Mukaddesata Saygı ve Hürmet

Rabbimiz Ahzab suresi ayet.35.te melaen şöyle buyurmaktadır: *** Müslüman erkekler ve müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, taata devam eden erkekler ve taata devam eden kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, mütevazi erkekler ve mütevazi kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden erkekler ve zikreden kadınlar var ya; işte Allah, bunlar için bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır…***

Mukaddes kelimesinin çoğulu; kutsal, mübarek, kutlu ve temiz şeyler; Allah Teâlâ ile ilgili olan ve manevî bir büyüklüğü bulunan kutsal, pak değerler. Cenab-ı Allah ve O’nun isimleri, kitapları ve peygamberleri kutsaldır. Din, îman, ibadetler, Kâbe, cami ve mescitler ve bunlarla ilgili olan herşey de mübârek ve kutsaldır. Mukaddesâta saygı göstermek bütün müslümanların kaçınılmaz görevleri arasındadır. Bu saygının şekli mukaddesâtın hüviyetine göre değişir.

Cenâb-ı Hak’ın mübârek isimlerinden biri anıldığında „celle-celâlühû“ veya „teâlâ“ gibi bir ifade kullanmak, Kur’ân-ı abdestli olarak ele almak, hayırlı her işe besmele ile başlamak, Peygamber Efendimizin (sav) ismi okununca salât-ü selâm getirmek, diğer peygamberlerin ismi geçince „aleyhisselâm“, bir sahâbeden bahsedildiğinde „radıyallahü anh“ demek, İslâm terbiyesinin gereğidir.
Rabbimiz Rum suresi ayet.31-32.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Allaha yönelerek Ona karşı saygılı olun ve namazı kılın. O müşriklerden (olmayın ki) onlar, dinlerini ayırıp öbek öbek olmuşlardır. Her grup kendilerindekine güvenmektedir..***

Mukaddesata Saygı: Yüce Allah ile ilgili olan, din yönünden pak ve temiz bulunan, manevi büyüklüğe sahip şeylere “Mukaddesat” yani Kutsal Şeyler denir.Yüce Allah mukaddes olduğu gibi, onun bütün isimleri de mukaddestir. Öyle ki, onun bir yüce ismi de “Kuddüs”dür.Yine, Yüce Allah’ın kitapları, peygamberleri ve velileri de birer kutsiyet kazanmışlardır. İslâm ibadetleri bütünüyle birer mukaddes görevdir. İslâm mabetleri,müslümanların ibadet ettikleri yerlerde de mukaddes ve mübarek yerlerdir.

Rabbimiz yine Bakara Suresi ayet.114.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** Allah’ın mescidlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır…***

Biz müslümanlar, bütün mukaddes varlıklara -son derece- saygı ve hürmet etmekle mükellefiz. Mukaddesata saygı ve hürmet etmeyen kimse, ruhu sönmeye başlamış, yüksek duygulardan yoksun kalmış, gaflet içine düşmüş bir insan demektir. İnsanlık değerini kaybetmiş demektir.Mukaddesata yapılacak hürmet ve saygının şekli, mukaddesatın hüviyet ve mahiyetine göre değişir. Biz burada bunların bir kısmına işaret edeceğiz inşaallah. Önce Besmele: „Bismi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîym“ sözünün kısaltılmış şekli. Hayırlı ve helâl bir işe başlarken, Allah Teâlâ’nın adını anmak ve bu adla işe başlamak anlamına gelir besmele.

Kısaca besmele dediğimiz ve „Rahman, Rahim olan Allah’ın adıyla“ anlamına gelen Bismi’llahi’r-Rahmani’r-Rahim’in Kur’aân-ı Kerîm’den bir ayet, yahut bir ayetin bir kısmı olduğu anlaşılmaktadır. İşime, Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla başlıyorum. O’nun emriyle ve O’nun için bu işin başındayım ve O’nun adına teşebbüste bulunuyorum, O’nun emriyle yapıyorum. Çünkü bu başladığım işin tamamlanmasında gerekli olan kuvvet ve kudret O’rıun tarafından bana verilmiştir ve O’ndandır.

O bana bu kuvvet ve kudreti vermezse ben bu işi tamamlayamam. Helâl ve hayırlı bir işe başlarken, Allah’ın adını anmak, her müslümanın üzerinde titizlikle durması gereken görevlerindendir. Kur’an-ı Kerîm’de buna işaret eden pek çok emirler, vardır. Herhangi mukaddes bir ibadete veya hayırlı bir işe başlayacağımız zaman, Yüce Allah’ın adını anarak Besmele okumamız gerekir. Peygamber efendimiz (sav) Bir hadisi şerifte mealen şöyle buyurmuştur: ** Herhangi hayırlı bir işe Bismillah sözü ile başlanmazsa, o iş bereketsizdir, güdüktür…**

Yüce Allah’ın İsimlerine Hürmet: Cenabı hak ali imran suresi ayet.102.de mealen şöyle buyurmaktadır: ***Ey inananlar Allaha geregi gibi saygılı olun.ancak Müslümn olarak can vermeye bakın…***Yine Rabbimiz Bakara suresi ayet.102.de mealen şöyle buyurmaktadır: ***Eger insanlar Allah saygılı olsalar,allah katından alacakları ödül-mükafat daha iyi olurdu.Keşke bunu kavrasalardı…***

Biz mukaddes Rabbimizin,mabudumuzun mübarek isimlerini anarken “Tealâ, Celle Celâlühû” gibi bir ifade kullanırız. Allah Tealâ, Hak Celle ve Alâ deriz. Veya “Rabbimiz Celle Celâlühû Hazretleri” deriz. Veya Rabbimiz celle şanuhu deriz. Bunları söylemek, birer İslâm terbiyesi gereğidir.Rabbimiz Tegabun suresi ayet.16.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** O halde gücünüz yettiğince Allah’a isyandan kaçının. Dinleyin, itaat edin, kendi iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar kurtuluşa erenlerdir….***

Biz Müslümanlar Peygamber Efendimizi anarken Saygılı ve hürmetkar bulunmak zorundayız. Peygamber Efendimizin (sav) yüksek isimlerinden biri anılınca salât ve selâm okuruz. “Hazret-i Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem” deriz. Mübarek isimlerinden birini yazdığımız zaman da “aleyhissalâtü vesselâm, sallallahu aleyhi ve sellem” diye yazar veya okuruz.

Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem, peygambere salâtüselâm getirmeden dua eden bir adam hakkında şöyle buyurdu:** Bu adam acele etti.** Sonra onu çağırtıp, şöyle dedi:**Biriniz namaz kıldığında, Allaha hamdü sena ile başlasın, sonra peygambere salât ve selâm eylesin, ondan sonra istediği duayı yapsın.**(Fadâle radıyallahu anh. Tirmizî.)

Bir başka hadiste Peygamber efendimiz mealen şöyle buyurmuştur: **
Dua, gök ile yeryüzü arasında durur. Benim üzerime salât ve selâm edilmedikçe yükselmez. Beni, hayvanına binen adamın su kabı yerine tutmayınız. Bana duanın başında, ortasında ve sonunda salât ve selâm edin…**(Ömer radıyallahu anh. Tirmizî.)

İnanıyoruzki; Tevhid inancının,akidesinin temellerinden biri Peygamberlere imandır.. Peygamber farsça bir kelime olup; sözlükte, „haberci“ demektir. Arapçadaki „Nebî“ ve „Resul“ kelimelerinin karşılığı olarak kullanılır. Bir terim olarak peygamber; Allah Teâlâ’nın, kullarına isteklerini bildirmek ve onlara hakkı, doğruyu ve yanlışı açıklamak üzere seçtiği ve görevlendirdiği insanı ifade eder. Yeni bir kitap ve şeriat getirmiş olan peygambere hem Nebî, hem de Resul denir. Yeni bir kitap getirmeyip kendinden önceki peygamberin şeriatını devam ettiren, onunla amel eden peygambere de sadece Nebî denir. Resulün çoğulu „rusûl“; Nebî’nin çoğulu ise „enbiyâ“dır. Ayet ve hadislerde Resul karşılığında „mürsel“ ve çoğulu „mürselûn“ de kullanılır.Peygamberlere inanmak, iman esaslarındandır. Yüce Allah, insanlardan bazılarını, diğer insanlara müjdeleyici ve azabı haber verici elçiler olarak göndermiştir. Bu elçiler insanların ihtiyaç duyacakları her şeyi onlara açıklamışlardır. İlk peygamber, Hz. Âdem; son peygamber ise, Muhammed (s.a.s)’dir. Bu ikisi arasında sayısını ancak Allah’ın bildiği kadar peygamberler, gelip geçmiştir. Kur’an-ı Kerim’de yalnız yirmi beş peygamberin adı zikredilir.

