İdeoloji Üzerine Notlar

Rabbimiz Casiye Suresi Ayet. 23-24.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** Hevâ ve hevesini tanrı edinen ve Allah’ın (kendi katındaki) bir bilgiye göre saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözünün üstüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah’tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâla ibret almayacak mısınız?

Dediler ki: Hayat ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak zaman helâk eder. Bu hususta onların hiçbir bilgisi de yoktur. Onlar sadece zanna göre hüküm veriyorlar…***
İDEOLOJİ: Kelimenin aslı Latincedir. İdea, „görünen biçim, fikir“ sözcüğü ile logos „bilgi“ sözcüğünün birleşmesi ile yapılmış ve düşünceyi inceleyen bilim (ideler bilimi) anlamında ileri sürülmüştür. Siyasî ve ictimaî bir doktrin meydana getiren ve bir hükümetin, bir partinin veya bir sosyal sınıfın hareketine yön veren, düşünce sistemine ideoloji denir. Genel olarak siyasi ya da toplumsal bir öğreti meydana getiren ve siyasi ve toplumsal eylemi yönlendiren düşünce, inanç ve görüşler sistemi olarak izah edilen ideoloji kavramı; bir topluma, bir döneme ya da toplumsal bir sınıfa özgü inançlar bütünü; bir toplumsal durumu yan¬sıtan düşünceler bütünlügü diyede açıklanır.

Genelde ansiklopedilerde ortak olan tarif şöyledir: „Bir topluma veya toplumsal sınıfa has düşüncelerin tümüne ideoloji denir. İdeoloji İlk olarak Destut de Tracy tarafından, felsefî bir hareket olarak savunulmuştur. Daha sonra Cabanis, Volney Grat ve Daonou tarafından siyasî bir topluluk olarak sahneye çıkarılmıştır. Onsekizinci yüzyılda „ideologlar“ denilince bu isimler akla gelirdi. İdeoloji ile ilgili en geniş bilgiye Cemil Meriç’in Umrandan Uygarlığa isimli eserinde rastlıyoruz.

İdeolojinin, kaypak ve karanlık bir mefhum olduğunu, Büyük Fransız İhtilâlinden sonra „felsefeye“ başka bir isim bulmak gerektiğini, zira felsefenin kiliseden koptuğunu, bunun için „ideoloji“ kelimesinin Destut de Tracy tarafından uydurulduğunu ( 1796) izah eden Cemil Meriç, bütün Fransızca sözlüklerin, bu kelimeye verdikleri mânâyı tek tek beyan etmektedir.Bu kavramı daha geniş bir şekilde anlamaya çalışacak olursak, Genel olarak, Siyasal ya da toplumsal bir öğreti oluşturan, bir hükümetin, bir partinin, bir toplumsal sınıfın davranışlarına yön veren politik, hukuksal, bilimsel, felsefi, dinsel, moral, estetik düşünceler bütünü diye ifade edebiliriz.

İdeoloji kavramını adeta ti ye alan Cemil Meriç,Diyorki: Tabiatı isimlendiren insan, bir yandan bu şekilde tabiata kemend atmış, ama bir yandan da kelimenin boyundurugu altına girmiştir.Garip bir diyalektik bu, bir nevi yabancılaşma. Önce dostu olan kelimelerin, sonradan esiri olur insan.Bugün mücadele yine insanla kelimeler arasında. İnsanın yarattıgı kelimelerinde kendilerine mahsus hayatları var. İnsan iradesinden çıkarlar, ama büyücü çıragının hakim olamadıgı tabiat kuvvetleri gibi, kelimelerin kaderine artık insan hakim olamaz.

Bugün insanlıgın bedbaht tarafı bilmedigi, nereden geldigini ögrenmedigi kelimelerden geliyor. Çehresini göremedigimiz firavunlara taş taşımaktan, ancak kelimesinin büyüsünü çözdügümüz zaman kurtulabiliriz. İdeoloji kelimesi de bayrak kelimelerden biri. Bütün bir batı düşüncesinin tarihi ideoloji kelimesindedir. Her kitap ve sözlük yazıldıgı çagın çehresini aksettirir. Bir devrin bütün düşünce dünyasını sözlük ifşa eder. Pandorranın kutusuyla sözlük arasında ne fark vardır ? hiç bir fark…ikisi de maux…mots ifade eder yani fenalık, şer kelimeleri demek.Ben sözlügün de bütün mauxları yani şerleri ihtiva ettigine inanıyorum. İdeoloji kelimesi,fransada 1796.da dogar, diyerek ideolojiyi zamanımıza taşıyan yazar ve düşünürlerden şu örnekleri verir:
Önce şüpheyi batının ve dogunun büyük kamusları karşısında duyacaksınız, yalnız gazeteler ve Parti liderleri karşısında degil. Voltaire metafizikten hoşlanmaz, kilise ve mazi kokmaktadır kelime. İhtilalin düşünce adamları maziyi tasfiye ederken, kelimeleride tasfiye ettiler. Fransız sensüalizminin kurucusu Condillac da bütün düşüncenin ihsasla dış dünyadan geldigine inanır. İdeolojitler gibi. Fakat ikinciler ruha inanmazlar, daha maddecidirler. Ahlak insanın mutlulugudur, insanın saadetini saglayacagı için iktisat, insan ilimlerinin başında gelir.

İdeolojistler insan düşüncesini insan fizyolojısıne, vücuduna baglarlar. İdeolojitler insanı ancak terbiyenin yaratacagına inanırlar. Fransada bugün hakim terbiye sistemi Cabanisin kurdugu sistemdir. Picavet ye göre ideoloji gözlemci ile konunun başbaşa kalmasını saglayan bir görüştür, aralarında hiç bir peşin hüküm, hiç bir üniversel –global prensip olmayacaktır. Stendal ve Sainte-Beuve, Tracy ile tanıştıkları günü hayatlarının en mühim günü olarak vasıflandırırlar. İdeolojistler hem çagdaş sosyolojinin müjdecisi, hem de demokrat fransanın terbiyecileridir. Napolyon bütün maziye baglı insanlarla birlikte, ideolojistlere ideolog adını takar, Metafizikçi, hayalperest, geveze demek. Üniversite rektörü Fontane’ sa ideolojiye dair bir şey okumayacaksın der.

1950.ye kadar Fransa üniversite ve liselerine ne ideoloji, ne de materyalizm girebilir.Son zamanlarda ciltler halinde basılan kitabında Cabanis derki: Bütün ilimler şu veya bu şekilde düşüncenin muhtelif terkipleridir. Jefferson derki: İdeologlar dogmamış bir sınıfın menfaatlarını müdafaa edemezlerdi, bütün insanlıgın müdafaasını yapıyorladı. Ama içinde bulundukları sınıf, menfaatlarına aykırı bulundugu bu düşünce adamlarını karikatürleştirdi (yani gülünç hale getirdi.) Balzac’a göre 19.yüzyılda büyük bir degişikligin ferdasında olan tek ülke Fransa’dır. Duygularyalnız orada Spontane yani kendiligindendir…(Cemil Meriç. Sosyoloji notları.sayfa.197-201.)

Hangi ideoloj, fikir veya düşünce olursa olsun çıkış zamanı, yeri ve o konuyu ilk defa ortaya atanlar esas alınır düşüncesindeyiz. Bu manada denilebilirki. En basit tabirle bir ideoloji, düzenlenmiş, yapılanmış bir fikirler bütünlügü oldugunu da ifade edebiliriz. Yukarıda da ifade ettigimiz gibi; İdeoloji denilen düşünce formunun ortaya çıkışı çok daha eskilere, insanın düşünce tarihinin başlangıcına kadar öncelere uzatılabilir olmakla birlikte, ideoloji teriminin tarihi modern zamanlara yani 18.yüzyıl sonrasına ait oldugu ifade edilmiştir.

Daha Francis Bacon’ın çalışmalarında ideoloji fikrinin bir formunu bulmak mümkündür. Onun İdoller önermesinin içeriğini oluşturan kavramlar, ideoloji tartışmalarında yürütülen konu başlıklarıyla doğrudan ilintilidir. Bu nedenle ideolojinin tarihcesini araştıranlar genel olarak Bacon’dan hareketle bir tarihce sunarlar. Böyle olmakla birlikte, özel olarak İdeoloji sözcüğü, Destutt de Tracy tarafından 18. yüzyılın sonlarında „fikirler bilimi“ni tanımlamak amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. Başlangıçta pozitif bir içeriğe sahiptir bu disiplin ve mevcut fikirlerin doğruluk ve yanlışlıklarını, geçerliliklerini ve geçersizliklerini değerlendirme iddiasındadır. Sonradan tanımı ve içeriği değişimlere uğrayacak ve tamamen karşıt konumlarda değerlendirilecektir.

İdeoloji sözcüğünün birçok farklı kullanımı ve tanımı mevcuttur. Bunların önde gelenlerinden biri de Marksist ideoloji tanımlamasıdır ki, bu genel ideoloji tanımından farklılıklar gösterir. Karl Marks ideolojinin negatif anlaşılışını ortaya koymuştur ki, buna göre ideoloji yanlış bilginin ya da dogru olana zıt, yanıltıcı düşüncenin bizzat kendisidir ideoloji. İlk olarak dikkat edilmesi gereken nokta ideoloji ile ideolojilerin birbirine karıştırılmaması gereğidir.

İdeoloji bu ayrımda belli bir düşünce formunu ya da bilinç biçimini gösterir; buna karşılık ideolojiler ise, belirli bir anlamda bir araya toplanmış ve çeşitli toplumsal grupların kendilerini ifade etmek için oluşturdukları fikirler, değerler toplulugunu dile getirir. Ayrımı netleştirmek için ilkini ideoloji, ikincisini ise politik ideolojiler olarak anlamakta fayda vardır. Felsefi alanda, İdeoloji teorisi olarak bilinen bir bölge mevcuttur. İdeolojinin tanımlanmasından işleyiş mekanizmasının belirlenip ortaya konulmasına ve bu yönde diğer düşünce biçimlerinden ayrımlanmasina kadar, çeşitli konu başlıkları bu teorik alanın içeriklerini oluşturur.

Çeşitli ideoloji teorileri mevcut olmakla birlikte, en genel anlamda ideolojiye iki yönlü bir yaklaşımın şekillenmiş olduğunu söyleyebiliriz. Bunlar pozitif ve negatif ideoloji anlayışlarıdır. Pozitif anlayış ideolojiyi olumlu olarak anlayıp degerlendirilirken, negatif anlayış onu bir yanlışlık meselesi olarak değerlendirip onun yerine dogru olan yerleştirilir. İdeoloji kavramı, düşüncelerin kaynağını incelemeyi amaçlayan felsefe sistemi anla¬mına gelecek şekilde yorumlanmıştır. Bu an¬lamda, yani idelerin, düşünce ve fikirlerin bilimi, dü¬şüncelerin kaynağına, dildeki ifadelerine ve akıl yürütmede bir araya gelişlerine ilişkin in¬celeme ve araştırma anlamında ideoloji, öznel ve nesnel ideoloji olarak ikiye ayrılmıştır.

Bunlardan nesnel ideoloji, duyumsal varlık olarak İnsanla dış dünyadaki şeyler arasında bir bağ kuran, ve İnsan düşüncesinin kaynağını dış dünyadaki nesnelerde bulan anlayıştır. Buna karşın. öznel ideoloji, düşünen öznenin kendi içine kapanan bilinci üzerinde yoğunlaşır. İdeoloji kavramı, 19. yüzyıldan itibaren söz konusu bilimsellik statüsünü yitirerek, rasyonel düşünce ve açık seçik algının önündeki, başkalarının, özellikle de politik hasımların düşüncelerini olumsuz etkilediği ve çarpıttığı düşünülen bir tür engel olarak yorumlanmaya başlanmıştır.

Burada ideolo¬ji, etkisi altına aldığı İnsanların düşüncele¬rinde sürekli olarak ve sistematik bir tarzda hatalı bakış ve yorumlara yol açan tahrif edici faktörü gösterir. Söz konusu anlamı içinde ideoloji, yanlış ya da tahrif edilmiş fi¬kirler, inançlar bütününe; bir toplumda hakim sınıfın fikirler dünyasında yarattığı, somut gerçeklikten kopuk olup, toplumdaki egemen sınıfa ezilen sınıf üzerindeki ikti¬sadi egemenliğini pekiştirme imkanı veren fikirler toplulugunda ifadesini bulur. Hakim ideo¬loji olarak da bilinen bu ideolojinin yaptığı olumsuz etkiyi Marx, İnsanların ve İnsanlar arasındaki ilişkilerin bir camera obscuradaki (karanlık odadaki) gibi baş aşağı gö¬rünmesine yol açan’ olumsuz bir etki diye tanımlamıştır.

İdeoloji, nihayet ve özde, kollektif bir davranış tarzının temeli olarak, muhafa¬zakarlık, liberalizm, sosyalizm benzeri, ayrı politik bakış açılarıyla birleşen ve siyasi bir öğretiyi meydana getiren genel fikirler sistemini ifade eder. Karl Mannheim‘ın İdeoloji ve Ütopya çalışması, ideoloji teorisi açısından öncü çalışmalardan birisidir. İdeoloji teorisinin önemi, onun çok yönlü anlatımlarıyla ilgilidir esas olarak. Her zaman disiplinlerarasılığı şart koşan bir içeriktir bu. Ayrıca farklı düşünce yapılarının kesişim noktasında duran bir kuramsal alana tekabül etmektedir ideoloji teorisi ve gerçek önemi de buradan gelmektedir.Bilim-felsefe-ideoloji ve bunların alt-başlıkları olabilecek meselelerin tamamı, neredeyse, ideoloji teorisi başlığı altında değerlendirilmesi gereken meselelere dönüşmektedir.

Değer yargıları, inançlar, bilgi, bilim, kimlik, Özne’lik, Din, Felsefe, Bakış açısı, Dünya görüşü, vb.türde kavram ve kategorilerin tamamı bir şekilde ideoloji ile ilişkilidir ve bu nedenle de ideoloji teorisinin içinde değerlendirilmiş ve öylece açıklanmaya gayret edilmiştir. İdeoloji, bireylerin bilincindeki gerçekliğe dair yanlış bir bilinç ya da bilgi durumu olarakta izah edilmiştir. Örnek göstereck olursak. Karl Marx ilk yazdıgı teorik eserlerinde; hem Din’i hem de felsefe’yi ideolojinin çeşitli biçimleri olarak eleştiri konusu yapmaktadır. Buna göre din ve felsefe, gerçekligi başaşağı ederek, çarpıtarak, ters mantıkla bireylerin bilinçlerini belirlemektedirler.

Karl Marx’ta görülen belirgin ikinci bir ideoloji anlayışı ise, Kapital’in ünlü Meta fetişizmi, madde düşkünlügü bölümünde görülür. Meta fetişizmi yani aşırı madde bagımlılıgı gerçekten de, ideoloji teorisinin gelişiminde özgün bir yer tutar ve bir anlamda maddeci bir ideoloji anlayışının ilk örneğini verir. Marx, gerçi burada da yanlış bilinç yönüne bağlıdır, yani sosyolojik olarak ifade edecek olursak, yine aynı doğruluk-yanlışlık ya da yanılsama-gerçeklik fikrinin içinde durur. Ancak burada Marx, Alman İdeolojisi’deki düşünceden daha farklı olarak, ideolojiyi bireysel bir bilinç ya da yanılgı sorunu olmaktan çıkarır ve yeniden tanımlar.

Böylece Marx, „maddeyi belirleyen düşünce değil düşünceyi belirleyen maddedir“ felsefi ilkesine uygun bir ideoloji anlayışı ortaya koymuş olmaktadır. Bilim-ideoloji karşıtlığının bilimsel bir statü kazanması böylece temellenir. Buna göre, ideoloji yanlış biliştir ve buna karşılık bilim hakikâti temsil eder. Daha sonra, Marksizm içinden ve dışından ideoloji teorisi önemli gelişmeler kaydedecek ve hem pozitif hem de negatif anlaşılış biçimleri geliştirilecektir. Bu gelişmeler neticesinde on milyonlarca insan zulümle öldürülmüş ya da yer ve yurtlarından edilmiş bu ideoloji lenin, troçki,stalin döneminde zalimligin zirvesine ulaştırılmış 1990.larda da yine bir degişim rüzgarıyla bı ideoloji bitirilmiştir.

