Gönenli Mehmed Efendi

Rabbimiz İsra Suresi. Ayet.9 da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Şüphesiz, bu Kur’an, en doğru yola iletir ve salih amellerde bulunan mü’minlere, onlar için gerçekten büyük bir ecir olduğunu müjde verir. ..***

Cenabı hak biz kullarına yol gösterici olarak Kuranı Kerimi indirmiştir. Kuran okumak insanın Allaha yakınlaşarak, Rabbimizin üstün ilim ve kudretini kavramasını sağlar. Kuranı Kerim Allahın verdiği en büyük nimetlerden biridir. O, Cenabı Hakkın kelimeleridir. İnsan Allahı nasıl razı edeceğini, nasıl ibadet edeceğini, nelerden sakınması gerektiğini, dünya hayatının iç yüzünü, ahiret hayatını, kıyamet saatini, ölümün bir son olmadığını, dünyanın imtihan için yaratıldığını Kuranı Kerimden öğrenir…

Kuranı Kerim, insanın düşünüp de cevabını bulamadığı birçok konuda en açık ve en doğru bilgiyi verir. Bu nedenle Kuranı samimi bir niyetle okuyan ve anlayan bir insan, kalbi tatmin bulmuş olarak Allah’a yönelir. Kuranı Kerimi okumak ve her zaman ayetlere uygun davranmak bir Müslümanın en önemli sorumluluklarından biridir. Kuranı kavratmak Allahın elindedir ve ancak hidayet verdiği kişiler Kur’an ayetlerini gerçek manasıyla anlayabilirler…

İnanıyoruz ki; Cenabı Allah, gönülden Kendisine yönelip dönen, samimi kullarına hidayet nasip edeceğini Peygamberi vasıtasıyla bildirmiştir. İnsanların Kuran ayetlerini anlayamayacakları şeklinde bir yalanla ortaya çıkanlar ise, pek çok insanın Hak kitabı okuyup, Allaha yönelmesine ve İslam ahlakına göre yaşamasına engel olmayı amaçlamaktadırlar. Oysa Allah ayetlerinin son derece açık ve anlaşılır olduğu Kuranı Kerimin pek çok yerinde belirtmektedir:

Bunlardan bir misal verecek olursak Bakara Suresi ayet.99.da Rabbimiz mealen şöyle buyurmaktadır: *** Andolsun Biz sana apaçık ayetler indirdik. Bunları fasıklardan başkası inkar etmez… ***

Kuranı Kerimi dikkatli bir şekilde okuyan ve ayetler üzerinde düşünen insan, samimiyeti ölçüsünde ayetlerin tecellilerini çevresinde görmeye başlar; bu da her an Allahı hatırlamasına vesile olur. Ayetler üzerinde düşünüp cehennemdeki acının ve pişmanlığın şiddetini öğrenir; sonsuz ateş azabından Allahın dilemesi dışında kurtuluş olmayacağını anlar…

Aynı şekilde, Cennetteki sonsuz nimetleri ve güzel yaşamı tefekkür eder, Allahın rahmetini ve cennetini kazanmanın şevkini yaşar. Kuranı okuyan insan dünyada yaptığı herşeyin hesabını vereceğini ve yaptığı işlerin sonucunda cennete veya cehenneme gireceğini kavrar. İşte bu gerçeğin bilincine varan insan gafil olmaktan, hakkı unutmaktan veya uygulamamaktan şiddetle kaçınır…

Peygamber Efendimiz bir Hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Kurana sımsıkı bağlı olunuz ve Onu kılavuz ve rehber edinin. Zira O, Alemlerin Rabbinin kelamıdır. Ondandır ve O’na döner. (Sizi de Ona çeker.)” (Ramuz El-Ehadis, 2. cilt, s. 317, no. 10)…** İnancımız o dur ki; Samimi bir şekilde ayetler üzerinde düşünen insan, düşünce ve tavırlarındaki hataların farkına varır. Rabbimizin üstün ilim ve kudretini kavrar, Allah’a karşı duyduğu korku ve sevgi artar…

Günümüzde insanların bir bölümü Kur’an ayetlerinde bildirilen gerçeklerden, ahiret hayatının varlığından ve Rabbimizin çeşitli konulardaki hükümlerinden habersiz bir hayat sürmektedirler. Oysa Kur’an, insanların okumaları, içindeki hikmetleri ve hayatın asıl amacını öğrenmeleri için indirilmiştir. Bu hikmeti anlayanlar ve insanlara yön vererenler Şükürler olsun ki zamanımıza ka dar hiç eksik olmamışlardır…

Bin dörtyüz yirmi sekiz yıl sonra bugün bizler müminler olarak Müslüman ismi ve şerefiyle yaşıyor isek, o gün o zor şartlarda Sadakatin, Mertliğin, Ahde vefanın, Sorumluluk duygusunun, İhlasın zirvesini bulmuş o güzel insanların hayatımızın her safhasında tartışmasız bir hisseleri vardır. Bu duyguyu anlayıp, kavrayıp ona göre kendi yaşantısını düzenleyenlere ne mutlu ve O insanlar ne bahtiyar insanlardır…

En hayırlı ve en iyilerden olma yarışını Kuranı Kerimi ögretme ve ögrenme yönüyle geçecegine inanan İslam Alimleri her devirde En güzel bir şekilde İmtihanlarını vermeye gayret sarfetmişlerdir. Bu güzide Alimlerimizden birisi de Allah ondan razı olsun Gönenli Mehmed Efendi idi…

Gönenli Mehmed Öğütçü, 1903 yılında Balıkesir İlinin Gönen ilçesinde dünyaya gelmiştir. İlk öğrenimini tamamladıktan sonra 1920’li yıllarda İstanbula gelen Gönenli Hoca Fatih Camii Müderrislerinden: Serezli Ahmet Şükrü Efendi’den ders almıştır. Hıfzını ve tashih-i huruf derslerini tamamladıktan sonra, kıraat ilmini de aynı hocada okuyarak 1925 yılında icazet aldı. Daga sonra 1927 yılında İmam Hatip mektebinden mezun oldu…

1930 yılında Gönen Merkez Camii imam hatibi olarak hizmetine başladı. Üç yıl sonra vatanî görevini yapmak üzere görevinden ayrılarak İstanbula gelen Gönenli Mehmed Efendi Askerliğinden sonra bir daha memleketine dönmeyip, görevine İstanbul’da devam etmiştir. İstanbul’da sırasıyla Hacı Bayram Kaftani Camii, Dülgerzade Camii, Hacı Hasan Camii, Sultan Ahmet Camii imam-hatipliklerinde bulundu…

Gönenli Mehmed Efendi: Sultan Ahmet Camii İmam – hatipliginde uzun bir süre yani 28.yıl görev yapmıştır. ( 1954-1982). Gönenli Mehmed Efendi Türkiyenin uzun yıllar Reisül Kurrasıydı. Reisül Kurra demek, yani Kur’anı yeni kıraat ve on rivayet üzerine okuyan icazet almış üstat hafızların duayeni, eğitimi sürdüren en tecrübeli üstadı manasına gelmektedir…

Onu Tanıyan kişilerin şahitligine göre: Okumak için Anadolu’dan gelen fakir ve kimsesiz öğrencilerin İstanbul’da yerleştikleri ve destek buldukları ilk kapı Gönenli Mehmed Efendi’nin kanatlarıydı. İstanbul’un hemen hemen her semtindeki camii ve kurslarda okuyan öğrencilerin ekmeklerini yiyecek içecek ve giysilerini Gönenli Mehmed Efendi temin eder ve talebelerin ceplerine harçlıklarını koyarak öğrenim masraflarını karşılardı…

O öyle bir hocaydı ki talebelerin kirlenmiş giysilerini yıkanmak üzere evine getiriyordu. Eşi Valide Sultan, talebelerin kirli giysilerini o dönemki şartlar yüzünden elinde yıkamak zorunda kalıyordu. Mahmut Toptaş Hocaefendi bir makalesinde Gönenli Mehmed Efendi ile alakalı şu bilgileri veriyor:

Gönenli Mehmet Efendinin söylediği bir sözü 17 Eylül 2005 günü Cantaş Yayınevine gelen değerli yapı ustasından duydum. Şöyle anlatmıştı: * Yıllar öncesi askere gitmeden önce İstanbula geldim. Arapça okumak istiyorum. Gönenli Mehmet Efendiye beni teslim ettiler. Arapça okurken yakalanmamak için devamlı yer değiştiriyoruz. Bir gün Gönenli hoca, beni aldı ve Enver Hocaya teslim etti…

Teslim ederken “Cehalete karşı gerilla harbi yapacak kadar Arapça öğreteceksin dedi” demişti.
İşte bu cümle “Cehalete karşı gerilla harbi yapacak kadar Arapça öğreteceksin” cümlesi beni bu günlerde daha çok etkilemekte. “Bize ilim lazım, diploma olmasa da olur” diyen insanlarımıza “başörtüsüyle okuyamazsın” denildi ve okula alınmadı…

Bilhassa 1997. Yılından sonra yani .28.Şubat. sürecinden bu tarafa iş başına gelen idareciler; Çocukların on beş yaşına kadar Kuran kurslarına gitmesinin Kuranı kerim okumasının bir bakıma önünü kestiler. Üstüne üstlük ondan sonra gelen İdareciler tarafından kanunsuz kurs açanlar altı aydan bir yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı kanunu kabul ederek bu kanuna muhalefet edenleri çok agır bir şekilde hem psikolojik ve hem de bedeni cezalara çarptırdılar…

İnananlar bu durumda ne yapacaklar. Müslümanlar böyle bir kanun var diye Dinlerini mi terk edecekler ya da Kuranların danmı vaz geçecekler ? Tabiiki hayır ve binlerce kere hayır. İnancımız ölçüsünde ve yapabildigimiz kadarıyla; Kalem ve Kitapla cehaletin üzerine yürünecek. Gönenli hoca efendinin dedigi gibi: Cehalete karşı gerilla harbi yapabilecek kadar Kuran ve Sünnet bilgisiyle bütün insanımız mümkün mertebe donatılmaya çalışılacak…

Yaşadıgımız üç yüz altmış beş günün ve ömrümüz oldukça bütün gelecek yılların her mübarek günü. Bu gün ve onu takip eden aylar çok iyi değerlendirilecek. Vaazlar, konferanslar, seminerler, açık oturumlar, sohbetler ve her türlü toplanma vesileleri ve yazılanlar, Kuran üzerine, İslam üzerine, İnandıgımız Dinimiz üzerine ve mukaddesatımızın ögrenilip yaşatılması üzerine olacak.
Bulunduğumuz her yerde, İslâm dinini öğrenme ve öğretme zeminini ve zamanını oluşturacağız.
Ondan sonra belki şu güzel sözü söylemeye hakkımız olur: * Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler…*

Cenabı Hakkın rızasının halka hizmet etmekle kazanılacağına inanan Gönenli Mehmed Efendi : Talebelerinin ve onu tanıyanların şehadetiyle sabittir ki: İnsanları ferahlatan üslubuyla büyük kitleleri camiilere çekmeyi başarmıştır. İnsanların kendisine gelmesini beklemez, o onların mekanına giderdi. Aynen ümmetine olan sevgisi ve merhameti herşeyin üzerine çıkmış Peygamber Efendimizin (sav) Ahlaki yapısını kendisine düstur edinmişti…

Peygamber Efendimizi (sav) örnek ve önder bildigi gibi; Gönenli Mehmed Efendi de okuttugu talabelerin, dulların yetimlerin köprü altında kalmış gariblerin yolcuların hatta anlatıldıgına göre; turistlerin şefkatli hocasıydı. Düşünceleri ve kişiliğyle bir ekol olan Gönenli Mehmed Efendi, sayısı haftada altmışı geçen vaazlarında az ve tesirli söz söylerdi. Kuranı Kerimi okumak, okutmak, yaşamak ve yaşatmak için beldeden beldeye koşan Gönenli Mehmed Efendi Kuran meclislerinin en önemli simasıydı…

Fakir ve muhtaçlara yönelik hizmetlerini Kızılay, Yeşilay gibi hayır kurumlarında da sürdürmüş olan bu top yekün Vakıf insan kimseden bir şey talep etmeyip, kendisine verileni de halka ve öğrencilere dağıtırdı. Enver Baytan Hocaefendi anlatıyor: Gönenli Mehmet Efendi anlatmıştı “Karakolda ifademi alırlarken “Öğrencilere para dağıtıyormuşsun. Bu paralar nereden gelir ?” sorusuna karşılık “Allah’tan gelir” demiştim.

İkindi üzeri polisin biri kapıyı açtı komisere “Ben gidiyorum” dedi. Beni görünce “Hocam sen Karakolda ne arıyorsun ?” deyince komiser “Hoca bu gece burada kalacak” dedi. Polis “Hocam dışarıda gelecek gidecek bir şey var mı ?” deyince cebimden para çıkardım filan kursa git, Yozgata gidecek olan öğrenciye bu parayı ver. Bu gün memleketine gidecekti. Yol parası yapsın” dedim…

Polis parayı almadı ve “Hocam ben kursa giderim o öğrenciyi alır garaja götürür, biletini alır ve gönderirim” dedi ve çıktı gitti. Ben komisere döndüm ve “Gördün mü Allah parayı nasıl gönderir. Bu güne kadar bu polis, sana böyle bir teklifte bulundu mu ?” dedim…

Gönenli Mehmet efendi, Denizli hapishanesinde altı ay yatar. İlk vardığı gün tanışmayla geçer. İkinci gün mahkumlara Kuran okutmaya başlar. Denizli ve çevresindeki birçok İmamın kendisinin hapishanede öğrettiği insanlar olduğunu söylemişti. Yolu hapishaneye düşenler, ömürlerini her gün yeniden başladıkları boş ve luzumsuz laflarla geçireceklerine hayırlı hizmetlerle geçirebilirler. Mahkumları eğitirler. Aynı Gönenli Mehmed Efendinin yaptıgı gibi…

On iki Eylül öncesi hızlı solcu olan, bakanlık ihaleleri alan ve 12 Eylülden sonra bakana rüşvet vermekten içeri alınan büyük bir müteahhit “Allah askerlerden razı olsun. Bizi içeri aldılar. Koğuşta bir de hoca vardı. O ne yaptı etti bizi İslami çizgiye çekti. Asker – Hoca işbirliğiyle biz haramdan kurtulduk” demişti…

Talebelerinden Profesör Nesimi Yazıcı, Gönenli Hoca efendi hakkında şu bilgileri veriyor: milyonlarca seveninin gönüllerinde yaşamasına, kendisiyle ilgili kitaplar yazılmasına, vakıf kurulmasına, adına külliyeler bina edilmesine neden olan çalışmaları bunlardan da ötede, iki başlık altında toplanabilir ki, onlar da Kuran öğretimine olan katkısı ve VAİZ olarak gerçekleştirdiği fahri ve fakat çok yoğun, semereli – bereketli hizmetleridir…

Gönen bir HOCA ve HAFIZ diyarıdır. Gönenliler Allahın kitabına onu okumak, hıfzetmek ve öğretilmesine katkıda bulunmak yolundaki çabalarıyla tanınırlar. Küçük bir köyünde, bir hocanın çevresinde, onun gayret ve himmetiyle, fakir de olsa cömert insanlarımızın maddi destekleriyle on, onbeş hafızın yetişmesi Gönen ve Gönenliler açısından gayet sıradan bir durumdur. Mesela, Ramazan ayını Gönenliler, Kuranı Kerim ayı olarak değerlendirir, genciyle yaşlısıyla, kadınıyla erkeğiyle mukabelelere, Kuran hatimlerine koşarlar…

Gönenlilerin Kuranı Kerim konusundaki bu hassasiyetlerini bir hatıramı naklederek teyit etmek isterim. Yetmişli yılların başlarında Gönene genel teftiş için gelmiş olan bir Diyanet Müfettişi, aradan on yıl kadar geçtikten sonraki tanışmamızda, bana ilk cümle olarak; Gönendeki DİN görevlilerinden ilçeye dışarıdan atanmış olan müftü haricindekilerin tamamının hafız olduğunu, bu durumun müftülüğün müstahdemi için bile geçerli olduğunu, hayretlerini gizlemeden nakletmişti…

Görevi gereği Türkiyenin muhtelif bölgelerini gezmiş olan bu müfettiş hayret ve heyecanında haklı idi ve bu durumu belki de karşılaştığı başka hemşehrilerimize de aktarmıştı. İşte Gönene HAFIZ ve HOCA lar diyarı ünvanını kazandıran hamiyet ve gayret sahiplerinden biri de Gönenli Mehmet Efendi idi. Onun çevresinde, onun gibi Kurana hizmeti hayatlarının gayesi edinenlerin çabalarıydı, gayretleriydi…

Gönenli Mehmed Efendi hakkında onu tanıyan herkesin yaptığı ortak yorum şudur: * Gönenli Hoca mı ? Onun gibisi bir daha zor gelir…* Kısacası Gönenli Hoca insanların kalbinde, klasik bir din adamından çok daha büyük, çok daha anlamlı bir yer edinmiştir. Gönenli Mehmed Efendi ** Kolaylaştırın, güçleştirmeyin, müjdeleyin, nefret ettirmeyin. ** Hadisi şerifini hayatında en güzel bir şekilde uygulamıştır…

Gönenli Mehmed efendi: * yükte hafif, sevapta ağır olanları götürmeye çalışacağız…* diyerek insanları dinin emirlerini yerine getirmeye teşvik ederdi. Kendisi çok zeki bir insandı. Bir kez gördüğü bir insanı 40 yıl sonra görse tanırdı. Eğitime, özellikle anneliğin sorumluluğunu da düşünerek hanımların eğitimine büyük önem verirdi. 90 yaşında, iki taraftan koluna girilmiş güçlükle bir insan düşünün. Eşi kendisine soruyor: * Artık sohbet vermek için camii camii dolaşıp yorulmasanız…* Gönenli Mehmed Efendi şu cevabı veriyor: * Belki cemaatime söylemeyip unuttuğum bir şey kalmıştır…*

Bir Talebesi Gönenli Mehmed Efendiyle alakalı olarak şu hatıralarını anlatıyor: Vefatının on beşinci yılında rahmetle andığımız Gönenli Hocaefendi, bazı hocalarımızın aksine son derece şefkatli vaazlar verir, telkinlerde bulunurdu. Şefkatinin yaygınlığı yüzünden onun vaazlarını hanımlar daha çok takip eder, aile içi rahatsızlıklarını daha kolay anlatırlardı…

Böylece ondan hem dua hem de moral alırlardı. Hatta İslami hayata henüz tam olarak alışamamış hanımlar bile ona dertlerini anlatır, dua dileğinde bulunurlardı. Nitekim böyle bir hanım bir dersinde hocaefendinin yakınına kadar sokularak beyinden şikayetlerde bulunmuştu. Hocaefendi ise sesini yükselterek cevaplamıştı soruyu: * Vay vefasız vay! Melek gibi bir hanıma düşmüş de kıymetini bilmiyor ha!..

Hocaefendinin kendisini meleğe benzetmesinden çok mutlu olan hanım, artık onun baş cemaati olmuştu. Onu dinledikçe de geçimsizlik sebebi olan konular azalır, hanım İslami hayata ısınmaya başlar, büyük çapta şikayet sebebi olan konularda düzelmeler söz konusu olurdu. ‘Hocaefendinin duası bizim ailemizi kurtardı’ söylentisi yaygınlaşırdı… Böylesine yaygın şefkatine mukabil yeri gelince de şiddetini göstermek ister, vekarını korurdu. Bir kuşluk vakti Murat Paşa Camii’nde hanımlara vaaz ederken bir ara hocamızın sözleri tatlı sert bir ikaza dönüştü:

– Hanımlar! Allahın size lütfettiği fıtri güzellikleri kafi bulun, yabancılardan getirilen boyalarla kendinizi çirkinleştirmeyin, size İman, İslam, Ahlak güzelliği yeter. dedikten sonra bir ilavede de bulunmuştu: * Tırnaklarınızın üzerine altına su geçirmeyen kalınlıkta boyalardan sürmeyin, abdestinizi, gusulünüzü zorlaştırmayın…*

Tam bu sırada hanımların arasından bir ses yükseldi: * Bu ne biçim vaaz, yirminci asırdayız, böyle de konuşulur mu ? Bizim boyamıza ne karışıyor ?* Hocaefendinin susması üzerine sesini daha da yükselten hanım * Hemen çıkıp telefon etmeliyim. * dedi. Hocaefendi kürsüden tebessüm ederek sordu: * Hanım kızım kime telefon edeceksin ?..

* Siz beni tanımıyorsunuz galiba, ben valinin yakınıyım, şimdi bir telefon edersem anlarsınız kime telefon ettiğimi… Kürsüden iki dizi üzerine dikilen hocaefendinin mukabelesi bu defa o kadar yumuşak olmadı: – Haydi sen vali beye telefon et, ben de Hazreti Allaha telefon edeyim, bakalım kimin telefonu daha tez etkisini gösterecek ?..

Hocaefendinin duasının kabul olduğu yolunda tecrübeleri bulunan hanımlar, bu yeni gelen hanımı, başına bir kaza bela gelebileceğini söyleyerek ikaz edip susturdular. Ancak vaaz bittikten sonra cemaat kapıya doğru ilerlerken kadıncağızın ayağı kapı önünde halıya takılarak boylu boyunca mermerlerin üzerine düştüğü görüldü. Hemen kaldırılan hanım, bir köşede birazcık dinlenerek kendine geldikten sonra sorusunu şöyle sordu: * Hocaefendi o söylediği yere telefon mu etti yoksa ? *

Aslında hocaefendinin hedefi onların itimatlarını kazanıp her birini hizmete yöneltmekti. Nitekim o günkü İstanbul hanımlarının büyük çoğunluğunun yaklaşımı da öyleydi. Hizmete öylesine yönelmiş, benimsemişlerdi ki, ‘Hocaefendinin talebeleri bizim de evlatlarımızdırlar. Evlatlarımız perişan olursa bizim analık vasfımıza ayıp olur.’ derler; kendi aralarında oluşturdukları hizmet birimleriyle ‘evlatlarımız’ dedikleri talebe ihtiyaçlarını büyük çapta onlar karşılar, hocaefendiye desteklerini böyle gösterirlerdi…

Gönenli Mehmed Efendi yaşamış oldugu 90 senelik hizmet hayatı müddetince şahsi hiçbir işle meşgul olmamıştır. Cenabı Hak Kuranı Kerimin indiriliş amacını İbrahim suresi ayet.52.de mealen şöyle haber vermektedir: *** İşte bu (Kur’an) uyarılıp korkutulsunlar, gerçekten O’nun yalnızca bir tek ilah olduğunu bilsinler ve temiz akıl sahipleri iyice öğüt alıp düşünsünler diye bir bildirip-duyurma (bir belağ)dır…***

Peygamber efendimiz ise Ramuz El Ehadiste rivayet edilen bir Hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Allah’tan başka ilah olmadığına ve Benim O’nun elçisi olduğuma şehadet ediyorsunuz değil mi ? Öyle ise müjdeler olsun. Bu Kur’an öyle bir iplik ki, bir ucu Allahın elinde, bir ucu da sizin elinizdedir. Ona yapışınız. Ondan sonra dalalet ve tehlikeye asla düşmezsiniz…**

Gönenli Mehmed Efendi kişisel görünümüyle de çok farklı bir portre çizmekteydi. Tertemiz, düzgün ve zevkli giyimli, sempatik ve insanları kendine çeken bir alimdi. Elinde çantası, bütün insanlara tebessüm dağıtan yüzüyle Gönenli Mehmed Efendi yakın dostu zamanın alimlerinden Bediuzzaman Said Nursi hazretlerinin deyişiyle “ Kahraman Mehmetçik „. idi…

Gönenli Mehmed Efendi bereketli ve verimli bir ömür sürmüştü. Yüzyılın en büyük cenazelerinden biri onun Fatih camiinde, yurdun her yanından ve yurtdışından onbinlerce kişinin büyük alimlerin katıldığı cenazesiydi. Talebelerinin anlattıgına göre daha Cenazesi kaldırılmadan Talebeleri taraından yüz hatim indirilmişti. Ne büyük bir zenginlik ne büyük bir saadet…

Bizler inanıyoruz ki; Alimler, Peygamberlerin varisi oldukları için hiçbir Kral, Sultan, Şah ve Padişahın sahip olamadığı nimete ve şerefe sahiptirler. Zenginin malı yanar, eskir, çürür, çalınır ama ALİMİN İLMİ çalınamaz. Alındığı oranda artar…

Sade bir hayat süren Gönenli Mehmed Efendi muhteşem bir topluluk ve törenle Hakka uğurlanmıştı. 2 Ocak 1991 Çarşamba günü Hakk’ın rahmetine kavuşan Gönenli Mehmed Efendi’nin cenaze Namazını okuttugu Binlerce Talebesinden birisi olan HAFIZ Abdurrahman Gürses kıldırmıştır. Hocaefendinin mezarı, Edirnekapı, Sakızağacı şehitliğindedir. Allah (cc) kendisinden razı olsun…

Kendi adını devam ettiren Gönenli Mehmet Efendi Camii ile Gönenli Mehmet Efendi Vakfı Külliyesi mevcut olup halen bu dört katlı külliye binasında 115 kadar kız öğrenci Kur’an eğitimi alıyor… Peygamber Efendimiz Beyhaki nin rivayetinde geçen bir Hadisinde mealen şöyle buyuruyor: ** Bu kalpler demir gibi pas tutar.” Ne ile pası çıkarılır ya Resullullah ?” dediler. Buyurdu ki: “Kur’an-ı Kerim okumakla ve ölümü hatırlamakla…**

Allah Rasulü bir başka hadisinde mealen şöyle buyuruyor: ** Ben giderim ve size iki vaiz bırakırım, daima size nasihat verirler. Biri konuşarak söyler, diğeri susarak: Konuşan vaiz Kuranı Kerimdir. Susan vaiz ise ölümdür.” (İmam-ı Gazali, Kimya-yı Saadet, s. 141)…**

Allahım. Bizi Kitabın Kuranı Kerimden koparma. Bizi Kuran nurundan ve Kuran hikmetinden mahrum eyleme. Hayatımızı Kuran hikmeti ve hükümleri ile yoğur. kalbimizi, ruhumuzu, duygularımızı, nefsimizi Kuranın feyzi, bereketi, nuru ve eşsiz hikmeti ile şekillendir ya Rabbi…

Bize İslamiyeti ve İslamiyete layık doğruluğu nasip eyle. Kulaklarımızı, gönlümüzü, ruhumuzu Kuranın vahyine aç. Kalbimizi Peygamber efendimizin (sav) sünneti seniyyesi ile olgunlaştır. Bizi hakka yönlendir, Bizi Sana yönlendir, Bizi Senin rızana yönlendir. Bizi Senin Rahmetine yönlendir. Bizi Kopmaz ipine sarılanlardan eyle. Bizleri Sıratı müstakim üzere olanlardan eyle sen her şeye Kadirsin allahım… Amin.
Sermed Kadir… 22.01.2007

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert