Cömertlik Ve Faziletleri

Rabbimiz Münafikun suresi ayet.10.da mealen şöyle buyurmaktadır:*** Sizden birinize ölüm (alâmetleri) gelip de: ‚Ey Rabbim, beni yakın bir zamana kadar geciktirsen de, sadaka versem ve salihlerden olsam‘ demeden önce size, rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah yolunda) harcayın…***

Peygamber Efendimiz (sav) Tirmizide bizlere ulaştırılan hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Cömert kişi, Allah’a yakın, Cennet’e yakın, insanlara yakın ve Cehennem ateşinden uzaktır. Hasis insan, Allah’tan uzak, Cennet’ten uzak ve Cehennem ateşine yakındır. Cömert cahil, ibadet eden cimriden Allah’a daha sevimlidir…**“ (Tirmizî, Birr 40).

Cömert Mana itibariyle; Eli açık, ikramcı, kerem sahibi demektir. Cömertlik; Sehâvet, İkram, ihsan ve yardım alışkanlığı anlamındadır. Cömertlik; insanın, sahip olduğu imkânlardan, muhtaçlara meşrû ölçüler dahilinde, ve Allah rızasından başka hiç bir gaye gütmeden, ihsan ve yardımda bulunmasını sağlayan üstün bir ahlâk kuralıdır.

Cömertlik, ruhun bir melekesidir. İnsanları, muhtaç olanlara vermeye, ihsanda bulunmaya sevkeder. Bu melekeye sahip olan kişi, ferdî ve ictimaî alanda lüzumlu olan her şeye yardım eder. Hiç bir kimsenin zorlaması olmadan ihsanda bulunmayı can ve gönülden ister.

İnanan insanlar „Rızkı veren Allah’tır.düşüncesi ile hareket ettiklerinden kalpleri de temiz ve zengindir Kendi varlıklarıyla, her ne suretle olursa olsun başkalarına faydalı olmağa çalışırlar. Allah Teâlâ’nın kendilerine fazl ve kereminden verdiğine ve bunlarda da muhtaçların hakkı olduğuna inanırlar. Cömertliği kul hakkının temeli sayarlar. Kendi haklarını affederler. Kendi ihtiyaçlarını düşünmeden başkasının ihtiyaçlarını gidermeye çalışırlar. Hatta zarurî ihtiyacı olan bir şeyi, başka birine vermeyi tercih ederler.

İslâm âlimleri cömertliği üç kategoride degerlendirmişlerdir: Birincisi Sehâvet: Malının bir kısmını dağıtarak yapılan cömertlik. Bu, cömertliğin asgarî derecesi olarak kabul edilir. Zekât vermek gibi. İkincisi Cûd: Malının çoğunu dağıtıp, geriye azını bırakarak yapılan cömertlik. Hz. Ebû Bekir’in çoğu zaman cihat için yaptığı yardım gibi.Üçüncüsü ise „İsâr: Kendi için gerekli olan bir şeyi, zarar ve sıkıntılara katlanarak kendisi kullanma yerine, başkalarının istifadesine sunmak sureti ile yapılan cömertlik.

Bunun Asr-ı Saâdet’teki misâli; Medineli müslümanların (Ensâr), Mekkeli Muhacirleri şehirlerine davet edip onları her şeylerine ortak ederek Allah Teâlâ’nın takdirini kazanmalarıdır. Bir başka örnek de Hz. Ebû Bekir’in Hicret esnasında mağarada hayatını tehlikeye atarak canını, sevdiği Hz. Peygamber için fedâ etmesidir.Misal verecek olursak; Tevbe Suresi ayet.40.ta mealen şöyle buyurmuştur:

*** Peygamber’e yardım etmezseniz, biliniz ki, kâfirler O’nu Mekke’den çıkardıklarında iki kişiden biri olarak mağaradayken Allah O’na yardım etmişti. Hani O arkadaşına «Üzülme, Allah bizimle beraberdir» diyordu. Allah O’nun kalbine güven duygusu indirmiş, kendisini göremezliğiniz askerler ile desteklemiş, böylece kâfirlerin sözünü alçaltmıştı. Yüce olan Allah’ın sözüdür. Allah üstün iradelidir ve her yaptığı yerindedir…***

Cömertlik, eldeki imkânları meşrû ölçüler içinde, gönüllü olarak ve karşılık beklemeden başkalarının yararına sunma eğilimidir. Cömertlik, Câhiliyye devrinin en önemli erdemleri arasında yer almaktaydı. Bu dönemde cömertliğiyle ün salmış ve adları tarihe geçmiş pek çok kişi vardır. İbn Kuteybe’nin kaydettiğine göre Araplar arasında Kâ’b bin Mâme, Hâtim et-Tâî ve Herim bin Sinan’dan daha cömert bir kimse yoktu. Câhiliyye devrinde birinin çok cömert ve misâfirperver olduğunu anlatmak için „kuşları doyuran“, „esen yeli besleyen“, „yolcunun azığı“, „köpeği korkak olan“ gibi mecâzî ifâdeler kullanılırdı. Ancak bu dönemde cömertçe davranışların temel âmili, ahlâkî ve insanî duygulardan ziyâde kişinin veya kabilenin şan ve şöhretini yayma tutkusuydu.

Esâsen asâlet, cesâret ve sehâvet, Câhiliyye hayatının en ciddî zaaflarından olan şeref yarışının başlıca konularıydı. İslâm dini cömertliği bir fazilet olarak kabul edip yüceltmenin ötesinde onu bencil duyguların tatmin vâsıtası olmaktan çıkararak Allah rızâsı ve insan sevgisinden oluşan ahlâkî bir muhtevâya kavuşturmuştur. Kur’ân-ı Kerim, malını Allah rızâsı için değil, sadece insanlara gösteriş olsun diye harcayan kimselerin bu davranışlarının ahlâkî değer taşımadığını, yardımlaşmanın ancak insanlara iyilik etme ve Allah’a saygı gösterme yani takvâ niyetine dayalı olması gerektiğini ısrarla vurgulamıştır.

Kur’an’da cömertlik öncelikle Allah’ın sıfatları arasında gösterilmiştir.Örnegin Rahman Suresi ayet.27-28.de mealen şöyle buyurulmuştur: *** Allah, sonsuz lutuf ve kerem sahibidir. Sadece kerem sahibi, yüce Rabbinin varlığı süreklidir.

Peki, Rabbinizin hangi nimetini yalanlıyorsunuz? ***Bilindigi gibi Rabbimizin bir adıda da Kerîmdir. Bundan başka Kur’an’da yer alan rahmân, rahîm, vehhâb, latîf, tevvâb, ğaffâr, afüv, raûf, hâdî gibi İlâhî isimler de Allah’ın cömertliğini değişik yönleriyle ifâde eden kavramlardır…

Peygamber efendimiz bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır.** Allah, cömerttir ve cömertliği sever…** (Tirmizî, Edeb 41). Hadis kitaplarında Peygamber Efendimizin cömertliğine dâir pek çok rivâyet yer almaktadır. Hz. Ali, Abdullah bin Abbas, Abdullah bin Ömer, Enes bin Mâlik gibi güzide sahâbîlerden nakledilen hadislerde Peygamber Efendimiz insanların en cömerdi olarak tanıtılmıştır. Yine Enes bin Mâlik, Câbir bin Abdullah, Hz. Âişe gibi sahâbîler, Rasûlullah’ın kendisine ihtiyacını bildiren hiçbir kimseyi geri çevirmediğini belirtmişlerdir .(bk. Ahmed bin Hanbel, VI/130; Müslim, Fezâil 56, 57).

Gerek Kur’an’da, gerekse Sünnet’te cömertliğin İlâhî bir sıfat ve peygamberlerin de sahip oldukları üstün bir fazilet olarak kabul edilmesi, müslüman ahlâkçıların bu konuya özel bir önem vermelerine yol açmıştır. Ahlâk kitaplarında geleneksel uygulama sürdürülerek diğer erdemler gibi cömertlik de israf ve cimrilik diye adlandırılan iki aşırılığın (rezîlet) ortası sayılmıştır.
İsraf, şahsî ve ailevî harcamalarda aşırılığa kaçmak, nefsin kötü arzularını tatmin etme uğruna insanî ve dinî hiçbir gâye gütmeksizin eldeki imkânları saçıp savurmak, cimrilik ise dinin ve örfün gerekli gördüğü yerlere harcama yapmaktan kaçınmaktır. Kur’ân-ı Kerim’de müslümanlara her iki aşırılıktan da sakınarak harcamalarında ölçülü olmaları emredilmiştir (7/A’râf, 31; 17/İsrâ, 29; 25/Furkan, 67).

İslâm ahlâkına göre cömert olabilmek için başkalarına yardım etmek yeterli değildir. Ayrıca bu yardımın isteyerek ve seve seve yapılması gerekir.Çünkü diğer bütün ahlâkî faziletler gibi cömertlik de insanda bir huy ve meleke haline gelmekle kazanılmış olur. Bu sebeple ara sıra veya isteksiz olarak ya da zorla iyilik yapan bir kimse cömert sayılmaz. Buna karşılık iyilik yapma niyet ve irâdesi taşıdığı halde bunu gerçekleştirme imkânına sahip olmayan insan cömert sayılır. (Gazzâlî, III/53, 58, 60). Cömertliğin meleke halini alması güçlü bir irâde eğitimine bağlıdır. Bu sebeple Hz. Peygamber’e hangi sadakanın daha değerli olduğu sorulduğunda, „Yaşama sevincin yerinde ve mala düşkün olduğun, zenginliği arzulamakta ve fakirlikten korkmakta bulunduğun zamanda verdiğin sadakadır“ diye cevap vermiştir (Buhârî, Zekât 11). Cömertliğin diğer bir şartı da yardıma mukabil hizmet, mükâfat, övgü ve teşekkür gibi herhangi bir maddî veya mânevî karşılık beklememek, gösterişten ve yardım edilen kimseyi rencide edecek tutumlardan dikkatle kaçınmaktır.

Ayrıca yardım olarak verilen malın gözden çıkarılan bir şey olmayıp sahibi nezdinde değer taşıması da cömertliğin şartlarındandır.Bu konuda Rabbimiz ali imran suresi ayet.92.de mealen şöyle buyurmaktadır:*** Sevdiğiniz şeylerden infak etmedikçe iyilik mertebesine eremezsiniz. Her ne infak ederseniz, hiç şüphesiz Allah onu bilir…***İslam alimleri, yapılan hayrın miktarı, cinsi, hayır sahiplerinin malî imkânları, sosyal tabakalar arasındaki yerleri ve benzeri açılardan konuya eğilerek cömertliği çeşitli tasniflere tâbi tutmuşlardır.

Buna göre cömertliği en alt derecesi, şeriatın farz kıldığı zekât ve ailenin geçimini sağlamak gibi görevlerin yerine getirilmesidir. Bunun ötesinde iyilik yapmak ise kişinin ahlâk ve faziletteki kemal derecesine bağlıdır. İbn Kayyim el-Cevziyye, yapılan hayrın cinsi bakımından cömertliği on mertebeye ayırmıştır. Bunlar bedenî imkânlar, makam ve mevkî, rahat ve huzur, ilim ve servet gibi maddî ve mânevî imkân ve kabiliyetlerin hayır yolunda kullanılamsından oluşur.

Başka bir tasnife göre cömertliğin en mükemmeli Allah’ın cömertliğidir. Çünkü Allah, hangi varlığın ne kadar ikrâma lâyık olduğunu bilir ve o kadar ikrâm eder. Ayrıca O’nun ihtiyaçtan münezzeh olduğu için ikrâmından dolayı kulunu minnet altında bırakmak gibi birgâye güttüğü de düşünülemez. İnsanlar arasında cömertlik sıfatına en çok muhtaç olanlar ise yöneticilerdir; onlardan sonra da diğer sosyal tabakalar gelir…(Ahmet Kalkan.Kavram tefsiri)

İnanıyoruzki; İnanan insan için arzu edilen şey, cennetteki ağaçların dünyaya uzanan dallarına sımsıkı tutunabilmektir. Yüce Peygamberimiz s.a.v.’in haber verdiği gibi, cennette bulunan ve dalları dünyaya kadar uzanan ağaçlardan biri de cömertlik ağacıdır. Genelde cennet ile dünya arasında çok uzun mesafelerin olduğunu düşünürüz ama durum gerçekte öyle midir? Muhammed İkbal gibi düşünürler, Kur’an’a göre insanın bu dünyada bir yabancı olmadığını söylerler. Çünkü insan, Hz. Âdem Aleyhisselam’ın serüveniyle birlikte cennet tecrübesi yaşadığına göre onun ruhunda cennetin güzellikleri kodlanmıştır.

