MÜSLÜMANLARIN HAREKET MERKEZİ…

MÜSLÜMANLARIN HAREKET MERKEZİ… Ebedi hayat mektebimiz Kuranı Kerimde Cin suresi Ayet.18.de Rabbimiz mealen şöyle buyuruyor: *** Mescidler şüphesiz Allah’ındır. O halde, Allah ile birlikte kimseye yalvarmayın (ve kulluk etmeyin).*** CAMİİ. Toplayıcı, kaplayan, müslümanların İBADET gayesiyle toplandıkları yer, mabeddir. Mescid: * Secde edilen yer * anlamında bir mekan ismidir. Camii ve Mescidler * Allahın evi * hükmündedirler. Camiiler, mescidler, Mabedler oralarda yapılan ibadetlerden ve İlahi, kutsal bir mekan olmalarından dolayı Tarihin her döneminde yüce ve üstün tutulmuşlardır.

 

Kur’ân-ı Kerim, hadisler ve ilk İslâm kaynaklarında bugün câmi diye isimlendirilen ibâdet edilen yerler karşılığında mescid kelimesi geçmektedir. Hicrî IV. Milâdî X. yüzyılın başlarından bu güne “câmi” kelimesi, mescid anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Bilindiği gibi Laik düzenlerde topluma yön veren tüm kurumlar, beşerî diktaların tekelindedir. Sokakları, meydanları, okulları, mahkemeleri, meclisleri…

 

İslam dininin düzenlemesine müsâade etmeyen demokratik, laik ve sözde din’e saygılı, ama kendi ifadelerine göre irticâya amansız düşman rejimler, câmilerde bile dinin tümüyle hâkim olmasını istemezler. Tümüyle Allah’a ait ve O’nun için olması gereken mescidler, tâğûtî düzenlerde “Allah’ın evi”nden ziyade “devlet dairesi”ne benzerler. İslâm’da câmiler sadece namaz kılınıp “dağılınan” yerler değil; kendisinde devamlı “toplanılan” mekânlardı. “Câmi”, kelimesi, bilindiği gibi “toplayan” demektir; İnsanları açtığı bağrında toplayıp cemaat haline getiren yerdir câmi.

 

Câmi, aynı zamanda her türlü istişâri konuların konuşulduğu mekan, devletin idare edildiği hareket merkezi, yönetenlerle yönetilenlerin yüz yüze görüşüp dertleştikleri, hesaplaştıkları mahal, bir okul, kimsesizler yurdu, bir huzur evi…dir. Kalp, insanın merkezi; Kâbe, arzın merkezi, yeryüzü mescidinin temsilcisi sayılır. Başta namaz olmak üzere her çeşit ferdî ve sosyal ibâdetin, eğitim ve kültürün, değişik sanatların ve çeşitli güzelliklerin de etrafa halka halka yayıldığı bir merkez vardır müslümanların medeniyetlerinde. Bu güzellik merkezleri câmilerimiz, Mescitlerimizdir.

 

Yine Tarihin her döneminde oldugu gibi zamanımızda da Müslümanlar, her zaman ihtiyaç oldugu için Cami inşaa ederler. Mescidleri en güzel surette yapmaya gayret sarfederler. İmanlarının kendilerine verdigi sorumlulugu göz önünde bulundurararakta hassasiyetle korurlar, titizlik gözetirler ve yaşatılması için elden gelen bütün maddi ve manevi çabayı seferber ederler. Mescidlerin mimarisine, iç tezyinatına – süslemelerine, tabandan tavana, kubbesine kadar en güzel malzemeyi, en gayretli işçiligi esirgemeyen Mü’minler her türlü estetige ve güzellige aşırı dikkat eder, titiz danvranrlar.

 

Müslümanların gözünde Camii ve Mescid artık bir alelade bina degildir, bina olan camiinin mekanıdır, Camii bir kurumdur artık bir müessesedir. Bir toplantı yeridir. Manevi bir hareket merkezidir. Müslümanların günde BEŞ defa toplandıgı, Kürsüsünde ilmi degerlerin anlatıldıgı, insanların müjdelendigi, ya da uyarıldıgı Nasihat ve vaaz makamıdır. Ve en önemlisi Müslümanların MANEVİ hareket merkezleridir. Müslümanların en güzide koruma, yaşatma ve kollama merkezleridir Camiiler, Mescidler.

 

Enes’den(ra) gelen rivayet şöyledir mealen: ** Mescidleri tamir edenler; ancak ve ancak Allahın dostlarıdır…** Abdurrezzakın Mamer kanalıyla. Amr ibni meymun el Evdi den rivayetine göre; O, şöyle demiştir: Hz Peygamberin (sav) Ashabına yetiştim. Onlar şöyle derlerdi: ** Muhakkak Mescidler; Yeryüzünde Allahın evleridir. Allahı oralarda ziyaret edenlere ikramda bulunmak Allahın üzerine bir haktır…** Allah teala (cc) * Namaz kılan * buyuruyorki bu, bedeni İbadetlerin en büyügüdür. * Zekat veren * buyururki bu yaratıklara iyilik ve ihsanla ilgili amellerin en faziletlisidir.

