Gönül Ehli Olabilmek

Ebedi Hayat mektebimiz Kuranı Kerimde. Furkan Suresi.Ayet.63.te Rabbimiz mealen şöyle buyuruyor: *** Rahmanın kulları yeryüzünde vakarlı, agırbaşlı yürürler. Bilgisizler kendilerine takıldıkları zaman, onlara güzel söz söylerler…***

Peygamber Efendimiz bir Hadisinde mealen buyuruyorki: ** Muhakkakki Allahu Teala (cc) bana sizin mütevazi olmanızı emretti. Hiç bir kimse digerine karı övünmesin ve hiç bir kimse digerine zulüm ve tecavüzde bulunmasın…(İhya.İmam Gazali)**

Tevazu: Alçakgönüllülük, Kibirlenmenin ve büyüklük taslamanın zıddı bir tutum olan TEVAZU, Güzel ve hoş görülen begenilen bir tutum ve davranış şeklidir. İnandıgı DİNİ en üstün bilen MÜ’MİN İnandıgı dini ugrunda çok hassas ve titiz davranmak mecburiyetindedir. İnsanlar mevkisi, makamı sosyal statüsü ne olursa olsun öncelikle Allahın kulu olduklarını unutmamalıdır.

Özellikle bir Müslümanın öncelikle örnek ve önderi Peygamber efendimiz (sav) oldugundan; adımını her atışında büyük bir sorumluluk ve mesuliyet duygusu içerisinde hareketlerini ayarlamalıdır. Peygamber Efendimiz kim olursa olsun makamı, mevkisi, zengini, fakiri, hür olanı yada köle olanına her kesimden insanlara karşı büyük bir TEVAZU içerisinde bulunur, asla bir kimseyi hor ve hakir görmezdi.

Peygamber Efendimiz (sav) irtihaline kadar bu güzel özelligi üzerinde taşımış ve aynı zamanda bu hususta Müslümanlara örnek olacak tavsiyelerde bulunmuştur. Bir gün kendisine bir adam getirilir, gelen şahıs korkudan titremeye başlar. Bunu gören Allah Rasulü (sav) mealen şöyle buyurur: ** sakin ol, ben bir melik degil, Kureyşten kuru et yiyen bir kadının ogluyum…(İhya. İmam Gazali)**

TEVAZU, Alçakgönüllü olmak demektir. Böylesi güzel huy sahiplerine Mütevazi insan denilir. Mütevazi insanlar kendilerinden daha da aşagı konumda olan kimselere küçük muamelesi yapmaz, o insanları hor ve hakir görmezler. TEVAZU sahibi İnsanlar arkadaşları arasında büyüklük taslamazlar…

Peygamber Efendimizin (sav) İslam Dinine davetine karşı Kureyşin ileri gelenleri kibir, gurur ve hasetlerinden dolayı bu davetini kabul etmemişler, çeşitli sebebpler ileri sürerek Peygamber Efendimize (sav) yananşmamışlardır. Peygamber Efendimizin etrafında Ashabı Kiramdan Selmani Farisi, İbni Mesud, Suheybi Rumi, Ammar bin Yasir, Habbab (ra) gibi fakir kimselerin bulunması sebebiyle onlarla bir arada oturup konuşmayı kendileri için bir şerefsizlik sayarak Hz. Peygamberle görüşmek için çevresindeki bu fakir insanları kovmasını ve kendileri için ayrı bir toplantı mekanı tahsis etmesini istemişlerdi.

Böylece Kureyşin ileri gelenlerinin bulundugu toplantıda bu fakir insanların yeri olmayacak, dolayısıyla cahiliyet döneminden kalma kendi imtiyaz ve hakimiyetlerini İslami dönemde de sürdürmüş olacaklarını zannediyorlardı.Hz. Peygamberin (sav) Onları İslam dinine çekmek için bu isteklerini yerine getirme duygusuna kapılmasının üzerine, şu ayet nazil olarak onu ikaz etmiş oluyordu.:

*** Sabah akşam Rablerinin rızasını isteyerek Ona yalvaranları kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur. Senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki, onları kovarak zulmedenlerden olasın…Enam suresi.ayet.52.*** Mealindeki ayetle Kureyş ileri gelenlerinin bu istekleri reddedilmiş ve Hz. Peygamber de (sav) uyarılmış oluyordu.

Çünkü İslamiyetin deger ölçüsü, İnsanları zengin ve ya fakir oluşlarına göre degil,samimiyatle Allaha inanmalarına ve Ona ibadet etmelerine göre degerlendirmektedir. Benzeri başka bir Ayette bu noktaya dokunularak , kureyş ileri gelenlerinin aldatıcı sözlerine iltifat edilmemesini hatırlatmıştır. Kehf suresi ayet.:28.de mealen şöyle buyuruluyor:

*** Sabah akşam Rablerinin rızasını dileyerek Ona yalvaranklarla beraber sen de sabret. Dünya hayatının güzelliklerini isteyerek gözlerini onlardan ayırma. Bizi anmasını unutturdugumuz, haddi aşmış kimselere boyun egme…*** Bu ayetler de gösteriyorki, Her Müslüman karşısındaki insanların sosyal durumlarına göre farklı imtiyazlı bir tavır takınmamalıdır.

Çünkü İslam Dininde , Nesep, mal, mülk, para ve makama dayanan üstünlül anlayışını kaldırmış, onun yerine takvaya dayanan bir üstünlük anlayışını getirmiştir. Peygamber Efendimizin (sav) etrafındaki Müslümanlar fakir olmakla beraber samimi olarak Allaha inanmış insanlardı. Onları bırakıp Kureyşin kibirli ve inatçı büyüklerinin sözlerine kulak vermenin dogru olmadıgı AYETLERLE ortaya konulmuştur.

Müslüman karşısındaki birey için kim olursa olsun farklı bir muamele yapmaması lazımdır. Kuvvetli olsun, zayıf olsun, zengin olsun, fakir olsun, erkek, kadın, büyük, küçük Müslümanın nazarında herkes eşit tutulmalıdır. Bu hareketlerden sonra Allah (cc) diledigini dogru yola yöneltir, diledigini de dalalette- sapık yollarda bırakır. Müslümana düşen en güzel surette bildigiyle amel etmesi ve o bildiklerini topluma da duyurmasıdır.

Allahın (cc) koymuş oldugu ilahi ölçü, TEVAZU içinde herkese karşı eşit davranılmasıdır. Bunun için Tevazu ve agırbaşlılık, Müslüman bireyin bütün hayatında dikkat edecegi hususlar olmalıdır. Örnek Müslüman konuşmasında, giyinmesinde, yemesinde, içmesinde, oturup kalkmasında daima mütevazi olmalıdır. Hiç kimsenin Haysiyet ve şerefini rencide edecek davranışlarda asla bulunmamalıdır.

Ayetlerden anladıgımız ve Tefsir ulemasının anlattıgına göre hiç kimse SOYUNA, SOPUNA, MALINA, İLMİNE, VE BENZERİ HUSUSLARA GÜVENEREK büyüklenenlere karşı Allahın gazabı ve azabı vardır. Bu şekilde olan insanların kalbleri kararmış ve gerçekleri görmekten çok uzak kalmış ayeti kerimelerden ögreniyoruz. Tevazu bilinmelidirki bir davranış biçimidir. Mütevazi insanlar aslında Kalpleri diger insanlara ve Allahın yarattıgı her canlıya karşı Kalpleri Sevgi ve saygı ile dolu kimselerdir.

Mütevazi insan öncelikle Rabbine karşı sorumluluk bilinci içerisindedir. Tevazu sahibi insan öncelikle Allah aşkını içinde taşıyan bir yapıya sahip olmalıdır. Mütevazi insan Allah sevgisinin her şeyin başı oldugunu bilen insandır. Aslında Yaratıcıya karşı muhabbet duyulmazsa İBADET te yapılamaz.

Esasında ibadetin aslı muhabbetullahtır. Allah sevgisidir. Allah aşkı insanın içerisine yerleşirse O zaman Allahın Resullerini, Allahın Nebilerini, Allahın Meleklerini, Allahın Evliyalarını, Allahın Salih kullarını başta olmak üzere Allahın yarattıgı her canlıya karşı muhabbet, sevgi, saygı duygu ve his çaglayanı başlar. Mütevazi insan her şeye SEVGİ ve MUHABBET gözüyle bakar. Denilebilirki; İnsanlık Âlemi sevgiyi İslamdan ögrenmiştir. Çünkü İslam dini, gelmeden önce İnsanların hayatına Cahili düzenler sevgi yerine vahşeti belletiyordu. Cahiliye düzenine inananlar çocuklarını dahi diri diri topraga gömüyorlardı.

Mustafa Çelik Hocaefendi konumuzla alakalı olarak diyorki: * Davası İslamiyet olanın mayası muhabbet, sevdası ise vahdet olur. Tarih şahittirki; Dini mübini İslam, ÜLKELERİ BİLEKLE, FERDLERİ YÜREKLE fethetmiştir. Ancak İslamın tahakkuk etmesini istedigi sevgi inkilabını gerçekleştirememiş cemaatlar, ülkeleri yürekle, fertleri ise bilekle feth etmeye çalışırlar. Dolayısıyla kaş yapayım derken göz çıkarırlar. Sevgi yerine vahşete hizmet ederler. Kısacası; SEVGİSİZ İSLAM, İSLAMSIZ SEVGİ OLMAZ…Mustafa Çelik.Ribat.s.103.*

Unutmamak lazımdırki Kibirli olmak, büyüklenmek kalpleri sogutur. Bunun yanında Allah sevgisi ise kalpleri birleştirir. Kendini begenip başka insanları küçük görenler Allahın sevmedigi kimselerdir. İslam Ahlakının temel esaslarından , biri de hiç bir insanı işi, meslegi, giyimi, buna benzer hareketlerinden dolayı küçük görmemektir. Bu yüzden İnsanların arasında hor ve hakir görülen nice kimseler vardırki, Allah katında çok yüksek mevkilerin sahibidirler.

Aynı şekilde insanların katında çok yüksek makamlara sahip , üstün nitelikli olarak bilinen nice insanlar vardırki, Allah katında degerleri belki sinek kanadı kadar bile degildir. Müslümanlarda bulunması gereken güzel huy, Mü’min kardeşine karşı mütevazi ve alçakgönüllü, hoşgörülü, Aynı zamanda kafirlere karşı İZZETLİ VE ŞEREFLİ olmasıdır.

Kendini begenme, diger insanlardan şu veya bu şekilde kendini üstün görme ve kibirlenme, Nefsin ihtiraslarından kaynaklanan zararlı duygulardır. Katı yüreklilik, kibir, hilekarlık ve insanlara karşı büyüklük taslamak; Aksine o insanın küçüklügünü ve acizligini itiraf ederek yaratıcıya karşı tutum sergilendiginin bilinmesi ve büyük bir hatanın içinde oldugunu sezip, en kısa zamanda o tür faydasız, Müslümana yakışmayan hal ve tavırlardan uzaklaşılması en uygun harekettir diye inanıyoruz…

Kalplerin özünü bilen Allah (cc) İnsanlara azap yada mükafat verecegi zaman, onların makam, mevki, şan, şöhret yada maddi üstünlüklerine itibar etmez. Allah katında ölçü, Allahın istedigi şekilde bir İMAN ve halisane işlenmiş SALİH AMELLERDİR. İnsanlar yaptıkları amellerle ve kalplerindeki durumlarla Rabbi indinde deger kazanırlar diye düşünüyoruz.

İnancımız odur ki; İnsanlar arasındaki üstünlük ve şeref, bedeni ve maddi ziynetlere göre degil, Gönüllerdeki ziynetlerde, huyları en güzel olanlarda, yani İMAN ve güzel yaşayıştadır. Bu sadece içinde yaşadıgımız zaman dilimi için geçerli olan bir husus degil, İnsanlık Tarihi boyunca hep böyle olmuştur ve de böyle olacaktır. İşte bu güzel vasıflardan bir vasıfta TEVAZU sahibi olmak ve herkese karşı mümkün oldugunca MÜTEVAZİ olmaktır.

Allah’ım. Sen kemâl sahibisin. Biz kusurluyuz. Sen mağfiret sahibisin. Biz günahkârız. Sen merhamet sahibisin. Biz âciz ve muhtâcız. Sen basîret sahibisin. Biz Senin nazarındayız. Sen Hak’sın, Âlîsin, Yücesin. Biz Hakka kul olanlarız. Biz her zaman hatâlıyız, ayıplıyız, noksanlıyız. Beşeriyet gereği göremediğimiz zaaflarımızı bize göster. Bize kendimizi ve amellerimizi düzeltme fırsatı ve imkânı ver. Hatâlarımızı bağışla. Günahlarımızı affet. Kusurlarımızı ve Ayıplarımızı ört. Bize günahlarımızdan ve kusurlarımızdan dolayı azab etme. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… 19.04.1996

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert