Muhterem Müslümanlar… Sağlık, SIHHAT, Afiyet ile beraber arzuladığımız güzelliklerin yanında HUZUR ve SÜKUN ihtiyacımız olan gönül gıdamızdır. İnanıyoruz ki; Huzuru bulmanın anahtarı İnsanı yaratan Allah olduğundan dolayı, kulun kalbinin huzuru hangi yolla yakalayacağını en iyi o bilmektedir. Gönderdiği son elçiyle de bunun pratik yaşamda nasıl gerçekleşeceğini somut bir örnekle insanlığa göstermiştir. Bu nedenle, insan yaşadığı hayattan lezzet almak, mutluluğu yakalamak, en sıkıntılı anında bile Allah’a olan yakınlığından güç alarak ayakta kalmak istiyorsa, Rabbi’ne dönmekten başka çıkar yolu yoktur. Kendisini yaratandan kaçan ve bu Yüce Yaratıcı’nın Rasulü’nün önderliğinde sunduğu hayat rehberliğinden uzaklaşan insan, kendisinden, özünden ve değerlerinden uzaklaşmış insandır. O bir boşluktadır…
Böyle bir insan ne kadar zengin olursa olsun, ne kadar büyük makamlara gelirse gelsin HUZURU asla yakalayamayacaktır. İnsanların önüne çıktığında sergilediği sahte gülüşün ardında her zaman için bir sıkıntı, doyumsuzluk ve huzuru bulamamanın verdiği iç burkuntusu olacaktır. Karşılaştığı sıkıntılar karşısında derdini Rabbi’ne arz edip, ona sığınıp gözyaşı dökemeyeceğinden, keza tevekkül ve kader anlayışını kaybettiğinden dolayı, karşılaştığı her bir sıkıntı belinin biraz daha bükülmesine neden olacak, belki maddi olarak çok güçlenecek ancak gönül sükunetini bir türlü bulamayacaktır…
RabbimizAraf Suresi ayet.32.de mealen şöyle buyurmaktadır: ***De ki: Allah’ın kulları için yarattığı süsü ve temiz rızıkları kim haram kıldı? De ki: Onlar, dünya hayatında, özellikle kıyamet gününde müminlerindir. İşte bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz…***
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم قُلْ مَنْ حَرَّمَ زِينَةَ اللَّهِ الَّتِي أَخْرَجَ لِعِبَادِهِ وَالطَّيِّبَاتِ مِنْ الرِّزْقِ قُلْ هِيَ لِلَّذِينَ آمَنُوا فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا خَالِصَةً يَوْمَ الْقِيَامَةِ كَذَلِكَ نُفَصِّلُ الْآيَاتِ لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَ
Buhari’de bizlere ulaştırılan bir kudsi hadis mealen şöyledir:**Kulumu bana yaklaştıran şeylerin benim katımda en sevimli olanı, farz kıldığım ibadetlerdir. (Farzlardan sonra) kulum bana nafile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet ben onu severim. Kulumu sevince de (adeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum. Benden her ne dilerse, onu mutlaka veririm; bana sığınırsa onu korurum…** Muhterem Mü’minler…Yaşadığımız çağ pek çok şey sundu bize. Her işi kolaylaştıran yüksek teknoloji, makinalar, elektronik gereçler, kolay ulaşım, büyük şehirler…
Bu çağ insanlığa okyanusların derinliklerini, uzayın sırlarını aşina kıldı. Ama bir şeyi veremedi: İç huzuru. O kadar veremedi ki adına *BUNALIM ÇAĞI* bile denildi. Bilenler bilir, insan iç huzurunu bir kez kaybedince mücevher saraylarda yaşasa kıymeti yok. Ve huzursuz insanın başını çarpmayacağı kaya da yok. Etrafımızdaki insanlara göz gezdirdiğimizde, neredeyse herkesin bunalımda olduğunu ve yaşadığı hayattan tat alamadığını görüyoruz. Yaşanan buhran ve kasavet halinin öyle zannedildiği gibi insanların fakir veya zengin olmasıyla da ilgisi yok. Zengin olan da bunalımda, fakir olan da. İnsanlar yataklarına girip başlarını yastıklarına koyduklarında kolaylıkla uykuya dalamıyor. Herkes her şeyden şikayetçi. Eşler birbirinden ve çocuklardan, çocuklar da hepsinden şikayet etmekte…
Muhterem kardeşlerim… Allaha kul, Rasulüne ÜMMET olmayı gaye edinen İnsanlar, Allah ve Rasulü’nün rızasını ve isteklerini hayatının merkezine değil de, köşesine doğru ittiğinde, Allah ve Rasulü’nün dışında kalan şeylerin isteklerini ve beklentilerini karşılamaya yönelir. Bu nedenle de Allah ve Rasulü gönül dünyasından yavaş yavaş çekilir. Bunların yerini dünya hırsı, şehvet, tamah, kibir, riya, samimiyetsizlik gibi kötü hasletler almaya başlar. Bu durum devam ettikçe kul öyle bir noktaya gelir ki, kalbi Allah ve Rasulü’nün asla razı olmadığı isteklerle dolar, dünya ve onun sundukları gayesi haline gelir. Dindarlığı sadece sözde kalır, sözleriyle yaşadığı hayat arasında neredeyse bir bağlantı kalmaz. Kulluğu Allah’tan başka yöne doğru kayar. Zihnini meşgul eden şeylerin kulu-kölesi olur ve böylece HUZUR ve SÜKUNA uzak hayat yaşamaya başlar. İnsanın en büyük sorunu hiç şüphe yok ki, yaratılış gayesinden uzaklaşmasıdır inancındayız.
Kardeşlerim… Mutlak surette, Kuran ve Peygamber efendimiz (sav) İnsanın yeryüzüne Allah’a kulluk etmesi için getirildiğini, bu amaçla bir sınava tabi tutulduğunu belirtmektedir. Bu sınavda insandan istenen temel ödev, Allah ve Rasulü’ne iman etmesi ve bu ikisini hayatının merkezine alarak ömrünü sürdürmesidir. Bu temel deve uyan, teslim olan, Allaha ve onun şanlı Rasulüne itaat eden insanlar inşaallah HUZUR ve sükun içerisinde olacaklardır. Rabbim Bizleri Kuranı kerim NURUNDAN ve Sünneti seniyyenin ışığından ayırmasın İnşaallah…
Sermedkadir…LU…27.09.2019…