Bizler Allah’a ait değil miyiz ve bundan dolayıdır ki O’na dönmeyecek miyiz? Rabbimiz Bakara Suresi ayet.156-157.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Muhakkak ki, sizi biraz korku, biraz açlık, biraz mal, cari ve ürün eksiltmesi ile deneriz. Sabredenleri müjdele. Ki onların başlarına bir musibet geldiğinde; «Biz Allah için varız ve yine O’na döneceğiz» derler…***

Yine Kaf suresi ayet.16da mealen:*** And olsun insanı biz yarattık ve nefsinin ona ne fısıldadığını biliriz; çünkü biz ona şah damarından daha yakınız…*** buyuran Yüce Allah bizlere ne kadar yakın ise, cennet de insan için o kadar yakındır inancındayız. Bir başka ifadeyle Allah nasıl insanı her yönüyle kuşatmışsa, cennet de insan varlığını o kadar kuşatmıştır.

İnancımız odurki; mümin insan, cennetin güzelliklerini, ruh dinginliğini ve sükûnetini, ilâhi huzuru daha bu dünyada iken yaşamaya başlar. Böyle bir zat için dünya ile cennetin arası belki bir kısa çizgi ya da bir dal uzunluğu kadardır.Cennetten dünyaya nice dallar uzanmaktadır. Ruhumuzda var olan ve Kur’an-ı Kerim’de bizlere hatırlatı- lan nice iyilikler, ahlâkî güzellikler, ihlâsla yerine getirilen salih ameller, tutunduğumuzda bizleri cennete götürecek birer dal mesabesindedir inşaallah… İnanan insan için arzu edilen şey, cennetteki ağaçların dünyaya uzanan dallarına sımsıkı tutunabilmektir.

Peygamber Efendimizin (sav) haber verdiği gibi, cennette bulunan ve dalları dünyaya kadar uzanan ağaçlardan biri de cömertlik ağacıdır edebül müfredde mealen şöyle buyuruldugu ifade ediliyor:** Sahâvet (cömertlik), cennette bir ağaçtır. Dalları dünyaya uzanmıştır. Cömert olan onun bir dalını yakalamıştır. Bu dal o kişiyi cennete götürmeden bırakmaz.” (Edebü’l- Müfred; et-Tarîku’s-Sâlim)

Yine Ebu Hureyre den gelen bir rivayete göre Peygamber Efendimiz mealen şöyle buyuruyor. ** Sahâvet sahibi Allah’a yakındır, insanlara yakındır, cennete yakındır, cehennemden uzaktır. Cimri ise Allah’tan uzaktır, insanlardan uzaktır, cennetten uzaktır, cehenneme yakındır. Cahil olan sahâvet sahibini, Allah ibadet düşkünü olan cimri kişiden daha çok sever.” (Tirmizî, Birr 40)

Cömertlik, insanın sahip olduğu imkânlarından, ilminden, tecrübesinden muhtaç olanlara meşru ölçüler çerçevesinde ve Allah rızasından başka hiçbir gaye gütmeksizin ihsan ve yardımda bulunmasını sağlayan üstün bir ahlâktır.Cömertlik, Allah’tan gelen ve cennet tecrübesi olan ruhun tabii bir melekesidir. İnsanları, muhtaç olanlara vermeye, ihsanda bulunmaya sevk eder.Bu melekeye sahip olan kişi, ferdî ve içtimaî alanda gerekli olan her şeye yardım elini uzatır. Kendi varlığıyla, her ne surette olursa olsun başkalarına faydalı olmaya çalışır. Hiç kimsenin zorlaması olmadan ihsanda bulunmayı can u gönülden ister.Sonuçta da inşaallah mükafatını Rabbinden alır…

Cömert insanlar, “Rızkı veren Allah’tır.” (Neml, düşüncesi ile hareket ettiklerinden, sağlam tevekkül anlayışlarından dolayı kalpleri de temiz ve zengindir.Bu insanlar Allah Tealâ’nın kendilerine fazl ve kereminden verdiğine ve bunlarda da muhtaçların hakkı olduğuna inanırlar. Çünkü Kur’an’da cömertlik cihad ile aynı seviyede tutulmakta, Allah’ın insanlara verdiği rızıktan diğer kulların da yararlandırılması istenmektedir.

Rabbimiz Bakara suresi ayet.254.te mealen şöyle buyurmaktadır:*** Ey müminler, ne alış- verişin ne dostluğun ve ne de iltimasın-kayırmanın sözkonusu olmadığı gün gelmeden önce size verdiğimiz rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kâfirler, zalimlerin ta kendileridirler…***Ayrıca cömertliğin kıyamet gününde insanı her türlü sıkıntı, elem ve kederden kurtarmaya vesile olacağı da bildirilmektedir.Hatta bazı ayetlerde cömertlik alışverişe benzetilmekte, yani Allah Tealâ’ya verilen bir borç olarak temsil edilmektedir.

Örnegin Hadid suresi ayet.11.mealen şöyle:*** Çıkar amacı gütmeksizin gönüllü olarak Allah’a borç verecek olan var mı? Allah ona verdiğini kat kat fazlası ile geri verir. Ayrıca ona onurlandırıcı bir ödül vardır…***Biraz daha derinden düşünebilirsek aslında kimin malını kimden kıskanıyoruz? “Hayy”dan gelen “Hû”ya gitmelidir ki “halife” vasfımızın gereğini yerine getirmiş olalım. Sadece bize emanet edilenleri sahiplerine dağıtmıyor muyuz?

İnsan çevresine ihlâslı bir şekilde cömert davrandıkça, hakikatte Allah’ın veren eli değil midir? Bundan dolayıdır ki cimrilik yapan kişi emanetlere hıyanet etmektedir. Allah ve kul haklarına isyan etmektedir. Tabiatta insanın biyolojik ve kimyasal atıklarla henüz kirletemediği alanlarda akan sular temizdir; su ne kadar hızlı devrediyorsa o kadar temizdir. Size gelen akıntıyı varlığınızla durdurmaya çalışırsanız, sizde biriken su zamanla yosun tutmaya ve kokuşmaya başlamaz mı?

Burada şu husus ifade edilmelidirki; Küfür ve nifaktan sonra kalbi karartan temel sebeplerden biri de, aşırı mal sevgisi ve servete bağlılıktır. Oysa kalplerimiz cömertlik sayesinde temizlenir. Hayatını mal hırsı ile yaşayan insan, “Ben bu malı sarf edersem bana bir şey kalmaz” korkusuna düşerse şeytan hemen harekete geçer: Rabbimiz Bakara Suresi ayet.268-269.da mealen şöyle buyurmaktadır:

*** Şeytan fakirlikle korkutarak size cimriliği, kötülük işlemeyi emreder. Oysa Allah size kendi katından bağışlama ve bol nimet vaadeder. Allah’ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir. O hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse ona çok hayırlı birşey verilmiş demektir. Bunu ancak akıl sahipleri düşünüp anlayabilirler…***

Şu hususu da ifade edelimki; İnsanların cömertlikten kaçınmasının sebepleri arasında, “Benim olanı başkalarına niçin vereyim?” duygusu ile “Başkalarına verirsem, benim varlığım azalır ve zaruret zamanında zahmete düşerim” düşüncesi gelir. Oysa İslâm’a göre mal ve servet herhangi bir şahsın inhisarı altında değildir. Mal ve servet yalnız Allah Tealâ’nındır. Çünkü her şeyin gerçek maliki O’dur. Kur’an’da bu durum yirmiyi aşkın ayette vurgulanmaktadır. Mülk Allah Tealâ’nın olduğuna göre gerçek sahibinin yolunda sarf edilmesi, mümindeki cömertlik duygusunun temeli olarak düşünülmelidir.

Hemen ifade edelimki; İslam dini bu duygu ve düşünceyi kökünden kaldırmıştır. İslâm’a göre mal ve servet herhangi bir şahsın inhisarı altında değildir. Mal ve servet yalnız Allah Teâlâ’nındır. Her şeyin gerçek Mâlik’i O’dur.Kur’ân-ı Kerîm’de bu durum yirmiyi aşkın âyette vurgulanmaktadır. Mülk Allah Teâlâ’nın olduğuna göre, tabiî olarak sahibinin yolunda sarf edilmesi, mü’minler için en mâkul bir hâdise olarak değerlendirilir. Mümindeki cömertlik duygusu da bu düşünceden kaynaklanır.

Peygamber Efendimiz (sav), insanlara dünyada yaşadıkları sürece cömert olmalarını, işi öldükten sonraya bırakmamalarını tavsiye eder,bir hadisi mealen şöyle:*** Sadakanın en iyisi bizzat kendisinin vereceği sadakadır. Sadaka sağ iken, malınız elinizde iken, istediğiniz kimseye istediğiniz kadar verdiğinizdir. Yoksa can boğaza geldikten sonra geç kalmış olursunuz. Sizden sonrakiler istediklerini yapar.“ (Buhârî, Vesâya 14)***

