Din Adamı Olabilmek

Rabbimiz Maide Suresi ayet.83-84.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** Allahın elçisine ineni dinledikleri zaman, ögrendikleri gerçeklerden dolayı, gözleri yaşla dolarak: ‚’ Rabbimiz inandık; bizi hazır bulunanlarla beraber yaz. Rabbimizin, bizi iyi insanlar arasına koymasını umarken, niçin Allaha ve gelen gerçege inanmayalım ? ‚’ derler…***

Peygamber Efendimiz bir Hadisinde mealen şöyle buyuruyor: ** Kul dört şeyden sorulmadıkça bir yere kıpırdayamaz: Ömründen; nerede tükettigine dair… İlminden; nasıl amel ettigine dair. Malından; nereden kazanıp nerelere harcadıgına dair… Cisminden; nerede yıprattıgı hakkında…(Ramuz ul ehadis.sayfa.566.) **

Tevhid inancının temeli İLİM, İlmin temeli de inanıyorum ki; terbiye ve saygıdır. İnsanların yaptıgı ve yapacagı Dünyadaki hangi iş, meslek ya da sanat olursa olsun, mutlaka aşk ve sevgi ile meydana gelir. Eger insanların içinde o işe, o sanata ya da meslege bir meyil olmazsa, Ana-baba telkinleriyle ve dış özendirmelerle bir yere kadar varır ama eger kişinin kendisi bir işe ve ya sanata karşı bir tutkusu varsa o meslegi severek, canla, başla, isteyerek yapar ve o nisbette de başarılı olur…

Birde o iş, o sanat ve o meslek nerede ve kimden ögreniliyorsa, o ögretici şahsa saygı ve hürmet göstermek te o işin başarılı bir şekilde alınmasının ve devam ettirilmesinini başlıca şartlarından biridir. Egitici ve ögretici konumunda bulunan şahıs bir bakıma egittigi kişiyi hayata güzelce yugurup hazırlayacagından dolayı önemi, degeri ve kişi üzerindeki bırakacagı etki çok yüksektir…

İslami İlimler üzerinde egitime karar vermiş bir kişide bu yüce ve kutsal kararı verdiginde bilmelidirki; Alimlerin RUHU yerinde olan ilmin, her sanatın üstünde bir deger taşıdıgı bilinmesi gereken bir gerçektir, hakikattir. Nasılki ustalarına karşı saygılı olmayan sanatkaralar, ögrendikleri sanattan gerektigi gibi faydalanamazlarsa, İLİM ögrenmeye çalıştıgı halde, Hocalarına karşı gerekli sevgi, saygı ve hürmeti göstermeyenler ögrendikleri bilgilerden yeterince faydalanamazlar…

Bir Hadisi şerifte Peygamber Efendimiz (sav) mealen: ** Beni Rabbim terbiye etti. Ne güzel terbiye etti…** buyuruyor. Şu halde edeb, terbiye ve saygı, insanlar üzerindeki sayısız faydalarından dolayı İLMİN de üstünde kabul edilen hususlardır. Nitekim bir Atasözünde şöyle denilmiştir: * Maksadına ulaşanlar ancak saygı ile ulaşmışlar; maksadından mahrum olanlar da ancak saygısızlıkla mahrum olmuşlardır…* (Talimül müteallim)

Tabiidir ki; İLİM Cenabı Hakkın zatında, sıfatlarında ve yaptıgı işlerde eşsiz oldugunu bilmek ve tanımaya bir vesiledir. İnanıyoruz ki; İLİMLERİN EN ÜSTÜNÜ Allahu Tealayı bilmek ve onu tanımaya vesile olan bilgidir. Bu bilgilerin de ancak Terbiye ile, saygı ile elde edilebilecegine inancımız tamdır. Bu konuda eser veren İslam alimleri, İnancın temeli olan İLİM sıfatını elde etmenin üç şarta baglı bulundugunu açıklamışlardır. Bu şartlardan birincisi İstikamet üzerine olmak, Sıratı müstakim üzere yaşantısını devam ettirmektir.

