Kıyamet ve Kıyamet Alametleri

Rabbimiz Kıyamet Suresi ayet. 1-14.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Kıyamet gününe yemin ederim. Kendini kınayan (pişmanlık duyan) nefse yemin ederim (diriltilip hesaba çekileceksiniz). İnsan, kendisinin kemiklerini biraraya toplayamayacağımızı mı sanır? Evet, bizim, onun parmak uçlarını bile aynen eski haline getirmeye gücümüz yeter.Fakat insan önündekini (kıyameti) yalanlamak ister.Kıyamet günü ne zamanmış? diye sorar. İşte, göz kamaştığı, Ay tutulduğu, Güneşle ay biraraya getirildiği zaman! O gün insan, „Kaçacak yer neresi!“ diyecektir. Hayır, hayır! (Kaçıp) sığınacak yer yoktur! O gün varıp durulacak yer,sadece Rabbinin huzurudur. O gün insana, ileri götürdüğü ve geri bıraktığı ne varsa bildirilir. Artık insan, kendi kendinin şahididir…***

Kıyâmet: Kalkmak, dikilmek, ayaklanmak, doğrulmak ve dirilmek anlamına gelir. İslâm inancında, evrenin düzeninin bozulması, her şeyin altüst olarak yok olması ile ölen tüm insanların yeniden dirilerek ayağa kalkması olayını dile getirir. Bu olay Kur’an’da çok çeşitli isimlerle anılır.(Şamil İ.Ansk) Kıyâmet, Allah inancından sonra İslâm’ın ikinci temel inancı olan Âhiret hayatının ilk aşamasını oluşturur. Genel bir yok oluş ve yeniden dirilişle birlikte gelişecek Haşr, Hesap, Mizan, Cennet ve Cehennem gibi olaylar hep Kıyâmet gününün gündemi içindedir. Bu nedenle Âhiret inancı, Kıyâmet ve onunla birlikte gelecek olaylara inançtan başka birşey değildir…

Ali Küçük hocaefendi diyorki: Doğan her insan boynunda bir iple dünyaya gelmektedir. Yani doğan her insan, kul olmaya müsait doğmaktadır. Mü’minler doğuştan boyunlarında getirdikleri bu ipin ucunu Allah’a teslim ederlerken, iradelerini Allah’a verip, Allah’ın hayat programını uygulamaya yönelir, Allah’ın seçimini kendileri için seçim kabul ederlerken, bunlar buna yanaşmayıp iplerini, iradelerini kendi ellerinde tutmak isteyen insanlardır. Kendi güçlerine, kendi bilgilerine, kendi programlarına, kendi yasalarına güvenerek Allah’a ve O’nun hayat programına karşı müstağnî ve müstekbir davranan insanlardır bunlar.

“Bizim Allah’a da, Al-lah’ın kitabına da ihtiyacımız yoktur! Bizim aklımız var! Bizim bilgimiz var! Bizim keyfimiz var! Biz hayatımızı nasıl düzenleyeceğimizi, nasıl giyineceğimizi, nasıl bir hukuk yapacağımızı, nasıl bir ekonomiden ya-na olacağımızı, sosyal ve siyasal yapılanmalarımızın nasıl olacağını, nerelerden kazanıp, nerelerde harcayacağımızı, neleri yiyip içeceğimizi, çocuklarımızı nasıl eğiteceğimizi biz de biliriz!” diyerek boyunlarındaki ipi kendi ellerinde tutmaya çalışan, hayat programlarını kendileri belirlemeye çalışan insanlardır bunlar. Bu insan ister ki ipleri elinde olsun. Böyle ister ve:

Alay ederek, dalga geçerek, “O kıyamet günü nerde kaldı ya?” der. “Hani niye gelmiyor ya? Bir kıyametten bahsediyorsunuz. Öldükten sonra dirilmeden söz ediyorsunuz. Hesap-kitap var diyorsunuz. Hani nerde kaldı bu ya? Niye gelmiyor ya?” diyerek alay ediyor, dalga geçiyorlar. Bakın Rabbimiz buyurur ki: “Gözün kamaştığı, ayın tutulduğu, güneş ve ayın bir araya getirildiği zaman işte o gün insan: “Kaçacak yer nerede?” der. Göz kamaştığı zaman. Göz şimşek çaktığı zaman. Gözün önünde şimşek çakınca belerip kaldığı, fal taşı gibi açıldığı zaman. “Beriga” gözün petlemesi, göz çukurundan fırlayıp çıkacak duruma gelmesi anlamına gelmektedir. Ölüm esnasında gözlerin böyle fal taşı gibi açılarak belerip kalması anlatılıyor. İnkâr ettiği, reddettiği, gelmez dediği ölüm pençesini insana attığı zaman işte böyle gözler yerinden fırlayacak, belerip kalacak, donup kalacaktır. Bu iş insan ölürken gerçekleşecektir. Veya kıyamet kopunca, kıyamet esnasında olacaktır bu. Reddettiği, yok saydığı, ummadığı, beklemediği kıyametin kopuşu karşısında kâfirlerin gözleri şimşek çakacak veya çakan bir şimşek karşısında kamaşıp kalması gibi olacak. Reddettiği gerçekle karşı karşıya gelince insan bu hale gelecektir. Gerçi bunun ikisi de kıyamettir. Birisi bireysel kıyamet, ötekisi de evrensel, yani kevnî kıyamettir.

İmam Taberî’nin rivâyetine göre ölüm için de kıyamet ifadesi kullanılmaktadır. “Kıyametü külli nefsin mevtiha” denilmiştir. Yani herkesin kıyameti onun ölümü demektir. Bir kişi öldü mü, artık onun kıyameti kopmuş demektir. Değilse, “Babam, dedemin babasının babası kıyamet mi gördü? Ben bakalım kıyameti görecek miyim?” demenin anlamı yoktur. Buna göre herkesin, her insanın ölümü onun kıyameti demektir. Evvelki gün dedelerimizin kıyameti koptu, dün babalarımızın kıyameti gerçekleşti, bilelim ki yarın da bizim kıyametimiz kopacaktır.

Demek ki bu küçük kıyametin kopuşu anında, yani ölüm anında da böyle gözler belerip kalacak, fal taşı gibi açılacak, ne yapacağını bilemez hale gelecektir. İşte kâfir, kıyamet günü yalanladığı şeyleri gözünün önünde gördükçe gözleri çakmak, çakmak açılacaktır. Gözler böyle çakmak, çakmak olduğu zaman. Başka? Bir de ay tutulduğu zaman. Ay özelliğini kaybettiği, ışığını kaybedip karardığı zaman. Ay yok olduğu zaman ve de ayla güneş cem edildiği, birleştiği zaman. Demek ki ay da, güneş de özelliğini kaybedip bir araya gelecek, cem olacaklar. Peki güneşle ay nasıl birleşir? Nasıl bir araya gelecek bunlar? Bunu iki şekilde değerlendirmeye çalışıyoruz: Birincisi ay yok olmuş, güneş de yok olmuştur. Ayın da defteri dürülmüş, güneşin de. Bunun mânâsı, ayla güneş yoklukta, yok oluşta bir araya geldiğinde demektir.

Yani ay hasefe olmuş, yok olmuş, güneş de onun arkasından yokluğa gittiğinde, o da aynı sona gittiğinde demektir. Ay yok olmaya gitti, güneş de onun arkasından yok olmaya gittiğinde, ikisi de yoklukta, yok oluşta birleştiler anlamına gelecektir. Bunun bir ikinci manası da şöyledir: Rabbimiz, Kur’an’ın başka bir yerinde, “Göklerle yer bitişikti de, Biz onları ayırdık” buyurur. Güneş ve ay, sema ve arz bitişikti de, Biz onu ayırdık, işte gün belki tüm bunları birleştiriverecek, önceki haline getiriverecek Allah. İşte bütün bunlar olmaya başlayınca: Şu kıyameti yalan sayan insan var ya, o gün diyecek ki, “Kaçış nereye? Ya da kaçma yeri neresi? Kaçış nereye? Nereye kaçmalı acaba? Nereye kaçıp sığınsam acaba?” Kaçıp kurtulacak bir yer arayacak. Sığınacak bir delik, bir mekân arayacak.(Ali Küçük.Besairul Kuran)

