Globalizm Üzerine Notlar

Cenabı Hak Nisa suresi ayet.32.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Allah’ın sizi, birbirinizden üstün kıldığı şeyleri (başkasında olup da sizde olmayanı) hasretle arzu etmeyin. Erkeklerin de kazandıklarından nasipleri var, kadınların da kazandıklarından nasipleri var. Allah’tan lütfunu isteyin; şüphesiz Allah her şeyi bilmektedir…***

Globalizm: Kavram olarak “global” yani küresel sözcüğünün kökeni, 400 yıl öncesine gitse bile, “globalization” (küreselleşme), oldukça yenidir. İlk olarak 1960’larda ortaya çıkan globalleşme kavramı, 1980’lerde ise sıkça kullanılmaya başlanmıştır. 1990’lara gelindiğinde de, bilim adamlarının önemini kabul ettiği anahtar bir sözcük haline gelmiştir 1990’lı yılların başlarında ortaya atılan globalizm Yani küreselleşme kelimesi günümüzde de sık sık kullanılmaktadır. Bu konu üzerine dünyada çeşitli şekillerde konferanslar, tartışmalar ve protestolar yapılarak çalışmalar sürdürülmektedir. Günümüzde globalleşme konusunda çok geniş bir literatür oluşmuştur; ancak sosyal bilimlerin toplum olaylarının incelendiği bir çok alanında görüldüğü şekilde, globalleşmeye ilişkin birbirinden tümüyle farklı yaklaşımlar ortaya çıkmıştır.

Bir diğer ifade ile globalleşme konusunda, gerek teorisyenler, gerekse uygulamacılar arasında uzlaşmadan bahsetmek mümkün değildir. Yayınlanan gazetelerin ticaret ve ekonomi sayfalarında, dergilerde sürekli olarak globalizmle yani küreselleşme ile alakalı konular yayınlanmakta ve açıklamalarda bulunulmaktadır. Sürekli olarak dünyanın belli merkezlerinde yüksek düzeyde katılımlarla bu teorinin propagandası yapılmaktadır. Katar Doha’da, Meksika Cancun’da ve Dubai’de İsvicre Davos`da İMF ve Dünya Bankası gibi ekonomi kuruluşlarının katılımıyla yapılan çalışmalar buna örnek gösterilebilir. Ulusal hükümetler üzerindeki otoritesi ile Dünya Ticaret Örgütü, bir çok devletten daha fazla olan ekonomik gücüyle çok uluslu şirketler, küresel gönüllü kuruluşlar ve ulusal sınırları aşan diğer gruplar ortaya çıkmıştır. Bu ve buna benzer çalışmalarda süper güçler tarafından, global devlet ekonomisini tartışmak üzere, toplantılar düzenlenmektedir.

Globalizm: zamanımızda akademisyenler ve fikir adamları tarafından sıkça kullanılmakta ve övülmektedir. Kelimenin sıkça kullanılmasına rağmen, çok küçük bir kesim globalizmi içine yerleştirecekleri ifadelerle anlatmaya gayret etmişlerdir. Mesela; 2002 yıllında globalizmi tartışan yaklaşık 1000 gazete, yazı ve kitap yayınlanmıştır. Bunun dünya kamuoyunda önemli etkileri olmuştur. Bu yoğun çalışmalar ve etkinliklere rağmen globalizmin gerçekten ne olduğu hususunda ortak bir fikir birliğinden bahsetmek mümkün değildir. Bu konuda ortak görüşün doğmaması globalizmin geniş ve esnek bir anlamı olduğuna işaret etmektedir.

Çelişkili yaklaşımların ve ifade tarzlarının olması şu gerçeği ortaya koymaktadır ki o da; globalizmi herkes kendi çıkarlarına göre yorumlamasıdır. Liberal ekonomistlerin, sosyalistlerin ve hatta çevrecilerin globalizm kelimesini, kendi siyasi çıkarları ve kriterleri (kıstasları) ölçüsünde tanımladıklarını görmekteyiz. Günümüzde karşılaştığımız bu kelimeyi yani globalizmi herkesin anlayabileceği, gerçekler ve vakıası üzerine temellendirilmiş bir şekilde şöyle açıklıyabiliriz. Genel olarak globalizm; ekonomik, siyasi ve kültürel alanda meydana gelen olaylarla alakalıdır. Örneklerle gidecek olursak mesea: Ekonomik globalizm: Gelişmiş ülkelerde iç piyasaların doyması, özellikle 1970’lerdeki petrol krizi sonrasında dış piyasalara açılma arayışı ile iktisadi faaliyetlerin hacimlerinin artmış olması küreselleşme sürecini ortaya çıkartan ekonomik faktörlerden bazılarını oluşturmaktadır.

Özellikle 1980’li yıllardan itibaren iletişim ve enformasyon teknolojilerinin yaygınlık kazanması, dünyada mesafe kavramının eski anlamını ortadan kaldırmıştır. Bu durum globalleşme bağlamında belki de ilk etkisini ekonomi piyasalarında hissettirmekle birlikte, bu etki günümüzde çok daha geniş bir alana yayılmıştır. Bu, ürünlerin, ticari ürünlerin, finans ve yatırımların dünyanın bir köşesinden diğer köşesine akışı ve pazarlanmasıyla bağlantılıdır. Aslında bu, bir ülkenin “ulusal ekonomisini” devletten daha güçlü bir hale geliştirme anlamını taşımakta ve olaylar; ulusal düzeyden daha yüksek bir düzeyde cereyan etmektedir.

Ekonomik globalizmin savunduğu; artık Amerikan, İngiliz veya Çin ürünleri değil, Alman veya Kanada ekonomisi değil, global bir ekonomi oluşturmaktırki; bu husus taşımacılık ve telekomünikasyon, iletişim ve haberleşme vasıtasıyla istenilen bağımlı, ekonomik alakalarla geliştirilmiş olsun. Globalizm hakkında genelde konu edilen, duyduğumuz ve okuduğumuz bunları içeriyor. Globalizm, mallarını ihraç etmek için şirketler kurmak ve bu şirketler yolu ile malını ihraç etmek istediği ülkelerin yerel halkından olan kimselere temsilcilikler vererek mallarını ihraç etmeyi esas alır. Bu uygulama; iş adamının önündeki ticaret yollarını açmaya gerek duymaksızın mallarının önündeki ticaret yollarını açmaya yöneliktir. Burada güvence sadece şirketlerin kendisine yöneliktir.

Globalizm anlayışı; Yukarıda belirttiğimiz gibi globalizm düşüncesi sadece yayılmakla bırakılmayıp, uygulamaya da konulmak istenilmektedir. Teori gereği globalizm dünya geneline hakim olmaya devam edecektir. Bu fenomenin (olgunun) gerçek yapısını iyice anlamamız gerekmektedir. Globalizmin realitesi ve gerçek yüzü: 1990’lı yıllardan itibaren globalizm çılgın ateş gibi dünyada yayılmıştır. Savunanlarının ve teşvikçilerinin belirttiği; sözde avantajlarına rağmen, gerçekte globalizmin herkes için pek de uygun olmadığı açıkça görülmektedir. Globalizm savunucularına göre; „endüstri uygarlığının bir ürünü olan ulus devlet, globalleşme sürecine paralel olarak önemini yitirmiştir. Artık global piyasa, politikanın yerini almaktadır; çünkü piyasa mekanizması hükümetlerden daha hesaplı çalışmaktadır.

Bir çok liberal ve aşırı yenilikçiler için globalleşme, ilk gerçek global uygarlığın habercisi olarak değerlendirilmektedir. Aşırı – küreselleşmeci bakış açısına göre, global ekonominin yükselişi, radikal yeni dünya düzeninin bir delili olarak yorumlanabilecek, global düzeyde kültürel karışım küresel yayılma ve küresel yönetişim kurumlarının doğuşu, köklü bir biçimde yeni dünya düzenin delilleri ve ulus devletin ölümü olarak yorumlanmaktadır. Artık ulusal hükümetin sınırlarını kontrolde zorluk çekmeye başlamışlardır. Küresel ve bölgesel hükümetler daha büyük roller talep ederken, devletlerin otonomisi ve egemenliği de daha çok aşınmaktadır.

Bunun yanında küreselleşme sayesinde, ülkeler arasında uluslararası işbirliği kolaylaşmıştır; artan küresel iletişim altyapısı sayesinde değişik ülkelerin halkları, ortak çıkarlarını daha çok farkına varmakta ve bunun sonucunda da küresel bir uygarlığın doğuşu için ortak bir zemininin oluştuğunu iddia etmektedirler“ Kurtarıcı olmaktan ziyade, globalizm ulaştığı ve dokunduğu en uzak bölgeleri dahi yakıp yıkmıştır. Globalizm, Washington Konsensüs’ü (mutabakatı) haline gelmiştir ki; bu Konsensüs bir seri ekonomik politikalardan oluşmaktadır. Bu politikalar yeni dünya modeli içerisinde başarılı olduğu takdirde, ulusların bunu benimsemesi istenilmektedir. İzlenilen politikada yardımların verilmemesini, yüksek vergi, kamu giderlerinin azaltılması, ekonominin yeniden düzenlenmesi liberalleştirilmesi, kamu kurumlarının özelleştirilmesi ve borsanın değer kaybetmesini beraberinde getirmektedir.

Bu globalizm tohumları ekonominin büyümesi ve gelişmesi için tek çözüm olarak gösterilmektedir. Fakat 20 yıllık tecrübe sonrası beklenilenin tam tersi olmuştur. Globalizm dünya topluluğu için ekonominin eşit düzeyde genişlemesi hedefine ulaşamamış aksine gerileme ve çöküşe sebep olmuştur. Yukarıda belirttiğimiz politikaların yapısına ve sonuçlarına baktığımızda, dünyadaki eşit hakların, dejenere edilmiş ekonominin, içerisinde kaybolup gitmesi bir beklenen bir durum idi. Ticaret sınırlarının baskı sonucu kaldırılması: Gelişen ülkelerden, eşit avantajlar kanunundan faydalanabilmeleri için ticaret sınırlarını kaldırmaları istenildi. Bu teoriye göre; her hangi bir ülke en uygun şekilde üretebileceği ürünlerde ve hizmetlerde uzmanlık alanı olur.

Aynı zamanda bu tip ülkede üretimi zor olan diğer ürünleri başka bir ülkeden ithal etmeye teşvik vardır. Bu bir bakıma; ülkenin bazı ürünleri kendisinin üretme imkanı olsa dahi diğer ülkelerden ithal edebileceği anlamına gelir. Bu bakış açısından yola çıkarak,mesela Honduras Amerika’nın tekstil ithalatında en büyük kaynağı olan Honduras veya Çin’den tekstil ithal etmek ekonomik olarak, Amerika’nın tekstil üretmesinden çok daha ekonomiktir. Bu durumda Amerika’nın tekstil üretimine geçmesine gerek yoktur. Tekstil ithal etme aynı zamanda Amerika ve Çin içinde faydalı olacaktır. Şöyle ki: Birincisi; Amerika’da tekstil fiyatları düşük olacaktır ki; böylelikle tüketiciler paralarının büyük bir kısmını başka şeylere harcayabileceklerdir.

İkincisi; Çin’in tekstil ithalatından elde edeceği gelir, ülkenin gelir seviyesini yükseltecek ve böylelikle Çin Amerika’nın ürettiği ürünlerden örnegin cep telefonları, Microsoft gibi bilgisayar ürünleri ve buna benzer ürünler gibi daha fazla satın alabilecektir. Bu sisteme bağlanan tüm ülkeler, bu sınırlar çerçevesinde özgür ticaret haklarından faydalanacaklar ve eşit avantajlar kanunundan yararlanabileceklerdir. Teorik olarak bu tez çok olumlu görünmektedir. Fakat realitede (gerçekte) Batılı ulusların iki yüzlülüğünü ortaya koymaktadır. Serbest ticaret teorisi, Dünya ticaret sistemindeki uluslararası sınırlar gelişen ülkelerdeki ihracat büyümesini geriletmiştir. Endüstri ülkeleri diğer endüstri ülkelerine yaptıkları satışlarda ortalama 1% ödüyorlar. Buna karşılık Güney Asya’da ki ihracatçılar 8% ödüyorlar.

Bunun yanında; zengin ülkeler kendi çiftçilerine senelik büyük miktarlarda yardım yapmaktadırlar. Bu rakam milyarlarla ifade edilebilir. Bu durumda fakir ulusların rekabet etme imkanları neredeyse tamamen ortadan kalkıyor. Mesela; Japonya pirinç çiftçilerine, pirinç üretim masrafının 7 katını ödemektedir. Bunun sonucu diğer çiftçiler pirinç fiyatını düşürmek zorunda kalmaktadırlar. Böylece diğer ülkelerin pazara girmeleri engellenmekte ve böylece zengin uluslar diğer ülkelerin hayat standartlarını yükseltmelerine engel olmaktadırlar. Bu hususta en büyük suçlulardan biri Amerika’dır. Geçen yıllarda Bush iktidarı Amerikan çiftçilerine, 10 yıl içerisinde ayrılan paydan 175 milyar dolar fazla verileceğini açıkladı.

ABD, keten üreten çiftçilere yıllık Afrika’ya yaptığı yardımın üç katını yapmaktadır. 2001 yılından 2002 yılına kadar ABD keten çiftçilerine 3 milyar dolar yardım garantiledi. Bu miktar fakir bir Afrika ulusu olan Burkana Faso’nun tüm ekonomik gelirinden daha yüksektir. Birleşmiş Milletler, İnsani Gelişme Raporuna göre ise, dünya finanssal piyasalarında her gün 1,5 trilyon dolardan fazla para el değiştirmektedir. Bunun çok az bir kısmı İslam beldelerine uğramaktadır. Küresel düzeyde bütünleşmiş finanssal piyasalar tarihte ilk defa gerçekleşmektedir.

Buda sabit Pazar piyasası yerine oynak, yatırımcılar üzerinde güvenç oluşturmayan bir sistemi doğurmuştur. Buraya kadar ticaret düzeninin çarpık yapısını gözler önüne serilmiş olmaktadır. Bu sistem zenginlerin yararına işlemekte ve gelişen ülkelerin kalkınmasına engel olmaktadır. Globalizm yani küreselleşmeyi dünyamızda bütün alanlarda degerlendirmek mümkündür örnegin: ticaret, siyaset ve bilinen her faaliyet alanında tekelleşme ve aynı zamanda dünyaya he alanda yayılma çabalarıdır globalizm. Bir başka açıdan bakıldıgında globalizm, bütün insanlığı kucaklayabilmektir. Sevgiyle, merhametle, insanlık vasfına saygıyla. Bunların neticesiyle de fedakârlıkla.

Afrika’da açlıktan ölen insanlar, saygı dolu merhamete lâyıktır. Onlar için neler yapılabilir ? Kadın erkek, çocuk milyarlarca insan maddi ve manevi sefalet içinde. Sadece maddi sefaleti sefalet listesine koyduk, sonra bunu yanında manevi sefaletin ifadesi daha düzenli işlenebilir. Ya da bazı olumsuzlukların globalizm sayesinde önüne geçilebilir mesela silaha akıtılan para, bugün insanlığın silah endüstrisine sarfettiği para maddi sefaleti bir yılda telâfi etmeye kâfi gelecek miktardadır diyebiliriz. Daha yakın zamana kadar Türkiye cumhuriyetinin bütçesinin yüzde yirmi ikisi askeri alana gidiyordu. Ya da Kadın hakları meselesi, Bilindigi gibi istismarı en çok yapılan konu kadın konusudur. Kadının hâlâ bir cinsel obje olduğu, ilaçtan otomobile her reklamda tek imdat kolu haline geldiği bilinen bir gerçektir.

Böyle bir düşünce dünyasında kadına saygıdan bahsedilebilir mi? Dünyanın bütün kadınlarının önce ana olması gereğini unutan feminizm hareketi bir manevi sefaletinde aynı zamanda özünü teşkil etmektedir. Kadınlara cinsel özgürlük derken, aslında kendi nefislerine pay çıkaran erkekler manevi bir sefalet içinde bulunduklarının da izahını ortaya koymaktadırlar. Globalizm hangi mana ve anlatım tarzında ele alınırsa alınsın iyiye güzele ve dogruya kullandıgımızda faydasını, aksine kullanıldıgındada zararlarını görecegimiz aşikardır. İnanç kavramından tutun, ticaret, siyaset, sanat, kültür ve akla gelen gelmeyen bütün hususlarda globalizmden faydalanmak ve ya zararını görmek insanların yaptıkları faaliyetlere baglıdır. Çünkü, Hani devamlı söylüyoruzya; dünyamız artık küçük bir köy konumundadır.

Dünyamızda kadın erkek, büyük küçük her insanın derdiyle dertlenmeden tutalım, dünyanın her bölgesine ait eğlence ve oyunla zevk ve safa çeşitleriyle zenginleşmek, Arjantin den japon kültürüne, Norveçten güney amerika kültürüne, Yeni zelandadan Kanada itikadına, Güney koreden Zambiya gelenegine, İzlandadan filipinler ticari hacmine, Çin den Siyasi düşüncesine gelenek, görenek, ananesine çok daha kısa sürede ulaşma ve müdahil olmayı da beraberinde getiren bir olgudur globalizm. Bence Globalizmi anlatan en önemli kullanım alanımız internettir diye düşünüyorum. Yazarlarımızdan, Ergun göze globalizm üzerine yazmış oldugu bir yazıda diyorki:Ecdadımızı unutmadık .Ama ecdadımızın ahlâkını henüz unutmadık. Ne Brunei Sultanı’nın altın klozetli uçağı, ne Körfez Emirlikleri’nin görgüsüzce israflarının, ne papaların ve patriklerin ihtişamlı hayatının, ne de dolar milyarderlerinin safahatinin insanlık indinde artı bir değeri bulunmaktadır.
Bu bakımdan Katar Şeyhi’nin binbir gece düğünlerine benzetilen düğününe, dünyada onbir milyon insan açlıktan ölmek üzere iken, İslam Âlemi sömürge halinde bulunur, sefaletin pençesinde kıvranırken ve Türkiye’nin nesi var, nesi yoksa pazarlanırken, Bazı yöneticilerimizin tek başına olsa bile yanlış yere koşması, ülkemize itibar sağlamaz. Üstelik globalizmin hoş olmayan bir tezahürü olarak kalır. Globalizm insanlığı kucaklamaktır. Ama Hak yolda. Bugün hakka ve adalete susamış insanlığa onu daha çok susatacak ve köle yapacak teknolojik oyuncaklar değil, hak yolunu işaret edecek trafik levhaları gerektir. Mehmed akif bunu ne güzel anlatmış: Adam aldırma da geç git diyemem aldırırım. Çiğnerim çiğnenirim Hakkı tutar kaldırırım. Bunu dünyanın her noktasında söyleyip yapabilmek, işte Globalizm. Buraya kadar globalizm yan küreselleşme olayında ya da ideolojinde gördüklerimizi toparlarsak diyebilirizki globalizm: Uluslar arası kapitalizmin daha da büyümesini ortaya çıkarır.Çok uluslu ekonomik dalgalanmaları bütün dünyayı kısa bir zamanda herkesi etki alanına çeker. Uluslar arası politikaların piyasaları bagımlı hale getirir. Ani artış ve düşüş hareketleri dünyadaki ticari dengeleri alt üst edebilir. Araştırma, Geliştirme teknolojileri ve yenilikleri bütün dünyaya malolur.Enerji ve kaynak hakimiyeti savaşları artabilir.
Emeğin etkisi azalabilir.

Evet bütün bunlar varsayım olarak düşünülebilir lakin olayı bir de Bizim gözümüzle, İman ve inanç açısından düşünelim. Müslümanlar artık birbirlerini daha çabuk ve daha iyi anlıyabiliyor,her hususta daha çabuk haberleşip ilgi kurabiliyor, inşaallah globalizmin bu tür etkilerinden yani iletişim agından dolayı vahdet ve birligi daha kısa sürede saglayıp hilafet devleti yönünde daha duyarlı hale gelebilirler. Mesela İkinci Abdulhamid hanın çok kısa bir zamanda gerçekleştirdigi İstanbul – Medine demiryolu projesi bütün müslümanların katkılarıyla gerçekleşmiştir.

İslam birligi davası siyonistlerin etkin çabalarından dolayı akamete ugramış ve 1909. yılında ittihat ve terakki ileri gelenleri tarafından Abdulhamid hanın Hilafet-saltanattan uzaklaştırılmasıyla sonuçlanmıştır. Aynı zamanda bu hadise Osmanlı imparatorlugununda sonunu getirmiştir. Üç beyinsiz paşa yani Cemal,Enver ve Talat paşalarda bu hatalarını hayatlarıyla ödemişlerdir. Lakin aradan bir asır geçmiş, geçen yüz yıllık zaman zarfında Müslümanların konumu yanlış siyaset, farklı kültürel faaliyetlere geçiş, hatalı ticari ilişkiler, sanat ve maneviyatın batı da aranması müslümanların parçalanmasını hızlandırmıştır.

İnşaallah Küreselleşme, globalizmin iyi yönlerinden faydalanarak dünyanın neredeyse dörtte birinden fazla olan nüfusu ve ticaret hacmiyle ve Siyaseten de birleşmeleri kaçınılmaz olan Müslümanlar artık başka ekonomileri degil “Müslümanlar kardeştir” gerçegine hizmet ederler ve Allahın izniyle büyük birlik saglanmış olur. Şer ve kötülük olarak bildigimiz ideolojilerde tersine işler kimbilir ? Bir ayet mealiyle konumuzu bitirelim inşaallah.

Cenabı Hak Maide suresi ayet.8.de mealen şöyle buyuruyor: *** Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi âdil davranmamaya itmesin. Adaletli olun; bu, Allah korkusuna daha çok yakışan (bir davranış) tır. Allah’a isyandan sakının. Allah yaptıklarınızı hakkıyle bilmektedir…***

Allahım sen her şeye kadirsin,her şey senişn kudret elindedir. İrade yalnız sendedir. Yaratan ve yaşatan sadece sensin. Bizleri senin razı oldugun dogru yoldan Sıratı müstakimden ayırma. Bizleri Ehli sünnet vel cemaat itikadına sımsıkı sahip çıkanlardan eyle…Amin…

Sermedkadir

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.