Efendimizin Mucizeleri

Cenabı Rabbulalemiyn El Enam suresi ayet .19.da mealen şöyle buyuruyor: *** De ki: Şahitlik yönünden hangi şey daha büyüktür ? De ki: Allah benimle sizin aranızda şahittir. Bana şu Kuran vahyolundu. Ta ki onunla sizi ( ve ulaşan herkesi) korkutmuş olayım. Gerçekten şahitlik edermisiniz ki, Allah la beraber başka mabut lar vardır ? De ki: O ancak bir tek mabud dur. Ve şüphesizki, ben sizin şirk koştuklarınızdan beriyim.*** Müfessirler bu ayeti açıklarken diyorlarki: Kureyşliler, makbul sözlü bir şahid istediler ki, Hz. Muhammedin Peygamberligine şahitlik etsin.

Cenabı hak ta bu ayette şahitlik yönünden varlıkların en büyügünün Allah oldugunu beyan ettikten sonra Muhammedin (sav ) Peygamberligine şahitlik yaptıgını açıkladı.Böylece o da mucize oldu. Kuran mucize olduguna göre, Onun Peygamberimiz üzerine inişi, Onun Allahın Rasulü olduguna şahitliktir.Kuran kendisine ulaşan herkesi Müjdeci ve korkutucu olarak Peygamber efendimize verildi. Yani Kıyamete kadar gelen Arap ve acem (yani diger milletler) den her geleni Kuranla korkutmak ve Allahın emrine muhalefet etmekten sakındırmak için Kuran Peygamber efendimize (sav ) vahtedilmiştir. Binaen aleyh kuran kime teblig olunmuş ve kim Kuranı işitmiş ise , Rasulü Ekrem (sav) onun için korkutucu ve müjdeci olarak gönderilmiş bir Peygamberdir.(Büyük Kuran Tefsiri.Ali Arslan.c.4.548.550.)[1]

Bu Araştırmamızda bizi ilgilendiren, Peygamberimiz Hz. Muhammedin (sav) mucizelerini araştırmak ve onlara inanmanın zorunlulugunu ortaya koymaktır, temellendirmektir. Mucizenin, Peygamberligin anlamının açıklanması hususundaki önemini ve onların, onun hayatında bir gerekliligi bulundugunu izah etmek vazifemizdir. Şu bir hakikattirki allahın (cc) Peygamberini destekledigi ilk Mucize Kuran Mucizesidir.Bu, Allahın bütün Resullerini, Nebilerini destekledigi en etkin ve en büyük mucizedir. Çünkü bu, zamanın geçmesine ragmen; eskimeyen bir Mucizedir. Her zaman ve her mekanda, Onun Peygamberligini simgelemektedir. Öte yandan Allahın, diger Peygamberleri desteklemek için vermiş oldugu bütün Mucizelerin fonksiyonları sona erip gitti. Artık onların, hatıralarda anılan bir haber ve tarihi vakıa olmaktan öte etkisi kalmadı.

Bu ebedi Mucizenin, Efendimiz Hazreti Muhammede (sav) verilip daha önceki resullere ve Peygamberlere verilmemiş olmasının nedeni, sair enbiyanın Peygamberliklerinin, kendilerinden sonra gelecek Peygamberin gönderilişine kadarlık muayyen bir zamana mahsus olmasıdır. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) in elçiligi ise, kıyamet gününe kadar bakidir. Onun için o, asırlar boyunca kendisinin Peygamberligine şahitlik edecek bir MUCİZE ye lâyık görüldü.

Kuranın Mucizevi iki önemli yönü vardır. Birinci kısmı bütün insanlara şamildir, digeri yalnız Araplara mahsustur. Diyen Said Ramazan el Buti, Bütün insanlara yönelik bulunan Mucizesi, adı ve sanı belli olmayan gaybi şeylerden haber vermesi ve bunların, aynenhaber verdigi gibi çıkmış olmasında berraklaşmaktadır. Aynı şekilde geçmiş ümmetlerden ve onların kıssalarından (hikaye) bahsetmiş olmasıda Mucize ye örnek teşkil eder. Bütün zaman ve mekana uygun, genel ve engin bir hukuk sistemi ortaya koyması da , ayrıca bir Mucizedir. Çünkü Peygamber Efendimiz (sav) okuma yazma bilmeyen Ümmi bir adamdı. Her hangi bir kanun ve hukuk ögrenimi görmemişti.Yunanlılarda ve Farslılarda yürürlükte bulunan içtimai sistem ve kurumlarla hiç meşgul olmamıştı. Bu gün hala pek çok araştırıcının durmadan üzerinde araştırmalar yaptıgı bilimsel kaide ve kurallarla, konularla ilgilenmiş bile degildi.