Kuranı Kerim Kıyâmet’in oluş biçimine ilişkin ayrıntılı ve dehşet verici tablolar çizer. Buna göre Kıyâmet „Sûr’a üflenince“ başlayacak, kulakları sağır edecek bir ses ve korkunç bir sarsıntı nedeniyle emzikli kadınlar kucaklarındaki çocukları unutacak, hâmile kadınlar bebeklerini düşürecek, insanlar sarhoş gibi olacaklardır. Gök, erimiş maden gibi, dağlar atılmış yün gibi olacak, kimse dostunu soramayacaktır. Gök yarılacak, yıldızlar dağılıp dökülecek, denizler fışkıracak, kabirler altüst edilecektir. Gözler dehşetten kamaşacak, ay tutulacak, güneş ve ay kararacak, insanlar kaçacak sığınacak bir yer bulamayacaktır. Dehşetten on aylık gebe develer bile salıverilecek, yabani hayvanlar bir araya toplanacak, denizler kaynatılacak, nefisler çiftleşecek, gök sıyrılıp düşecek, Cehennem alevlendirilecek, Cennet yakınlaştırılacaktır. Kıyâmetin genel yok oluşu belirten bu ilk safhasını Sûr ‚a ikinci kez üflenmesiyle ikinci safha izleyecek, tüm insanlar yeniden dirilerek ayağa kalkacaklardır. Bu diriliş ve kalkışı (ba’s) toplanma (haşr) izleyecektir. Kur’an Kıyâmet’in bu ikinci safhasını da canlı tasvirlerle anlatır: O gün insanlar gözleri dönüp kararmış bir halde, öteye beriye yayılmış çekirgeler gibi kabirlerinden çıkacak ve dâvet edene koşacaklardır. Bu arada kâfirler „bu ne çetin gün“ diyerek korkularını dile getireceklerdir.
Muttakî kullar ise Allahın huzuruna elçiler olarak toplanacaklardır.O gün herkes kardeşinden, anasından babasından, eşinden ve oğlundan kaçacaktır. Çünkü her insan ancak kendi derdi ile uğraşacaktır. Mü’minlerin yüzleri parıl parıl parlayacak, onlar gülecek ve sevinç içinde olacaklardır. Kâfir ve fâcirlerin yüzleri ise sanki toprak bürümüşçesine kapkara kesilecektir. Tüm insanlar tabî oldukları önderlerle birlikte çağrılacak. peygamberler ümmetlerine şâhitlik etmek üzere toplanacak. Gök beyaz bulutlar halinde parçalanacak ve melekler bölük bölük ineceklerdir. Yeniden diriliş, kalkış ve toplanışın ardından insânlara amel defterleri dağıtılacak, mizan kurularak sevap ve günahları tartılacak, hak edenler Cennet’e, müstahak olanlar geçici ya da süresiz olarak Cehenneme gönderilecek; böylece sonsuz âhiret hayatı mutluluk ya da azapla başlayacaktır.

Kuran ve Sünnetten kesin bir delile dayanmamakla birlikte, müslümanlar arasında ölüme küçük Kıyâmet veya Kıyâmeti suğrâ –küçük kıyamet denilmiştir. Bazı bilginlere göre bu tanımlama, ölümün âhiret hayatına bir geçiş olmasına dayanılarak yapılmıştır. Kimi bilginler ise bu tanımlamanın Kur’an’a dayandığını öne sürmektedir. Küçük Kıyâmet yani ölüm ile başlayan ve büyük Kıyâmet’e kadar süren dönem Kabir Hayatı ya da Berzah olarak adlandırılır. Kabir Hayatı içinde Münker ve Nekir adlı meleklerin sorgusu ve ölünün mü’min ya da kâfir oluşuna göre mutluluk ya da azab vardır. Kabir Hayatı’na ilişkin bir hadisinde Peygamber Efendimiz (sav) kabri „ya Cennet bahçelerinden bir bahçe, ya da Cehennem çukurlarından bir çukur“ olarak nitelemiştir (Tirmizî, Kıyâmet 26).

Bir başka hadiste de Münker ve Nekir’in sorgusundan sonra ölünün nimetlendirildiği ya da azâba uğratıldığı anlatılır. Buna göre Mü’minin mezarı yetmiş arşın genişletilir, aydınlatılır ve ona „Zifafa giren ve sadece en çok sevdiği kişi tarafından uyandırılan şahıs gibi Mahşer gününe kadar uyumana devam et“ denilir. Münâfık kişinin mezarına da „Bu adamı alabildiğine sıkıştır“ emri verilir. Yer, cendere gibi adamı, kemikleri hurdahaş oluncaya kadar sıkıştırır ve ölü yeniden dirilene kadar böyle işkence görür (Tirmizî, Cenâiz 70) İfade edildigine göre herkesin Kıyâmeti kendi ölümüyle başlar. İnsan, yaratılışının gereği ölümü hoş karşılamaz.

Kur’ânı Kerîm’in çeşitli âyetlerinde dünyanın meşrû nimetlerinden faydalanılması emredilmiş ve yeryüzünün imar edilmesi istenmiştir.Peygamber Efendimizde (sav) ölümün temenni edilmemesini tavsiye etmiş ve yaşamanın mü’mine hayır getireceğini bildirmiştir (Buhârî) Genelde vaaz, tasavvuf ve ahlâk alanlarına dâir kaleme alınan eserlerde ölüm uyarıcı ve korkutucu bir vâsıta olarak kullanılıp dehşet verici tasvirler yapılmıştır. Kur’an’da bile bile küfür ve inkâr yolunu tutanlar, zulmedenler, müslüman topluma karşı kin besleyip dinî hayat alanında çifte şahsiyet ortaya koyanların ölüm hallerinin elem verici olacağı ifâde edilir. Buna karşılık dünyada iman edip dürüst davrananların kendilerine esenlik dileyen melekler tarafından karşılanacağı, hiçbir korku ve üzüntüye kapılmadan hak ettikleri cennet mutluluğuyla sevinmelerinin kendilerine telkin edileceği haber verilir. Melekler onların dünyada ve âhirette dostları olduklarını, hizmetlerine hazır bulunduklarını ifâde edecek, ğafûr ve rahîm olan Allah’ın sayısız ikrâmına ve mükafatlarına mazhar kılınacaklarını belirteceklerdir…

Kıyâmet alâmetleri: Ahir zamanda yani zamanın sonlarına dogru ortaya çıkarak Kıyâmet’in yaklaştığını, kopmak üzere olduğunu gösteren belirtilere Kıyamet alametleri denir. Bu belirtiler genellikle Küçük Alâmetler yani Alâmâti Suğrâ ve Büyük Alâmetler yani Alâmât-ı Kübrâ olmak üzere iki bölüm halinde incelenir. Kur’an, Kıyâmet’in zamanını Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini belirtir. Buna karşılık yaklaştığını, yakın olduğunu,ansızın geleceğini bildirir. Kıyâmet alâmetlerinin belirdiğini, ifâde etmekle birlikte bunlar hakkında bilgi vermez. Ancak, „Sâat yaklaştı, ay yarıldı yarılacak“ (54/Kamer, 1) âyetinin ikinci bölümünün „ay yarılacak“ biçimde anlaşılması durumunda, bu olay Kur’an’da anılan tek Kıyâmet alâmeti olma özelliği kazanır.

Hadis külliyâtları ise Kıyâmet’ten önce ortaya çıkacak alâmetlerden söz eden çok sayıda hadis ihtiva eder. İslâm Alimleri hadislerde dile getirilen alâmetleri nitelikleri açısından değerlendirerek bunları Küçük Alâmetler (Alâmât-ı Suğrâ) ve Büyük Alâmetler (Alâmât-ı Kübrâ) olmak üzere iki başlık altında toplamışlardır. Âhir zaman olarak tanımlanan Kıyâmet öncesi donemde dinî duygu, düşünce ve davranışların zayıflaması, dinî kurallara gereken önemin verilmemesi, ibâdetlerin terkedilmesi, ahlâksızlığın çoğalması biçiminde kendini gösteren Küçük Alâmetler’in başlıcaları şu şekilde sıralanabilir:

İnsanların bina yapmakta birbiriyle yarışmaları (Buhârî) İnsanların ölümü temenni etmeleri (Buhârî) Câriyenin efendisini doğurması (Müslim). Hicaz’da bir ateşin çıkarak Busra’da (Şam yakınlarında bir yer) develerin ayaklarını aydınlatması (Buhârî) Fırat nehrinin sularının çekilerek, nehir yatağından altın çıkması (Müslim) İkisi de hak iddiasında bulunan iki büyük İslâm ordusunun birbiriyle savaşması (Buhârî). İslâmî ilimlerin ortadan kalkması, cehâletin artması (Buhârî). Depremlerin çoğalması (Buhârî). Zamanın yaklaşması, gece ile gündüzün eşit olması (Buhârî).

Cinâyetlerin çoğalması, fitnelerin zuhur etmesi (Buhârî). Yahûdilerle Müslümanların savaşmaları, Müslümanların Yahudileri öldürmesi…(Müslim) Zinânın açıkça işlenmesi, içki tüketiminin artması, kadınların çoğalıp erkeklerin azalması (Tac). Kahtan’dan bir kişinin çıkarak, insanları asâsı ile sevketmesi (Buhârî). Kıyâmetin büyük alâmetleri ise şu hadis-i şerifte toplu olarak zikredilir: Huzeyfetu’l-Ğıfârî (r.a)’den rivâyet edilmiştir: “Biz bir gün kendi aramızda konuşurken, Hazreti Peygamber yanımıza çıkageldi. Bize „Ne konuşuyorsunuz?“ dedi. Biz de ‘Kıyâmet gününden konuşuyoruz’ diye cevap verdik. Hz. Peygamber: “Şüphesiz on alâmet görülmedikçe Kıyâmet kopmayacaktır” dedi ve „Deccâl’i, dumanı(duhan), Dâbbetü’l-arz’ı, güneşin batıdan doğmasını, İsa (a.s.)’ın yere inmesini, Ye’cûc ve Me’cûc’u, doğuda, batıda ve Arap yarımadasında olmak üzere üç yer çöküntüsünü, son olarak da Yemen’den çıkarak insanları Mahşere sürecek ateşin vuku bulacağını” söyledi“ (Müslim). Kıyâmetin bu on büyük alâmeti başka hadislerce ya da İslâm bilginlerince şu şekilde açıklanır: Deccal’in ortaya çıkışı: Deccâl, Kıyâmette zuhur edecek yalancı bir kişidir, İslâm Dini’ni ve müslümanları ifsad edip, kötülüğe ve bozgunculuğa sevketmek isteyecektir. Deccal’in sağ gözünün kör olduğu, iki gözünün arasında „kâfir“ yazdığı, çocuğunun olmadığı, Medine’ye ve Mekke’ye giremeyeceği, ortaya çıktıktan sonra yeryüzünde kırk gün kalacağı, bu süre içerisinde istidrac türünden bazı olağanüstü olaylar göstereceği, daha sonra da yine Kıyâmetin büyük alâmetlerinden olan Hz. İsa’nın yeryüzüne inmesiyle onun tarafından öldürüleceği sahih hadislerde belirtilmiştir (Buhârî,Müslim).

Duhan’ın çıkışı: Duman anlamına gelen duhan da Kıyâmetin büyük alâmetlerinden biridir (Müslim, Fiten 39). Kıyâmetin vukuundan önce dünyayı bir duman bulutu kaplayarak, kırk gün ve kırk gece kalacak, mü’minler nezleye tutulmuş gibi, kâfirler ise sarhoş gibi olacaklardır. Dâbbetü’l-Arz ‚ın çıkışı: Dâbbetü’l-Arz: Kıyâmet’ten önce çıkacağı bildirilen bir yaratıktır. Kelime anlamı „yer hayvanı“ demektir. Kur’ân-ı Kerîm’de „Kendilerine söylenmiş olan başlarına geldiği zaman, yerden bir çeşit hayvan (dâbbe) çıkarırız ki o, onlara, insanların âyetlerimize kesin olarak inanmadıklarını söyler“ (27/Neml, 82) buyurulmaktadır. Hz. Peygamber Dâbbetü’l-arz hakkında „Çıkacak olan Kıyâmet alâmetlerinden ilki, güneşin batı tarafından doğması ile, bir kuşluk vakti insanlara karşı bir dâbbenin (hayvanın) zuhûrudur. Bu iki alâmetten biri, arkadaşından evvel olur. Akabinde diğeri de onun izi üzerinde yakın olarak meydana gelir“ buyurmuştur. (Müslim)
Güneşin Batıdan doğması: Güneş batıdan doğacak, insanlar topluca iman edecek, ancak daha önce iman etmemiş olanların imanları kendilerine bir yarar sağlamayacaktır (Tecrîd-i Sarih Tercümesi, XII 307; Müslim, Fiten 118). Hz. İsa’nın (a.s.) inmesi: Ehl-i sünnet itikadına göre Kıyâmetin vukuundan önce Hazreti İsa yeryüzüne inecek, hristiyanları İslâm’a davet edecek, Deccâl’i öldürecek, Hz. Peygamber (s.a.s.)’in şerîati ile hükmedecektir (Buhârî). Ye’cûc ve Me’cûc’un çıkışı: Kıyâmetin vukuundan önce çıkarak „yeryüzünde bozgunculuk yapacak“ (18/Kehf, 94) olan asılları ve soyları belirsiz iki insan topluluğudur (Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili). Hz. Zülkarneyn’in önlerine yaptığı seddin yıkılarak (21/Enbiyâ, 96) açılması ile yeryüzüne dağılacaklar insanlara saldıracak, kentleri yakıp yıkarak harâbe haline getireceklerdir. Bazı rivâyetlerde bu seddin Çin seddi olduğu zikredilir (Muhammed Hamdi Yazır).

Doğuda, Batıda, Arap Yarımadasında olmak üzere üç bölgede yer çöküntülerinin meydana gelmesi de Kıyâmet’in büyük alâmetlerindendir (Müslim). Yemen’den çıkacak olan büyük bir ateşin insanları önüne katarak sürmesi (Müslim). Ebû Dâvud ve Tirmizî’nin Sünen’lerinde yer alan bazı hadislere göre Mehdî’nin çıkması da Kıyâmetin büyük alâmetlerindendir (Sünen-i Tirmizî). Peygamber Efendimiz (sav) Kıyâmetin kötü insanlar ve kâfirler üzerine kopacağını bildirmiştir. Bu hadislere göre Kıyâmet kopmadan önce mü’minlerin ruhları alınacak ve onların âhirete göçmeleri sağlanacaktır… (Buhârî) Hadis şerhleriyle „fiten“ ve „melâhim“ türü kitaplarda Kıyâmet alâmetleri hakkında çeşitli rivâyetler Hz. Peygamber’e atfedilir. Bu rivâyetlerde ahlâkî bozuluşa, dinî-sosyal hâdiselere ve tabiat olaylarına ilişkin oldukça ayrıntılı bilgilere yer verilir. Kıyâmet alâmeti olarak dinle alâkalı birçok kitapta yüzlerce hadis rivâyeti vardır. Toplumdaki dinî, sosyal ve siyasî gelişmeleri yansıtan bu rivâyetlerde belirtilen alâmetlerin sayısı yetmişi aşkındır. Kıyâmetin kopma zamanını bildiren herhangi bir âyet veya sahih hadis bulunmamakla birlikte, âhir zaman peygamberinin gelişiyle kâinatın son zaman dilimine girdiğini göz önünde bulundurarak Kıyâmetin kopuşunun ashâbdan itibaren başlayabileceği düşünülmüş ve hicrî 3., milâdî 9. yüzyıldan başlayarak hadislerde zikredilen Kıyâmet alâmetlerine inanılması itikadî bir ilke haline getirilmiştir.

Sahih hadislerde sözü edilmeyen, fakat literatürde Kıyâmet alâmetleri içinde sayılan toplumsal değişimle ilgili olayları içeren rivâyetlerin o devirde yaşayan müellifler tarafından uydurulmuş olması kuvvetle muhtemeldir. Rasûl-i Ekrem’in müslümanları uyardığı ve Kıyâmet alâmeti olarak zikrettiği ahlâkî bozuluş ve dinî hayatın yozlaşması, esâsen ferdin ve toplumun helâk olması anlamında bir Kıyâmet alâmeti olup kâinattaki kozmolojik düzenin yıkılması mânâsına gelmez. Aksi takdirde sözü edilen yıkılışın bugüne kadar gerçekleşmesi gerekirdi. Çünkü ahlâkî bozuluş kategorisindeki alâmetlerin Asr-ı Saâdet’ten itibaren sıkça vuku bulduğu şüphesizdir.

Üzerinde tartışılan asıl Kıyâmet alâmetleri, „büyük alâmetler“ olarak kabul edilen hârikulâde olaylar ve kozmik değişikliklerdir. Kıyâmetin kopuşu öncesinde gerçekleşeceğine inanılan başlıca hârikulâde olaylar deccalın ortaya çıkışı, mehdînin zuhûru, Hz. İsa’nın gökten inmesi, Ye’cûc ve Me’cûc’un görünmesi, Hicaz bölgesinde büyük bir ateşin çıkışı, gökten insanları bürüyen bir dumanın inmesi ve dâbbetu’l-arzın yerden çıkmasından ibârettir. Bunlardan dâbbetu’l-arz, duhân ve Ye’cûc ve Me’cûc konusu Kur’an’da zikredilmektedir. Mehdî, deccal ve nüzûl-i İsa inançları ise sadece Hz. Peygamber’e atfedilen rivâyetlere dayanır.

Hadislerde dinî yozlaşmayı ve ahlâkî bozuluşu haber veren olayların kâinatın kozmik düzeninin yıkılışına işaret eden belirtiler olmaktan çok, ferdî ve toplumu yok oluşa götüren birer alâmet olduğunu kabul etmek daha isâbetli bir hüküm olmalıdır. Kıyâmet, içinde yaşadığımız dünyanın ve onun bünyesinde yer aldığı evrenin parçalanıp dağılması ve bütün şuurlu varlıkların hesap vermek üzere Yaratıcı’nın huzurunda, mâhiyetini bilemeyeceğimiz bir biçimde kıyâm etmesidir. Bu, Kıyâmetin akla ilk gelen mânâsıdır. Kur’an iyi tetkik edildiğinde görülür ki, bu büyük ve genel Kıyâmetten başka sayısız küçük Kıyâmetler, varlıklar dünyasını doldurmuş bulunmaktadır.

Hayat sahnesinde her an milyonlarca, milyarlarca Kıyâmet yaşanmaktadır. Kâinat bünyesinde bir hiç denecek kadar küçük bir yer tutan insan vücudunda da, her an binlerce Kıyâmet yaşanmaktadır. Her varlık birçok Kıyâmete sahnedir. Fakat her varlık daha büyük bir varlığın sahne olduğu Kıyâmetlerden de biridir. Binlerce Kıyâmete sahne olan bedenimiz, bir gün, büyük kürenin Kıyâmetlerinden biri olacaktır. Ve o büyük küre de, bir gün içinde bulunduğu güneş sisteminin Kıyâmetlerinden birine konu teşkil edecektir. Güneş sistemi, içinde bulunduğu bir başka bütünün, o da bir başka bütünün parça Kıyâmetleri olacaktır. Toplumların da Kıyâmetleri vardır. Kur’an ve hadisler iyi tetkik edilirse görülür ki, onlarda geçen Kıyâmet kelimesi, yukarıda açıklanan Kıyâmetlerden bazen birini, bazen öbürünü, bazen de hepsini birden ifâde eder. Hadis veya âyet, bir sosyolojik değerlendirme yapıyorsa, Kıyâmet sözü „toplumun çöküşü“ anlamını taşıyacaktır. Meselâ, bir hadiste: „Emânetler, görevler lâyık olmayanlara verildiğinde Kıyâmeti bekle“ denilmektedir. Buradaki Kıyâmet, toplumun çöküşüdür. Çünkü; emânetlerin ehil olmayan ellere geçmesi toplumu yıkar. Yani, burada bir sosyolojik Kıyâmet söz konusudur. Biz bu batışları, Kıyâmetleri, değişik isimler ve tablolar olarak seyrediyoruz. Sistemler, rejimler değişiyor, devrimler birbirini izliyor, imparatorluklar dağılıyor ve nihâyet dünya haritası durmadan değişiyor. Bütün bunlar din terminolojisindeki Kıyâmet deyiminin belirişleridir. Hadislerde toplumsal Kıyâmete sebep olacak birçok olumsuz gelişme ifâde edilmiştir. (Ahmet Kalkan. Kavramlar tefsiri.)

