Cahiliye dönemi inançlarıyla ilgili uygulamalardan olan TILSIM, lügatte herkesin bilip çözemedigigizli şey, gizli sır, fevkalade kuvvet ve tesiri haiz olan şey, Kainattaki anlaşılması zor olup herkesin yalnız kendi aklıyla bilemeyecegi gizli sırlar manasına gelir.
Cenabı Rabbul alemiyn İsra suresi.ayet,36.da mealen şöyle buyuruyor:*** … senin için hakkında bir bilgi hasıl olmayan (bilmedigin şeyin) ardına düşme. Çünkü kulak, göz, kalp bunların herbiri bundan mesüldür.***
Büyük islam alimi İbni kayyım el cevzi diyorki: Gaybı yalnızca Allah bilir. Mülkünde ortagı yoktur. Bunun içinde hiç bir mahlukunbilemeyecegi gaybi meseleleri ancak kendi seçtigi Peygamberlerine bildirir. Çünkü Peygamberlerin dogrulugunun isbatı, gayba ait verdikleri haberler ve mucizelerdir. Yani Cenabı Hak diledigi zaman Nübüvvet ve Risaletle şereflendirdigi Peygamberleri gaybe ait hususlardan haberdar eder. Bu ise yıldızların gaybe delalet ettigini iddia edenlerin kafir olduklarına delildir. Hakikati hakkıyla bilen Allah (cc) tır.
Ahmed ibni Hanbel (Rh.a) den bizlere ulaşan bir Hadisi şerifte Peygamber efendimiz Mealen şöyle buyuruyor: ** Kim nazardan korunmak için mavi boncuk ve tılısımlar takarsa şirk koşmuş olur…**
Şifa maksadıyla iplik baglamak, halka takmak, tılsım yazmak ve yapmak, göz degmemesi için mavi boncuk asmak da şirk ifade eden inanç çeşitlerindendir. Konu ile ilgili araştırmasında Mehmed Alptekin diyorki: Bir çok arabanın ön camında, arkasında ve degişik yerlarda göz boncukları asılı dururken diger taraftan da, **ALLAHIN DEDİGİ OLUR** cümlesi yazılıdır. Bazı evlerin, apartmanların duvarında sincap postu veya kablumbaga kemigi asarlar. Evlere şans ve bereket getirmesi için de evin eşigine at nalı çakarlar. Bütün bunlar yeni cahiliyenin, eski cahiliyeden devraldıgı şirk kalıntılarıdır. Bu gibi şeylere inananlar Allaha olan güvenlerini yitirmiş, Allahtan başka şeylere dayanıp duranlardır.(Mehmet alptekin.Akaid)
El BERİKA adlı mükemmel eserde Hadimi (rh.a) TEMİME bahsini anlatırken şu önemli bilgilere yer veriyor: * Bir takım boncuklar vardırki; Araplar onları çocuklarının üzerine gözden korunsun diye takarlardı. İşte bunlara tılsım ya da temime denir. Peygamberimiz (sav) bir Hadisi şeriflerinde şöyle buyuruyor. ** Bir temime takan şirk yapmıştır.** Yine başka bir Hadisi şerifte şöyla buyuruyor: ** Ugursuz sayan, kendisi için ugursuz haberi verilen, kehanette bulunan, kahine gidip gayb dan haber almak isteyen, sihir yapan ve yaptıran bizden degildir.**
İbni Abidin adlı büyük Fıkhi eserde konuyla alakalı olarakdeniliyorki: * Gözbagcılıgı ile tılsım; sihir degildir.
İslamda Aile adlı eserde ise; Bir çok sapıkların, deccalların İslam kültürü yeterli olmayan insanlara, üzerinde bir takım acaib çizgiler, rakamlar ve işaretlar bulunan kagıtlar yazdıklarını, üzerine bir takım tılsımlar ve azimetler okuduklarını işitmekteyiz. Onlar bununla kendilerine başvuran kimseyi, cinlerin dokunmasından, göz degmesinden şer ve eziyetten korunup himaye ettiklerini iddia ederler. Göz boncugu, hamayil ve benzeri şeyler takınmak haramdır…
Bir çeşit sapık düşüncede her hangi bir şeyi ugurlu ve ugursuz sayma durumudur ki; dinimizce yasaklanmıştır. Her hangi bir eşyayı, her hangi bir Hayvanı veya hayvanın hareketlerini ugurlu ve ugursuz sayma durumları zamanımıza kadar taşınmış olan ve insanların zihninde agır tahribatlara yol açan psikolojik bir hastalıktır diyebiliriz…
Bu hususta İmam Maverdi diyorki; Ugursuzluga inanmak kadar insanın fikrine zarar veren ve tedbirini bozan bir şey yoktur. Sıguırın bögürmesinin, yahut karganın ötmesinin, baykuşun bir dama tünemesinin vesaire İlahi bir kaza ve Kaderi önledigini zanneden, büyük bir cehalet örnegi göstermiş olur…
Ebu Hureyrenin bir rivayetine göre Peygamber efendimiz şöyle buyurmuştur: ** Zannettiginiz zaman zanlarınızı gerçek olarak kabul etmeyiniz. Kıskandıgınız arkasından eziyet etmek istemeyin. Bir şeyi ugursuz saydıgınız zaman Allaha tevekkül ederek geçin…**
Milletler arasında Farisiler – İranlılar kadar ugursuz sayma işine önem veren yoktur. Araplar da bir yolculuga çıkmak isterken ilk görecekleri kuşu uçururlardı. Eger o kuş saga uçsa, bunu ugurlu sayıp yollarına devam ederlerdi. Eger sola uçsa, bunu ugursuz sayıp geri dönerlerdi. İkrime diyorki: Bir gün İbni Abbasın (ra) yanında otururken bir kuş öterek geçti. Bunun üzerine orada bulunanlardan biri: – Bu, Hayra alamettir.- deyince, İbni Abbas: -Hayır, ne Hayra alamettir, ne de şerre…- dedi…
Bilinmelidir ki; Ugursuz sayma işi, Ümitsizlerin sıgınagıdır. Ugursuz sayma işinden çok az kimse kurtulur. Bilhassa iradesi, Mukadderata ters düşen ve İlahi kaza, talebine engel olan kimselerde daha fazla olur. Çünkü bu insanlarda Ümit varsa da Ümitsizlik hali daha baskındır. Emel varsa da korku, daha yakındır. Böylece İlahi Kaza istedigini vermedigi ve ümidi boşa çıktıgı zaman, ugursuzlugu, başarısızlıgına mazeret sayar ve Allahu Tealanın kaza ve İradesinden gafil kalır…
Bir şeyin ugursuzluguna inanan kimse, çaba göstermez, bir gayreti olmaz ve dolayısıyla başarı ümidi olmaz. Ve bu kişi bu halin genel bir kaide olarak her zaman aynı neticeyi verdigini, aynı sonuca götürdügünü sanır. Sonra bu hali adet edinince, artık hiç bir çalışması başarıya ulaşmaz ve hiç bir gayreti sonuç vermez…
İlahi takdir kendisine yardım eden ve İlahi Kaza arzusuna uygun gelen kimselerde ise, ugursuz sayma düşüncesi azdır. Çünkü onun gelecege güveni ve mutluluguna inancı vardır. Bu yüzden hiç bir korku ve endişe ona engel olamaz ve o başarıyı elde etmeden geri dönmez. Zira başarı gayrette ve mahrumiyet tembelliktedir…
Bu itibarla ugursuz sayma, gayretsizligin, onu atmak ta gayretin alametlerindendir. O halde ona mübtela – alışık olan kimse, nefsini ahmakların vesvesesinden ve mahrumiyet vesilelerinden kurtarmalıdır. Ve azmini kırmak ile Allahın emirlerine karşı çıkmak hususlarında Şeytanın eline delil vermemeli, ve şunu kesinlikle bilmelidir ki; İlahi takdir her şeye galiptir. Ve kulun rızkı kendisini aramaktadır; hareketler ise ancak sebeptir…
Bundan dolayı hiç bir mahluka – yaratılmışa zararı olmayan ve hiç bir mukadderatı – olacak olanı önlemeyen hareketler, insanı çalışmasından geri bırakmamalı ve eger nasip ise, Allaha güvenerek azmini gerçekleştirme cihetine gitmeli ve nasip degil ise ona razı olmalıdır…
Peygamber Efendimiz bir Hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** İnsanda üç kötü haslet vardır: A) Ugursuz sayma, B) Zann, C) Haset. Ugursuz sayma hasletinden kurtulmak için azminden geri dönmemelidir. Zann’dan kurtulmak için de, Zannını hakikat kabul etmemelidir. Hasetten kurtulmak için ise, Hasedden sonra eza –ıstırap, acı vermekduygusunu beslememelidir…**
Konumuzu Peygamber efendimizin (sav) Sahihi Muslim de geçen bir hadis meali ile noktalayalım: ** Kim bir gayb den haber verene gelirde bir şey sorar ve onun dedigini tasdik ederse, kırk günlük namazı kabul olunmaz…** allah (cc) bizleri kahinlerin, arrafların, müneccimlerin, remmalların ve gaybı bildigini iddia eden bidatçıların- sapıkların şerlerinden muhafaza buyursun.
İnsanlık ne zaman dini duygulardan ve iman esaslarından ayrı bir hayat sürmeye devam ederse yeni yeni iman esasları bulur yeni yeni akli hususlara inanırlar. Zamanımızda her türlü iletişim araçlarıyla, fallar, yıldızname bilimleri,astroloji ugraşları, gibi hususlarla saatlarca insanların karşısında program yapıp toplumu bozma, ifsad etme çalışmalarını fasılasız bir şekilde yerine getiriyorlar. İsteriz ki herkese hidayet nasib olsun. Kimseler küfürde, sapıklıkta ve dalalette kalmasın. Ne diyelim Allah ıslah etsin, Allah onlara da hidayet versin de dogru yolu onlarda bulsunlar. Yoksa Cennet te hak cehennemde…
Son devir islam alimlerinden Bediüzzaman Saidi Nursinin (Rh.a) dedigi gibi * Yaşasın zalimler için cehennem * demekten başka elimizden bir şey gelmez. Zerre miktarı hayrın mükafatı ve zerre miktarı şerrin- kötülügünde cezasının verilecegi o din günü için hazırlıgımızı zaman geçirmeden yapmaya gayret edelim inşaallah…
Allah’ım. Kalbimize merhamet ver. Aklımıza selâmet ver. Rûhumuza istikâmet ver. Gönlümüze tevfik ve hidâyet ver. Amelimize ihlâs ver. Nefsimize emniyet ver. Rûhumuzu ve duygularımızı îman esasları ile doyur. Davranışlarımızı doğru İslâmiyet ile sınırla. Bizi göz açıp kapayıncaya kadar nefsimize bırakma. Sen her şeylere kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… 10.06.1999