KEHANET  ISRARI…

KEHANET  ISRARI… Müslüman olmadan önce Türkler, ŞAMANİST bir inancın sahibi idiler. Her hangi bir konuda başvurdukları mercii:*KAM* diye bilinen kişiydi. KAM aynı zamanda gelecek zamanda VUKU bulacak olayları anlatan, haber veren KÂHİN idi. İnanç konularında KAM denilen şahıs bütün gizli sırları bildiğini söyler, insanları söz, fiil ve hareketleriyle İKNÂ ederdi. İslam dini NÂZİL olmadan önce ARAP toplumu içerisinde de her şeyi bildiklerini, keşif yaptıklarını, gizli sırlara vakıf olduklarını iddia eden çok sayıda*KAHİN*vardı. Bu tür gizli, gaybi, bilinmezlikleri araştırıp kendi yöntemleriyle insanları inandıran kehanet iddiacıları, emirleri altında CİN tayfasını bulundurduklarını, Cinlerin vasıtasıyla her türlü bilgiye ulaştıklarını, İLHAM yöntemleriyle gaybi, bilinmezlik konularını bildiklerini ifade ederlerdi. Şurası bir gerçektir ki; Gaybın anahtarları Allahu Tealanın elindedir.Bunun aksine kim ne zırvalıyorsa yanlıştır, yalandır…Rabbimiz En’am Suresi ayet. 59. da mealen şöyle buyurmaktadır:***Evet gaybın anahtarları Allah katındadır.Gaybın anahtarlarını Allah eline almıştır. Allah onu kimseye vermemiş, kimseyi ona muttali kılmamış, kimseye gaybını ezdirip bozdurmamıştır…***

 

2.  KEHANET ISRARI… Kehanet içerisinde bocalayan ve kendisine bir şekilde insanları inandıran KÂHİN tayfası gayb hakkındaki bilgilerini sırlarla dolu cümleler sarfeder, kendisine gelen ilhamı insanlarla paylaştığını iddia eder. Her türlü gaybi bilinmezlikleri meçhul ifadelerle anlatır, gizli olayları, hadiseleri gerçekmiş gibi anlatırlardı. Aslında KAM, Sihirbaz, Büyücü, Kâhin, Fal bakıcıları… aynı yolun yolcularıdır. GAYB âlemiyle uğraşmak İMAN açısından çok tehlikeli bir iştir. Kur’anı Kerime baktığımızda anlarız ki; Gayb bilginin konusu değil imanın konusudur. Zira insana çok az bir ilim verilmiştir. Rabbimiz dünyayı ve kâinatı yaratırken bir kısım kanunlar koymuştur. Koyduğu bu kanunların bir kısmını anlaya­rak onlardan istifade edebilmesi için insana sınırlı bir İDRÂK ve ilim gücü vermiştir. Ama gayb yine gayb olarak kalacaktır. Bu konuda ISRARCI olanlar en sonunda imanlarını dahi kaybedebilirler…Ebu Davud’un zamanımıza ulaştırdığı hadis mealen şöyledir:** Kim bir kâhine gider de dediklerini tasdik ederse, şüphesiz Muhammed’e indirilmiş olanı inkar etmiş olur…** 

 

3.  KEHANET ISRARI… İslamdan önceki CAHİLİYE döneminde KEHANET uğraşıyla meşgul olan sahtekârlar, lafın, sözün en güzelini seçer, konuşma üslubuna gizemli karanlık ve karışık çoğu zamanda anlaşılmayan ifadeler katar, sır ve gizemli dillerini ahenkli şiirlerle süsler, Şimdiki burçlarla ilgili laf salatasını hemen her gün medyada büyük bir iştahla sunan acayip giyimli kadın Erkek Tarot’çular gibi kendilerini dinletirlerdi. Astroloji hemen her devirde insanların ilgisini çekmiştir. Güneş, Ay, Yıldızlar, Galaksiler, IŞIK ya da Zifiri karanlık ortamları KÂHİNLER için her zaman geniş anlatımlı melzemeyi teşkil etmiştir. Bu uğurda şahis, kabile, devlet idarecisi hemen herkes KÂHİN tuzağına bir şekilde düşmüştür. Hatta bazı kralların, idareci emirlerin özel kâhinlerinin olduğunu bazı tarihi eserlerden ve mukaddes kitabımızdan okuyoruz. KÂHİN diye bilinen kişiye yaklaşmayı reddeden dinimiz KÂHİN ve Sihirbazları her yönüyle reddetmektedir…Muhammed Suresi ayet. 23. mealen şöyledir:*** İşte bunlar, Allah’ın kendilerini lânetlediği, sağır kıldığı ve gözlerini kör ettiği kimselerdir…***

 

4.  KEHANET ISRARI… Kardeşlerim, Peygamber Efendimize (sav) Ayetler inmeye başlamasından itibaren Allah Rasulünün tebliğine inanmayan müşriklerin ilk söylediği KARA ÇALMA ifadeleri KÂHİN diyelim, Sihirbaz diyelim, Şair diyelim, Arraf diyelim gibi tutarsızlıklar sergilemişlerdir. Çünkü O devirde Şair, KÂHİN, Sihirbaz, Medyum, Arraf, KAM…adı ne olursa olsun bu sahtekârlar toplumu çok derinden etkiliyorlardı. Öyleki toplum içinde HAKİM onlardı, danışman onlardı, müsteşar onlardı, RÜYA tabiri yapan onlardı, İnsanların kaybolan eşyasını bulma iddiasını yapan onlardı, Hırsızların kim olduğunu, kimin kiminle ZİNA fiilini yaptığını iddia edende onlardı. Velhasılı her önemli işin uygulayıcısı KEHANET işiyle meşgul olan şahıslardı. Neredyse toplum düzeni KÂHİN, SİHİRBAZ ve Medyumlardan sorulur hâle gelmişti. İslam dini Nazil olunca şükürler olsun ki hepsinin gerçek yüzü gün ışığına çıktı…Ebu Davud’un bizlere ulaştırdığı hadis mealen şöyledir:**insanların KÂLBİNİ ÇELMEK için konuşma sanatını öğrenen kimsenin, Allah ne farzını ve ne de nafilesini kabul eder…Sallu alâ Rasulina Muhamm…

 

Sermedkadir…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.