Abdullah b. Abbâs, Hz. Peygamber’in cömertliğini şöyle anlatır: „Allah’ın Rasûlü, insanların en cömerdi ve en iyilik severi idi. Ramazan’da Cebrâil ile beraber bulunduğu zamanlarda her şeyini verirdi.“ Cebrâil, her Ramazan gecesi Rasûlullah’ın yanına gelir, ona Kur’an öğretirdi. Cebrâil şöyle derdi: „Allah’ın Râsulü bereket getiren rüzgârlardan daha cömerttir“ (Müslim, Fezâil 12,)
„Öyle zamanlar yaşadık ki, aramızdan hiç biri, müslüman kardeşinden daha çok altın ve gümüşe sahip olmayı düşünmedi…“ diyen Abdullah b. Ömer (r.a.)’ın sözü, bize, ashâbın cömertlik ve îsâr konusunda nasıl davrandığını göstermektedir. Şu halde, sonradan pişmanlık duymamak için, müslümanın cömert davranarak Allah Teâlâ’nın kendisine ihsan ettiği malını sağlığında Allah yolunda ve O’nun rızâsına uygun bir biçimde harcaması gerekir.

Peygamber Efendimiz (sav), insanlara dünyada yaşadıkları sürece cömert olmalarını, işi öldükten sonraya bırakmamalarını da tavsiye eder mesela Buhari deki rivayet mealen şöyle: ** Sadakanın en iyisi bizzat kendisinin vereceği sadakadır. Sadaka sağ iken, malınız elinizde iken, istediğiniz kimseye istediğiniz kadar verdiğinizdir. Yoksa canboğaza geldikten sonra geç kalmış olursunuz. Sizden sonrakiler istediklerini yapar…**Peygamber Efendimiz (sav)kendisinden herhangi bir şey istendiğinde asla “hayır” dememiştir. Kendisinden bir şey istendiği zaman, eğer bu isteği yerine getirmek isterse “peki” derdi. Yapmak istemediği zaman dasusardı. (Y. Kandehlevî, Hayâtü’s-Sahabe, III, 1181)

İnanıyoruzki başta Efendimiz olmak üzere,sahabeyi kiramın hayatı bize cömertliğin sadece zenginlerle ilgili olmadığını da öğretmektedir. Bir hurmayı paylaşmak bile cömertlikten sayılmıştır. Hatta hiçbir şeyi olmayan bir mümin “bir şeyim olsaydı da insanlara verebilseydim” diye düşündüğünde de cömertliği elde edecektir. Gazalî Hazretleri’nin vurguladığı gibi, önemli olan malı olmayan kişide hırs yerine kanaatin, malı olan kişide ise cömertliğin hakim olmasıdır.

İnşaallah bizlerde öncelikle örnek ve önderimiz Peygamber efendimizin gösterdigi şekilde hayatımızı tanzim edecegiz,sahabeyi kiramın o güzel hallerini yaşantımıza uyduracagız,o güzel insanlarla haşrolmak gaye,istek ve arzusuyla,hal,hareket ve tavırlarımızı islam ahlaıyla,edebiyle, terbiyesiyle birleştirip,cenabı hakkın verdigi rızkı temiz bir şekilde kazanıp,yerlerde harcamaya gayret sarfedecegiz.Zekat,sadaka,fitre,infak,ve her türlü yardımlarımızı yerini bulduracak şekilde araştırarak,ibadet niyyetiyle bütünleştirecegiz…

Peygamber efendimiz, Muslimin, Ebu hureyre rivayetinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Malım, malım!“ der, oysa malının ancak şu üç kısmı kendisinindir: Yiyip tükettiği, giyip eskittiği ve verip öbür dünyası için biriktirdiği. Bunun dışındakiler ise, kendisi ölür ve malını insanlara bırakır…** Konumuzu inşaallah Tirmizinin Ebu said el Hudri rivayeti ile noktalayalım mealen şöyle: ** İnsanlara teşekkür etmeyen, Allaha şükretmiş olmaz…**

Allahım sana şükürler olsunki bizleri islamın şerefi ile şereflendirdin.Bizleri senin vermiş oldugun rızıkları yine senin yolunda cömertçe harcayanlardan eyle.Bizleri hesapsız mal ve mülk sahibi olupta cimri davrananlardan eyleme.Bizleri Zekat,fitre,sadaka ve her türlü mali ibadetlerinde hassas davrananlardan eyle.Bizleri Kuran ve sünneti seniyye düsturundan ayrı koyma.Bizleri senin dosdogru yolun olan sıratı müstakimden ayırma,bizleri sünnet ve cemaat ehli olanlara dahil eyle.sen her şeylere kadirsin allahım…amin…

Sermedkadir…Lu…22.01.2011

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.