DOĞRU OLMAK BU KADAR ZORMU…

DOĞRU OLMAK BU KADAR ZORMU… Allahu Teala, hâlis, samimi ve sadakat ehli, dogru sözlü kullarını azmış şeytanın şerrinden mutlaka koruyacağını beyân buyurmuştur. Sözünde, İşinde, hâl ve hareketlerinde doğru olması için uyarılan mü’minler, doğrulukları karşılığında inanıyoruz ki Cennete gireceklerdir. Onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. Şu nokta çok iyi bilinmelidir ki; sadakatin, samimiyetin doğruluğun karşısında yalancılık, dalâlet gibi vasıflar yer almaktadır. Muttakiler, Allah korkusu taşıyan dindar insanlar, şerefini, namusunu, haysiyetini, inanç ve itikadını her şeyin üzerinde tutarak asla yalan söylemezler. Mü’minler söz söylerken doğruyu söyler, gereksiz yere konuşmaz, kötü söze zaman ayırmazlar; ya hayır konuşurlar yahut susarlar. Doğruluk, dürüstlük; düşüncede, hâl’de, harekette, sözde, niyette, iradede, azimde, vefâ ve amelde belirgin bir şekilde açığa çıkmalı, itimat, emniyet ve güven aşılamalıdır. Öte yandan, düşünce ve eylem birliği doğruluğun esasıdır. Unutmayalım ki; doğruluk Peygamberlerin ahlâkıdır… Rabbimiz, Hüd Suresi ayet.112.de mealen şöyle buyurmaktadır:***Emrolunduğun gibi dosdoğru ol…*** İşte sözün özü diyoruz…

DOĞRU OLMAK BU KADAR ZORMU… Bütün gelmiş geçmiş Peygamberler gibi; Peygamber efendimizin (sav) en önemli vasıflarından biri doğruluk üzere olmasıydı. O, „emrolunduğun gibi dosdoğru ol“ ayeti indikten sonra „Hûd sûresi beni kocattı“ buyurmuş ve böylece dinimizde doğruluğun ne derece önemli olduğunu göstermiştir. Doğru sözlülüğün zıddı yalancılıktır. Yalancılık ise kötü bir huy ve münafıklık belirtisidir. Dogruluk terimi gündeme geldiğinde; dürüst, sadık, istikamet üzere yaşama, hidâyete tabii olma gibi kavramlar zihnimizde belirir. Allahu tealanın emrine ve koyduğu kurallara uygun bir yol izlemek ve insanların haklarına riâyet etme şeklinde izah edişimiz afaki bir bilgi kırıntısı değil bilakis gerçeğin ta kendisidir. İman eden inandığı dogruları hayatına aktaran ve inandıgı gibi yaşama gayreti içerisinde olan Müslüman birey, Peygamber efendimizin (sav) güzel ahlâkını örnek almak mecburiyetindedir… Yunus Suresi ayet. 108. de mealen şöyledir:***De ki: Ey insanlar Rabbinizden size gerçek gelmiştir. Dogru yola giren kendisi için dogru yola girmiş, sapan da, kendi zararına sapmış olur. Ben, sizin bekçiniz degilim…*** Harika bir istikamet çağırısı…

DOĞRU OLMAK BU KADAR ZORMU… Peygamber Efendimizin (sav) şahsında Ümmeti olma şerefini taşıyan Müslümanların da doğru olmaları doğaldır. Allah Teala, müminlerin kendisinden korkmalarını, Öncelikle Rabbine karşı saygılı olmalarını, sözlerinde olduğu kadar öz’lerinde de dürüst olmalarını emretmektedir. İnandığı doğruları hayata aktaran kişi sadakat ehli olarak bilinir. Dürüstlük kavramına sımsıkı sarılan bir birey toplum nazarında yalpalama eyleminden kurtulmuş olarak tanınır. Namus kavramına bütün kâlbiyle beyat eden şahıs yüz kızartıcı hiç bir hareketin öznesi olmamayı fazilet addeder. Erdem, Ahlâk, Edeb, İffet gibi kavramlar müslümanın aklından çıkaracağı duygular değildir. Abdullah İbni Mesud’un (ra) rivâyetine göre, Peygamber efendimiz (sav) bu konuda mealen şöyle buyuruyor:**Şüphesiz ki sözde ve işte doğruluk iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk – doğrucu diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya(fücûra) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.** Rabbim, bizleri şehidler, sıddıklar, doğru sözlü olanlarla bir ve beraber eylesin…

DOĞRU OLMAK BU KADAR ZORMU… Kardeşlerim, Doğru sözlü, emin, güvenilir, itimad edilir, sadık olmak çeşitli ayet ve hadislerde bizlerin ahlâki bütünlüğü olarak beyân edilir. Mümin birey, yalan konuşmaz ve yalan ile iş yapmaz. Bilindigi gibi Yalan söylemek haramdır. İş yerimizde, Ofisimizde, çarşı, pazar, ticarethanemizde doğruyu, gerçeği, realiteyi ifade etmek zor olmadığı hâlde, hileli, dolambaçlı yollara sapmak, yalan yere yemin ederek karşımızdaki şahsı etkilemek şahsiyetimizi, kişiliğimizi, birey olarak birebir zatımızı zan altında bırakıp zedeler…Yalan söylemek ancak üç yerde caizdir denilmiştir. Birincisi, harpte yani savaş meydanında, ikincisi, iki müslümanı barıştırmak maksadıyla, üçüncüsü, hanımı ile iyi geçinmek için. Lâkin bu konularda da yine de dikkatli olmak zorundayız.Yani hiç bir zaman yalan söze tevessül etmemek bizim şiarımız olmalıdır. Ebû Amr Süfyân İbni Abdullah (ra) şöyle anlatıyor: Yâ Resûlallah! Bana İslâmı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim, dedim. Resûlullah sallalahu aleyhi vesellem: **Allah’a inandım de, sonra da dosdoğru ol…** buyurdu… Salu alâ Rasulina Muhammed…

Sermedkadir…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.