır. Meselâ, aklımız ölüm olayını, vahyin mâhiyetini, kabirde olanları, âhireti ve âhirette olacakları, Allah’ın zâtını, insanın ruhunu tümüyle kavrayamaz. İslâmî hükümlerin hikmetini ve faydalarını akıl anlar ama, onların sebebini, niçin emredildiklerini tümüyle bilemez. Akıl nigmetiyle nakil, yani Kuranıkerim ve onun en güzel izahı açıklaması olan Sünneti seniyye yön verirse isabetli karar alır inancındayız. İslâm, aklı son hakem sayan bütün pozitivist düşünceleri, ideolojileri ve felsefeleri reddeder. Heva ve hevesin aşırı isteklerin güdümündeki akıllar doğru hükme, hikmete ve hidâyete ulaşamazlar kanaatındayız. Rabbimiz bizleri heva ve hevesine degil emir ve yasaklarına uyan ve Sünneti seniyyeyi takip edenlerden eylesin…Amin.

Sermedkadir

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.