İffet Kavramı Degişiyormu

Rabbimiz Nur suresi ayet.33.de mealen şöyle buyurmuştur:*** Evlenme imkânını bulamayanlar ise; Allah, lütfu ile kendilerini varlıklı kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar. Ellerinizin altında bulunanlardan (köleler ve câriyelerden) mükâtebe yapmak isteyenlerle, eğer kendilerinde bir hayır (kabiliyet ve güvenilirlik). görüyorsanız, hemen mükâtebe yapın. Allah’ın size vermiş olduğu malından siz de onlara verin. Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde edeceksiniz diye, namuslu kalmak isteyen câriyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları zor altında bırakırsa, bilinmelidir ki zorlanmalarından sonra Allah (onlar için) çok bağışlayıcı ve merhametlidir…***

İffet mana itibariyle: Kötü iş ve sözden uzaklaşma, şehevî hisleri dinî emirlerin çerçevesinde muhafaza etme hali. Dilimizde iffet kelimesi: namuslu, şerefli ve ahlâklı olma halini ifade etmek için kullanılmaktadır. Bir İslâm ahlâkı terimi olarak iffet şöyle tarif edilmiştir: „Şehvet duygusunun bedendeki sınır tanımayan şehvet ve iktidarsızlık, isteksizlik ortasında dengeli bir şekilde bulunması hali. Yani helâl olan hanımına ve cariyelerine karşı şehvet duyup bunun dışında kalan kadınlara karşı şehvet hissine kapılmama“ (Tehânevi, Keşşafu lstılâhâti’l-Funûn, II, 1010).

Peygamber Efendimiz (sav) ahlâki özelliklerde dengenin korunmasına teşvik etmiş, aşırı kızgınlık, öfke ve haddi aşmaktan insanları sakındırmıştır. Allahu Teâlâ Kur’an-ı Kerîm’de zinanın fuhşiyâtın yasak olduğunu bildirdiği gibi iffetin gerekliliğini ve unsurlarını bildirmiştir Kur’an iffetin ve namusun gerekliliğini ve müslüman aile yapısının sıhhati için iffetli kadınların lüzumunu anlatmaktadır. İçinde yaşadıgımız zamöan diliminde en büyük tehlikelerden birisi şüphesiz namus ve iffet kavramlarının almış oldugu yaralardır diyebiliriz.Müslüman oldugunu söyleyen kadınlar son zamanlarda adeta çıplaklıgı model hale getirmişler, vücutlarını neredeyse teşhir eder hale gelmişlerdir. Bu hususlar ise ancak ahlaki ve edebi zaaflardan olur kanaatındayız.
Başını örten bir hanım ise ne yazıkki rujunu ve ojelerini, süslenmesini eksik etmemektedir. Hatta başörtüsünün nasıl olması gerektigin hatta nasıl olmamasını bilmeleri gerektigi halde, adeta tam tersine yaparmış gibi başları topuzlu şekilde belli olmaktadır. Bir Müslüman olarak bizlerde rahatsızlıgımızı ortaya koyuyoruz…Dâhili yahut harici bir takım yöntemlerle bugünün Müslümanları kendi içlerinde ayrıştırılmaya çalışılmıştır. Bütünden koparılan parçalarla farklı kimlikler mozaiği oluşturulmuş, böylece Naslarla hükmü belirtilmiş konularda göreceli zihniyetler meydana getirilmiştir.

Özellikle kadının toplum içerisindeki etkili pozisyonu göz önünde tutularak, Müslüman hanımlar üzerinden derin hesapların yapılması ve bunların icraata dökülmesi toplumun ifsadını,bozulmasını daha da kolaylaştırmıştır. Müslüman bir kadını, olması gereken konum ve misyonundan uzaklaştırıp kendi çekim alanına girdirebilmek için hanımların her türlü zaafı kullanmaktan geri kalmadıklarından, oluşturdukları sisteme entegre etmeyi maalesef ki başarmışlardır.

Günümüzde, artık başörtülü bayanları kamusal alan dışında, hemen her yerde görmek mümkün. Şaşaalı ve göz kamaştırıcı yerlerde ve bir o kadar vicdanı sızlatan israfın had safhaya ulaştığı mekânlarda, diskolarda, mankenlerle yapılan defilelerde ve akla gelen gelmeyen her yerlerde boy gösterir oldular. Müslümanlar içinde yaz ve kış giyim kreasyonları düzenlenip onlara özel defileler hazırlandı. Basın dünyasında “Pembe, yeşil, siyah ve beyazın hâkim olduğu kıyafetler bu yaz tesettür havası estireceğe benziyor” gibi tanıtımlar yapıldı. Bu türden haberleri duyunca veya okuyunca ruhumuzun incindigini hissediyoruz. Allah’ın nezihçe bir emri nasıl olur da bu hale getirilir anlayamıyorum. Tarihin hangi zamanında tesettür modaya göre belirlenmiştir? Ya da tesettür defilesi gibi abes ve bir o kadar da onur kırıcı meşguliyetler icat edilmiştir ? Defilede kıyafetleri sergileyen mankenler için kullanacağım sözcüğü, dağarcığımda bulamıyorum. İşin garip tarafı başı örtülü kadınlarında onlardan giyim kuşam ve süslenme yönleriyle onlardan eksik taraflarının olmaması başka bir garipliktie sanıyorum.

Müslüman şahıslara ait tekstil şirketinde tesettürlü bir bayanın giyineceği bir kıyafeti, belki bir gün ya da bir saat öncesinde daha farklı insanların giyindiği kıyafetleri üzerinde taşımış birilerinin sergiliyor olması, bu işin vehametinin bir başka boyutudur. Müslüman hanımın Başörtüsünün sırf tanıtım maksatlı olarak, öylelerinin kafalarında bulunuşunu şahsımız adına hazmedemiyoruz. Mankenler bu işi para amaçlı yapıyor olabilirler. Ama bizim değerlerimizin simgesi olan pardösü, başörtüsü gibi kıyafetlerin bu şekilde ticari amaçla kullanılmasına ne demeli ? Yani birilerinin, kutsiyet atfettiğimiz özellikler üzerinden rant elde etmeye çalışmasını nasıl değerlendirmeliyiz ?

Gösterime sunulan kıyafetlerde kendilerinin deyimiyle “şıklık ve zarafetin ön planda” olduğu doğrudur. Kreasyonda açık, uçuk renklerle yapılmış kıyafetlerin “tesettür” olarak tanıtılmasını nasıl karşılamalıyız ? Bu şekilde asıl maksadından saptırılmış ilahi bir emir, modern yaşamın koşullarına uygun hale getirilmiştir. Güya tesettürlü bayanlar için hazırlanan kıyafetlerin aslında, yani Allah’ın bizden istediği şekildeki örtünmekten uzak kaldığını, kimileri itiraf etmese de çoğunluk biliyor. Ama buna rağmen piyasaya sürülen kıyafetler alınıp giyiniliyor. Çünkü defilelerde mankenleri hayranlıkla izleyip onlara alkış tutanlar, sonrasında orada sergilenen kıyafetleri sokaklara taşıyanlardır.

Bu şekilde kişiliklerden ziyade kıyafetlerle öne çıkılmaya çalışılıyor. Sistemli bir şekilde yazılan bu senaryonun oyuncuları ne yazık ki Müslümanlar oluyor. Zaten giyim-kuşamında, ev dekorasyonunda ve daha başka alanlarda modayı takip etmeye çalışan Müslüman insanlarda bir kimlik bozulmasının olduğu aşikârdır. Ama tesettür adına yaptıkları kıyafetlerin Allah’ın buyurduğu örtünmekten ziyade giyineni teşhir edici olması ve bunun bu şekilde toplumda yaygınlaştırılması çok daha ciddi sorunlar oluşturuyor.

Artık kimileri bilinçsizce gördüklerinin etkisinde kalarak, kendisine yakıştığını düşünerek örtünüyor veya giyiniyor. Dünya modasıyla kendi tarzlarını harmanlayarak tesettür havasını ortaya çıkardıklarını söyleyen firmaların modelistleri acaba herhangi bir vicdani eziklik hissediyorlar mı? Yani bir hakikati bu kadar suistimal etmelerinden dolayı, yarın bunun hesabını nasıl verecekler hiç düşündükleri oluyormu bilinmez. Lakin bizler sadece görüntüye bakarak ifademizi dillendirecek olursak olayları üzülerek izledigimiz aşikardır.

