İman Ahlak İlişkisi

Rabbimiz ankebut suresi ayet 45de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey Muhammed! Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı fuhuş yani her türlü çirkin söz, fiil ve davranışlardan ve münkerden yani haramlardan, dinin ve akl-ı selimin çirkin gördüğü işlerden men eder, alıkoyar. ALLAH’ı anmak ise en büyük erdemdir. ALLAH yaptıklarınızı biliyor…***

Ahlâk; insandaki güzel ve kötü huyları, fazilet ve rezaletleri ifade eden bir tabirdir. Dolayısıyla ahlâk, güzel ve kötü olmak üzere iki kısma ayrılır. Güzel ahlâk: ALLAH kelâmı Kur’an-ı Kerim’e, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sünnetine ve akl-ı selime uygun olan söz, fiil ve davranışlardır. Meselâ güler yüzlü olmak, insanlara iyilikte bulunmak, onlara eza ve sıkıntı veren şeyleri yok etmek güzel ahlâktır.

Kötü ahlâk ise; Kur’an-ı Kerim’e, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin sünnetine ve akl-ı selime uygun olmayan söz, fiil ve davranışlardır. İslâm’ın temel boyutlarından biri de güzel ve yüksek ahlâktır. Ahlâkı güzel olmayan, İslâmî faziletlerle bezenmiş olmayan kimse iyi ve vasıflı bir Müslüman değildir. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, güzel ahlâka çok önem vermiş: „ALLAH’ım! Yaratılışımı güzel yaptın! Ahlâkı mı da güzel yap.“ (Ahmed, 1/403)

„ALLAH’ım! Beni amellerin en iyisine ve ahlâkın en iyisine ilet. Amel ve ahlâkın en iyisine ancak Sen hidayet edebilirsin. Amellerin kötüsünden ve ahlâkın kötüsünden beni koru. Amel ve ahlâkın kötüsünden ancak Sen koruyabilirsin.“ (Nesaî, İftitah:16) „ALLAH’ım! Ayrılıktan, iki yüzlülükten ve ahlâkın kötüsünden Sana sığınırım.“ (Nesaî, İstiâze):21diye dua etmiş ve daima insanları güzel ahlâk sahibi olmaya çağırmıştır. Cabir b. Abdullah (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:“Bana en sevgili olanınız, kıyamet günü de bana mevkice en yakın bulunacak olanınız, ahlâkça en güzel olanlarınızdır. Bana en menfur yani en sevimsiz olanınız, kıyamet günü de mevkice benden en uzak bulunacak olanınız, gevezeler, boşboğazlar ve yüksekten atanlardır.“ Cemaatte bulunan bâzıları: – Ya Resûlellah! Yüksekten atanlar kimlerdir? diye sordular. Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz:“Onlar mütekebbir yani büyüklük taslayan kimselerdir!“ cevabını verdi. (Tirmizî, Birr:77, No:2019)

Ebû Derda (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: „Kıyâmet günü, mü’minin mizanında güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey yoktur. Allah Teâla hazretleri, çirkin, düşük söz ve davranış sahiplerine buğzeder.“ (Tirmizî, Birr:62, No:2003, 2004); Ebu Dâvud, Edeb:8, No:4799)

Ebû Derda (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: „Kıyâmet günü, mü’minin mizanına güzel ahlâktan daha ağır basan bir şey konulamayacaktır. Mümin güzel ahlâkıyla, hiç ara vermeden akşama kadar oruç tutan, sabaha kadar namaz kılan kimsenin derecesine yükselir.“(Tirmizî, Birr:62, No:2003, 2004; Ebu Dâvud, Edeb:8, No:4799)

Muaz b. Cebel (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: „Güzel ahlâka sarıl. Çünkü insanların ahlâk bakımından en iyi olanları dindarlığı en iyi olanlarıdır.“ (Ahmed, 5/89) Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: „İnsanın keremi, değeri, üstünlüğü: Dini, dindarlığıdır. Hasebi: Güzel ahlâkıdır. Mürüvveti: Aklıdır.“(Ahmed, 2/365) buyurmuştur.

Usame b. Şerik (R.A.)’den rivayete göre: – Ya Resûlellah! İnsana verilen şeylerin en hayırlısı hangisidir, diye soran bir sahabîye: „Güzel ahlâktır“(Münzirî, 3/408) cevabını vermiştir. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin hadis-i şeriflerine baktığımız zaman „ahlâk“ kavramının, müminin imanını, söz ve eylem şeklinde yansıttığı davranışlarını ifade ettiğini görürüz. Ebû Hüreyre (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: „Müminlerin iman bakımından en mükemmel olanları ahlâkı en güzel olanlarıdır.“(Tirmizî, Radâ:11, No:1162, 3/457; Ebu Dâvud, Sünnet:16, No:4682)

Cabir b. Semure (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: „İnsanların Müslümanlık bakımından en iyi olanları ahlâkı en güzel olanlarıdır.“ (Münzirî, 3/409)

Abdullah b. Amr (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: „Sizin en hayırlınız ahlâkı en güzel olanınızdır.“ (Buhârî, Edeb:38) Bu husus hem Kur’an-ı Kerim’de hem de Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin hadis-i şeriflerinde bildirilmektedir. Meselâ Kur’an-ı Kerim, günde beş vakit kılınan namazın insanı hayâsızlık ve haramlardan alıkoyduğunu açıkça bildirmektedir:

Şurası kesin olarak bilinmelidirki; İman ve ahlak ilişkisi bütün ibadetlerimizde açık ve net olarak kendini gösterir örnegin Oruç ibadetini gözönünde bulundurursak: Orucun farz olduğu bildirilen ayet-i kerimede şöyle buyurulmaktadır: „Ey müminler! Kötülüklerden ve haramlardan korunmanız için oruç tutmak, sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı.“ (Bakara sûresi:183)

Ebu Hureyre (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz şöyle buyurdu: „Oruç bir kalkandır. Herhangi biriniz oruç günü olduğu zaman artık o kimse kötü söz ve fiil yapmasın, düşmanlık veya bağırma da yapmasın. Eğer bir kimse ona söver ya da çatarsa, derhal ona: Ben oruçlu bir kimseyim, desin.“ (Buhari; Savm: 9, No: 1805: 2/673; Müslim, Sıyam: 164; Ebu Davud, Savm: 25; Tirmizi; Savm: 25; Nesei, Sıyam: 41; İbn-i Mace, Sıyam: 1; Muvatta, Sıyam: 58 30)

Hadis-i şerif, orucun gayesinin insanın edep ve ahlâkını güzelleştirmek olduğunu açıkça ifade etmektedir. Eğer oruç, insanı kötü söz, eylem ve davranışlardan uzaklaştırmıyor, edep ve ahlâkını güzelleştirmiyorsa amacına ulaşamamış demektir, böyle bir oruçtan istenilen sevap da elde edilemez.

Nitekim Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayete göre Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz: „Her kim yalan söylemeyi ve yalanla amel etmeyi bırakmazsa, o kimsenin yemesini içmesini bırakmasına ALLAH Teâlâ için hiçbir ihtiyaç yoktur.“ (Buhari, Savm; 8; No:1804; 2/673) buyurmuşlardır. Ebu Hureyre (R.A.)’den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimiz: „Nice oruç tutanlar vardır ki, haramdan sakınmadıkları için oruçlarından nasipleri, ellerine geçecek olan; sadece açlık ve susuzluk çekmektir. Nice gece kalkıp teheccüd namazını kılanlar vardır ki, kârları, nasipleri sadece uykusuzluktur. (İbn-i Mace, Sıyam:21; No:1690; 1/539; Hakim, Müstedrek, 1/431) buyurmuşlardır.

Orucun kötülük ve haramlardan korunmak için farz kılındığının bildirilmesi, ibadetin insanın kişisel ve sosyal hayatındaki yerini ve etkisini bildirmeye yöneliktir. Dolayısıyla namaz kılan ve oruç tutan insan; yalan, yalancı şahitlik, gıybet, iftira, hile, aldatma, kötü söz ve benzeri davranışlardan uzak, iş ve işlemlerinde, söz ve sözleşmelerinde, alım ve satımlarında dürüst ve dosdoğru olmak zorundadır. Gerçek anlamda tutulan oruç ve kılınan namaz hem kötü söz ve davranışlara, hem de cehennem ateşine karşı perde olur. Kişiyi fuhuş ve edep dışı davranışlardan alıkoyar.

Buna göre, iman edip salih ameller işleyen, İslâm’ın emir ve yasaklarına, helâl ve haramlarına, öğüt ve tavsiyelerine uyan, insanlarla iyi ilişkiler içerisinde olan, onlara kötülük etmekten sakınan kimse „güzel ahlâklı“ demektir. Yüce Rabbimiz Peygamber (S.A.V.) Efendimize: Hud suresi ayet.112.de mealen *** Ey Peygamberim! O halde seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! Hak ve adalet ölçüsünü aşmayın, azgınlık etmeyin. Şüphesiz O, yaptıklarınızı hakkıyla görür…*** buyurmuştur.

Süfyan b. Abdullah Sekafi (R.A.) şöyle demiş: – Ya Resûlellah! İslâm hakkında bana öyle bir söz söyle ki, onu Senden sonra hiç bir kimseye, Senden başkasına sormayayım. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz de: „ALLAH’a iman ettim de ve dosdoğru ol.“ (Müslim, İman:62) tavsiyesinde bulunmuştur.

Sözün özü odur ki: Din, güzel ahlâktır, dinin her emir ve yasağının amacı güzel ahlâkı, fert, aile ve toplum hayatına hâkim kılmak, ahlâklı fertlerden oluşan bir toplum oluşturmaktır. Dolayısıyla dindar insan demek güzel ahlâk sahibi insan demektir. İnsanı dindar, dolayısıyla güzel ahlâk sahibi yapan, kişinin imanı, ALLAH sevgisi ve ALLAH korkusudur.

Şuurla, bilinçle tefekkür ederek düşünecek olursak; Bir inanç ve düşünce sistemi olan ahlâk, canlılardan sadece insana mahsus olan bir husustur. Belirtmek gerekir ki insanlar birlikte yaşamasalardı, ahlâktan söz edemezdik. Bu tersinden de doğrudur, yani ahlâk olmasaydı, toplumsal hayat olmazdı. O hâlde ahlâk, daha doğrusu güzel, iyi ahlâk, toplumsal hayatın vazgeçilmezidir. Gerçekten de ahlâkî ilke ve değerler olmazsa, toplum hayatı diye bir şeyden bahsedemeyiz. İnsanların bir arada yaşaması, güzel ahlâk ilkeleri ve değerleriyle mümkün olmaktadır.

İnsanlar, hangi durumlarda nasıl davranmaları gerektiğini bilmeleri hâlinde ancak, sağlıklı ilişki kurabilirler; bu da ahlâkla mümkün olur. Gerçekten de milletlerin yaşaması bakımından ahlâkın önemi büyüktür. Geçmişte ve günümüzde birçok toplumun geçirdiği bunalım ve huzursuzluğun, nihayet bir ahlâkî çöküşe dayandığı söylenebilir. İyi ahlâkın, toplumları yaşatan büyük bir güç olduğu, kötü ahlâkın da toplumları çökerten bir zafiyet kaynağı olduğu, tarihî olaylarla ispatlanmıştır.

Peygamber (S.A.V.) Efendimizin güzel ahlâkında dikkati çeken önemli bir husus, O’nun bilinçli dindarlığı teşvik etmesidir. Yaptıklarımızı bilerek yapmak ve de dindarlığımızla kişiliğimizin ve diğer davranışlarımızın tutarlı olmasıdır. Toplumun kalkınmasının, mutluluğunun, huzurla varlığını sürdürmesinin temelinde güzel, iyi ahlâk yer alır. Bizim toplumumuzun tarihî, sosyal ve kültürel gerçekliği açısından konuya yaklaştığımızda, toplumumuzun varlığının temeli olan ahlâkın dinimiz İslâm’dan beslendiğini görebiliriz.

İslâm’ın Müslüman’dan istediği ahlâk ise, bilinçli dindarlıktan ayrı düşünülemeyecek olan güzel ahlâktır. İslâm, bilinçli dindarın sahip olması gereken güzel ahlâkı, imanın bir boyutu olarak görmektedir. İslâm’da iman ile güzel ahlâk, birbirinden ayrı düşünülemez.

Esasen her din, birey ve toplumun davranışını, kendisinin açıkladığı hakikatlerle uyumlu hâle koymayı hedef alan ahlâkî kaideler dile getirir. Dindar toplum, düşünce ve davranışlarında din, iman ve ahlâkı bir bütün olarak yaşar. İslâm ahlâkı söz konusu olduğunda, ahlâkın kaynağının İslâm dini ve ALLAH’a iman olduğu, hatta ALLAH’a imanın da güzel ahlâkî bir eylem olduğu görülür. Kur’an-ı Kerim bunu açık bir üslûpla ortaya koymaktadır…

Bakara suresi ayet. 177.de mealen şöyle buyurulmaktadır: *** Birr yani iyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl birr yani iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, ALLAH Teâlâ’ya, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere iman eden; O’na olan sevgisine rağmen malı, ALLAH Teâlâ’nın rızasını gözeterek yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere harcayan, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirenler, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında direnip sabredenlerin tutum ve davranışıdır. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır…***

Bu ayet-i kerime, ahlâk ile ALLAH’a iman arasında geçerli olan doğrudan ilişkiyi gözler önüne sermektedir. Hatta bu ayet-i kerimeden hareketle İslâm’ın bütün emir ve nehiylerinin ahlâk kapsamı içerisinde ele alındığını söylemek mümkündür. İman ile güzel ahlâkın birbirinden ayrılmayacağını anlamak için Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin şu hadis-i şeriflerine bakılabilir. Nevvas b. Sem’an el-Ensarî (R.A.) diyor ki: Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimize, iyilik ve günah hakkında sordum. Şöyle buyurdular:

„Birr yani iyilik, ahlâk güzelliğidir. İsm yani günah ise, kalbinde gıcık yapan, içini rahatsız eden ve insanların muttali yani haberdar olmasından hoşlanmadığın, istemediğin şeydir.“ (Müslim, Birr: 14, 15; Tirmizî, Zühd: 52; Darimî, Rikak: 73; Ahmed b. Hanbel, 4/182, 227, 228, 5/251, 25)

Ebû Hüreyre (R.A.)’den rivâyete göre Resûlullah (S.A.V.) Efendimize insanların Cennete girmelerine sebep olan amel hangisidir? diye sorulduğunda: „Takva yani ALLAH korkusu ve güzel ahlâktır.“ buyurdular. İnsanların Cehenneme girmelerine sebep olan amel sorulduğunda da: „Ağızdaki dil ve cinsel organdır.“ buyurdular. (Tirmizî, Birr:62, No:2003, 2004; İbn Mâce, Zühd:26)

Kur’an-ı Kerim’in yaklaşımında güzel ahlâk, inanç ve ibadetin ayrılmaz bir parçası olarak görülür. Kur’an-ı Kerim’de, güzel ahlâkın olmadığı yerde iman ve ibadetin anlamsızlığı vurgulanır. Kur’an-ı Kerim, insanın ALLAH’a, kendine ve topluma ilişkin güzel ahlâka dayalı sorumluluk alanlarını belirleyen bir kitaptır. Ahlâk kavramının bir insanın bütün davranışlarını kapsadığı hesaba katılırsa, onun inanç, ibadet ve insanın diğer boyutlarıyla ayrılmaz bağı anlaşılır.

Bütün bu hususlardan İslâm’ın, insanlardan güzel ahlâk sahibi olmalarını ve güzel ahlâk sahibi bir toplum inşa etmelerini istediği anlaşılmaktadır. Müslüman öyle bir güzel ahlâk sahibi olmalıdır ki dindarlığıyla davranışları arasında bir çelişki olmasın, dindar insanla iyi ahlâklı insan aynı fotoğraf karesinde yerini bulsun. İslâm’ın istediği bu dindar tipine samimî dindarlık diyebiliriz. İman, dindarlık, güzel ahlâk ve bilgi arasında anlamlı bir ilişki vardır.

İman üzerine bina edilen dindarlık bir taraftan doğru davranışın, güzel ahlâkın zeminini oluştururken, diğer taraftan da güzel ahlâk bilgisi, doğru davranış bilgisi, dindarlığı besler, nitelikli kılar, kişinin imanla bağını yeniden kurar. Din, insanın dindarlığa yönelimini, dine uygun yaşamasını temin eder; ama insanın dindarca yaşayabilmesi için bilgiye, bilmeye ihtiyacı vardır. Bilen insan, dinin kazandırdığı zihniyet ve ahlâk ile bilinçli dindarlık sergiler.

Böylece dindar insan ile davranışları arasında tutarsızlık ve uyumsuzluk yerine bir anlamlılık ve uyum olur. Yani dindar insan, her zaman kendinden beklendiği gibi güzel ahlâka uygun davranışlar sergiler, doğru olanı yaparak iyi insan olur. İnsanın dindarlığı, onun kötü davranışlar sergilemesine engel olmuyorsa, bu demektir ki o insan, bilgi ve ahlâktan yoksundur, başka bir ifadeyle dininin kendisine bir zihniyet ve ahlâkî yaklaşım kazandırmasını sağlayacak bilgiden mahrumdur.

Din, güzel ahlâktır. Güzel ahlâk ise, dinî emir ve yasaklara riayet etmektir. Hak din İslâm’ın tebliğcisi olan Peygamber (S.A.V.) Efendimiz dinin bütün ilkelerini uygulamış, emir ve yasaklara riayet etmiştir. Bu yüzden yüce ALLAH O’nu Kur’an-ı Kerim’de:“Şüphesiz sen, yüce bir ahlâka sahipsin ey Resûlüm Muhammed!“ buyurarak övmüştür. Bu ayet-i kerimedeki „ahlâk“ kelimesi „edep“ manasındadır ve bu, Kur’an-ı Kerim edebidir. ALLAH, peygamberini Kur’an-ı Kerim ile te’dip etmiştir. Büyük ahlâktan maksat, İslâm dinidir denilmiştir.

Yüce ALLAH’ın övgüsüne mazhar olan Peygamber (S.A.V.) Efendimizin ahlâkı Kur’an-ı Kerim idi. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, en güzel ahlâka sahip idi. O’nun tebliğ ettiği hak din kemale erdiği gibi güzel ahlâk da O’nunla kemale ermiştir. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz güzel ahlâkı tamamlamak, en yüksek zirveye çıkarmak, insanlığa yüksek ahlâkı ve karakteri öğretmek için gönderilmiştir. Ebû Hureyre (R.A.)’den rivayet edilen: „Ben ahlâkî faziletleri tamamlamak için gönderildim“ hadis-i şerif bunun ifadesidir.

Peygamber (S.A.V.) Efendimizin güzel ahlâkı, bize; iman etmiş bir Müslümanda bulunması gereken iyi ahlâkî özelliklerin en güzel örneğini sunmaktadır. İman-güzel ahlâk ayrılmazlığının en ideal modelini, o güzel insanın hayatında, şahsiyetinde net olarak görebilmekteyiz. İslâm’ın yayılış biçimi ve hızına bakıldığında, onda Peygamber (S.A.V.) Efendimizin güzel ahlâkıyla örnekliğinin birinci plânda etkili olduğu görülür. İslâm’ın kılıçla yayıldığını söylemek, bu tarihî gerçekliğe karşı insafsızlık etmektir ve eksik bir bilgidir aslında. Asıl olan odurki; Peygamber (S.A.V.) Efendimizin güzel ahlâkı, insanları etkilemekte ve kendisini cezb etmekte sevdirmekte idi…

Peygamber (S.A.V.) Efendimiz, en güzel ahlâk timsalidir. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin en önemli ve dikkat çeken eminlik yönü, O’nun güzel ahlâkıyla doğrudan ilgilidir, daha doğrusu güzel ahlâkının bir yansımasıdır. Kur’an-ı Kerim’de İslâm peygamberinin „güzel örnek“ (Ahzab sûresi:21) olarak ifade edilmesi, bize Müslüman şahsiyetinde güzel ahlâkın ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin güzel ahlâka teşvik eden ve kötü hasletlerden men eden hadis-i şerifleri ise ciltler dolusu kitaplar oluşturacak kadar çoktur.

Hiç şüphesiz O, sadece bu sözleri söylemekle kalmamış, güzel ahlâkı bizzat yaşayarak insanlara örnek olmuş ve öğretmiştir. Bu yüzden O’nun ahlâkı, İslâm imanı ve ahlâkının en güzel tatbikatını oluşturmaktadır. Peki o zaman Peygamber (S.A.V.) Efendimizin güzel ahlâkını nasıl tasvir edebilir nasıl ifadeye çalışırız düşünmek gerekmektedir. Mutlak surette, Peygamber (S.A.V.) Efendimiz; emin, adalet sahibi, eşitlikçi, güler yüzlü, mütevâzı ve alçak gönüllü, nazik tabiatlı, ince ve hassas ruhlu, affedici, cömert ve çalışkandı. Katı yürekli, kaba ve kırıcı değildi. Teşekkür etmesini ve gönül almasını bilirdi. Son derece iffet ve hayâ sahibiydi.

Yalan söylemezdi. Dürüsttü; verdiği sözü mutlaka zamanında yerine getirirdi. Emanete sonuna kadar sadıktı. Yardım severdi. İnfak etmek, sadaka vermek, O’nun en önemli yönlerindendi. Haksızlıkla mücadelede ısrar eden bir yapıya sahipti. Hoşgörü sahibi, yapıcı, temizliğe önem veren, sevgi ve merhamet dolu bir insandı. Peygamber (S.A.V.) Efendimizin şahsında toplanan ve bizlerin de şahsımızda toplanmasını istediği bütün bu değerler ve güzel ahlâkî düşünce, ilke, tutum ve davranışlar, imandan ayrı düşünülemez. Yapılması gereken bunlar üzerinde bir kez daha düşünmek, kendimizi bir kez daha tartmak ve hayatımızı, toplumumuzu daha da anlamlı kılmaktır.

Şurası açık ve net olarak bilinmelidirki; Azgınlığın, aşırılıgın, ahlak ve edepsizligin sonu batıştır. Azgınlık, isyan, tuğyan, fitne, fesat dünyanın batmasına sebep olur. Bu dünya bir mülktür, bir Sahibi vardır. İnsanlar bu dünyanın gerçek mâlikleri, sahipleri değildir. Onlar sahip oldugunu sandıgı her şeylerin aslında emanetçileridir. Kendilerine emanet olarak verilmiş mülkleri iyi kullanmayan, yer yüzünde adaletle hükm etmeyen şahıslar ve toplumlar bu yüzden batmaya mahkümdurlar…

İslâm dini adaleti emr etmiştir. Bu bir farz-ı ayndır. Bir İslâm ülkesi, bir İslâm devleti, Müslüman bir halk ve idareciler adaletten ayrılır, zulme saparsa batmaya, yıkılmaya mahkumdur. Zalim bir toplumun akıbeti parlak ve iyi olmyacagı gayet açıktır. Müslüman olmayan bir ülke ve toplumun batması ile Müslüman bir ülke ve toplumun batması aynı şekilde olmaz. Müslümanlar, bu dünya hayatında, Ezelde Yaratan ile yapmış oldukları ahd ü misaka hıyanet ederlerse bunun cezasını çekerler.

Namazı terk eden, şehvetlerine uyan, her türlü günahları alenen işleyen bir Müslüman toplum iflah olmaz. Emr-i bil-mâruf ve nehy-i anil-münker farizasını terk eden bir Müslüman toplumun başına er ya da geç azab iner.Kelime-i Tevhid’e kalp ile şüphesiz ve şeksiz şekilde inanan, dil ile ikrar eden bir toplum, âhir zaman nebisi Peygamber efendimize (S.A.V.) biat etmiş demektir. Bu biata ihanet edilirse o toplumun sonu mutlak surette kötü olur.

İslâm dininin kesin emir ve yasakları vardır. Bunlar Kur’ân-I Kerim’le, Sünnetle, icmâ-i ümmetle sabittir. Bunların alenen, açık açık çiğnendiği, fısk fücur ve büyük günahların küstahça, âşikâre işlendiği bir Müslüman toplum çeşitli belâlara, musibetlere, afetlere, azaplara, ve cezalara ugraması kaçınılmaz olur. ALLAH’ın inzal ettiği ahkam ile hükmetmeyenler fasıktır, gafildir, inkârcıdır. Onların sonu parlak ve iyi olmaz. Kurtuluş İslâm’ı din ve nizam olarak kabul etmekte ve ahkamını uygulamaktadır.

Hepimiz şeksiz ve şüphesiz inanıyoruzki; Bu dünya ve dünya hayatı bir imtihandır. İslâm dini bu imtihanı kazanmak ve ebedî mutluluğa kavuşmak için neler yapılması, neler yapılmaması gerektiğini açıkça bildirmiştir. Bunlara riayet edilmezse felâketler birbirini kovalar Allah korusun. Bir İslâm toplumunda haram yeme yaygın hale gelmişse onun istikbali parlak olmayacaktır tabii olarak.
Bu yüzden diyoruzki korkunç bir felakete ugramadan, Geç kalmadan yeter artık gaflet uykusundan uyanalım uyanalım uyanalım. Tek çıkar yolumuz var o da İslâm’ın emir ve yasaklarına uyalım, Dine uyalım, Şeriatı baş tacı edelim Dinimize, imanımıza, ahlakımıza, edebimize velhasıl insanlıgımıza sahip çıkalım. İslam alimlerinin 1431. yıldır bizlere ulaştırdıkları güzelliklere vaaz ve ögütlere canla başla uymaya itaat etmeye gayret sarfedelim.

Biz ahlaklı olalımki; çocuklarımızda bizleri örnek alsınlar hem kendimizi hem de neslimizi, evlatlarımızı tehlikeye atmayalım. İnanıyorumki; Bir ailede hatta bir toplumda, huzur olabilmesi için; o toplumun tüm fertlerinin, güzel ahlak sahibi olmaya çalışmaları gerekmektedir. Ayrıca, karşılıklı sevgi, şefkat, merhamet de huzuru tamamlayıcı unsurlardandır…

Güzel ahlak ile kendini süslemiş bezemiş ister kadın olsun ister erkek olsun, bunlar bu hasletleriyle toplum içinde parmakla gösterilen, güvenilir kişilerdir. Güzel ahlaka sahip olmayan bir erkegin elinde olan bir kadın için ; nasıl dünya zindan ise, hanımının ahlaki yapısı zayıf olan bir erkek için de, durum pek iç açıcı degildir. Güzel ahlak ve güzel begenilen huylar bir kişinin bünyesinde toplanırsa, bu durum Allah (cc) katında sevilen, insanlar arasında da itibar edilen güzelliklerdendir…

Peygamber efendimize ilk vahiy gelince, onu ilk tasdik etme şerefine nail olmuş Müminlerin annesi Hazreti Hatice, hayatının tüm safhalarında olgun, vakarlı, güzel ahlak sahibi bir kişilik sergilemiştir. Bunun içindirki, ona cahiliye döneminde Tahire yani temiz demişlerdir. Peygamber efendimizin (sav) hayatı boyunca unutmayıp hiç dilinden düşürnedigi her zaman hayırla andıgı eşi olmuştur. Onu bu yüksek makama ulaştıran, elbette şahsında topladıgı olgunluk ve güzel ahlakı olmuştur. ** Ümmetimin en hayırlı kadını Haticdeir** övgüsüne hak kazanmış saliha hanımı, hakiki mücahide, iyi bir egitimci olarak yavrularına kanat germiş bir ana dır aynı zamanda…

Hazreti Hatice , Peygamberlikle gelen tüm zorluklara, Peygamber efendimizin (sav) biricik ve en yakınında olan yardımcısı, sıkıntılarını paylaşacagı güvenilir dostu, aynı zamanda omuz omuza verdigi dava arkadaşı olmuştur. Şirkin, zulmün, anarşinin kasıp kavurdugu dönem, Hazreti Haticenin yaşadıgı döneme denk gelmektedir. Mekkenin zenginleri arasında olmasına ragmen, zenginligini hiç bir zaman lüks, şatafatlı yaşantı, debdebe gibi olumsuzluklarla israf yoluna gitmemiş; Bilakis Allahın hükümlerinin hakimiyeti yolunda zenginligini tabir caizse son kuruşuna varana kadar harcamış ve böylece de Müslümanların yüz akı olmasını bilmiştir…

Zamanında işkence gören köle ve fakir, kimsesiz, garip olan Müslümanların bir çogu Hazreti Haticenin himaye etmesiyle yüzleri gülmüş, zulüm çemberinden o anda bile bir nebze olsun nefes almış, huzur duymuşlardır. Gerçek bir ana şefkati Hazreti Haticede bulunmuş, yardıma ihtiyacı olanlar ona koşmuşlardır. Hazreti Haticenin alışkanlık haline getirdigi güzel ahlakı onu eşi bulunmaz, övgüye layık müstesna şahsiyetler içinde yerini almış, Onun bu güzel meziyetleri, dünyaya gelmelerine vesile oldugu yavrularına da geçmiş, onları en güzel bir biçimde terbiye etmiştir.
Aslında islam tarihinin o merkezi konumunda olan asrı saadet dedigimiz zaman diliminde yaşayan bütün sahabelerin, Peygamber efendimizden aldıkları o güzel terbiyenin eseri olan güzel ahlakı, hepsinde de görmemiz mümkündür. Ne demişler her nesne içindekini dışına sızdırırmış. Tabiidirki, içi nurla dolu olanlarda ancak etrafına nur saçmışlardır. Işıltıları zamanımızda bile taptaze parlamakta olan bu nur halelerinde istifade etmek, yararlanmak istiyorsak onları örnek almamız bizim için en dogru seçimdir inancındayım…

Başta örnek ve önderimiz Peygamber efendimiz olmak üzere, o sahabelerin kadın olsun erkek olsun hangisine uyarsak uyalım mutlaka bizleri dogruya, güzele, iyiye, huzur ortamına götürecekleri aşikardır. Zamanımızda da ister arkadaş seçimi olsun, ister eş seçimi olsun, ister dost ve sırdaş seçimi olsun güzel ahlaklı olanı en ön safa almamız esastır diye düşünüyorum. Unutmayalım ancak egitilen toplumlar egitirler. O egiticilere, ögreticilere, islam alimlerine ne kadar büyük bir rütbe ve makam verilmiştir hepimiz okuyoruz, duyuyoruz. Alimlerin, Peygamber varisleri olduguna da gönülden inanıyoruz. Allah celle şanuhu bizleriyolunu şaşıranlardan eylemesin…

Konumuzu bir hadis mealiyle baglayalım inşaallah: Hazreti Ali efendimizden rivayet edildigine göre Peygamber efendimiz (sav) mealen şöyle buyurmaktadır: ** Çocuklarınızı üç özellik üzerine terbiye ediniz: Peygamberinizin sevgisi, Ehlibeyt sevgisi ve Kuran okumak. Çünkü Kuran taşıyıcıları yani hafızlar ve onunla amel edenler- hiç bir gölgenin olmadıgı kıyamet gününde , Peygamber ve ona yakın olan sevgili dostlarıyla beraber, Allahın arşının gölgesi altına sıgınacaklardır…Suyuti. Camiius sagir.**

Allahım bizlere seni sevenleri sevdir. Bizlere senin Rasulüyün sünneti seniyyesine tabii olanlara baglı kıl. Bizleri o şanlı Rasulüyün güzel ahlakına tabii olanlarından eyle. Gönlümüzü, kalbimizi, sinemizi, beynimizi karanlık fikir ve düşüncelerden arındır. Başta Peygamber efendimiz olmak üzere Kadın, erkek, çocuk, bütün müslümanlara örnek olacaklar Hazreti Hatice, Hazreti Aişe, Hazreti Fatıma, Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer ve Hazreti Osman gibi sahabileri, Hazreti Ali efendimiz, Hazreti Enes ve ibni Abbas gibi sahabeleri örnek almalarını nasib eyle. Bizleri her iki dünyada yüzleri gülenlerden eyle. Bizleri dogru yolların en dogrusu sıratı müstakimden ayırma, sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…

Sermedkadir… 27.02.2010

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.