Sûr; Kıyâmetin ve Haşrin Başlangıcı: Sûr; Kıyâmet sâati geldiği an dört büyük melekten biri olan İsrâfil’in (a.s.) üfleyeceği bir araçtır. Buna göre Sûr, İsrâfil (a.s.)’ın Kıyâmet anında canların toptan öldürülmesi, kainatın düzeninin bozulması, ardından yeni bir âlemin kurulması ve nihâyet canlıların tekrar dirilmeleri için toplam üç kez üfleyeceği, mahiyetini bilmediğimiz, dünyadaki âletlere benzemeyen, ancak hadislerde boru diye tanımlanan bir âlettir. Rabbimiz Neml suresi ayet.87.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Sûr’a üfürüldüğü gün, -Allah’ın diledikleri müstesna-, göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O’na gelirler…***

Ali Küçük Hocaefendi diyorki: * Ve sura üfürüldüğü an Allah’ın istisna buyurdukları hariç göklerde ve yerlerde ne varsa hepsi korku içinde donakalırlar. Ve her bireri de boynu bükük bir vaziyette, ezik bir şekilde Allah’ın huzuruna gelmişlerdir. Evet sura üfürülüş, insanların tekrar dirilişi, Allah’ın huzuruna herkesin boynu bükük bir vaziyette gelişi sanki az evvel okuduğumuz âyetlerin devamı gibi. Hani ne zaman bu vaad diyorlardı? Kıyamet ne zaman? diyorlardı insanlar, inanmayanlar ya işte Rabbimiz burada onların bu sorularını cevaplıyor. Haydi işte buyurun o acele istediğiniz karşınızda buyuruyor. Herkes ayağa kalkmış ve korku içinde Allah’ın huzuruna doğru gidiyor. Ve sorgulama ve cennet cehennemle karşı karşıya kalıyorlar.(Ali Küçük Besairul Kuran.)
Rabbimiz Tekvir suresi Ayet. 1-14.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Güneş katlanıp dürüldüğünde, Yıldızlar (kararıp) döküldüğünde, Dağlar (sallanıp) yürütüldüğünde, Gebe develer salıverildiğinde, Vahşî hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde, Denizler kaynatıldığında, Ruhlar (bedenlerle) birleştirildiğinde, Diri diri toprağa gömülen kıza, sorulduğunda, Hangi günah sebebiyle öldürüldü?diye. (Amellerin yazılı olduğu) defterler açıldığında, Gökyüzü sıyrılıp alındığında, Cehennem tutuşturulduğunda, Ve cennet yaklaştırıldığında, Kişi neler getirdiğini öğrenmiş olacaktır…***

Allahım yalnız sana ibadet eder yalnız sana kulluk ederiz. Bizleri kabir azabından muhafaza eyle. Bizleri Cehennem azabından muhafaza eyle. Bizleri sıratı hakkıyla geçenlerden eyle. Bizleri Mizanda yüzleri gülenlerden eyle. Bizleri her iki cihanda razı oldugun kullarından eyle. Bizleri Kuranı kerim ve Sünneti seniyye nurundan ayırma. Bizlere dünya ve ahiret mutlulugu ver. Bizleri sıratı müstakimden ayırma. Sen her şeylere kadirsin allahım…Amin…

Sermedkadir…Lu…14.10.2011

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.