Bunlar:Âdem, İdris, Nuh, Hud, Salih, İbrahim, Lût, İsmail, İshak, Yakub, Yusuf, Eyyub, Şuayb, Musa, Harun, Davud, Süleyman, İlyas, El-Yesa‘, Zül-Kifl, Yunus, Zekeriyya, Yahya, İsa ve Muhammed (hepsine selâm olsun). Bir de Uzeyr, Lokman ve Zül-Karneyn’in isimleri geçer ki, bu üçünün peygamber mi yoksa velî mi oldukları ihtilaflıdır.

Bizler nasılki Peygamber efendimizi saygı ve hürmetle anıyorsak; diğer Peygamberlerin mübarek adlarını da “Selâm” ile anarız. “Adem Aleyhisselam, İbrahim Aleyhisselam” deriz. Peygamberlerin dışındakiler tek başlarına salât ve selam ile anılmazlar. Ancak peygamberlerle beraber anılınca salât ve selam’a katılabilirler. Ebu Bekir aleyhissalâtü vesselâm veya aleyhisselâm, demeyiz. Yine “Allah Tealâ Ashab-ı Kirama salât ve selam buyursun,” demeyiz.

Ancak şöyle deriz: “Allah Tealâ, Hazret-i Muhammed’e, onun âl ve ashabına salât ve selam buyursun.”Peygamberlerle onlara uyan Ashabı Kiramı birbirinden ayırmak ve saygıdaki farka işaret etmek için böyle yapmak İslâm adabındandır ve bütün alimler tarafından kabul edilmiştir.Ashab-ı Kirama ve Allah Dostlarına Saygı hususuna gelince onların adlarını andıgımızda,İsimleri yalnız anılan seçkin ashab hakkında ise, “radıyallahü anh” deriz. Diğer alimler için, “rahmetullahi aleyh” denilir.

Evliya-i Kiramdan tanınmış zatlar için “Kaddesallahü esrarehü” denilebilir. Bütün bunlar İslâm adabı gereğidir.Bütün Ashab-ı Kiram ve din büyüklerini hayırla anmak, hepsine karşı sevgi ve saygı göstermek, hiçbirine dil uzatmamak gerekir.Onlar arasında geçen bazı olayları ileri sürerek haklarında hürmete aykırı sözler söylemek hiçbir müslümana yakışmaz ve asla caiz olmaz.
Rabbimiz Casiye suresi ayet.19.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Çünkü onlar, Allah’a karşı sana hiçbir fayda vermezler. Doğrusu zalimler birbirlerinin dostlarıdır; Allah da takvâ sahiplerinin dostudur…***

Veliler, Allah’ın sadık dostları, Allah’ın şerîatına bağlı olan kimseler. Kur’an-ı Kerîm’de evliya kelimesi, insanların sahte ilâh ve mâbudlar hakkındaki çeşitli inanç ve davranışlar ortaya koymaları; „Allah’tan başka veliler edinmek“ şeklinde ifade edilmektedir: Tirmizide bize ulaştırılan hadiste Peygamber efendimiz (sav) mealen şöyle buyurmaktadır: ** Allahı ananlar ile onları dost edinenler, âlimler ve ilim talep edenler dışında, dünya ve içindekiler lânetlidir…** (Ebû Hureyre.Tirmizî.)

Kur’an-ı Kerime Saygı hususuna gelince:Kur’an-ı Kerimi okumaya “Eûzü çekerek ve Besmele okuyarak” başlanır. Rabbimizin bu mukaddes kitabından gereğince yararlanmak için her durumda yüce varlığına sığınmamız ve kendisinden yardım dilememiz lâzımdır.Bir Kur’an-ı Kerim ele alınarak okunacağı zaman abdestli bulunmak gerekir. Okurken kıbleye dönmeli, toparlanıp saygılı bir duruma geçmelidir.

Rabbimiz Vakıa suresi ayet.79-81.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ona ancak temizlenenler dokunabilir. O, âlemlerin Rabbinden indirilmiştir. Şimdi siz, bu sözü mü küçümsüyorsunuz?*** İmam Kurtubi Ahkamul Kuran adlı tefsirinde bu ayet hakkında şu izahları yapıyor. * Ona ancak tam anlamı ile temizlenmiş kimseler el sürebilir“ buyruğundakî „ancak… el sürebilir“ lafzının anlamı i|e ilgili olarak acaba bu do¬kunma organı ile dokunmak anlamında hakikat manasıyla mı kullanılmıştır? Yoksa manen dokunmak mı kastedilmiştir? hususunda farklı görüşler vardır.

Aynı şekilde; „tam anlamı ile temizlenmiş kimseler“in kimler oldukla¬rı hususunda da görüş ayrılığı vardır.Enes ve Said b. Cübeyr şöyle demişlerdir: Bu kitaba ancak günahlardan arınmış, temizlenmiş kimseler olan melekler el sürebilir. Onlardan başkası el süremez, demişlerdir. Ebu’l-Âliye ve İbn Zeyd de böyle demişlerdir: Bun¬lar meleklerin elçileri ile Âdernoğullarının rasûlleri gibi günahlardan tertemiz edilmiş kimselerdir. Onu indiren Cebrail de tertemizdir. Kendilerine bunu ulaştırdığı elçiler de tertemizdir,

el-Kelbî: Bunlar şerefli, pek doğru yazıcılardır, demiştir. Bütün bunlar ay¬nı görüşü ifade eder. Malik’in şu ifadesinde dile getirdiği, tercih ettiği görü¬şüne de yakın açıklamalardır; Yüce Allah’ın: „Ona ancak tam anlamı ile te¬mizlenmiş kimseler el sürebilir“ buyruğu ile ilgili olarak duyduğum en gü¬zel açıklama, bu âyet-i kerimenin „yüzünü ekşitip, çevirdi“ Abese Sûresi (80/l)nde yer alan: „Artık dileyen onunla Öğüt alsın. Çok şerefli, son dere¬ce yüksek ve tertemiz sakifelerdedir. Emrine itaatkar, oldukça değerli katib-lerin elleri ile (yazılmıştır.)“ (Abese, 80/12-16) âyetinde sözkonusu edilen¬ler gibi olduğudur.Bununla şunu kastetmektedir: „Tam anlamı İle temizlenmiş kimseler“ Abese Sûresfnde „tertemiz olmak’la nitelendirilmiş meleklerin kendileridir.Bir başka açıklamaya göre; „ona ancak… el sürebilir“ buyruğu, „onu an¬cak tam anlamı ile temizlenmiş kimseler İndirebilir“ demektir; Bu da melek¬lerden olan rasûller peygamberler arasından rasûllere indirebilir, anlamın¬dadır.

Bu sahifeler, meleklerin ellerinde bulunan bir kitaptır, diye açıklayanların görüşlerine gelin¬ce, ihtimal dahilinde bir açıklamadır, Malik’in tercih ettiği görüş de budur. „Kitab“tan maksadın ellerimizde bulunan mushaf olduğu da söylenmiş¬tir, daha kuvvetli görülen görüş de budur. Nitekim Malik ve başkalarının ri¬vayetine göre Rasûlullah (sav)’ın Amr b. Hazm’a yazdığı görev mektubunda şu ifadeler yer almaktadır: „Peygamber Muhammed’den Zû Ruayn, Mu’âfir ve Hemdanlıların reisleri olan Şurahbil b. Abd Kulala, el-Haris b. Abd Kulak ve Nuaym b. Abd Kulal’a… imdi.“

Bu mektubunda: „Kurana ancak temiz¬lenmiş (tahir) kimseler el sürebilir“ ifadesi de yer almakta idi.İbn Ömer dedi ki: Peygamber (sav) şöyie buyurdu: „Kur’ân’a da sen an¬cak tahir iken ei sür.“ Hz. Ömer’in kızkardeşi de evine girmiş bulunan ve Kur’ân’ın yazmış oldu¬ğu sahifeyi isteyen Ömer (r.a)’a müslüman olduğu sırada: „Ona ancak tam anlamı ile temizlenmiş kimseler el sürebilir“ demiş bunun üzerine o da kalkmış, gusletmiş ve İslama girmişti. Bu hususa binaen Katade ve başkaları: „Ona ancak“ hadesten ve neca¬setlerden „tam anlamı ile temizlenmiş kimseler el sürebilir“ demişlerdir.

el-Kelbî şirkten, er-Rabi b. Enes büyük ve küçük günahlardan (temizleniniş olanlar el sürebilir), diye açıklamışlardır.Bir diğer açıklamaya göre „Ona ancak tam anlamı ile temizlenmiş kim¬seler“ ancak muvahhidler „el sürebilir* onu okuyabilir, demektir. Bu açık¬lamayı da Muhammed b. Fudayl ile Abde yapmışlardır.İkrime dedi ki: İbn Abbas herhangi bir yahudi ya da hristiyana Kur’ân oku¬ma imkânının verilmesini kabul etmiyordu.el-Ferra dedi ki: Onun tadını, faydasını ve bereketini ancak tam anlamıy¬la temizlenmiş olan kimseler alabilirler. Bundan maksat da Kur’ân-ı Ke-rim’e iman edenlerdir,

İbnu’l-Arabî dedi ki: Buharî’nin tercih ettiği görüş de budur. Peygamber (sav) böyle buyurmuştur: „Rab olarak Allah’ı, din olarak İslâm’ı, peygamber olarak Muhammed (sav)’ı gönül hoşnutluğu ile kabul eden bir kimse imanın tadını almış demektir,“Abdestsiz kimse kılıfsız (bir mahfaza içinde olmayan) Kur’an-ı Kerimi ele alamaz. (Li Ahkamul Kuran.Kurtubi.) Kutsal kitabı ancak temiz ve abdestli olan eller tutabilir.Kur’an-ı Kerim, temiz yerlerde, avret yerleri kapalı olan kimselerin yanında, onu dinlemeleri şartı ile açıkça okunabilir. Pis yerlerde veya avret yerleri açık olanlarla başka işle uğraşanların yanında açıkça okunması mekruhtur.

Dışarda bulunup okunan Kur’an-ı Kerime karşı saygılı bir vaziyet takınmayacak kimselerin işitecekleri şekilde aşikâre Kur’an okunması uygun değildir. Bu durum, Kuranı Kerime saygısızlığı ve halk için de manevi sorumluluğu gerektireceğinden buna sebebiyet vermemelidir. Kur’an-ı Kerimi, Hacer-i Esved’i, Kâbe’nin eşiğini hürmet için öpmek caizdir. Buna “diyanet öpmesi” denilir. Mübarek bir adamın elini öpmeye de “tahiyye öpmesi” denir.

Kur’an-ı Kerimle, diğer din kitapları ile tuvalete girilmez, hürmete aykırıdır.

Bir Kur’an-ı Kerim okunamayacak hale gelince, temiz bir bez parçası içine konup ayak basılmayacak bir yere gömülmelidir. Bu, Kur’anı küçümsemek değil, ona karşı bir ikramdır. Ayrıca üzerine toprak atılmamalı, tahtadan bir çatı yapılmalıdır. Bu gibi Kur’an-ı Kerimleri yakmak caiz değildir.

Dinî Kitaplara Saygı: Kur’andan başka diğer din kitapları eskiyince hemen gömülebilir, hem de akar suya bırakılabilir, hem de içlerindeki mukaddes isimler silindikten sonra yakılabilirler. Bu gibi kitapların kâğıtlarına bir şey sarmak dine ve ilme karşı hürmetsizliği doğuracağından caiz olamaz.Yine, içlerinde Yüce Allah’ın veya Rasul-u Ekrem s.a.v.’in isimleri yazılı kâğıt parçalarına da, bu isimler silinmeksizin bir şey sarılması mekruhtur.

İbadet Yerlerine Saygı: Mabetlere karşı saygılı olmak da vacip olan bir görevdir. Bir cami veya mescide hürmetle girilir. Bunların içinde edep ve saygı ile oturulur. Biçimsiz ve yersiz hareketlerden, gereksiz konuşmalardan kaçınılır.

Hürmetsizliğe Yer Yok:Kur’an-ı Kerim’e, din ve imana, Peygamberlerden herhangi birine Peygamber Efendimizin (sav) bir sünnetine, bir hadis-i şerife, bir İslâm mabedine -Allah Korusun- sövmek, hakarette bulunmak veya bunlardan birini küçümseyip hiçe saymak küfürdür.

Bundan hemen tevbe etmek, Allah’tan mağfiret dilemek ve böylece imanı ve nikâhı tazelemek icap eder.Bir insanın sarhoş halinde böyle çirkin bir işte bulunması, küfrünü gerektirmez. Çünkü küfür inanç bölümündedir; aklın gitmesiyle beraber küfür gerçekleşmez. Böyle bir kimse için gerekli olan günahından tevbe etmek ve içkiye son vermektir. Böyle bir harama devam etmemektir. İnsan, aslında en güzel şekilde yaratılmış olan muhterem bir yaratıktır. Hiç kimseye sövülmemesi gerekir. Hele ağza sövülmesi büyük bir günahtır.Kadının-Hâkimin takdir edeceği ölçüde tazir cezasını ve tevbe etmeyi gerektirir. Öyle ki, bazı fıkıh âlimlerine göre, bir müminin ağzına sövülmesi küfrü gerektirir. Çünkü müminin ağzı iman ve Kur’an yeridir. Onun ağzına söven, Kur’an’a dil uzatmış gibidir. Onun için böyle yapan kimsenin imanını ve nikâhını tazelemesi gerekir. Kur’an-ı Kerimi veya herhangi bir din kitabını bilerek temiz olmayan bir yere atmak, Kur’an-ı Kerim ayetlerini ve kelimelerini sihir (büyü) gibi bir maksatla temiz olmayan şeylerle yazmak, yine bu maksatla hürmete aykırı sözler söylemek küfrü gerektirir. Onun için bu gibi sözlerden son derece kaçınmak gerekir. (Ömer Nasuhi Bilmen rh.a., Büyük İslâm İlmihali.)

Müslümanlar inandıkları dini korumak ve o dinin hükümlerine harfiyyen uymak zorundadırlar. Müslümanlar her halukarda uyanık olmak durumundadırlar,şuurla ve tefekkürle içinde bulundukları hali degerlendirmek mecburiyetindedirler.Allah Resûlü (sav) mealen şöyle buyurmaktadırlar: **Müminin sezgisinden sakının. Çünkü o, Allahın nuruyla bakar…** (Ebû Ümâme. Taberânî.)

Müslümanlar egitilmeyi,egitmeyi,ögretmeyi ve ögrenmeyi,aynı zamanda bildiklerini amel sahasına aktarmayı vazife bilmeli ve bu şuurda olmalıdırlar.Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:**Allahın öyle kulları vardır ki, onlar insanları yüzlerinden tanırlar…**
Enes.Taberânî.) Müslümanlar ögrendiklerini din kardeşleriyle paylaşmak durumundadırlar.Müslümanın müslümana ögüdü,nasihatı ve güzel sözlerle uyarışı gereklidir. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:** Kim bir iman yoluna çağırırsa, kendisine uyanların sevabı kadar, onların sevabından hiçbir şey eksilmeksizin sevap alır.Kim de bir sapkınlık yoluna davet ederse, sapanların günahı gibi, onların günahları eksilmeksizin günah alır…**(Ebû Hureyre radıyallahu anh. Buhârî.)

Müslüman hayırda önder olmalı,güzel işlerde çıgır açmalı ve salih amel işlemede öne geçmekte tereddüt etmemelidirki; diger müminlerde onu örnek alsınlar ve arkasından o açılmış olan çıgırı devam ettirsinler…Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:**Her kim islâmda güzel bir çığır açarsa, hem yaptığının sevabını ve hem de onunla amel edenlerin sevabını, amel edenlerinki eksilmeksizin alır. Kim de, islâmda kötü bir çığır açarsa, hem yaptığının günahını, hem de onu yapanların günahını, yapanların günahından hiçbir şey eksilmeksizin yüklenir…**
(Cerîr radıyallahu anh. Müslim.)

İçinde bulundugu durumda mutlaka müslümanın yapacagı hayırlı bir amel vardır.Ben azınlıktayım, benim gücüm birşeylere yetmez,ben tek başıma ne yapabilirim gibi mazeretler geçersiz olacaktır.Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:**içinizden her kim kötü bir şey görürse, onu eliyle gidersin, buna gücü yetmezse diliyle önlesin, buna da gücü yetmezse kalbiyle ondan nefret etsin ki, bu îmanın en zayıf noktasıdır…** (Ebû Saîd radıyallahu anh. Müslim.)

Allahım bizleri mukaddesatımıza,dinimize, dini degerlerimize saygılı ve hürmetli olanlardan eyle.Bizlere dinimizi yaşamada,ifade etmede,teblig etmede, bizlerin cesaretini artır.Mukaddesatımıza yönelik her hangi bir saldırıda bizlere güç ver,kuvvet ver,saglam iradeli olmamızı nasib eyle.Bizleri mukaddesatından,dini degerlerinden,senin hükümlerinden taviz verenlerden eyleme.Bizleri senin dosdogru yolun olan sıratı müstakimden ayırma.Bizleri Ehli sünnet vel cemaatta devamlı olanlardan eyle.Sen her şeye kadirsin Allahım…Amin…

Sermedkadir…Lu…12.03.2011

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.