Sıratı müstakim üzere hayatını devam ettirmek kısaca Her şeyi yaratan ve her şeyin rızkını veren Cenabı Allaha teslim olup ŞERİAT esasları çerçevesinde yaşantısını devam ettirmek ve hayatını bu dogrultuda düzenlemektir. İkinci şart ise: İLİM adamlarına, özellikle hoca’ya saygı ve hürmet göstermektir. Üçüncü şart ise: Devamlı okumaktır, kendi kendisini geliştirmektir ve hiç bir zaman ben artık çok şey biliyorum diyerek duraganlık batagına saplanmamaktır. Çünkü İLMİ ögrenmek çok zordur ama kaybetmek ise ögrenmekten daha kolay olabilir.

Şurası bir gerçektir ki bu DİNİN bizlere ulaşmasında yani İslam Şeriatının bozulmadan zamanımıza kadar gelmesinde en etkili çaba Asrı Saadetten başlamak üzere zamanımıza kadar gelmiş geçmiş feyizli ve faziletli Hoca efendiler tarafından, İlim erbabı tarafından gösterilmiştir. Onlardan Allah razı olsun diyoruz. Eger İslam Alimleri bu konuda hassas davranmamış olsalardı bu İLİM bize kadar gelemezdi.

İnanıyorumki; Allahın Dinini yer yüzünde hakim kılma ya muktedir yegane beşer İnsandır. Bu tesbiti Kuranı Kerimden ögreniyoruz ve öylece inanıyoruz. Zaten bütün ilimler Allah (cc) tarafından Peygamberleri vasıtasıyla ilahi kitaplar gönderilerek insanlık cehaletten kurtarılmıştır.

İlmi her zaman en ön planda tutan en son ve en mükemmel DİN olan İSLAM DİNİ: *** Seni yaratan Rabbinin adıyla OKU…Alak.suresi.ayet.1*** Hitabıyla muhatabına ulaşmıştır. Peygamber Efendimiz ise bir Hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: **İlim talep etmek her Müslüman erkek ve kadına farzdır…(İbni Mace) ** Her Dinde oldugu gibi İslam Dininde de İlim adamının önemi çok büyüktür.

Yer yüzündeki her hangi bir hareket ya cahili bir harekettir veya İLMİ bir harekettir. Hayatını Allahın inzal ettigi Vahye göre degil de beşer mahsulü Âhkamlara göre tanzim eden hareketlerin hükmü cahili hareketlerdir. Ancak hayatının her alanını Vahiy nizamına teslim etmiş bir hareketin elindeki Ehliyet ise İlmi ehliyettir. Asrı saadette ve Sahabe neslinde yaşayış tarzı Vahiy emrine göre şekillenmiştir…

Onlar Dinlerini en güzel şekilde biliyor ve yaşıyorlardı. İslam Dini söz konusu olunca onlar Dinleri konusunda bildikleri zaman konuşurlardı. Bilmedikleri zaman ise hemen ögrenirlerdi. Çünkü İlim tahsili ertelemeyi kabul etmeyen bir İBADETTİR. İlim tahsilini erteleyen bir hareket, kendi içinde Din emniyetini tahrip eden bir hareket olmaya mahkümdur.

İlmi ehliyet; Hakkın Dinini Halkın Dininden ayırt edebilme kabiliyeti ve Dindeki tahsil seviyesiyle alakalıdır. İslami tahsilini bu seviyeye getirememiş bir hareket çogu zaman Hakkın Dini yerine Halkın Dinine sahip çıkarki Allah korusun: Bu da büyük bir afettir…(İ.Hareket fıkhı.Mustafa Çelik.c.s.286-287)

İslam Dininde öne geçen kişiye hoca ya da İmam deriz. İmamın en az diger insanlardan bir adım önde bulunması zaruridir. İlim, Bilgi, Âhlak, Edep, ve hemen her hususta…Dini anlatma, yayma, Teblig etme, Vaaz ve Nasihat makamında oturan kişide hangi hususiyetler, ne gibi meziyetler olması icap eder, hangi faziletlerle donanması gerekir kısaca o hususa bir bakalım.

Öncelikle gerçek Din Alimi İtikad ve ameli çok saglam olan bir yapıya sahip olması gerekir. Yani İtikad ve Âmelde Ehli Sünnet yolunda olmayan kişi her zaman bir tarafı düşük, illetli, hastalıklı, zayıf ve karakterce oturmamış kişiligin sahibidirki böyle şahsiyetler, yarım hoca derecesini bir santim ileri taşıyamaz. Ne kendisine faydası olur ne de önüne düştügü cemaatı selamete taşıyabilir…

Dahası İlmi ile amil bir yapıya sahip olacak. Samimi bir İhlas, temiz bir ahlâk, imrenilen bir fazilet timsali ve İstikameti dogru olacakki bu vasıflarıyla Allahın Dinini temsil görevini hakkıyla eda edebilsin. Sadece her hangi bir yüksek okuldan çıkıp hoca adını alarak sıfatını ön planda tutması ne kendisine ne de arkasındaki Cemaatına bir fayda saglayabilir. Mesleki sıfatından, yaptıgı yüksek kariyerinden önce Samimi bir Müslüman sıfatını Cemaatına kabul ettirmelidir…

Vaaz, Nasihat ve Teblig görevlerini yerine getirirken kırıcı, sert, patavatsız ve büyüklük taslayıp, tepeden bakar tabiyatlı olmamalı bilakis Kibar, Zarif, Güler yüzlü, Görgülü ve muhatabına emniyet telkin edici, güven verici tavır sergilemelidir. Dost canlısı insanlar birbirleriyle daha çabuk kaynaşır ve anlaşırlar ki; İlim ve Din adamı konumundaki kişi İslam kardeşligine örneklik teşkil edici bir karakterin mensubu olmak durumundadır…

Bir ilim ve Din adamının mütevazi ve alçak gönüllü olması kadar dogal bir şey düşünülemez. Zaten insanlar bildiklerini hayatlarına aktaramıyorlarsa orada bir yanlışlık var demektir. Ya bu kişi okudugunu anlamamış deriz ya da kalıbının adamı olmaktan uzak deriz. Özüyle ve sözüyle hakikatin temsilcisi olmak dururken sahte tavırları sergilemek hemen insan üzerinde kendini belli eder, kaba bir tabirle kişinin foyasını ortaya çıkarır…

İnanıyorum ki; İnsanlar ve toplumlar ancak sahip oldukları prensipler dogrultusunda bir neticeye ulaşabilirlar. Bizim arzu ettigimiz netice ise tabiidir ki; İmanlı bir nesli yetiştirecek, terbiye edecek ve her konuda en üst düzeye ulaştıracak kişilik gelişimini kendini devamlı aşmaya gayretli İlim ve Din adamları olacaklardır. İslami prensiplerle donanımlı, kaliteli ve her şeyden önemlisi İHLASLI bir egitimin ögreticisi, araştırıcısı ce yaşatıcısı yine duyarlı İLİM ve Egitim adamlarıdır…

Zamanımızda dünya üzerinde İlim ve medeniyette büyük mesafeler almış olan Ülkeler ve Milletler bulunmasına ve İnsanlık ailesi kısmen de olsa Refah seviyesine ulaşmış bulunmasına ragmen, İnsanlar bekledigi huzura kavuşamamış, aradıgı manevi hazzı hiç bir zaman alamamış, devamlı bazı şeylerin eksikligini ömrü boyunca hissetmiştir…

Günümüzde İnsanlık ailesi Maddi refahı ve bunun getirmiş oldugu MADDİ hayatı esas alan İSLAM DIŞI sistemlerde insanlar ve tabiiki öncelikle genç nesiller hızla büyük bir buhrana, manevi yönden uçuruma ve bunalıma dogru hızla yol almaktadırlar. Mesela Amerika, Japonya, Kazakistan ve Azerbaycanda Yüksek tahsil yapanların oranı yüzde seksen veya yüzde seksen beştir ki; bu oran hakikaten çok yüksektir.

