İslâm Davası’nın Eri Olmak

Cenabı Hak Mümtehine Suresi Ayet.4.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** İbrahim ve onun gibi olanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Onlar toplumlarına: ‘’ Biz sizden ve Allahtan başka taptıklarınızdan uzagız; sizin taptıklarınızı inkar ediyoruz; siz yalnızca tek Allaha  inanmadıkça, bizimle sizin aranızda  ebedi düşmanlık ve öfke ortaya çıkmıştır ‘’ demişlerdi.  Yalnız, İbrahimin babasına: ‘’ Senin için bagışlanma dileyecegim, fakat sana Allahtan gelecek herhangi bir şeyi  savmaya gücüm yetmez ‘’ demesi bunun dışındadır. Ey inananlar Deyin ki; ‘’ Rabbimiz sana güvendik, sana yöneldik, dönüş sanadır…***

Hepimizin bildigi gibi İslam dini insanı Allaha yaraşır kamil manada bir kul yapmak isterken, beşeri din ve ideolojiler ve fikir akımları ve tabiiki onları yöneten ve yönlendirenler insanı asıl gayesinden esas hedefinden saptırarak kendilerine itaat ettirmenin ve baglamanın bin bir türlü yollarını aramaktadırlar. Bu manadaki mücadele Tarih boyunca sürüp geldigi gibi, zamanımızda da aynı hızla belki dahada fazla gayretle mücadele devam etmektedir…

Tabiiki herkes inandıgı dogrultuda, inanmış oldugu dogruların mücadelesini verecektir. İnananlar Allah yolunda mücadele ederken yani Cihad kavramına sarılırken, Kafirlerde tagutların, İblisin, Şeytanın ve her türlü ideoloji olarak bilinen insan beyninin ürettigi Allahın insanlık için gönderdigi dogruları begenmeyip, Şeytanın bir bakıma parasız askerligini yaptıgı  kendi fikir ve ideolojileri ugrunda  mücadelelerini son sürat devam ettiriyorlar…

Müminler Allah yolunda Cihad ederken Din düşmanları da Tagut yolunda mücadele ediyorlar. Arada bir fark vardır mutlaka.  İnanan insanlar  inançları ugrunda verdikleri mücadelenin sonunda kendilerini  büyük bir lütuf ve mükafat olarak Cennetin vaad edildigini biliyorlar ve öylece inanıyorlar. Makam ve mevkilerinin akılların kavrayamayacagı derecede yüksek oldugunun inancı içindelerken, kafirlerin mücadele sonucu onları Cehennemde aşagıların, aşagıların, aşagıların aşagısı olan çukur bir yer beklemektedir…

İnanan insanlar için bir hidayet rehberi olan Kutsal kitabımız ve onu en iyi açıklayan Sünneti seniyyeye baglılıgımız neticesinde  tabiidirki bizlere emirler ve yasaklar bütünlügünü ögretmekte, bizleri her türlü kötülüklerden korurken, aynı zamanda güzelliklerin en güzeline baglamakta ve ulaştırmaktadır.Yüce yaratıcımız bizleri İslam dinine muhatab kılmıştır. İnanıyoruz ki; İnsan, insan olarak İslam Dinine inanmadıkça insan olamayacagı gibi  TAKVA elbisesini giymedikçede kamil manada mümin olamayacaktır…

Müslümanın tarafından bakacak olursak bu husus açık ve net olarak böyle görünmektedir. Olay İslam düşmanları tarafından da gayet net olarak bilinmektedir. Müslümanı inancından, itikadından, teslimiyetinden saptırmak için her türlü yolları deneyişleri de tabiidirki bu yüzdendir. Şeytanın tarafında kümelenenler bilinen her türlü yolları deneyerek Müslümanların zihnini bulandırma, Allaha kul olma yolundaki azim ve kararlılıklarını sekteye ugratma çabasındadırlar…

İslam düşmanlıgı yapan toplumların tümünde, şu bir gerçektirki; İlahi mesajın insanlara ulaşmasını engellemek için, başvurulan yöntemlerden birisi ve belkide en belirgin olanı Müslüman önderlerin şahsında İslam dinini alaya alma hadisesi olmuştur. Bunun hedefi; Müslüman  önderleri  toplumun gözünde küçük düşürerek, kendi insanıyla arasını açmak ve böylece sözlerinin, fiili hareketlerinin  etkisiz hale gelmesini saglamaktır…

İslam tarihinin bir bölümüne kısaca bakacak olursak Din düşmanlarının  dün de böyle yöntemlerin oldugunu  görürüz. Mesela, Mekke döneminde Peygamber Efendimizi (sav)  sürekli alay eden bir grup vardı. Bunların başında da Ebu Zemaa adlı bir müşrik geliyordu. Peygamber Efendimiz bu çukur adamdan çok eziyet   görmüş ve bu alçak adam hakkında şöyle bedduada bulunmuştu. ** Allahım. Bunun gözünü kör et ve çocugunu alıp aglat… Fahruddini Razi. Tefsiri Kebir. C.13.s.150.**

Hakikaten bir süre sonra bu beddua, istenildigi gibi gerçekleşecekti.  Çünkü Peygamber Efendimiz (sav) ve İslami hareketin ilk çekirdek kadrosunu oluşturan ASHAB, İslamın Mekke döneminde mazlum konumundaydı. Abdullah bin Mesud gibi Sahabiler Haremi şerifte Allahın indirdigi ayetleri, müşriklere karşı haykırırken alkanlar içerisinde yere düşürülüyorlardı Olay, bir avuç Müslümanın gözü önünde meydana gelirken, henüz yeterince güçlü hale gelmemiş olan Müslümanlar, sadece içlerinde kafirlere karşı kin ve öfkelerini gösterebiliyorlardı. Aynı yaşadıgımız zaman diliminde oldugu gibi…

Peygamber Efendimiz yanlarından geçerken Mekke müşriklerinin ileri gelenlerinden; Velid bin Mugire, Umeyye bin Halef, Ebu Cehil ve bunun benzeri kafirler, Peygamber Efendimizle, kaşlarıyla, gözleriyle çekiştirerek alay ederlerdi. Aynı şimdiki Laiklerin, Müslümanlara yaptıgı hareketler, sözler gibi. Varsayalım ki; O kafirlerin ellerinde bu günkü anlamda bit Televizyon, bir gazete, bir Radyo, bir Dergi ve saire olsaydı ne yaparlardı ?  İnanıyorumki bu günküler ne yapıyorlarsa  aynı şeyi o müşriklerde yaparlardı, her  türlü  çirkefligi  denemekten  kaçınmazlardı şimdiki  torunları  gibi…

Günümüzde DİN düşmanlarının her türlü platformda, açık oturumlarda, fırsat buldukları her zaman ve mekanda sözle, yazıyla, resimlerle, karikatürlerle, İslami degerleri ve şahsiyetleri küçültmek ve küçük düşürmek için  her türlü imkanlarıyla alay ettikleri gibi…Peygamber Efendimiz her türlü psikolojik  yıpratma taktiklerinden çok incinirdi… Allah Celle Şanuhu  Sevgili Peygamberini Hicr suresi Ayet.94-95.te mealen şöyle teselli ediyordu: ***Emredildigini açıga vur. Müşriklerden yüz çevir. Biz seni, Allah ile beraber bir başka ilah tanıyan alaycılardan koruyacagız…***

Bilindigi üzere Tarih boyunca sürdürülen TEVHİD mücadelesinde aktif rol üstlenmiş bütün tebligciler, davetçiler aynı ateş çemberinden şöyle veya böyle geçmişlerdir ve hala da geçmektedirler. Ama yılmamışlar ve varlıgım, İslam varlıgına armagan olsun demekten de geri kalmamışlardır.  Mutlaka bunun da bir mükafatının oldugu bilinci içerisindeyiz… Cenabı Hak: Peygamber Efendimizi (sav)  ve İslam davası yoluna baş koymuş olan dava erlerini  Enam Suresi Ayet.10-11.de mealen şöyle teselli ediyor : *** Senden önce gelen Peygamberlerle de alay edildi. Onlarla alay edenleri, alay etmeye vesile saydıkları hakikat İSLAM kuşatıverdi. Sen o kafirlerin yalanlamalarından, üzülme de onlara de ki: Yeryüzünde gezip dolaşın da o yalanlayanların akibeti nasıl olmuş görün…***

Kardeşlerim, Bilindigi gibi tüm hesaplar insan üzerine yapılmaktadır. Hazreti Adem aleyhiselamdan itibaren İlahi-semavi dinler insan için indirilmiş, Peygamberler insan için gönderilmiş, Cennet ve Cehennem insan için yaratılmış- halkedilmiştir ve bunların yanında Şeytan ise insanı saptırmak için vardır. Ama şükürler olsunki Allah celle celaluhu İslamı insanlık için indirmiş insanlıgın kurtuluşunu toplumların selamete ulaşmasını  topluca Allahın dinine  baglanmaya, sımsıkı  sarılmaya baglı oldugunu hüküm altına almıştır…

Halbuki Şeytan ve onun taraftarları parasız askerleri İnsan mevhumu üzerinde hesaplarını yaparken insandan daha ziyade insanı insan yapan İSLAM üzerinde durmaktadırlar.  Düşmanlıklarını yogunlaştırdıkları hedef İSLAM olmaktadır. Onlar biliyorlarki İslam var oldugu sürece insanlar kesinlikle kullara kul olmayacaklardır. Onun içindir ki tarihi geçmişiyle dünün ve zamanımızın  Din ve maneviyat düşmanları menfaatlarının devam etmesi için  İslam düşüncesinin yok olması yolunda  var güçleriyle çalışmaktadırlar…

Tarihi baglamda düşünüp ögrendiklerimizi göz önüne getirdigimizde görürüz ki; Hemen her asırda İslam alimleri ve Müctehid İmamlar şu hususu hiç bir zaman göz ardı etmemişlerdir.  İslam dininin amacı şu beş hususu  korumaktır:  Dini korumak, Din emniyetini ayakta tutmak ta diyebiliriz. Aklı korumak, Akıl emniyetini muhafaza altına almak. Nesli korumak, Nesil emniyetini saglam bir şekilde muhafaza etmek. Canı korumak, Can emniyetini muhafaza altına almak ve Malı korumak, Mal emniyetini muhafaza etmek…Eger dikkat edilirse İslam düşmanlarının düşmanlık gayretleri bu beş hususu yıkma yönüne yönelik çaba ve gayretlerdir. Bu tür gayretler zamanımızda daha da bir hız kazanarak devam  etmektedir. Biz son zamanlardaki Nesil emniyetine yönelik düşmanca çabaları  göz önüne getirirsek olayın önemi anlaşılacaktır sanırım.

Mesela insanların makamı, mevkisi, sanatı, kariyeri, kişiligi, kimligi, seciyesi ne olursa olsun mesela hanımı başörtülümü ona bakılıyor. Her türlü hasleti yerle bir etmenin en belirgin göstergesi Tesettür her türlü kazanımları yerle bir ediyor…İnsanlar üzerinden hoyratça yolunup alınan tesettürleri  üzerlerinden sökülüp atılırken ne yazıkki zaman içerisinde  bu duruma razı olanlar kısa süre içerisinde üzerlerindeki takva elbiselerinden de oluyorlar. Yani Allah korkusu gönüllerinden çıkıyor ve kula kulluk yapanların korkusu içlerine işliyor. Okul bitip diplomamı aldıktan sonra başımı örterim diyenlerde Okullarını başarı ile bitirdiklerinde korkunç bir Allah ve Din düşmanı olabiliyorlar…

Takvadan uzaklaştırılan ve uzaklaşan Müslümanlar Kurandan yeterince istifade edebilmek şöyle dursun  ne yazıkki ne Okudugunu ve ne konuştugunu bilemez cahiller sürüsüne dahil oluyorlar . Mutlak manada din düşmanlarının bir gayesi vardır o da: Müslümanları izzetten, itibardan, şeref ve haysiyetten mahrum ederek, İslamı temelinden sarsarak, İslami hükümleri bir bir yıkarak insana egemen olmak , insana hakim olmak, insanları İslamdan koparmaktır. Kafirlerin planı görüldügü gibi İslam ile insan arasındaki mukaddes bagı yok etme çabasıdır. Yeme içme ile, kılık kıyafet ile, İbadet ve taat ile  ve akla gelen gelmeyen her türlü Yaratan ile kulu arasındaki irtibatı kesme gayreti ile din düşmanları iş başındadır…

O zaman Müslümanım diyenler ne yapacak tabiidirki Müslümanlar da boş durmayacak Kafirlerin plan ve programlarını başlarına geçirecek bir uyanıklıgın ve şuurun sahibi olacaklardır.  Müslümanlar gayretli bir direncin sahibi olmalıdırlar bu uyanıklık ve gayret ise ancak İslamın her hükmünü canından aziz bilip İmanıyla, itikadıyla, muamelatıyla, ukubatıyla, ahlakıyla, edebiyle, terbiyesiyle, ilmiyle bütün olumsuzluklara set çekerek Takva ehli Mümin adını her şerefin üzerinde bilerek ve inandıklarını, bildiklerini hayatına tatbik ederek Allaha şükretme makamına oturmak olmalıdır…

Ayrıca bir takva ehli Müslüman hangi ana değerlere, kavramlara, hükümlere, kıstaslara, ölçülere bağlı ve yönelik olmalıdır? Bunları kısaca gözden geçirmek istiyoruz. Birincisi:  Peygamber efendimizin (sav) Allah katından getirmiş olduğu TEVHİD inancına, İslâm dininin sahih itikadına  acabasız, sorgusuz ve sualsiz bağlı olmalıdır…ŞERİAT ölçü, hüküm, kıstas ve değerlerinden kıl kadar ayrılmamalıdır. Allah kelamı olan Kur’an-ı Kerim’i kendisine düstur olarak kabul etmelidir. Peygamber Efendimizi (sav) seyyid, örnek, ÖNDER, model olarak kabul etmeli,  O’nun sünneti seniyyesini  hayatına ve hayata tatbik etmelidir. Elest bezminde Allah ile yapmış olduğu ahid ve misaka sadık ve bağlı olmalıdır…

Din konusunda Kitab ve Sünnet ehli dairesi içinde bulunmalıdır. İslâm dininin muhkem/kesin hüküm ve öğretilerinde şahsî yorum yapmamalı, şüpheye ve tereddüde düşmemeli, tartışmaya girmemeli; onları peşinen kabul etmelidir. Ümmet şuuruna sahip olmalı, bütün Müslümanları kardeş bilmeli, kardeşlik hukukuna aykırı hareket etmemelidir. İhtilaflı meselelerde diretme ve dayatma yapmamalıdır. İhlas kavramını bilmeli, ihlasın şartlarını yerine getirmeli, ihlassızlıktan kaçınmalıdır.

Dünya vazifelerini ihmal etmemek şartıyla ahirete yönelik ve dönük olmalı; aklı fikri ebedî mutluluğu kazanmaya yönelik bulunmalıdır. Din ve dünya konusunda sağlam ve doğru bilgilere, sağlıklı bir kültüre sahip olmak için var gücüyle İlim edinmeye çalışmalıdır. Ümmet-i Muhammed’in, çeşitlilik içinde sarsılmaz, bir birlik teşkil ettiğinin şuuruna sahip bulunmalıdır. Peygamber Efendimizin (sav) ümmetinin, marufla emr eden ve münkerden nehy eden yani iyiliği emreden, kötülüğü engelleyen  çok hayırlı bir ümmet olduğu bilgi ve şuuruna sahip olmalıdır…

İslâm dininin, Allah katında tek hak ve geçerli din olduğunu kesin şekilde bilmelidir. Hak din olmakta, diğer dinleri ona ortak yapmamak, muharref, yani bozulmuş ve aslından saptırılmış  dinleri ve kültürleri İslâm ile eş kabul etmemek. Eş kabul edenlerin dostlugundan ve arkadaşlıgından şüphe duymak gereklidir diye inanıyorum. Ve şimdiki bazı diyalogculara Hıristiyan ve Yahudi sevicilere de yeri geldiginde mertçe ve cesurane agızlarının payı   verilmelidir. Peygamber Efendimizin (sav), yüksek ahlâkı kemaline erdirmek için gönderildiğini, İslâm’ın yüksek ahlâk, yüksek karakter, yüksek fazilet dini olduğunu kesin şekilde bilmek. Tefrikanın, fitne ve fesadın, nifakın Ümmet için zillete ve esarete düşürücü, öldürücü fenalıklar olduğu şuuruna sahip olmak. Her Müslümanın Büyük ve Küçük cihad yapmakla vazifeli olduğunu kesin bir şekilde bilmek; insanın en büyük düşmanının kendi nefsi  olduğunu kabul edip, onunla mücadele etmek….

Allah’ın insanları ve cinleri Kendisine ibadet/kulluk etmeleri için yaratmış olduğunu bilmek ve ibadetlerini dosdoğru yapmak. Bir insan için ibadetten daha üstün bir vazife olmadığı şuuruna sahip olmak. İslâm şeriatının emirlerini yapmak, yasaklarından uzak durmak, böylece itaatli bir kul olmak. Dinde yüksek dereceler elde etmek ancak ahlâk ve faziletle olur. Birileri hem haram yiyor, hem de ibadet ediyor… Dindarlıkla haram yeme birlikte olmamalıdır. Müslüman kesinlikle kendi makamını ve rütbesini düşürmemelidir. Haramlarla içli dışlı yaşayan insanlar dışarıya ne kadar DİNDAR tavırlarını sergiliyorlarsada  aslında onlar sahte dindarlardır diye inanıyoruz…

İslâm dinine iman etmiş, onun hükümlerini uygulayan bir Müslüman bazı kazançlar ve faydalar sağlar. Bunlar: Allah’ın rızasını kazanır. Varoluşuna, fıtratına uygun bir bilgi, aksiyon boyutuna sahip olur. Dünyada haysiyetli ve şerefli bir hayat sürer, aziz olur. Ahirette ebedî mutluluğa kavuşur, Cennete girer. İslâm dininin ona sağlamış olduğu ahlâkî faziletler dolayısıyla, gayri müslimlerin bile güvenini kazanır…Kim olursa olsun Müslüman Adalete riayet eden insandır. Müslüman haksızlık yapmamalıdır, dünyanın düzenini bozmamalıdır.  Müslüman aynı zamanda maddî ve manevî  kirliliğe yol açmamalıdır.

İnanıyorum ki; Şuurlu, samimi ve Olgun Müslümanlar,  din kardeşlerinin ayıp, kusur ve günahlarına karşı karanlık gece gibi olurlar, onları tecessüs etmezler, yani onların ayıplarını araştırmazlar, bir noksan ve ayıplarını görürlerse gizlerler. Müslümanın gıybetini yapmak, ölü kardeşinin etini yemek gibi iğrenç bir ahlâksızlıktır. Şuurlu Müslümanlar böylesi bir hataya düşmemeye aşırı gayret sarfederler.İnanıyoruz ki İslam davası bir güzel sevdadır gönüllerde. Bu sevda samimiyet ister fedakarlık ister. Zaten Allah celle şanuhunun katında deger ölçüsü  samimiyet ve fedakarlıga baglıdır.

Allahın kulları üzerinde koydugu nizam, düzen, kanun, yasa, hükümler hangi şartlar altında olursa olsun tatbik edilmeye çalışılmalıdır. Ahmed Seven adlı yazarımız bir yazısında diyorki: Gelin hep birlikte çölleri vahaya çevirelim. Eger samimiyet varsa gözyaşlarının suladıgı çöller yeşerir. Tıpkı İbrahime gülistan olan ateş gibi. Sözler özlerle aynı dili konuşsunlar. Dil kelam eylemesin sussun bir müddet. Eller, gözler, ayaklar, canlar ve mallar konuşsun. Canların ve malların konuştugu yerde diller sadece tercüman olmakla yetinsin. Ey nefsim sen hiç samimiyetsiz, çilesiz birinden gerçek dost diye söz edebilirmisin ? Ya dostum dedigin halikına- yaratanına samimiyet adına, çile adına, fedakarlık adına neyin var ?

Vurgunuyum dedigin dava adına sen hiç bir şey bile yapmaz yapamazken Ebubekirler malından, Hanzalalar canından Musablar kolundan, kanadından geçtiler. Ya sen ? Onlarda aynı davanın, aynı sevdanın vurgunlarıydı, aynı iddiayı güden biçare nefsim sen de. Allahın kulları üzerine koydugu Nizam hangi şartlar altında olursa olsun tatbik edilmeye çalışılmalıdır. Şu da bir gerçek olarak önümüze çıkar. İslamı  bir hayat tarzını yaşamayı göze alan insanların bulundugu zaman ümid var olmalarının parıltılarının  gönüllere aksettigi zamandır.

Yani özüyle sözünü birleştirenler oldugu zaman zamanımız asrı da  olsa yine SAADET nurları saçacaktır inşaallah. Kardeşlerim  ister  nasihat  diyelim  ister  vaaz  diyelim, Müslümanların  hiç  bir  zaman  vazgeçemeyecegi  ahlaki  degerlerden  bazılarını ana  başlıklar  halinde ifade  etmek her  birimiz  için faydalı  olur  kanaatini  taşıyoruz. Bu  ahlaki  degerlere ne  kadar  baglı  kalırsak inşaallah  mükafaatımız  o  derece  yüksek  olacaktır  inşaallah. Bu  degerlerimizi  şu  şekilde  ifade  edebiliriz.

Allah’ı görüyor gibi ona iman etmek şiarımız  olmamlıdır. Allah’tan ümit kesmemeli  ve afiyet dilemeliyiz. Allah korkusunu daima gönlümüzde  taşımalıyız.   Her  zaman  Allaha güvenmeli gerekiyorsa  sadece Allah için buğz etmeliyiz. Allah huzurunda aciz ve fakir olduğumuzun  şuuruna  varmalıyız.  Allah’ın takdirine razı olup, nimetlerini  aklımızdan  çıkarmamalı  ve hamdetmeli, şükretmeliyiz. Elimizden  ve  dilimizden  geliyorsa Allah’ın kullarına daima iyilik ve yardım etmeyi  görev  bilmeliyiz. Adil olup hiçbir zaman adaletten ayrılmamalıyız…

Affedici,  ağırbaşlı ve alçak gönüllü, mütevazi  olmalıyız. Az ve özlü konuşup lüzumsuz tartışmaları  bırakmaya  gayret  sarfetmeliyiz. Allah için tanışıp Allah için sevmenin  yollarını  araştırmalıyız. Başkasının az olan iyiliğini her  zaman  göz  önünde  bulundurmalı, kendimizin iyi  ve  güzel olan  hareketlerimizi  artırmaya gayret  sarfetmeliyiz.

Başkasının uğradığı haksızlığa  sevinmek  bizim  anlayışımızın dışında  olmalıdır. Dostlarımızla  üzülür, dostlarımızla  seviniriz. Başkasının sevincine iştirak edip tebrik etmeyi  alışkanlık  haline  getirirsek  inanıyorumki  gönüller  kazanırız.

Başkasının elindeki nimetleri kendisi için de istemek, hatta  o  konuda  gayret  sahibi  olmak tabii  ve  fıtri  bir  davranıştır. Başkalarının kendisinden iyi olduğunu  ifade  etmek  üzülecek  ve  hayıflanacak  bir  hareket  degildir, onun  gibi  olmaya çaba  sarfederiz. Başkalarının iyi hallerine imrenip kendisi için de istemek ğayet  dogal  bir  durumdur. Başkalarına yumuşak sözle konuşmak  ahlak  güzelligindendir. Başkalarının hakkını da müdafaa etmek  adil  oldugumuzun  delilidir.

Beden temizliğine de ruh temizliği gibi riayet etmek  bizlerin  huzurunu  artıracaktır  inancını  taşıyoruz.  Bulunduğu meclisin alt tarafı sayılan bir yerinde oturmaya razı olmak ve daima mütevazı olmak utanılacak  bir  durum  degil  bilakis erdemli  bir  harekettir. Birbirleriyle görüşüp faydalı ve lüzumlu şeyler konuşmak  bilgi  ve  görgü  seviyemizi  artıracaktır  inşaallah. Birtakım faydasız ve manasız sözleri cahilce adet ve an’aneleri terk etmek  iman  ve  itikad  güzelliklerindendir.

Cömert ve cesur olmalı, Çoluk çocuğunun nafakasını geniş tutmalı, Çoluk çocuğunun nafakalarına zarar vermeyecek şekilde başkalarına tasaddukta bulunmalı, Dargınları barıştırıp doğruluktan ayrılmamalı, Daima Allah’ın yarattıklarından ibret almalı, Doğruluktan ayrılmayıp yalan  sözlere  asla  ve asla  hayatımızda  yer  vermemeliyiz… Dostluğumuz her  zamn  ciddi ve samimi  olmalı, Diger  insanlarla güzel ve idareli geçinmeli,  Daima her  iş  ve  hareketimizdem  şuurlu  ve   bilinçli  hareket  etmesini  bilmeliyiz.

Din büyüklerine, alimlerimize  hürmet etmeli, Din kardeşlerimizi  ve  dostlarımızı  çoğaltmalı, Din kardeşlerimize, âlimlerimize, Salihlere, fakirlere, zayıflara hizmet etmekten  gocunmamalıyız. Edepli  olmayı  şiar  edinmeliyiz. Eziyetlere  tahammülde sabır  göstermeli, mümkünse  kötülüklere karşı  iyiliklerle mukabele  etmeliyiz.  Emaneti verilen sözü ve kendine tevdi edilen namusu iyi korumak hususunda  ğayretli  olmalıyız. Aile  ve  çocuklarımızı  hoş  tutup, Fakirleri daima gözetip istemeden vermeyi bilmeliyiz.

Fenalıklardan sakınmalı ve başkalarını da sakındırmaya  çalışmalı, Daima güler yüzlü olup, ziyaretimize  gelenleri ayağa kalkarak karşılamalı, Günahlardan sakınmalı ve günahlarımız tövbe etmeli, Her zaman hüsnü zanda bulunup  selâmı  yaygınlaştırmalı, Her şeyi düşünerek yapmalı ve her şeyden İbret almalı, Hakkı ve haklı sözü acı da olsa kabul etmeli, Hak olan sözü ve işi başkalarına da duyurmalı, Hayâ sahibi olup hayasızlıklardan hileli şeylerden çok sakınmalı, İbadeti edep ve hayâya azami  dikkat  göstermeli, İbadette sünnete uymayan yollara sapmamalı, İslâm terbiyesi ve ahlakiyle ahlaklanıp başkalarını da ahlaklandırma  yolunda mümkün  oldugu  kadar  gayret  sarfetmeliyiz…

Ne  kadar  çok  biliyorsakta, İstişare edip en  sonunda  mümkünse  istihareye riayet etmeli, İşlerimizde sebatkâr ve tedbirli olmalı, İsabetli ve iyi anlayışlı olmalı, İlim tahsilinde edepli ve ciddi olmalı, İnsanlara güzel söz ve muamelede bulunmalı, İnsanların ihtiyaçlarını görüyorsak  ayıplarını araştırmamalı, Her  zaman  ve  her  yerde insafı elden bırakmamalı,İnanılması  zaruri  olan  esaslara  sımsıkı  sarılarak sağlam ve düzgünce inanmalı, İmansızların hile ve tuzaklarına aldanmamalı, Korkulu zamanlarda cesaretli olup  tevekkülü  elden  bırakmamalı,

Kötü ve çirkin yerlerde bulunmaktan ve kötü sözlerden sakınmalı,  Küçüklere, fakirlere, yoksullara, yetimlere, hastalara, hayvanlara merhamet etmeli, Meşru olmayan işlerden, fenalıklardan, haramlardan, kötülüklerden sakınmalı ve geçimde iktisada riayet etmeli,  Maişet yollarını araştırmalık, ev  ekonomisine  dikkat  etmeli, midesini çok doldurmamalı, Mukaddes yerlere ve günlere hürmet etmeli,  Mü’ mini sevindirecek söz söyleyip muaşeret  kaidelerine görgü  kurallarına riayet etmeli, Namus ve şerefini muhafaza için malını harcamaktan  kaçınmamalı, Nasihatları kabul edip başkalarına da nasihat etmeliyiz…

Nefsimizle  mücadele edip  her  azusuna  uymamalı, Nefsimizi hesaba çekip ne yaptığını düşünmeli, Kendi nefsimiz ve başkaları için hayır duada bulunmalı, Meşru  olan Nezaket kaidelerine tamamen riayet etmeli, Yeri  geldiginde  Susmasını  bilip öfkemizi  hazmedip kontrol  altına  almalı, Sabretmesini  bilmeli  sabrın bütün  bütün güzelliklerin anahtarı olduğunu bilmeli,  Söz ve sohbetlerimizde  mantıklı olup makbul olanı  ifade  etmeli, Şeriata aykırı olmamak şartıyla şaka ve  latifeye  yer  vermeli, Sözlerimizde  her  zaman  hakikati  ifade  edip  daima hoş  ve  güzel  olan  hususları  ortaya  koymalı ve şüpheli şeylerden kaçınmalıyız…

İyi  ve  güzel  günlerimizde  oldugu  gibi  daraldıgımız  anlarda da Şükretmeyi  bilmeli, şükrün bütün nimetleri artıracağınına  inanmalıyız  kanaatini  taşıyoruz. Her  zaman  ve  daima temizliğe riayet etmeli  bu temizlik  bedenimizde, elbisemizde, çevremizde, kalbimizde her nerde ise temiz  tutmayı  bilmeliyiz. Yersiz  ve  manasız  sıkıntıları  kalbimizden  atmalı, her  zaman  ve  her  yerde mümkün  oldugunca   yumuşak huylu ve güler yüzlü olmalı Hülasa, İslâm ahlakiyle ahlaklanıp dünya ve ahiret saadetine nail olma ğayretleriyle hayatiyetimizi sürdürür  ve emaneti  verecegimiz güne  kadar  islam  ahlakından  taviz  vermeyiz  inşaallah

Kardeşlerim: Biz müslümanlar her zaman ve her zeminde inanıyoruz ki;  çok saglam durmak mecburiyetindeyiz. Çünkü davamızı çok saglam ve muhkem olduguna inanıyoruz.   İslam Dinine teslim olan kadın olsun erkek olsun  her mü’min öncelikle bilmelidir ki; Kesinlikle gayri müslimlerin  hayatlarına hiç bir şekilde özenti duymayacaklardır. İnanan insanlar kılık kıyafetiyle, görünümüyle, şekil ve simasıyla İslamı temsil ettiginin şuurunda ve bilincinde olacaktır…

Bizler öncelikle Allah celle şanuhunun razı oldugu bu DİNİ ögrenmeye ve ögretmeye, yaşamaya ve yaşanması için gayret sarfetmeye inanmış olan insanlarız. Allahın şanlı Rasulü bu inancımızı bir hadisinde mealen şöyle emrederek uyarıyor: ** İnançta ve amelde bizden başkasına benzemek isteyenler  bizden degildir…** Hangi husus olursa olsun Müslümanın lafını dinliyecegiz. Kuran, Sünnet, İcmaa ve Kıyas bütünlügüne canı gönülden baglı kalacagız. İslamın hiç bir hükmünden taviz vermemeye bakacagız…

Son zamanlarda çok konuşulan, çok söylenen  bir söz vardır hani Kılık kıyafet, örtünme, tesettür mevzuuları gündeme geldiginde ne diyorlar:  Dış görünüm önemli degildir, önemli olan insanın içidir. Bu sözü ifade edenlere diyoruz ki: Önemli olan dış görünümdür. Çünkü kalpleri ancak Allahu Teala bilir. Biz kimsenin kalbini bilemeyiz bize herkes dış yüzünü göstermelidir. Bizler birbirimizi dışımızdan, dışa yansıttıklarımızdan tanırız. Mümin, müminlere dışını, Allahu Tealaya ise içini takdim etmelidir, sunmalıdır, göstermelidir. Zira inanıyoruz ki; Şeriatta hüküm zahire yani açıkta olana, gösterilene, dışa yansıtılana göredir…

Allahım sana inandık ve sana baglandık, sana güvendik. Din düşmanlara zamanımız Firavunlugu mesabesinde olan Laik düzene ve bu düzenin uşaklarına, Şeytanın askerlerine, Ebu Cehilin zamane torunlarına  karşı  bizleri  mahçup etme yarabbi. Bizleri ana rahminde şekillendiren Allahım. Yeryüzünde nasıl olmamız, nasıl yaşamamız gerektigine karar veren de sensin. Bizleri inandıgımız dogrulardan ayırma. Bizlere kuvvet ver, metanet ver, senin yolunda yılmadan yıkılmadan yürüme azmimizi kuvvetlendir Allahım. Sen her şeye kadirsin…Amin…

Sermedkadir…LU…28.01.2015…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.