İslami Cemaatta Gençler

Rabbimiz Lokman suresi ayet.33.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey insanlar Rabbinize karşı saygılı olun. Babanın oglu, ogulun da babası için bir şey ödeyemeyecegi günden korkun. Allahın verdigi söz şüphesiz gerçektir. Dünya hayatı sakın sizi aldatmasın. Aldatıcı – şeytan- sizi Allah hakkında aldatmasın…***

Genç: Kanı kaynayan, tabir caizse yerinde duramayan bir varlık, gençlik adeta yeni bir hayata başlayış hadisesidir. Gençlik sanki dünyaya yeniden geliş hadisesidir. Gençlik çagında atılan adımlar insanın bütün hayatı boyunca etkilidir. Gençlik devri kendi hayrını anlayıp, hayatını bir bakıma düzene koyma devresidir diyebiliriz. Hele hele gençlik döneminde başlayan ve az da olsa hiç ara verilmeden yapılan ibadetler çok önemlidir…

Peygamber efendimiz (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Herhangi bir genç, dünya lezzet ve eglencelerini terk edip, gençligi ile Allahın taatına yönelirse, mutlaka ona yetmiş iki sıddık ecri verilir. Sonra şöyle hitap edilir: Ey şehvetini ve tüm eglencelerini benim için terk eden genç, sen benim katımda bazı meleklerim gibisin…Kütübi sitte…**Bir başka hadis ise mealen şöyla: ** Yedi sınıf insan vardır ki, Allah onları arşın gölgesinden başka bir gölgenin bulunmadıgı kıyamet gününde arşının gölgesinde gölgeleyecektir. Bunlardan biriside Allaha ibadet ede ede yetişen gençtir…Kütübi sitte…**

Şurası bir gerçektir ki; Müslüman genç, körü körüne bir şeye baglanan veya körükörüne bir şeye inanan insan degildir. Müslüman genç o konuda şuurlu ve bilinçli bir şekilde sebeb ve hikmetleri ögrenme istegi olan bir bünyenin sahibidir. Müslüman genç Allahın( cc) kendisine bahşetmiş oldugu akıl ve firaset ile meselelerin hikmetini anlayan bir şahsiyete sahiptir. Müslüman genç Allahın rızasını her şeyin üzerinde tutan bir karakterin eridir…

Bir Müslüman için Allahın rızasını kazanmak en büyük gaye oldugu için mutlaka inandıgımız dogruları hayatımıza aksettirerek yaşamalıyız diye inanıyoruz. Müslüman genç nasıl öncelikle kendi nefsini kötülüklerden, haramlardan korumaya çalışırsa aynı zamanda çevresine de aynı düşünclerle yaklaşarak emri bil maruf ve nehyi anil münker yapmanın yollarını arayan bir yapının sahibidir. İnandıgı şekilde Allahın yap dediklerini amenna ve saddakna ölçüsüyle kabul edip, yasaklanan hususlardanda mümkün mertebe uzak durur ve uzak durulması için mücadelesini sürdürür…

Müslüman genç bir tevhid eridir. İslamı teblig etmek için her fırsatı ganimet bilen bir yapının elemanıdır. Müslüman genç öyle bir şahsiyetin sahibidir ki, ölecegini bilse etleri lime lime dogransa, vücudu demir taraklarla taransa ve Üzerine hazreti Bilalinki gibi kızgın taşlarda konsa, her türlü işkence, eza ve cefaya ugrasada çeşitli azabı tatsada Hak dininden dönülmez bir iman ve inancın sahibidir. Müslüman genç Tevhid inancının örnek bir şahsiyetidir. Tevhid esasının ne oldugunu yani Tek Allaha (cc) inanmak, ancak ona kulluk etmek, Allaha inanan bütün müminleri kardeş bilmek, birlik ve beraberlik içinde, Allahın dosdogru yolu olan sıratı müstakim yolunda devam etmek kesinlikle tefrika, fitne ve fesat ortamlarına yalaşmamak ve o kimselerden uzak durmakta Müslüman gencin inanç bütünlügünü oluşturan hasletlerdedir. Müslüman genç degişmez hayat mektebimiz Kuranı kerimi devamlı okur ve hayatının şekillenmesinde Sünneti seniyyeden yardım alır, Hadisi şerifleri büyük bir saygı ve hürmet içerisinde tefekkürle okur…

Kendi lehinde ve aleyhinde olan meselelerde malumatı edinmek ve amel etmek kastıyla Fıkıh okumaktan geri kalmaz, Akaidde, tefsirde, kelamda ve bütün dini ilimlerde çok meraklı ve ögrenme istegi içerisinde olur ve zamanını boş ve lüzumsuz şeylerle geçirmemeye dikkat eder. Şurası bir gerçektirki, insanlara arzu, istek ve hevesleri, İslamı bilmiyenler yön vermeye başlarsa birlik halinde bile olsa o toplum dagılıp parçalanma egilimi gösterir…

Müslüman genç mümkün oldugu kadar boş ve lüzumsuz münakaşalardan kaçınmasını bilmelidir. İnanıyoruz ki, bütün hastallıkların başı , Allahtan ve Allahın hükümlerinden yüz çevirmektir. Bir ikinci büyük hastalık ta Tefrikaya düşüp parçalanma durumudur. Bir üçüncü tehlike de, Müslüman gençlerin idraksiz, anlayışsız ve kavrama gücü zayıf olan insanlarla işbirligi içerisine girmeleridir. Bilinmelidir ki, düşmanlarımız ancak bizlerin hızını, azmini ve gayretini artırır…

Düşman ne kadar kuvvetli olursa olsun onunla bir şekilde mücadele imkanımız vardır. Lakin çürüme içten ve bizim dedigimiz şahsiyyetlerden gelecek olursa Allah korusun yukarıda saydıgımız üç durum bizleri bitirebilir. İşte bu hususlar hem Müslüman gençlik için ve hem de genelde bütün Müslümanlar için Müşrikler kadar tehlike arzeden durumlardır. Cenabı hak tevbe suresi ayet.33.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** Müşrikler hoşlanmasalarda, dinini, bütün dinlerden üstün kılmak üzere Peygamberini dogru yol ve hak dinle gönderen Allahtır…***

Cenabı hak müslümanların vazifesini aslında beyan buyuruyor bu ayeti ile. Peygamber efendimizin(sav) hak dini omuzladıgı ve hayata hakim kıldıgı gibi sanki bütün Müslümanların üzerine yüklenen mübarek bir vazife bu. Allahın dinini hayata hakim kılma vazifesi. Allahın nurunu kainata yayma ödevi. Ölü ruhlara hayat bahşeden güzellikleri sunma sorumlulugu. Ayrıca insanlıgı kurtarma mesuliyeti sanki Müslüman gençlerin üzerine yüklenmiş bir görev…

Müslüman genç Allah düşmanları istemesede, yapılan bu çalışmalardan hoşlanmasalarda, düşmanlıklarını bütün imkanlarını seferber ederek daha da artırsalar ne olursa olsun aslında Müslüman genç inançsızların korkulu rüyasıdır. İslam düşmanları ve bilmediklerinin düşmanı olan şeytan tabiatlılar, Müslüman gencin uyanmasından ve hak dine teslim olmasından çok korkarlar. Bunun için hangi müşriki toplumda olursa olsun müslümanların hiç bir zaman uyanmasına tahammül edemezler…

Her zaman Müslümanları uyutmak, uyuşmasına vesile olmak ve uyuşturmak isterler. Müslümanların inancının hayata hakim olmaması için ve kendi batıl idealleri ugruna her kötülügü deneme yoluna girerler. O inancı paylaşan hak düşmanları Allahın dininin hakim olmasını ve hakkın zafere ulaşmasını asla istemez bundan aynı iblisin korktugu gibi korkarlar. Onun için diyoruz ki: Müslüman genç uyanık olmak zorunda, Müslüman genç hakkın hakim olması istegi dogrultusunda çok büyük çaba ve GAYRET SARFETMELİ, üstün ahlakıyla bilgisini birleştirerek iman ve islamın yılmaz savunucusu oldugunu göstermelidir. Tabiidirki bu gayreti görsünler ya da desinler diye degil İmanı öyle emrerttigi için yaparsa mükafaatı kat be kat fazla olacaktır diye inanıyoruz…

Müslüman genç neyi ögrendi ve inandıysa inandıgı dogruları amel noktasında hayatına aktarmanın çabasını sergiler. Müslüman genç güzel sözleri dilemeyi sever ve o güzel sözlerin en muteber olanlarına uyar. Müslüman genç eger br şeye inandıysa kesinlikle o inandıgı hususu baş tacı eder asla kınayanın kınamasına aldırmaz. Müslüman genç mümkün oldugunca ibadetlerini aksatmadan yerine getirmenin gayreti içerisindedir…

Dikkat edilirse orta yaş ve ileri yaşlarda olanlara bakarak gençlikte ibadet etmek insana daha zor gelebilir. Gençlikte her husus o gencin kabına sıgmasını engelledigi gibi, hertürlü şehvetlerde galebe gelebilir. Ayrıca heva hevese uymaya gençlik dönemi daha müsaittir denilebilir. Çünkü çocukluk döneminden daha yeni çıkamış olan bir kişinin oyun ve eglenceden ani olarak, birdenbire kopması çok zor olabilir. Eger bir genç elinin tersiyle bütün heva heves ve geride kalması gereken oyunları elinin tersiyle imanı dogrultusunda itiyorsa ancak ona saygı duyulur ve hürmet edilir diye inanıyoruz…

Peygamber efendimiz Kütübi sitte de geçen bir Hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Senin Rabbin nefsine uymayan genci pek çok sever…** Gençlik dönemine yeni adım atmış olan delikanlı mizaç olarak sert bir mizaca sahiptir. Lakin o delikanlı iman ve islam elbisesine sarılınca , Müslümana karşı oldukça yumuşak, mütevazi, alçakgönüllü, kafire karşı da oldukça sert ve katı bir olan bir yapının sahibidir…

Müslüman genç haram ve şüpheli olan her şeyden mümkün mertebe kaçmasını bilir, her zaman iyi, güzel ve faziletli olanları seçer. Müslüman genç az da olsa devamlı zikir etmeyi sever, Kalbine allah celle şanuhu zikrini nakşeder. Bilirki katılaşmış kalplerin çaresi zikirdir ve hemen zikir kulpuna yapışır.Müslüman genç için tefekkür vaz geçilmez amellerden birisidir. Okudugu hiç bir şeyi unutmaz yine bilirki; bir saatlık tefekkür yetmiş yıllık nafile ibadete bedeldir…

Onun için önce şuurlu bir şekilde ölçüp biçmeden hiçbir şeye ani bir şekilde karar vermez ama bir defa karar verdimi de o vermiş oldugu karardan dönmeyen bir duruş sergiler.Müslüman genç ister köyde ister kasaba ya da kalabalık bir şehir ortamında olsun kesinlikle yalnızlık içerine bürünmeyi düşünmez, uzlet halinden nefret eder. Bir kişiye faydalı olabilmek, toplumun içinde bulunup sosyal bir olaya merhem olmak onunaradıgı aksiyonlardandır. Bu yüzden tembellikten nefret eder Müslüman genç bir aksiyon adamıdır…

Cenabı hakkın insanlara vermiş oldugu ömür içerisinde tabiidirki gençlik dönemi ayrı bir yer tutar. Hayatın en hareketli, en atılgan ve en cesur dönemi inanıyoruz ki, gençlik dönemidir. Herkes genellikle gençlik döneminde kendi şahsiyetini daha belirgin, her haliyle daha açık bir şekilde kendini gösterir diye inanıyoruz. Bu hususu örneklendirici o kadar fazla misallerimiz varki tarihte bizlere örnek olmuş şahsiyetlerde bu hususu açıkça görüyoruz… Mesela Asrı saadet döneminde Taifte Allah Rasulünü işkenceci müşriklerden koruyan Zeyd (ra),Medinede Yahudilere ve sinsi kafirlere ragmen cesaretle İslamı teblig eden Musab (ra), Gözü dönmüş aklı gitmiş Mekke ileri gelenlerinin işkence ve baskılarına ragmen, İslam islam, ahad, ahad diye haykıran Bilaller (ra) bu konuda bizim için en büyük misaldir, örnek alacagımız şahsiyetlerdir…

Her türlü şüpheden uzak olarak samimiyetle Peygamber efendimize (sav) baglanmış bu genç sahabilerin hayattaki tek gayeleri İslam dininin yaşanması ve yayılması olmuştur. Ama zamanımızın genci bu sahabilerden habersiz yaşadıgı anda tehlikeli dönem anında kendisini göstermektedir. Yaşamak niçin, neden ilim ögrenilir, ögrendiklerimizi neden hayatımıza tatbik edecegiz ve bir sürü dini ve mukaddes degerlere sanki yabancıymışız gibi yabancılık hali dillerden dökülür ne yazıkki…

Aslında zamanımız gençligi daha çok şeyler ögrenme, daha güzel konuşma, bildiklerini daha iyi bir şekilde ifade etme yollarını arayıp araştırmaktadır. Yalnız dini degerlere gelince bu meseleye bakış açısını sadece belirli laflarla geçiştirmek ya da baştan savma tabirlerle olayı kapatmanın yollarını aramaktadır. Bu günün gençligi daha çok çalışmalı, derslerden başını kaldırmamalı, imtihan üzerine imtihanlardan geçmeli, sınavlarda en iyi puanları tutturup en geçerli okullara kayıt olmanın yolları aranmalı sonuçta en iyi kariyer, en geçerli meslek seçimi hangi şartlarda elde edilir; evet bu günün gençligi genel itibariyle, bizim örnek olarak verdigimiz şahsiyetleri degilde tavizkar bir yaşantıyı sürdürerek kariyer peşinde ömrünü tüketmektedir. İstisnalar, müstesna diyoruz…

Hayat o kadar hızlı bir surette geçiyorki meslek için verilen bunca tavizler sonucunda koştukça, önce özünü kaybeden gençligimiz, neyi nereden, nasıl ve hangi şartlarda alacagını düşünemeden başını kitaplardan kaldıma lüzumunu hissetmemektedirler. Alınan egitimin şüpheci, inancıyla en küçük birliktelik arzetmeyen yapısını, tahrikçi egiticilerden aldıkça yaratılış gayesini unutan ve içinden çıktıgı toplumu, insanları küçük gören kafa yapısıyla hayata atılan genç ne ana babasına, ne dinine imanına, ne dogru dürüst memleketine faydalı olamadan sap gibi yetiştirilerek degişik ünvanlarla görev adamı olup çıkmaktadırlar…

Hani şimdilerde bilhassa memur kesiminin çok ifade ettigi bir söz vardırya: *Ben emir kuluyum * diye aslında bu söz almış oldugu egitimin tabii bir sonıcudur diye inanıyoruz. Allaha kulluktan fıldır fıldır kaçınan zamanımızın laik egitim sistemi insanları, İnsanları, insanlara kul etmenin çareleriyle ugraşmaktadır. Müslüman genç ilkögretim okulunu sekiz yılda bitirdikten sonra, Lise ve Üniversite içinde bir o kadar yıl dirsek çürütmesi icap edecek ve hayata atıldıgında; Dini manada egitim görmediginden, Dini kavramların düşmanı olacagı açıktır diye düşünüyoruz…

İslam dinini daha çocuk yaşlarda kabul eden ve neredeyse her anı içinde Peygamber efendimizin (sav) terbiyesi ile geçen, Hazreti Ali efendimize ithaf edilen bir rivayet vardır şöyleki: * Ah Ah. – eliyle gögsüne işaret ederek- şuradaki ilmi kendilerine nakledecek layık kimseler bulabilsem. Bulmasına buldum ama emin kimseler degil. Onlar dini anlamaları için kendilerine verilen ilmi dünya menfaatlarına kullanıyorlar. Allahın hüccetlerini, kitabın aleyhine kullanıyorlar…**

Hazreti Ali efendimiz, bu sözlerle sanki zamanımız egitim sisteminde yetişen gençleri anlatıyor gibi. Aradan geçen bunca zaman içinde inanıyoruz ki, iyiye gidiş daima azalmakta, yara almakta ve bizleri daima ilmi açıdan gerilere götürmektedir. Müslüman genç bilmeliki, ilmi, amel edenden ve Allahın rızasını gözetenden yaşamak için almalıdır. Aklımıza ne tür mesele gelirse gelsin hepsini çıkmaza sokan, her işi laf ebeligine dökerek sadece kabukta kalan ve kendi istegi dogrultusunda ilmi kullananlardan mümkün mertebe kaçınmak icap etmektedir…

Şurası bir gerçektir ki lafın bittigi yerde iş başlamaktadır. Düşünen beyinler boş lafın hiç bir zaman amel boşlugunu doldurmayacagını idrak etmek durumundadırlar. Şu hususu hiç bir zaman aklımızdan çıkarmamamız gerekmektedir ki; İslam dini mücerret yani sadece zihinde düşünülen soyut kavram peşinde degildir. İslam dini yaşanan, yaşatılmasına gayret edilen bilgiye önem vermektedir diye düşünüyoruz. Demekki sadece maddenin kabuguyla ugraşmayacagız. İçine ve içerigine nüfuz edici ilmin, bilginin savunucuları olacagız inşaallah…

Batılı yazarlardan misal vermek hiç te hoşuma giden bir tavır degildir. Bu hususu samimiyetle belirtmek istiyorum. Lakin alınan egitim sisteminin önderleri beni nereye çekmek istiyorlar ? bunu da bilmek ve ona karşı savunmamı yapmam tabii bir hakkım diye görüyorum. Laik egitim sistemi mutlaka; Mslüman genci kendisine çekici fikir ve düşüncelerle bir bakıma beyin yıkama usülleriyle egitim ve ögretimlerini Müslüman genç üzerinde dikte ettirmektedirler…

İngiltere eski Başbakanlarından birisi (Gladstone) diyorki: * Kuran, Müslümanların ellerinde bulundugu müddetçe Avrupa doguya ebediyyen hakim olamaz… * Evet doguya daha dogrusu halkı müslüman olan ülkeleri nasıl işgal ederiz ve onlara hükmümüzü nası geçiririz düşüncesinin sahipleridir medeni ve çagdaş denilen laik sistemleri baş tacı eden insanlar. Tabiidirki en büyük emeli, gayesi, çabası Müslümanı inancından sogutup sonrada kendi hakimiyetini egitim sistemiyle beraber kabul ettirmektir…

Yine hayatını, ömrünün tümünü inancı ugruna harcayan Misyoner önderlerinden birisi (tkly) diyorki: * İslamı tamamen yok etmek için İslamın en muteber silahı olan KURANI İslama karşı kullanmamız gerekir. KURAN daki dogruların yeni olmadıgını, yenilerin de dogru olmadıgını Müslümanlara açıklamamız gerekir…* Evet bu misyoner çalışmaları sinsi emeller eşliginde iki yüz senedir şiddetli bir hızla devam etmektedir…

Tabii olan bir şey vardır onlar emelleri dogrultusunda Müslümanları Allahından, Kuranından, Peygamberinden, bilinen bütün mukaddes degerlerinden koparmaya çalışacaklar ama biz Müslümanlarda elimizden geldigi ölçüde dini ve mukaddes degerlerimize var gücümüzle sarılacagız. Olay bu kadar basit gibi görülsede can alıcı şekilde önemlidir diye inanıyoruz…

Batılı egitim önderlerinden birisi (William Giffort) kendi taraftarlarına şu ögütleri aşılıyor: Ne zamanki,Kabe ve Kuran Arab ülkelerinden kaldırılır, işte o zaman arabların, Muhammed ve kitabından uzak bir halde batı medeniyeti yolunda ilerlediklerini görmek mümkün olur… Hani bazı süper güçlü ülkelerin Başkanları kendi gibi idare edilmeyen ülkelere Demokrasi getirmeye ugraşırlarya, tabii bunun karşılıgında milyonlarca insanı öldürüp bir o kadarını da sakat bırakarak defolup giderler aynı o hesap. Kafir kafirligini yapacak. Çünkü özelde seni beni inancımdan, imanımdan koparmaya çalışanlar her halde bizim iyiligimizi itikadımız dogrultısunda isteyecek degiller. Mutlaka onların İslamı yıkma, alt etme, her zaman maglup etme ve Müslüanları emirleri altına alma planları vardır. Lakin buna karşı Allahın da bir planı var ve planların en güzelidir. Yeterki inanarak, güvenerek dinimize, Kuranımıza mukaddes bilinen bütün degerlerimize sahip çıkmasını bilelim. Sonuçta mutlaka galip gelenler biz olacagız inşaallah…