İnsanlık Ailesinin Bilim ve Medeniyet sahasındaki kaydetmiş oldugu bu ilerleme İnsanları Refaha, Huzura ve her yönden güzelliklere götürmesi icap ederken ne yazıkki bu ilerlemeler yanında bu Ülkelerde Bunalımlar ve olumsuzluklar hızla artmaktadır. Maddi alana yönelik olan bu Egitim sistemleri insanlara Allahı unutturmuştur, kutsalı unutturmuştur, İnsanlık degerlerini unutturmuştur. Varsa yoksa menfaatlar ve Maddi çıkarlar ön plana taşınmıştır. Ve halâ da maddi menfaatlar her şeyin üzerinde tutulmaktadır…

İşte burada İslami Egitimin en belirgin özelligi ortaya çıkmaktadır. Tabiiki gelişme ve yükselmede insanlık Ailesinin en önünde olmak icabeder. Her türlü bilgi ve teknoloji insanlıgın hayrına ise bütün toplumlardan önce bunu İslam toplumu hayata hakim kılmak için çaba ve gayret sarf etmelidir. Hayırlı ve iyi oldugu bilinen yarışın içine ve en önüne dahil olmak gerekmektedir…

Ama bir şartla ögrenilen her İLMİN menfaat ve çıkar için degil öncelikle ALLAH RIZASINI esas alıcı ve İnanan insanları yani insan unsurunu, Manevi ve Öukaddes degerler baş tacı edilmelidir. Müslümanlar için en planda tutulması icap eden husus bir işte Allahın RIZASININ gözetilip gözetilmemesi meselesidir…

Ordinaryüs Profesör Beyin cerrahı Gazi Yaşargil diyorki: * Bizler daha trilyonlarca beyin hücresinin çalışma ve işleyiş araştırmasının başındayız. Şu anda en zeki dedigimiz insanlar bile ancak beyinlerinin yüzde beşini çalıştırıyorlar. Ya birde yüzde ellisi altmışı ve daha fazlası çalışsa düşünmesi bile çok heyecan verici…* sözleriyle İnsan beyninin ne kadar mükemmel bir şekilde yaratıldıgı gerçegini teslim ediyor ve bilimin de bir yerde acizligini ifade ediyor…

Burdan şunu anlıyoruz ki Bilgi birikimi bakımından dünyanın en muteber Bilim adamı sıfatlı da olsa İnsan; Rabbının yarattıgı bir canlıdaki tesbit işlemlerini halâ tamamlamış degildir. Yaratıcı öyle mükemmel yaratmiş ki: Azalarımızın her biri daha yüzlerce SIRRI taşımaya devam ediyor. Her şeye ragmen İnsan Bilginin, İlmin doruk noktalarında dolaşsın lakin; Sorumlulugun da en mükemmelini hayatında yaşatsın, İnsanlıga mümkün olan en iyi şekilde hizmet etsin ama kesinlikle RABBINI UNUTMASIN…

İslamda İlim adamı vasfını taşımaya hak sahibi olan kişi İLMİN her alanından beslenecek ve bu gelişimini hayatının sonuna kadar sürdürecektir. Çünkü O İlim adamı, Alim, Hoca, veya İMAM sıfatıyla insanların en az bir adım önünde durmak mecburiyetindedir. Bu duruşuyla hem yol gösterici olacak, hem örnek ve misal teşkil eden yaşantısıyla İnsanlara numune teşkil edecek ve egitici, ögretici sıfatını en iyi şekilde taşıyacaktır…

Zamanımıza ışık tutan ve bir adım önde yürüyen İlim önderlerine kısaca bakacak olursak Aklımıza gelen bir kaç tane örnek sunmaya çalışalım inşaallah: Bediüzzaman Saidi Nursi (Rh.a) Tabir caizse Namazıyla kelepçeleri kıran bu büyük İslam Alimi Ömrü boyunca baskı, işkence, sürgün hayatı yaşamaya mahkum edildi. Suçu ise, insanları özelliklede yöneticileri Dine uygun hareket etmeye çagırmaktı şüphesiz.

Risaleyi Nur külliyatının büyük bir bölümünü Barla sürgününde kaleme aldı. Eserleri meyve vermeye başlayınca, yeni mahkemeler, sürgünler, zehirlemeler, tutuklamalar, birbirini izledi. Burdur, Isparta, Denizli, Kastamonu, Eskişehir, Afy6on yollarında zindan duvarları çıktı karşısına. Risaleyi Nur vefatıyla tamamlanmış oldu. Eserleri müslümanların ellerinden hiç düşmedi ve düşmeyecek inşaallah…

Hasan el Benna (Rh.a) Gayemiz Allah, önderimiz Rasulullah, Düsturumuz Kuran, Yolumuz cihad, En büyük emelimiz Allah yolunda şehadettir. Cümlesiyle yola çıkan Hasan el Benna Müslüman Kardeşler teşkilatını kurarak Müslüman bir Milletin, Ümmetin yetişmesini hedeflemişti. Risaleleri ile önce Mısır sonra bütün dünyadaki Müslüman gençliginin yetişmesinde çok büyük rol oynadı. Çalışmaları yerli ve yabancı Din düşmanlarının işine gelmediginden Şehid edildi Eserleriyle hala günümüze ışık tutan ender şahsiyetlerdendir. Allah kendisinden razı olsun…

Ramazanoglu Mahmud Sami (Rh.a) 1930.lu yıllardan 1980.lere kadar Adana, Kayseri, Şam, İstanbul ve daha pek çok şehirde İrşad ve vaaz hizmetlerini hakkıyla yürüttü. Sohbet ve vaazlarından toplumun her kesiminden Müslümanlar faydalandı. Daha geniş bir kitleye ulaştırılmak için, sohbetleri bir dizi halinde yayınlandı. Medine de vefat ederek Cennetül Bakii mezarlıgına gömülmeyi ümid eden Mahmud Sami efendi 1984.yılında bu arzusuna nail oldu. Müslümanlara da güzel ahlakı, edebi, sohbetleri ve Müslümanca yaşantısı yadigar kaldı Allah kendisinden razı olsun…

Abdullah Yusuf Azzam (Rh.a) Alim ve Mücahid bir Babanın evladı olarak Filistinde dogdu. Mısır, Ürdün, suudi Arabistan ve Pakistanın çeşitli Üniversitelerinde ögretim görevlisi olarak çalıştı. Afganistan Cihadına yakın olmak için Pakistana gelen Abdullah azzam sonradan 1984.yılında afganistana geçip orada Mücahidlere hizmet teşkilatını kurdu. Dünya cografyasında mazlum ve Müstazaf konumunda olan İslam Ümmetinin fiili Cihadla beraber ayaga kalkabilecegini söyleyen Abdullah Azzam, çıkardıgı EL CİHAD dergisinde; İslam Cografyasının neresinde fiili CİHAD varsa Mü’minlerin oraya koşması gerektigini vurguladı. Abdullah Azzam bir Cuma vaktinde arabasına konulan bombanın patlaması üzerine ruhunu teslim etti; Şehidler kervanına iki ogluyla beraber katıldı. Bilhassa Cihad ibadeti üzerindeki çaışmalarıyla Müslümanlara örnek oldu. Eserleri ve Yaşadıgı Müslüman şahsiyetiyle, kişiligiyle hizmet ve çalışmalarıyla Müslümanlara hala bir şeyler söylemeye devam ediyor. Allah kendisinden razı olsun…

Şehid SeyyidKutub (Rh.a) Mısırlı mütefekkir yazar Seyyid Kutub Kuranın gölgesinde yaşadı. Amerika dönüşünde Hasan el Benna çizgisini takip için Müslüman Kardeşler safına katıldı. Yoldaki işaretler kitabı yüzünden tutuklandı. Hayatını Cihada adayan Seyyid Kutub, devrin Devlet başkanı Cemal Abdunnasıra karşı geldigi gerekçesiyle İdama mahkum edildi. Son sözlerini 29.Agustos.1966.yılında şöyle haykırıyordu: Eger Allahın hukuku ile idama mahkum edilmiş isem, ben Hakkın hükmüna razıyım, itiraz edemem. Yok, batılın hükmü ile idama mahkum edilmiş isem, ondan çok daha üstün ve şerefli bir düşünceye sahip oldugum için, batıldan ve münafıklardan af dileyecek kadar alçalamam… ve şehid edildi. Allah kendisinden razı olsun…

Ve bu dünyadan bir Necip fazıl geçti Allah kendisinden razı olsun. Bir Edebiyat, sanat ve mücadele adamı olan Necip Fazıl hayatını iki kutupta yaşadı. Yazıları, Şiirleri, Duygu ve düşünceleriyle ulvi fedakarlıklar göstererek yeni nesli ziyalandran onların hayatına ışık veren bir aydınlatıcı mütefekkir, fikir adamı oldu. Belli aralıklarla çıkardıgı Büyük Dogu genç kuşagın yetişmesinde Mektep vazifesi gördü ve pek çok insanın hidayetine vesile oldu. * Anladım işi, sanat Allahı aramakmış * diyerek sanat anlayışını takdim etti. Edebiyat çevrelerince * Sultanuş Şuara yani Şairler Sultanı* olarak kabul edilen Üstad ayrıca Fetih Nesline yüzlerce eser bıraktı…

Allah demenin yasak oldugu bir dönemde, yine kendi anlatımıyla, tabiriyle Cigerinden kalemine kann çekerek, yırtınan, kıvranan, zindanlarda çürüyen lakin Allahın Kainatı yüzü suyu hürmetine yarattıgı Sevgilisinin Alemleri Manto gibi bürüyen etegine tutunan ve onun düşmanlarını kubur farelerine denk muameleye layık gören ve bu yolda kıl kadar taviz vermemenin remz- örnek şahsiyeti Necip Fazıl…

Genç adam, bundan böyle senden bekledigim, Manevi Babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklügündeki dava taşını da gedigine koymandır diyerek Rahmeti Rahmana yürüyen Necip Fazıldan Allah razı olsun diyoruz…

İslamda Din adamı vasfına haiz olması için; Kibirden, gururdan arınmış olacak, Kendini begenme hastalıgı gibi insan degerini alçaltan vasıflardan kaçınacak, Olaylara karşı Sabırlı, azimli, Mütevazi ve alçakgönüllü bir huyun sahibi olacak, yukarda da açıklamaya gayret ettigimiz gibi Akli ve Nakli İlimlerden yoksun olmayacak, Elinden ve dilinden geldigi ve gücünün yettigi ölçüde Ülkesine, Milletine faydalı olmaya çalışacaktır…

İslam alimi yaşantısıylada örneklik vasfını korumalıdır mesela: her konumda vasat bir yaşantıyı kendisine tercih etmelidir Yani orta yolu tutmalıdır. Zenginliginin verdigi savurgan yaşayış ya da mazbut hayat sürecegim diye tamamiyle insanların sevgisini zorlayan düşkünlük, hırpanilik, ölçüsüzlük içine kendini düşürmemelidir. İlmin şerefini üstün tutmalıdır…

İslam Alimi sadece maaş endişe ve korkusuyla hayatını devam ettiremez. Eger mümkün olursa İlmi vasfının yanında bir meslek ögrenmesi ve Ekmegini alnının teriyle kazanması en güzel yollardan birisidir. Günümüzde bazan bu husus zaman ve çalışma ortamı bakımından mümkün olmamaktadır. O zaman vaktini tamamiyle ilme adamalı kiminle muhatap oluyorsa o kişiyi ister çocuk olsun, ister genç olsun, ister yaşlı olsun devamlı insanlara faydalı olmaya çalışmalıdır…

İslam Alimi bilmelidir ki; İlmi, kültürü, İrfanı ne kadar insana ulaştırırsa o kadar kendi degeri artar. Belki dünya da sıradan bir hayat yaşar ama o ögrettikleri inşaallah Ahirette Sadakayı Cariye olarak AMEL DEFTERİNE kayıt edilecek ve ebedi bir huzur yurduna bu çalışmalarıyla ulaşacaktır inşaallah. Bundan daha güzel bir kazanç ne olabilirki..?

İslam Alimi İlim, İrfan sahibi, faziletli, İhlas sahibi, Ehli Sünnet itikadından taviz vermeyen, zühd ve takva sahibi, Şer’i meselelerde Dinden taviz vermeyen bir yapıda olmalıdır. Şeri İlimlerin hepsine vakıf olacak, bilmiyorsa ögrenmek için çaba sarfedecek olan Hocaefendinin ayrıca; Tabiidirki Ahlak ve Fazilet bakımından üstün vasıflarla donanması öncelikle kendi menfaatı icabınadır…

İnanıyoruz ki; Hakiki İslâm Alimleri, rehberleri, mürşidleri Peygamber Efendimize (sav) iki yönden bağlıdırlar:

1.) Şeriat, fıkıh, zâhiri ilimlerinde icazetleri, güvenilirlikleri, ilmi ehliyetleri vardır, yani onu okutan hocası, onun hocası, onun hocası… taa Peygamber Efendimize kadar kadar uzanan NURANİ bir silsile – zincir teşkil eder. Peygamber Efendimiz (sav) ile de, Allahü Teâlâ’ya ulaşır. Ne güzel bir yol…

2.) Tasavvuf, tarikat, İslam Ahlâkı, zühd bilgileri ve hükümleri bakımından yine ucu Peygamber Efendimize (sav) dayanan mübarek bir silsilenin içindedir. Buna da tarikat icazeti denir. Müslümanlar böyle icazetli hocalara güvenmeli, onların öğütlerini dinlemeli, yap dediklerini yapmalı, yapmayın dediklerinden kaçınmalıdır. Ayrıca günümüzde açıkça zararları bilinen Reformcu, yenilikçi, Mezhepsiz takımından da uzak bulunmak zaruriyeti vardır…

Önümüzde böyle bir İslam Alimi şayet mevcut degilse; biz Müslümanlar olarak sorumlulugumuzun idrakinde olalım. Bizler faydalı İlimlerden ögrenmeye gayret edelim. Sahih, güvenilir, muteber, kaynaklardan alalım okuyalım ve ögrendiklerimizi hayatımıza tatbik edelim. İlimden yararlanmak için öğrenmek ve uygulamak gerekir. Ömür sermayemizi boşa geçirmemeye gayret sarfedelim..

Allahım. Bizim aklımızı, fikrimizi,İlmimizi, bilgimizi dogruluga ve gerçege ulaştır. Bizi doğru bilgilerle bilgilendir. Bizden yardımını ve hidâyetini esirgeme. Bize ilim, hikmet, doğru anlayış ve güzel kavrayış nasip eyle. Bizi düşüncesiz, fikirsiz ve zikirsiz eyleme.

Bizi hakkı hak bilip ona uymakla, Batılı batıl bilip ondan kaçınmamızda yardımcı ol. Seni bilmemizi, Sana yönelmemizi, Seni istememizi, Seni sevmemizi, Senin isim ve sıfatlarının eserlerini anlamamızı ve kavramamızı kolaylaştır. Bizleri iyi olanlara eş eyle. Bizleri hayırlı kulların safına dahşil eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir…12.07.2005

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.