Rabbimiz Hacc Suresi ayet 1 ve 2. de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey insanlar. Rabbinizden korkun. Çünkü kıyamet vaktinin depremi müthiş bir şeydir…
Onu gördüğünüz gün, her emzikli kadın emzirdiği çocuğu unutur, her gebe kadın çocuğunu düşürür. İnsanları da sarhoş bir halde görürsün. Oysa onlar sarhoş değillerdir; fakat Allah’ın azabı çok dehşetlidir…***
Rabbimizin bu iki ayetindeki hitabı açıkça bütün insanlığı kapsamakta olduğunu anlıyoruz. Ey insanlar, Rabbinizden korkun. Azabından korunmak için tedbir alın. Burada TAKVA terimi üzerinde kısaca durmak istiyoruz. Takva Allah korkusu olduğu gibi aynı zamanda Allah sevgisidir. Özetle takva; Allahın emrine uymayı, Allahın yasaklarından kaçınmayı, iyi ve güzel iş yapmayı, yapılan İşi ihlasla yapmayı. Cenabı Hakkın, azabından sakınmayı ve İnsanların Cenabı Allahtan korkmalarını beraberinde bizlere anlatır.
Rabbimiz ayetleriyle Adem oğullarına emretmiş, sonra buna gerekçe olarak ta kıyamet saatini ve kıyametin kopacağı ilk anda görülecek manzaraların bir kısmını anlatmıştır ki, insanlar hesap günü kalb gözleriyle baksınlar ve onu akıllarıyla düşünsünler, tasavvur etsinler de nefisleriyle başbaşa kalsınlar, ve o günün sıkıntısıyla korkularından emin olmanın çarelerini arayıp bulsunlar. Bu da Rablerinin emrine uymaları ve takva elbisesini giyinip onunla süslenmeleriyle olur. İnsanları o büyük korkudan ancak bu, tür hâl, tavır ve hareketleri emin kılar.
Tefsirlere baktığımızda Bu ayetin, Mustaük oğulları gazvesinde geceleyin nazil olduğu rivayet olunur. Nazil olunca, Peygamber (s.a.v.) efendimiz ashabına okudu. O geceden başka hiç bir gece o kadar ağlaştıklannı görmemişti. Sahabilerin kimi üzgün duruyor, kimi ağlıyor, kimi de düşünüyordu. Ey insanlar! Rabbinizden korkun. Kıyamet saatinin sarsıntı ve depremi, çok korkunçtur. Etkisi şiddetlidir. Ancak iman edip salih amel işleyenler için pek o kadar korkunç değildir.
„Onu gördüğünüz gün, her emziren, emzirdiğinden geçer“. Evet kıyamet gününde ve sarsıntı saatinde her emziren, emzirmekte olduğu çocuğundan geçer. Yani o günde öyle korkunç haller görülecek ki, emzirici kadınlar, emzirmekte oldukları çocuklarından vazgeçerler. İnsanlar sarhoş olurlar. Çocuklar ihtiyarlarlar, Sarhoş olmadıkları halde insanları sarhoş gibi görürler. Fakat Allah’ın azabı şiddetlidir. „O gün o sarsıntı sarsar.
Ardından başka bir sarsıntı gelir. O gün kalbler (kaygıdan) oynar. Gözleri korkudan dona kalır.” Buna rağmen insanlardan bazıları ne kadar cahil’dir. Ne kadar geri zekâlıdır. Çünkü o gün için hazırlık yapmamışlardır. Onun azabına karşı korunma yollarına başvurmamışlardır. Hiç bir şey kendisine gizli kalmayan, her şeyden haberdar olan, her şeyi bilen Allah celle şanuhu, İnsanları mutlaka hesaba çekecektir…
Bütün bunlara rağmen bazı kimseler; Allah’ın, insanları ölümden sonra diriltmeye muktedir olup olmadığı, tanrılık niteliklerine sahib olup olmadığı hususunda tartışmaktadırlar. Keşke hak delille tartışsalardı. Bilakis batıl delille tartışmakta, bilgisizce ve de akılsızca münakaşa yapmakta, bu hususta azgın ve inatçı şeytana uymaktadır. Pazarda satışa arzedilen eşyanın üzerine konulan etiketteki fiyat gibi açık seçik görünen bir yazgı ile bu insanlar için yazılmış ki; Her kim insî ve cinnî şeytanlara uyarsa o şeytan, onu saptırır ve alevli ateş azabına götürür. Kardeşlerim en büyük Deprem’den yani KIYAMET saatinden başlayarak konumuza giriş yaptık…
Bu hafta içinde İstanbul’da Orta şiddette DEPREM oldu. On beş Milyondan fazla bir nüfusu barındıran bir şehirde Allah korusun bu tür doğal afetler büyük bir felaket getirir ve olacak olan olayları düşünmek dahi istemiyoruz lâkin bu konuları dile getirmek zorundayız. Cenabı hakka milyonlarca kerre hamd ediyoruz…
Yaratıcımız ve Yaşatıcımız Yöneticimiz Allahımıza şükürler olsun. Örnek ve Önderimiz Peygamber Efendimize (sav), tüm Peygamberlerimize, izinden gidenlere, Ehlî Beyti’ne, Ashabına, Allah dostlarına, Ana ve Babamıza, İslam’a tabi olanlara, Allahın dinini hayata HÂKİM kılma çabası içinde hayatını devam ettirenlere selam olsun… Bu hafta yaşanan İstanbul depremi sebebiyle bilhassa “Depremler ve alınacak Dersler” hususuna bir bakalım inşaallah.
Rabbimiz, kaldıramayacağımız deprem, sel, hastalık gibi afetlerle bizi imtihan eylemesin. Yeniden İstanbul Merkezli Maddi Depremlerle imtihandayız. Allah (c.c), Ailemizi, evlerimizi her türlü bela ve musibetlerden, sivil ve silahlı işgallerden muhafaza buyursun. Kardeşlerim bilindiği gibi Yüz yıl evvel Hilafet (Dünya Liderliği) Merkezimize ve İslami Medeniyetimize yapılan devrim depremleriyle Müslüman coğrafyası tarumar oldu.
Yüz yıldır Deccalların enkazlarında yok mu bizi kurtaran diye feryat ediyoruz. Ahlaki depresyonlarla, yıkılan yuvalarla bu Manevi depremler zaten aralıksız gece ve gündüz devam ediyor… Bu maddi ve manevi depremlerden alacağımız derslere gelince; Şu hususu hiç bir zaman unutmayalım ki; Deprem, sel gibi afet ve felaketlerin sorumlusu Allah (cc) değildir. Allah (cc) kullarına zulmetmez ve zulmü de asla sevmez. Kendi ellerimiz ve eylemlerimizle yaptıklarımızın bedelini ödüyoruz. Tabii ki kurunun yanında yaş da yanıyor.
Bir trafik kazasında otobüs uçuruma düştüğünde yolcular içinde bebek de olur, yaşlı da, suçlu da olur suçsuz da. Yaratıcımız, yaşatıcımız, yöneticimiz Allah Celle şanuhu dünya evini ilk insan Adem Aleyhiselam ve evlatlarına sağlam ve mükemmel olarak teslim etti. Karasıyla, deniziyle, havasıyla ve ormanlarıyla tüm canlılara mükemmel bir sofra kıldı. Ancak sonradan; “İnsanların bizzat elleriyle (bilgisizce) işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu ki; Allah da, belki (hatalarından ve yanlışlıklarından pişman olup) geri dönebilsinler diye işlediklerinin bir kısmının (cezasını) onlara (dünyada) tattırıyor.
