Mizah Etmek, Gülmek

Örnek ve önderimiz Peygamber efendimiz (sav) buyuruyorki: ** Muhakkakki kişi, yanında oturan arkadaşlarını güldürmek için bazan bir kelime konuşur. O kelimenin yüzünden süreyya yıldızından daha uzak bir mesafeden ateşin içerisine yuvarlanır. **

Hz.Ömer Efendimiz bir keresinde şöyle buyuruyor:* Gülmesi çok olanın heybeti azalır. Mizah eden kıymetini kaybeder. Kim ki, bir şeyi fazla yaparsa onunla tanınır. Konuşması fazla olanın düşüşü çogalır. Düşüşü çok olanın hayası azalır. Takvası azalanın da kalbi ölür. *

MİZAH: Hayatın güldürücü yanlarını ortaya koyan ugraş sahası. İnsanları gülmeye sevk eden resim, karikatür, konuşma ve yazı ile ifade edilen bir sanat alanı diye de günümüzde mizahı anlamlandırabiliriz. Günümüzün en geçerli ugraş alanlarından birisi olan Mizah her şeyi şakaya alma hali, yazılarak ve çizilerek kendini ifade eden bir çagdaş sanat haline getirilmiştir.

Mizah genelde Karikatür, hikaye, roman, komedi, nükte, fıkra, hiciv, taşlama gibi şekilleriyle karşımıza çıkar. Bizler bu yazımızda Mizahı günümüzde anlaşılır şekliyle degilde Asrı saadetten, sahabe ve tabiin döneminden itibaren mizaha nasıl bakılmış o konuya dikkat çekmeye çalışacagız.

Mizah belki çogumuz tarafından sosyal bir ihtiyaç gibi görünebilir ama genelde Mizah, insanlar arasındaki ilişkilerin kopmasına ve araya nefret duygularının sokulmasına yol açan bir hastalık gibidir. Mizah hem mizahçıya hemde mizah konusu edilen kimseye zarar getirir diye kitaplarımızda bizlere açıklanmıştır.

Mizahçının heybet ve vakarını götürür. Ahlaksızlıkları ve rezillikleri bazı süslü söz ve hareketlerle allayıp pullayan mizahçı asıl yüzünü hiç bir zaman ortaya koyamayan bir yalancı ve şarlatan durumundan öteye geçememiştir. İnsanları güldürmeyi sanat haline getiren kişi genelde birilerini çirkin söz ve kaba hareketleriyle hakarete varan tavırlarıyla küçük düşürmeye gayret göstermiştir.

Hakarete ugrayan mizah konusu yapılan kişi de eger olaya sessiz kalmamışsa toplumda nahoş olayların , hoşa gitmeyecek hareketlerin içine girilmiş demektir ya sözleriyle terbiye sınırları aşılacak ya muhatabına söz yetiştirecegim derken başka kalpler kırılacak ye da hiç cevap vermeyim diyecek ama bu sefer de kendi kalbi mahzun olacaktır.

Bu itibarla Akıllı kimselerin Mizah ve mizah türlerinden sakınması en çıkar yoldur diye düşünüyoruz. Mümkün mertebe herkes kendi kendisini 0 tür toplumun çamrlaşmış insanlarına bulaşmamakla mizahtan korunmasını bilmelidir. Kendisini korumalıdır.

Peygamber efendimiz (sav) bir Hadisinde mealen: ** Mizah şeytandan derece almak ve nefsi arzulara aldanmaktır.(kütubi sitte) ** buyurmaktadır.

Ömer bin Abdulaziz (Rh.a) diyorki: * Mizahtan sakının. Çünkü o Feryat getiren bir ahmaklıktır. *

Bir Hikmetli Alim şu sözü söylüyor: *Mizah kendi kendine sövmektir. Yalnız farklı tarafı sahibinin gülmesidir. (ihya)*

Yine denilmiştirki;* Mizaha mizah denilmesi HAKTAN uzaklaştırdıgı içindir. *

İbrahim Nehai (Rh.a):* Mizah akılsızlıktan , yahut şımarıklıktan ileri gelmektedir.* diyor.

Mensuril Hikem de ise: * Ateş odunu yok ettigi gibi, mizah ta insandaki heybeti yok etmektedir… * deniliyor.Yine: * Mizahı çok olan kimsenin heybeti gider. İhtilafı çok olan kimsenin de GIYBETİ hoşa gider, Mizahtan hayır gelmez. Şerri ise sayılamayacak kadar çoktur.* deniliyor…

Saburi (Rh.a) Mizah konusunda: * Kişinin mizahının zararları sayılamayacak kadar çoktur. Hayrı ise hiç yoktur. Bazan da çok mizah sövüşmeye, dövüşmeye yol açar. Mizahın başı tatlı fakat sonu düşmanlıktır.. Şerefli insan mizahtan hiddetlenir, Akılsız kimseler ise Akılsızlıga cüret ve cesaret bulur. * diyor.

Yumuşak huylu olan kimseler az kere mizahtan uzak kalabilirler denilmiştir. İmam Maturidi (Rh.a) diyorki: * O halde Akıllı olan kimse üçüncüsü olmayqan şu iki halden birini takip etmelidir. 1.) Dostlarla ünsiyet-arkadaşlık meydana getirmek. ve 2.) Arkadaşlara sevilmek. Bu da güzel söz ve hareketlerle temin edilir.*

Said bin As (Rh.a) ogluna şöyle hitap-Nasihat ediyor: * Mizahında aşırı gitme. Çünkü aşırı mizah vakarı götürür. Ve cahilleri sana karşı cesaretlendirir. Mizahtan büsbütün ayrı kalmakta dost ve Arkadaşlarını sogutur. Hallerden ikincisi. Mizahtan meydana gelen üzüntüyü gidermek. Zira büyük zatlar; ‘’Agızdan çıkan her şey mutlaka bir etki yapar ‘’ demişlerdir.*

Ebu Feth el BUSTİ (Rh.a) şöyle diyor: * Ciddiyetle yorulmuş olan nefsini MİZAHLA hastalandır. Ancak mizah verirken yemege verilen tuz nisbetinde –ölçülü olmalıdır.*

Peygamber efendimiz de (sav) bu şekilde şakalaşırdı. Bir HadisiŞerifte mealen: ** Hiç şüphesiz ben de şakalaşırım ve HAKTAN başka bir şey söylemem. ** buyuruyor.

Bir örnek verecek olursak: Ensardan bir Yaşlı kadın gelerek Efendimize: ‘’ Ya Rasulullah bagışlanmam için dua et’’ deyince, Efendimiz (sav) ** Koca karıların Cennete girmediklerini bilmiyormusun. ? ** buyurdu. Bunun üzerine Yaşlı kadın çıglık koparmaya-aglamaya başladı. O zaman Peygamber efendimiz Ona Kuranı Kerimin: *** Gerçekten biz onları yepyeni bir yaratılışla yaratmışızdır. Böylece onları , hep Bakire kızlar Kocalarına aşık yaşıtlar yaptık. Vakıa suresi ayet. 35.36.37.*** Ayetini okumadınmı dedi.

Başka bir İhtiyar kadın Rasulullaha (sav) geldi. Peygamberimiz (sav) ona kocan kimdir diye sordu. Kadın: Filan adamdır deyince, Efendimiz: ** Haa şu gözünde beyazlık bulunan adam .** deyince , Kadın: Hayır onun gözünde beyazlık yoktur. Dedi. Efendimiz: Vardır. Dedi. Bunun üzerine kadın acele olarak kocasına döndü. Ve kocasının gözüne dikkatli bakmaya başladı. Kocası ona: ‘’ Yahu sana ne oluyor’’ dedi. Kadın: Rasulullah (sav) senin gözünde beyazlık oldugunu söyledi . deyince Kocası: Peki görmüyormusunki; Gözümün beyazı, siyahından fazladır. Dedi…

İmam Şabiye (Rh.a) Şeytanın etinin yenilip yenilmedigi sorulmuş. Cevap olarak: * Biz onun bizden vazgeçmesiyle razı oluruz.* demiştir. ( şeytanın Eti kendisinin olsun..!)

Yine İblisin karısının adı ne diye sorulmuş İmam Şabi: * Biz o Nikahta bulunmadık.* diye cevap vermiştir.

Bir adam, bir İşçi ye, benim yanımda kaça çalışırsın deyince, İşçi: Karın tokluguna çalışırım. Demiş. Bunun üzerine işveren: ‘’ Biraz ikram et ‘’ deyince, İşçi: * Peki Pazartesi ile Perşembe günleri ORUÇ tutarım* diye cevap vermiştir. Anlaşıla…

Süheyb bin Sinan (Ra) çok şakacı idi Bir gün Peygamber efendimiz (sav) kendisine: ** Gözün agrıdıgı halde hurma mı yiyorsun ? ** deyince, Suheyb: Ya Rasulullah öbür tarafla çigniyorum diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber efendimiz (sav) azı dişi görünene kadar tebessüm etti.

Peygamber efendimizin (sav) Suheyb bin Sinanın cevabını Mizahlı bir şekilde arz etmesini caiz görmesi, Rasulullahın (sav) soruyu Mizah yoluyla sormasından dolayıdır. Bunun için Hz. Suheyb, Rasulullahın maksadına uygun olmak ve onun kalbine yakınlık kazanmak gayesiyle Mizahlı sözlerine , Mizahla cevap vermiştir.

Yoksa Rasulullaha Mizahlı cevaplar vermek hiç kimse için caiz degildir. Çünkü Mizah Ciddiyetsizlik ve hezeyandır. Ve kim ki, İlahi hükümleri ve emirleri bildiren Rasulullaha (sav) Ciddiyetsiz ve mizahla cevap verirse Allaha ve onun Rasulüne isyan etmiş olur.

Halbu ki Hz. Suheyb, bunu yapmayacak kadar Allaha ve Onun Rasulüne itaatli idi. Nitekim Peygamber efendimiz (sav) bir Hadisi şerifte mealen: ** Ben Arap milletinin birincisiyim. Suheyb Rum milletinin birincisidir. Bilal de Habeş milletinin birincisidir. Selman fars (İran) milletinin birincisidir.** Buyurmuştur.
Düşmanlar hakkında Mizahta ileri giderek, aslında ciddi oldugu halde zahiren şaka yoluyla kötülüklerini ilan etmekten ve yine aslında sahici-es sahih oldugu halde zahiren Mizah yoluyla intikam almaktan sakınılmalıdır. Çok Gülmeye gelince onu adet edinmek önemli işlere bakmaktan alıkoyar ve felaket getiren hadiseleri düşünmekten meşgul eder. Çok gülen kimse de VAKAR kalmaz. Ve onu şiar edinen kimsenin HAYSİYET ve ŞEREFİ zedelenir. (İmam Maverdi.)

Peygamber efendimiz (sav) bir Hadisinde mealen: ** Sakın çok gülme. Çünkü çok gülmek kalbi öldürür ve yüzün nurunu götürür.** buyurmaktadır.

Ali bin Ebu Talib (kv) diyorki: * Alimin her gülüşünde İlminden bir miktar azalır. *

Gülmek hakkında söylenecek sözler Mizah hakkında söylenmiş sözlerin aynı mahiyetindedir. Gülmekten tamamen uzak kalınırsa , Nefret ve sevimsizlik ortaya çıkar. O halde insanlarla dostluk, arkadaşlık meydana getirmek isterken çok gülmek yerine TEBESSÜM ve GÜLER YÜZLÜLÜK gösterilmelidir.

Ani bir şey için Nefsin gafil bulunup GÜLMEYİ önleyemedigi hallerde nadiren meydana helen gülmeler ise çirkin karşılanmamaktadır. Çünkü İnsanlar içinde NEFSİNE en çok hakim olan Örnek ve önderimiz, Sevgili Peygamberimiz (sav) bile azı dişleri görününceye kadar gülümsemiştir.

Burada TÜRK MİZAH tarihine de bakacak olursak: Milletlerin ve Cemiyetlerin Mizah anlayışı birbirine benzemez. Türklerde ilk Mizah, Dünyanın başka taraflarında oldugu gibi sözlü olarak başlamıştır. Sözlü Türk Mizahının en yaygın misali FIKRALARDIR. Fıkralar, şahıslara ve bölgelere göre çeşitli isimler altında toplanır. Bunlardan bir kısmı zeka inceligini ve nükte gücünü yansıtan Nasreddin hoca fıkraları gibi, belli bir şahsa aittir ve ya o şahsa mâl edilir.

Mahalli fıkralar, bazı bölge halkını ve ırkları karakterize eder. Kayseri, Karadeniz, Dogu Anadolu, Rumeli ve İstanbul insanlarına , Yahudilere, İskoçlara dair anlatılan bir çok fıkra , bu bölgelerde yaşayan kişilerin mizaçlarını, olaylar karşısındaki tepkilerini, bazan da şivelerini mübalagalı bir şekilde gündemde tutarlar.

Ayrıca büyük şehir fıkraları, karı-koca fıkraları., halk bilmecelerinin bir kısmı, tekerlemeler, karagöz- hacivat ya da orta oyunu- meddah gibi Türklere has sözlü Mizah çeşitleri vardır.

Yazılı Türk Mizahının kökü Divan edebiyatının başlangıcına kadar iner. Eski Mizah yazılarının büyük kısmı, güldürücü , hikmetli veya eglenceli fıkraları içerisine alan , LETAİF denilen kitaplarda toplanırdı. Divan edebiyatında Mizahi eserlerin, hiciv, hezl, latife olmak üzere üç çeşidi vardıFuzuli nin Şikayetnamesi bu konuya bir örnek teşkil eder. (Rehber.ans.c.14.s.192.193.)

Allahım. Sehven-hata ile bilemeden yaptığımız hatâlarımızı affet. Bilerek hatâ yapmaktan bizi koru. Hatâlarımız sebebiyle ibâdetlerimizi reddetme. Günahlarımız sebebiyle bizi kulluğundan çıkarma. Sevaplarımız sebebiyle bize kibir verm. Îmânımızı korku ile ümit arasında muhafaza eyle. Bize korku ile ümit arasında hayırlı amel nasip eyle. Amellerimizi kabul buyurduğun ameller listesine al. Derecemizi râzı olduğun kullar derecesine yükselt. Nefsimizin arzularına bizleri maglup etme. Sen her şeye kadirsin Allahım. Amin…

Sermed Kadir… 16.10.1996

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.