Günümüzde din gerçeğini basit sayan, kendi kendinin müftileri indi görüşüyle hüküm çıkarma basitliğine kadar düştüler.Kadın, erkek cümle mü’minler olarak; mükellef olma çağımızdan itibaren bilelim ki; din hepimize hitap etmekte akıl niğmetiyle de desteklenmekteyiz. Yaşayamadığımız ibadetler hususunda ise, özür, mazeret beyân etme hakkımız elimizden alınıyor…Abdestsiz, namazsız, ibadetsiz, taâtsiz, teslimiyetsiz, vurdumduymaz bir hayat bu yaştan sonra unutulması gerekmektedir. Eğer *din körlüğü* hastalığına tutulmak istemiyorsak çözüm yolu; Allahın emir ve yasaklarına sımsıkı sarılmak. Yapılması istenen doğruları tatbik edip, kaçınılması istenen hususlardan da mümkün mertebe uzak durmak bizlerin menfaatına olacaktır. En çok ifade ettigimiz sözlerden birisi *zaman çok çabuk geçiyor* sözüdür. Allah rızasını eğer doğru anlamayanlar Allahu teâla adına din uydurursa bu işin sonu gelmez. Sorumlu, mes’ül olduğumuz bu kısa zaman dilimini Allahın razı olduğu şekilde geçirmeye ğayret edip, her şeyi bilen ukela tavırlarımızla ancak kendi düşüncelerimizi tatmin ederiz. Bu çok bilmiş tavırlarımız din adına hiç bir şey ifade etmiyorsa haddimizi çok aştığımızın delilidir…
Dini değerlerden habersiz, din adına bilinmesi zaruri olan ilimlerden yoksun insanlar din kültürünü hiçe sayıp kendi aklınca ahkâm kesiyorsa mukaddesatı basite alan, basit insan konumuna düşmüş demektir. Mesuliyet, sorumluluk, mükellefiyet bilincinden yoksun yaşayanlar mutlaka kaybedenler sınıfına yazılacaklardır. Çünkü bizler *akıl baliğ* yaşından itibaren; akide, kaide, kural, yasa, kanun, vecibe, görev bilincine hazır manevi bir atmosferin içine dahil oluyoruz. Mükellef olma fiillerimiz nedir, nasıl uyğulayacağız, İslam dininin müntesibi olmamız neyi gerektiriyor, şer’i deliller bize neyi hatırlatıyor…Kitap bizlere neleri emrediyor, sünneti seniyye bu konuları nasıl anlatmış, uygulamış, Peygamber efendimizden (sav) ders alan sahabe icmâ diye öğrendikleri hakikatleri nasıl gerçekleştirmişler, tabiin’den sonrakiler, etbai tabiin; mezhep imamları kıyas hususunda bizlere hangi dini kolaylıkları sunmuşlar…Akıl niğmetiyle mücehhez olan bizler imkanlarımız ölçüsünde dinimizi anlayıp, kavrayıp, hayatımıza aktarmak mecburiyetindeyiz. Eğer, dünya hayatını ahirete tercih edenler sınıfına giren *din körleri* kapsamına girmek istemiyorsak, İslam şeriatını yok sayarak, Allah korusun sadece dünyamızı mâmur etme gayretiyle yaşıyorsak bilelimki yanlış yoldayız…
Dini hassasiyet duyan müslümanlara, dini eğitim veren kurumlara, din kültürünü geliştirme aşamasında olan eğiticilere dinci tabiriyla kılıf uyduranlar bilmelidir ler ki; aksi bir durum döz konusu olur o da dinsiz tabiridir bu tür tabirleri kullanmaktan kaçınmalıyız. Dünya ve ahiret arasındaki *o hassas denge* çok iyi düşünülmeli ve yaşantımız bu minvaâl üzere şekillenmelidir. Dünyayı dert edindiğimiz kadar âhiretteki hesabı, kitabı dert edinmeyi de unutmayalım. Dünyada kalacak olan üç kuruşluk dünya menfaati için bâki olan âhiretimizin hepsinden vazgeçmeyelim. Allah yoluna tabi olmadıkları gibi bir de üstelik insanları da Allah yolundan alıkoymak için, insanların Allah’a kulluk yollarına engeller döşemeyelim. Allahu teâlanın dinini, Allah’ın yolunu eğriltmeye, eğip, bükmeye, yamultmaya çalışmayalım, kendimiz yamuluruz. Allahu teâlanın dinini bozmaya çalışanlara, kendi hevâ ve heveslerini İslâm budur diye insanlara sunarak hem kendi hayatlarını, hem de insanların hayatlarını öldürmeyi ğaye edinmişlere fırsat vermeyelim.Bu tür basit insanlara din körlüğü hastalığına yakalanmış zavallı gözüyle bakmalıyız…
Kardeşlerim, daha millet lâfzının ne manâya geldiğini bilmiyenler ümmet hususunda saçma sapan laf ebeliğ yapma ğayretindeler. Bizler bu tür sataşmalara sessiz kalırsak zaman peygamberinin ümmeti olarak yazı, söz, fikir, düşünce, yaşantı tarzı itibarıyla, İslam şeriatının gösterdiği çizginin dışında kalırız Allah korusun. Peygamber efendimiz (sav) 23. sene içinde yaşadığı toplumun her türlü meselenin reçetesine din neşterini vurmuş, yanlış olanı atmış, doğru olanı hayatın tam merkezine yerleştirmiştir. Akıl zaafı sorunu yaşayan bazı cahiliye kalıntıları diyor ki; Peygamber zamanında mezhep varmıydı, şimdi mezhebe ne gerek var ? İslam dinine laik gözlük’le bakılırsa unutmayalım ki; yarım itikadlı din körlüğü dediğimiz hastalık ortaya çıkar. Tabiidir ki; Peygamber efendimiz zamanında mezhebe de, tarikat ya da tasavvufa da, diğer dini kurumlara da…gerek yoktu çünkü bizzatihi her türlü sorunların çözümü hayatta idi. Bu gerçeği anlamamak için ya akıl niğmetinden uzak olmak ya da kötü niyet taşımak söz konusudur, başka bir ihtimâl din dışı izah olur ki, bu durumun kimseye faydası olmaz… Tirmizinin bizlere ulaştırdığı hadis mealen şöyle:** Mümin, iyi niyetli olduğu için aldanır, azgın ise, kötü niyetli olduğu için aldatır…** Rabbim, bizleri bu mucizevi sözlere itaatle yaklaşanlardan eylesin…
Sermedkadir…