Rabbimiz Rum suresi ayet. 41.de mealen şöyle buyurmaktadır:*** İnsanların bizzat kendi işledikleri yüzünden karada ve denizde düzen bozuldu, ki Allah yaptıklarının bir kısmını onlara tattırsın; belki de (tuttukları kötü yoldan) dönerler…*** Bu ayet’i kerimenin de haber verildiği gibi, dünyanın; yani hava, deniz ve karaların düzeninin bozulmasına sebep olan kendi ellerimiz ve eylemlerimizdir. Aynı zamanda ellerimizle iş başına getirdiğimiz geçmiş iktidarların, yöneticilerin gaflet, ihmal ve ihanetleridir. Ve yanlış yapılanmaya ve kaçak inşaatlara göz yuman belediyelerdir…
Demirinden, çimentosundan, betonundan çalarak inşaat yapan müteahhitlerin, mühendislerin elleriyle yaptıklarının bedelini acılarla ve “Yok mu beni kurtaran” çığlıklarıyla yakın zamanda marmara depreminde çok acı bir şekilde ödediğimiz bir gerçektir… Bu ahlaki bozukluğun zeminini hazırlayan ise, ahiret hayatındaki büyük buluşma ve duruşma gününü unutturan ve İslam insanı yetiştirtmeyen, materyalist ve çarpık eğitim kurumları yüzünden on sekiz bin insanımızı kaybettik…
Açlık, sefalet, deprem, sel, tsunami, terör gibi afetlerin ve felaketlerin baş sorumlularından biri de, ihmallerimiz ve hatalarımız neticesinde dünyanın nöbetini ellerimizle teslim ettiğimiz yeryüzünün emperyalist süper bozguncu terörist devletleridir. “Yeryüzü ıslah edildikten sonra (dünyanın) düzenini bozmayınız” ilahi mesajının ihtarına uymayan başta İsrail, Amerika, Rusya ve Çin gibi devletlerin petrol ve madenler uğruna başlattıkları savaşların bedelini tüm insanlık zelzele, sel ve terör gibi afetlerle ödemeye devam ediyor.
Okyanuslardaki atom bombası denemeleriyle, dağlara ve ovalara fırlattıkları füzelerle, yeraltındaki petrol denizlerini yani fay hatlarını harekete geçirerek deprem ve tsunami gibi felaketlerin tetikçisi olmaya devam ediyorlar. Ayrıca Amerika’nın silah sanayii ve savaş teknolojisiyle dünya üzerindeki depremleri tetikleyebildiği ve teknotik saldırılar oluşturduğu iddiaları da yabana atılmamalı, bağımsız kaynaklarca bu iddialar mutlaka araştırılmalıdır.
Bu konu uluslararası platformlarda mutlaka gündeme getirilmelidir. Unutmayalım ki “Ateş olmayan yerden duman çıkmamaktadır!” Kimyasal atıkların ve bir moda uğruna kullanılan parfüm gibi kozmetik sanayiinin saçtığı zehirlerin dünyanın üst çatısı olan ozon tabakasında açtığı delikler sebebiyle tüm kıtalarda mevsimlerin değişmesi ve hastalıkların ve afetlerin artması belasıyla karşı karşıyayız…
Abartmıyorum, Almanya ya geldiğim ilk yıllarda neredeyse senenin altı ayında her gün yağmur yağdığından dolayı neredeyse güneş yüzünü göremiyorduk. Ya şimdilerde hava sıcaklığı aynı güney ülkeleri gibi oldu. Hava sıcaklığı kırk derece’lere dayandı. Neredeyse kış aylarının geldiğinden habersiz yaşıyor KAR yüzünü göremiyoruz. Kuzey ve Güney kutupları ısınmaya başladıkça buzullar çözülmeye ve denizler, okyanuslar çoşmaya başladı…Tsunami, hortum ve benzeri felaketler hayatın bir parçası haline geldi…
Türkiye’deki şehirleşme, yapılaşma meselesine gelecek olursak; İnanıyoruz ki, Acil çıkarılacak yeni bir imar yasasıyla hükümetler ve belediyeler çarpık yapılaşmaya derhal son vermeleri zaruri bir hal almıştır. Peygamber Efendimiz bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: **Komşunuzun güneşini ve rüzgârını kesen evler yapmayınız. Sokak yollarınızı geniş tutunuz…** Müslümanlar bu güzelim tavsiyelere mutlaka uymak zorundadırlar. Yeni yapılacak üç kattan fazla binalara mutlaka tünel kalıp şartı getirilmelidir.
Ağaç ve çelik bina yapımı ucuzlatılarak teşvik edilmelidir. Ormanlar kesilerek yeni heyelanlara yol açılmamalıdır. Heyelan bölgelerine ağaç dikilerek ormanlık alanlar çoğaltılmalıdır. Ve dünyayı savaş ve işgallerle tahrip etmeye devam eden süper İRİ fitneci devletler çok kısa süre içinde ACİL çözüm üretebilmelidir. Deprem, sel, trafik ve yangın gibi afetlerde zamanında çözüm bulunamazsa milyonlarca kayıp kaçınılmazdır…
Doğal afetler, dün olduğu gibi bugün de artarak kendini göstermektedir. Doğal afetler çoğunlukla insanların önleyemediği ve çoğunu öngöremediği doğal olaylardır. Genellikle insan ölümleri veya mal kayıpları ile sonuçlanan felaketlerdir. Doğal afet; genellikle insanların kontrolü dışında gerçekleşen ve gerekli önlemler alınmadığı takdirde büyük can ve mal kayıplarına yol açan doğa yani Tabiat olaylarıdır. Bu olaylar, çoğunlukla kısa sürelerde gerçekleşir. Başladıktan sonra insanlar tarafından engellenemez hale gelebilmektedir.
Doğal afetleri önlemek insanoğlunun elinde olan bir durum değil; fakat insanlar bazı önlemlerle can ve mal kayıplarını önleyebilir veya azaltabilir. Burada Doğal afetler ve türleri nelerdir biraz da bu konulara eğilelim inşaallah…Doğal afet; insanlara zarar veren olayların genel adıdır. Can ve mal kaybına yol açan ve kontrol edilmeyen doğal olayları içerir. Bazı doğal afetler, yeryüzünün bazı bölgelerinde daha çok meydana gelir. Deprem, heyelan, çığ, sel ve don gibi bazı afetlerin sonuçları doğrudan ve hemen ortaya çıkar.
Ama kuraklık gibi bazı afetlerin sonuçları ise, uzun bir zaman sonra dolaylı olarak görülür. Doğal bir felaketin potansiyel etkisi, olayın büyüklüğüne ve yerine bağlıdır. Afet, yoğun nüfuslu bir bölgede gerçekleşirse, hem can hem de mal için daha fazla hasara sebep olur. Doğal afetler, “jeolojik” ve “meteorolojik” olmak üzere iki gruba ayrılır. Kaynağını doğrudan yer kabuğundan ya da yerin derinliklerinden alan jeolojik doğal afetler; deprem, heyelan, yanardağ patlamaları, tsunami gibi olaylardır.
Atmosferdeki doğa olayları sonucunda meydana gelen meteorolojik doğal afetler ise; sel, fırtına, tayfun, kasırga, kuraklık, çığ, erozyon ve su taşkınları gibi olaylardır. Jeolojik Doğal Afetlere bakacak olursak örneğin: Deprem: Türkiye de dahil olmak üzere birçok ülkede büyük zararlara sebep olan deprem, yerkabuğu içinde meydana gelen fay kırıklarından açığa çıkan enerjinin dalgalar halinde yayılarak ani titreşimlere sebep olması ve bu titreşimlerin yeryüzünde sarsılmalar olarak hissedilmesi şeklinde oluşur.
Deprem: Yer katmanlarında oluşan şok dalgalarının sonucudur. Meseleyi bilimsel inceleyen kişilerin ifadesine göre; Magma üzerinde yüzen levhalar, konveksiyonel akım sayesinde sürekli hareket halindedir. Kıtaların hareketi ile plato sınırlarında kaynama ve ayrılmadaki sürtünmeden oluşan kinetik enerji, aniden büyük bir güçle boşalabilir. Depremin merkez üssü, nasıl oluştuğu ve büyüklüğü gibi ölçme ve değerlendirme yöntemlerini inceleyen bilim dalına ‘Sismoloji’ adı verilir.
Şehirleşme uygulamalarında yapılan hatalar, depremin etkisini daha ağır hissettirir. Depreme uygun olmayan yapılar, depremde en çok mal ve can kaybına yol açan faktörlerdir. Depremle ilgili gerekli eğitimlerin verilmemesi sonucu ortaya çıkan bilgilenme eksiklikleri de depremin zararlarını artıran bir unsurdur. Heyelan ise: Özellikle yüksek ve eğimli bölgelerde meydana gelen gevşek toprak, kaya veya yapay dolgu malzemelerinden oluşan zeminlerin yerçekimi, su ve benzeri etkenler sonucu hareket etmesi olayıdır.