İçinde bulundugumuz ülke gayrı müslümlerin çogunlukta bulundugu Almanya. Tabiiki burada giyim kuşam ve ahlaki degerler bizim gibi müslümanlara özgü degil. Ancak yıllık iznimzi alıpta ülkemize gittigimizde burada yaşayan müslüman hanımların daha islama yakın giydigini söyleyebiliriz. İşin aslına bakacak olursak, zaten dini hassasiyetleri olan insanlar için nerede yaşadıgı farketmiyor ama halkının çogunlugunun müslüman oldugu ifade edilen türkiyede çıplaklıgın aşikarane görüldügünüde gizlemenin lüzumunun olmadıgını ifade etmek istiyoruz. Diger din mensuplarıyla farkın kapanması bizleri derinden üzüyor…

Diğer dinlerde, İslâm toplumunun dışında kalan cahilî toplumlarda, iffet ve namus anlayışı olumsuz yönde çok farklılıklar göstermektedir. Hristiyan din adamları yakın zamana kadar, kadını sesleri veya şeytanın oyuncağı olarak değerlendirmişlerdir. İlk Hristiyan din adamlarından Tertullion „kadın insanın kalbine şeytanın girmesini temin etmek için açılan kapıdır“ der. Bu anlayışla kadına yaklaşan Hristiyanlar onu pis ve kirli kabul ettiklerinden ondan uzak olmayı Allah’a yaklaşmaya bir vesile edinmişlerdir.

Bu şekilde namus ve iffet adına uç noktaları kendilerine prensip edinmişlerdir. İnsan fıtratına uygun olmayan bu tutumları sonraları aralarında birçok ahlâksızlıkların yaygınlaşmasına sebep olmuştur. İslâm ahlâkında bu tür bir şehvet „humûd“ terimiyle ifade edilmiştir. Yani Allah’ın helâl kıldığını haram kılmak, şehvet duygusunu körletmek manasını taşıyor. Bu tür uygulamanın ister isyan şeklinde oldugunu ifade edelim, isterse günahları sanki yok sayıcı dini zaaf içerisinde yaşayan gafillik olarak izah edelim her halukarda bu şekilde yapılan uygulamalar din dışı bir tutum sergileniyor ve insan fıtratının aksine hareket ediliyor diyebiliriz…

Bir başka açıdan câhilî toplumlarda fuhuş yani şehvetin dizginlenmeden helâl-harama dikkat edilmeden giderilmesi yaygınlık kazanmıştır. İslâm öncesi Arap toplumunda bu tür dengesizlikten doğan ahlâksızlıkların bulunduğu bilinmektedir. Müslüman gezginlerden İbn Fazlan seyahatnamesinde Bulgarlar arasında gördüğü bir ahlâksızlığı feci bir durum olarak nakletmektedir. Bulgarların kadın-erkek nehre beraber girip yıkandıklarını anlatan ve bunun büyük bir ahlâksızlık olduğunu vurgulayan İbn Fazlan’ın bu tepkisi İslâm toplumunda bu tür iffetsizliklerin bilinmemesinden kaynaklanmaktadır.

Bu gün benzeri ve daha kötü uygulamalar halkı müslüman olan toplumlarda bile toplu denize ve havuza girmek ve bunu mübah görmek şeklinde görülmektedir. Artık bırakalım denizi, havuzu halka açık her yerde çarşı, Pazar, cadde, sokak, işyeri,fabrika, büro, açık alan, kapalı alan akla neresi gelirse gelsin kadınların giyinik taraflarından çok açık taraflarını görüyoruz. Önceden sadece artist, şarkıcı, fahişe, sanatçı tiplemeleri örnek gösterilirken şimdilerde ev kadınıyla sinema sanatçısı arasında bir ayırımın olmadıgına hayretle şahit oluyoruz.

Günümüzde bir de tabir olarak “bakımlı kadın” sözcügünü yerleştirdiler. Televizyon, gazeteler ve her türlü iletişim araçlarında çıplak kadın modelini milletin gözüne soka soka artık her şey normal karşılanır oldu. Allahın emri, peygamber efendimizin (sav) ögüt ve tavsiyeleri ise ne yazıkki giyinik oldugunu sanan çıplaklar tarafından yobazlık olarak algılanır oldu. Bazı tanınmış hocalar ise kuru kafalarından fetva makamlıgı yaptıkça bu tür açılıp saçılan kadınlara huzur geldigide söylenebilir. En iyi islami yaşantı bizim ülkemizde uygulanıyor garipligi gibi…

Bu fetva makamı oluşturanların kimisi başını aç oku, sonra kapanırsın dedi, kimisi benazir butto giyimini örnek gösterdi, kimi hoca müsveddeleri zaman kavramını örnek gösterdi. Kimi cahil bilememiş profesörlerde üniversiteleri çıplaklar kampı sanıp laiklik dinini örnek vererek bu ülkede yobazlara yer olmadıgını varsaydı. Bazı siyasetçilerde illaki tesettüre girmek isteyen varsa gitsin suudi arabistan da yaşasın adresini gösteri, Sanki bu din sadece araplara gelmiş hesaplarını yaparak. Dolayısıyla müslüman kadına hayat hakkı vermemek için ellerinden geleni arkalarına koymuyan bir sürü din cahili tesettür düşmanıyla yüzyüze oldugumuzu hatırdan çıkarmıyoruz. Yani tutum ve davranışlarıyla her birey inandıgını hayata yansıtıyor birşekilde bu tür yazılı ve görsel medya faaliyetlerini görmemek körlüktür sanıyoruz…

Herşeye ragmen kesinlikle inanıyoruzki; Allahın emrine karşı hareket sergileyenler, Allaha ve onun şanlı rasulüne ve hatice, fatıma, aişe validelerimize savaş açmış bulunuyorlar. Ümmü seleme validemizi tanımamazlıktan geliyorlar. Zeyneb validemizin giyim kuşamını basite alıyorlar. Adını tek tek saymıyacagımız örnek ve önderlerimizi iffet ve namus kaçkınları ile karıştırıyorlar. Modernlik ve çagdaşlık adına islam fıkhına sövüyor, küfrediyorlar. Açılıp saçılanlar kimin ve kimlerin için süslendiklerinin, açıldıklarının, boyalandıklarının farkındalar ama onların belediye nikahlı kocaları, babaları, kardeşleri kendilerini nasıl hissediyorlar merak ediyoruz. Bir kadın erkeginden çok dışarısı için süsleniyorsa bu işte bir gariplik var diyoruz…

Rabbimiz Ahzab suresi ayet.35.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve ırzlarını koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır…***

Ali Küçük Hocaefendi bu ayetlerin tefsirinde diyorki: * Bir ara Ümmü Seleme anamız Rasûlullah efendimize gelerek, ey Allah’ın Resûlü mükâfatlar, âyetler hep erkeklerle ilgili geliyor. Biraz da biz kadınlarla alâkalı âyetler gelse de bizler de sevinsek diyor. Ve işte bunun üzerine bu âyetler geliyor. Muhakkak ki teslim olmuş erkekler ve teslim olmuş kadınlar. Müslüman erkekler ve müslüman olmuş kadınlar. Allah’ın emirlerine teslim olmuş, iradelerini Allah’a teslim etmiş, Allah’ın kendileri için seçimini seçim kabul etmiş, müslümanca bir hayatı kendilerine hayat tarzı seçmiş erkek ve kadınlar.

İman etmiş erkekler ve kadınlar. Allaha ve Allahtan kendilerine gelen dinin, hayat programının kendilerini dünya ve ukbada kurtuluşa götürecek tek yol, tek çare olduğuna gönülden iman etmiş erkek ve kadınlar. Allah ve Resûlüne itaat eden erkek ve kadınlar. Yâni Allah ve Resûlüne iman iddialarını söz planında, iddia planında bırakmayarak bu imanlarının gereğini yerine getiren erkek ve kadınlar. İmanlarını hayatlarında görüntüleyen erkek ve kadınlar.Allah ve Resûlünden gelenleri tasdik eden, imanlarının eylemini gerçekleştiren erkek ve kadınlar. İman, niyet, söz ve amellerinde samimi olan erkek ve kadınlar.

Sıkıntılara, yokluklara, varlıklara sabreden, her şart altında Rablerinin istediği gibi olma yolunda olan erkekler ve kadınlar. Rablerinin istediği kulluk yolunda karşılarına çıkan her türlü eziyetlere sabredip geri adım atmayı akıllarının ucundan bile geçirmeyen erkek ve kadınlar. Hiçbir korku, hiçbir tehdit, hiçbir nefsânî arzu, hiçbir menfaat kendilerini Rablerinin istediği kulluktan alıkoyamayan, tek dertleri Rablerinin rızası olan erkek ve kadınlar. Allaha karşı gerçekten haşyet duyan erkekler ve kadınlar. Rablerine boyun büküp Onun hatırını kazanamama konusunda tir tir titreyen, Onun huzurunda secdelere kapanan, emirlerini hemen beklemeden uygulamaya koyan erkek ve kadınlar.

Hiçbir gurur, kibir duymadan sadece Rablerine ibadet ve itaati düşünen erkek ve kadınlar. Rablerine nasıl itaat etmeleri gerekiyorsa, Rablerinden nasıl korkmaları gerekiyorsa öylece davranan erkek ve kadınlar. Sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar. Tasdik ehli olan erkekler ve tasdik ehli olan kadınlar. Bedenlerinde, mallarında ve tüm hayatlarında Rablerinin söz sahipliğini kabul etmiş erkekler ve kadınlar. Oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar. Rableri hatırına tuttukları oruçla bedenlerini ve niyetlerini arındıran erkek ve kadınlar. Irz ve namuslarını muhafaza eden erkekler ve kadınlar. Allah’ı çokça zikreden erkekler ve kadınlar. Rablerini hep gündemlerinde tutan erkekler ve kadınlar. Geceli gündüzlü gündemlerinde Allah olan, Allah’ın âyetleri olan erkekler ve kadınlar.

Allah işte böyle erkek ve kadınlara bir bağış, bir mağfiret hazırlamış ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır. Allah onların geçmişte işledikleri günâhlarını, hatalarını, kusurlarını sıfırlamış, bağışlamış ve onlar için çok büyük mükafatlar hazırlamıştır. Ne güzel bir müjde değil mi? Elhamdülillah, elhamdülillah. İster erkek olalım ister kadın hiç fark etmiyor. Bu özelliklere sahip olduğumuz sürece Rabbimizin bu müjdeleri bizim içindir. Tamam Rabbimiz sorumluluklarımız açısından kadınlara erkeklerden biraz fazla yük yüklemiştir, ama genel manada cennete gitme hususunda ne kadınlara ne de erkeklere bir ayrıcalık vardır. Her ikisi de bu konuda eşittir. Şu sayılan özelliklere sahip olan kim olursa olsun o cennete gidecektir.(Besairul Kuran.Ali Küçük.)

Bir müslüman birey olarak, giyinme deyince anladıgımız husus: Bedenin uygun bir örtü,bir elbise ile örtülmesidir. Örtünme elbise dediğimiz kumaş cinsinden giysidir. Elbise giymek; yaratılanlar içinde insana mahsus bir özelliktir. Libâs: Giysi, insanı örten, gizleyen şey demektir. İnsan, yaratılışı icabı, örtünmesi gerekli yerlerini avret yerleri örtmeğe mecburdur. Bu, onun üstün, şerefli ve sorumlu bir varlık olmasının tabiî sonucudur. Giyinmenin, ayrıca, soğuk ve sıcaktan koruma, süs olma gibi fonksiyonları da vardır mutlaka. Giyinmenin en önemli sebep ve hikmeti; edep yerlerinin örtülerek şeytanın insanları kötü yola düşürmesine engel olmaktır.

Bugün biz müslümanlar nerede olursak olalım, ister almanya ister türkiye veye dünyanın herhangi bir ülkesinde yaşamamız inancımızı degiştirmiyor. Müslümanlar inançları geregi önceligi Asrı saadet dönemine vererek itikad, ibadet sosyal yaşantı, bu yaşantının hukuki boyutu ve n dogru şekilde anlaşılması için örnek ve önderimize (sav) onun güzide sahabelerine o sahabeyi gören ve derslerin en degerlisini almaya çalışa tabiine ve sonraki islam alimlerinin dini nasıl anlayıp örneklik yansıtan yaşantılarına bakmak zorunda oldugumuzu biliyoruz..

Bizim hiç bir yaşantımızın delilsiz ve kanıtsız tarafı yoktur. Müslüman modellerimiz devamlı surette bizlere ilmi olgunlugu aşılayacak bilgi kaynaklarımız şükürler olsunki vardır. Yeterki bizler o tertemiz kaynaklardan kana kana içme azmini gösterelim. İşte o örneklerimziden birisi, Ebul ahvas anlatıyor: Üzerimde sıradan elbiseler varken Peygamber sallallahu aleyhi ve sellemin yanına vardım.** Malın var mı?“ dedi.“Evet.““Hangi tür maldan?““Allahın ihsanı olan her türlü maldan…““Allah sana mal vermişse, bu nimet, üzerinde görünsün…(Nesai) Ne kadar güzel ve anlaşılır bir ifade tarzı. İzleme gayreti olanlar için ne güzel bir yol ve düstur…

İslam; Giyinmenin aynı zamanda bir süs olduğu ve Allah’ın helâl kıldığı süsleri kimsenin haram kılamayacağı şu âyetlerle bildirilmiştir:Araf suresi ayet.31-32.de mealen şöyle buyuruluyor: *** Ey Âdem oğulları, her mescide gidişinizde süslü güzel Elbiselerinizi üzerinize alın; yiyin-için, fakat israf etmeyin; çünkü o israf edenleri sevmez. De ki: Allah’ın kulları için çıkardığı süsü ve güzel rızıkları kim haram etti?” De ki: ‘O, dünya hayatında inananlarındır, kıyâmet gününde ise yalnız onlarındır.’ İşte Biz, bilen bir topluluk için âyetleri böyle açıklıyoruz….

Fıtrattan gelen farklı özelliklere göre erkek ve kadın giyimi de farklıdır. Erkeğin göbekle dizkapağı arasını örtülü bulundurması, kadının el ve yüzü dışında bedenini bol bir elbiseyle örtmesi farzdır. Erkeklerin ipekli elbise giyinmeleri ve altın yüzük takınmaları yasaklanmıştır. İnsanlar tarihin her döneminde giyim ve kuşam hususunda o kadar biçim, model ve şekil degiştirmişlerdirki, hakikaten sadece bu hususta tarihi yön incelenmiş olsa ortaya çok büyük bir giyim kuşam kültürü çıkacaktır. İnsanların giydigi elbise türüyle, şekliyle modeliyle bir bakıma karakteristik yapısınıda oluşturmaktadır.

İnanç şekillerine göre giyim, kuşam şeklinin belirlendiginide gözden uzak tutamayız. Her meslek grubunun başlıgına varana kadar sivil olsun asker olsun belirleyici elbise tarzı oldugu gibi dini hassasiyetiyle uyuşan elbiseyi -biz buna takva elbisesi de diyebiliriz- sırtlarında şerefle taşıdıkları tarihi bir gerçektir. Bizler yönümüzü batıya çevirip batılı insanının giyim ve modasıyla kendi vucudumuzu şekillendirirsek dış görünüş itibariyle bir farklılıgımız kalmayacagı açıktır. Ne yazıkki son dönemlerde ev kadınının açılışıda bu sebeplerden olmuştur.

Yoksa kadın olsun erkek olsun İslam peygamberinin (sav) ögüt ve nasihatlarına uysalardı sokak, cadde, çarşı, Pazar, büro, işyerleri, evimizin dışında kalan her alan bu görüntüye bürünmezdi. Allah Resûlü (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyurmuşlardır: ** Kendi ailesinden başkası için süslenen gururlu kadın, kıyamet gününde karanlık gibi nursuz kalacaktır… (Meymûne Saad.Ra. Tirmizî.)** Sanıyorum Peygamber efendimizin mucizelerine bir örnek hadis de budur. Zamanından bin dört yüz küsur sene sonrasını haber verir mahiyettedir.

Yaşlı olsun genç olsun başı açık kadınların şeklen ne kadar bozuldugunu, adeta para vererek kendi kendilerini çirkinleştirdiklerine zamanımızda şahit oluyoruz. Zaten inanıyoruzki islam dışında kalmak çirkinliklerin en beter olanıdır. Allahın dinine inandıgını ifade eden, ona teslim oldugunu beyan eden, itaatın yalnız allah ve onun şanlı rasulüne olacagına gönülden baglı olan kişi, ben istedigim şekilde giyinirim, kimse bana karışamaz dözünü söyleme hakkına sahip degildir inancını taşıyoruz. Giyim kuşam konusunda kaynaklarımıza baglı kalarak, İslam dininin tavsiyeleri şöyle özetleyebiliriz.

Elbise, kibir ve gurura yol açacak şekilde lüks olmamalı, insanların kınayacağı şekilde de pejmürde olmamalıdır. Sade ve temiz bir giyim tarzı her zaman diliminde tavsiye edilen usulden bulunmuştur. Müslüman olmayanların giyim tarzları ve her zaman degişebilen moda takip edilerek onlar taklit edilmemelidir. Taklit edilirse allah korusun fark kapanmakta büyüklerin tabiriyle Gavur, müslüman ayırt edilmemekte, birbirlerine karıştırılmaktadır. Ayrıca bu şekilde bir taklit ve özenti dinimizde haram kılınmıştır müslüman bu ayrıntıyı hiç bir zaman unutmamalıdır. Peygamber Efendimiz (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyuruyor: ** Bir milletin âdet, töre ve yasalarına uyarak onlara benzeyen, o milletten sayılır“ (et-Tâc) **

İslam dininin tesettür emrini hiçe sayan sosyal ve siyasal yapı, öncelikle insanın kendisine zulmetmesine, aile yapısının ve sağlıklı çoğalma ve yetişmenin tahribine, bozulmasına zina, fuhuş, nesebi gayrı sahih, kimden oldugu bilinmeyen çocukların oluşması ve onların baba ve aile yuvasından mahrumiyeti gibi nice fesâda ve olumsuzluklara sebep olacaktır. Günümüz erkeği gayrı islami giyim şeklini benimseyen ahlak ve edeb kaçkını bayanlar tarafından çarşı ve pazarda, sokakta, okulda, iş yerinde, televizyon karşısında… habire tahrik olmakta, kışkırtılmaktadır. Tatmine imkân bulunmadığı bir yerde bir güdünün tahrik edilmesi zulümdür ve yasaklanmalıdır. Tabii türkiyede tam tersi oluyor yani soyunanlar degilde giyinenler yasaklanıyor, Hırpalanıyor, ezilmeye çalışılıyor ve itilip kakılıyorlar…

Açlara yemek veremiyoruz diye onları ne diye iştahlandırıp ayaklandırıcı yemek kokularıyla tahrik edelim ? Aç bırakılmış kediye devamlı ciğer göstermekten beter bir durum olan bu kışkırtılma, insanı ya saldırgan yapacak, ya cinselliği ve şehveti problemlere açık ve tatminsiz şekilde bilinçaltına yerleştirecek, erkekleri açık veya gizli seks manyağı haline getirecektir. Kadınları da bir cinsel metâ haline, reklam aracı ve seks kölesi durumuna getirecek; moda, makyaj, parfüm, kuaför, süslenme gibi sektörlerin tuzağına düşürecek ve güzelleşme diye takdim edilen seks objesi olma uğruna onurunu, ahlâkını, kişiliğini, inancını ve insanlığını tartışılır hale getirecektir. Bazı hayat tazlarının açık açık yazılması hoş karşılanmasada ne yazıkki, bunlar gerçek, realite ve günümüzün hakikatleri olarak gözümüze gözümüze sokulmaktadır. Bazı haller ve durumlar varki „ efendim sende bakmayıver “ sözleriyle geçiştirilecek boyutları çoktan aşmış olarak alenileşmiştir. Bu ve buna benzer durumlar gündeme gelince „ bu da nereden çıktı “ mantıgını işletenler hiçte az degil. Bizler dogruya ulaşmak için öncelikle kitap ve sünneti seniyyeye bakarız, işte biz müslümanlara bir delil daha. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:** Yarı çıplak giyinmek arabın giysisidir, iyice giyinip kapanmak ise îmanın örtüsüdür…(İbn Ömer (ra). Taberânî.)**

İffetin insanlar üzerinde degerini, kıymetini, gerekliligini, lüzumunu ve vazgeçilmez oluşıunu göstermek için Peygamber Efendimiz (sav) şöyle dua etmiştir: ** Allahım, senden hidayet, takva, iffet ve gönül zenginliği dilerim… (Müslim, Zikr, 72)** Modernizmin çoğulcu olmayan, tek tipleştirici hedef ve çalışmaları toplumları birbirleriyle aynılaştırmaktadır. Şu an için zincirin son halkası olarak görülen postmodernizm, İslami motifleri kullanarak dini aidiyetlerle de modernleşmenin mümkün olduğunu göstermektedir. Cahili bir kuşatma içinde olan Müslümanların büyük bir çogunlugunun kendilerine sunulan ile vahyi ilkelerin örtüşmediğini görememeleri ruhi yapımızda önemli tıkanıklıklar meydana getirmektedir.

Müslümanlar vahiyden uzaklaştıkça düşünceleri değişmiş, zihniyetleri kirlenmiştir ne yazıkki. Oluşturulan postmodern kimlik, Müslüman bayanın, olması gereken değerini azaltmış ve onu bedeni–ruhi bir çöküşün içine sürüklemiştir. Şeklin, dış görünüşün ön plana çıkartılması, Müslüman hanımın asıl sorumluluğundan uzaklaşmasına sebebiyet vermiştir. Temiz ve düzgün giyinmekle, modern literatürdeki şık–zarif– ya da bakımlı olmak diye tabir edilen teşhir edici giyinmenin farkını yakalayamayan kimi Müslüman hanımlar, maalesef kapitalist yaşam tarzının yeni kimliğini benimsemiştir.

Gelişme ideolojisi adı altında bilinçli ve üreten değil şuursuzca tüketen insan “medeni” adı altında görülürken, Müslüman bayanlar arasında “bu dayatmaya karşı nasıl savunma geliştirebilirim”in hesabı yapılmadığından büyük bir kısmı bu akıma daha çabuk kapılmaktadır ne yazıkki. Allah’ın kadına biçtiği değeri, misyonu ve onun korunmasına yönelik örtünme emrini Kur’an’dan yeniden okumalı ve bu doğrultuda kendimizi şekillendirmeliyiz. Ancak doğru bir kaynaktan okuma, araştırma ve sağlam bir düşünme eylemiyle kendimizi her türlü zaaf ve tehlikelere karşı koruyabiliriz.

Konumuzu bir ayet mealiyle noktalayalım inşaallah. Rabbimiz Ahzab suresi ayet.59.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey peygamber. Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına hep söyle de cilbablarından (dış elbiselerinden) üzerlerini sımsıkı örtsünler. Bu onların tanınmalarına, tanınıp da eziyet edilmemelerine en elverişli olandır. Bununla beraber Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir…***

Allahım bizlere senin dosdogru dinin olan İslamı hakkıyla yaşama şuuru ihsan eyle. Bizleri batıl yollara, batıl inanışlara, batıl fikir ve düşüncelere sapmaktan muhafaza eyle. Bizleri razı oldugun kulların zümresine dahil eyle. Bizleri sıratı müstakimden ayırma. Bizleri Ehli sünnet çizgisinden sapmayanlardan eyle. Sen her şeylere kasdirsin Allahım… Amin…

Sermedkadir… 21.07.2010

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.