İkinci olarak; Yalnız Araplara yönelik bulunan Kuran icazına (Mucizesine) gelince bu, Kuranın – nesir-in alışılmış üslup ve yöntemleriyle tam tamına uyuşmadıgı gibi- şiir-in ve bilinen vezinleriyle, aruzlarıyla bagdaşmayan parlak nazmıdır. Bunun yanuında hayret verici yüce bir belagatı vardır. Öyle ilginç bir üslubu varki, ondan avam olsun ya da ihtisas erbabı olsun, fark gözetilmeden herkes yararlanabilir. Öyle ki, edebiyat ve belagat ustadları, Peygamber asrından bu güne kadardegişik üsluplarla tekrar tekrar meydan okudugu ve onlarıharekete geçirdigi halde, onun bir benzerini yapmaktan aciz kalmışlardır.

Fakat buna ragmen; kafirler inatlarında ve inanmamakta ısrar ettiler, Kuran ayetleri içinde, Hz. Muhammed’in (sav) davasında dogru oldugunu ortaya koyan bir şeyin olmadıgını söyleyerek yüz çevirdiler.

Allahın , Hz.Muhammede (sav ) ikramda bulundugu bu harikulade olaylar ve Mucizelerin hepsi bize kadar ( bilindigi ve üzerinde ittifak edildigi gibi) Tevatür yoluyla ulaşmış bulunmaktadır. Son olarak Kuran ve Din ölçütleriyle Mucize den söz edecek ve sonunda samimi olarak nezih olan aklı selimin hükmünü bekleyecek ve ona karşı susacagız. Onun hükmü ne olursa olsun baglanacak ve uyacagız…*(İslam Akaidi. Ramazan el Buti.s.222.228.)[2]

Mucize kavramı üzerinde tehlikeli rol oynayan belirgin tarihi olaylara bir bakış: bu asrın başında Arap dünyasında bazı araştırıcı ve düşünürler çıkmış, Mucizeler hususunda ve onların izahı babında müslümanların durumuna yakışmayacak bazı yeni görüşler zikretmişlerdir. Özellikle efendimiz Hz. Muhammedin (sav) mucizeleri hakkında, daha fazla durulmuştur.

Ortaya çıkan bu akımın, özünde sundugu şuydu: Hz. Muhammed’in (sav) tek bir mucizesi vardır, o da Kur’an dır. Allahın kendisine ikramda bulundugu tek mucize, kendisine gönderilen Kur’andır. Daha önceki Peygamberlerin eli üzerinde zuhur etmiş bulunan, aklın anlamak ve idrak etmekden aciz kaldıgı harikulade olaylara önem verilmez. Iltifata deger bulunmaz ve inkar edilir. Mucize ve harikulade hallerle sürekli desteklenmeye ve onları her an kalkan gibi kullanmaya ihtiyaçları olmadıgını tekrarlayıp dururlar. Ayeti kerime ile ne de çok istishad ederler* De ki: Muciceler ancak Allahın yanındadır. En’am suresi.ayet.109.* Bu sıfatın onun en önemli ve yüce özelligi oldugunu , anlamadıkları şeylerle insanlara hitab etmedigini, insanın kavradıgı bilimin dışındaki şeylerle muamele ve uygulamalarda bulunmadıgını sanırlar.

Bu söz ve düşünceye bugünkü pek çok kitaplarda rastlamak mümkündür. Aslında bu işin başında, hazırlanmış, yetiştirilmiş kişiler vardır. Onlar bu işi tezgahladılar, propagandasını yaptılar, onun için isimleri –Din ıslahatçıları- olarak lanse edildi.