Biraz da dışarılardan iç bölümlere yani Türkiyedeki idolojik hareketlere bakacak olursak ideolojilerin üzerimizden bir rüzgar, tayfun hatta bir tsunami gibi geçtigini görürüz. İslam dininin baglıları olarak halada ideolojilerin kıskıvrak sarmalı içinde sıkıntı çektigimizi ifade etmek gerçegin taa kendisidir inancındayız. Zamanımızda çok kullanılan devletçi, Postmodern yaklaşımlarda ise genel olarak ideoloji problemi, yani „yanlış bilinç“ diye ifade edilen ideolojiler karşımıza ilke ve inkilaplar şeklinde çıkmış, fikri ve fiili yapılar bütünlügü şeklinde millete tabir caiz ise kan kusturmuştur.

İdeoloji bilhassa Cumhuriyet Türkiyesinden itibaren hayatımıza girmeye başlamış ve bizlere rahatsızlık vermiştir. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarından itibaren yapılmakta olan devrim hareketlerinin bir disipline bağlanması, bir ideoloji şeklinde yapılandırılması çalışmaları 1930’lu yıllarda önemli bir düşünce ürünüdür. Bu çalışmaların önemlilerinden biri Kadro hareketiydi. Bir grup modernistlerin kurduğu bu dergide yeni Türk devletinin ideolojisi oluşturulmaya çalışılmış ancak birkaç yıllık çalışmaların ardından bu dergi bizzat Mustafa kemalin isteği ile kapatılmıştı. Ancak bu derginin kapatılmasının ardından Cumhuriyet Halk Partisinde ideoloji oluşturma çabaları devam etmiş ve 1930’lu yıllarda Cumhuriyet Halk partisinin daha sonrada devletin vasıfları haline gelecek olan 6 ilke (Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik, Devletçilik, İnkılapçılık ) şekillenmiştir.

Türk devriminin ideolojisinin oluşturulması faaliyetlerinden bir diğeri ise 1934 yılında üniversitelerde okutulmaya başlanan İnkılap Tarihi dersleridir. İnkılabın etkisinin zaman içinde kaybolmaması nesillerden nesillere aktarılması amacıyla üniversitelerde okutulmaya başlanan İnkılap Tarihi derslerinin amacı : İnkılap devrini yaşamış, o devri hazırlamış insanların ruhunda en kuvvetli ileri hareket unsuru olan sıcaklığı ve heyecanı, ulusal çalışma hayatına çıkacak olan genç nesillerine, yeni unsurları aşılamaktır. Onları yaşadığımız inkılap prensipleri ile yetiştirilip vazifeye hazırlamaktır.’ şeklinde ifade edilmiştir.

Bu dersler ilk olarak İstanbul Üniversitesinde okutulmaya başlanmış ilk dersleri de Cumhuriyet Halk Partisinin önderlerinden Recep Peker, Mahmut Esat Bozkurt ve Yusuf Kemal Tengirşek vermiştir. İstanbul Üniversitesinde okutulmaya başlanan derslerin içeriği ilk dönem cumhuriyet yöneticilerinin inkılap, devlet, vatandaş, haklar ve hürriyetler hakkındaki anlayışını ortaya koyması açısından oldukça önemli bir kaynaktır. Özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin genel sekreterliğini yapmış parti ile devleti birleştirme çabalarına ön ayak olmuş Recep Peker’in dersleri ayrıca önem taşır.

Recep Peker’in derslerinin bazı konu başlıkları ve içerikleri şöyledir : İnkılabın Manası : Recep Peker, İnkılabı “ Bir sosyal bünyeden geri, eğri, fena, haksız ve zararlı ne varsa bunları birden yerinden söküp yerine ileriyi, doğruyu, iyiyi, yeniyi ve faydalıyı koymaktır şeklinde tanımladıktan sonra, derslerin amacını, inkılabın yaşayabilmesi için onun sistemleştirilip, şuurlaştırılması gerektiği’ şeklinde ifade etmiştir. Recep Peker, Türk inkılabının “halktan gelerek otoritelere karşı yapıldığını ancak inkılabın iktidar mevkiini almasıyla halka doğru devam ettiğini” belirtmiştir.

Bu durum tek parti yönetiminin siyasal yaşam içinde nasıl bir fonksiyon gördüğünü de açık bir şekilde göstermektedir. İkincisi Çok Partili Siyasi Sistem : Recep Peker, derslerinde hürriyetin önemli olduğunu ancak bunun doğru bir şekilde kullanılması gerektiğini ifade eder. “Cemiyet kurmada serbestlik hakkının…” birçok siyasi partinin kurulmasına yol açtığını.. “çeşit çeşit partili parlamentoda iş yapacak derecede parti bulunamadığından partiler arasında koalisyonlar kurulduğunu ” bu haliyle ülkelerinin yönetiminin imkansız hale geldiğini söyleyerek, çok partili parlamenter sistemin doğru bir sistem olmadığını, “Liberalizmin eskimeye başladığını” bugünkü problemlere çare olmadığını iddia etmiştir.

Recep Peker’e göre çok partili siyasi rejim “işleri zorlaştırmaktan ve karıştırmaktan” başka sonuç doğurmamaktadır. Üçüncüsü Sınıf İnkılabı : Peker, Avrupa’da sınıflı toplum yapısının çok partili siyasi bir rejimi getirdiğini, parlamentoların sınıfların kavga alanı olduğunu, Türkiyede Tek Parti sisteminin ise yürüttüğü Halkçılık ve devletçilik politikası ile sınıflı bir toplum yapısının oluşmasını engellediğini ifade etmiştir. Sınıflı bir toplum yapısının olmadığı bir toplumda da çok partili siyasi sistemin bir gerekliliği kalmamaktadır. Bu derslerden ve içeriklerinden de görüldüğü gibi 1930 yıllarda Cumhuriyet Halk Partisinde ideoloji oluşturma gayretleri hız kazanmıştır. Tek partili yönetim tarzından duyulan memnuniyet açıkça ifade edilmiştir.

Bu çalışmaların ardından 1935 yılında Parti ile devlet birleştirilmiş 1937 yılında ise Cumhuriyet Halk Partisinin Cumhuriyetçilik, Halkçılık, Milliyetçilik, Laiklik, Devletçilik, İnkılapçılık ilkeleri devletin vasıfları olarak Anayasaya dahil edilmiştir. Böylece Türkiye Cumhuriyeti 1946 yılında farklı siyasi partilerin kuruluşuna kadar parti devleti olarak bir dönem yaşamıştır. (ilk İnkılap Tarihi Ders Notları,Hazırlayan : Oktay Aslanapa,İstanbul 1997)

Dikkat edilirse günümüzde de aynı ideoloji hangi parti iş başına gelirse gelsin derin devlet tanımıyla ifade edilen kurum ya da müesseseler tarafından devam ettirilmekte, muhalefet gösteren farklı düşünce ya da fikir ifade edenler uzaklaştırılmakta, partileri kapatılmakta ve siyasi hayattan koparılmaktadır. Recep pekerin düşünce ve fikirleri daha ilkokula başlayıp üniversite çagına kadar ögrenimini devam ettiren genç beyinlerin yıkanması saglanmakta, dini egitime geçit verilmemekte, örnek gösterecek olursak 2011. yılının eylül ayının ortalarına kadar Kuranı kerim egitim ve ögretimindeki 12.yaş yasagı devam ettirilmiştir.

Ayrıca laiklik ideolojisine vurgu yapılarak diger her türlü inanç, düşünce ve fikirler anında bastırılmıştır. Yani devlet düşünce terörü hala devam ediyor diyebiliriz… Bu konuda Yusuf Kerimoglu hocaefendi diyorki: Şurası muhakkaktır ki, ideloloji metafizik muhtevasından sıyırılmış bir felsefedir. İslâm mütefekkirleri ve ûlemasının „felsefecileri“ küfürle itham ettiğini bilen batıcı-lâik kadrolar, bu kelimenin arkasına sığınmışlardır. Bilginin kaynağını duyu organlarının faaliyetleri ve akıl yürütme ile sınırlandıran ideologlar, vahyi inkâr ettikleri için kâfirdirler.

İslâm topraklarındaki bütün ideolojilerde görülen temel özellik, nassı inkâr hastalığıdır. Dolayısıyle her ideoloji „ilahlık“ iddiasına dayanır. Üretim, üretim araçlarının mülkiyeti ve tüketim gibi konularda „helâl“ ve „haram“ hududlarını inkâr ederler. „Sermaye“ ve „emek“ anlayışında, birbirine zıt teoriler ortaya koysalar da, „Mülkün Allahû Teâla (cc) tarafından yaratıldığı gerçeğini“ inkârda birleşirler. Bütün bu gerçekler dikkate alındığında „Lâ ilâhe“ (İlâh yoktur) „illâ’llah“ (ancak Allah vardır) diyen her mü’min, bütün ideolojileri inkâr etmiştir. Kelime-i tevhidi kalben tasdik ve dille ikrar eden mü’minler; ismi ne olursa olsun, İslâm topraklarını işgal eden bütün ideolojilerle savaşmak (cihad etmek) durumundadırlar. Aksi davranışta bulunanlar, cihad gibi farz-ı ayn hale gelen ameli terkettikleri için mes’ûldürler.(Yusuf Kerimoglu. Kelimeler kavramlar)

Buraya kadar olan ifadelerimizi şekillendirecek olursak diyebilirizki: İdeoloji hak olanı, gerçek olanı, dogru ve hakikati perdelemek amaçlı insan beyninin ortaya koydugu çarpık düşünce, fikir ve hareket bütünlükleridir. Çıkış noktalarında Allahı, dini, mukaddesatı ve mukaddes bilinen her şeyi tamamen silip ortadan atma gayretlerinin tek sebebi vardır bu ideolojiyi ortaya koyan kişiler, Allahı öldürdük yaşasın insan ve insani fikirler sloganı altında yeni kanun, yasa ve oluşumlarla ifade ettikleri batıl sistemleri hayata hakim kılma çabalarıdır. Demokrasi bir ideolojidir, laiklik, komunizm, faşizm, liberalizm ve sayısız batıl sistemler, Allahın dinini hayata hakim kılmayı engelleme çabasıyla yanıp tutuşan sözde ilmi, bilimsel sapıklık metod ve sistemleridir.

Rabbimiz Zariyat Suresi ayet. 56.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım…*** Onun için diyoruzki; bizler ne ile mükellef, sorumlu isek hayatımızada o iman ve inanç tarzı hükmetmeli. İnanıyoruzki; İslam hak dindir, ideoloji değildir. İslam’ı bir ideoloji gibi öğretenler, algılayanlar, uygulamaya çalışanlar büyük bir hata ve yanılgı içindedirler. Aslında İslam dinini Marksizm, Nasyonal Sosyalizm, Faşizm, Maoizm, Kemalizm, laisizm, liberalizm gibi bir ideoloji seviyesine indirenler onu tahkir ettiklerinin farkında değiller ne yazıkki.

İslam hak dindir. İnsanlığı ve dünyayı ıslah için gönderilmiştir. İslam’ın kaynaklarının birincisi Kur’andır, Kur’an kul sözü değil, Allah’ın kelamıdır. İslam’ın ikinci kaynağı Resulullahın (sav) Sünneti ve sahih hadisleridir. Peygamber Efendimiz (sav) ne söyledi ise nefs ve hevası ile söylememiştir. Bu manadan olaya baktıgımızda inancımız odurki; Sünnet de bir tür vahiydir. Cenabı hak bizleri sapık ideolojilerin ve malayani gevezelik simsarı konumundaki ideologların şerrinden muhafaza eylesin…

Allahım sana inandık sana baglandık. Yalnız sana ibadet eder yalnız senden isteriz, bizleri senin dosdogru yolun olan sıratı müstakimden ayırma. Bizleri Dinsizlerin, ataistlerin, ateistlerin, ideoloji bezirganlarının, bilimsel kuram geliştirdigini ifade eden gevezelerin şerrinden muhafaza eyle. Bizleri sünnet ve cemaat ehli olmaktan ayırma. Bizleri ehli sünnet vel cemaata sımsıkı baglananlardan eyle. Fikir ve düşünce anarşisti olupta Bizleri ayagı ebediyyen kayanlardan eyleme. Sen her şeye kadirsin allahım…Amin…

Sermedkadir…22.09.2011

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.