İBADETHANE… Muhterem Müslümanlar…İnanan insanı mânevi olarak yükselmeye hazırlayan adeta FÜZE’YE benzer minâreleri ile, ezan sesindeki Allah’a dâvet ve İLAH taslağı ne kadar tâğut varsa HEPSİNİ reddedip onlara meydan okuyan, yüksek şerefesinden çok uzaklara kadar HAKİKÂTİ ulaştırma görevinin yanında, zarifliği ve ilme irşâdı çağrıştıran kalem gibi incecik yapısıyla âdetâ şehâdet parmağı vazifesi görmekte ve göklere yükselmekte olan Allahın varlığını, birliğini en büyük olduğunu günde BEŞ vakit dilimizde YÜCELİGİNİ ifade ettiğimiz Minareleriyle Camiilerimiz… Unutmayalım ki; Câmileri takvâ ruhuna mâlik, hâlis niyetli, gerçek mü’minler inşâ etme hakkına sahiptir…
بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَنِ الرَّحِيم إِنَّمَا يَعْمُرُ مَسَاجِدَ اللَّهِ مَنْ آمَنَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ وَأَقَامَ الصَّلَاةَ وَآتَى الزَّكَاةَ وَلَمْ يَخْشَ إِلَّا اللَّهَ فَعَسَى أُوْلَئِكَ أَنْ يَكُونُوا مِنْ الْمُهْتَدِينَ
Rabbimiz Tevbe Suresi ayet.18.de mealen şöyle buyurmaktadır:*** Allah’ın mescitlerini ancak Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır…*** Şurası KESİN olarak bilinmelidir ki; Allah’a hakkıyla iman etmeyen, nefislerini veya tâğutları Allah’a ORTAK KOŞAN, hâkimiyet hakkını Allah’ta görmeyen, O’nun kanunlarıyla hükmetmeyen, başta NAMAZ olmak üzere ibâdetlerini yerine getirmeyenlerin Allah’ın câmilerini yapmaya ve TAMİR ETMEYE hakları, yetkileri yoktur. Çünkü bu tipteki insanlar, câmilerin RUHUNU maddesine kurban edecek, SÜSLÜ, PÜSLÜ inşâ ettikleri câmilerde esas ziynet olan İBADET yapılmasını istemeyeceklerdir. Bu tür insanların Niyetleri HÂLİS değildir. Bunlar, Allah’ın mescidlerinde Allah’ın zikredilmesine, insanlara Allah’ın hükmünün ve nizamının anlatılmasına ENGEL olmak isteyen en büyük zâlimlerdir…
Muhterem Mü’minler… İslâm’da câmiler sadece NAMAZ kılınıp *DAĞILMA* mekanları değil; kendisinde devamlı *TOPLANILAN* manevi hareket merkezlerimizdir. *CAMİİ*, kelimesi, bilindiği gibi *TOPLAYAN* demektir; İnsanları açtığı bağrında toplayıp cemaat haline getiren yerdir camii… Hutbe, vaaz, sohbet, eğitim çalışmaları ve her çeşit emr-i bi’l-ma’rûf merkezi olan câmilerimiz aynı zamanda EDEBİYAT ve SANATIN’DA merkezi konumundadır. Rabbimizin ***İnsanlara güzel söyleyin…***(Bakara, 83) emrine uygun, sanatlı, güzel sözler söyleyecektir câmide konuşan. Câmidekiler yumuşak, tatlı ifadelerle, hikmet ve güzel uslubu ve tarzıyla müjdelenerek Allah’ın yoluna dâvet edecekler İslamı ve İNSANI sevdireceklerdir. Konuşulanların güzelliği gibi, konuşmanın şekli de güzel ve sanatlı olacaktır. Beden ve kalbin beraberce kulluğu, uyum, âhenk, intizam, rûhî coşkunluk, Allah sevgisi, ezanla zamana tam riâyet, belli bir disiplin içinde saf tanzimi, Ayet ve hadisi şerif NUR’LARINA tam ve hemen itaat, tüm cemaatin aynı anda uyumlu hareketleri, tekbirler ve kıraatlerdeki güzellik, kalbe huzur veren zikir… Evet bütün bu güzelliklerin yaşandığı Manevi hareket merkezlerimiz olmalıdır Camiilerimiz…
Alemlere RAHMET olarak gönderilen Allah Rasulü (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır:** Koyunun kurdu gibi, şeytan da insanın kurdudur. Sürüden ayrılan ve uzaklaşan koyunu nasıl kurt kaparsa, şeytan da cemaatten uzaklaşan insanı öyle kapar. Onun için tenha yollardan uzak durun, cemaatten, topluluktan ve mescidlerden ayrılmayın…**(Ahmed b.Hanbel) Muhterem Kardeşlerim…Namazsız mescidin maddî güzelliği, mimarî özelliği bir anlam taşımaz inancının sahibiyiz. İslâm dini mutlak surette, her şeyi dengelemiştir. Dışımızla iç bütünlüğümüzü, dünya ile âhiret dengesini esas alan dinimiz, güzelliğin sadece maddî süslerle olmayacağını bildirir. Mânevî unsurlar olmadan maddî güzelliğin değeri çok azdır. Maddî güzelliğe MANÂ yön vermiyorsa denge de sağlanamaz. Kısaca diyoruz ki; Câmiideki maddî güzelliklerin yanında, câmii içindeki mü’minin dış güzelliğini muhafaza edelim… İbâdet şuurunu tüm zerrelerimize kadar kadar hissedelim, TAKVÂ, HUŞÛ ve HUZUR ortamını hazırlayalım bu güzelliklere lâyık olalım inşaallah…