Yeterki Müslüman genç dininin deger ve kıymetini bilsin. Yeterki dini degerlerini ögrenmeyi aklından çıkarmasın. Yeterki hangi konuya egilirse egilsin aşırılıklardan kaçınsın mutedil olsun. Tabiidirki, İslami egitimin, terbiyenin özelliklerinden biriside itidal üzere olma durumudur. Yani Müslüman genç her işinde ve her halinde dengeli olmasını mutlaka bilecektir. Dengeli olmasını bilmek bizlere her zaman ihtiyaç duydugumuz ya da duyacagımız hareket ve tavır bütünlügümüz içerisinde sayılmalıdır…

Müslüman genç; Akıl ile duygu, madde ile ruh, teori ile pratik, fert ile toplum, şura ile itaat, hak ile vazifeler, eski ile yeni arasında dengeyi saglayacak yapının elemanı olmasını bilmelidir. Müslüman genç İslam kültür mirasının bütününden faydalanmasını bilmelidir. Herhangi bir konuda birini alıp digerini terk etme hastalıgına yakalanmak insanı çıkmaza sokar düşüncesindeyiz. Şahısların işlemiş oldugu İslam dışı hal ve hareketlere bakarak temeli Kuran ve Sünnet ruhuna dayalı olan islami ilimlerden asla kopmamalı, bilakis bu iki Mutlak dogruluk arzeden temellere sımsıkı yapışmasını bilmeliyiz…

Müslüman genç dinini her yönden ögrenmeye ve ögrendiklerini de hayatına aktarmaya başlarsa, kesinlikle ögrenmiş oldugu; Şeri hükümlerden taviz vermeyi aklına bile getirmeyecektir. Müslüman genç bilirki, dengeli ve ölçülü olmak bu Ümmetin temel özellik ve güzelliklerinden biridir. Her zaman aklımızda olması gereken bir husus vardır her olayda, aklımıza ne gelirse gelsin her türlü durumlarda kendimizi dairenin içerisinde görmeliyiz, yani ben varım diyebilmeliyiz ve diyoruz ki; bu manada bizlerde Ümmetin bir parçasıyız…

Müslüman gence yakışan dengeli olmak, ölçülü olmak ve itidal üzere hareket etmektir. Pısırıklık ve korkaklıgı hiç bir zaman tedbir makamına koymadan, hak bilinen, gerçek ugruna, hakikat ne ise o dogrultuda mücadele etmek bizlerin degişmez karakterimiz olmalıdır. Müslüman genç şahsi menfaatlarını ön plana alacak ve davetini, tebligini, islami mücadele biçimini sona bırakacak bir bünyenin ve şahsiyyetin sahibi olamaz ve olmamalıdır. Dengeli ve ölçülü olacagız derken, İslamın hiç bir emrini erteleme ve geciktirme hakkını kendimizde görecek bir yapıyı sergileyemeyiz…

Yeri geldiginde seccadesinin sıcaklıgını ve huzurunu taa içlerinde yaşamasını seven Müslüman genç, yeri geldiginde de her türlü mücadelenin adamı oldugunu göstermelidir. Müslüman genç mutlak surette kendisine bir hedef belirlemek mecburiyetindedir. Hedef: Öncelikle Kurani emirlere uyma çaba ve gayretidir. Kuranda, İslam dininin neyi hedefledigi, hangi yol , yordam ve yöntem, usül ve metodla insanları yönlendirdigi, kişi ve toplumlara nasıl bir dünya vaad ettigi en güzel şekliyle Rabbimiz bizlere Peygamberi vasıtasıyla duyurmuştur. Müslüman gencin hedefinde öncelikle insanımızın kurtarılması gelmelidir. Hedef, insanın şahsiyetini korumak, salih amel sahibi olan hayırlı bir toplumun oluşumuna yönelik olan aydınlık ve nurlu olan yolu açma gayretine sarılmak. Kuranı kerimde; İnsanların zulmet, şirk, cehalet ve küfür halinden, Nur yoluna yani İslamın aydınlık yoluna ulaşmak için çaba sarfetmek esastır. İslam dininin gayesi o dur ki; İnsanı insanın emirlerinden kurtarıp, Allahın emirlerine teslim etmek, kötülüklere, çirkinliklere ve her türlü münker işlere ayarlı olan toplum yapısının, hayat tarzını, yaşantı biçimini iyiye güzele ve dogru olana ayarlı hale getirme çabası, Müslüman gencin de aynı zamanda gaye ve hedefleri arasında olmalıdır. Kisra’nın ülkesine giden elçilerden Rabi bin. Amire (ra) Rüstem, huzuruna çıktıgında soruyor: siz kimsiniz, davanız, gaye ve hedefiniz nedir denildiginde.

Rabi b. Amir (ra) diyorki: * Biz insanları, insanların kullugundan çıkarıp Allahın kulluguna, dünya darlıgından genişligine, batıl dinlerden İslamın adaletine çıkarmak için Allahın gönderdigi bir milletiz…* sözleriyle , İslam dinini az ve öz cümlelerle ortaya koymuştur. Müslüman gençte bu yolu takip ederek; İslam dininin Allah nizamına, insanların acabasız ve şüphe hallerinden arınarak, teslimiyet göstermesi, itaat etmesi Allah ve onun şanlı Rasulüne (sav) Baglı kalmasıdır diyoruz. Hedef ve gayemizinde yalnız ve yalnız Allahın rızasını kazanma çabası oldugunu ifade ediyoruz…

Müslüman genç bilmelidir ki; yapmış oldugu her türlü hayırlı çaba, gayret ve çalışmalarda yalnız ve yalnız karşılıgını, Yüce Rabbından bekleyen bir inancın sahibidir. Çalışmaları ugrunda ihlasla mücadelesini yürütürken de bu ugurda, insanların yüz çevirmesinden zerre kadar ümitsizlige düşmemeli. Dogru bildigi her şeyi tavizsiz bir şekilde yürütmeyi boynuna borç bilmelidir. Çünkü O, İslam cemaatını, Müslüman toplulugu, temsil ettiginin şuuru ve bilinciyle hareket etmesini bilen ve öylece inanan bir yapıya kavuşmuştur…

Cemiyetler, dernekler, teşkilatlar ve her türlü kitle örgütleri hareketler hayatiyetini sürdürmek için belli bir inancın temsiciligini yapmak ve o dogrultuda çalışmalarını yürütmek durumundadırlar. İslami cemaat ta varlıgını, devamlılıgını sürdürebilmek için varlık enerjisini oluşturan bir gençlik teşkilatlandırmak zorundadır. İslam cemaatı bunu yapmadıgı takdirde, devamlılıgını sürdürmesi mümkün degildir. Çünkü gençlikten yoksun bir hareketin aksiyonunu, hareketliligini devam ettirmesi çok zordur…

Bütün teşkilatlarda, cemiyet ve dernek çalışmalarında oldugu gibi, İslam cemaatında da sürekli bir hareket hali, şevk ve heyecan ancak aksiyoner, hamleci, atak, her türlü çileye dayanıklı, dinamik, istendigi anda hizmete koşabilen ve İslami hareket içerisinde en seçkin yeri alacak olan yine Müslüman gençliktir diye düşünüyoruz. Elbette ki İslami hareketler içerisinde toplumun yaşlı kesimininde büyük olan etkisi göz ardı edilmemelidir. Fakat şu husus gözden uzak tutulmamalıdırki; taguti sistemler içerisinde din ve akıl emniyetinden mahrum olarak yaşamak zorunda bırakılan müminler, ne kadar uzun süre bu sistemle iç içe yaşamak zorunda kalmışlarsa o kadar bozulma ve etkilenme de kendini göstermiştir…

Ayrıca Kuranı Kerime göre, FİTNE unsuru olarak beyan edilen malların ve evlatların kişiyi aksiyoner hareketlerden uzaklaştıracagını hesaba katmak durumundayız. Hani derlerya insan yaşlandıkça mala karşı zaafı ve sevgisi artarmış. Birde kişinin geçmişinde , İslam dışı davranışların hakim oldugu dönemlerin Müslümanların önüne çektigi engeller de ayrı bir problem oluşturmaktadır. Yani kısacası insanlar yaşlandıkça eger İslami bir çevrede yetişmediyse zaafları, şüpheleri, acabaları ve çekinceleri artmaktadır…

Müslüman genç öylemi ya, problemlerden en az etkilenmesinin yanında, azminin ve gücünün zirvesinde olarak, eger bu imkanlarını Allah rızası için sarfedecek bir şuur seviyesine ulaşmışsa, hem Allahu teala katında mertebesi yüksek olurken, hem de İslami hareket içerisinde dinamizmi sürükleyecektir. Peygamber efendimiz (sav) bir hadisinde bu durumua ışık tutmak için kıyamet gününde hiç bir gölgenin olmadıgı zamanda Allahın arşının gölgesinde gölgelenecek kimseleri sayarken bunlardan birisininde *Rabbine taat ve ibadet içinde perverde olmuş genç diye belirtiyor…Buhari…

Evet öyle bir genç ki; yaş ve gücünün kendine verdigi şehvetine, arzularına hakim olup Rabbine teslim oluşunun mükafatını elde ediyor. Onun için diyoruz ki İslami Cemaatta Müslüman gencin seçkin bir yeri vardır. Müslüman genç kardeşlerimiz, hadisi şeriflerde örnek olarak gösterilen gençlik hayatında inandıklarını tatbik sahasına koyan Musab’ları,Ammar’ları, Suheyb’leri, Bilal’leri ve tabiiki Hazreti Ali efendimiz gibilerini örnek almalıdır ki; Cenabı hakkın şu ilahi vaadine muhatap olabilsinler…

Rabbimiz Ahzab suresi ayet.23-24.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** Müminlerden öyle erkekler vardır ki, Allaha verdikleri sözde sadakat ettiler: Kimi şehid oluncaya kadar dögüşecegine dair adagını ödedi- şehid oldu-, kimi de şehid olmayı bekliyor. Onlar asla verdikleri sözü degiştirmediler. Çünkü Allah sözlerinde duranları, sadakatları sebebiyle mükafatlandıracak; münafıklara da dilerse azab edecek veya tevbe nasip edecek. Muhakkak Allah gafurdur, Rahimdir…***

Müslüman gençler Allahın nizamını toplumumuza hakim kılma mücadelesinde Musab b. Umeyr’leri, hanzala’ları(ra), Enes’leri ve bir ilim güneşi olan İbni Abbas’ları kendimize örnek almalıyız. İşte o an dünyada arzuladıgımız güzelligi zahiren elde edemesek dahi ahiret hayatında örnek aldıklarımızla inşaallah beraber olacagız. Bu büyük davayı yüklenebilmek ve davanın gerektirdigi fedakarlıgı yapmak için gayret ve çabaya ihtiyaç vardır. Mutlak surette ilahi hayat sisteminin yani Şeriatın nefislerde ve yer yüzünde hakimiyeti ugrunda canların ve malların azalması, korku, açlık, şehadet, cihad ve cihadın zorluklarını gögüsleyebilmek için bir destege ihtiyaç vardır ki bu da SABIR, SEBAT ve DUA dır…

Müslüman gençligin İslam cemaatındaki önemini vurgulayan Şehid Hasan el Benna diyorki: *Gençler; Bir fikir ancak kuvvetle inanıldıgı, ugrunda ihlas ve hamaset yani kahramanlık gösterildigi, gerçekleşmesi için gayret ve fedakarlıkta bulunuldugu zaman başarıya ulaşır. Bu dört esas yani iman, ihlas,kahramanlık ve amel mücahid gençlerin hususiyetlerindendir, özelliklerindendir.* Cenabı hak cümlemizi gençligini Allah (cc) yolunda harcayan ve kıyamet gününde Cenabı hakkın arşının gölgesinde gölgelenenlerden eylesin. Cenabı hak hem gencimize hem yaşlımıza şuur ihsan eylesin. Allah (cc bizleri sıratı müstakimden ayırmasın. Cenabı hak bizleri sevdiklerimizle haşreylesin. Cenabı hak bizleri Ehli sünnet vel cemaat yolundan ayırmasın. Sen her şeye kadirsin Allahım…Amin…

Sermedkadir… LU…15.04.2009

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert