ILIMLI   İSLAM   ÇALIŞMALARI…

Rabbimiz Tur Suresi Ayet.30.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** O halde yüzünü, Allah’ı bir tanıyarak dine, Allah’ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah’ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler…***

Tirmizi’nin bizlere  ulaştırdığı  bir hadiste Peygamber efendimiz mealen şöyle buyurmaktadır: ** Size, sizden önceki milletlerin hastalığı olan haset ve kin bulaşmış. Bunlar kazıyıcıdır. Ancak, ben saç kazımayı kastetmiyorum. Onlar din kazıyıcısıdır. Canım elinde olan Allaha yemin ederim ki, îman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de tam îman etmiş sayılmazsınız. Birbirinizi sevmenizi sağlayacak bir şeyi size göstereyim mi? Aranızda selâmı yaygınlaştırın…**

 

Bilinmelidir ki; Amerika ve  onun güdümünde olan ülkelerin asıl ğayesi  Halkı Müslüman olan ülkelerde toplumu din  duygusundan soğtmaktır. Bu yöndeki çalışmalar ILIMLI İSLAM adıyla gündeme  getirilmiştir. İçi boşaltılmış  bir DİN  arzu edenler bu tür çalışmalara tabir caizse *DÖRT ELLE* sarılmışlardır.  *ILIMLI İSLAM* adından da anlaşılacağı üzere, İslam Dini’ni farklı isimler altında mecraından saptırma, özünü değiştirme ve çağdaş birtakım siyasi projelere alet etme maksadıyla icad edilmiş yeni bir kavramdır. Şu var ki, ‘Ilımlı İslam’, her ne kadar kavram olarak yeniyse de, fiiliyatta kökleri derindir.

 

‘Ilımlı İslam’ kavramının anlamı, ifadeyi oluşturan iki kelimeden birincisi olan ‘ılımlı’ kelimesinde düğümlenmektedir. Ilımlı kelimesi sözlükte “aşırılığa kaçmayan, ölçülü, mutedil”, siyasette, “aşırı görüşler arasında ortalama bir görüşü savunan” olarak tanımlanmaktadır. Ilım ve ılımlı, ‘ılık’ kelimesinden türetilmiştir. Ne sıcak, ne de soğuk olup, ikisinin ortası ılıkça bir sıcaklıkta olan nesnelere ılıman denir. Ilıman ya da ılık kelimesinden dönüşen ılımlı sözcüğünü, eğer ki mutedillikten, orta yolculuktan bahsedilecekse herhangi bir dine, ideolojiye ya da siyasi görüşe izafe etmek mümkündür.

 

 

Ancak doğaldır ki, kastedilen din, ideoloji ya da siyasi görüşün ılımlı olanından bahsetmek için, onun mutlaka ılımsız olanının, diğer bir tabirle ‘katı’ olanının, orta yolcu olmayanının mevcut olması gerekir. ‘Ilımlı İslam’ tabiri doğru, yerinde bir tanımlama mıdır? İslam’ın ılımlı olanı olabilir mi? İslam ılımlılaştırılabilir mi? Eğer İslam’ın ılımlısı varsa, ılımsızı, orta yolcu olmayanı da var mıdır? Ilımlı olmayan İslam’ı ‘mutedil olmayan’, ‘itidal içermeyen’ gibi tanımlamak mümkün müdür? Bu tür fikri çalışmalar bilhassa 1993.yılından itibaren kouşlmaya ve yazılmaya başlanmıştır.

 

 

Öyle görünüyor ki zamanımızda da, Önümüzdeki yıllarda da İslam’a ilişkin yeni yeni tanımların, isimlerin ortaya çıkartılması konuşulmaya ve  yazılmaya devam edecektir. Dünya çapında İslam hakkında akademik ve politik tartışmaların artması sıradan bir şeydir. Çünkü geleceğin siyasetinde İslam’ın kesin belirleyici unsur olacağını söylemek kehanet değildir. Fakat İslam’ın belirleyici rolünü, İslam’ın kendisine bırakmamak için çok ciddi yeni girişimlerin olacağını söylemek de kehanet türünden olmayan bir tespittir.

 

‘İslam ve ötekiler’ şeklinde bir kamplaşmaya meydan vermemek için, mesela Türkiye’nin ‘İslam dünyası’nda doktriner tartışmalar açması, yani, dinin anlaşılmasına ilişkin yeni yorumlar getirmekte öncü rolü oynaması, Türkiye’nin gündemdeki konularına da uygundur. Bu arada bilinmelidir ki, dünyanın her tarafında geçerli bir tek ‘ılımlı İslam’ modeli yoktur. ‘Ilımlı İslam’, az da olsa, ülkeye, topluma ve siyasî konjonktüre göre değişiklik arzedebilir.

 

Bu uğurda akademisyenler, ideoloji bağlıları, felsefi akım taraftarları gerekli kılıyorsa, o şekilde hareket edecekleri açıktır. Türkiye’de bu kapsamda çalışmasını sürdürenler bilir ki; ‘Ilımlı İslam’, İslam’ı dönüştürme projesidir ve bu projenin bazı önemli karakteristikleri vardır. Onların gayesi, İslam Dininin, Kur’an’ın vaz ettiği İslam olmaktan çıkıp, ‘Ilımlı İslam’ olması için bulunması gereken şartlardan biri, İslam’ın demokratikleştirilmesidir. Öngörülen, bir ‘demokratik İslam’dır.

 

Bugün dünya çapındaki pek çok İslam karşıtı siyasi güç odağı, İslam’ı yeryüzünden tamamen silmek, İslamî olan her şeyi yok etmek arzusundadır. Fakat aynı merkezler bunun mümkün olmadığını da pekala bilmektedirler. Böyle olunca, ortadan tamamen kaldıramadıkları İslam’ı kendi siyasetlerinin ve ideolojilerinin yanına çekerek uzlaşmak, İslam’ı dönüştürerek, pörsüterek, içini boşaltarak, kendileri için ‘zararsız’ bir hale getirmek istemektedirler.

 

İslam’dan kurtulmak mümkün olmayınca, İslam’la birlikte yaşamak tek çıkar yol olarak kalmaktadır. Fakat madem öyle, İslam demokratikleştirilmeli, “birlikte yaşamaya elverişli” hale getirilmelidir. Böyle bir yöntem, proje sahiplerine göre Türkiye’nin bir şeriat devleti olmasını gerektirmediği gibi, laikliği reddetmeyi de gerektirmemektedir! Türkiye’nin ‘özgürleşmesi’ ve demokratikleşmesi, dolayısıyla modernleşmesi de bu planın tutmasına bağlanmaktadır. Son zamanlardaki, Afganistan, Mısır, Sudan, Libya, Irak, Yemen, Cezayir ve en son Suriye örneklerinde görülmüştür ki;

 

Dünya çapındaki ‘Müslüman muhalefet’e silah doğrultmak, gayeye erdirici çözüm olarak görülmemektedir. Silahın dışında bir ‘panzehir’ vardır ve bu panzehirin de ancak Türkiye gibi ülkelerde üretilebileceği belirtilmektedir ki, bu ‘panzehir’ ‘demokratik İslam’dan başkası değildir… Demokrasi ve demokratik kültürün temel şartları olan özgürlük, insan hakları, feminizm, çoğulculuk gibi kavramlar ‘müslüman’ zihninde ne kadar yer edinirse, demokratik İslam da o oranda DÜNYA yüzeyinde kabul görecek ve tutunacaktır.

 

Türkiye, batı tarzı yaşantı biçimini seçmiş, demokrasi ile İslam’ı bağdaştırabilmiş, halk olarak laiklikten pek de şikayeti olmayan, halkı Müslüman olan ülkeler arasındaki tek örnektir diyebiliriz. Fakat Türkiye, tek de olsa, önemi büyük olan bir ‘örnek’tir. Zira, hilafet son olarak burada ilgâ edildi. İki asra yakın süren haçlı seferlerine Müslüman Türkler karşı koydular. Türkiye’nin çok önemli bir devlet tecrübesi var. Türkiye bugünlere, Tanzimat ve meşrutiyet gibi mühim aşamalardan geçerek gelmiştir.

 

Bilindiği gibi; ‘Demokratik kültür’e öyle birden bire erişmemiştir. Bu açıdan Türkiye tecrübesi ciddiye alınmaktadır.‘Ilımlı İslam’ laiklikle İslam’ın bağdaştırılması girişimidir. Artık zamanımızda, İslam’la laikliğin çelişmediğini vurgulayan, bilakis İslam’ın Kitabı’nın laikliğe geçit verdiğini iddia eden belli bir akademik çalışma üretici illetli beyinler oluşmuştur. Hatta daha bir on yıl öncesinde ‘şeriatçı’ olarak temayüz etmiş birçok etkili isim, artık, kendi geçmişini inkar pahasına, adeta “boşuna kürek çekmişiz, hata etmişiz” edasıyla günah çıkartmakta, özür dilemektedir. 

 

‘Ilımlı İslam’ teorisyenleri, Din’in katı ve monolitik bir şekilde yorumlandığından şikayet eder görünüyorlar. Böylece İslam hoşgörülü, herkesi kuşatıcı(!), birleştirici ve ılımlı olacak; bölücü, dışlayıcı olmayacak. Bunlar ilk bakışta oldukça yumuşatıcı gibi görünen söylemlerdir ve bu nedenle de dinî şuuru hafif, zayıf olan pek çok insanı kolayca etkilemektedir. Halbu ki; İslam’ın ‘katı’ yorumlanması, oldukça kaypak bir söylemdir. Katılıktan kasıt, İslam’ın tevhid eksenli temel Akidelerinden taviz vermemek, uzlaşmacı, çıkarcı, fırsatçı davranmamak ise, İslam zaten böyle bir dindir ve onun böyle yorumlanmaya temelde ihtiyacı yoktur.

 

İslam’ın bütün ininanları kuşatıcı ve birleştirici kardeş olarak tanıtması bilinen bir gerçektir.  İslam dini tabiidir ki; pazarlıksız, kayıtsız-şartsız bir şekilde inanmayı esas alır. Aslında Müslümanların Din’den hareketle, velî, kardeş, dost olarak kabul etmedikleri, İslam dışında gördükleri kendileridir. Bu düşünce de olanlar; ‘Radikal’ ve fundamentalist olarak tanımladıkları Müslüman unsurları, kendi ‘kuşatıcılık’ alanlarına dahil etmemektedirler. Demek ki ‘kuşatıcılık’ söyleminin pratikte, onu yüceltenler açısından da bir değeri yoktur. 

 

İslam’ı ılımlılaştırma girişimlerinin yeni olmadığını biliyoruz. Peygamberimiz Efendimize (sav) Mekke kafirlerinin, biraz sen bizim dinimizi kabul et, biraz da biz senin ilahına tapalım yollu tekliflerle yanaştıkları malumdur. Kur’an-ı Kerim, Mekke kafirlerinin, hem de ta risaletin başından itibaren, Peygamber efendimizin (sav) kendilerine yumuşak davranmasını arzu ettiklerini, böylece kendilerinin de Peygamber efendimize yumuşak davranacaklarını vaat ettiklerini haber vermektedir.

 

Örneğin Rabbimiz Kalem Suresi Ayet. 9.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Onlar isterler ki, sen yumuşak davranasın da onlar da sana yumuşak davransınlar…*** Ayetteki, ‘yumuşak’ olarak tercüme edilen kelime tefsir ulemasına göre ‘dehene’ fiilidir ve kök olarak yağcılık yapmak, içindekinin hilafını yapmak, aldatmak, ikiyüzlülük yapmak, münafıklık yapmak anlamına gelmektedir.

 

Demek ki Mekke müşrikleri Peygamber efendimizden (sav) böyle bir ikiyüzlülük ve yağcılık istiyorlardı. Şu halde, günümüzde Müslümanlardan, dinlerini ‘ılımlı’ yorumlamayı isteyenler, onlardan ikiyüzlülük ve münafıklık talep etmektedirler. Peygamberimiz Mekke müşriklerinin her türlü ‘yumuşaklık’ talebini kesin bir dille reddetmişti. Peygamberimizin, Müşriklerin bu tehlikeli tekliflerine rağbet etmemesinin yegane garantisi, nazil olmaya devam eden Kur’an vahyi idi. İnanıyoruz ki; Eğer Kur’anı kerime Peygamber efendimiz gibi gibi iman edersek ve ona kalbimizi tam açarsak, münafıklık yapmamanın garantisini Kur’an bizim için de sağlayacaktır.

 

İslam’ı ılımlılaştırma sürecinde Türkiye’nin yaşadığı tecrübe oldukça öğreticidir. Türkiye’de İslam’ın tamamen kökünün kazınamayacağı teslim edilince, Ali Şeriati’nin ‘Safevî İslam’ı’ kavramsallaştırmasına paralel bir ‘Cumhuriyet İslam’ı’ öngörülmüş ve bu proje de, ölümü görüp sıtmaya razı olan halk nezdinde tutmuştur. Örneğin Cumhuriyetin ilk yıllarından, 1946’ya kadar kendisine hep ölüm gösterilen toplum, bilhassa 1950’den itibaren artık sıtma görmeye başlamış ve bununla sevinmesini bilmiştir…

 

Dönemin ILIMLI politikacıları İslam dininin özünü kavramaktan uzak, Amerika ve Türkiye sağcılığına, demokratlığa, ehli kitaba ve benzeri ideolojilere övgüler düzerek tecdid yaptıklarını zannetmişler kendi  kendilerini zamanımıza kadar kandırmışlar ve halâda aynı aymazlığı sürdürmeye devam etmektedirler. Türkiye’de rejimin İslam’a olan yönelişi, bir sıkma bir gevşetme politikası halen sürmektedir ve şu an ‘sıkma’ devresindedir. İslam’ı dönüştürmeye çalışanlar, onun ihtiyacı olmadığı halde sahih İslam anlayışını radikal ve fundamentalist gibi yaftalarla anmaktalar.

 

Oysa İslam İslam’dır. İslam tevhid dinidir. Hem göklerde hem de yeryüzünde sadece Allah’ın hakimiyetini kabul eder. İnsan hayatının bu esasa göre düzenlenmesini emreder. Allah’ın egemenliğini tartışan zihin, Müslüman zihin değildir. İşte bu sebebe binaen, iş bu illetli  zihinler, ‘ılımlı İslam’ gibi yeni projeler üretmeye ihtiyaç duymaktadırlar. Ilımlı İslam denilen yorum, demokrasi adı altında, beşerî hayatı, kendi heva ve hevesiyle insanın düzenlemesini öngören insanların yorumudur. Ilımlı İslam projesi, İslam’ın modern ve barışçıl bir yorumunu yapma iddiasındadır. Aşırılıkları reddeden, mutedil, savaş yerine sözde sevgiyi ve barışı öneren, gerginliği terk etmiş bir İslam yorumu…

 

Batılı tabirlerle ifade edecek olursak; Layt bir İslam, Soft bir İslam… Bir hoşgörü dini… ‘Ilımlı İslam’ın temel renklerinden biri, aşırılıkların reddi ve İslam’ın terörle bağdaştırılamayacağı söylemleridir. İslamın aşırılıkları reddettiği doğrudur, fakat her zaman yapıldığı gibi, burada da kelimelerin ve kavramların içi boşaltılmakta ve başka anlamlar doldurulmaktadır. Acaba ‘aşırılıktan’ kasıt, aşırı namaz kılma, aşırı oruç tutma, aşırı şekilde haram yemekten kaçınma, aşırı şekilde içki ve kumardan, aşırı şekilde zinadan uzak durma mıdır?

 

Acaba Peygamber Efendimizin (sav) Müslümanlığı mı aşırılıktır, yoksa, Abdullah b. Übey b. Selul’ün ‘Müslümanlığı’ mı? Musâ’nın Müslümanlığı mı aşırılıktır, yoksa Samirî’ninki mi? İsa’nın Müslümanlığı mı aşırılıktır, yoksa Pavlus’un Müslümanlığı mı? Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Onların kastettiği aşırılık, İslam’ın bir din olduğu, dünya hayatını düzenlemek için inzal edildiği ve İslam’ın tamamen Allah’ın otoritesine teslimiyet düzeni olduğu inancından taviz vermeyen ve hiçbir ideolojiyle, hiçbir siyasî güçle İslam’ın bu temel vasıfları üzerinde pazarlık masasına oturmayı kabul etmeyen yorumlardır.

 

İşte bu inancın adı, ılımlı İslam projesi literatüründe ‘aşırılık’ olmaktadır. Bu literatürde bütün Rasuller’in aşırılıkçı sayıldığından hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Son yılların gündem konusu olan Avrupalı kafirlerin karikatür saldırıları bunun en açık delilidir. İslam’ın terörü reddettiği doğrudur. Fakat kimse bu ‘terör’le neyin kastedildiğini sormamaktadır. İslam’ın reddettiği söylenen terör, acaba, yukarıda izaha çalıştığımız, İslam’ın Kur’an’daki gibi anlaşılması ve tavizsiz yorumlanması mıdır? Evet, tam olarak böyledir.

 

Dünya siyasetini elinde bulunduran güç odakları, İslam’ın tevhid akidesini, Allah’ın vaz ettiği hükümlerini, haram-helal ayrımını, namazını, örtüsünü ‘terör’ kapsamında ele almaktadır. Ilımlı İslam’ı kimler temsil edecek? Ilımlı İslam ile radikal İslam’ın ilişkileri nasıl düzenlenecek? İkisi arasında bir gerilim yaşanacak mı? Bu soruların cevabı, Müslümanlar açısından hiç de iç açıcı değildir. Amerikan yönetimine yakın olup, dünya siyasetine yön veren etkin kişi ve kuruluşların raporlarında açıkça, “Bu düşünceler savaşında ılımlı İslamcıları, teröristler tarafından ortaya atılan deforme olmuş İslam görüşüne karşı çıkmaları için cesaretlendirmeliyiz” demekte hiçbir çekince gösterilmemektedir.

 

Amerikanın önde gelen strateji uzmanları siyasi savaşta fanatiklerin karşısına ılımlıların çıkartılması gerektiğini belirtmekte ve sırf bu gerekçe ile ABD’nin İsrail’le Filistin arasında barışı bir an önce sağlaması, İran politikasındaki liberal unsurlara karşı daha esnek bir tutum sergilemesi ve Afgan ve Pakistan halklarına daha cömert yardımda bulunması tavsiyesini yapmaktadır. Türkiye’de İslamî geçmişi olan kişilerin kurduğu bir partinin iktidar edilmesi bu projenin somut adımı olarak raporlarına girmiş söylemlerdir…

 

Amerikanın menfaatlarını her şeyin üzerinde tutan aynı uzmanlar raporlarında;“misilleme hareketleri askeri açıdan ödünsüz, siyasi açıdan hassas, kapsamlı bir stratejiyle yönetilmeli” demektedir. Sözü geçen strateji kuruluşları, projenin bir parçası olarak, halkı Müslüman olan ülkelerde sufizmi destekleme kararı almışlardır. Ilımlı İslam modeli için mistisizm en iyi araçlardan biridir. Mistisizmle çoğulculuk, farklılıkları törpüleme, otoriteye itaat gibi temalara ilginç referanslar sağlanmaktadır. Türbe ziyaretleri, evliya anlayışı gibi geleneksel motifler bu sürece ‘olumlu’ katkılar yapmaktadır.

 

Başta ABD olmak üzere, dünya siyasetinin patronlar kulübünün bu kararları, Türkiye gibi ülkelerde derhal kabul görmüş durumdadır. Nitelik ve Niceliksel olarak hızla büyüyen bir takım gruplar, Müslümanlar karşısına, amerikan ağzı bir ılımlı İslam söylemiyle çıkmakta gecikmemişlerdir. Bu grupların, kendi siyaset ve din anlayışlarının, İran türü radikal İslami akımların önündeki en büyük görev ve vazifesi gördüğü açıkça ifade edilmektedir. Amerika’nın dine saygısı olduğu tezini işleyen bu gruplar, ılımlı,uzlaşmacı,işbirlikçi İslam anlayışına göre ABD’nin İslam’la herhangi bir problemi yoktur…

 

Bu gruplara göre ABD ‘gerçek İslam’dan yanadır ve gerçek Müslümanlarla herhangi bir alıp veremediği yoktur; onun sorunu terörist müslümanlarladır… İşte bu anlamda, İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) gibi uluslararası kuruluşlara önemli vazifeler düşmektedir.

 

Bu tür örgütler de, güçlenen İslamî diriliş önünde caydırıcı vazifesi görecek, ‘aşırı akımlara karşı çıkmak’ adı altında, İslam’ın bir devlet düzenine dönüşmesi uğrunda girişilen her türlü mücadeleyi bertaraf etmeyi görev bilecektir.

 

Allahın dinini hayata hakim kılma mücadelesi vermesi gereken Müslüman birey,“ılımlı Müslüman, Zulm’ün safında ve mazlûma silâhını çevirerek ‘konuşlanan’ ancak, namaz vakti geldiği zaman yine aynı safda riyâ namazı kılan müslümanlardan kesinlikle olmamalıdır. Kardeşlerim bilinmelidir ki; Ilımlı İslam projesi, Müslümanların, kurtlar sofrasındaki kuzular gibi olmasını hedeflemektedir.

 

Ilımlı İslam İslam değil, bir nifak hareketidir; nereyse 30.yıla yakındır sürdürülen Ilımlı İslam politikaları İslam dinini özünden koparma çalışmalarıdır. Ilımlı İslam münafıklık istemektedir. Bilinçsiz, basiretsiz, düşünmeden eleştiri oklarını kafirlere değil, Müslümanlara doğrultmuş, silahını yanlış  yöne  doğrultmuş bir harekettir, bu acıyı yıllardır  çekmeye devam ediyoruz…

 

Halbuki İslam hayatımıza yön veren bir dindir. Yaşantımızı belirleyen bir dindir. İslamın kendisi siyaset belirler, insanları doğruya, iyi olana, güzel olana ve hakikate  çağırır. dünya görüşü vaz eder. Fakat ‘Ilımlı İslam’ projesi, hariçten başkalarının İslam’ı kendilerince ölçüp biçmeleri, şekilden şekile sokmalarıdır. İslam bunu bir iman meselesi olarak görür ve buna teoride asla izin vermez. Pratikte izin vermemek ise, İslam dininin müntesiplerine düşmektedir. ‘Ilımlı İslam’, İslam dışı insanların tanımıdır. Bizim tanımımızın Esası Kur’anı  kerim  ve Sünneti seniyyede  özünü ifade etmiş, Allah’ın sahih dinidir. Bu din bizim dinimizdir…

 

Bir Ayet meali ile konumuzu bağlayalım inşaallah… Rabbimiz Enbiya Suresi ayet. 92.de.  mealen şöyle buyurmaktadır: ***Doğrusu bu sizin ümmetiniz (tevhid dini olan müslümanlık), bir tek ümmettir (bir tek din olarak sizin dininizdir). Ben de sizin Rabbinizim. O halde bana kulluk edin…***

 

Allahım  yalnız sana İBADET eder yalnız senden yardım bekleriz. Amerika başta olmak üzere İRİ Devletler zamanımızda zulmün her çeşidini işliyor, işkence ve dayatmanın her türlüsünü Müslümanlar üzerinde deniyorlar, sonunda da DEMOKRASİ yalanıyla öldürmeyi sürdürüyorlar… Bu zalimlerin plan ve proğramlarını, projelerini sana havale  ediyoruz Allahım… Zalimlere FIRSAT verme Allamım… Müslümanlara ŞUUR ihsan eyle Allahım… Bizleri Kur’anı kerim ve Sünneti seniyye IŞIĞINDAN ayırma…Sen her şeylere kadirsin Allahım…Amin…

 

Sermedkadir…LU…14.03.2020…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.