Allah’a Neden İnanmıyorlar?

Cenabı Allah Hacc suresi Ayet .8.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Bilmeden, dogruya ve gerçege götüren bir rehberi olmadan, aydınlatıcı bir kitabı da bulunmadan Allah yolundan insanları saptırmak için büyüklük taslayarak Allah (varlıgı) hakkında tartışan insanlar vardır…***

Şuara suresi Ayet. 7-8.de Rabbimiz mealen şöyle buyuruyor: *** Yeryüzüne bakmazlarmı ? Orada, bitkilerden nice güzel çiftler yetiştirmişizdir. Şüphesiz, bunlarda – Allahın kudretine işaret vardır. Ama onların çogu inanmazlar…***

Allahın varlıgı hususunda AKLİ DELİLLERE bakacak olursak: Farzı muhal şöyle bir soru sorulsa: Acaba Felsefi bir araştırma ile Allahı bulmak mümkünmüdür ? Cevap olarak şu ifadeleri gündeme getiririz.

Bilindigi gibi Felsefe: insan ruhunun iç yüzünü araştırmaya çalıştıgı ilk ve son konuların sebeplerini bulmaya çalışır. Niçinlere ve neden’lere cevap arar. Felsefe bu araştırmayı yaparken, sadece AKIL ve muhakemeye dayanır. Başka hiç bir kayıt altına girmeye yanaşmaz. Aklılla çıkardıgı neticelerin İLME veya DİNE uyup uymadıgına bakmaya tenezzül etmez.

Bundan dolayıdır ki Felsefe ilmi tam olarak Allahın İsbat etmekten uzak kalır. İsbat edecek bir yol varsa İslam Alimlerinin beyan ettigi gibi KELÂM ilmidir. Kelâm ilmi, İlmin ve Felsefenin bir neticeye – sonuca baglayamadıgı, ALLAH ve RUH gibi meselelerle meşgul olan bir ilim dalıdır.

Kelâmcılar, yalnız felsefeci olan filozoflar gibi sadece AKLİ melekelerle degil, İslam kanunlarına da uymak mecburiyetindedirler. Kelamcılar demişlerdir ki; Aklın durdugu yerde Felsefe de durur. Ve bizler aklımızın ermedigi mevzuları DİNİMİZDEN ögreniriz. Şimdi KELÂM ilmi açısından, Allahın varlıgını isbat eden AKLİ DELİLLERİ sıralamaya ğayret edelim:

1.) Bütün insanlar, kendi içlerinde ve bedenleri dışında bir yaratıcı tasavvur ederler. Öyle ise bu tasavvur edilen varlık vardır ve mevcuttur. Bütün insanların yanılmasına imkan yoktur. Beden haricinde hissedilen bu varlık kendimizden daha mükemmel ve daha da kudretli oldugu bilinir. Yaratılan insanlar kusursuz olamadıkları için, kusursuz ve mükemmel bir varlıgı zihni olarak icat edemeyiz.

mükemmel olan varlık bizzat mevcudiyeti ile kendini biz insanlara hissettirmektedir. Allahın yüce varlıgı daha doguşumuzdan itibaren RUHUMUZA yerleşmiştir. Onun için Allahı inkar etmek haşa mümkün degildir. İnkar edenler ise Allahın nasıl bir şey oldugunu tasavvur edemedikleri için (şekillendiremedikleri için) inkar yoluna saparlar. Halbuki Allahın varlıgı başka, Allahın nasıl bir şey oldugunun ögrenilmesi daha da başkadır…

2.) Bu görebildigimiz KAİNAT içerisindeki canlılar ve bilinen hiç bir şey boşuna yaratılmamıştır. Bunların elbette bir yaratıcısı vardır. İşte o ALLAH’TIR. Ama Allahın bir yaratanı yoktur. Şayet Allah bir başkası tarafından yaratılmış olsaydı, O yaratanın da daha başka biri tarafından yaratılmış olması gerekirdi. İşte AKLEN bu zincirleme baglantının sonunun gelmeyecegi kesindir. Bir de KAİNAT ezelde mevcut olsaydı, hareketsiz olurdu. Halbuki bütün bu Âlem her zerresiyle hareket halindedir. Kainatın oluşumun tesadüfi olarak degerlendirilişi düşünülemez.

Canlı ve cansız olarak Kainatta ne varsa, bunların yaratıluşı, bunlarda meydana gelken olaylar öyle ince hesaplara ve hikmete baglıdır ki, bunların tesadüf sonucu meydana gelmelerine İMKAN VE İHTİMAL YOKTUR. Yaratılan şey ne olursa olsun, yapılanın en mükemmelidir. Yeryüzü ve gökyüzü O kadar mükemmel ve hikmetlerle doludur ki ve O kadar güzelliklerle yaratılmıştır ki, bundan daha iyisini ve daha güzelini yapmaki hatta düşünmek bile mümkün degildir…

Şöyle etrafımıza bir bakalım, güzel bir çiçegin rengi, kokusu Renkler ve kokulardaki hikmetlere dikkat edilecek olursa daha iyisini, daha mükemmelini yapmaya imkan olmadıgı anlaşılır. Yaratılmışların en şereflisi olarak İNSAN vücudu bütün aza’larıyla en güzel biçimde yaratılmıştır. Netice olarak diyebiliriz ki; Kainat ve içindekiler TESADÜFİ olarak var olmuş, vücut bulmuş olamaz.

Her şeyin bir yaratanı vardır. O da Allahtır. (cc) İnsaflı olarak düşünecek olursak bir şey mevcut olmadan bir başkasını İCAT edemez. Çünkü bir şeyin hem kendinin eserinin sahibi yani illeti ve hemde vücudu olamaz. Hülasa Kainatın ezeli ve ebedi ve bizzatihi mevcut olan büyük yaratıcı tarafından Allah (cc) tarafından yaratılmış oldugunu kabul etmek lâzımdır.

Yer, gök ve bütün Kainat bir ğaye için yaratılmışlardır. Boş ve lüzumsuz hiç bir şey yaratılmamıştır. Yaratılışında bir ğaye olan yaratık kendiliginden veya tesadüfler sonucu meydana gelemez. Muhakkak ilim ve hikmet sahibi biri tarafından taratılmış olması icap eder. Mademki dünya, Ay, Güneş, Yıldızlar gibi madde alemi vardır; öyleyse bunların bir yaratanı da vardır.

Kainatta hiç bir şey kendiliginden var olamaz. Dünya kuruldu kurulalı hiç kimse, bir evin, bir yolun, bir köprünün, bir kalenin kendi kendiliginden yapıldıgını görmemiştir. Yalnız mevcut olan şeyler başka bir şekle girebilir. Bu degişme anında zerre kayıp ve fire verilmez. Mesela bir litre SU ısınıp kaynayınca buhar olur. Havaya çıkar, bulut, yagmur veya kar olarak yine yere düşer. Kar erir yine SU olur…

3.) Ruh nasıl varsa Allahda (cc) vardır. Bizler nasıl ki maddede ve Atom zerrelerinde olan enerjiyi , tellerde saklı olan gizli cereyanı ve ruhu göremiyor ve anlıyamıyorsak, Allahın da (cc) ne oldugunu anlayamayız. Nasıl ki Atomdaki O yüksek enerjiyi ve Ruhun mahiyetini anlayamadıgımız halde Onların mevcudiyetinden – varlıgından şüpheye düşmüyorsak Allahın da (cc) var, BİR ve TEK oluşundan asla şüphe edemeyiz.

Artık her insan bir RUH taşıdıgını biliyor. Ruhun varlıgı, Ruhun ölmezligi, Ahiretin varlıgını gösteren delillerden bir tanesidir. Mademki RUH ölümsüzdür; öyleyse ölümden sonra bir hayatın varlıgını ve dolayısıyla Allahın varlıgını kabul etmeliyiz. Öldükten sonra kötü bir akibet, korkulu bir dünya hayatı yaşamak mı daha iyidir ? yoksa Ahiretin varlıgına ve Allahın varlıgına inanarak, Kanun ve hükümlerine uyarak ÜMİT ve Mükafat beklemekmi daha akıllı ve daha menfaatlı bir iştir ? Kaldı ki insana İlimden az bir bilgi verilmiştir.

İnsan aslında çok küçük ve o kadar da acizdir. İnsan aklıyla ve ilmi ile Allahı idrak edemez. Haşa Allah olmamış olsaydı, İnsanlıkta olmazdı. İnsanlar bilinen ve bilinmeyen vahşi yaratıklardan farksız kalırdı. İnsanların dünyaya gelişi maksatsız, ğayesiz, hedefsiz; gidişleride manasız olurdu. İnsanı terbiye eden, iyi ahlâklı yapan, Kemâle erdiren Allah (cc) ve onun emirleridir.

Haşa Allah olmamış olsaydı; Ahiret ve Ebedi saadet olmazdı. Bütün bu sebebplerden dolayıdır ki; Allah (cc) vardır ve onun varlıgı bize hiç bir zarar vermemekte, bilakis bizlere kuvvet vermektedir. Maddecilere göre, materyalistlere, felsefecilere göre her şey maddeden meydana gelmiştir.

Ama; RUH, AKIL ve ŞUUR’UN maddi bir cismi yoktur. Bunlar nasıl meydana gelmiştir ? Haşa Allah yoksa Ruh, Akıl ve Şuurunda olmaması gerekir. Halbuki hiç kimse Ruhunun ve Aklının varlıgından şüphe etmemektedir. Diyelim ki; Madde cansız alemi teşkil etsin ve enerjisi ile de hareketini temin etsin; fakat madde canlı âlemi nasıl meydana getirebilir ? Hayvanları ve insanları nasıl yaratabilir.

İnsanların ve hayvanların iç organlarını nasıl meydana getirir ve işleyişini nasıl temin eder ? Bitkilerdeki kokuları ve Renkleri nasıl meydana getirir ? Madde erkeklik ve dişiligi temin edebilirmi ? Hemen cevabımız odur ki: edemez…

Allahın varlıgını kabul etmeden, maddenin hünerlerini kabul etmeye ne ilmen ne de aklen imkan yoktur. Çünkü madde denilen, Taş ve Toprak canlı bir insan meydana getirse onun RUHUNU ve AKLINI meydana getiremez. Canlı âlem Allahın varlıgına bir delil’dir. Allah (cc) Adem Aleyhiselamı topraktan yaratmıştır. Sonra insanların gelecegi için çogalma mecburiyeti koymuş ve her şeyi çift yaratmıştır.

Maddeciler derler ki; HAYAT MADDENİN BİR TEKAMÜLÜ NETİCESİNDE hasıl olmuştur. Nasıl kimya labaratuvarlarında bazı elementler birleşerekbaşka bir madde meydana getiriyorlersa, hayatta bunun gibi bazı Atomların tesadüfi olarak bir araya gelince İlahi akıl vücut bulmuş ve kainatın nizamını saglamıştır derler.

Görülüyorki; Materyalistler maddeden yürüyerek, İlahi akıl dedikleri Allahı vücuda getiriyorlar. Halbuki hakikat tamamen bunun aksinedir. Allah İLK’ tir. Madde ise ondan sonra gelir. Esasen bu gibi düşünceleri ileri süren Materyalist sevdalıları şimdilerde ya hiç kalmamış ya da çok az bir toplum kitlesini oluştururlar . Bu maddeci zihniyet sahipleri de öncekilerin düşüncelerini savunan tabir caizse kopyecileridir.

Onlar ne kadar kafa yorarlarsa yorsunlar boşuna; Allah vardır ve BİRDİR. Birden fazla olamaz. Haşa bir den fazla olmuş olsa aralarında ihtilaf kaçınılmaz olur. Birinin yaptıgını digeri bozmak ister bu da Kainatın nizamının bozulmasına yol açar. Şu halde şeksiz şüphesiz inanarak diyoruzki; Allah (cc) birdir. Allaha inanmak istemiyenlerin bir bildikleri varsa gelsinlerde yoklugunu ispat etsinler Haşa ve kella kesinlikle edemiyecekleri zaten ortadadır. Çünkü Allah vardır, bir’dir tek’tir.

4.) Madde gözü ile degilde RUH gözü ile bakılacak olursa, baktıgımız, gördügümüz ve tuttugumuz her şeyin Allahın (cc) bir tecellisi oldugunu anlarız. Bazıları sormak ve ögrenmek isterler. Allah her şeyi yarattı fakat ONU kim yarattı ? Yoksa Allah kendi kendini mi yarattı ? Hayır Allah’taki (cc) yaratıcılık kudreti O kadar ayrı ve büyük hususiyetler taşır ki; Başka bir yaratıcıya ihtiyacı olmaz.

Başka bir ifade ile diyebiliriz ki; Allah (cc) kendi kendisinin yeterli delilidir, yeterli nedenidir. Allahı hiç kimse yaratmadı. Allah (cc) zaten var idi. Ve ebeden var olarak kalacaktır. Bu konular ayrıca Vücut, Kıdem, Beka, Vahdaniyet, Kıyam bi nefsihi (bizzatihi), Muhalefetun lil havadis diye bildigimiz ve saydıgımız Allahın (cc) sıfatları ve açıklaması okununca yeterli bilgi edinmek mümkün olur. Biz bu kadarla iktifa ediyoruz.

Allah inancnı reddedenler kimlerdir ? Bu konuda Felsefi olarak izah geliştirerek, ideolojisini biçimlendirenler, inanmayan insanlara örneklik teşkil eden İman yoksunlarından bazılarını sayacak olursak:

Konfüçyüs (M.ö.551), Hipokrat (M.ö.460), Sokrat (M.ö.469), Eflatun (M.ö.428) Aristo (M.ö.384) Plotin (M.ö.205) Çiçeron (M.ö.43) Senekue (M.s.66) Bacon (m.s.1626) Dekart (M.s.1650) Spinoza (M.s.1677) Volter (M.s.1778) Kant (M.s.1804) Bergson (1941) Einstein (M.s.1955)

Bu isim ve ölüm yıllarını verdigimiz felsefeci, materyalist, Rasyonalist (akılcı), Dinsiz ve Allah düşmanlarının adlarını anmam tabiidirki; kendilerine nefret duymamdan dolayıdır. Bu Ateist ve Aklı ön planda tutan felsefeciler akıllarının erdigi kadar Allah yoktur tezini işlemeye ğayret sarfetmişler ve sonunda ESFELİ SAFİLİYNİ boylamışlardır.

Şeksiz ve şüphesiz inanıyoruz ki; Allah inancı ve bilgisi İslam Dininde bir bütün olmak şartıyla ana temel olarak inanılır ve kabul edilir. Zaten zamanımızda da ne kadar ugraşırlarsa ugraşsınlar DİNİ İNANCIN bir ihtiyaç, bir gereklilik oldugunu sonunda itiraf etmek durumunda kaldıklarına da şahit oluyoruz. Allah inancından yoksun her hangi bir işin, âmelin İslamda gerçek anlamda hiç bir degeri yoktur.

Yüce Allahın varlıgı hakkında şüpheye kapılan fert ve topluluklar hep bu yanlış yola sapan kimselerdir. Özellikle günümüzden bir misal verecek olursak: Sovyet Rusya’nın AY’a gitmek üzere ilk olarak uzaya gönderdigi Kozmonot’ta yanlış yola saparak ‘’ Uzayda Allahı görmedigini eger var olsaydı görebilecegini’’ söyleyerek Yüce Allahı inkara kalkışmıştı. Sonunda çıldırarak hayatına son verdi…

Fertler ve toplumların Yüce Allahı inkar hususunda izledikleri yol; hep sapık ve yanlış yollar olmuştur. Ebedi hayat mektebimiz: Kuranı Kerim inanmayanların her çagda yüce Allahın varlıgını inkar etme hususundaki aynı sapık yolu izlediklerini, Allaha inanmamak için O’nu görmeyi şart koştuklarını bize açıkça bildirmektedir.

Allah düşmanlarının bu tür iddialarının sebebinin Kalp ve Ruhlarında Cehalet, Kibirlilik, Dogru yoldan sapmak ve Zulüm hastalıklarının oldugu bildirilmektedir. Yani bu kimseler; ruh ve Bedenen İlletli, hastalıklı şahsüyetlerdir. Bu Münkirlerin yerleri Cehennem ateşidir.

Cenabı Hak Yunus Suresi. Ayet.101.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey Muhammed de ki: Göklerde ve yerde olana bakınız. İnanmayacak bir millete Ayetler ve uyarmalar fayda vermez…***

Zümer Suresi Ayet.3.te ise : *** Şüphesiz Allah, yalancı ve inkarcı olan kimseyi dogru yola eriştirmez…*** buyuruyor.

Netice olarak diyoruz ki; Yüce Allahı ancak, gerçek bir Müslüman en dogru olarak tanır. Onu eksik sıfatlardan tenzih eder.Ve ona hakkıyla ibadette bulunur. Bir Müslüman Allaha ne kadar ihlas’la kulluk yapacak olursa, takva’sı ne kadar fazlaysa ve ne kadar mütevazi olursa O kadar degerli oldugunun şuurunu taşır. Yoksa zaten çok aciz bir varlık oldugu ortadadır. Her zaman RABBINA muhtaçtır. Bizlerin kul olarak ğayemiz: Allahın RIZA’SINI kazanmaktır…

Buraya seneler önce yazdıgım uzun AYRILIK şiirimden üç kıta’yı almak istiyorum.
Niye benzetmek istersin Hayvan ayrı, İnsan ayrı.
Allah sana akıl vermiş Günah ayrı, sevap ayrı.
Biraz çekin kötülükten Sırat ayrı, Mizan ayrı.
Degerini bilmiyorsan daha ne söyleyim ğayrı…

Ne cesaretli varlıksın Ölüm ayrı, Nefes ayrı.
İçinde hapis edilen Bülbül ayrı, Kafes ayrı.
Birgün terk edip gidecek Ruh ayrı, Beden ayrı.
Diller söylemez olunca ilelebet sus ğayrı…

Bu ayrılıklar içinde Varsın, Birsin, Yaratansın.
Bu gerçegi görmeyenler cehaletinden utansın.
Sermed şükür edasını hiç dilinden bırakmasın.
HAK bilip HAKKI söylerim daha ne diyeyim ğayrı…

Allahım. Ateistlerin, Dinsizlerin, Felsefecilerin, Rasyonalist akılcıların, Ataislerin ve cümle İSYANKÂR CAHİLİ zihniyetlerin şerrinden sana sıgınırım. Senden başka sıgınacak yoktur. Günahlarımın, kusurlarımın, hatalarımın çoklugundan Sana sığınırım. Dünyâ musîbetlerinden Sana sığınırım.

Kabir azabından Sana sığınırım. Kör nefsimin ve Lanetli Şeytanın şerrinden Sana sığınırım. Kör deccalin fitnesinden sana sığınırım. Hayatın ve ölümün fitnelerinden ve acılarından Sana sığınırım. Senin takdirine itiraz etmekten yine Sana sığınırım. Sen bizim Rabbimizsin. Sen her şeye kadirsin Allahım…Amin…
Sermed Kadir…04.04.2005

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.