Faşizm Üzerine Notlar

Rabbimiz Maide Suresi ayet.3.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı beğendim…***

FAŞİZM; zaman ve mekana göre renk degiştiren belli bir düzen ve yönü olmayan baskı, dayatma ve teröre dayanan bir siyasi rejimin adıdır. Faşizm kelimesi demet, deste anlamını taşıyan latinceye ‘’ fasciz’’ den gelmektedir. Eski Roma imparatorlugu döneminde en yüksek devlet memurlarının önüde giden “Linçtorlar” ellerinde bir balta ile birlikte baglanmış bir degnek destesi taşırlardı. Bu deste kuvvet ve hakimiyet sembolü sayılırdı. İtalyan Faşizmide “fascio” denilen bu desteyi kendi alameti farikası, sembolü olarak kabul etmiştir.

İtalya da faşizm devrinde yapılan bütün resmi binaların, fabrikaların hatta yolların üzerinde bu baltalı deste resmi, sembol şeklinde işlenirdi. Çünkü faşist rejim, bu desteyi güç, kuvvet ve kudret ve hatta birli,gi oluşturan sembol olarak kabul ediyordu. 1922. Yılında iktidar mevkiine gelmesinden önce italyanın siyasi ve ekonomik hayatı Fransa ihtilalinin ilan ettigi insan ve vatandaş haklarına, yani ferdiyetçi liberal ve demokratik esaslara dayanmakta idi.

Bir yandanbu temellere göre ayarlanmış bir anayasa ve ferdin hürriyetine ve tabii haklarını geniş ölçüde kabul eden demokratik bir idare sistemi, öte yandan ekonomik hayatta serbest mukavele ve rekabet, ferdi hürriyet, geniş alanlı ferdi mülkiyet üzerinde kurulu, bir hukuk ve daha çok kilisenin dini inançlarına dayanan bir aile görüşü İtalyada hakim bulunuyordu. On dokuzuncu yüzyıl avrupasının siyasi ekonomisinde hakim olan bu liberal hava, ekonomik yönden güçlü sermayedarların ve geniş arazi sahiplerinin işine yarıyordu.

Hukuki eşitlik yanında, en koyu fiili eşitsizlikler, aşırı servet toplulukları yanında,en geniş bir yoksulluk ve fakirlik meydana geldi. Sermayeci ve emekçiler arasında uyumsuzluk ve halledilmesi güç menfaat ihtilafları, çıkar çatışmaları ortaya çıktı. On dokjuzuncu yüzyıl aydınları ve devlet adamlarından çogunun kanaatları da bu zıddiyet ve anlaşmazlık üzerinde toplanmaktadır. Bu dönemde Avrupada görülen ihtilaflar, anlaşmazlıklar ve tarışmayı, çatışmaya çeviren hadiselerde bu yüzden çıkmıştır…

Çünkü ekonomik yönden zayıf olan emekçiler, kendi menfaatlarını kurmak için bu şartlarda harekete geçtiler.Bunlarınm karşısında ise sermayeci ve patronlarda birleşmek geregini duydular. Örnegin o zamanlarda Fransa ihtilalini başarmış olan orta sınıfın yanında kapitalist ve proleter denilen sosyal sınıflar meydana getirilmiştir. İşçi, patron çatışması genişledi farklı ve yoksul zümreler arasındaki mücadeleler son haddine vardı. Bu durum Birinci dünya savaşı sonrasındaki İtalyada çok geniş bir şeki,lde açıkça kendini gösterdi. Savaştan müttefikleri ile birlikte galibiyetle çıkmış olan İtalyada cepheden dönen kahramanları budalalıkla, enayilikle itham edecek kadar ileri giden ve hükümet otoritesini hiçe sayarak önemli işletme yerlerini sekteye ugratacak ve sosyal hayatı sarsacak mahiyette olan bir liberal hava daha dogrusu bir anarşi havası kendini gösteriyordu. Örnegin, İtalyada hala 1789 fransız ihtilali prensiplerine sımsıkı baglı bulunan aciz bir hükümet, memleketin gittigi yıkıntı, çöküntü karşısında sadece seyircilik ediyordu.
İşte Faşizm, bu kargaşa ortamı, nizamsızlık ve düzensizlik karşısında huzur ortamına susamış bir kısım İtalyan halkının ve İtalyan burjuvazisinin ayaklanmasından dogmuş olan bir siyasi harekettir. Faşizm, örnegin bir liberalizm veya sosyalizm, komunizm gibi önce iktisadi, ekonomik ve siyasi bir doktrin olarak kurulmuş olmayıp sonradan doktrinleşmeye çalışılmış bir siyasi ideolojidir.

Yine bu konuda bir örnek verecek olursak; Fransız ihtilalini başta montesquieu ve Jan Jack Roussau olmak üzere on sekizinci yüzyılın fikir adamları hazırlamışlardı.”İnsan ve vatandaş hakları beyannamesi” bunun canlı bir göstergesi olarak ifade edilmiştir. Bu fikir adamlarının felsefesi ise genel olarak Liberalizme dayanıyordu. Ayrıca, sosyalizmin, komunizmin ideolojik olarak izahı Marx ve Engels’e dayanıyordu. Tatbikatta ise Lenin, Troçki ve Stalin sistemlerini tatbikat sahasına koymaya çalışmışlardı…

Buna karşılık Faşizm hareketinin dogrudan dogruya bir fikir babası,bir fikri öncüsü yoktur. Gerçi sonradan Faşizm doktrini kurulurken, Hegel ve Nietshe gibi alman filozoflarının fikirlerinden ilham alınsa da, Faşizm herhangi bir siyasi doktrin mahiyetini gösteremez Yani tabir caiz ise bu siyasi mezhep bir felsefi tefekkür, fikir neticesinde meydana konulan iktisadi veya teoriden icraat sahasına geçmiş degil, icraattan sonra felsefesini, dokrinini kurmaya çalışmış bir siyasi harekettir. Faşizm hareketinden en çok adı zikredilen

Mussolini diyorki: Faşizm, oda içinde evvelden hazırlanmış bir meslegin ifadesi olmadı. O, bir ticaret ihtiyacından dogdu ve bir icraat oldu. Faşizm bir fırka olmadı, fakat iki sene içerisinde bir parti aleyhtarlıgı ve hareket oldu…(Ramazan Nazlı.Faşizm, komunizm ve İslam) Faşizmin tarihi gelişimine bu girişten sonra kısaca bakabiliriz. Mussolini İtalyasında 1922-1945 yılları ara¬sında tatbik edilen tek partinin diktatörlüğü¬ne, milliyetçiliğin yüceltilmesine ve milliyetçi totaliter siyasal yönetimi ifade eden, rejim ve siyasal bir akı9mdır Faşizm. Latince’de otoriteyi İfade eden fasees kelimesinden türetilen İtal¬ya ncafcısdsme kelimesini İlk defa Beniıo Mussolini kullanmış olup İtalyan Faşist Hareketi’nin amblemi olmuştur.

Her şeyden önce parlamenter demokrasiyi şiddetle dışlayan faşizm, bireyciliği reddeder, liberalizmi eleştirir, akılcılığın ve hümanizmin kritiğini yapar. Bu bakımdan faşizm esasen topyekün bir red harekeli olarak ortaya çıkar. Devletin mutlak üstünlüğüne dayanarak kişi¬den, Devletin kurallarına uymasını savunur. Disiplin, itaat ve devlet yüceltilir. Hareketi yönlendiren yüce bir amaç sunulur. İtalyan fa¬şizminde bu Roma imparatorluğudur. Libera¬lizmin tüm konumları şiddetle eleştirilir. İtal¬ya’da ve Almanya’da son derece saldırgan bir milliyetçiliğe dayanan faşizm, bu ülkelerde özel bir cemaat hayatına özlem duyarak başa¬rılması için sınıf mücadelelerine düşman tavır takınmış, tarihi baştan yorumlamış ve kollektif hayalin top yekun politize edilmesi düşüncesine ulaşma¬ya çalışılmıştır. Faşizm doktrrini; Tek vücutçu ve siyasî faaliyetle¬ri tekele alması yönüyle de tekelci ve ayrıca otoriter bir rejim olarak, tarihin akış yönünde seyrettiğini iddia eder. Faşizm, her halükârda, totaliter, kuvvetli, şekilde merkeziyetçi ve ka¬tıksız biçimde hiyerarşiktir. Gençleri, yaratıcı güç diye göklere çıkardığı hayal gücü ve kuv¬vet içgüdüsü ile coşturur; tek bir ideal göste¬rir: „İnanmak, itaat etmek, savaşmak.“ Faşizmin uygulandığı İlk ülke İtalya ise de farklı uygulamaları ile çeşitli ülkelerde de tatbik edilmiştir. Yasaları uygulayacağına ve ülkeyi düzensizlikten kurtaracağına dair söz veren Mussolini, toplumsal kargaşadan ve ekonomideki anarşiden yılmış olan geniş yığınların desteğini kazandı.

1922 yılında, ünlü „Roma’ya Yürüyüş“ü gerçekleştirecek ve iktidarı alacak kadar güçlenmişti. Mussolini, bütün muhalefeti ezdi, parlamentoyu bir kuklaya dönüştürdü, sendikaları ve işçi örgütlerini kaldırdı ve kendi diktatörlüğü altında, faşist parti tarafından yönetilen totaliter bir devlet oluşturdu. Parti üniforması (kara gömlek), selâmlama ve öteki seremoniler, daha önceki tarihlerde gerçekleştirilen bir darbenin lideri olan ve Fiume kentini „Duce“ (lider) olarak yöneten Gabriele D’Annunzio’dan esinlenerek alındı. Bu dönemde İtalya’da, Büyük Faşist Konsey gibi birçok yeni kurum oluşturuldu. Ekonomi yeniden düzenlendi, sınıf ayrılıklarını koruyan korporatif bir devlet yapısı oluşturuldu.

28 Ekim 1922’de Kara gömlekli¬ler diye bilinen grup üyelerinin „Roma’ya yürüyüşüyle faşizm devlete ilk adımını attı. Ardından yavaş yavaş ideolojisini oluştur¬ma sürecine geçti. Kısa zamanda, kendini be¬ğenmiş bir megaloman olmakla beraber tahsi¬li olmayan ama iyi bir hatib olan Mussolini’nin idaresi altında orijinal bir organizasyon ha¬line geldi. Roma yürüyüşünden sonra başba¬kanlığa getirilen Mussolini, devleti faşizme gö¬re örgütledi. Faşist parti dışındaki siyasal par¬tiler kapatıldı. Sola yönelik sindirme ve terör hareketi başlatıldı. Kapitalist girişim ve yatırımlar denetlenerek desteklendi.

Eğitim, faşizmin ilkelerinin benimsetilmesiydi. Ve İtalya, savaşa hazırlanıyor, halka, yeni bir Roma İmparatorluğu kurulacağı vaat ediliyordu. Devlet bu dönemde Birinci dünya Savaşı’nın doğurduğu düş kırıklığının ardın¬dan halka yeni bir inanç ve yeni umutlar aşı¬landı. 1930’lu yılların getirdiği evrensel ekono¬mik krizin sebep olduğu sefalet, Mussolini’ye zengin ülkelerin sömürdüğü Proleter Devlet¬ler tezini geliştirmesine ve düşüncelerin halk tarafından tasdikine İmkan tanıdı. Propagan¬da ile kazanılan sunî güç, faşizmin İtalyan top¬lumunun tümüne yayılmasına engel olmadı.

Faşizm en büyük dayanak noktalarını köylü kitlelerden ve onu sınıf tabakalardan elde et¬ti. Mussolini, sık sık faşizmin ihraç edilemeyeceğini söylemişti. Buna karşın, faşizmin geliştirdiği fikirler ve yöntemler, birtakım farklılıklarla birçok ülkede uygulandı. Almanya’da Adolf Hitler, antisemitizm ögesini de vurgulayarak kitlesel bir destek kazanmayı başardı. 1937’den sonra Nazi etkisi, birçok faşist harekete egemen oldu. Almanya, İtalya ve Japonya, Avrupa’da ve Doğu’da „yeni bir düzen“ kurulması için ittifak yaptılar. Faşist ilkeler, birçok Orta ve Doğu Avrupa ülkesinde de benimsendi. Macaristan ve Romanya’da güçlü faşist hareketler gelişti. İspanya’da da, Milliyetçilerin İç Savaş’tan (1936-1939) galip çıkmalarından sonra faşizm uygulandı. Falange, tek yasal parti hâline geldi. Faşizm, İkinci Dünya Savaşı’nda yol açtığı felâketlerle insanlığa büyük zarar vermiş, birçok faşist önder savaş suçlusu olarak yargılanıp idam edilerek cezalandırılmıştır. (Sosyal bilimler A.) Avrupada bir çok ülkede faşist hareketlerin ortaya çıkışı, iki Dünya Savaşı arasına rastlar. Bunlar birbirlerinden sosyal dokuları, insan hakları, kilise’ye bakış açısı, içinde geliştikleri toplumun İdeolojik ve politik yapısı gibi nokta¬larda farklılıklar gösterirler. Örneğin Salazar rejimi, İspanyol falanjist ve kodilist hareketler, Romanya’daki Garde de Fer yani Demir Sa¬vunma gibileri nasyonal sosyalizmin tersine kilise’ye yakın bir tavır almışlardır, öte yan¬dan Faşizm, Norveç’te işçi sınıfına, Roman¬ya’da toprak sahiplerine dayanmıştır.

Avrupa dışında da Japonya’da, Güney Ame¬rika ülkelerinde özellikle Arjantinde ve Afri¬ka’da Peronizm, Nasırizm gibi faşist eğilimli, askerî diktatörlükler de ortaya çıkmıştır. Bun¬lar doğrudan İtalyan Faşizminden etkilenmemişlerse de, bazı benzer yanları vardır. Faşizm ideolojisi genel bir anlatımla yakın tarihi ilgilendirdiginden Faşist hareketlerin ve rejimlerin çeşitli izah¬ları bu dönemlere özgü yapılmıştır. Kimileri faşizmi, Yirminci yüzyıla sıkıştırmaya çatışırken, kimileri de, daha ge¬nel bir tavırla, bazen insanlık tarihinin geçmi¬şinde bulmaya, bazen de psikolojik temelleri¬ni arayarak İnsanın doğasına mal etmeye çalış¬mışlardır.

Pierre Milza ve Marianne Benteli, faşizmin Avrupa devletlerinin sosyal yapıları¬nı kökünden sarsan 1914 sonrası kriz ve geri¬lim atmosferinde hayat bulduğunu ispat etme¬ye çalıştılar. Ücretliler, memurlar, teknik geliş¬me karşısında proleterleşmeden korkan tüc¬carlar, ekonomik gelişmeler, para sıkıntıları gi¬bi orta tabakayı meşgul eden korkuları ustaca istismar etmeyi beceren faşizm, güncel yaşantıya iyi entegre olamayan 1914 savaşçılarının hınçları, skandallarla bunalan gençliğin mutlakiyet özlemleri, parlamenter rejimin kötü uy¬gulanmasından yararlanmayı bildi.

Genelde faşizm, sosyal ve ekonomik bir kabuk değiştirme¬nin olduğu bir devreye rastlamaktadır. Bu, özellikle, Mussolini idaresi altında tarıma da¬yalı bir ekonomiden endüstriye dayalı ekono¬miye geçiş yapan italya’da dikkat çekmekte ve 1929 krizi ile de aynı döneme denk düşmekte¬dir. Buna karşılık zor olan, aynı şekilde etkiye maruz kalan. Amerika’da hiçbir faşist rejimin gelişmemiş olmasının nasıl izah edileceğidir. Bu durumda bu tezin ihtiyatla kullanılması ge¬rekmektedir. Buna karşılık faşizmi, Avrupa’ya ait bir ruh hastalığı, liberal demokrasiden bir sapış, arızî bir gerileme olarak da tanımlayan¬lara raslanmıştır.

Biz yine Faşizm siyasi hareketlerinin dogdugu İyalyaya dönecek olursak örnegin: Birinci dünya savaşından sonra İtalyada hüküm süren düzensizlik ve kargaşa hali ve anarşi,nizamsızlık, sosyalist nazariyelerle beslenen işçi sınıfının faaliyetleri sonucunda oldugu için faşizm, ayaklanmasının ilk hamlesinde Komunizm ideolojisine karşı oldugu bilinen bir gerçektir. Esasen bu siyasi hareket, daha iktidar olmadan önce ; faşistlerle komunistler arasında barış tanımaz bir düşmanlık ilan edilmişti. Faşizm doktrinini oluşturmaya çalışan Mıssolini diyorki: Bir çok yer altı madenlerinin bulunması, yani çalışma metodları, ilmi keşifler gibi ekonomik hadiselerin önemini kimse inkar edemez. Ancak diger faktörleri bir tarafa bırakarak, insanlık tarihini, sadece bunların izaha kafi geldigini kabul etmek saçmadır. Faşizm hala her zaman mukaddesata ve kahramanlıga, yani faktörü yakından veya uzaktan ekonomik olmayan hususlara inanır. Faşizm siyasi hareketi, komunizme oldugu gibi demokrasiye de düşman bir sistemdir.Mesela Birinci dünya savaşından sonra İtalyada hüküm süren nizamsızlık, düzensizlik, ona seyirci kalan ve demokrasi esaslarını ihlal ederiz korkusuyla harekete geçmeyen aciz bir idare yüzünden genişledigi ve taraftar buldugu faşizm hareketi, bizzat bu gevşek idare sistemine yani demokrasiye ve Fransız ihtilali prensiplerine karşı bir ayaklanma mahiyetini esas alan bir harekettir.

Yine bir örnek verecek olursak; Beşinci iktidar yılında Mussolini, çok meşhur diye bilinen 26. Mayıs. 1927 millet meclisi nutkunda şöyle diyordu: “Şurası açıktırki, yarınki meclis bu günküne benzemeyecektir. Bugünkü 26.Mayıs günü genel ve demokratik oy yalanını merasimle gömüyoruz.” Aynı nutkun bir başka yerinde ise: “Bütün muhalefet gazeteleri ortadan kaldırıldı. Faşizme muhalif bütün partiler feshedildi. Şimdiden önemli işler başaran bir polis teşkilatı kuruldu. Sürgün cezası tatbik olundu. Sayın baylar bu bir terör müdür ? Hayır, terör degil, olsa olsa şiddettir. Terörcülükmü ? Asla. Bu bir sosyal saglıktır. Milli duruştur. Bir doktorun vücudundaki, bünyesindeki bir iltihabı, mikrobu kaldırması kesip atması gibi, bu unsurlarda sosyal bünyeden kaldırılıyor.” Diyerek demokrasi düşmanlıgını ilan etmiştir.

Bir yandan Sosyalizme,komunizme, öte yandan demokrasiye düşman olan Faşizm, şüphesiz ferdiyetçilige de karşı bir idari sistemdir. Faşizm, ferdi toplum içinde yogurulmuş ve toplumun menfaatine hizmet eden ahlaki ve manevi bir varlık olarak görmek ister. Mussolini diyorki: “ Genel hatlarıyla Faşizm, yalnız kanun koyucu ve müesseseler kurucu degildir. Manevi hayatın terbiyecisi ve aynı zamnda motorudur. İnsan hayatının şekillerini degil, muhteviyatını, insanın karakterini yeniden yapmak ister…”

Faşizm ideolojisi tabiiki totaliter bir siyasi harekettir. Yalnız insanı degil aynı zamanda devleti de kendi emellerinin aracı olarak düşünür. Faşizm bu anlamda Liberal devletin pasif tarafsızlıgı yerine, milli devletin aktif ruhaniyetini koymak istemiştir. Faşizm için devlet mutlaktır. Faşizm doktrininin devlet anlayışı, devletin özü, cevheri, rolü ve gayeleridir. Onun karşısında fertler ve gruplar ancak araç gibidirler. Mussoliniye göre: Devlet dışında beşeri hiç bir şey yoktur. Devlet dışında ne fert vardır, ne grup. Faşizm ferdin hakiki hürriyetini ihlal etmedigi iddiasında ise de Mussolininin şu sözleri bu iddiayı red ve inkar ederek çürütmektedir:

Mussolini diyorki: “ faşist devlet, milleti teşkilat altına alır, fakat fertlere de yeterli bir alan bırakır. Gereksiz hürriyetleri tahdit edip kısıtlamıştır. Fakat esas hürriyetleri muhafaza eder, bu sahada hüküm veren yalnız devlettir, fert degildir.” Bu sözlerdeki çelişki açıkça kendisini göstermektedir kanaatındayız. Hüküm tamamıyla devlete ait olunca, ferdin hürriyetinden hangi hususlarda söz edilebilir bilinmez. Faşizmi anlatan bu ifadeler, Bu siyasi hareketin, totaliter karakterinin damgasını taşımaktadır. Faşizm savaşçı ve emperyalist bir karaktere sahip sistemdir. Bu konuda yine Mussolini diyorki: “ Barış temeline dayalı bir doktrin faşizme uygun degildir. Faşizm bu barışçılık aleyhindeki ruhu fertlerin hayatına bile tatbik eder. Fertler mücadeleye alıştırılmalıdır.” Faşizm, bütün dünyanın birbiriyle kucaklaşmasını reddeder. Medeni milletler toplulugu içerisinde yaşamakla beraber onların gözünün içine dikkatle ve meydan okuyarak bakar. Faşist devlet, bir kudret ve hakimiyet idaresidir, ölen milletler bu emelden vaz geçmiş olanlardır. Faşizmin ekonomik cephesi de, yukarıda belirtilen siyasi yönüne uymaktadır. Faşizmde esas olan devlet otoritesidir. Üretim devletin kontrol ve güdümü altında olmalıdır. Fakat buradaki güdümlü sistem, sosyalist, komunist sistemden tamamen ayrı ve ona karşıdır.

Faşist devlet, ekonomik alanlarını kendisine mal etmiştir. Üretim vasıtaları sosyalizm, komunizmde oldugu gibi, devletleştirilmemiştir. Ancak Faşizmin kabul ettigi mülkiyet, liberalizmin mutlak mülkiyeti degildir. Mussoliniye göre: “ Faşizm mülkiyeti muhafaza eder, fakat onu sosyal bir vasıta olarak düzenler, faşizm hususi mülkiyete saygı göterir, fakat onu milli ekonomiye ve hayatın akışına katar. Mülkiyet bir hak ve vazifedir…”

Faşizm sistem ve hareket olarak; milliyetçi, gelenekçi, ananeci ve milli adetler bakımından muhafazakardır. Zaten bu hasletler faşizmi bir bakıma tanıtan, besleyip büyüten o toplum içinde sevdiren olgulardır, duygulardır. Mussolini bu duyguları o kadar iyi bir şekilde işlemiştirki; daha siyasi hareketin ilk yıllarında italyan toplumu tarafından şiddetle sevilip benimsenmiş, kendi hal ve durumları nasıl olursa olsun moralleri her zaman en üst düzeyde seyretmiştir. Mussolini bu vasıfları bir çok nutuklarında, konuşmalarında italyada kendi rejimini kökleştirme vasıtası saymış ve bu konuda çok başarılı olmuştur.

Yeri gelmiş din maskesini ya da istismarını son derece başarılı işlemiş, halkın ruhuna hitap etmesini bilmiş, katolikligi bir araç, bir vasıta olarak kullanmak yolunu tutmuştur. Dikkat edilirse Faşizm tek iradeye baglı, otoriter, totaliter, baskıcı, şiddet yanlısı ve liderin yani “DUÇE” nin yanında ikinci bir iradeye kesinlikle müsaade vermemiştir. Millet meclisinde, senatoda, bakanlar kurulunda “tek adam” rolünü hiç bir zaman elinden bırakmamış, hatta papaya karşı olan tutumlarını sergilerken ondan da üstün oldugunu her zaman açıga vurmuş, ileri gittigin anladıgı anda da problem olacak hususları tatlıya baglamasını bilmiştir.

Çünkü Faşizm rejimi hangi yönden ele alınırsa alınsın şahsi bir rejimdi. Faşizm demek o zamanın aydınlarının ifadesini bulan sözle mussolini demekti. Mussolini kendinden başka söz ve fikir beyanına hiç bir zaman tahammül edememiş, etrafında şahsiyetli bir tek kişi dahi yaşatmamış, kendi tayin ettigi kişileri bir “emir eri “ gibi kullanmasını bilmiştir. Mayıs. 1927. yılındaki nutkunda bu konuda şöyle diyor: “ Faşist hükümette bütün bakanlar ve bütün müsteşarlar birer neferdir., şeflerinin yani mussoloninin gösterdigi yere giderler ve dur dedigim zaman dururlar…”

O zamanın aydınlarından ve aynı zamnda faşizminde en ateşli taraftarelarından Maria Misiroli diyorki: ” Demokrasiye, liberalizme, sosyalizme ve kominizme anonim siyasi doktrinler gözüyle bakmak mümkün oldugu halde, bunun aksine olarak faşizmi lider ve önderinin şahsından ayırmaya imkan yoktur.” Faşist ideolojide genelde tek kişi yüceltilir ve o ne derse büyük bir huşu içerisinde onun sözü dinlenir, emirleri tatbik edilir, işaret ettigi her ne ise o mutlak dogru olarak kabul edilip icraat sahasına konulur. “DUÇE” lakaplı mussolinide bu böyle olmuş, “FÜHRER” lakaplı hitler ise aynı yolu daha da genişleterek önce başbug sonra kendisini mukaddes olarak kabul ettirmişlerdir. Yani “tek adamlık” faşizmin degişmez ve degiştirilemez, aksi düşünülemez bir gerçegidir. Olaya daha geniş açıdan bakacak olursak sapık ideoloji diye vasıflandırdıgımız insan beyninin ortaya koydugu bu idari sistem ve yöntemler adı, yöntemi, ifade ettigi açılımı ne kadar farklı gibi görülsede birbirlerinden pek te farklı degildir. Örnegin; Faşizm ve Konunizm birbirlerinde ayrılmayacak ölçüde uygulamada farksız tavır sergilemişlerdir. Komunizm, faşizmin korkunç bir ürününden başka bir şey degildir. Komunizm ve Faşizm arasında sıkı bir ilişkinin var oldugu noktası tartışma götürmez bir gerçektir.

Faşiz ve Komunizm mana, mahiyet, teori, pratik ve kök itibariyle aynı çöplügün eserleridir. Her ikiside tarzları, tavırları, hareket kabiliyetleri, uygulayış ve uygulanış durumları degişik gibi görülsede, çöküş halindeki kapitalist sistemin ürünleridirler. Bir müddet kapitali, sermaye sınıfını ellerinde tuttuklarını ifade etselerde sonunda bitişleri yine kapitalizmin elinden olmuştur. Bu idarelerin en belirgin vasıflarından biriside Ordudur. Ordular, her zaman yönetici sınıfın özel baskı ve dayatma aracı olmuşlardır.

Komunizm ve Faşizmin en belirgin taraflar halkı kendi emelleri dogrultusunda beyin yıkama yöntemleriyle kazanma çalışmasıdır.Bu ugurda her türlü çabayı sarfetmişler istismar edilmeyecek hiç bir konu bırakmamışlardır Örnegin; Milliyetçilik, mukaddes ve manevi degerler, kişi özgürlügü, bagımsızlık, savaş, barış, işçi, köylü, halk üzerinden siyasi çıkar çabaları, pahalılık, fakirlik, yoksulluk, açlık, zenginlik gibi konuların her zaman kendi siyasi amaçları dogrultusunda işleyiş ve açılımı bu rejimlerin ayakta kalmasını saglayan unsurlar olarak her zaman yerini korumuş ve halada yeri geldiginde bu edebiyat işletilmektedir…

Batıl ve saıp fikir akımları dıştan bir ayrılık içerisinde olsalar ya da öyle görünseler bile temel noktalarda aynı kulvarın yarışçılarıdır. İnanıyoruzki; İslam dininin dışındaki bütün fikir akımlarının temeli batıla, zulmete ve karanlıga dayalıdır. Bu siyasi hareketlerin hepside haktan yana olmayan kuvvet bulunca başta olan liderini tanrılaştıran, ilahlaştıran ve ilşah gibi gören sistemlerdir. Hepside materyalist zihniyetin ortaya koymuş oldugu sapıklık ve çarpıklıktır.Bu yabancı, batıl fikir akımlarının hiç birisi İslama ve Müslümanlara dost olamaz, bazı sapık şahsiyetler ifade etsede bu sistemlerin İslamla uzaktan yakından hiç bir ilgileri olamaz. Müslümanlardan yana imiş gibi görünmeleri sadece bir aldatmacadır.

Peygamber efendimiz bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Ben ve insanlar şuna benzeriz: Bir adam vardır, ateş yakar, iyice parlayınca, kelebekler ve öbür yaratıklar gelip o ateşe düşerler. Adam da durmaksızın onları ateşten kurtarmaya çalışır. işte ben de, belinizden tutup sizi kurtarmaya çalışıyorum, siz ise o ateşe girmeye yelteniyorsunuz…
(Ebû Hureyre ra. Buhârî.)** Allahım sapık ve batıl yol ve izleri sürmekten bizleri muhafaza eyle. Bizleri Firavun ve nemrut zihniyetlerlilerin şerrinden koru. Bizleri senin dosdogru dininden ayırma. Bizleri Sünneti seniyyeye sımsıkı sarılanlardan eyle. Bizleri sünnet ve cemaat ehli olanlar sınıfından ayırma. Sen her şeylere kadirsin Allahım…Amin…

Sermedkadir…Lu…05.10.2011

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.