Nifak Ve Bozgunculuk Üzerine

Rabbimiz Tevbe suresi ayet.75-78.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Onlardan kimi de, Eğer Allah lütuf ve kereminden bize verirse, mutlaka sadaka vereceğiz ve elbette biz sâlihlerden olacağız! diye Allah’a and içti. Fakat Allah lütfundan onlara (zenginlik) verince, onda cimrilik edip (Allah’ın emrinden) yüz çevirerek sözlerinden döndüler. Nihayet, Allah’a verdikleri sözden döndüklerinden ve yalan söyledik erinden dolayı Allah, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar onların kalbine nifak (iki yüzlülük) soktu. (Münafıklar), Allah’ın, onların sırrını da fısıltılarını da bildiğini ve gaybları (gizli şeyleri) çok iyi bilen olduğunu hâla anlamadılar mı ? ***

Nifak ya da nefeka kelimesi mana olarak: Eşyaya rağbeti olmak, tükenmek, azalmak, ruhu çıkmak, ölmek, tünel, tarla faresinin (köstebek) deliğinden çıkıp girmesi gibi anlamlara gelir. İnfak kelimesinin de türediği nefeka kelimesinin bitmek, tükenmek, azalmak ve ölmek anlamlarından yola çıkarak; münâfıkların bitmişliğini, tükenmişliğini, imanda azalmayı ve ölü bir kalbe sahip oluşlarını ifade için bu kelime seçilmiş olmalıdır. Münâfık, nifak sahibi demektir. İstılah (terim) anlamı ise, bazı sebepler yüzünden İslam’a girip zahiren müslüman görünmek, içten içe ise kâfirliğini gizlemektir.

Yani dıştan müslüman gözüküp içinden inanç ve düşünce olarak küfürde olmaktır. Bu tanım ve yargı, içinde gizlediği şey, iman esaslarına ait bir inkâr ve yalanlama olan, itikadî münâfıklık içindir; bu kimse, hâlis münâfıktır. Eğer içinde gizlediği şey, İslam inanç esaslarının inkârının dışında başka bir husus ise, yani sadece amelle ilgili nifak alâmetlerine sahip ise, o ancak, Allah’a karşı işlenmiş bir günah olur. Nifak, esasta dıştan müslüman görünme,içten ise kafir olmaktır.Kişi başlangıçta münafık olabileceg gibi, iman ettikten sonra da küfre düşebilir.

Nifaka düşmenin sebebi; İslam hakkında kişinin tereddüt göstermesi olabilir. Bazıları tümüyle münafık yani halis nifak sahibi olurlar.Bazı kalplerde ise iman ile nifak birbirine karışabilir. Nifakın insanın yaşantısına yansıyan berlirtilerri ver görüntülerri bulunmaktadır. Nifakın,terhlikerli bir hastalık olması nerdeniyle, Allahu terala Kuranı kereriminde, onun insan hayatına yansıyan berlirtilerinden ver görüntülreerinden sıkça söz ertmiştir. Bakara Surersi ayert.8.de meralen şöyle buyurulmaktadır: ***İnsanlardan bazıları da vardır ki, inanmadıkları halde „Allah’a ve ahiret gününe inandık“ derler…***

Bu ayert hakkında Zuhayli diyorki: * Münafıklık tehlikeli bir hastalıktır Münafıklar içten içe toplumda yara açan, oldukça rahatsız edici bir dikendir. İlk anda akla gelen İslam devletinin onların zararlarından korunması için bu gibi kişilerin kökünün kazınmasıdır. Günümüzde de devletler vatana ihanet edenlere bunu yapmaktadır. Şu kadar var ki, ilâhî vahyin ve semavî teşrî’in oldukça derin etkiler bırakan uzun amaç¬lı bir hikmeti vardır. O olayları uzun vadeli olarak değerlendirir. Neticede de insanların kendi kısır bilgi ve hükümlerinin Allah’ın geniş ilmi karşısındaki durumu ortaya çıkar.

Peygamberimiz (s.a.) münafıklardan çok çekmiş, fakat nihayet onlara kar¬şı muzaffer olmuştur. Belki de bu, münafıklığın ve Yahudiliğin aynı şey olduğu¬nu gösteren en gerçekçi tarihî delillerden birisidir. Çünkü münafıklık gerçek bir korkaklıktan ve karakterdeki bir zaaftan ortaya çıkar. Münafık söz ve fiille¬riyle insanlara karşı eğri büğrü davranışlar sergiler. Aslında bala katılmış son derece öldürücü bir zehir olmakla birlikte kendini şirin gösterir. Ayet-i kerimeler yalancılığın, münafıkların şiarı olduğuna işaret etmekte¬dir. Bundan dolayı yüce Allah müminleri yalancılıktan önemle sakındırmaktadır. Bu yalancılık bir millete yayılırsa mutlaka o toplumda suçlar da artar, adi ve bayağı davranışlar yaygınlık kazanır. (Terfsieri Münir.Zuhayli)* İslam alimlerri hangi konu olursa olsun öncerlikler merserleyi deerinlermesine incelemişleer ver anlaşılması için erllererinden greleİslam alimlerri hangi konu olursa olsun öncerlikler merserleyi deerinlermesine incelemişleer ver anlaşılması için erllererinden grelen gayererti gösterermişlererdier.

Nifak kerlimesinde de içererik olarak detaylı incelenmiş ver bakın ner güzerl tersbitler ortaya çıkmıştır. Bazı Arap dilcilerinin tespitine göre; nifak, nâfika kelimesinden türemiştir. Nâfika, köstebek deliğine verilen addır. Köstebeğin yuvasının iki kapısı vardır. Kapıların birinden girerken, öbüründen çıkar. Köstebek, çıkacağı bu kapıyı, başıyla vurup dışarı çıkmasına imkân verecek şekilde ince tutar ve bunu da başkası sezemez. Kendisini tehdit eden tehlike, âşikâr ve belli olan giriş kapısı istikametinden gelince, hemen saklı tuttuğu bu dayanıksız kapıdan dışarı çıkar. Kaçmak için yaptığı bu ikinci kapıya nâfika denir.

Kelimenin kaynağını bu şekilde tespit, münafığın teşhisine çok yarayacaktır. Çünkü beşer suretindeki münâfık, bir tarafıyla dine girerken, daima kendisi için sakladığı diğer yönden de ondan çıkar. İçinden inanmadığı halde, inanıyor gözüken birine münâfık denilmiştir; çünkü küfrünü örter, gizler. Böylece sırf zahirî lafız ve kımıldanışlarla İslam’ın içine girip bu aldatıcı gösteriş içinde küfrünü gizlediği için, bir tünele giren ve onun içinde gizlenen köstebeğe benzetilir. Kalbinde nifak hastalığı olanlar, köstebekler gibi yer altı faaliyetlerinde bulunmayı meslek edinmişlerdir. Münâfık, girdiği kapının dışında tıpkı köstebek gibi aksi bir taraftan kaçış yolu bulur, dinden çıkar.

Rabbimiz Tervber surersi ayert.56-57.de meralren şöyler buyurmaktadır: *** 0 münafıklar mutlaka sizden olduklarına dair Allah’a yemin ederler. Halbuki onlar sizden değillerdir, fakat onlar (kılıçlarınızdan) korkan bir toplumdur. Eğer sığınacak bir yer yahut (barınabilecek) mağaralar veya (sokulabilecek) bir delik bulsalardı, koşarak o tarafa yönelip giderlerdi…***

Said Havva (Rha) bu konuda diyorki: * Bazı ilim adamları, nifakın iki ayrı türündern söz ertmişlrerdir. İnançta nifak ver amrelder nifak. Bu taksimer göre nifakın degişik şekilleri ortaya çıkmaktadır.Ern çirkin şerkli der inançta nifaktır.Bunun dfışa yansıyan belirtileride yalan, verdfigi sözde durmamak, anlaşmaya ba, anlaşmaya baglı kalmamak, kin beslemede aşırı gitmek, yer yüzünde boz bozguncvuluk çıkarmak, kafirlere sevgi beslemek ver onlara yakınlık duymak ve buna benzer şeylerdir.

Nifakın bir başka şekli daha vardır ki, bu islam hakkındaki şüpheden ileri gelmez, bazı kimselerin yaşantı ve gidişatlarında nifak sahiplerinde bulunabilecek tavırlar şeklinde kendini gösterir. Bozuk niyet taşıma, çevreyi bozma, bozgunculuk yapma, kalpte cehalet ve kısmi zulüm –karanlık- bunun görüntüleridir.Bir diger şekil daha vardırki, bu da kalpte tereddüt ve nifakın bulunmasıdır. ancak bu şüphe ve nifakı kalbinde taşıyan kişi, kendini sıkı tutarak bazı küçük hatalar dışında nifakınıyaşantı ve tavırlarına yansıtmaz…

Her ne şekilde olursa olsun, bizim kalplerimizi ve amellerimizi nifaktan ve izlerinden temizlememiz gerekmektedir. Başkalarında nifak hissettigimiz zamanda sakınmalı ve onları içine düştükleri durumdan kurtarmaya çalışmalıyız. Bir insanın münafık olduguna hükmetmek ise açık delil ortaya çıktıgında ve durum tamamen açıklık kazandıgında mümkün olabilir.Çagımızda nifakın en çok dışa yansıyanyönü, açık ya da gizli ve gönüllü olarak kafirlere sevgi beslemektir. İşte bu gönüllü sevgi ve yakınlıgın en tehlikeli görüntüsü ve küfre hizmet edeni, İslama inanmayan ve islamın hükümlerine baglanmayan, islami amaçları kendine amaç edinmeyenlere baglanmaktır.Böylelerinin tavırlarına ve sözlerine bakarak münafıklıklarını ya da mürtedliklerine hükmetmemiz mümkündür. Dolayısıyla böyle biri ile ilişkilerimizde iman sahiplerine karşı davrandıgımız gibi davranamayız ve öldügünde de üzerine cenaze namazı kılamayız…(El Esas Fis Sünne.Said havva)

Nifak, kalpte, inançta olursa küfür; amelde olursa suçtur, günahtır. Amelle ilgili nifak vasıfları insanı küfre götürmez. Bu bakımdan bir insanın, inanç yönünden nifakı apaçık olmadıkça; ihmal, tembellik ve ihtiras gibi birtakım nefsânî zaaflar yüzünden ortaya çıkan kusurları sebebiyle münâfıklığına hükmedilmez. Çünkü genel anlamda münâfık sözü, meselenin iman – küfür yönünü ifade eder.

Hadis-i şerifte belirtilen (bazı rivayetlerde üç; bazı rivayetlerde dört) vasıf aynı anda bir kişide tümüyle bulunsa dahi, imanla ilgili olmadıkça, o kimseye münâfık denmemelidir. Ama, bu vasıflara sahip isek, bunların büyük günahlar olduğunu aklımızdan çıkarmamalı, hemen bunlardan tevbe etmeli; çevremizde bu vasıflara tümüyle sahip insanlardan da kendimizi korumaya çalışmalıyız.
** İbnu Amr İbni’l-As radıyallahu anhüma anlatıyor: „Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: „Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hiyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husûmet edince haddi aşar.“(Buhari,Muslim)**

Nifak kalbi hastalıkların en büyüklerindendir. Mutlak anlamda nifak dendiği zaman bu kısım kastedilmiş olur. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de de münâfıklar ve onların vasıfları belirtilirken meselenin daima itikadî yönüne işaret edilmiştir. Bu duruma göre münâfık denince: İslam toplumu içinde can ve mal emniyetini sağlamak; evlenme, boşanma, miras, ganimet gibi müslümanların sahip olduğu her türlü nimetlerden istifade edebilmek veya birtakım gizli yollar ve entrikalarla İslam toplumunu içten yıkmak için, asıl mahiyetini ustaca gizleyip kalben inanmadığı halde müslümanlara karşı kendisini inanmış gösteren kimse anlaşılmalıdır.

Bu türlü nifak; doğrudan doğruya küfür olduğu için sahibini ebedî azaba götürür. Hem de cehennemde en şiddetli azaba uğrayacak grup bunlardır.İmana aykırı olmayarak, sadece amelle ilgili olan nifakın bu çeşidi, küfür değildir; fakat büyük günahtır. Bir kimsenin, müslüman olduğu halde, imanla ilgili olmamak şartıyla yalan, emanete hıyanetlik, sözde durmama, hile ve riya gibi bazı münâfık alametlerini üzerinde taşıdığı olur.

Buhari ve Muslimin Ebu Hureyreden rivayetini ulaştırdıgı hadis mealen şöyledir: **Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: Münafıgın belirtisi üçtür.Bu arada Muslim:Oruç tutsa, namaz kılsa ve kendini müslüman sansa da ifadesini ilave etmiştir.) Konuştugu zaman yalan söyler, söz verdigi zaman sözünde durmaz. Anlaşma yaptıgı zaman anlaşmaya uymaz.“Üçüncü bir rivayette:“ Kendisine bir şey emanet edildiginde hıyanet eder“ ifadesi geçmektedir.(Muslim)

Nesai, Abdullah bin Mesudun şöyle söyledigini rivayet etmiştir: ** Üç özellik kimde bulunursa o münafıktır. Konuştugu zaman yalan söyler. Kendisine güvenildigi- kendisine bir şey emanet edildigi- zaman hıyanet eder. Söz verdigi zaman sözünde durmaz.Kimde bu sayılanlardan her hangi bir özellik bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendisinde münafıklıktan bir haslet vardır demektir…**

Tirmizinin, Ebu Hureyreden rivayeti ise mealen şöyledir: ** İki özellik vardır ki, bunlar bir münafıkta bir araya gelmez: Güzel gidişat, ve dinde kavrayış-FIKIH-…**Buhari ve muslim,Ebu Hureyre den rivayet etmişlerdir, mealen şöyle: ** Rasulullah şöyle buyurdu: „ Kıyamet günü Allah nazarında en fena, insanların,iki yüzlüler olduklarını göreceksiniz. Bunlar birilerine bir yüzleriyle, birilerine diger yüzleriyle görünürler…**

Bu hadisi şerifklerde de açık seçik görüyor ve anlıyoruzki; Bir şeyi olduğundan başka türlü göstermek bakımından nifak ile riya –ikiyüzlülük- arasında sıkı bir ilgi vardır. Münafığın temel vasıflarından biri ikiyüzlü riyakâr, içi başka dışı başka olmasıdır. Bu özellikler müslümanda olmaması gereken çirkin sıfatlardır. Riya, imana muhalif olmayarak bazı amelde de olabilir. Asıl münâfıklık ise, akidenin hilafına imandaki ikiyüzlülügüdür…

Diğer taraftan, kişinin inanç ve ibadet yönünden her an aynı heyecan ve canlılığı göstermesi mümkün değildir. İçinde bulunulan maddî ve manevî şartlara göre insanın manevî hayatı birtakım iniş ve çıkışlara sahne olabilir. Bu bakımdan bir mü’minin, iman ve amel yönünden her an aynı zevki duyamaması, onun münâfıklığını veya riyakârlığını ortaya koymaz. Çünkü muayyen bir çizgi üzerinde daima aynı seyri devam ettirebilmek insan ruhu için son derece güçtür.

Kalbimize, sık sık değişik durumlar aldığı için değişken anlamında “kalb” adı verilmiştir. Bu konuda ashabdan Hanzala (r.a.)’dan nakledilen bir hadis-i şerif, oldukça enteresandır. Hanzala (r.a.) şöyle anlatıyor: Biz Rasülullah’ın huzurunda bulunuyorduk. Bize cennet ve cehennemden bahsettiler. O derece tesirli anlattılar ki; âdeta cennet ile cehennemi gözle görüyor gibiydik. Ben bir ara kalkıp eve gittim. Çoluk çocuğumla gülüp eğlenmeye başladım. Bu sırada Rasulullah’ın huzurundaki manevî vecd halimi hatırladım. Allah rasülüne gitmek üzere derhal evden dışarı fırladım.
Yolda Ebu Bekir Sıddık’la karşılaştım. Kendisine: Ya Ebâ Bekr! Hanzala münâfık oldu, dedim. Ebu Bekir Şaşırarak:Hayrola! Ne oldu, deyince, ben de: Biz Rasülullah’ın huzurunda bulunuyorduk. Bize cennet ve cehennemden bahsettiler. Öyle ki; cennet ve cehennemi gözlerimizle görüyor gibiydik. Bir ara kalkıp eve gittim. Rasulullah’ın yanındaki hali unutup çoluk çocuğumla gülüp oynamaya başladım, dedim. Bunun üzerine Ebu Bekir Sıddık: Biz de senin gibi yapıyoruz, başka türlü değil, dedi.

Hanzala (r.a.) devam ederek diyor ki: Sonra Rasulullah’ın yanına vardım ve vaziyeti aynen anlattım. Buyurdular ki: Ya Hanzala! Eğer siz evlerinizde de benim yanımda iken yaşamış olduğunuz hali yaşayıp o manevî zevki aynen duyabilseydiniz, muhakkak ki melekler, yatarken, yolda giderken bile sizinle tokalaşırlardı. Ya Hanzala. Bu vecd hali, devamlı değil; ancak zaman zaman olur.” (Tirmizî, hadis no: 2633; Müsned, Ahmed b. Hanbel, IV/346)

Kur’an-ı Kerim, insanları mü’min, kâfir ve münâfık olmak üzere üç grupta toplar. Küfür, bütün inkâr çeşitlerini içine alan ve nifaka göre daha kapsamlı olan bir kavramdır. Nifak ise, genel anlamdaki bu küfrün en bayağı ve en iğrenç şubelerinden birisidir. Bu bakımdan her münâfık, aynı zamanda kâfirdir; fakat her kâfir, münâfık değildir. Kâfirlerde bulunmadığı halde sırf münâfıklara has bazı çirkin vasıflar vardır. Bunlar: Münâfık, casus gibi kendini gizleyerek her topluma karışıp insanları aldatmak ister.

Kâfir ise her haliyle bellidir. Kâfir mert; münâfık ise nâmert karakterlidir; kaypak ve kalleştir. Kâfir kendi menfaatı için imanı konusunda yalana tenezzül etmez, hakkına razı olur. Yani menfaat uğruna küfründen taviz vermez. Münâfık ise bunun aksinedir. Münâfık, kâfirin aksine, inanmış gözükerek inkârına bir de istihza karıştırır ki, böylece küfrü katmerleşmiş olur. Mü’minlere karşı inanmış gözükmek de bir nevi onları alaya alma anlamı vardır.

Şu hususa kesinlikle inanıyoruzki; Müslümanlar için en tehlikeli olan grup münâfıklardır. Çünkü onlar, bize benzer, bizim gibi görünür, bizim toplantılarımıza katılır, fikir beyan eder. Hacca gider, bazan namaz kılar, ama bizim gibi iman etmez. Sadece kendi basit çıkarlarını düşünür. Küfürlerine bir de hile ve alay karıştırdıkları için münâfıklar, kâfirlerin en âdi, en bayağı ve en alçaklarıdır. Münâfıklar, kâfirlerin aksine, müslümanlarla iç içe yaşadıkları ve her an, insan ruhunun en aziz gıdası ve beşer hayatının vazgeçilmez unsuru olan imanın nice olumlu tecellilerine yakinen şahit oldukları halde bile gerçek imana eremeyip daima zikzaklar içinde yaşamaları, onların ne kadar idrakten ve kalbî duyarlılıktan mahrum olduklarını gösterir.

Rabbimiz Nisa Suresi ayet.144-145.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Ey iman edenler. Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin; (bunu yaparak) Allah’a, aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz? Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın…***

Taberi tefsirinde diyorki: * Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasın-dadırlar. Onlar için bir yardım edici de bulamazsın. Şüphesiz ki münafıklar, âhiretle, bu gizli inkârlarının cezası olarak ce¬hennemin en alt tabakasına atılacaklardır. Onları oradan hiç kimse kurtaramaya¬caktır. Zira onlar, müminler için, açıkça kâfir olduklarını söyleyenlerden daha zararlı ve İslam için daha tehlikelidirler.Abdullah b. Mes’ud, „Münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasın-dadırlar.“ ifadesinin izah ederken şöyle demiştir: „Münafıklar, üzerlerine kilit¬lenmiş demir tabutlarda ateşin içine atılacaklardır.“ Ebu Hureyre (r.a.) da âyetin bu bölümünü bu şekilde izah etmiştir…*

Cenabı hak Maide suresi ayet.139-140.ta mealen şöyle buyurmaktadır: *** Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet (güç ve şeref) mi arıyorlar? Bilsinler ki bütün izzet yalnızca Allah’a aittir. O (Allah), Kitap’ta size şöyle indirmiştir ki: Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, onlar bundan başka bir söze dalıncaya (konuya geçinceye) kadar kâfirlerle beraber oturmayın; yoksa siz de onlar gibi olursunuz.Elbette Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde bir araya getirecektir…***

Ali arslan merhum bu ayetlerin izahında şu ifadelere yer veriyor:* Münafıklara müjde ver ki onlar için elem verici bir azab vardır.Yani onlara haber ver. Haber yerine «müjde» kullanılmıştır: On¬larla alay etmek için. O, münafıklar, kâfirleri, yani Yahudileri dost ve yardımcı edinirler, müminleri edinmiyorlar. Çünkü onların kanâatına K göre, Hz. Muhammed ve Eshabının sonu gelecektir. Yahudilerle irtibat kuralım ki, o zaman Yahudiler bizi korusunlar, fikrini taşıyorlardı. Ce-nab-ı Hak: «Kâfirlerin yani Yahudilerin yanında izzet mi arıyorlar?» sormak suretiyle onların ne denli bir gaflette olduklarını belirtti.

Yani onların yanında, izzet mi var? Hayır, kâfirlerde izzet yoktur. Ke¬sinlikle izzetin bütünü, kuvvet ve kudretin tamamı ve galib gelmek Allah’a aittir. Allah’ı dost edilenler aziz kalırlar. Ona ibadet edenler aziz kalırlar!… Eaşka. bir âyette, «îszet Allah için, Allah’ın Resulü İçin ve müminler içindir. Fakat münafıklar bunu bilmezler» (El-Münafı kun: 8) Duyurulmaktadır.Allah size Kitabda indirdi ki, âyetlerinin inkâr edildiğini ve1 o âyetlerle alay edildiğini işittiğiniz zaman. onlarla oturmayınız..Bir mecliste Alltuh’ın âyetleri inkâr edilirse, onlarla alay etmeyegidilirse, orada oturmanın haram olduğunu belirtiyor bu âyeti celîle…Bu âyet Mekke’de nazil oldu. Müşrikler Kur’an’a dalıyorlar, meclislerinde onu alay konusu yapıyorlardı.Sonra Yahudi âlim¬leri Medine’de aym şeyi yaptılar. Münafıklar onların yanında oturuyor, onlarla beraber Kur’an ile alay etmeye dalıyorlardı. Ce-nab-ı Hak müminleri bunlarla beraber oturmaktan menetmiştir. îbni Abbas: «Bu âyete, kıyamete kadar din hususunda yenilik getiren ve bid’at icad eden herkes dahildir» diyor. Eğer âyetlerle alay edenlerle beraber razı olarak oturursanız siz de küfürde onlarla eşit olursunuz. Bu âyeti celîle «Küfre rıza göstermek küfürdür» hükmüne delâlet eder.

İnkâra rıza göstermek, inkarcıların gurubuna katılmak demektir. Yani onlara katılan günah yönünden onlar kadardır. Eğer hiç karış¬mazsa, fakat kalben rıza gösterirse yine durum budur. Eğer onların ya¬nında oturur, fakat yaptıklarından razı olmazsa, belki onlara kızarsa ancak, onların şerrinden emin olmak için oturmuş ise, o vakit durumu daha da kolay olur. Eğer bir bidatçı veya bir inkarcı ile beraber oturur, o bidatçı da bidatine ve inkârına dalmıyorsa, kerahiyetle beraber onunla oturmak caizdir.

Bazı âlimler «Hiçbir hal-u-kârda caiz değildin) demişlerse de birinci görüş daha sıhhatlidir. Çünkü hadîsi şerifte gelmiş¬tir ki:«Allah’a ve son güne îman eden bir kimse üzerinde içki çevri¬len (içilen) bir sofrada oturmasın.» Münafıklar dünyada kâfirlerle Kur’an âyetiyle istihza etmek konusunda bir araya geldikleri gibi, âhi-rette de Cenab-ı Hak onları cehennem azabında bir araya getirecek¬tir.(Büyük kuran tefsiri.Ali Arslan)

Ayrıca, nifak hastalığının tedavisi, küfür illetinden daha zordur denilmiştir. Çünkü münâfık, hasta olduğu halde doktorun önünde hastalığını gizleyen kimseye benzer. Kâfirin hastalığı meydanda olduğu için, birtakım yollarla kendisine yaklaşılıp tedavisi mümkün olabilir. Münâfık ise, kapısı penceresi belli olmayan yuvarlak, yamuk bir kişilik (kişiliksizlik) olduğundan kendisine nüfuz etme yolu bulunamaz.

İslam davasına zararları açısından ise, münâfıkların kâfirlerden daha tehlikeli olduğu münakaşa götürmez bir gerçektir. Vücudun zayıf ânını kollayan mikroplar gibi; İslam toplumu içinde daima onların kritik anlarını fırsat telakki edip her türlü mel’aneti yapan münâfıklar; bizim davamızın baş düşmanlarıdır. Nerede, ne zaman ve nasıl karşımıza çıkacakları belli olmadığı için kendilerine karşı tedbir alma imkânı da olmamaktadır.

Biz yinede kimliklerini ve yüzlerini bir defa daha deşifre etmeye çalışalım şöyleki; Münafıkların inançla ilgili kimlikleri: İnanç konusunda kesin bir tavır ortaya koyamayan, müslümanların arasında olduklarında imanı; kâfirlerin arasında bulunduklarında şirki açığa vuran insanlardır. Münafıkların ibâdetlerle ilgili kimlikleri: İnanmadan, riya eseri olarak ibadet yapar, namaza kalktıklarında tembel tembel kalkarlar.

Münafıkların sosyal ilişkilerde kimlikleri: Kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyar, müslüman saflar arasına fitne sokmaya, insanları aldatmaya çalışırlar. Dinleyenleri etkilemek için etkileyici, agdalı, efsunlu söz söyler, doğruluklarına insanları inandırmak için çok yemin eder, onların dikkatini çekmek ve kendilerine etki etmek için güzel elbise giymekle dış görünüşlerini süslü gösterirler. Ahlâk ve karakterle ilgili kimlikleri: Kendilerine karşı güvensizlik, ahdi bozma, randevularına ve sözlerine uymama, riya, korkaklık, yalan, cimrilik, menfaatçılık, fırsatçılık ve hevâ ve heveslerine uyma.

Tepkisellik ve duygusallıkla ilgili kimlikleri: Korku, gerek mü’min, gerekse müşrik olan herkesten korkmak, ölüme karşı yüreksizlikleri müslümanlarla beraber cihada gitmekten geri bırakmış, müslümanlardan hoşlanmayan ve onlara karşı kin besleyen bir psikoloji.Akılsal ve bilgisel kimlikleri: Yargıda bulunma ve karar alma konusunda tereddüt, şüphe ve güçsüzlük. Hakkı kabul etme konusunda kalbi ve kulakları mühürlenen insan tipi. İman ile küfür arasında tereddüt, fırsatçı ve faydacı. Müslümanların ellerinde faydalanacakları bir imkân olduğunda bundan pay almak için, kendisinin de onlardan olduğunu; müşriklerin imkânları varsa, o paydan mahrum olmamak için aynı tavrı onlara da göstermeleri. Kısaca; kaypak, kalleş, dönek, şahsiyetsiz, her boyaya giren, fitne ve fesatçı, riyakâr, ikiyüzlü, yüzsüz, yılışık, söz ve dış görünümle adam kandırmaya çalışan bir tiptir münafık kimligi…