Kayalardan veya toprak örtüsünden oluşan kütlelerin yerçekiminin etkisi ile koparak yer değiştirmesi olayıdır. Yeryüzünde çok sık yaşanan bir kütle hareketidir. Hızla gerçekleşe bileceği gibi uzun bir zaman diliminde de meydana gelebilir. Örneğin, Türkiye’de de eğim, yükselti ve yağışın fazla olduğu Karadeniz Bölgesi, heyelanların en çok görüldüğü bölgelerdir.
Yanardağ patlamaları ise: Dünyanın iç tabakasında bulunan erimiş kayaların (magma) yeryuvarlağının yüzeyinden dışarı püskürerek çıktığı coğrafi yer şekillerine yanardağ, buralarda meydana gelen püskürme ve hareketlenmelere de “yanardağ patlamaları” adı verilir. Aktivite bakımından çeşitlilik gösteren yanardağ patlamaları, onlarca kilometrelik alanlara yayılarak can ve mal kaybına sebep olabilirler. Yanardağların araştırıldığı bilim dalına “volkanoloji” veya “yanardağbilimi” adı verilir.
Meteorolojik (hava) Doğal Afetler: Sel: Meteorolojik doğal afetlerden olan sel, yüzeyi bir süreliğine tamamen ya da kısmen su altında bırakan, ani ve büyük su baskınlarıdır. Özellikle deniz, akarsu, göl gibi büyük su birikintilerinin aşırı suyla dolması sonucu ortaya çıkan sel baskınları, meydana geldiği bölgede can ve mal kayıplarına yol açabilmektedir. Fırtına: Kuvvetli ve hızlı esen rüzgârın bölgeyi etkilemesi olayıdır. Denizlerde ve okyanuslarda büyük dalgaların oluşmasına sebep olur.
Fırtına, özellikle deniz kenarlarında yaşayanlar için tehlikeli bir Tabii doğa olayıdır. Denizdeki gemi, tekne ve yelkenlileri de tehdit eder. Çığ: Aşırı kar yağışının yaşanan bölgelerde meydana gelir. Eski kar tabakasının yeni kar tabakasıyla karışamaması sonucu bir ses veya hayvan veya insanların herhangi bir müdahalesi ile büyük kar kütlelerinin yer değiştirmesi veya kayması olayıdır. Profesyonel dağcıları ve kayakçıları tehdit eden bu doğal afet, dağ veya tepelerin eteklerindeki kışlık turistik mekânları da etkileyebilir.
Kuraklık: Bölgenin nem miktarında yaşanan dengesizlikler ve düşüşler sonucu yaşanan doğal afettir. Uzun zaman dilimlerinde meydana gelir. Kurak iklimlerin hâkim olduğu bölgelerde hayatiyeti devam ettirmek yaşantıyı sürdürmek bir hayli zordur; hayvanlar ve bitkiler nem eksikliğinden ve düzensiz yağışlardan fazlasıyla etkilenir.
Hortum: Kümülüs bulutları ile bağlantılı olan hortum, silindir şeklinde dönerek hareket eden bir rüzgâr türüdür. Bulutlardan yeryüzüne kadar uzanır. Yıkıcı gücü oldukça büyüktür. Bir denizin ya da gölün üzerinde meydana gelen hortum, emdiği su ile „su hortumu“ oluşturabilir. Orman yangını: Doğal ya da insani sebeplerden ortaya çıkabilir. Ormanların kısmen veya tamamen yanması olayıdır.
Genellikle yıldırım düşmesi, yanardağ patlaması ve yüksek sıcaklık gibi doğal sebeplerle ortaya çıkar. İnsanları attığı sigaralar, cam parçaları ve tarımsal uygulamalar sonucu da ortaya çıkabilir. Ekolojik olarak birçok zarara yol açan orman yangınları, kuraklık ve iklim değişikliklerinin de sebepleri arasındadır. Teknolojik doğal afetlere gelecek olursak: Baraj patlamaları. Sınaî patlamalar. İnsan kökenli doğal afetler: Çeşitli yangınlar. Hava, su, toprak ve çevre kirlenmeleri. Ulaşım kazalarını bu tür doğal afetler sınıfında zikredebiliriz…
Doğal Afetlerin Özellikleri… Afetlerin en büyük özellikleri şunlardır; doğal veya doğa ile bağlantılı olaylardır, can ve mal kaybına yol açar, çok kısa zamanda meydana gelir, başladıktan sonra insanlar tarafından engellenemez. Doğal afetlerle ilgili diğer bazı bilimsel özellikleri şöyle sıralayabiliriz; Doğal afetler; önceden kestirilemeyen çeşitli güç ve genişlikte olabilir. Meydana geldikleri bölgenin alt yapısını ve ekonomik düzenini bozar. İnsanlar üzerinde şok tesiri bırakır, uzun süreli travmalara yol açar.
