AZÎMET  VE  RUHSAT…

AZÎMET  VE  RUHSAT… Kardeşlerim…AZİMET manâ  itibarıyla, kuvvetle, ısrarla ve büyük bir kararlılıkla bir şeyi istemek veya yapmaktır. Dini tabir olarak  yani Istılahta  AZİMET  ise,  Allahû Teâla (cc) tarafından vaki olan teklifi, hiçbir özür ileri sürmeksizin, usûl ve kaidesine göre, tam ve mükemmel şekilde eda etmektir  diye  tarif edilmiştir. Aslî emir ve hüküm olduğundan dolayı ibadetlerde azimeti kullanmak esastır. Rabbimiz Maide Suresi ayet.90.da mealen şöyle  buyurmaktadır: *** Ey iman edenler! Şarap, kumar, dikili taşlar (putlar), fal ve şans okları birer şeytan işi pisliktir; bunlardan uzak durun ki kurtuluşa eresiniz…*** Rabbimiz kesin olarak buyuruyor ki; Ey kullarım, kesinlikle bilesiniz ki Ben sizin adınıza aldığım kararlarımda size karşı merha­metliyim. Size olan sonsuz merhametimden ötürü bu yasakları koyu­yorum. Tüm yasaklarımda ve emirlerimde Ben sizi düşünüyorum, sizin menfaatinizi düşünüyorum. Bu kararlarımın menfaati Benim için değil sizin içindir. Bizlerde  kesinlikle bu yasaklardan kaçınmak zorundayız… Bu ayeti kerime AZİMET hususunda verebileceğimiz en güzel örneklerden  biridir… Rabbim bizleri şüphesiz, acaba’sız  teslim olanlardan eylesin…Sallu…

 

2.  Kardeşlerim…AZİMET, Allah Celle şanuhunun  yapılmasını emrettiği ve yapılmamasını istediği hususlarda tam bir titizlik gösterip bir emir ve yasaklara kuvvetle ve kesin kararlılıkla uymakla ilgili bir fıkıh kuralı’dır. Rabbimiz ALİM  ve  HABİR’DİR  yani her şeyi bilen  ve her şeyden haberdar  olan’dır. Bizim  bilmek  istediklerimizi  ise Peygamberleri  aracılığı  ile bildirmiştir. Rabbimiz bildirmeden bizler iyi, doğru, güzel olanı ve gaybı bilmemiz mümkün değildir. Bu sebeple Rabbimiz buyuruyor  ve en şerefli yaratılmışlar olarak  bizim akıllarımıza hitap ediyor ki; Eğer sizler de bilgi sahibi olsaydınız, hayrınızı şerrinizi, menfaatinizi zararınızı Benim kadar bilmiş olsaydınız elbette bu Benim haram kıldıklarımın tümünü siz de kendinize haram kılardınız. O halde sizi sizden çok düşünen, sizi sizden çok bilen Rabbinizin bu uyarılarını duyduktan sonra artık bu pisliklerden, haram’lardan, kötü  olanlardan, fahşa  ve  münker olanlardan  vazgeçmemizi emir  buyuruyor. Rablerinin bu ifadesini duyan Müslümanlar hep bir ağızdan: “Vazgeçtik ya Rabbi… Vazgeçtik ya Rabbi…” dediler ve bu pislikleri terk ediverdiler. Ağızlarına götürmek üzere oldukları kadehleri attılar, küpleri kırdılar, içkileri döküverdiler. İşte bu hâl AZİMET’İN  taa  kendisidir…Sallu…

 

3.  Kardeşlerim… Allahû Teâla’nın  tekliflerini, USÜL ve KAİDE’SİNE göre edâ etmek, uygulamak  AZİMET’TİR. Bilindiği  gibi  her şey  ZIDDI  ile  kaim’dir hükmü esastır. İşte  AZİMET  kavramının karşıtı olarak; RUHSAT tabir ve ıstılahı kullanılmıştır. Bir İslâmî emir ve hükmü tam ve mükemmel olarak yerine getirme hususunda dikkat ve sağlam irade kullanılırsa bu tavır yukarıda ifade  ettiğimiz gibi AZİMET’TİR. Fakat bu hükmü tam ve mükemmel bir şekilde yerine getirmek mümkün olmazsa o zaman ruhsatları kullanmak sözkonusu  olur. Yani her hangi bir sebeple Azimet yerine getirilemez ise  ve AZİMET’LE ÂMEL edilmez  ise, RUHSAT ile âmel gündeme girer. Meselâ vaktinde ve bütün şartlarını yerine getirerek namaz kılmak bir azimettir. Fakat hastalık halinde oturarak; yolculukta cem ve takdim yaparak kılmak ruhsattır. Oruç, normal zaman ve şartlarda bütün müslümanların tutması ve yerine getirmesi gereken bir ibadettir. Fakat hastalık ve yolculuk halinde daha sonra kaza etmek şartıyla orucu Ramazan’dan sonraya bırakmak bir ruhsattır. Zaruretler bazı haram ve yasak olan şeyleri mübah kılar. İşte buna RUHSAT denir. Rabbim  bizleri  Kur’anı  Kerim ve  Sünneti seniyyenin NURU  ile parlayan  kullarından  eylesin…Sallu…

 

4.  Kardeşlerim…  Bir MAZERET olmadığı müddetçe RUHSAT’LARA başvurmamak, TAKVA’YA en yakın olan yoldur. Meselâ Allah’ı inkâra veya onun emir ve hükümlerini redde zorlanan bir insanın, bu imanında direnip kâfirler tarafından şehit edilmesi bir azimettir. Fakat böyle bir işkenceye katlanamayıp, bir an için imanı içeride gizleyerek, kâfirlerin dediğine UYMAK bir ruhsattır. Aynı şekilde yolculuk veya hastalık anında ÖLÜM söz konusu ise, o zaman AZİMET’LE âmel edip oruç tutmağa kalkmak HARAM’DIR. Böyle tehlikeli bir durumda Müslümanlar RUHSATI tercih ederler. Açlıktan ölmek üzere olan bir kimsenin de başka bir yiyecek olmadığı takdirde ÖLÜ hayvan eti veya domuz eti yemesi de Dinimizde RUHSAT  olarak ifadesini bulmuştur. Böyle bir durumda da azimetle ÂMEL edilemez. (Serahsî) Bu duruma Fıkıhta; Zaruret ile sakıt olan –düşen haramlar denilir. AYRICA, Hiç bir şekilde işlenilmesine RUHSAT verilmeyen haramlar vardır  Meselâ bir kimse ne kadar tehdit ve baskı altında kalsa da başkasını öldürmesi veya bir uzvunu kesmesi caiz değildir. Buna RUHSAT verilmemiştir. Haram olması tamamen ortadan kalkmayıp, zaruret anında ruhsat ihtimali olan ve mübah muamelesi gören haramlara örnek verecek olursak;  Meselâ bir kimsenin malına tecavüz etmek haramdır. Aç kalıp da ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir kimse başkasının malını rızası olmasa da alıp yiyebilir. Bundan dolayı günahkâr olmaz ve sorguya çekilmez. Ancak sonra mal sahibine hakkını vermesi veya helâlleşmesi gerekir. (Mecelle.) Rabbim  bizleri  İSLAMİ hüküm  ve kaide’lere  TESLİM  olanlardan  eylesin…Sallu…

 

Sermedkadir…LU…04.06.2020…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.