FİTNE ORTAMINDA KARDEŞLİK HUKUKUNUN KORUNMASI…

Rabbimiz Nisa  Suresi  ayet.135.te mealen  şöyle  buyurmaktadır: *** Ey iman edenler! Adaleti titizlikle ayakta tutan, kendini, ana-babanız ve akrabanız aleyhinde de olsa Allah için şahitlik eden kimseler olun. (Haklarında şahitlik ettikleriniz) zengin olsunlar, fakir olsunlar Allah onlara (sizden) daha yakındır. Hislerinize uyup adaletten sapmayın, (şahitliği) eğer, büker (doğru şahitlik etmez), yahut şâhidlik etmekten kaçınırsanız (biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan haberdardır…***

Peygamber  efendimiz Buharide  rivayet  edilen  bir  hadisinde  mealen  şöyle  buyurmaktadır: ** Müminler, birbirlerini sevmekte, merhamet etmekte, şefkat göstermekte tek vücut gibidirler. O vücudun bir organı rahatsız olursa, diğer organlar da acı çekip uykusuz kalır…**Nûman (ra).

Kardeşlerim,  Fitne,  bozgunculuk, terör, kardeşlik  hukukunu  zedeleyen  insanları  birbirine  düşüren olumsuzlukların  başında  gelir. Son  hafta  içerisinde  Türkiyede  mevcud  olan  yönetime  karşı bir  darbe  girişimi  oldu. Yüzlerce  insan  öldürüldü  binlerce  insan  yaralandı. İnsanların  huzurunun  kaçırılması  bir  yana  İnsanlar  arasındaki güven  unsuru  zedelendi. Aynı  toplumun  askeri  kendi  insanına  silah  çekti,  tanklarla  insanlar  ezildi, vatandaşlık  bağı  ile  birbirine  bağlı  olan  bir  grup  başka  bir grup  olarak  gördüğü toplumun  meclisini  bombaladı.

Ben  burada  Medya’da  izlenen  hususları  tekrar  edecek  değilim. Türk  insanına  çok  büyük  travmalar,  acılar  yaşatıldı. Maddi  ve  manevi  çok  büyük  zararlar  verildi  ve  hala  çok  büyük  zararalar  verilmeye  devam  ediliyor. Son  haftada  yaşanan darbe  Türkiyenin  90.yıllık  tarihinde  ilk  olmadığı  gibi  görünüşe  bakılacak  olursa  son  da  olmayacak gibi. 1960. yılında yapılan  ve  Ülke  Başbakanını  ve  Bakanlarını  asarak ve  toplumu  onlarca  yıl  maddi  ve  manevi  olarak  gerilere  götüren  darbeler, her  on  yılda  bir  yapılır  oldu.

Türkiyede  yaşanan bütün darbelere şahit olduk ve en ağır faturaları birlikte topluma  ödettiklerini  yaşayan  bir  toplum  üyesiyiz. Bu  darbelerden en  fazla  sıkıntı,  işkence,  eza  ve  cefa  çekenler  Müslümanlar  olmuştur. Müslümanların  bir  kısmı  hiçbir suçu olmadığı halde aylarca ve yıllarca askeri hapishanelerde

Çok  acılara  maruz  kalmışlardır. Müslümanlar  son  yapılan, 15.temmuz  darbesine  kadar  başlarına  vurulup  yerlerine  oturtulmuşlardır.  Bu  darbelerin  en  tehlikelisi  1980. darbesi  ve  28. şubat  darbesi  Müslümanlara  yapılan  ve  bin  yıl  sürecek  denilen  çılgınlık  hareketleridir. Bu  son  darbe  göstermiştirki, bu millet artık başına vurulduğunda yerine otumayacak ve imanının gereği olarak kıyama kalkacak. Bu gerçek, geride bırakmış olduğumuz acı darbe tecrübelerinin bizlere artık ayakta kalmayı öğretmesinin bir neticesidir.

Rabbim bu millete yüzyıllardır İslam’a hadim (hizmetçi) olmayı nasib etmiştir. Bu lütuf, hiçbir dönemde inkıtaya uğramamıştır. Bu milletin İslam’a ve ümmete hizmetini sonlandırmak için planlanan 15 Temmuz darbesi, Rabbimizin lütfu ve milletimizin feraset ve basiretiyle amacına ulaşamamıştır. Rehavete kapılmadan ve dünyevileşmeden, birbirimizin hak ve hukukunu gıyabımızda muhafaza ederek Allah’ın dinine hizmet görevimizi hakettiği şekilde yürütmeye devam edeceğiz  inşaallah.