Daha öncede örneklerini verdigimiz gibi; Hadisi Şeriflerdeki münâfık alâmetleri, genellikle amel münafığına aittir. Bu davranışlar, çirkin ve günah olmakla birlikte küfür değildir: Bu hususa dikkat edilerek, bu vasıfları taşıyanlara hemen (itikat açısından) münâfık veya kâfir damgası vurulmamalıdır. Bu nifak alametleri, itikadî nifaka yaklaşılmaması için alınan tedbirler ve uyarılar cinsindendir. Zira, amelî nifak çoğalınca, ileride müslümanın itikadî nifaka yaklaşma tehlikesi doğabilir.

Peygamber efendimiz mealen şöyle buyuruyor: ** Münâfıklara sabah ile yatsı namazlarından daha ağır hiçbir namaz yoktur. Halbuki bu iki namazın cemaatinde olan sevabı bilselerdi, emekleye emekleye (sürtüne sürtüne) de olsa, onlara gelip hazır olurlardı.“ (Buhâri)**

** Münafığa, seyyid (efendi, sayın) demeyin. Çünkü o sizin efendiniz olursa aziz ve celil olan Rabbınızı gazaplandırmış olursunuz.“ (Buhâri)**

** Mü’min yiğittir, zekidir, dikkatlidir, itaatlidir, acele etmeyendir, âlimdir, takva sahibidir. Münâfık ise, insanları arkalarından çekiştiren ve yüzlerine karşı dil uzatan bir cehennem odunudur. Şüpheli şeylerde durmaz, harama riayet etmez, tıpkı gece odun toplayan kimse gibi, nereden kazandığına, nereye harcadığına ehemmiyet vermez.“ (Râmuz el-Ehadis, no: 2860)**

** Mü’min rüzgârdan etkilenen ekin gibidir; devamlı belâ içinde olur. Münâfık ise, kesilinceye kadar etkilenmeyen çınar ağacına benzer.“ (Râmuz el-Ehadis, no: 4817) „Kim insanlara, Allah korkusundan daha fazla korku gösterirse, o münâfıktır.“ (Râmuz el- Ehadis, no: 5957)**

** Mü’min, günahını üzerine düşüverecek bir dağ gibi görür ve günahtan böylece korkar. Münâfık ise,günahını burnunun üzerine konmuş uçan bir sinek gibi görür.“ (Buhâri)**
** Ümmetim için korktuğum şeylerin en korkuncu Allah’a şirk koşmaktır. Dikkat edin, ben, onlar güneşe, aya, puta taparlar demiyorum. Ancak onlar, Allah’tan başkası için amel işlerler… (İbn Mâce, 105) **

Neticede diyoruzki: Münâfıklığın karakteristik özelliği, iki yüzlülüktür. Günümüz tabiriyle çifte standartlıktır. Müslüman müşterileri çekebilmek için İslamî kıyafetlere bürünen tezgâhtarlar bulundurup, ölçü ve tartıda adaleti gözetmeyen, insanları sömürmek için her yolu meşru gören, yalan söyleyen, aldatan tüccar ve esnaflar her tarafta boy atarken, münâfıkları uzakta aramamak gerekiyor.Allah şerlerinden bizleri korusun…Allahım bizleri her türlü riyadan, nifak hallerinden,ikiyüzlülükten,günah ve haramlardan sana sıgınıyoruz. Kalbimize, gönlümüze, sinemize ihlası yerleştir. Bizleri salih amellerle donat.Sıratı müstakimden ayırma.Ehli sünnete sımsıkı sarılanlardan eyle.Sen herşeylere kadirsin Allahım…Amin…

Sermedkadir…19.02.2010

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.