 

*Allahtan başka kimseden korkmayanlar * buyururki; onlar ancak Allahtan korkar ve onun dışındakilerden korkmazlar. İşte bunlar HİDAYETE erenlerden olabilirler… (İbni kesir.Cilt.7s.3434-3436.) Sahih bir senedle Selmanı Farisi den rivayet olunduguna göre Hz. Peygamber (sav) : ** Evinde abdest aldıktan sonra Mescide gelen kimse Allahu Tealanın misafiri olur. Ziyaret edilenin hakkı misafirine hizmet etmektir… diye buyurmuştur .Taberani.**

 

Namazı Cemaatla camii’de kılmanın çok büyük ecir ve sevabı vardır. Peygamber efendimiz bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Bir kimsenin Cemaatla kılmış oldugu Namazın sevabı, çarşıda ya da evinde kılmış oldugu Namazdan yirmi beş kat daha fazladır… (Buhari,Muslim) ** Bir Müslüman artık en evvel beş vakit Namaz olmak üzere, mükellef, sorumlu ve mesul tutuldugu Dini egitimini, ögrenimini, Manevi hareket merkezi olan Mescidlerden alacaktır. Camiilerde her Müslüman Dininin temsilcisi, Dininin görevlisi olacaktır. Bilenler Gücünün yettiği kadar, imkânların elverdiği derecede, emri bil mâruf ve nehyi anil münker yapmayı kutsal bir görev ve sorumluluk olarak yükleneceklerdir. İslam dininde Peygamber efendimizin umuma açık olarak ashabı ile birlikte namaz kıldıgı ilk mescid Hicret esnasında inşa edilen * KUBA * mescididir.

 

Hicretten sonra Hz. Peygamber (sav) Medine de MESCİDİ NEBEVİ yi inşa etti. Bu iki mescidin inşasında Peygamber efendimiz (sav) bilfiil çalışmıştır. Buharinin Mescidi nebeviden sonra içinde CUMA namayı kılınan ilk mescidin * CUVASA * mescidi olduguna dair rivayeti vardır. Cuvasa mescidi Mekke ve Medine yöresinde olmayıp bugünkü Riyad ve zahran arasındadır. Burada hemen ilave edelimki; Kâbe-i muazzamadan sonra Peygamber efendimizin (sav) Ebu Zerri Gıfariye (ra) anlattıgına göre MESCİDİ AKSA yapılmıştır. Bu iki mescid Hz İbrahim (as) ve Hz. Süleyman (as) dan çok öncelere dayanmaktadır. Yön olarak kıble Kabeye döndürülünceye kadar yapılan Mescidi Nebevinin kıblesi Kudüse dogru yapılmıştı.

 

MESCİDİ NEBEVİ nin tavanı hurma dalları, direkleri ise hurma agacı gövdesinden yapılmıştı. Hayber in fethinden sonra Müslümanların sayısı çogaldıgı için Peygamber Efendimiz (sav) mescidi genişletti. MESCİD sadece ibadet mahalli- ibadet yeri degil, aksine ibadetin yanında siyasi ve içtimai hayatın merkezi idi. Peygamber efendimiz (sav) elçileri mescidd de kabul eder ve devlet işlerini oradan idare ederdi.İslam cemaatına Dini ve Siyasi işler hakkında Minber de okudugu Hutbesiyle mescidde bilgi verirdi. Her türlü kararlar MESCİD de alınırdı.

 

Buna ilaveten sonraları Camii’lerin, Mescitlerin İlim adamlarının toplantı yeri olarak kullandıklarını söyleyebiliriz. Nitekim Tefsir ve Hadis Alimleri CAMİ ve MESCİD leri kendilerine karargah edinmişlerdi. Sonra Mescid ler Arab dili ve Akaid dersi aldıkları egitim kurumları olarak ta kullanıldı. Bunun yanında * KADI * lar da duruşmaları için MAHKEME olarak camileri kullanmışlardır. Sözün kısası DİN ile DEVLET idaresi birbirinden ayrı olmayınca cami, Umumi işlerle ilgili mühim-önemli işlerin görüşüldügü ve yayıldıgı MERKEZ olmuştur.

 

Osmanlı toplumunun sosyal ve kültürel bakımdan gelişmesinde önemli rolü bulunan müessselerden biriside Camii’lerimiz, Mescitlerimizdir. Tamamen vakıflara baglı olan Camii ve mescit’ler, mimari yapı olarak dini eserlerin başında gelirler. İbadet, egitim, kaza (yani Yargı, mahkeme) ve şura gibi toplantıların yeri olarak inşa edilen camiilerin gördügü hizmetler küçümsenemeyecek kadar önemlidir. Osmanlılarda mahallenin idare merkezi ve imamların karargahı Camii’ler ve Mescitler’di.

 

Sosyal müesseselerin başında zikredilen, hem ibadet yeri hemde cemaatın toplu bulunması sebebiyle memleket, muhit ve mahalleye ait işlerin görüşülüp karara baglandıgı yerlerdi camiil’erimiz ve mescit’lerimiz. Bu yüzden sosyal bir yapı olarak büyük bir öneme – ehemmiyete haizdi. Bunun içindirki, Osmanlılarda camii, Mescit, Mahallenin odak noktasını teşkil ediyordu. Camiilerin etrafında bazan geometrik bir düzen içinde, bazanda yerin konum ve özelligine göre çok defa da belli bir estetik- güzellik dikkate alınarak evler cami etrafına serpiştirilirdi.

 

Bu evlerden başka en önemli bina medreseler idi. Camii yaptırmak isteyen hayır sahibi Vakıf topraga agaç diker gibi binasını tek başına, yalnız ve garip bırakmazdı. Öyleki yaptırdıgı ibadet haneye sosyal ihtiyaçları karşılayacak canlı bir organ karakteri vererek onu , medresesi, imareti-aşevi,mektebi, hamamı ve diger müştemilatı-sosyal ihtiyacı gderecek yapılar ile bütünleştirirdi. Bunun için Osmanlı şehirlerinde Vakıf tesisleri önemli- ehemmiyetli kuruluşlardı.

 

Kardeşlerim buraya kadar Cami ve mescitlerimizin tabir caizse dışını gördük şimdide Camii içerisinde nasıl hareket edecegiz cami adabımız nasıl olacak ona bakalım inşaallah… Camiye girenin orada namazi bekliyenlere selâm vermesi iyi olur. Eğer Kur’an-i kerim okunuyorsa, dinlemeliyiz. Sabahin sünnetini evinde kılıp gelen kimse de, camiye gelince, konusmaz, sesli olarak bir sey okumaz. Camiye girince ön safa doldurmalı, yaslilar var diye geride durulmamalıdır.

 

Birinci safta yer varken orayı doldurmalıyız. Bir Hadis-i şerif mealen şöyle: **(En hayirli saf, ilk saftir. Sevabi en az olan da geri saflardir.) (ilk safin fazileti bilinseydi, oraya geçmek için kura çekilirdi.)(Namaz kilarken ilk safta durmak iyi kimselere nasib olur.)(Allah ve melekler ilk safta namaz kilanlara, salât ve selâm eder.)

 

Cennete girmek için ne yapacagini soran bir zata, Peygamber efendimiz (müezzin veya imam ol) buyurdu. O da (yapamam) dedi. (Öyle ise namazini ilk safta kıl) buyurdu. Ön safa geçerken kimseyi incitmemeli. Hadis-i serifte, (Halki incitmemek için ön safa geçmiyen, iki misli sevaba kavusur.) ** buyurulmuştur Peygamber efendimiz mescidin sag tarafinda bulunmanın daha sevap oldugunu söyleyince, Eshabı kiram, mescidin sag tarafını doldurmaya basladı. Sol tarafta açıklık kaldı.

 

Bunu gören Peygamber efendimiz (Mescidin solundaki açıklığı dolduran, iki misli sevab kazanır.)buyurdu. Demek ki, önce sag tarafa durmak sol tarafa durmaktan daha sevaptır. Solda bosluk kalirsa burayı doldurmak sag taraftan daha sevaptir. Büyük camide cemaat bir saf da olsa, yine sık durmak gerekir. Saf’ların sık olması, rahmetin gelmesine sebep olur. Saflar sıklaştırıp omuzlar birbirine sıkıca degmelidir. Ashabı kiram safta çok sık durdugundan ilk önce elbiselerinin omuzları eskirdi.

 

Bir Hadis mealen şöyle:**(Namazda omuz omuza sık durun. Açıklıkları kapatın ki, seytan girmesin!)

(Hak teâlâ safı sıklaştırana rahmet eder…** Mescide girince, farz veya baska namaz kılınınca, tahiyyat-ül-mescid namazi da kilinmis olursa da, sünnete veya farza baslarken, (Vaktin sünnetine ve tehiyyetülmescid namazina) diye niyet edilirse, niyetinin de sevabını almış oluruz inşaallah. Sünnet ile farz arasinda duâ, sure veya üç ihlas okumamalidir. Hele bunu adet hâline getirmek bid’attir.

 

ibadetlere ilave yapmak dini degistirmek olur. Hadis-i serifte, (ibadetleri bizim gibi yapmiyan bizden degildir) buyuruluyor. Peygamber efendimiz nasil ibadet etmisse, mezhebimiz bunu nasil bildirmisse, o sekilde ibadet edilir. Cuma günü imam minbere çikinca sünnete baslamak da mekruhtur.Camiide Temizlige riayet esastır. Örneğin Sogan, sarmısak gibi kokulu sey yiyerek, camiye gelmek de dogru degildir. Yagli, kirli ve pis kokan iş elbisesiyle, kirli ayakla camiye gelip cemaatı rahatsız etmemelidir…

 

Camide oturmak sevabtır. Camiye kötü niyetle, mesela ayakkabi çalmak için giren, günah islemis olur.

Caminin Allahin sevdigi yer oldugunu düsünen kimse, burayi ziyarete de niyet ederse sevabı daha çok olur. Namaz kilmayı beklemek için, camide itikaf edip ahireti düsünmek için, vaaz dinlemek için de niyet ederse, her niyeti için ayri sevaba kavusur. Mecbur kalmadıkça camiide ders halkasında iken orası terk edilmez. Malum ihtiyaçlar daha önce giderilir ve ibadet niyyetiyle ders sonuna kadar oturulur…Tabiiki cami adabı bu saydıklarımızla sınırlı degildir…Biz sadece bir kaç örnek vermiş olduk…

 

Müslümanların hayatı ile mescid ve camilerimiz arasında sıkı bir bağ vardır. Peygamber efendimizin lisânıyla gönlü mescide bağlı olan gençler övülmüş, cemaatle namaz teşvik edilmiş, cemaatle kılınan namaz yirmi yedi derece üstün tutulmuştur. Orada yüksek sesle konuşmak, alışveriş yapmak doğru değildir. Ancak bu demek değildir ki oralarda sadece belli konuşmalar yapılır, müslümanların dünya işleriyle ilgili konuşulmaz. Şüphesiz müslümanların bir araya gelme yeri olan mescidlerde müslümanların sorunlarından konuşulmaksızın söz açmak mümkün değildir.

 

Dünya kelâmı konuşmadan, ibâdet de eksik olacaktır; âhirete ancak dünya kapısından geçilebileceği için, dünya kelâmının hayırlıları, hayırlı yerlerde daha çok konuşulacaktır. Müslüman toplumu ve onlardaki İslâmî hayatı ve şuuru mescidler ayakta tutar. Mescidler bu görevlerini yapamaz duruma gelince, sıradan birer bina durumuna veya tarihî eser konumuna düşerler. Bugün bazı ülkelerdeki mescidler, devlet kurumu gibi, resmî daire şeklinde işlev görmekte, oradaki tüm faâliyetler, tâğûtî rejimler tarafından ücretli köleler eliyle ve resmî kanunlarla belirlenen esaslarla yönlendirilmektedir.

 

Gayrı müslimlerin eline geçen İslâm topraklarındaki mescidlerin pek çoğu yakılıp yıkıldı veya amaçları dışında kullanılır oldu. Onlardan geriye ya birer enkaz, ya da hazin hâtıralar kaldı. Bize düşen görev camiileri, mescidleri amacına uygun kullanmak, görünür veya görünmez işgalle, amacından saptırılan mescidleri kurtarmak ve mescidleri hayatımızın merkezine yerleştirip kurtulmaktır.

Mescid ve Camiilerimiz Müslümanların kontrolünde olmalıdır…

 

İbâdet yerleri olan mescid ve camiilerimiz günahkâr kimselerin elinde olmamalıdır; aksine, Allah’tan korkanların yönetiminde olmalıdır. Müslümanların kontrolünde, Allah’ın dininin topluca ikamesi için hareket merkezi olan mescid, müslümanların kontrolünden çıktığı zaman müslümanlar için en büyük tehlikelerden biri olacaktır. Çünkü mescid, müslümanların buluştukları, dertleştikleri, yardımlaştıkları, kendi meseleleri ile ilgili kararlar aldıkları, kâfirlere karşı stateji belirledikleri bir sığınak, bir kale, İslâm devletinin bir yönetim yeridir. Allah’la beraber oldukları, Allah’ın emirlerine imza attıkları bir yerdir.

 

Câmilerin birçok fonksiyonu yanında, en önemli ve olmazsa olmaz özelliği müslümanların kontrolünde olmasıdır. Câminin müslümanların kontrolünde olması demek, orada müslümanların sadece namaz kılmaları demek değildir. Câmide okunan hutbenin sadece Allah’ın hâkimiyetini tescil yönünde okunması, Allah düşmanlarına karşı alınması gereken tavrın takınılması, müslümanlar üzerindeki oyunların bozulması ve daha önemlisi, Allah’ın dinine gerçekten inanan, Allah’a hiçbir şeyi şirk koşmayan, tâğûtî rejimi kuvvetlendirmek için insanlara telkinde bulunmayan, zâlimlere tavır alınması gerektiğini gösteren samimi müslümanlar tarafından idare edilmesidir.

Bir mescidin “Dırar” olmasının yani zararlı olmasının temel sebebi, taşının, halısının, binasının kâfir eliyle yapılması değildir. Sözgelimi, Ayasofya gibi nice mescidler, ilk yapılışlarında tümüyle farklı şekilde ve başka niyetlerle yapılmış olsalar da, müslümanların kontrolünde gerçek mescid halinde kullanılmasında hiçbir sakınca görülmemiştir. “Dırar” denilmesinin asıl sebebi, Allah’ın dininden başka din icad edenlerin mü’minler için tuzak kurmak, onları birbirine düşürmek, aralarına tefrika sokmak ve Allah’ın dinini hükümsüz bırakmaktır. Yani, İslâm’a ve müslümanlara zarar vermektir. Asıl üzerinde kafa yorulacak meselede budur diye inanıyoruz…

 

Mescidin ve Camiilerimizin gerçek anlamda işlev üstlenmesi için, kuruluşunun Allah rızâsı ve takvâ üzere olması ve arınmayı biricik gâye edinen insanların orada toplanması gerekmektedir. Riyâ, gösteriş ve dünyevî çıkar için yapılan mescidlerden hayır gelmez. Böyle mescidlerde toplananların gâyesi Allah’a varmak için arınma olmaz. Bu tür mescidler, mü’minler arasında tefrika çıkarmak, insanları gözetlemek ve fitne yaymaktan başka bir işe yaramaz. Böyle mescidler, dırar mescididir, yani zararlı mescidlerdir…

 

İslam toplumunda Mescide yüklenen işlev, onu maddi ve manevi yönlendirme kılar inancına bir daha vurgu yapıyoruz. Örneğin MESCİDİ NEBEVİDE Rahman Peygamberi (sav) fecrin başlangıcından, gecenin karanlığına kadar Kur’ana inanan en hayırlı mü’minlereKur’anla İmam’lık yapmayı nasib etti. Peygamber efendimiz (sav) Ashabı kiramı Mescidi nevbevide semavi bir eğitimle terbiye etti…

 

Bilindiği gibi Peygamber efendimiz (sav) Medineye ulaştığında ilk işi orada MESCİD inşa etmesi olmuştur. Bu bize İslamda mescidin önemini gösterir. İslamın bütün ibadetleride; Nefsi temizlemek, âhlakı güzelleştirmek ve Müslümanlar arasında yardımlaşma duygularını geliştirmektir. Cuma ve Bayram Namazları ise İslam toplumunun, birliğinin hedeflerinin, takva ve iyilik üzerinde yardımlaşmalarının bir güç göstergesidir.

 

Şüphe yokki; Mescidin, Müslümanların hayatında sosyal ve psikolojik olarak büyük tesiri vardır. Mescidde müslümanların safları sıklaşır. Nefisleri terbiye edilir, akıl ve kalpleri uyandırılır, Müslümanların problemleri mescidde çözülür, Müslümanların birbirlerine bağlılıkları mescidde dahada aşikar olarak müşahade edilir. İslamda Mescidin tarihi gösteriyorki; İslam orduları yeryüzünü hidayete kavuşturmak için Mescidlerden hareket etmişlerdir…

 

Unutmayalımki; Hidayet nuru Müslümanlara ve Cami ve mescitlerden ulaşmıştır. İslam medeniyetinin tohumları Mescidlerde ve Camiilerde filizlenip büyümüştür. Sahabeyi kiramdan Hazreti Ebubekir, Hazreti Ömer, Hazreti Osman, Hazreti Ali, Halid bin Velid, Saad bin ebi Vakkas, Ebu Ubeyde bin Cerrah Radıyallahu anh başta olmak üzere İslam tarihinin büyükleri Medreseyi Muhammediyye olan, Mescidi Nebevi’nin talebeleridir…

 

İslamda Camilerimizin ve Mescidlerimizin bir özelliği ve güzelliğide: Her hafta hatibinin lisanında HAK sözün haykırılması ve aktivite kazanmasıdır. Kötülüğü reddetme, iyiliği emir, hayra davet, gafletten uyandırma, toplanmaya çagrı, zalimleri protesto veya tağut’lara ihtar, hep bu ibadet mahallerinden gelen sesin işlevidir. Bu ğayret ve çabayı her zaman zinde ve diri tutan Müslümanlar inanıyorumki Allahın izni ile mutlaka kazanacaklardır.

 

Allah Celle şanuhu, gerçekten iman edip sâlih amellerde bulunan mü’minleri, şirkten uzak kalmaları şartıyla yeryüzünde iktidar sahibi yapacağını vaad etmiştir. Bu vasıftaki mü’minler, yeryüzünün vârisleridir. Allah, onlardan yeryüzünü mescid edinerek kendilerine verilen miraslarına sahip çıkmalarını istemektedir. O yüzden mü’minler yeryüzü mescidindeki her çeşit şirk ve küfür unsurlarına tavır almalı, bütün yeryüzünden fitneyi kaldırmak için her çeşit yolla savaş vermelidir…

 

Müslümanlar, Allah’ın hâkimiyetinin tüm yeryüzü mescidinde geçerli olması için tüm imkânlarıyla gayret etmelidir. Mü’minler, hem çevrelerindeki „mescid“ adındaki mâbedlerine sahip çıkmalı ve hem de tüm yeryüzü mescidine „mescid“ özellikleri kazandırarak sahip çıkmalı, mescidlerdeki putları devirmelidir. Birer pislik olan müşrikler yeryüzü mescidini işgal ettiklerinden, tüm putlar ve putçulardan, tâğut ve zâlimlerden mescidlerimizi kurtarmadığımız sürece köleliğimiz devam edecektir.

 

En kutsal yerlerini müşriklere teslim eden kimselerin kafalarının ve gönüllerinin de hür olduğu, evlerinde ve işyerlerinde, sokaklarında ve caddelerinde özgürce İslâm’ı yaşayabilecekleri düşünülemez. Hayatın ibâdet haline gelebilmesi için, ortamın mescid halinde olması lâzımdır. Mescidlerin de insanı kurtarması için takvâ mescidi olması olarak nitelendirilmeleri bu Mübarek mekanlarda, ibadet edilen ve Allahın dininin ögrenildiği medreselerde, dershanelerde Allahın Kitabı ve Rasulünün sünneti seniyyesi ışığına uygun, Nur’lu bir hayat yaşamamıza bağlıdır…

 

Peygamber efendimizle (sav) başlayan ders halkaları degişik ilim dallarını da içine alarak yüz yıllarca Camilerde, mescidlerde devam etmiştir. Peygamber efendimiz (sav) zamanında degişik sosyal amaçlar için de kullanılan mescid (camii) bir çok müessesenin temelini oluşturmuştur. Zamanla Camiilere sıgmaz hale gelen bu müesseseler daha sonra külliyeleri meydana getirmiştir. Zamanla Camiiler herkesin okuması için eserlerinin bir nüshasını buralara bırakan müellifler – İlim adamları sayesinde bir KÜTÜPHANE hizmetide vermişlerdir.

 

Satın alınan kitaplarla zenginleştirilen bu kütüphaneler * HAFIZI KÜTÜB * adı verilen memurlarca idare ediliyordu. Böylece camiiler ruh ve maddenin bütünleştigi bir merkez durumunu muhafaza ediyordu. Geçmişte MESCİD ve Camiilerimiz bir İslam kültür sarayıdır. Orada edebi konuşma ve yarışmalar yapılır, şiirler okunur, mescid siyasi meselelerin müzakere edildigi bir istişare meclisi, diplomatik görüşmelerin yapıldıgı bir resmi toplantı salonudur.

 

Mescidler, Bir ilim meclisi , egitim ve ögretim müessesesi olarak kuruldugu andan itibaren orada ders halkaları oluşturulmuş, yüksek seviyede egitim ve ögretim verilen bir kuruluş mahiyetini almıştır. Peygamber efendimizin mescidi, Başta Kuranı Kerim, Akaid, Hadis, Fıkıh, Tefsir gibi mühim – önemli ilimlerinögretim kaynagı olmuştur. Biz Müslümanların Şükürler olsunki artık çok büyük imkanlarımız vardır. İlim tahsili için, bol bol kitap okumak için zamanımız da yeteri kadar vardır. Olmazsa istirahatlerimizden kısıp kendi kendimizi yetiştirmek ve geliştirmek zorunlulugumuz vardır.

 

Müslüman birey tabiidirki; Hem DİN kültürüne, Dini ilimlerin bütün şubelerine vakıf olmalı, hem de genel kültür konusunda bulundugumuz yerin standartlarının en üst seviyesine ulaşmak zorundadır. Bizler Müslümanların, yeterli sayıda, çok vasıflı, çok güçlü, çok üstün, çok başarılı din hizmetlisi yetiştirmesini bekleyecek olursak daha çook zaman kaybederiz. Tek tek Cemaat müntesiplerinin ilmine, Edebine, ahlakına, karakteristik yapısına ve kişiliğinin oluşmasına aşırı hassasiyet gösterip elimizden geldigi kadar talebeligimizi yürütmemiz icap etmektedir.

 

Bizler üzerimize düşeni zamanında yapalım. Allah kuluna vekildir. Bilgi, aksiyon-hareket ve karakteristik yapı olarak talebeligi hakkıyla başarırsak o bize kafi gelir inancını taşıyoruz. Çünkü ne denilmiş ögrenmenin yaşı yoktur, Talebelik te ömür boyu devam edecektir. Tabiiki herkes bildiginin hoca’sı olacaktır. İlmin sonu yoktur ama öncelikle; Her Müslüman, kendisinin lehinde ve aleyhinde olan temel ve zaruri dini bilgilerini yani İlmihâlini (Akaid, Taharet, İbadetler, Muamelât, Ahlâk esaslarını) öğrenmeye çalışmak durumundadırlar.

 

Ögrenenler de ögrendigini anlatma gayretiyle Hareket merkezlerimiz Darul Erkam’lardan, Camii’lerden, Mescid’lerden Müslüman’lara faydalı olma yolunda inşaallah çaba sarfedecegiz nereden başlayalım denilirse mesela: Hiç Namaz kılmayanları önce Cuma Namazlarına davet edecegiz. Haftada bir sadece Cuma namazı kılanları beş vakit Namaz kılmaya yönlendirecegiz. Bu tür Teblig vazifelerimizi ifa ederkende, beş vakit Namaz kılanları Camiye, Cemaate İslam davasının manevi hareket merkezleri olan Mescidlere davet edecegiz.

 

İslam davasının özüne inerek konusunda ciddi, planlı, programlı, tesirli çalışmalar, Teblig faaliyetleri ve telkinler yapmakta Farzı kifaye olan sorumluluklarımız dahilindedir. Bu konuda ALLAH kulunun yardımcısıdır düşüncesiyle hareket edecegiz inşaallah. Bu konuda anlatanlarda, dinliyenlerde çok dikkatli olmak zorundayız. Çünkü anlatan kişinin ifadeleri Kuranı kerim ve sünneti seniyyeye dayanıyor. Yani dinimizin birinci ve ikinci kaynağına… Bu yüzden hem anlatanın hemde dinleyenin çok hassas davranması gerekmektedir…

 

İlim meclisleri çok faziletlidir. Mümkün olduğu kadar ilim meclislerine katılıp mecburiyet yoksa sonuna kadar dersi dinlemek esastır. Bunun aksine hareket etmek büyük vebali beraberinde getirir. Sözümüz tabiiki camii’ye, dershaneye gelenleredir. Zaten gelmeyenlere her hangi bir şey söylemek bizleri aşar bizler ancak nasslar ve rivayetleri anlatır, teşvik ederiz. Dilimizin döndüğünce tebliğ görevini ifa etmeye ğayret sarfederiz. Yalnız ders dinlemeye gelenler Camiiye, cemaata katılanlar camii cemaat adabına dikkat etmek zorundadırlar…

 

Allah ondan razı olsun, Rivayeti Ebu Vâkıd Leysi anlatır mealen şöyle: Bir defasında Peygamber (sav) , ashabdan bir toplulukla bir arada oturmakta ve onlara bir şeyler anlatmakta idi. Bir ara, dışardan üç kişi geldi. Bunlardan biri, oturanların halkasında bir aralık gördü ve hemen oraya oturdu. İkinci şahıs, oturmakta olanların arka tarafına oturdu. Üçüncü şahıs ise hiç oturmadan dönüp gitti. Rasulullah (sav) konuşmakta olduğu sözlerini bitirdikten sonra tekrar söze başladı ve şunları söyledi:

 

** Size üç kişinin durumundan bahsedeyimmi ? Halkadakilerin arasına oturan birinci şahıs Allaha sığındı. Allah’ta kendisini himayesine aldı. Halkadakilerin arka tarafına oturan ikinci şahıs, başkalarına eza vermiş olmaktan utandı ve bulunduğu yere oturdu. Allah’ta kendisine hayâ ile muamele etti. Oturmayıp geri dönen şahsa gelince, o Allahtan yüz çevirdi. Allah’ta ondan yüz çevirdi…**

 

Allah ondan Razı olsun Abdullah bin Mesud mealen şöyle buyurdu:* Salih dost, tıpkı MİSK taşıyıcısına benzer. Taşımakta olduğu Misk’ten sana vermese bile, kokusu mutlaka sana gelir. Kötü arkadaş ise demirci’ye benzer. Döğmekte olduğu demirden veya ocağından fırlayan kıvılcımlar seni yakmasa bile dumanı seni rahatsız eder…*

 

Bir hadisi şerifte Peygamber efendimiz (sav) mealen şöyle buyuruyor: ** Her ne zaman bir topluluk, şanı mübarek ve yüce olan Allahı zikretmek üzere bir yerde toplanır ve oturursa bir nida’cı gökten mutlaka nida eder ve derki: Kalkınız, kötülükleriniz iyiliğe çevirildi. Bütün günahlarınız bağışlandı. Her ne zamanki bir topluluk Allahı zikretmek üzere bir yerde toplanırsa onlarla birlikte Meleklerden bir toplulukta mutlaka orada bulunur ve onlarla birlikte zikre katılır…**

 

Allah Rahmet eylesin Şakik Zahid mealen şöyle diyor: * Benim sohbet meclisime gelenler oradan ayrılırken şu üç hal’den birinde bulunurlar. Sırf kafir olanlar, sırf münafık olanlar, sırf Mü’min olanlar… Ben sohbetim esnasında Allahın ve Rasulünün emirlerinden ve yasaklarından bahsederim. İşte bu esna’da: Benim söylediklerimin doğruluğunu tasdik etmeyenler sırf kafir olarak meclisten ayrılırlar. Benim söylediklerimden kalbi daralanlar sırf MÜNAFIK olarak meclisten ayrılırlar. Günahlarından dolayı nedamet yani pişmanlık duyupta bir daha günah işlememeğa azmedenler ise Sırf MÜ’MİN olarak meclisten ayrılırlar…*

 

Denilmiştirki: Hakiki alimlerle sohbet etmek, oturup kalkmak, kişinin dini ve ruhu için bir merhem, ilaçtır. Bedeni için de süs’tür. Kötü, fasık insanlarla sohbet etmek, oturup kalkmak ise kişinin din ve ruhu için bir cerahat’tır, yara’dır. Bedeni için bir kusurdur. Peygamber efendimiz (sav) bu mana’da bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: **Alimin yüzüne bakmak ibadettir.Kâbe’ye bakmak ibadettir. Kur’ana bakmak, okumak İbadettir…**

 

Lokman Aleyhiselam, oğluna ettiği meşhur nasihatlerden birinde şöyle buyurur: ‘’ Oğlum, Allahı anmakta olan bir topluluk gördüğün zaman onlarla birlik ol. Zira, böyle bir topluluğun arasına giren sen, eğer alim birisi isen ilminin sana faydası dokunur. Eğer cahil birisi isen onlar sana ilim ögretirler. Hem umulurki, şanı mübarek ve yüce olan Allah onlara Rahmeti ile nazar eyler ve onlarla birlikte bu rahmetten sana da isabet eder…

 

Eğer Allahı hatırlamayan bir toplulukla karşılaşırsan sakın onlarla birlikte olma. Zira böyle bir durumda, eğer sen alim birisi isen ilmin sana fayda vermez. Eğer cahil birisi isen düşüşün daha da artar. Hem muhtemeldirki, Allah onlara gazab ile nazar eyler de onlarla birlikte bu gazabdan sana da isabet eder…

 

Bizlerde elimizden ve dilimizden geldiğince birbirimize Lokman Aleyhiselamın ogluna verdiği Öğüt, nasihat ve vaazlarla iyiye, güzele ve doğru olana yönelecegiz inşaallah… Câmilerimizle ilgili büyük problemlerimize rağmen, müslüman gençlerin câmileri terk etmeye haklarının olmadığı kanaati taşıyoruz. Şuurlu genç müslümanlarla câmi arasındaki ilişki, bebekle anne arasındaki bağ gibidir. İkisinin birbirinden koparılması her ikisinin de perişan olmasına sebep olacaktır Allah korusun.

 

Mabetlerimize yeterli hassasiyeti göstermediğimiz müddetçe sağlıklı şekilde yaşayamayız. Câmiilerimiz, mescitlerimiz, dershane ve Medreselerimiz Tevhidi esas alan eğitimle asli görevlerini yapmayı hedef alırlar inşaallah ancak Tevhidi amaçlayan gençliğin manevi kurtuluşu bu şekilde gerçekleşecektir ümidini taşıyoruz…

 

Mescitlerimizden ve câmilerden koparılan gençler de öksüz kalacak, temel ihtiyacı olan „mescid anası“nın sütünden, onun kucaklayan ilgi, sevgi ve şefkatinden mahrum olmaması için elimizden gelen gayretin gösterilmesi zaruridir inancını taşıyoruz… İstikbalde, Gelecekteki İslâm inkılâbı, câmilerin yeniden kazanılması ile, halkın inancını bilmesi, ona sahip çıkması ve liyâkatini yükseltmesi ile mümkün olacaktır. Câmilerini kazanamayan insanların neyi kazanabilecekleri sorgulanmalıdır.

 

Câmilerine sahip çıkamayan insanların hangi değerlerine sahiplik yapabilecekleri düşünülmelidir. İslâm’ı sosyal ve siyasal hayata hâkim kılma mücâdelesinde, İslâmî değişim ve dönüşüm projesi için en doğal müttefiklerimiz olan veya olması gereken imam ve cemaatle uzlaşamıyor, mesajımızı onlara ulaştıramıyor, onlarla anlaşacak bir yol bulamıyorsak, böyle bir anlayış, câmi ve cemaatten önce kendi tavrımızın sorgulamasını gerektirmektedir. Dinimize sahip çıkalım, İslami degerlerimizi, mukaddesatımız anlattığımız Camiilerimize, mescitlerimize sahip çıkarsak aslında kendi kendimize sahip çıktığımızın bilincine varalım inşaallah…

 

Peygamber efendimiz (sav) bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: **Her kim ilim istemek için bir yola girerse, cennet yollarından birine girmiş olur. Ondan hoşlandıkları için, melekler ilim arayanın üzerine kanatlarını gererler. ilim isteyene, göklerdekiler, yerdekiler ve sudaki balıklar bile günahının affı için yalvarırlar. Alimin ibadet edene üstünlüğü, dolunayın yıldızlara üstünlüğü gibidir. Alimler, hiç şüphe yok ki, peygamberlerin mirasçılarıdırlar. Peygamberler, ne dinarı, ne de dirhemi miras bırakmışlardır. Onların mirası ilimdir. Kim o ilmi alırsa, çok büyük bir nasibi elde etmiş olur…Ebû Derda (ra)Tirmizî…**

 

Muaz Radıyallahu anh’ın Rivayet ettiği hadis mealen şöyledir: **Koyunun kurdu gibi, şeytan da insanın kurdudur. Sürüden ayrılan ve uzaklaşan koyunu nasıl kurt kaparsa, şeytan da cemaatten uzaklaşan insanı öyle kapar. Onun için tenha yollardan uzak durun, cemaatten, topluluktan ve mescidlerden ayrılmayın…Ahmed.**

 

Allahım İmar etmeye çalıştıgımız Manevi hareket merkezlerimiz olan Mescidlerimizi, Dershanelerimizi, bu kutsal mekanlarımızı hayırlı ve bereketli çalışmalarımızda bütün Müslümanlara sevdir. Senin adıyın anıldıgı yerlerin artırılması çalışmalarımızda bizlere gayret ver güç ver, kuvvet ver.

 

Bu ugurda bizleri haktan ve hakikatten ayırma. Bize hakkı ve hakikati göster. Bize hakkı ve hakikati yaşat. Bize hakkı ve hakikati sevdir. Bizi hakka ve hakikate teslim olan kulların zümresine dahil eyle. Bizi batıl inançlardan, hurâfelerden, dalaletten, her türlü sapkınlıktan, Tevhid inancıyla bağdaşmayan yanlış inanışlardan ve yanlış yönelişlerden koru. Bizleri ehli sünnet vel cemaattan, senin dosdogru yolun olan sıratı müstakimden ayırma. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…

 

Sermedkadir…LU…22.12.2018…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.