Rabbimiz Bakara Suresi ayet 125.te mealen şöyle buyuruyor: *** Hatırla o zamanı ki, biz Beyti- Kabeyi sevap kazanılacak yer ve eminlik merkezi eyledik. İbrahim makamından Namazgah edininiz dedik. İbrahim ve İsmaile Beytini tavaf edenlere, itikaf eyleyen, secde ve rüku yapanlara temiz eyleyiniz diye emrettik…***
İnanıyoruz ki; İslam ümmetinin vahdet ve birlik sembollerinden birisi de Kabe’dir. Kabe, Allahın zatına, vahdaniyet ve Rububiyetine delalet eden ayetlerden bir ayettir. Bu sözsüz ayetin mahiyet ve delaletini anlamak ve tesbit etmek için Kuranı Kerime müracaat etmek gerekmektedir.
Bilindigi gibi Dünyada her toplumun yüzünü kendisine dogru çevirdigi bir yön vardır. Allahın mecazi anlamda evi kabul edilen Kabe de, İslam Ümmetinin hayat tarzı olarak benimsedigi İslam Nizamının, inanan insanların Mü’minin gönüllerde sembolik-temsili olarak hem mücerret yani tek başına bir boyut, ve hem de bunu zıddı olan müşahhas yani cinsi anlaşılmış ve şahsiyeti belli olmuş bir rol kazandırılan bir kutsal mekanın adıdır Kabe…
Kabe’nin en önemli manevi fonksiyonlarından biri, taa cahiliyeden İslami döneme gelinceye kadar kendisine kazandırılan ve atfedilen hükmi şahsiyeti vardır Başlangıcından günümüze kadar Kabe , Umre ve Hacc görevini yerine getirenler için ferdi ve sosyal bir sürü faydaların yanında, yeryüzü ehli için bir bereket ve Hidayet kaynagı da oluşturuyordu.
Kuranı Kerime göre Kabenin BEREKET kaynagı oluşu, sadece Mü’minlere has olmayıp, tüm insan topluluklarını içine almaktadır. Bu hususta Ali İmran Suresi Ayet.96.da mealen şöyle buyurulmaktadır: *** Dogrusu insanlar için ilk kurulan ev, Mekke de, dünyalar için mübarek ve dogru yol gösteren Kabedir…***
Bu ayetten şu hususlar anlaşılmıştır ki; demekki Dinsiz tarihçilerin iddia ettikleri gibi, İnsanlıgın ilk dönemi vahşilik ve ilkellik degildir. Allah yarattıgı insana magarada degil, dört duvarı olan bir ev de yaşayacagını da göstermiş. Lakin Ayeti kerimelere vahye kulak vermeyen insan, hangi çag’da yaşarsa yaşasın, ilkellik ve kan dökücü yanını ortaya çıkarmıştır. Kabe insanlık için yalnızca bir yol gösteren kılavuz ve bir köşe taşıdır…
Allaha şükürler olsun ki bir Kuran bayramını daha yaşamamızı Rabbimiz bizlere müyesser kılmıştır. Müslümanım diyenler bu mübarek Bayram gününe Kurban ibadetine ve topyekün İslam aleminin yaşantısına nasıl bakıyorlar inşaallah bazı örnekler vererek bu günkü bize ayırdıgınız zamanı dolu dolu yaşamaya bakacagız. Gayemiz şudurki; Belki zihnimizde güzel bazı fikir, düşünce ve ilmi degerler kalırda ileride bizler faydasını görürüz düşüncesiyle yola çıktık. Aynı zamanda bilgilerimizi tazeleyelim diye düşünüyoruz inşaallah…
Kurban Bayramı yaklaşınca İslama ve Müslümanlara diş bileyen bazı hayvanseverler ve et yemezler kurban yapmanın şiddetle ilgili yönünü öne çıkarıp her yıl bunu tartışıyorlar. Kurban ibadetini yerine getirecek olan Müslümanlar da kurban derilerini ve etlerini istedikleri yere verme haklarını kısıtlayanları konuşuyorlar. Böylece birinci tarafın etkisiyle her iki taraf da boşuna enerjilerini tüketiyorlar.
Av yaparak ya da belli usullerle öldürerek hayvanların etinden ve diğer uzuvlarından faydalanmak insanlık Tarihi kadar eskidir. Bu hal vahye dayalı bütün dinlerde meşru olmuştur. Ahlâka dolayısıyla insanlığa aykırı bir tarafı da yoktur. Eğer insan dışındaki canlılar; gerektiğinde de insanlar ihtiyaç duyduklarında hayvanları öldürmeyeceklerse, tarım yapılamayacağı gibi kırda, dagda, bayırda yürüme imkanı da olmaz.
En fazla yazılıp konuşuldugu gibi; Ya Merhametve acıma duyguları ne olacak deniliyorsa, o taktirde merhamet adına söylenebilecek söz, hayvanların gereksiz yere öldürülmemesi ve gerektiği için öldürülecekse hayvana eziyet edilmemesidir. Hayvanın kurban edilmesine gelince. Kurban, Müslümanın bedeniyle, ruhuyla, malıyla, canıyla katıldığı bir ibâdettir. Yani kurban çok yönlü bir ibâdettir:
• Namaz bedenin
• Zekât malın
• Hac beden ve malın
• Kurban ise beden, mal ve canın katılımıyla gerçekleşen çok yönlü bir ibâdettir. Kurban, psikolojik ve sosyal yönü bulunan bir ibâdettir. Kurban yapmayı “katliam” zannedenlerin anlayamadıkları taraf da budur. Kurban yapan da kurban olan da Allah’ın emrine baglı olmaktadırlar. Kurban yapan mü’min ilâveten kendini fâni ve bâki arasında daha dikkatli konumlandırabilmektedir.
Bu meselenin psikolojik yönüdür. Meselenin sosyal yönüne gelince; o da herşeyden önce bireysel gözüken icrasına rağmen toplumsal bir ortamda cereyan eder. Bu, onu daha etkili ve anlamlı hâle getirir. Kurban mutlak surette; sonucu topluma yansıyan bir ibâdettir. Meselenin bu yönü bizzat tamamen kurbanın etiyle gerçekleşir. Muhtaçlara öncelikle ulaşan şey de kandan öte Allah’a ulaşan iyi niyetler gibi sevgi ve tevazudur. Bu da elbette kurban etiyle bağlantılı olarak gerçekleşir.
Kurbanın tabiatı kesim şartına, etiyle ilgili işlemler ise infak kurallarına bağlıdır. Bu, yerine göre üçte biri, yerine göre yarısı, daha azı veya daha çoğu verilebilir. Öyle ki, yerine göre verilmeyebilir; bir sofrada birlikte yenilebilir. Böylece sevgi, saygı, ahbap ve dostluklar pekiştirilmiş olunur. Kurban, canlının kesimiyle ilgili bir şeydir. Kurban İbadeti kendine özgü öyle bir ibadettir ki; Bir eşyanın tasadduku ne kadar önemli olursa olsun kurban sayılmaz.
Kurban parası, bundan azı veya daha çoğu kadar bir meblağ veya mal, yoksullara/muhtaçlara verilebilir. Böylece “tasadduk” ibâdeti yapılmış olur. Bu, “sadakanın kurban yerine geçeceği” demek değildir; kurban ibâdeti ancak belli hayvanları boğazlayarak yerine getirilebilir. Sadaka, kurban borcunu yerine getirmez.
Biri çıkıyor “Ben hacca gittim ama şeytan taşlamadım; çünkü bu Kur’an’da yok” diyor, bir başkası “Hayvan kesmek şart değil, hatta hayvanlara yazık, kesmemeli, bundan maksat mali yardımdır, bedeli para olarak yoksullara verilmeli” diyor, halkın kafası karışıyor.
Eğer biri çıkar da “Ben şunu kabul etmiyorum; çünkü Kur’an’da yok” diyorsa ben bunlara “sünnetsiz” diyorum ve halkıma da “Sünnetsizlerin peşinden gitmemelerini” tavsiye ediyorum. Bütün hak dinlerin peygamberleri vardır ve peygamberi -tebliğ, açıklama, örneklik ve tamamlama bakımlarından- devreden çıkardığınız zaman sahih dinden uzaklaşmış olursunuz.
Kurban kesme ibadeti Peygamber Efendimiz (sav), ehl-i beyt, sahâbe ve daha sonraki nesillerin tamamı tarafından uygulanmıştır. Balık ettir, tavuk ettir, küçük ve büyük baş hayvanların etleri ettir. Eger samimi iseler bunlardan hiç birini hiç bir zaman yemesinler bizde boş konuşmadıklarına şahit olalım.
Biri çıkar da “bunların ölüme yakın yaşlılarından başkasını kesmeyelim, sudan çıkarıp öldürmeyelim, insanlar da et yerine daha çok başka şeyler yesinler” derse “merhamet duygusunun bu denli kemale ermiş olması” takdir edilir, bu duyguya saygı gösterilir, ama bu bir fıkıh hükmü olmaz, kimse bunu uygulamaya yanaşmaz. Bırakalım Müslümanlar, asırlardan beri alimlerinden aldıkları bilgiler ve fetvalara göre ibadetlerini yapsınlar, onların kafalarını karıştırmayalım, ibadet duygularını zedelemeyelim.
İslâm yaşanır hale gelirse ne olur?” sorusunu yazan, çizen, düşünen insanlarımızın, içinden geçirdiği, dışında seslendirdiği bir sorudur. İslâm, bir köyün, şehrin, devletin veya dünyanın bütün insanları tarafından yaşanırsa iyi sonuç alınır. Bir toplumun çoğunluğu İslâm dışı yaşarken, bir avuç insan İslâm’ı yaşıyorsa kış günü serada yetiştirilen çiçek gibi olur ve toplumun pis havasının içinde çiçeklerin mis havası yok olur gider.
Bugünlerde İslâm’ın bir vacip/sünnet olan bayram emri, çobanından cumhurbaşkanına kadar, erinden generaline kadar, öğrencisinden rektörüne kadar, işçisinden patronuna kadar herkes tarafından yerine getirilince üç günlüğüne toplumun çehresi iyi yönde değişiyor. 360 gündür kapıdan girecek müşteriyi bekleyen soluk benizli, malı hacizli esnafın kasasına para, yüzüne kan geldi. Milyonlarca yiyecek maddesinin nakliyesi için kamyoncular, mazotçular, bıçakçılar, bıçak bileyicileri, samancılar, arpacılar, brandacılar, kebapçılar, şekerciler… vs. arasında trilyonluk para hareketlenmesi meydana geldi.
Bu orandaki para her ay birkaç tuzu kurunun kasasına akarken, bayram nedeniyle milyonlarca insanımız arasında dolaştı. Evlerinin camı sahiplerinin gönlü gibi pırıl pırıl oldu. Elbiseleri bayram şekerleri gibi rengarenk oldu. Sokaklar tertemiz meydanlar cıvıl cıvıl.Teröristler, çeteler, katiller, hırsızlar, yankesiciler, gaspçılar üç günlüğüne işe ara veriyor. Küsler barışır, Yadlar tanışır. Dostlar birbirine karışır.
Gül gibi yüzlerle, bal gibi sözlerle “Hayırlı bayramlar, bayramınız mübarek olsun, tekrarlarına kavuştursun, her günün bayram olsun” temennileri ve duaları edilir.Dedeler günüdür. Nineler günüdür. Babalar, anneler, çocuklar, damatlar, gelinler günüdür bu bayram günleri. Ayıran değil kavuştura gündür. İzinli askerlerin, memurların, işçilerin, gurbette garip olanların sevdiklerine kavuştuğu gündür.
Zenginle fakirin tenceresinde etin kaynadığı gündür. Yokluğun üç günlüğüne yok olduğu gündür bu bayram günleri. Köpeklere bile kemik yağdığı gündür. Kedilerin de doyduğu gündür. Kuşların bile nasibini aldığı gündür bayram günleri. İşte İslâm’ın bir tek vacip/sünnet emrinin toplum tarafından yaşanması üç günlüğüne böyle tatlı bir değişim meydana getiriyor. Bayramı istemeyen bir tek kişi yok, bayram İslâm’ın emri. Öyle ise İslâm’ı istemeyen yok.
Bir emrin yaşanmasıyla üç günümüz, bayram havası estiriyor. Ya İslâm’ın bütün emirlerine ve yasaklarına uyulursa neler olur onu siz hayal edin. Büyüklerinize saygılarınızı, küçüklerinize sevgilerinizi sunun. Gelmeyene gidin. Gülmeyene gülün. Konuşmayanla konuşun. Parti, vakıf, dernek, görüş farklılığı olan insanların bayramlarını tebrik edin. Mahalleniz, köyünüz veya şehrinizdeki ilim adamlarını ziyaret ediniz. Hastaların duasını alın. Öğretmenlerinizi unutmayın. Kimsesizlerin kimsesi olun.
Bayram geldi bayram. Uğruna ter döktüğümüz paramızı kurban ettiğimiz gün geldi. Birilerinin kendisine tapındığı paraya, öbürleri kimliğini, kişiliğini satarken bizler o putu ayaklarımızın altında kesmenin zevkine varıyoruz. Bayram geldi bayram…Her yerde şenlikler var. Müslümanların gönlü, ferahdan fezaya yükselirken İslam’a diş bileyenler bayram davulu çalınırken tokmak yiyen davul gibi homurdanıyorlar.
Müslümanlar, Hak yolunun kurbanı olmaya karar verince Cenabı Hak da onlara koyunu kurban olarak verdi. Hakka kurban olmayanların kurbanı makbul değildir. Günde beş vakit namazında kurbanlık koyun gibi ellerini bağlayarak Rabbin huzurunda tekbir getirip boynunu bükerek “Kurban olduğum Rabbim İyyake na’büdü/ancak sana kulluk yaparım” diyenler yine tekbir getirerek parayla aldıkları Kurbanlıklarını kurban ederler.
Kurbanlarını keserken bir defa tekbir getirirler ama bayram boyunca Arefe gününün sabah namazından dördüncü günün ikindi namazına kadar teşrik tekbirleri getirerek canlarını kurban ederler. “Irak’ta, Afganistan’da, Çeçenistan’da Allah yolunda canlarını kurban ederlerken biz buralarda koç kurban etmenin sevincini nasıl yaşayalım?” diyenler var.
Oralarda canlarını kurban eden kardeşlerim de, buralarda koçumuzu kurban eden bizler de İbrahim aleyhisselamın dediği “Namazım da, kurbanım da, yaşamım da ölümüm de alemlerin rabbi Allah içindir” ayetini okuruz. (En’am süresi 162) Hicret’in üçüncü yılında Şevval ayın yedinci gününde Uhud’da Hz. Hamza ile beraber yetmiş arkadaşını şehit veren sevgili peygamberimiz, iki ay sonra Kurban bayramını yapmıştır.
Kazancımız bizim etrafımıza kafes örerken, paramız bizi esir alırken kurban kesmek aslında esaret ipine bıçak çalmak, kafesi kırmaktır. İnsanlar, yeryüzüne savrulmuş yapraklar. Evler, insan yapraklarının dizildiği çiçekler. Mahalleler, evlerden güllerin derlendiği buketler.Şehirler, çiçek tarlalarıdırlar. Derelerin, çayların, nehirlerin denizde toplandığı gibi dağlı, köylü, kasabalı insanlar da şehirlerde birleşirler. Herkes birbirini tanır, kimse diğerini tanımaz. Hatta hiçbir kimse kendini tanımaz.
“Kendini tanıyan Rabbini tanır” Rabbini tanıyan kendini tanır. Kendini tanıyan yaptığı kötülüklerden utanır. Bu bayramda yanlışlık yaptığımız insanlardan özür, Allah’tan af dileyelim. Özür dileyeni afvedelim. Hatalar olmasaydı af olmazdı.
Af olmasaydı gönül rahatlamazdı. Hata yapanlar bizim af madenimizi işletenlerdirler. Bu bayramda af dileyeni af edelim, dilemeyene af tezkeresi gönderelim. Kardeşlik havası estirelim, sevgi çiçekleri ekelim, dostluk rüzgarları estirelim. Kinlerimizi kaf dağının ardına atalım. Dinimizi bahar çiçekleri gibi dağlara taşlara, şehirlere kuşlara yayalım.
Kur’an’ın büyüklüğüne bak, altı harfli “Venhar”/Kurban kes” emriyle milyonlarca Müslüman’ı sevinçle dolduruyor. Bu sevinçten kediler, köpekler bile payını alıyor. Cehalete kurban olanlar, “kurban olsunlar kurbanımıza” demeyelim. Onlar da Kur’anımızı okusunlar. Altı harfli bir emrin milyarlarca insana nasıl mutluluk verdiğini görsünler ve onlar da Kurban kessinler.
Son zamanlarda dikkat ederseniz, Müslümanlar hepten çıtkırıldım oldu. İstiyorlar ki elleri sıcak sudan soğuk suya değmesin, ayaklarına taş dokunmasın, zerre miktar zahmet çekmesinler… Hepten kendilerini koyverdiler, dünyevileştiler, Cennet’in ucuz olmadığını unutuverdiler. Müslüman hacca gidecek, ama hiç zahmet çekmeyecek. Beş yıldızlı otellerde konaklayacak. Açık büfede yemeğini yiyecek. Arafat’ta dahi klimalı lüks çadırlarda kalacak…
Müslüman kurban kesecek. Ama kurbanı görmeyecek. Bir hesaba kurbanın parasını yatıracak ve kurban kesmiş olacak. Müslüman zekat verecek, ama zekat verdiği kimseyi görmeyecek. Ya hesabına para yatıracak, ya posta havalesiyle gönderecek. Müslüman genç erkek, cihaddan habersiz yetişecek, cihadın unsurlarına bigane yani bilgisiz, habersiz kalacak. Ütülü pantolondan, jöleli saçtan, grand tuvalet giyimden taviz vermeyecek…
Müslüman hanım kız, ev hanımlığına bigane büyüyecek. Yemek yapmakmış, evi düzenlemekmiş, çamaşırmış, bulaşıkmış, ütüymüş, vs. bilmeyecek. Elinde son model cep telefonu kız arkadaşıyla çene çalacak, mesajlaşacak…Müslümanlar olarak hepimiz yanlış yapıyoruz. Müslüman ana babalar çocuklarını “yanlış” yetiştiriyor. Zahmetsiz, meşakkatsiz, önceki ümmetlerin çektiklerini çekmeden, cihad etmeden Cennet’e girilir mi?
Hacı adaylarına şimdiden hatırlatalım: Müslüman kardeşim, hacca gideceksen zahmeti, meşakkati göze alacaksın. Tavaf ve sa’ydeki, şeytan taşlamadaki izdihamın, Arafat’a çıkışın, vakfe’nin, Müzdelife vakfesinin meşakkatlerine katlanacaksın. Unutma ki bu ibadet Mahşer meydanının küçük bir provası mahiyetindedir. Zahmet ve meşakkate katlanman sevabını katlayacaktır.
Hayır kuruluşlarına kurban bedelini veriyorsan ver, ama bir kurban da kendin kes, ya da kesilirken başında bulun. Onu hisselere taksim et, kendi elinde fakir fukaraya dağıt! Zekatını kendi elinde götür fakire ver. Gönlünü al, onunla hasbuhal et. Hz. Ömer’in (ra) yaptığı gibi yetimlere sırtında erzak taşı, icabında kendi elinle onlara yemek pişir, onların başını okşa, onların mutlulukla gülümsediğini gör, öyle ayrıl!
Rabbimiz meâlen, “Hoşunuza gitmese de, size zor da gelse, cihad üzerinize farz kılındı.” (Bakara/ 216) buyuruyor. Şimdi “nefis ağa”ya zor geliyor diye cihad terk mi edilecek? Cihad konusu hatıra getirilmeyecek mi? Bütün küfür dünyası, bütün zındıka komiteleri Müslümanların düşmanı olacak, Müslüman ise hâlâ rahatını düşünecek, öyle mi?.. Dünyanın haline bir bakınız: Müslümanlar her yerde hakarete mâruz durumda. Bunun en mühim sebebi, Müslümanların çıtkırıldım oluşudur.
Müslüman yiğittir, merttir, gayretlidir, Allah yolunda her türlü çileyi şerefle kabul eder. Uhdud Ashabına bakınız ateşe atılmışlardı da Allah’ın dininden taviz vermemişlerdi. Testereyle doğranan Hz. Yahya’ya (as), dehşetli işkence çeken Hz. Yâsir’e (ra) ve daha nice İslam büyüklerine bakınız. Peygamber Efendimizin (asm) ve ashabının hayatlarına bakınız. Allah aşkına, zenginseniz, birazcık da zahmete katlanıp kurbanınızın başında durunuz. Fakir fukaraya kendi elinizle kurban etini teslim ediniz…
Bilinen bazı gazeteler ve bu gazetelerin güdümündeki bazı Televizyon kanalları Bayramımızı bize zehir etmek için kan görüntüleri yayınlayacak, kimileri dana kovalayan adamları taşıyacak yine ekranlara, manşetler. Kimi yine deri ile irtica arasında bağ kurmaya ve buradan rejim sorunu icad etmeye çalışacak.. Kimi “hikmetli” yorumları ile, Kurban Bayramı’nı kavurma bayramına dönüştürmeye çalışacak; tıpkı Ramazan Bayramı’nı şeker bayramına, dönüştürmeye çalıştıkları gibi.
Kimi bayramı bize zehir etmek için ne gerekiyorsa onu yapacak, tıpkı İsrail’in Mescidi Aksa’nın altındaki kazılara yeniden başlama kararı alması gibi. Zamanlama da ilginç değil mi? İsrail’den Müslümanlara “bayram hediyesi”. Bakalım Bush ne yapacak? Gösterecektir Bushluğunu!
Kurban gerçekte hayatla / ölümle hesaplaşmaktır..Can sunma, can feda etmektir Allah yolunda.Yoksa kestiğimiz hayvanın kanı, eti, derisi, kemiği Allah’a ulaşacak değildir. Allah’a ulaşacak olan bizim takvamızdır..Hac da öyle değil mi? Kurban keserken önce sizin İsmailiniz kim, ona bir karar verin. Mallarınızı, canlarınızı, sevdiklerinizi Allah yolunda feda etmeye hazır mısınız, ona karar verin önce..
Yardımlaşma, fakirlerin karnını doyurma ondan sonra gelir. Bunlar için kurban kesilmez, o zaman spor yapmak için NAMAZ kılmış olursunuz..Yoksulu doyurmak ayrı bir şey. Onun için niye Ramazan’ı kurbanı bekliyorsunuz ki. Eğer Allahın adını anmadan, Onun izni/rızası dışında bu işi yaparsanız, yaptığımız iş, o hayvanın etini murdar eder.. Bir canlıya ancak size zarar verdiği ölçüde ya da ihtiyacınız oranında kast edebilirsiniz.. İnsanı o hayvandan ayıran en temel şey, inancı ve fikridir..
Sizi üstün yapan bu.. Yoksa gerisi, o hayvandan çok da farklı değil. Eğer bu iki değeri yaratılış gayesinin dışında kullanırsak, o zaman hayvandan da aşağı (Belhum adal) olabiliriz. çünki hayvanlar mafia, çete oluşturamazlar, Atom bombası yapıp onu insanların üzerine atamazlar. Bunu ancak aklını şeytanın emrine veren birileri yapabilir, o zaman da kendilerini hayvandan üstün yapan şey, hayvandan aşağı hale de getirir..
İnancı ve fikri suç sayan zihniyetin aslında nasıl büyük bir felaketin sebebi olduğuna bakar mısınız? Kitabı suç aleti, düşünen adamı suçlu ilan edenler, aslında insanın insanlığına ihanet etmektedirler.. Onlar öteki insanlar üzerinde İlahlık ve Rablik (Hüküm koyucu ve terbiye edici) iddiasındadırlar. İnsanlara yaşam tarzı ve din biçmeye kalkıyorlar. Kendi arzularını ötekilerin dinlerinden üstün görüyorlar.. İşte biz bunlara (LA) demek için kurban kesiyoruz..
Onlarsa bizi biyonik robot haline indirgemek istiyorlar.. Kendi ideolojilerini dinleştirerek bize dayatmaya kalkıyorlar.. Hayalleri boşa çıkınca da başka ülkelere kaçma planları yapıyorlar..
Keşke azıcık İslâm’ı ve Müslümanları öğrenmeye, anlamaya çalışsalardı.. Hacer annemizin ayak izleri üzerinde koşan insanların neyi anlatmak istediklerini anlamaya çalışsalardı.. İsmail’i düşünselerdi, Hz. İbrahim’i düşünselerdi..
Maymundan geldiklerini iddia edenlere inat, biz okuyan, yazan, konuşan, hayvancılık ve tarımla meşgul olan Adem atamızın evini, ana yurdunu ziyarete gidiyoruz. Hac bir mü’min için sıla-i rahimdir.. Faşizme inat, insanlığın ortak atasının evinde kardeşlerimizle kucaklaşmaya gidiyoruz. Kabil soyu ise yeryüzünü kana bulamaya devam ediyor.. Biz Kurban kesiyoruz, onlar kardeşlerini katlediyorlar..
Biz meydanlarda şeytan taşlarken, döner kendi nefsimizdeki şeytanı taşlarız.. Arafat’ta vakfeye durur, Hz. Adem’le Hz. Havva’nın buluşmasını bekleriz. Müzdelife’de Şeytan taşlamak için taş toplarız. Mina’da kurban keseriz.. Safa ile Merve arasında bir ananın ayak izleri üzerinde koşar dururuz. Kana kana Zemzem içeriz. Nurdan sütunlar arasında bir mitoloji kahramanı gibi dolaşırız yalınayak Mekke sokaklarında. İsimsiz ve unvansız bir şekilde.. Bir mahşer denemesidir hac..
Hac ve kurban, Müslümanların evrensel sorumluluklarının idrakine varmaları için bir vesiledir.. Unutmamak gerekir ki, yeryüzünün bütün açları ümmetin yetimidir. Allah bizim ellerimizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek ister. Bizler alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamberin ümmetiyiz.. Hac ve kurban Müslümanlar için bir yaşayan Kur’an olma denemesidir..
Peygamberin ayak izlerinde, tarihi geri yaşamak için zaman tünelinden geçme denemesidir..
Biz ahir zaman Peygamberinin ümmetiyiz. Zamanın ikindi vaktinin sonuna geldik. Fitne zamanıdır, aman dikkat! İmanı elde tutmanın ateşi elde tutmak gibi olduğu bir zaman..çoğu gitti, azı kaldı.“Ebu Cehil öldü diyorlar, Ebu Cehil kıtalar dolaşıyor”. Hazreti Hamza da aramızda, Hazreti Ebu Bekir de, Hazreti Ömerde, Hazreti Ali de, Hazreti Osman da.. Ve imtihan bütün heyecanı ile sürmektedir..
Allahım Nefis ve Şeytan gibi azılı düşmanlarımıza karşı bizden yardımını esirgeme. Bizi hakka teslim olan kulların zümresine dahil eyle. Bizi hakikat üzere olanlardan eyle. Bizi katındaki doğrulara, güzelliklere, iyiliklere ve meşru olana yönlendir. Aklımızı NURUNLA aydınlat. Kalbimizi hidayetinle arındır, berrak ve tertemiz eyle.
Gönlümüzü Sana ulaşma arzusuyla uyandır. Nefsimizi Senin güzel korkunla terbiye eyle. Duygularımızı Senin güzel sevginle düzene koy, bizleri RAZI oldugun kulların zümresine dahil eyle… Allahım sen her şeye kadirsin…Amin…Allah Celle şanuhu agzımızın tadını bozmasın. İçerisinde bulundugumuz Mübarek KURBAN bayramınız ve yarınlarınız Saglık, Sıhhat, Afiyet ve Huzur ortamı içerisinde geçsin… Sabır ve dua yoldaşımız olsun, Kurban Bayramınız mübarek olsun…
Sermed Kadir… 21.12.2007