Kardeşlerim, Rabbimiz  insanın çok aceleci bir varlık olduğunu bildiriyor. Bu acelecilik sebebiyle insan, olaylarla ve kişilerle ilgili önünü ve sonunu hesap etmeden çok çabuk yargılara varıyor. İnsanın yaşanmakta olan olayların fotoğrafını tam olarak çekebilme kabiliyeti ve yeteneği yoktur. Bizler ancak parçayı görebilme yeteneğine sahibiz. Bütünü görebilmek ancak Rabbimize mahsustur. Görmüş olduğumuz parçayı bütün zannetmek ise en büyük yanılgımızdır.

İşte aceleci fıtratımız tam da burada devreye giriyor ve bize görmüş olduğumuz parça üzerinden hüküm verdiriyor. Bu hükümlerimizin ne kadar hatalı ve yanlış olduğunu ise Rabbimiz bütünü gözümüzün önüne koyduğunda anlıyoruz. Bu aceleci hükümlerimiz bazen fitneye sebep olurken bazen de çıkmış olan bir fitneye hizmet ediyor. Bu  münasebetle  ifade  edelimki, İslam Tarihinde yaşanmış bazı fitne olaylarını öğrendiğimizde anlamakta çok güçlük çekiyoruz.

Öyleki  Peygamber  Efendimizin (sav) öz elleriyle yetiştirmiş olduğu can dostları birbirlerine kılıç çekiyorlar ve birbirleriyle savaşıyorlar. Bu acı tablolardan bazıları  hala içimizi  acıtır  örnek  verecek  olursak: “Hicretin 35. yılının Zilhicce ayının on sekizinci günü Hz. Osman efendimiz şehit edilir. Onu şehit eden fitneciler saf değiştirerek Hz. Osman’ın intikamının alınmasını isteyenlerin tarafına geçerler. Bu konuda Hz. Ali’ye acele etmesi için baskı yapmaya başlarlar.

Hz. Aişe annemiz, Talha bin Ubeydullah ve  Zübeyr bin Avvam Hz. Osman’ın katillerinin bulunup cezalandırılmasını isteyen Medine halkının sözcüsü olmuşlardır. Onlarla birlikte yüzlerce kişi Mekke ve Medine’den yola çıkarak Basra’ya yönelmişlerdi. Basra valisi bu yürüyüşü engelleyememiş ve Basra, Talha, Zubeyr ve Hz. Aişe annemizin hakimiyeti altına girmiştir. Durumu düzeltmek isteyen Hz. Ali Efendimiz ordusuyla Basra üzerine yürür. İki taraf arasında yapılan görüşmeler neticesinde anlaşmaya yaklaşılır.

Fitneciler iki grubun anlaşma noktasına geldiğini görünce fitne ateşini yeniden alevlendirirler ve iki taraf arasındaki savaşı başlatırlar. Savaşın faturası; Hz. Ali’nin ordusundan beş bin kişi, karşı taraftan ise on bin kişi hayatını kaybeder.” Kazanan sadece fitne ve fitneciler olur. Olay İslam  tarihinde  bilindiği  gibi  “Cemel Vakası” olarak geçer. Bu  olaylardan bir yıl sonra, Hicri 37 yılda Hz. Ali’nin Muaviye’yi görevden almak istemesiyle başlayan ve Sıffın savaşıyla yine ortaya çıkan fitne, Hicri 40 yılında Hz. Ali’nin şehid edilmesiyle noktalanmıştır. Hicretin 60. yılında ise Hz. Hüseyin Efendimizin Kerbela’da şehid edilmesiyle ümmetin içine düştüğü tefrika kemikleşmiş, meydan fitneye ve fitnecilere kalmıştır. 600 yıl, üç kıtada hüküm süren Osmanlı, milletin yüreğinde yakılan fitne ateşi sonucunda masa başında cetvelle paramparça edilmiştir.

Osmanlı  devletinin  ve  halifenin  birlikte  yok  edilmesinden  sonra  50.60.parçaya  bölünen  halkı  Müslüman  olan  devletlerin  dünya  siyasetinde 2016. yılında  hiç  bir hükmü  yoktur. Birazcık  kuvvet  bulmaya  çalışan  devletlerde Birleşmiş  milletleri  yönlendiren  beş  asıl  üye  ve  onların güdümünde  olan peyk  devletler  tarafından başlarına  binbir  kaos  çorabı  örülerek  gelişmesi,  söz  sahibi  olması  önlenmektedir.

Tabiiki  bütün  suçu  dış  düşmanlara  yükletmek, ülke  içindeki  onların  işbirlikçilerini  hesap  etmemek  olurki, müslümanlar  olarak  bizler  inanıyoruzki  İç  düşman  yardımcı  olmadan  dış  düşman  hiç  bir  dönemde  başarılı  olamamışlardır. Bugünün  iç  düşmanları  ise  Türkiye  ve  Türk  insanı  için Ruhunu Pensilvanyalı birisine  satanlar  olmuşlardır…Bunlar  bu topraklarda on yıllar boyunca fitnenin kaynağı oldular. Anne baba ile çocuğunu ayırdılar. Kardeşi kardeşe, askeri askere, polisi polise, hakimi hakime, savcıyı savcıya, memuru memura, amiri amire düşman ettiler.