Bu akımın İslam dünyamızdaki doguşu, İngilizlerin Mısır’ı işgal etmesi tarihine kadar uzanmaktadır. Hilafeti yıkıp bütün İslam dünyasına hakim olmayı amaçlayan İngilizler bunun için bazı planlar tezgahladılar. Öncelikle Müslümanların düşünce ve inancını degiştirmek için kolları sıvadılar. Onların dine baglılıklarını , sadece ona dayanmalarını ve onun ugrunda kendilerini feda etmelerini ortadan kaldıracak bir yumuşaklıga ulaştırmayı hedeflemişlerdi. İşte bu amaçla harekete geçen İngilizler Dini ıslahat dedikleri programlarını uygulamaya koydular. Bu programın ilk ıslah alanı , Ezher üniversitesinin düşünce yapısı ve egitim –ögretim sahasında yapılacak yeniliklerdi. Çünkü o zaman Mısırın bütün önderligi Ezherin elinde bulunuyordu. Oradan aydınlanacak bir ateşin diger pek çok İslam beldesine sıçraması da mümkündü. Dini olsun vatani olsun her problemin başında EZHER vardı.

İçtimai ve düşünce alanındaki her müşlilatın başı da ezherdi. Bunların çözümü için düşünen ve tedbir alan o oldugu gibi, her şeye hareket veren de oydu. Onun için İngiltere açısından, dini ve fikri her hangi bir ıslahatın başarıya ulaşabilmesi için Ezherden başlanması kaçınılmazdı. İngilizler , azımsanmayacak ölçüde bir grup arap düşünürünü kullandıklarından, hazırlamış bulundukları planı tatbik etmekte zorlanmadılar. İstediklerine böylece ulaştılar ve İslam düşüncesine bu veba mikrobunu ( yani Dinde yenilik hareketlerini) başlattılar.

Ezherin en önde gelen o zamanki Rektör Mustafa meragi, Ezherin çıkardıgı dergiolan*NURUL İSLAM* dergisine Ferid vecdi genel yayın müdürü ve Şeyh Muhammed Abduh Akide konularındaki düşüncelerini irdelemeye başladılar. Devamlı çelişkili düşüncelerle kısa zamanda bilhassa Akaid hususunda bozuk fikirleriyle Müslümanları büyük bir abluka altına aldılar . Hamileri ise çok kuvvetliydi çünkü o zaman Büyük biritanya imparatorlugu dünyanın en büyük devletiydi (ingiltere).çok yönlü taarruzdan biz sadece akide hususundaki yıpratma çalışmalarına bakacagız.

O zamanlar Hüseyin HEYKEL’in –Muhammedin hayatı- adlı kitabına Mustafa Meragi şöyle bir önsöz yazıyordu: * Muhammedin (sav) en büyük mucizesi ancak Kuran’dadır. O da akli bir mucizedir. * Ezherin önde gelen ögretim görevlileri her fırsatta, Peygamber efendimizin (sav) belirli vasıflarını ört bas ediyorlardı. Nübüvvet, Risalet, vahiy gibi) Kulllandıkları sözcükler ise –Dahi- lider – ve büyük, gibi sıfatları kullanıyorlardı. Böylece bu yönelişler ve hamleler neticesinde , yeni bir düşünce ekolü ortaya çıkarak, Ezherin minberinden düşüncelerini yaymaya başladılar. Çirkin emellerine, ne de hızlı bir biçimde ulaştılar. Tabi bu durum kolay olmadı, uzun uzadıya çalkantı ve çarpışmaların olmasına neden oldu.Ama dini her konuda tartışmaya açmışlardı. İşte ingilizlerinde istedigi bu degilmiydi ?.. Onlar artı İslam ve Din sözünden çok İlim, bilim gibi sözcükleri kullanır oldular. Bu gün Türkiyede aynı düşüncenin illetlilerini ta yanı başımıza kadar gelmiş halde görüyoruz ne yazıkki:

O günlerde Ferid vecdi şöyle yazıyor. İslami olan dogu alemi, batının modern ilmi ile dininin, diger dinler gibi bir safsata ve hikaye seviyesine indirildigini görünce, hiç bir kelime söylemedi. Zira işin karşı koyacak cinsten olmadıgını anlamıştı.Ancak ilhadını içind sakladı. Onlar, bilimsel dereceye varan her kardeşinin de aynı yolun yolcusu olduguna kesin inanarak bilime yapıştı.Tabiiki Ferid vecdi ve onun uzantıları olan mezhebsizlerin sözleri bizlerin ümitlerini kıracak degildir Biz sadece tehlikenin boyutlarına kısaca bakmış olduk.(Said Ramazan el Buti gözlügü ile… )

Peygamber efendimizin (sav) Kuranı Kerimden başka Pek çok Mucizeleri vardır. Bunlar sahih haberler yoluyla ulaşmış ve bu konudaki nakiller tevatür sınırını da aşmış bulunmaktadır.

