Cenabı Hak Kaf Suresi Ayet.45.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** …Ve sen onların üzerinde bir zorba degilsin. Şu halde benim kesin uyarımdan korkanlara KURAN ile ögüt ver…***
Yine Rabbimiz Bakara Suresi ayet.85.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Yoksa siz kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkarmı ediyorsunuz. Şu halde içinizden böyle yapanların cezası dünya hayatında rezil olmak ve kıyamet gününde azabın en şiddetlisine itilmekten başka nedir ? Allah yaptıklarınızı bilmez degildir…***
İslam dinini kendilerine bir yaşayış tarzı, bir DİN olarak seçen ve ömürleri boyunca ona uyan, teslim olma yolunu seçen kimseler, İslam Dininin tamamına talip olan kimselerdir. Bu inanış ve bu düşünce tarzından dolayı gerek Mümin erkek, gerekse Mümine kadın, İslam Dininin bütününü kucaklayan ve bütününe talip olan bir yapıya sahip olmak zorundadırlar…
İnanıyoruz ki; islam Dinini bütünüyle anlamamış olanlar, elbette bir kısmını yaşayıp diger bir kısmını ihmal edeceklerdir. Devamlı aklımızda tutmaız gereken husus şudur ki; İslam Dini bütünüyle yaşanmıyor diye bir kısmını yaşayıp, diger bir kısım hükümleri bırakma izni hiç kimseye tanınmamıştır. Mutlaka gücümüz yettigince Sıratı müstakim çizgisini muhafaza etmek mecburiyetindeyiz…
Şu husus hiç bir zaman unutulmamalıdır ki; Allah Celle şanuhu yartılmışlrın en şereflisi olan İnsanoglunu kupkuru, bom boş bir beden olarak yaratmamıştır. İnsanların ruhunun derinliklerine kadar inecek bir şekilde yerleştirilmiş olan bir takım duygu, düşünce ve hissiyatlar mevcuttur. En önemli duygumuz ise: İMAN duygusudur. İnanma ihtiyacımızdır. İnsanlara bunun yanında bu duygulardan bu hasletlerden, bu güzelliklerden başka özelliklerde verilmiştir…
Mesela sevmek kadar güzel bir duygu yoktur deriz. Dünyada her şey SEVGİ temeli üzerine bina edilmiş yorumlarını yaparız. Ayrıca sevginin yanında Nefret etmek, Merhamet etmek, öfkelenme duygusu hassasiyetini de Rabbimiz biz insanlara nasip etmiştir. Aslında bu duygular insanoglunun bir türlü mahiyetini çözemedigi lakin gerektiginde ençok işimize yarayan ve kullandıgımız hissiyatlarımızdır bu sır dolu özelliklerimiz…
Mutlaka bu duygu ve hissiyatlarımızın yerli yerinde kullanımı çok önemli olan bir husustur. İnanıyoruz ki bu duygularımızın kontrolü başta Kuran ve Sünnet bilgisi ve inancıyla gerçekleşecektir. Biz Müslümanlar kontrol mekanizması olarak mutlaka Kuranı Kerime ve Sünneti seniyyeye sarılırsak dogru ve yerinde davranışlarımızı kontrol altına almış oluruz. Yoksa Allah korusun ipin ucunu bir kaçırırsak kendimizi bataklıgın tam ortasında bulmamız hiçte uzak bir ihtimal degildir…
Kuran ve Sünnet çizgisinden çıkmış olan bir insanın yapmayacagı kötülük, anarşi, terör ve düşmanlık , başıbozukluk ve şaşkınlık, davranış bozuklugu yoktur. Kuran ve Sünnet kontrolünden çıkmış olan duygular, düşünceler, ideolojiler başta kendi kendisini yani insanlıgı felakete sürükleyecektir. Onun için düzeltme yani İnsan egitimi, İnsani degerleri tanımadan yapılırsa gerekli olan fayda saglamak şöyle dursun zararın en büyügüne saplanılır…
İnsanın fıtratı yani yaratılış özelligi hesap edilmeden, ele alınmadan yapılan egitim sistemi ile, zamanımızda insanlar şaşkına dönmüş ve kurtuluş reçetelerini bir türlü yakalayamamış, aksine olarak ta İnsanlıgı sömürenlere sermaye olmuş, fitne ve fesat çarkının dişlileri arasında kendi kendisini bulmuştur. İnanıyoruz ki; Gerçek egitim şekli ancak Kuran ve Sünnet düsturları baz alınınca yeterli fayda saglanacaktır…
Yoksa yüzlerce güç odakları nemrut yüzünü göstersede, azamet ve firavun zihniyetiyle bütün dünyaya yön verildigi sanılsada, Yüzlerce hükümet ve iktidarlar degişsede, Binlerce bilim adamı bir araya gelsede hiç birisi İnsan oglunun derdine derman olamayacaktır. Çünkü bizleri yaratan yarattıgı mahlukatın ihtiyaçlarını en güzel bilendir. İnsanoglunun Bedeni ve Ruhi olarak susamış oldugu güzellikler İnsana hem Dünyada hem de Ahirette kendisine mutluluk verecek çareler Kuran ve Sünnet düsturları içerisinde gizlidir…
Yani bizleri temize çıkaracak tek dayanagımız Kuran ve Sünnet bütünlügüne inanmamız, ona öylece baglanmamız ve teslim olmamızdan geçmektedir. *** Muslimde geçen bir Hadisi Şerifi, Ebu Zeri Gıffari hazretleri rivayet ediyor: Rasulullah şöyle buyurmuştur: Üç kişi vardır ki, Kıyamet gününde Allah onlarla konuşmayacak, Onların yüzüne bakmayacak, Onları temize çıkarmayavcaktır. Hem onlar için acıklı bir azap vardır. Ebu Zer: Adları batsın, umduklarına ermesinler kim onlar ya Rasulullah ? Rasulullah (sav) : (kibirinden) Elbisesini yerde sürükleyen, verdigini başa kakan, Ticaret malına yalan yere yeminle revac verendir. Buyurdu…***
İnanıyoruz ki İslam dinini bir bütün olarak ve şeksiz, şüphesiz bir şekilde anlamanın yolu Kuranı Kerimi bir bütün olarak anlamanın yanında, Kuranı Kerimin tatbikatçısı, uygulayıcısı olan Peygamber Efendimizi iyi bir şekilde yani bir bütün olarak tanımadan ve anlamadan geçmektedir. Örnek ve Önderimiz olan Peygamber Efendimizi (sav) bir bütün olarak tanımak ve anlamakta bizim için gerekli, mecburi ve zaruri bir durumdur diye düşünüyoruz…
Zamanımıza gelene kadar Tarihin akışı içerisinde oldugu gibi, günümüzde de Peygamber Efendimizi degişik tanıma ve anlama şekilleriyle tanıyanlar ve anlamaya çalışanlar mutlaka olmuştur. Lakin her grup kendi anladıgı ve tanımaya çalıştıgı yönlerinden birisiyle almış bu durum da çogu kere insanlıgın gerekli derecede faydayı saglamasını engellemiştir. Bir tarafı görülürken diger tarafı görmezden gelinmiş ya da herkes işine geldigi gibi yorumlar getirmiştir…
Mesela Türkiye Cumhuriyetinde bu sistemin bir kurumu özelliginden dolayı Diyanet işleri başkanı başta olmak üzere bu kurumun bütün görevlilerine sorulsa kendi cephelerinde Peygamber Efendimizi seksen küsur yıldır şu şekilde tanıtmışlardır. O Rahmet Peygamberidir. Güzel ahlakı tamamlamak için gelmiştir. O hoş görülüdür. Peygamber efendimiz affedicidir…
Hatta Mescidi Nebeviye idrarını yapan Bedeviye karşı galeyana gelen Ashabını – arkadaşlarını yatıştırmış ve Ona dokunmayın, idrar yaptıgı yere su dökün. Diyecek kadar geniş görüşlü, hastaları ziyaret eden, komşularıyla hoş geçinen, kimsenin tavuguna kış demeyen, Bilali Habeşiye vaktinde EZAN okutturup, Namazını kılan, Mihraba baglı bir Peygamberdi Peygamber efendimiz…
Zamanımızın insanlarının söylemiyle Radikal ve köktendinci kesime sorsak Peygamber Efendimiz nasıl idi diye diyeceklerdir ki: Peygamber Efendimiz (sav) bir CİHAD Peygamberidir. Yirmi küsur savaşta bizzat komutanlık yapmış ve savaş idare etmiştir.
Allah düşmanlarıyla, müşriklerle, Yahudi ve Hristiyanlarla yapılan bazı savaşlara ise Komutanlar tayin etmiş ve CİHADI devamlı ayakta tutmuştur. Peygamber Efendimiz (sav) bir kılıç Peygamberidir. Kafirlere karşı çetin, Müminlere karşı merhametlidir diyeceklerdir…
İlahiyatçı Profesörlerden ve aynı zamanda şimdiki Diyanetten sorumlu Devlet Bakanı Mehmet Aydına sorsak diyecektir ki: Ben İngilterede şu kadar yıl Hristiyanlarla beraber kaldım. Onlarla içli dışlı yaşadım İslamın güzelliklerini, bir BARIŞ dini oldugunu anlattım diyerek size Oppau da ki büyük salonda Bin kişiye vermiş oldugu konferanstaki gibi üç saat İslam ve Barış hususunu anlatacak…
Bir defa dahi savaştan, Cihaddan, mücadeleden, Mezhepten, Meşrepten ve İbadetlerden söz etmeyecek ve tek bir soru sorulmasına tahammül gösteremeden kürsüden kaçarcasına hızla inip gidecektir. Hristiyanlara, Yahudilere ve degişik kültürdeki insanlara gösterdigi hoşgörü ve toleransı, diyalogu Müslümanlardan esirgeyecektir. Aynı olayı birebir on sene önce yaşadıgım için buraya dahil ediyorum…
Peygamber Efendimizi anlama ve tanıma yönündeki sorumuzu bir Tasavvuf ve Tarikat erbabına soracak olsak agırlıklı olarak duyacagımız sözler şu şekilde olacaktır Allahu alem; Allah Rasulünün konumu, bu dünyada bir agaç altında gölgelenen bir yolcunun durumu gibidir. Dünyaya bel baglamaya degmez. Peygamber Efendimizin (sav) evinde günlerce ocak yanmamış, içmeye bir tas çorba bulunamamıştır…
Bazan açlıktan karnına taş bagladıgı da olmuştur. Peygamber Efendimiz (sav) günde yüz defa istigfar eder bolca tesbih, tahmid ve tehlilde bulunan bir Peygamberdir. Degişik gruplara, degişik İslami kesimlere kulak verdigimizde her kesimin farklı bir tarafını aldıgına şahit olacagız. Ve inanıyoruz ki bu tesbitlerin hepsi de dogrudur…
Ancak biz burada Peygamber Efendimizi dogru anlayıp, dogru tanımamız gerekli derken ayrı ayrı pencerelerden görüldügü gibi yani degişik kesimlerin görmek istedigi gibi degil de bir bütün şeklinde görmeye çalışırsak daha isabetli bir karar vermiş oluruz sanıyorum. Mesela peygamber Efendimiz (sav) hem Rahmet Peygamberi ve hemde Kılıç Peygamberidir. Peygamberimiz hem BARIŞ Peygamberi aynı zamanda hem de bir CİHAD önderidir…
Peygamber Efendimiz tabiiki gece Abid yani çok İbadet edendir. Lakin aynı zamanda gündüz de Mücahidlik tarafı vardır. Peygamberimiz savaş cephesinde Ordu komutanıyken Medinedeki mescidi Nebevide de aynı zamanda bir Devlet başkanı idi. Peygamber Efendimiz herhangi bir Muhakeme esnasında bir Kadı iken aynı zamanda Cemaatın önünde sadece Namaz içerisinde degil her konuda İMAM idi ÖNDER idi…
Peygamber Efendimiz bütün insanlıgı İslam Dinine en güzel şekilde davet eden Tebligci, yeri geldiginde de en iyi bir şekilde ögreten, egiten yani komple bir MUALLİM idi. Ve tabiiki her konuda örnek ve önderimiz oldugu gibi aynı zamnda ideal bir Aile reisi idi. Peygamber Efendimizi bazan mübarek eşlerinden Hazreti Aişe validemizle yarış yaparken, bazan Habeşlilerin kılıç kalkan oyununu seyrederken gördügümüz gibi…
Bazan da Ebu Davudun rivayet ettigi üzere zamanın ünlü güreşçisi Rükane ile üç defa güreştigini ve her defasında Rukaneyi maglup ettigini de görüyoruz. Tabii bu görüş şeklimiz bakış açısına göre degişebiliyor bakış açımız ne kadar geniş olursa o kadar geniş görme kabiliyetini kendimizde bulabiliyoruz.
Ve yine Peygamber Efendimizi bazan işkencelere, eza ve cefalara karşı mükemmel şekilde Sabreder gördügümüz gibi bazanda Zulmün her çeşidine topyekun savaş açtıgına ve kıyam ettigine, mücadeleyi geniş tuttuguna şahit oluyoruz…
Baştan beri söylemek istedigimiz husus şudur ki; kim olursa olsun hiç kimsenin Peygamber Efendimizi oldugundan daha eksik bir tanımlamayla ve ya fazlalıklı gösterme hakkına sahip degildir diyoruz. Peygamber Efendimiz bizim Mezhebimizle ya da Meşrebimizle örtüşen göstermek istedigimiz gibi degil, nasıl olmuşsa öyledir tezi asıl tezimizdir…
Bizler Peygamber Efendimizi hiç olmadıgı gibi hayatın bir kesitine ya da bir köşesine oturtmak istersek İslama büyük zulüm etmiş oluruz.
Peygamber Efendimiz meşru sınırlar dahilinde hayatın her kesitindedir. Egiticimiz, ögreticimiz, terbiye edicimiz, örnegimiz, önderimiz hayatın her döneminde, yaşantımızın en ince noktalarından en kalın çizgilerine varana kadar her bir devresinde Peygamber Efendimizin yol göstericiligi ve hayatı anlatışı vardır…
Müslüman birey hayatını çevreleyen her dokunun her hücresinde Peygamber Efendimizi bularak ve görerek yoluna devam eder. Burada önemli olan her türlü grup, cemaat, cemiyet, teşkilat taassubundan uzak bir şekilde Peygamber Efendimizi bir bütün olarak hayatın bizatihi kendisine taşıyıcı şartların oluşması için gayret sarfetmektir. Biz buna kısaca Sünneti seniyyeyi, anlamak, sevdirmek ve yaşamakta diyebiliriz…
Peygamber Efendimizi dogru anlayıp gerçek bir şekilde tanımanın yolu inanıyoruz ki Peygamber Efendimizin hayatını dogru ve muteber olan kaynaklardan güzelce ögrenip, etüt etmek, saglıklı bir şekilde yorumlamak ve birebir yaşamaktan geçmektedir. Sonunda şu hususu da söylemeden geçemeyecegiz: Ne mutlu Peygamber Efendimizi (sav) dogru anlayıp, ifrat ve tefrite düşmeden O saglam kulpa yapışanlara…
Unutmayalım Şeriatın korumayı hedefledigi dogruları Müslüman olarak bizim de her zaman ve zeminde korumamızdan başka çıkar yol yoktur. Önce kendi nefsimizi yani Canımızı koruyacagız. Sonra İmanımızı yani Dini degerlerimizi Dinimizi koruyacagız…
Sonra Aklımızı maddi ve manevi her türlü yıkıcı ve zararlı unsurlardan koruyacagız. Sonra Malımızı en iyi şekilde korumaya gayret edecegiz. Rızkımızı HELAL yollardan kazanmaya çalışıp yine Helal yollardan yerli yerinde sarfedecegiz…
Sonra Namusumuzu yani Neslimizi koruyacagız. İşte bütün bu güzel hasletlerimizi koruyup muhafaza edersek O zaman Peygamber Efendimizi güzelce anlayıp, İman, İtikad, Ukubat ve muamelat hususlarında mutlaka Peygamber Efendimizin yolunu ve izini takip edecegiz. Ahlakını, Edebini her türlü hal, hareket ve tarzını, olaylara bakış açısını esas almadan adım atmayacagız. Teslimiyetin, İtaatın en baglı ve Samimi şekliyle onun yoluna tutunursak, Ancak o zaman Peygamber efendimizi güzelce tanıdıgımızı ve anladıgımızı söyleyebiliriz. Yoksa Allah korusun zarara ugrayan ve kaybedenlerden oluruz…
Cenabı Hak Hucurat Suresi Ayet.13.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey insanlar biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi soy lara ve kabile lere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız, en çok korunanınızdır. Allah bilendir, haberdar olandır…***
İşte bizler Canımızı, Malımızı, Dinimizi, Akıl ve Neslimizi yani Namusumuzu bu güzel emirler için koruyan Allaha kul, Onun Şanlı Rasulüne layık bir Ümmet olma çabasındayız…
Peygamber Efendimizi sevmek öncelikle onu tanımakla olur. Peygamber Efendimizi tanımak ise Sünneti seniyyenin yazılı şekli olan Hadisi Şeriflerle, Muteber kaynakları okumak suretiyle Onun hayatını yaşadıgı dönemi iyi bir şekilde araştırmakla, tahlil etmekle olur. Bir misal olması açısından Dünyamıza ve Ahiretimize ışık tutacak tavsiyelerden bir kaçını beraberce paylaşalım inşaallah…
Dünyamıza ve âhiretimize ışık tutacak altın prensipler olarak, Peygamber Efendimizin (sav) hayatımızın her alanını kapsayacak şekilde, ders dolu, ibret dolu, ögüt dolu uzunca bir hitabesini buraya almak istiyoruz. Peygamber Efendimiz (sav) buyuruyor ki:
** Ey insanlar. Sözlerin en doğrusu, Allahın kitabıdır. En sağlam kulp, Kelime-i Şehâdettir. En hayırlı millet, Hazreti İbrahimin (as) milletidir. Yolların en hayırlısı, Muhammedin (sav) yoludur. Sözlerin en değerlisi, Allahı zikretmektir.
Kıssaların en güzeli, elinizdeki Kurandır. İşlerin en hayırlısı, farz olan amellerdir. Her şeyin en kötüsü, sonradan ortaya çıkan bid’at lardır – Sapıklıklardır. Davetlerin en güzeli Peygamberlerin irşadıdır, uyarısıdır.
En şerefli ölüm, şehid olarak ölmektir. Körlüğün en kötüsü, hidâyete erdikten sonra tekrar sapıklığa düşmektir. İlmin en iyisi faydalanılan ilimdir. Doğru yolun en iyisi izlenilen yoldur. En kötü körlük kalp körlüğüdür.
Veren el, alan elden üstündür. Az ve yeterli olan mal, çok olup âhiretten alıkoyan servetten iyidir. En kötü mâzeret ölüm ânındaki mâzerettir. Pişmanlığın en kötüsü, Kıyâmet günü duyulan pişmanlıktır. “İnsanların bâzısı namazı ancak vaktin sonunda kılar.
Kimisi de Allah’ı nadiren hatırlar. En büyük hatâ dilin çok yalan söylemesidir. En hayırlı zenginlik, gönül zenginliğidir. En iyi azık, takvâdır. Hikmetin başı Allah korkusudur. Kalpte hürmetle saklanan en hayırlı şey, kuvvetli îmândır. Îmânî meselelerde şüphe ve tereddüt küfürdendir.
Ölüler için yüksek sesle ağlamak ve dövünmek câhiliye âdetlerindendir. Müslümanların umûmî malını zimmetine geçirmek, Cehennem közlerini toplamak demektir.
Altını ve gümüşü biriktirip zekâtını vermemek, insanın vücudunu Cehennem ateşiyle dağlamaktır. Gayr-i meşrû meseleleri ve küfrü konu alan şiir, şeytanın nağmelerindendir – Şarkı ve türkülerindendir.
İçki, bütün kötülüklerin kendisinde toplandığı düğümdür. Kadınlar şeytanın tuzağıdırlar. Gençlik bir çeşit deliliktir. Kazançların en kötüsü, fâizden kazanılandır.
Yiyeceklerin en kötüsü, yetim malıdır. Bahtiyar, başkalarından ibret alandır. Kötü kimse daha annesinin karnındayken Allah tarafından bilinir.
“Her birinizin nihâyet gidebileceği yer birkaç metrelik topraktır. Her iş neticesiyle değerlendirilir. Amelde esas olan âkıbetidir- Sonuçtur, neticedir. Habercilerin en kötüsü, yalan haber yayandır.
Gelmesi kesin olan şey, yakındır. Mü’mine sövmek fâsıkların, mü’mini öldürmek ise kâfirlerin vasfıdır. Gıybetini yaparak mü’minin etini yemek, Allah’a karşı gelmektir. Mü’minin malının dokunulmazlığı, kanının dokunulmazlığı gibidir.
“Kim yemin ederek ‘Şu şöyle olacak’ diye Allah adına hüküm verirse, Allah onu yalancı çıkarır. Kim bağışlarsa, Allah da onu bağışlar. Kim affederse, Allah da onu affeder.
Kim öfkesini yutarsa, Allah onu mükâfâtlandırır. Kim musîbete sabrederse, Allah kaybettiklerinin yerini doldurur. Kim başkasını alaya alırsa, Allah onu rezil eder.
Kim sabrederse, Allah sevabını kat kat verir. Kim Allah’a karşı gelirse, Allah ona azap verir. Allah’ım Beni ve ümmetimi bağışla. Allahım Beni ve ümmetimi bağışla. Allahım Beni ve ümmetimi bağışla. Allahtan beni ve sizi affetmesini dilerim.(Camiüs sagir.) **
** Dünya câziptir ve tatlıdır. Allah onun tasarrufunu elinize verecek ve nasıl davranacağınıza bakacaktır. Dünyadan sakının. Kadınlardan sakının. Çünkü İsrail oğulları arasında çıkan ilk fitne, kadınlar yüzünden çıkmıştır.
** Dikkat edin Adem oğulları değişik sınıflar halinde yaratılmışlardır. Onlardan bir kısmı mü’min olarak doğar, mü’min olarak yaşar ve mü’min olarak ölür. Bir kısmı kâfir bir ortamda doğar, kâfir olarak yaşar ve kâfir olarak ölür. Bir kısmı mü’min olarak doğar, mü’min olarak yaşar ve kâfir olarak ölür. Bir kısmı kâfir bir ortamda doğar, kâfir olarak yaşar, mü’min olarak ölür.
** Dikkat ediniz! Öfke, insanoğlunun içinde tutuşturulan bir kordur- ateştir. Öfkelenen kimsenin gözlerinin kızardığını, boyun damarlarının şiştiğini görmüyor musunuz ? Biriniz öfkelendiğini hissederse mutlaka otursun.**
** Dikkat edin. İnsanların en hayırlısı geç öfkelenen, çabuk sakinleşendir. İnsanların en şerlisi çabuk öfkelenen, geç sakinleşendir. Geç öfkelenip geç sakinleşen veya erken öfkelenip erken sakinleşen kişinin bu iki hali birbirini telâfi eder- karşılar. (Camiüs sagir.)**
Sonuç olarak diyoruz ki; İmanın temelleri Allah ve Onun şanlı Rasulünü sevmeye baglıdır. Kamil bir İmanın yolu ancak ve ancak Allah ve Peygamber sevgisinden geçer diye inanıyoruz. Allah ve Onun Şanlı Rasulünü sevmek, Biz inananlara her şeyden daha sevgili olarak gelmeli. Biz inanan insanlar bu sevgiyi sadece Dilimizle, lisanımızla ifade edecegimiz kupkuru bir sevgi olmamalı…
Allahın ve Onun Şanlı Rasulünün bizden istediklerini bil fiil hayatımızda yaşayarak isbat etmek mecburiyetini benligimizde hissetmeliyiz. İşte asıl sevgi, asıl muhabbet budur diye inanıyoruz. Peygamber Efendimiz bir Hadisinde şöyle buyuruyordu mealen: ** Benim Sünnetlerimin unutulmaya yüz tuttugu bir zamanda Sünnetimi işleyen kişiye yüz şehid sevabı verilecektir…**
Allahım bizlere ne büyük bir müjde, ne büyük bir mükafat, ne büyük bir hediye. Konumuza son vermeden önce, Allahı ve Onun Şanlı Rasulünü sevmede anahtar olacak bazı güzellikleri sayacak olursak kısaca 1.) Allah sevgisininin alameti – belirtisi, Nefsin isteklerine ve hevanın muhalefetine ragmen her durum ve şartta Allaha İTAATA devam etmektir. 2.) Allahın Şanlı Rasulüne İTAAT ve onu sevmek, İmanın başlıca alameti, güzel bir belirtisidir…
3.) Diger varlıkları sevmede biz İnanan insanlar olarak yegane, biricik ölçümüz ise mutlaka Allahı razı etmemizdir. 4.) Müminler olarak bizlerin İmanımızı takviye etmemizin başlıca ve en güzel yolu SALİH AMEL işlememizdir. Ve az da olsa Salih amele devam etmemizdir. Ne kadar yaşarsak yaşayalım, ne kadar emelimiz, arzumuz ve isteklerimiz çok olursa olsun unutmayalım ki hayat hiç şüphesiz İMAN ve AMEL den yani Cihad dan ibarettir…
Allahım. Bizi hakkı hak bilip hakka ittiba etmekle, Batılı batıl bilip batıldan içtinap etmekle –Kaçınmakla rızıklandır. Bizi Peygamber Efendimizin (sav) Hayatını iyice ögrenip O dogrularıda yaşamamızı ve onun NURLU yolundan bizleri ayırma. Peygamber Efendimizin sözünden, tarzından, tavsiyelerinden, sünneti seniyyesinden bizleri ayırma. Bize hidayet verdikten sonra kalplerimizi dalalete, yanlışlıga, kötülüge çevirme, meylettirme. Yüce katından bize bir RAHMET bagışla. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… 13.7.2007