Ölüm, yaralanma, sakatlanma gibi sonuçlar doğurur. Bulaşıcı ve salgın hastalıklara yol açabilir. Devletin planlı yatırımlarını geciktirir veya durdurur. Günümüzde Doğal Afetler. Her gün, mevcut ekolojik dengenin bozulması sonucu doğal felaketler oluşturabilen jeolojik süreçler yaşanıyor. Ancak bu olaylar, insan nüfusunun yoğun olduğu bir alanda gerçekleşirse ve can ve mal kayıplarına yol açarsa “felaket” olarak tanımlanıyor. Bu tür olaylar son yıllarda artış göstermektedir. Bazı doğal afetler arasında bağlantı vardır.
Örneğin; geçmişte yaşanan bir sel, fay hatları üzerinde tahribat yaparak günümüzdeki bir depremin başlangıç noktası olabilir. Bu sebeple doğal afetler arasındaki bağlantılar tam olarak tespit edilemez ve tahmin edilmesi haylice zordur. Bu gerçekten hareketle, doğal afet tehdidine ve etkilerine karşı insanların savunmasız olduğunu söyleyebiliriz. İnsan etkinlikleri sonucu ortaya çıkan doğal afetler, bir takım önlemlerle azaltılabilir veya etkilerinden korunabilinir.
Örneğin; orman yangınlarına yol açan unsurlar ortadan kaldırılabilir, kuraklığı önlemek için daha fazla ağaç dikilebilir, depremden korunmak için dayanıklı binalar inşa edilebilir, kasırga yaşanan bölgelerde binaların çatıları dayanıklı hale getirilebilir. Bu örnekleri benzer durumlarla çoğaltabiliriz. Ancak yağmur sonucu ortaya çıkan seli, don olaylarını, yanardağ patlamalarını önlemek imkânsızdır. İnsanlara düşen, doğal afet gerçeğini kabullenip hazırlıklı olmaktır.
Zamanımıza kada bilinen bazı doğal afetleri ve sonuçlarını ifade edecek olursak: Dünyadaki En Kötü ve En Ölümcül 10 Doğal Afet’ler şunlardır … Dünya tarihinde meydana gelen felaketlerdeki ölü sayılarında büyük tutarsızlıklar var. Bu sebeple tüm zamanların en ölümcül doğal afetlerinin neler olduğu konusunda tartışmalar var. Tarihte kaydedilen en ölümcül felaketlerin 10’unu sıraladık. Bu felaketlerde ölen insanların sayıları net olarak bilinmemektedir. Bu sebeple yaklaşık rakamlar verilmiştir.
Örneğin; Çin’de Sarı Nehir Seli 1931.yılında olmuştur bu olayda 4.milyona yakın insan ölmüştür… Yine Çin’de Sarı Nehir Tufanında 1887.yılında, 2 milyon insan ölmüştür… Bengaldeş’de Bhola Kasırgasında 1970.Yılında 1 milyona yakın insan ölmüştür. Çin, Shaanxi Depremi’nde 1556.Yılında. 830 bin insan ölmüştür… 1839.Yılındaki Hindistan Hortumu tufanında. 300 bin kişi ölmüştür…
526.Yılında yaşanan Antakya Depreminde. 250 bin kişi ölmüştür… 1976.Yılında, Çin Tangshan Depreminde. 242 bin İnsan ölmüştür… Yine Çin, Haiyun Depreminde, 1920 Yılında. 240 bin kişi ölmüştür… 2004.Yılında Hint Okyanusunda yaşanan Tsunami olayında. 230 bin kişi ölmüştür… 1138.Yılındaki Halep Depreminde. 230 bin kişi ölmüştür…
Doğal Afetler Hakkında Kısa Bilgiler… Dünya genelinde etkili olan 30 farklı doğal afet türü vardır. En çok yaşanan doğal afetler şunlardır; deprem, sel, heyelan, erozyon, kuraklık, kıtlık, çığ, don, fırtına, kasırga, tayfun, hortum, yanardağ patlamaları, orman yangınları, tsunami, yıldırım, asit yağmuru, iklim değişikliği, ozon tabakasının delinmesi, küresel ısınma, sis…
Hayvanların gelişmiş avlanma duyularının deprem başta olmak üzere bazı doğal felaketleri önceden hissedebildikleri ifade edilen hususlardan biridir. Tarihteki en büyük orman yangını, Amerika’nın Colorado eyaletinde Haziran 2002 tarihinde yaşanmıştır. “Hayman” adı verilen yangın felaketinde 7,2 milyon dönümlük alan etkilenmiş; yangınla mücadelede 1 milyar doların üzerinde para harcandığı ifade edilmiştir. 1883 yılında Endonezya’daki Krakatoa Yanardağı patlaması, son 200 yıl içindeki en büyük yanardağ patlaması olarak biliniyor.
Hidrojen bombasının 26 katı büyüklükte olduğu tahmin edilen yanardağ patlamasının sesi dünyanın yaklaşık 10’da 1’i tarafından duyulmuştur. Yanardağ patlamasında, 163 köy haritadan silinmiş; 36 bin 380 kişi ölmüştür. Birleşmiş Milletler afet izleme sistemine göre, 1995-2015 yılları arasında en büyük ve en fazla doğal afetler Amerika, Çin ve Hindistan’da meydana gelmiştir. 2012 yılında dünya genelinde 905 doğal afet meydana geldiği kayıtlara geçmiştir. Bunların yüzde 93’ü meteorolojik afetlerdi. Bu afetlerin zararının 170 milyar dolar olduğu tahmin edilmektedir… 1980-2011 yılları arasında tüm doğal felaketlerin yüzde 14’ünü jeolojik afetler oluşturduğu ayrıca doğal afetler kayıtlarında gösterilmiştir… (Hakan Kutluay)
Tekrar günümüze dönecek olursak; Bundan 20.yıl kadar önce büyük Marmara depremini görmüş insanların bir kez daha yürekleri ağzına geldi. Kuşlar korkuyla kaçışıyor. Okullar, plazalar, iş yerleri, evler, mağazalar, caddeler birbirine giriyor. Arzın darbesi merdivenleri tutup koparacak gibi sallıyor. Duvardaki tablolar yerinden oynuyor. Plazanın 18. katında çıtırtılar geldiği anlatılıyor. İnsanlar masaların altına doluşuyor.
Okullarda çocuklar ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar. Ögretmenlerinde söyleyecek fazla bir şeyleri yok. Yakınları Yatalak hastayı nasıl dışarı çıkaracağını düşünüyorlar. Anneler, çocukları aklına düşünce Depremle birlikte birlikte daha çok sarsılıyorlar. Zilzal Suresi aklımıza geliyor. İşte O ayeti kerimeler: ***Yer o yaman sarsıntı ile sarsıldığı, Yer, içindeki ağırlıkları çıkarıp dışarı attığı, Ve insan: „Ona ne oluyor?“ dediği zaman. O gün yer, Rabbinin ona vahyetmesiyle haberlerini anlatacaktır. O gün insanlar, amellerinin karşılığı kendilerine gösterilmek üzere bölük bölük çıkacaklardır. Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim, zerre kadar şer işlemişse onu görecektir…***
Evet aynı Kur’ani Mucize gerçekleşiyor. Bir gürültü ile yaprak gibi sallanış gerçekleşiyor. Bütün insanlar sokağa, caddelere, meydanlara, boş alanlara hücum etme çabasında. İşyerleri, gökdelenler, içindekileri boşaltacakmı, dışarı İnsanlar dışarı çıkabilecekmi. Evet ayetlerin sonuna geliyoruz belki de yaşadığımız hayatın sonuna ***O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır…*** O gün nerede, nasıl ve ne şekilde gelecek bizler için meçhul.
Şu sonu belli Fani dediğimiz hayat hiç akla gelmeyen bir zamanda akşam sofrası başında mı yakalayacak, ya da az sonra gelecek misafirlere kapıyı açamayarak mı bitiverecek bu akibet bilemiyoruz. Ama yaşadığımız ve nefes aldığımız zaman dilimi içinde şu ilahi sözler bize her an dogruyu ve eğri olanı gösterecektir mealen:*** Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse onun mükâfatını görecektir…*** İmtihan sonucu o BÜYÜK günde tabir caiz ise karnelerimiz dağıtılacaktır. Mükâfat, puanlar, iyilik, hasene, sevaplar…
Tabiidirki dünya hayatından beklediğimiz güzellikler ya da Allah korusun: *** Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse onun cezasını görecektir…***İlahi hitabına muhatab olmak var. Hani bir zamanlar, çok ta olmadı bir manevi DEPREM yaşamıştık Müslümanlar olarak. Adı 28. Şubat depremi idi. Bazı Müslümanlar *DEPREM İLAHİ İKAZDIR* yazılarından dolayı senelerce yargılanmışlardı. Kötülük bazı insanların kalbine yerleştiyse, eline, diline bulaştıysa. Faiz,zulüm, zina, fuhuş… akla gelen gelmeyen her türlü haramların alenen işlenmesi, Deprem, sel felaketi başta olmak üzere bazı hastalıklar aynı şekilde alenen işlenen bazı günahlarla da ilgili olamazmı.
O temiz toprağın yakamızdandan tutup sarsacak günü gelmeyecekmi. Lût kavminin başına gelenleri biliyoruz. “Fil suresi” de bir başka ilahi cezadır. Olaya dini açıdan baktığımızda bu bir ceza olabileceği gibi, kıyamet alametleri arasında kıyamete doğru deprem, şimşek ve hastalıkların artacağı da söyleniyor. Yaşadığımız hayata dikkat edelim. Tabii afet olarak, deprem, sel baskınları, salgın hastalıklar ile günah ve azap, gazap ilişkilerini sorgulayabilmeliyiz. Hem zaten değil mi ki, bu dünyada yaptığınız her şeyin, yapmanız gerekirken yapmadığınız her şeyin bu dünyada ve elbette ahirette de bir karşılığı vardır.
Unutmayalım ki; Deprem ve afet yakamıza yapışınca son pişmanlık fayda sağlamaz. Biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmedikçe Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. O zaman Askeri, sivili, siyasalı, kadını, erkeği, âlimi, cahili ayağımızı denk alalım. Haram mal sahipleri, kul hakkına girenler, fasıklar bir daha düşünsün. Mal, can ve sevdiklerimiz enkaz altında kaldıktan sonra yapacak bir şeyimiz kalacakmı. Üstüne üstelik aleyhimize bir sonuç var. Bir de çaldığınız, haram yollardan biriktirdiğimiz, israf ettiğimiz, artık bizlere faydası olmayan bir malın, mazlumlara yapılan zulmün hesabının verilecegi gün mutlaka gelecektir…
Yaşadığımız süre içerisinde sorumluluğumuz devam ediyor. Arzu ediyoruz ki; bu yaşadığımız hayat her anıyla İslami olsun, Kur’an ve Sünneti seniyyeye uygun olsun. Buharide rivayet edilen bir Hadisi şerifle konumuzu bağlayalım inşaallah… Peygamber efendimiz (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: **Kim bir iman yoluna çağırırsa, kendisine uyanların sevabı kadar,onların sevabından hiçbir şey eksilmeksizin sevap alır. Kim de bir sapkınlık yoluna davet ederse, sapanların günahı gibi, onların günahları eksilmeksizin günah alır…**
Allahım yalnız sana İbadet eder yalnız senden yardım bekleriz. Bizleri görünen ve görünmeyen bela ve musibetlerden muhafaza eyle. Bizleri bilinen ve bilinmeyen afetlerden koru. Bizlere kaldıramayacağımız yükü yükleme. Bizleri RAZI oldugun kullarınla bir ve beraber eyle. Bizleri o büyük hesap günü geldiğinde üzülenlerden değil sevinen kullarınla bir ve beraber eyle. Bizleri Sıratı müstakimden ayırma. Bizleri Ehli sünnet vel cemaat yolunda olanlardan eyle. Sen her şeylere kadirsin Allahım…
Sermedkadir…LU…28.09.2019…