İslam’ın Hayatımızdaki Yeri ve Önemi

Cenabı Hak Nur suresi Ayet. 51.de mealen şöyle buyuruyor: *** Aralarında hüküm vermesi için Allaha ve Elçisine çagırıldıklarında, İnananların sözleri ancak: ‘’ işittik ve itaat ettik ’’ demektir. İşte murada erenler onlardır…***

Sahihi Muslimde Kayıtlı bir Hadisi Şerif, Ebû Hüreyre’nin bir rivâyetinde şöyle gelmiştir: Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki: ** Kim itaatten çıkar, cematten ayrılır (ve bu halde ölürse) cahiliye ölümü ile ölmüş olur. Kim de körükörüne çekilmiş (ummiyye) bir bayrak altında savaşır, asabiyet (ırkçılık) için gadablanır veya asabiyete çağırır veya asabiyete yardım eder, bu esnada da öldürülürse bu ölüm de cahiliye ölümüdür. Kim ümmetimin üzerine gelip iyi olana da, kötü olana da ayırım yapmadan vurur, mü’min olanlarına hurmet tanımaz, ahid sahibine verdiği sözü de yerine getirmezse o benden değildir, ben de ondan değilim…**

Hangi zaman diliminde ve nerede olursa olsun; Bir İLKE, bir KANUN Fert ve Cemiyet hayatında ilgi ve saygı görüyor ve tatbik olunuyorsa, O Kanunun varlıgının anlamı ve degeri vardır demektir. Yok eger; Sadece varlıgına ve gerekliligine inanılmakla yetiniliyor da fertlerin iradelerine ve toplum hayatının akışına yön vermiyorsa, O Kanunun meşruiyetinin ve tabiiki mevcudiyetinin fiili bir önemi yoktur diye düşünüyoruz.

İnanılan ve bu ana kaideyi; İman ve Âmel hayatımıza tatbik edecek olursak şu soruları nefsimize sormamız gerekmektedir; Yüce Allahın varlıgına, Birligine, Yaratıcılıgına, Bilgi ve gücü sınırsız, Ortaksız bir RAB olduguna inanmamızın hayatımızdaki rolü nedir denilse; Cevabımız: * Onun bildirdikleri, Emirleri ve yasaklarını ihtiva ettigine inandıgımız Kuranı Kerimin Bireysel ve Toplumsal hayatımızdaki etkinligini göz önünde bulundurarak, inanarak ve İnandıgımızı hayatımıza tatbik edip yaşayarak vermeye gayret ederiz.*

Allahı; Haram kıldıklarını HELAL kılmaya çalışan ve Helal kıldıklarını da HARAM kabul eden fertleri, bireyi ve Sosyal düzenleri; hangi idare şekli ve İnsan beyninin mahsulü hangi ideoloji olursa olsun onları meşru tanımak, O ideolojileri ya da felsefi doktrinleri MABUT edinmek, İslam düşünce ve İnancında asla yer bulmayan ve sapık görüş bütünlügü kabul edilen akımlar olarak kabul edilmiştir…

Allahın Kitabında Emir ve yasaklar bütünlügü olarak belirledigi ve Peygamberi aracılıgıyla insanlıga ilettigi * İlahi Yasaları * yürürlükten düşürmek ve bu İlahi Yasalarla çelişen prensipleri, doktrinleri, ideolojileri yüceltmek ise en anlaşılır bir dille Allaha şirk koşmaktır.

Nitekim Peygamber Efendimiz (sav) Allahın Helal kıldıklarını haram, HARAM kıldıklarını da helal olarak kendilerine sunan Haham’ları ve Papaz’larını onaylayan Yahudi ve Hristiyanları; Haham ve Papazlarını İLAH tanımış olmakla suçlamıştır. Zamanımız Müslümanları İlahlar edinmeyi, Tabiatıyla Allaha ortaklar koşmayı sadece * PUTLARA TAPMAK * gibi eksik ve kısır bir anlayış içinde kabul eder hale gelmişlerdir.

Bu kısır ve eksik kabul etme halinden dolayıdır ki; Allahın ferdi, Ailevi ve sosyal hayatı tanzim edecek EMİR VE YASAKLARINI içinde barındıran Kuranı Kerim, düzenleyicisi olması gereken günlük hayatımızdan ne yazıkki çekilir olmuştur. Yaşayan insanları canlılıga ve EBEDİLİK AŞKINA erdirmesi gerekirken ne yazıkki Kitabımız günümüzde sanki mezarlık kitabı olmuştur.

Açıklamaya ğayret ettigimiz eksik ve kısır anlayışın İnanan insanları İslam Nizamından yoksun bırakacak, tehlikeli bir şekil alabilecegi endişesiyle Peygamber Efendimiz Mucizevi bir görüşle bir Hadisi Şeriflerinde mealen şöyle buyurmuşlardır: ** Ümmetimle ilgili olarak korktuklarımın en korkutucu olanı Allaha ortak koşmalarıdır. Dikkat edin ben size onlar Ay’a, Güneş’e ve Puta tapacaklar demiyorum. Fakat Allahtan gayrısının emirlerine ve arzularına göre iş yapacaklar. Bu da onlar için bir nevi ortak koşmak olacaktır…**

Allahı biricik MABUT, ortaksız İLAH kabul etmeyi onun Kitabı Kuranı Kerimin düstur’larına, prensiplerine göre yaşamak manasına anlayan İlk Mü’minlerin hayatından iki örnek vererek konumuza açıklık getirmeye çalışalım. Asrımızın şu anda yaşanan cahiliyeti gibi karanlık bir Cahiliyet hayatı yaşayan Miladi Altıncı asrın Araplarında Alkollü içkiler her dudagın sevgilisi, her merasimin, her toplantının protokol geregiydi.

Böyle bir Cemiyetin insanı olan Ebu Bureyde (ra) şöyle naklediyor: * Bir gün oturmuş içki içmeye başlamıştık. Ben bir ara kalktım. Peygamberin huzuruna çıktım selam verdim. Ve orada İÇKİNİN HARAM EDİLDİGİNİ bildiren Ayetin indirildigini ögrendim. Derhal arkadaşlarımın yanına döndüm.

Ve Alkollü içkileri içme yasagını bildiren Ayetleri: *** Artık bu ibtiladan – Alışkanlıktan vaz geçtiniz degil mi ? *** Cümlesine kadar okudum. Arkadaşlarım hemen kadehlerindeki içkileri döktüler. Küpleri devirdiler. Ve * VAZGEÇTİK YA RABBİ * dediler. Bu KUR’AN yasagından sonra Medine yolları günlerce içki aktı. Artık ilk İSLAM cemiyetinin İÇKİ diye bir problemi kalmamıştı.*

Mü’minlerin ANNESİ Hz. Aişe (R.Anhüm) şöyle anlatıyor: * Allaha yemin ederim ki; Ben Allahın Kitabına İMAN ve onu tasdik etme bakımından ENSAR kadınlarından daha ğayretlisini görmedim. Nur suresinin: *** Başörtülerini yakalarına vursunlar. Başlarını ve saçlarını, kulaklarını, gerdanlarını ve sine’lerini sımsıkı örtsünler…***

Mealindeki Ayeti nazil olupta, Erkeklerin her biri evlerine dönerek Karısı, kızı, Kız kardeşi ve Akrabasına Allahın indirdigi Ayeti okuyunca onların her biri Allahın Kitabına İMAN ve onu dogrulamak için ÖRTÜLERİNE BÜRÜNDÜLER. Bu Ayetin nuzulünü takip eden sabah örtülerine bürünmüş olarak Hz. Peygamberin arkasında NAMAZA durdular. Örtülerini sımsıkı büründükleri için sanki başlarında Karga’lar varmış gibiydiler.*

Bu iki olaydan da anlıyoruz ki; Kadın olsun – Erkek olsun Peygamber Efendimiz devrinin her İnanmış insanı; Kuranı Kerimin Ferdi ve Ailevi hayatı tanzim eden her emrini sosyal, toplumsal, ekonomik, ve Hukuki münasebetleri düzenleyen her düsturun – Kanununu aynı İMAN ve şuurla derhal tatbik ediyor ve Kuranı Kerimi yaşanan bir NİZAM haline getiriyordu.

Onlar biliyorlardı ki; Kuranı Kerimin yüce emir yasaklarını tatbik etmemek, şanlı Peygamberin önderliginde yaşamamak İMANI anlamsız kılmak, hayatı ğayesiz bir maceraya sürüklemek Ahiret saadetini İmansızlıga feda etmektir. Kişilerin putlaştırıldıgı, düzenlerin ilahlaştırıldıgı modern cahiliye döneminde yaşıyoruz. Ve tek aklımızın erdigi husus şudur ki; Allaha İMAN etmek, Kuranı Kerimdeki emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak biricik çaremizdir.

Yüce Rabbimiz Taha Suresinin 98.Ayetinde mealen şöyle buyuruyor: *** Sizin İlahınız Allahtır. Ondan başka hiç bir İLAH yoktur. O Yarattıgı bütün varlıkları bilgisi ile kuşatmıştır.***

Yine Enam Suresinin 155.Ayetinde mealen şöyle buyuruluyor: *** Siz Onun kitabı Kurana uyun. Onun emirleri ve yasaklarına aykırı gitmekten de korunun ki merhamet olunasınız da dünya da ve ahirette mutluluga eresiniz. *** Zamanımızda da en fazla konuşulan meselelerden birisi de * DİNDE ZORLAMA * meselesine gelince: Bilen ve bilmiyen çok kimse bu Ayet hakkında fikir yürütmektedir.

Dillerine doladıkları bu Ayeti kerimeyi ne yazıkki herkes kendi anladıgı gibi ya da kendi işine geldikleri gibi yorumlamışlardır. Bunun getirdigi sonuç ta haliyle Bektaşinin kara mizah örnegi fıkrasında oldugu gibi BEN ANCAK BU KADARINI BİLİYORUM tavırları ön plana çıkmaktadır. Bir kısım Ayet okunurken arkasından gelen kısmı görmezden gelinmektedir. Aslında insanlar hür iradesine dayalı inançları, sözleri, davranışları ve işlerinden mutlaka sorumludurlar.

Bunun içindir ki; İslam Dini şu degişmez ölçüyü koymuştur. Bakara Suresi Ayet.256. mealen şöyledir: *** Dinde zorlama yoktur. Dogruluk sapıklıktan seçilip belli olmuştur. Kim Tagutu ( İslama karşı çıkan kişileri ve ilkeleri ) tanımaz da Allaha ve onun düzeni İslama inanırsa O kopmayan saglam bir kulpa yapışmıştır. Allah işitendir, bilendir…***

Bu ayetin genelde sadece bir kısmı yani; * Dinde zorlama yoktur * diyenlere devamını da bilip bilmedikleri sorulmalıdır. Eger İnsanlar hür’dür diye bir açıklamayı gündeme getirirlerse ve İnsanlar İslam Dinine de inanmaya da zalanmamalıdır, İnsanların inanmak veya inanmamak dokunulmaz bir hakkıdır. Evet dogrudur deriz. Ancak; inanmamakta özgür ve hür olan İNSAN kendi iradesiyle ve arzusuyla inandıgı ve hayat nizamı olarak kabul ettigi İslam Dininin kurallarını çigneme özgürlügüne sahip degildir…

İslam Dinine İnanan insan için İslam cemiyetinde ancak İslam Dinini yaşama hürriyeti vardır. Bir kaç misal verecek olursak; Dinimiz zengin olan Müslümanlara İçtimai -Sosyal adaleti saglamak ğayesiyle ZEKAT vermek vazifesini yükletmiştir. ZEKAT emri Hakka çagrıdır. Fazilete davet niteligini taşır. Mü’minler bu vazifelerini aşkla ve şevkle yapmalıdırlar. Eger bu sorumluluktan kaçınır ve vermezlerse, İslami ölçüler içinde zorla ve icra yolu ile tahsil edilir.

İslam Dini Alkollü içkilerin üretimini, alım ve satımını, ticaretini bir mal olarak görülmesini, içilmesini haram olarak nitelemiştir. İnsanlar bu haramdan sakınmadıgı takdirde, kaçınmaya zorlanır ve hâla inatla içecek olurlarsa sonunda şiddetle cezalandırılırlar. Tabiiki bu anlattıgımız İslamın hakim diger düşünce ve ideolojilerin mahkum oldugu zamanlar için geçerlidir. Allah korkusunun olmadıgı ve haramlarla içli dışlı olan toplumlara son sözü Allah (cc) İlahi adaletiyle söyleyecektir. Buna da itikadımız tamdır.

Bir başka misal olarak; İslam Dini FAİZİ yasaklamış ve HARAM olarak nitelemiştir. Bunu * Müslümanım * diyenlerin hepsi bilir. İslam düzeninde Faizli uygulamalar büyük bir suç unsuru taşırlar. Bu suçu işleyen insanlar; yani faizi alan, Faizi veren ve Faizin yazılı olan akitini – sözleşmesini yapanlar, yazanlar; Toplum hayatını bozduklarından dolayı, İslam toplumunda – Cemiyet için bir ibret teşkil edecek şekilde failleri cezalandırılırlar. Çünkü çignenen yasagı koyan Allahtır.

Yüce Dinimiz Ruh ve beden üzerinde Allahın yaratıcılıgı ve Hakimiyetini kabul edişin alamati – göstergesi olan NAMAZ kılmayı emretmiştir. Eger inananlar NAMAZI kılmaz sa Allahın Hakimiyetini fiilen RED etmiş gibi olur. Bunun içinde İslam dininin Hakim oldugu ve Şeriatın uygulandıgı nizamlarda bu tür olumsuzlugu işleyenler öncelikle TEVBE etmeye çagırılırlar, İnatla ve alenen Namaz kılmamakta ısrar ederse, Namaza başlayıncaya kadar O kişi kendi haline terk edilip cezasız bırakılmazlar.

Fıkıh kitaplarında detaylı açıklamalar mevcuttur. Kısaca vermeye çalıştıgımız hususlar gibi olan örneklerimiz çogaltılabilir. Bu misallere Oruç ve Zina gibi daha pek çok ilaveler yapılabilir. Yaptıgımız izahlardan da anlaşılacagı gibi Müslümanlar kendi iradesi ve arzusuyla İman ettikten sonra ancak İSLAM DİNİNİ YAŞAMA BAKIMINDAN HÜRDÜRLER denilebilir.

Müslüman olarak Dünya ve Ahiret mutlulugumuz için, Mü’min olarak yaşamak ve Müslüman olarak can vermek durumunda olan biz İnanan insanlar bulundugumuz şartlar içinde nefislerimizi İslam Diniyle şartlandırmaya mecburuz. Yapacagımız görev ve sorumluluklar bunu böyle emretmektedir.

Bu sebepledir ki; Rabbimiz Maide Suresinde Ayet. 105. te mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey İman edenler Nefislerinizi İslama yöneltiniz. Siz İslamın dosdogru yoluna girdiginiz zaman yolunu şaşıranlar size zarar veremez hepinizin dönüşü nihayet Allahadır. Artık ne yapmış oldugunuzu O size haber verecektir…***

Evet eger biz Müslümanlar; İslam Dini üzerinde yaşamada sabır gösterebilirsek, İnandıklarımızı cesaretle hayatımıza tatbik edersek inanıyorum ki; Kafirler, Münafıklar, Ateistler, Ataistler, Ahlâksızlar, Edepsizler bize hiç bir türlü zarar veremezler.

Bu hususta Ali İmran suresindeki şu ayetlere bakmamız yeterlidir sanıyorum: *** Eger sabreder İslam ŞERİATINA muhalefetten sakınırsanız, onların hilekârlıkları size hiç bir şeyle zarar veremez. Şüphe yok ki Allah; ne yaparlarsa yapsınlar hepsini ilmiyle çepeçevre kuşatıcıdır…***

Yaşadıgımız toplum düzeninden tabiidirki; olumsuz yönde etkilendigimiz dogrudur. Ancak yinede bilmeliyiz ki; Dini düşünceye, İLİME verilen zaman boşa geçirilmiş sayılmaz. Biz Müslümanlar ögrenmemiz FARZ olan İslami bilgileri TAHSİL etmeye çalışırsak Namazlarımızı kılar, Zekatlarımızı, verir Oruçlarımızı tutarsak ve sorumluluklarımızı, mesuliyetlerimizi, görevlerimizi yerine getirmeye ğayret edersek, Din’deki emir ve yasaklara harfiyyen uymaya çalışırsak bizlere kim engel olabilir ?

Camiiler birleşme yerlerimiz olsa, kişisel sebeplerden dolayı çekişmelerimizi bir kenara bırakabilsek, Gurur ve kibirlerimizi ayaklarımızın altına alabilsek, Faiz den, rüşvetten ve haksız kazanç olarak bilinen hususlardan mümkün oldugunca kaçınsak,Alkollü içecekler olarak bilinen pislikleri bırakıp helal olan yiyecek ve içeceklere yönelsek…

Haram olan eglencelere ve eglence yerlerine sırtımızı dönebilsek, Zina hastalıgına düşmekten korunabilsek, Kafalarımızı ve kalplerimizi ŞİRK hastalıgından arındırsak, Âhlakımızı güzelleştirecek faziletli insanların nasihatlarına kulak versek, Egitim seferberligiyle, KÜLTÜR cihadıyla İslam cemiyetine her yönde yardımcı olmaya ahd etsek…

Kutsal degerlerimizi korumaya ve yaşamaya azmetsek O zaman bizlere kim hükmedebilir, O zaman bizlere kim egemen olmayı aklından geçirebilir ? Müslüman Cemaatın fiillerini, hareketlerini, Karakteristik yapısını, huylarını kimler çirkinleştirebilir. Farz edelimki engellendik ve hayatın her safhasında ızdırap gördük.

Yaşanan olumsuz hadiseleri de tabii karşılayıp hayatın bir cilvesi kabul edip, İnancımızdan ve itikadımızdan taviz vermeden dogru bildiklerimizi hayata geçirme ğayretlerimiz Dünyada ve Âhirette mutlaka mükafatla neticelenecektir. Tabiidir ki; acılar, üzüntüler, eza ve cefalar da İslami HİDAYET üzere yaşamanın tabii sonuçları olarak görülmelidir.

Allah (cc) İslam Dinini yaşama üzerine yalnız söz üretenlere degil aynı zamanda yaşantısıyla, hâl ve hareketleriyle özlem belirtenlere, aşkla şevkle DİNİNE sahip çıkanlara yardımcı olacaktır inşaallah. Cenabı Allah bizleri Hakkı hak bilip HAK’KA baglanan ve Batılı batıl bilip batıldan kaçınan kulları zümresine dahil eder İnşaallah…

Konumuzu Ahkaf Suresi Ayet.13. mealiyle bitirelim Allahın izniyle: *** Rabbimiz Allahtır deyipte sonra bütün hareketlerinde dosdogru olanlara, evet onlara hiç bir korku yoktur. Onlar mahzun da olmayacaktır…***

Büyük Fikir adamı ve Şairler Sultanı: Necip Fazıl Kısakürek (Rh.a) Bir şiirinde şöyle haykıruyor:

SUR’DA BİR GEDİK AÇTIK MUKADDESMİ MUKADDES.

EY DELİ RÜZGAR ARTIK NE YANDAN ESERSEN ES…

Allahım bize Mukaddes Dinini sevdir. Dinimize sımsıkı sarılmamıza yardım et. Bize Şanlı Rasulünü (sav) sevdir. Sünnetlere baglı kalmamızda ve uymamızda yardım eyle. Bize, Sana giden mübarek yolu sevdir. Sıratı müstakimde ayaklarımızı sabit kıl, ayagımızı kaydırma. Bize Seni sevenleri sevdir. Bizi günahlarımızdan arındır.

Bizi; Küfürden İMANA, batıldan HAKKA, bid’attan SÜNNETE, Dalaletten HİDAYETE, İsyandan TESLİMİYETE, gururdan,kibirden TEVAZUYA, günahlardan SEVAPLARA, kötü amelden SALİH ÂMELE yönlendir Bizleri Kabir azabından ve Cehennem azabından muhafaza eyle. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… .29.03.2005

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.