Ne kadar nifak varsa, temelinde bunların parmağı var. Mikrop gibi, bünyeye yerleşene kadar son derece pasifler. Yerleştikten sonra, yaşadıkları bünyeye saldırıyorlar. İstila ve ifsad ediyorlar. Yetmiyor. Yanındakine de bulaşıyorlar. İnsanları birlikte yaşamaktan korkar, en yakınlarına güvenemez hale getirdiler. Şu  anda herkes şaşkın. Aynı zamanda öfkeli.

Bir birine düşman edilen siyasetçiler, bu hainlik ve canilik karşısında bir aradalar. Önemli kararlar alınıyor. Olağanüstü Hal konusunda bile, siyaset alanında mutabakat var. Hainlerle ve canilerle mücadele konusunda herkes hem fikir. Bu hengame içinde birtakım hatalı kararlar da alınabilir. Önemli olan kararların bu ihanet  şebekesinin çökertilmesi amacına uygun olup olmadığı. Her şey kısa zamanda normal işleyişine döner ve kargaşa içinde alınan bir hatalı karar varsa düzeltilir  umudunu  taşıyoruz.

Elbette kırk yıldır hazırlanan bir haşhaşi çetesinin başka planları da mutlaka  vardır. Rabbimiz  Yahudileri  ve  hristiyanları  dost  edinmeyin  buyuruyor,  lakin  bu  kökü  dışarıdan  idare edilen tehlikeli  fitne  yumağı içten  içe  SIZINTI  maharetiyle  toplumun bütün  müesseselerini kangren  haline getirmeyi  amaçlamıştır. Toplumun  bütün  kurumlarını itibarsızlaştırmaya  yemin  etmişlerdir. Askeri  ve  sivil  her  kurum  onların bitmez  tükenmez  öfkelerinden nasibini  almışlardır…

Günümüzde  yaşananlar  Türkiye  ve  Türk  insanı  için  korku filmi gibidir. Son  hafta  içinde Örneği  nadir  görülen, bu kadar kapsamlı darbe teşebbüsüne karşı yine  eşine  ender  rastlanan güçlü bir silahsız halk tepkisi ortaya konulmuştur. Kardeşlerim  yine  başa  dönüyoruz  ve  diyoruzki, Toplum  düzenini  bozucu  unsurların  başında FİTNE  ateşi  vardır.Ve  inanıyoruzki,  Toplum düzeni bozulmadıkça, asla ve asla kaos olmaz.

Bizler  kaos,  isyan, terör  ve  bozgunculuk  yapmak  için  degil  Allaha  ve  onun  şanlı  Rasulüne  şehadetimizi  tekrarlamak, aynı  zamanda  gereğini  yerine  getirmrk, Kuranı  kerime  ve  sünneti  seniyyeye  sımsıkı  sarılarak  Sıratı müstakim  üzere  hayatımızı öğrendiğimiz  ilim  ve  amellerimizle süsleme  ğayretlerini teslimiyetimizin  göstergesi  olarak  anlıyor  ve  ömrümüzü  bu iman  üzere  tamamlamayı  arzu  ediyoruz. Ve  inanıyoruzki;

MÜ’MİNLERİN birbirlerini sevmesi, kelime-i şehadete dayanan bir hadisenin  tezahürüdür. Günümüzde yaşayan müslümanların; önce “nizam-ı âlem” idealini esas alan devletlerini, sonra birbirlerine karşı olan sevgilerini kaybettiklerini söylemek mümkündür. Eğer  müslüman, diğer  müslümanları  kardeş  tanımayı  unutursa  işte  o  zaman  başımız  beladan  kurtulmaz  Allah  korusun.  Bu  sebepten  kardeşlik  hukukumuzu  bir  defa  daha  gözden  geçirelim  inşaallah…

Peygamber  Efendimiz  bir  hadisinde  mealen  şöyle  buyurmaktadır: **Kendisinde şu üç şey bulunan kişi, hem sevabı hak etmiş, hem de îmanını tamamlamıştır: Dünyada yaşadığı güzel bir ahlâk, kendisini Allahın yasaklarından uzaklaştıran verâ ve cahilin cehlinden alıkoyan olgunluk…** Enes (ra). Bezzâr.

Sahih bir iman ve bu imana dayanan sevgi ve kardeşlik hukukuna riayet gibi unsurların yeniden ihya edilmesi gerekir. Mü’minlerin birbirlerini Allah (cc) için sevmeleri, fütüvvet ahlâkının zaruri bir sonucudur. İslâm’da kardeşlik hukuku ‘genel haklar’ ve ‘Özel haklar’ olmak üzere ikiye ayrılır.

Öncelikle GENEL HAKLAR hususuna  bakalım  inşaallah: Bu haklar; Allah (cc)’ı Rab, İslam’ı din, Kur’an’ı hidayet rehberi ve Peygamberimiz Efendimiz’i (sas)’ en güzel örnek kabul eden her müslümanı içine alır. Sahihi  Muslimin  bizlere  ulaştırdığı  hadiste, Genel haklar konusunda Resûl-i Ekrem (sas) şöyle buyurmuştur: **Müslümanın Müslüman üzerindeki hakkı altıdır: Karşılaştığın zaman selâm ver. Seni davet ederse davetine icabet et. Senden nasihat isterse ona nasihat et. Aksırınca Allah’a hamd ederse ona rahmet dile (yerhamukellah de). Hastalandığında onu ziyaret et. Öldüğü zaman cenaze namazını kıl…**

Müslüman, kardeşine değer verip korumak zorundadır. Kardeşi zulme uğradığında ona yardım etmeli, üzüntüyle dertlendiğinde üzüntülerini gidermeli, sıkıntıya düştüğünde yardımına koşmalı, kötülük işlediğinde engel olmalı; can, mal, ırz ve şerefine zarar verecek hareketlerden uzak durmalıdır. Peygamberimiz Efendimiz (sav) bunun kardeşlik hukukuyla ilğili olduğunu beyan etmiş ve mealen  şöyle bulurmuştur: **Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez, onu (düşmanına) teslim etmez. Kim, (mümin) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim, bir müslümanı bir sıkıntıdan kurtarırsa, bu sebeple Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanı(n kusurunu) örterse, Allah da kıyamet günü onu (n kusurunu) örter…** (Buhari)

İnancımızdaki ÖZEL HAKLAR hususuna  bakacak  olursak  derizki: Bu haklar önemli ve büyük haklar olup müslümanın, kardeşlerini koruması, onlara değer vermesi ve onlara destek olması açısından çok elzemdir, gerekli  ve  korunması  zaruri  olan  şartlardır. Bunlar, Kardeşin Mal Hususundaki Hakkı: Bu hak, yardımlaşma ve mâlî destek ile yerine getirilir. İhtiyaç duyulduğunda kardeş kardeşine malı ile yardım etmelidir. Kardeşlere mal ile yapılacak yardımın üç derecesi vardır: Bu  yardımların  en  düşüğü: Kendi ihtiyacından arta kalan malından kardeşinin ihtiyacını karşılamasıdır. Orta derecesi: Kardeşini kendi yerine koyup malını yarı yarıya onunla taksim etmesidir. En yükseği: Kardeşini kendi nefsine tercih edip onun ihtiyaçlarına öncelik vermesidir. İslam  tarihinde  bunların  örnekleri  mevcuttur…

Bu derece sıddîkların ve birbirini sevenlerin son derecesi olup Allah (cc) tarafından övülmüştür: Haşr  suresi  ayet.9. mealen  şöyle: ***Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları (kardeşlerini) kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir…*** Bu hususta selef-i salihinin yaşadığı güzelliklerden biri şöyledir: Abdullah İbn Ömer (ra) der ki; “Rasûlullah (sas)’ın ashabından birine bir koyun hediye edilir. Sahabî; ‘Falan kardeşim benden daha fazla ihtiyaç sahibidir’ der ve başka birine gönderir. Diğeri de başka birine gönderir ve böylelikle bu koyun yedi kişi arasında dolaştıktan sonra tekrar ilk kişiye döner. Zira her biri diğer müslüman kardeşini kendisine tercih etmiştir.”

Kardeşin Can Hususundaki Hakkı: Bu hak, kişinin kardeşinin ihtiyaçlarını canıyla karşılamasına yardımcı olmasıdır. Can ile yardımcı olmanın en yüksek derecesi; kişinin zarar da görse, kardeşinin başına gelebilecek tehlikelerden onu koruması ve kurtarmasıdır. Kardeş, kendi özel durumunu incelediği gibi kardeşinin durumunu da kontrol etmelidir. Hastalandığında onu ziyaret etmeli, bir iş ile uğraşıyorsa ona yardım etmeli, konuştuğunda onu dinlemeli ve her daim hatırını sormalıdır. Kardeşin Dil Hususundaki Hakkı: Bazan kardeş kardeşin malına ihtiyaç duymaz. Ne var ki, kardeşinin diline ihtiyacı vardır. Âlimlerimiz dil hususundaki bu hakkı üçe ayırmışlardır: Birincisi: Onu ancak hayırla anmalısın. Yanında veya gıyabında hiçbir kusurunu başına kakmamalısın. Onunla alay etmemeli ve ayıplamamalısın.

Sözünü yalanlamamalı, ona sövmemeli ve ona hoşlanmadığı lakapları takmamalısın. Sırrını ifşa etmemeli özel ve  gizli sırlarını öğrenmek için tecessüste bulunmamalısın. Kardeşinde bir kusur gördüğünde, diğer insanların yanında onu açıklamamalı ve onunla baş başa kalıncaya kadar beklemelisin. İmam-ı Şafii (ra) der ki; “Kardeşine gizlice vaaz eden ona nasihat etmiş olur ve onu güzelleştirir. Ona aleni bir şekilde vaaz eden ise kardeşinin ayıplarını çıkarır ve onu lekeler.

”İkincisi: Kardeşin hoşlandığı hayırlı şeylerden söz etmelisin. Kendisini, hoşuna giden en sevimli ismi ile çağırmalısın. Yanında veya gıyabında onu hep hayır ile anmalısın. Üçüncüsü: Kardeşine ve onun Ailesine; diri, ölü, hazır ve gaip olsun, her daim dua etmelisin. Allah Rasûlü (sas) şöyle buyurur: **Kişi kardeşine gıyaben dua ettiği zaman bir melek; ‘Sana da kardeşine istediğin şeyler verilsin’ der. Allah Teâlâ buyurur; “Ey kulum! (kardeşin için istediğin şeyi vermeye) seninle başlayacağım…** (Müslim)

Kardeşin Kalp İle İlgili Hakkı: Kardeşin kalp ile ilgili hakkını iki kelime özetler: Af ve Vefa… Bilineceği üzere; kul hatalardan masun değildir. Kardeşe yakışan da kardeşinin hatasını affetmektir. Allah Teâlâ buyuruyor:Şura  surei  ayet.40.ta  mealen  şöyle  buyuruyor: ***Kim affeder ve barışırsa onun mükâfatı Allah’a aittir…*** Kardeşin hatalarını affetmek, eksiklerini,  hatalarını,  kusurlarını, sürçmelerini görmemezlikten gelmek, ayıplarını örtmek ve ona hüsn-i zan beslemek inanıyoruzki, vefanın bir gereğidir. Kardeş, kardeşine şefkat ve merhametle yaklaşmalıdır.

Kardeşimiz vefat ettiğinde sevgisi onun Ailesine geçmelidir. Zira vefanın anlamı budur. Rahmet Nebisi (sav) Buharide  rivayeti  bulunan  bir  hadisinde  mealen   şöyle  buyurmaktadır: ** Müslümanın, kardeşinden üç günden fazla uzaklaşması (ona küsmesi), karşılaştıklarında birbirinden yüz çevirmeleri helal değildir. Onların en hayırlısı kardeşine ilk önce selam verendir…**

Kardeşi  güç  duruma  düşürmemekte  kardeşlik  haklarındandır: Kardeşin kardeş üzerindeki haklarından biri de, ona zor gelecek konularda onu sorumlu tutmamak ve rahatsız olacağı işleri ona yüklememektir. Zira kardeşliğin temeli, Allah (cc) rızasına dayandığı içindir ki; mal, mülk, makam ve mevki gibi bir takım dünyevî menfaatler elde etmek için onu üzmemek gerekir. Kişi yalnızca kardeşinin duasıyla bereketlenmek, onunla bir araya gelip yalnızlığını gidermek ve dini için onunla yardımlaşmak gayesiyle kardeşinin sevgisini istemelidir.

Kardeşin Zararını İstememek, Menfaatini İstemek inancımızın  esaslarındandır: Mü’min, kendisi elde ettiği menfaate sevindiği gibi kardeşinin elde ettiği menfaat için de sevinmelidir. Her  konuda  olduğu  gibi  bu  konudaki  örnegimiz  Peygamber  efendimiz (sav)  mealen  şöyle  buyurmaktadır:** Kim kardeşinin ihtiyacı için yürüyüp (çaba sarf edip) ona ulaşırsa (ihtiyacını giderirse) onun için yirmi yıl itikâftan daha hayırlıdır…**(Beyhaki)…

Kardeşin ğıybetini yapmamak kardeşlik  hukukunun  temellerindendir. Kardeş, kardeşinde bir ayıp gördüğünde onu başkalarına  yaymamalı ve diğer insanların yanında zikretmemelidir. Ancak kardeşiyle yalnız kaldıklarında gerektiği gibi ona nasihat etmelidir. Allah Rasûlü (sas) mealen  şöyle buyurdular: ** Gıybetin ne demek olduğunu biliyor musunuz?” Sahabe dediler ki: “Allah ve Rasûlü daha iyi bilirler.” Bunun üzerine Rasûlullah (sas); “Kardeşini, sevmediği bir şey ile zikretmemendir’ denildi ki: “Söylediğimiz şey kardeşimizde mevcutsa durum nasıl olur?” Efendimiz (sas) buyurdular: “Söylediğin şey onda mevcut ise gıybetini etmiş olursun; yok eğer mevcut değilse ona iftira etmiş olursun…** (Müslim)

Kardeşlik  hukukunun  gereklerinden  biriside, Müslüman Kardeşine yardımcı  ve  destek  olmaktır. Hakkın gerçekleşmesi ve batılın yok olması için mü’minlerin yardımlaşmaları bir zarurettir. Zira mü’minler birbirlerini destekleyip yardımlaşırlarsa güçlerini perçinleştirirler. Rasûlullah (sav) bir  hadisinde  mealen  şöyle  buyurmuşlardır: ** Zalim de olsa, mazlum da olsa kardeşine yardım et.” Denildi ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! Mazluma yardım edelim de zalime nasıl yardım ederiz ki?” Rasûlullah (sas) efendimiz buyurdular: “Onun zulmüne engel ol. Böylece zalime de yardım etmiş olursun…** (Buhari)…

Kardeşlik  hukukunda  önemli  bir  hususta, Kardeşlerin birbirlerine mağfiret dilemeleridir: Kardeşlerin birbirlerini affetmeleri, mü’min olmanın gerekli kıldığı vasıflardandır. Mü’min öfkesini yener, kardeşini mazur görür, onu affeder ve hüsnü zan besler. Gerek hayatta ve gerekse öldükten sonra onun için Allah (cc)’tan mağfiret diler. Kardeşiyle her musafaha ettiğinde  ve  selamlaştığında; “Allah’ım! Bize dünyada da bir iyilik ver, ahirette de bir iyilik ver.” diye dua eder. Bu  hususla  alakalı  olarak  Rabbimiz haşr  suresi  ayet.10.da  mealen  şöyle  buyurmaktadır: *** Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla. Kalplerimizde iman edenlere karşı hiçbir kin bırakma. Rabbimiz! Gerçekten sen, çok şefkatlisin, çok merhametlisin…***

KARDEŞLİĞİN MEYVELERİ: Kardeşlik, Allah Teâlâ’nın İslam ümmetine bağışladığı bir nimettir. Rabbimiz  Ali  İmran  suresi  ayet.103.te  mealen  şöyle  buyurmaktadır: *** Allah Azze ve Celle buyuruyor: “…Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman kişiler idiniz de O, gönüllerinizi birleştirmişti ve O’nun nimeti sayesinde kardeş kimseler olmuştunuz…*** Kardeşlerim Allah (cc) için birbirlerini sevenlerin toplayacağı meyveleri şöylece sıralamak mümkündür. İmanın tadını tadar ve mutlu bir hayat yaşarlar. Allah (cc), onları rahmetiyle kuşatır ve kıyamet gününün zorluklarına karşı korur. Sevinç ve güvenliğe erişirler. Kıyamet günü, Allah (cc)’ın kendi rızasıyla gölgelendireceği yedi sınıf insanın saflarına karışırlar. Allah (cc) ve Rasûlü (sas)’nün sevgisine mazhar olurlar. İmanın bir yansıması olan kardeşlik kulpuna sarılanlar kurtuluşa ererler. Cennet derecelerinin artmasının yolu; Allah (cc) için kardeş olmaktan geçmektedir.

Allah (cc) için birbirlerini sevenler, kıyamet gününde Allah (cc)’ın nimetlendirdiği Nebiler, şehitler, sıddıklar ve salihlerle beraber olacaklardır. Allah (cc) için sevgi; kalbin netliğini, Allah (cc)’ın kitabına ve Rasûlü (sas)’nün sünnetine saygı duyulduğunu gösterir. Allah (cc) için kardeşlik; güzel bir yürüyüş, hayırlı bir dostluk ve mutlu bir hayat  tarzıdır. İnanıyoruzki, Allah (cc) için kardeşliğin en önemli meyvesi; mükâfatının cennet olmasıdır.

İLK İSLAM TOPLUMUNDA KARDEŞLİK: İslam’ın; üzerinde yapısını yükselttiği ilk temel, hiç şüphesiz kardeşlik temelidir. Zira kardeşlik ilişkisi, Müslümanların etrafında toplandıkları sağlam bir esastır. Bu esas sayesindedir ki İslam toplumu her ırk ve renkteki Müslümanlara bağrını açmıştır. Onlar farklı bedenlerde bir can gibiydiler. Bu gerçeği gözler önüne seren en önemli göstergeleri şöylece sıralayabiliriz. Maddi Yardımlaşma: Zengin müslümanlar  ihtiyaç  içerisinde  olan kişilerle maddi  ve  manevi  olarak  tüm imkânlarını  paylaşıyorlardı.

Müslüman  olmayan  kişilerin Emanını yani Himayesini reddetmek: İslam’ın ilk yallarında bazı sahabeler bir takım güçlü kâfirlerin emanına (himayesine) girmişlerdi. Kardeşlerine yapılan işkenceler artınca, kendilerinin güven içinde kardeşlerinin ise işkence içinde yaşamalarına gönülleri razı olmadı. Onlardan her biri emanlarını geri çevirdiler.

Osman b. Maz’un (ra), Velid b. Muğire’nin himayesine girip güven içinde yaşadığı bir sırada, kardeşlerine işkencenin yapıldığını görünce; “Kardeşlerim Allah (cc) yolunda çeşitli işkencelere uğrarlarken benim, bir müşrikin himayesinde emniyet içerisinde yaşamam bir zillettir” diyerek, Velid b. Muğire’ye emanını iade etti. Velid b. Muğire’nin, emanı niçin iade ettiğini sorması üzerine ise şöyle dedi: “Ben Allah (cc)’ın himayesinden hoşnutum. Ondan başkasının himayesinde bulunmak istemiyorum.”

Fedakârlık: O müslümanlar, kardeşleri için sadece mallarını değil, canlarını, zamanlarını ve tüm imkânlarını da feda edebiliyorlardı. Hicret anında olanlar bunun apaçık bir göstergesidir. Zira Hz. Ali (ra), Rasûlullah (sas)’ın hırkasını bürünmüş ve O’nun yatağına uzanmıştı. Sahabe nesli, içten gelen gerçek bir sevgi ile bu dini sevmişlerdi. Onlar İslam’ı, yapılması gereken bir ödev olarak değil, hayatlarının tüm vechesini kuşatan bir inanç olarak kabulleniyorlardı.

Medine Toplumu ve Kardeşlik: Muhacirler Medine’ye geldiklerinde, Ensar kardeşleri onları barındırmak için yarışıyorlardı. Öyle ki Ensar, muhacir kardeşlerini öz canlarına tercih ediyorlardı. Kur’an bu gerçeği Haşr  suresi  ayet.9.da  mealen  şöyle tescil etmiştir: ***Daha önceden Medine’yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık hissetmezler. Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir…***

Kardeşlerim,  İslam  dininde  kardeşlik  hukukunun  korunması  İmana  baglı  bir  husustur  dedik  Peygamber  Efendimiz (sav) Medine’ye gelir gelmez öncelikle  ashabı arasında kardeşlik bağını kurmuştur. Bununla; gurbetin yalnızlığından kurtulmak, aile ve aşiret ayrılığının hasretini gidermek, mü’minler arasında kaynaşmayı sağlamak ve bazılarını diğer bazılarıyla güçlendirmek olacağı gibi; mü’minler arasında ülfeti,  sevgiyi,  muhabbeti oluşturmak ve dostluğu pekiştirmek de vardır. Zira kardeşlik, mü’min toplumun vahdetini sağlamayı hedefleyen  bir  mübarek  harekettir…

Bilindiği  gibi, Ensar da, Muhacirler de değişik kabilelerden ve birbirleri ile yarışan ailelerden gelme idiler. İslam kardeşliğinin bir gereği olarak bu batıl çekişme sona ermiş ve İslam ittihadı sağlanmıştır. Tabiidirki, Kardeşlik olayı, gelip geçici bir heyecan değil, bilakis uyulması gerekecek bir nizam olup mü’minler arasında uzlaşmayı sağlamaktır. Zira kardeşlik, ruhi ve insani hazineleri içeren güçlü bir iman ile birlikte vardır. Peygamber  Efendimiz  Mucizevi  bir  ifadeyle  sanki  bu  günleri  işaret  ettigi  bir  hadisinde  mealen  şöyle  buyuruyor: ** Allah için sevmek, amellerin en faziletlisidir…**(Ebu Davud) Mü’minler arasında kurulan kardeşlik, İslam toplumunun yapısında ilk temel dayanaktı. Öyle ki kardeşlik, İslam toplumunun bireylerini sevgi ve ikramdan oluşan güçlü bir bağ ile birbirlerine bağlayarak kardeşlikten istenileni elde etmiştir.

İSLAM TOPLUMUNDA KARDEŞLİĞİN PARÇALANMASI: İnsanlık tarihinde örneği asla görülemeyen ve günlerin eskitemediği İslam kardeşliği ile ilgili birçok örnekler verdik. Daha binlercesi de verilebilir. Müslümanlar, işte bu kardeşlik duygusu içinde birbirleriyle muamele ederek İslam’ın gölgesinde yaşadılar. Nesilleri de çağlar boyu İslam’ın nuruyla aydınlanarak hak yolda ilerlediler. İslami hilafet yeryüzünden silinince, bu ruh da körelmeye başladı. İslam’a bağlılık ve İslam’ın icapları, cemaatler ve bireylerin çabalarıyla ayakta durabildi. Müslümanların yaşadığı ülkelerdeki iktidarlar, İslam’a bir hayat nizamı olarak sarılmadılar, sarılamadılar ve İslam’ı bir nizam olarak yürürlüğe koyamadılar.

İslam düşmanları hilâfeti kaldırıp kardeşliği yok ettikten sonra, çirkin emellerine ulaşabilmek  için  bu  günlerde  olduğu  gibi  birbirlerinin  kanını  döker  hale  geldiler. İslam ümmetini parçalayıp birbirlerinin kanlarını döken topluluklar peyda ettiler. Birbirleriyle çekişen farklı farklı devletçikler oluşturdular. Böylece İslam dünyasını kan gölüne çevirdiler. Müslümanların ruhlarındaki hayırlı kaynaklarını kurutmaya  azmettiler. Kardeşliğin anlamını gönüllerden söküp attılar. İnanıyoruzki  İslam  kardeşlik  hukukunu hayatından  çıkaran nasipsizler gönüllerine  darbeyi,  terörü, kaos  ortamlarını, fitneyi  ve  münafıklığı  yerleştirirler  Rabbim  böylelerinin  şerrinden  Muhammed ümmetini  muhafaza  buyursun…

İSLAM MEDENİYETİNDE KARDEŞLİK BİLİNCİ  ESASTIR: Kardeşlik bağının müslümanlar üzerinde büyük bir etkisi vardır. Onun sayesindedir ki, müslümanlar birbirleriyle maddi ve manevi yardımlaşmada bulunurlar. Kardeşlik bağının neticesi olarak Kur’ânî bilince sahip bir nesil yetişti bunlar. Peygamberî ahlak ve Kur’an hidayeti üzere yetiştiler. Onlar yeryüzünün değişik yerlerine dağıldılar ve insanları kulların kulluğundan kurtarıp Allah (cc)’a kulluk etme derecesine yükselttiler. Çünkü onlar, Şanlı  Allah  Rasulüne uyup O’nu örnek ve  önder  edindiler. Allah (cc)’ın rızası doğrultusunda hareket ettiler. Takvadan başka bir şey için fazilet yarışına girmediler. İslam’ı yaymak üzere yardımlaştılar ve İslam bayrağını yücelttiler.

Müslümanlar kardeşlik prensibinden hareketle, Medine’de kurulan İslam devletinden başlayarak yeryüzünün hemen tüm köşe ve bucaklarında İslam bayrağını yücelttiler. İşte bu medeniyetin gerçekleşmesinde en büyük etken hiç şüphesiz İslam kardeşliğidir. O kardeşlik ki, bütün insanlığı kucaklamak için gönülden gönüle akacağı ânı beklemektedir. Bizlere düşen ise, o kardeşlik ruhuyla yeniden doğrulmaktır. Konumuzu bir Hadii şeif ile noktalayalım inşaallah: mealen şöyle: ** Birbirinize buğz etmeyiniz, birbirinize hased etmeyiniz ve birbirinize sırt çevirmeyiniz. EY Allah’ın kulları, birbirinizle kardeş olunuz. Hiç bir müslümana, din kardeşini üç günden fazla terk edip küs durması helal olmaz… (Buhari

Cenabı hak bizleri kardeşlik hukukuna riayet edenlerden eylein. Rabbim kardeşler araına fitne ve fesat  tohumu ekenlere fırsat vermesin. Müslümanlar  için  kötü  düşünen, hristiyan,  yahudi  ve  din  düşmanlarıyla  birlikte  diyaloğ  içinde  hareket  edip  sinsi  sinsi  Müslümanların kuyusunu  kazan münafıklara  fırsat  verme  Allahım… Bizleri, Birbirimize fütüvveti  aşılayan ve fütüvvete  layıkıyla uyanlardan kardeşlik  hukukunu her  zaman  göz  önünde  bulunduran  firasetli  Müslümanlarla  bir  ve  beraber  eyle  Allahım…

Bizleri  sıratı müstakimden  ayırma, dünya menfaatları  ve  iktidar  olma  kaygısıyla  Kuran  ve  sünneti seniyyeyi  rafa  kaldırma  çabası  ve  ğayreti  içinde  olan  münafıkların  yoluna  ve  fitnecilerin izine   uyanlardan  eyleme  Allahım… Gözü  dönmüş  katillerin kurdukları  tuzakları  başlarına  geçir bizlerin  bu  sapık  ve  bidat  ehi  grup  ve  çetelere  karşı  firasetimizi  artır  Allahım…Bizleri  kardeşlik  hukukunu göz  önünde  bulunduran, Ehli  sünnet vel cemaata  sımsıkı  tutunan,  Kuranı  kerim  ve  Sünneti  seniyyenin  nurundan  ayrılmayanlardan  eyle  Allahım…

SERMEDKADİR…LU…  22.07.2016…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.