O mucizelerden birisi isra ve miraç mucizesidir. Kuranı Kerim ondan bahsetmiş, müslümanların cumhuru onun ruh ve cesetle beraber gerçekleştiginde ittifak etmişlerdir.

Onlardan bir taneside, ayın yarılması hadisesidir Kuranı Kerim bundanda bahsetmiştir.Kamer suresi ayet 1.2 de mealen şöyle buyurulmaktadır: *** (Kıyamet) saati yaklaştı, ay yarıldı. Bir mucize görseler hemen yüz çevirirler ve süregelen bir büyüdür derler. (Bu ifade de garip bir olayın vukuunu gösterir.) ***

Bu konuda varid olan hadisi şerif ise , pek çok yollarlarivatey edilmiştir. Hadis alimlerinden muhakkiklerin yanına, tevatür sınırının da üstüne çıkmıştır.

Parmaklarının arasından suyun kaynamasıda Peygamber efendimizin (sav) başka bir mucizesini Oluşturmaktadır. Buhari ve Muslimin Enes bin Malik’ten yaptıkları rivayette Enes diyorki: ** İkindi vakti Rasulullahı (sav) gördügümde abdest almak için su arıyorlardı. Bulamadılar. Rasulullaha (sav) bir kap içinde abdest alacak kadar su getirildi. Rasulullah (sav) elini kabın içine koydu sonra orada bulunanlara abdest almalarını söyledei.** Enes diyorki: * Ben onun parmakları arasında suyun kaynadıgını gördüm. Bütün insanlar, son ferdine varıncaya kadar, abdestini aldı.* Parmakları arasında suyun kaynaması mucizesi sahih rivayetlerle bildirildigine göre bir çok kere tekrarlanmıştır.

Mucizelerden bir tanesi de, zehirlenmiş olan kızartılmış koyunun kendisiyle konuşmasıdır. O koyun isei Miçkem bin Selam’ın Yahudi olan karısının zehirleyip Peygambere (sav) takdim ettigi koyundur. Resulullah (sav) ondan bir lokma almış, çignemiş yutamamıştı. Çıkarıp atarken, ** Bu kemik bana zehirli oldugunu söylemektedir.** demişti. Hadisi, Buhari rivayet etmiştir.

Sahih rivayetlerle bize kadar gelmiş bulunan diger mucizeleri: O’nun bereketiyle yemegin artması, kütügün ona dogru inlemesi, dokunmasıyla hastaların şifa bulması ve bunlara benzer pek çok harikulade olaylardır. Hadis kitapları ve Sireti nebeviye hakkındaki kitaplarda, hiç bir hadis alimi tarafından tenkide ugramayan bir çok sahih rivayetler mevcuttur.

Allahın, Hz. Muhammede (sav) ikramda bulundugu bu harikulade olaylar ve mucizelerin hepsi bize kadar (bilindigi ve üzerinde ittifak edildigi gibi) tevatür yoluyla ulaşmış bulunmaktadır.

Mucize Dışındaki Diğer Harikalar Bunlar başlıca beş çeşit olup, şöylece özetlenebilir:

1- İrhas: Peygamber olmaya namzet bir zatın, peygamber olarak gönderileceğine delâlet eden olağanüstü bir hadisedir. Böyle fevkalâde bir hadise, o zata peygamberlik gelmeden önce meydana gelir. Hz. İsa (a.s)’nın daha beşikte iken konuşması, bazı ağaçların ve taşların Peygamber (s.a.s) Efendimize selâm vermesi, bulutun onu gölgelemesi gibi… İrhas da, mucize gibi yalnız peygamberlere mahsus bir harikadır.

2- Kerâmet: İlâhî emirleri dikkatle yerine getiren, günahlardan titizlikle sakınan ve Allahu Teâlâ’ya çokça ibadet ve taatla yaklaşan, zühd ve takva sahibi bazı büyük zevatta görülen hârikalardır. Allah dostu veli ve evliya diye anılan bu gibi zevâtın, gerektiği zaman „kerâmet“ göstermesi, Ehl-i Sünnete göre haktır. Bir çok hikmet ve faydalar vermesi ve etrafındakileri uyarması maksadıyla zühd ve takva sahibi bazı salih mü’minlere verilen bu ilahî lütuf ve ihsan, onların tabi olduğu peygamberlerin bir mucizesi sayılır. Kerâmet, mucize derecesine: veli de, nebinin derecesine asla ulaşamaz. Bu sebeble, keramet peygamberlik davasıyla ve istenilen zamanda gösterilemez.

3- Meûnet (Yardım, destek): Salih müslümanlardan olduğu halde, halk arasında hali gizli kalmış, iç âlemi anlaşılmayan bilinmeyen; meczup bilinen veya saf dil görünen kimselerden, bir iddiada bulunmadan meydana gelen bazı hârikalardır. Bu hal, sahibinin bazı belâ veya musibetten kurtulmasına ve geçiminin kolaylaşmasına yardımcı olur. Karşılarındaki insanların aklından geçenleri, maksat ve niyetlerini keşfetmek, bir çeşit meûnet sayılır.

4- İstidrac: Küfrü ve fıskı açık olan bazı kimseler elinde, arzularına uygun olarak meydana gelen hârikalara „istidrac“ adı verilir. Bu, Allah Teâlâ’nın, inad, kibir, hased ve ihtirasları sebebiyle yola gelmeyen, münkirlere istediği fırsatı vermesidir ki; kötülüğe ve günah işlemeye devam ederek, daha çok azaba müstahak olmaları hikmetine dayanır. Bu gibi zâlim, fâsık ve inkârcı kimselerin dünya ile ilgili isteklerine, kavuşmaları, arzu ve duaların kabulu, „istidrac“ sayılır.

5- İhanet: (Hakir ve zelil kılmak): Küfrü ve fıskı açık olan bazı kişiler elinde arzu ve isteklerine aykırı olarak meydana gelen bir takım harika olaylardır. Bu hale „hizlan“ adı da verilir. Bu tip yalancı ve münkirler elinde meydana gelen menfi hârikalar, Hak Teâlâ’nın onları yalanlamak ve rezil etmeyi dilemesi ile ortaya çıkar. Nitekim rivâyete göre; Peygamberlik, davasında bulunan „Müseylemetü’l Kezzâb“ diye anılan yalancı bir sapık, mucize göstermek maksadıyla tek gözü kör bir adama gözü açılsın diye dua etmiş; adamın gören diğer gözü de kör olmuş!

Sonuç olarak; hârika türlerinden, yalnız kerâmet ve irhas, sahibinin büyüklüğüne ve yüksek derecesine delâlet eder. Sihir ise, dinen haram olup, yukarıda belirtilen sebeblerle, bu hârika çeşitlerinden hiç birine girmez ve dinen hiç bir değer taşımaz. Sihirbazlar dinen makbul kişiler değildir.

Mucizeler ile Harikalar Arasındaki Fark

En önemli farklar şunlardır:

1- Mucize, ancak peygamberlik şerefine mazhar olan Allah’ın sevgili kullan, mümtaz şahsiyetler tarafından ve davalarına uygun olarak meydana gelir. Diğer hârikalarda bu şartlar bulunmaz.

2- Mucize, genellikle halkın istemesi üzerine gösterilir ve ortaya çıkar. Bu esnada halka, „Bir benzerini de siz getirin“ diye meydan okunur ve halk âciz kalarak bir benzerini yapamazlar. Veliler ve diğer harika sahipleri, böyle bir iddiada bulunamazlar.

3- Mu’cize gösteren peygamberler, her türlü ahlâkî fazilet ve üstün vasıflarla muttasıf birer ahlâk ve fazilet timsali olurlar. O kadar ki, bu halleri de, onların peygamberliklerine delâlet eden birer hârika derecesinde görülür. Bu sebeble, vehbî olan peygamberlik sıfatlarıyla muttasıf olmayanlar, mucize gösteremezler (Fazla bilgi için bk. Şerhu’l-Mevâkıf III, 177-181, Şerhu’l-Makâsıd, II, 130-135, İslâm’da İman ve Esasları 204-220).

Allah’ım. Bizi gönderdiğin Dinine, Kitabına ve Peygamberine (sav) sadâkat verdiğin kullarından eyle. Bizi îmândan, ihlâstan, hizmetten ve istikâmetten ayırma. Ahlâkımızı dînimizin güzellikleriyle güzelleştir, Davranışlarımızı inancımızla bütünleştir. Sözümüzü özümüzle birleştir. Bizi Sana hakkıyla teslim olanlardan eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım.Amin…

Sermed Kadir…28.06.2000

Dipnotlar:
[1] Büyük kuran tefsiri. Ali Arslan.c.4.s.548.550.
[2] Islam akaidi.ramazan el buti s.222.228.

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert