Nihai Oluş Gayesi: Tasavvuf

Rabbimiz Ali imran suresi ayet.191.de mealen şöyle buyuruyor: *** Sag duyulular o kimselerdirki: Ayakta iken, otururken ve yatarken daima Allahı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı hakkında Allahın varlıgını isbat için iyice düşünürler ve şöyle derler : Ey Rabbimiz sen bunları bosşuna yaratmadın…***

Peygamber efendimiz (sav) bir gün Tefekküre dalan bir kavmin yanına vardı ve sordu. Neden konuşmuyorsunuz ? Cevaben dedilerki: ‘’ Biz Allahın mahlukatı hakkında düşünüyoruz’’ Cevap olarak Peygamberimiz (sav) şöyle buyurdu: ** İşte böylece yapınız. Allahın mahlukatı hakkında düşününüz, Onun ZATI hakkında düşünmeyiniz. Zira şu batı kısmında bir beyaz arazi vardır. Onun nuru beyazdır. Onun beyazı nurludur. Onun nurunun beyazlıgı kırk günlük bir mesafe kadardır. Orada Allahın mahluklarından bir kısım vardırki; göz kırpacak kadar Allaha isyan etmemişlerdir…
Tasavvuf: Sözlüklerde, Kalbi dünyanın fani işlerinden ayırıp, Allah (cc) sevgisi ile baglanmaktır. Tarikat ehli olmaktır diye tarif edilir. Bu tarif özet, kısa ve birazda yetersiz bir tariftir aslında. Tasavvuf İslami ruh ikliminin su gibi, güneş gibi, agaç gibi ana unsurlarından sayılmıştır.

İmamı Gazalinin İhyasına aldıgı bir Hadisi şerifte Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor: ** İlimden bir kısım vardırki gizlenmiş mücevherat gibidir. Onu ancak Allahı bilenler bilir Allahı bilenlerde o ilimden konuştukları zaman onların konuşmalarını ancak Allahtan gafil olan kimseler anlamazlar. Binaen aleyh şayet Allahu Teala bu ilimden bir kuluna ihsan ederse onu küçük görmeyiniz. Zira Allahu Teala onu hor görmemiştir. Hor görmediginin delili ise bu ilmi ona vermesidir…**

İmamı Gazali (Rh.a) diyorki: * İki cihan serverinin bu Hadisleriyle ifade buyurdugu ilim gizli ilimdir. Ve ayrıca muamele ilmine aittir. Bu İLİM kalbin hallerinden, bu hallerin Sabır, şükür, korku, ümit, rıza, zühd, takva, kanaat, cömertlik, ve bütün bu hallerde Allaha minnetdar oldugunu bilmek, İhsan, hüsnü zan, iyi âhlak, güzel muaşeret, dogruluk ve ihlas gibi güzel hasletlerden ibarettir.

Necip Fazıl (Rh.a) Tasavvufa şu şekilde yaklaşmıştır: * Tasavvufu kelime ambalaj ifadesi ile ele alıp , Lügat manasıyla izah etmek lazım gelirse diyebilirizki; O insanın iç memuriyeti, kullugu bitirip üste çıkmak degildir tasavvuf ehli olmak…

Kullugun hiç bir an ve mekanında üste çıkmak yoktur zaten. Boyuna yüceltmek var kullugu. Kullugu bitirip ilahi huzura ermek ve Allahı bulmak davası. Bulmak ise oraya varmak degil. Ve neticede mutlak yaratıcıda fani olmak ve onda son bulmak. GAYE VE İSTEK BUDUR. *

Günümüzde en çok bozulan Dini kuruluşlarımızın başında TASAVVUF ekolü gelmektedir dersek sanırım yanlış olmaz. Toplum kesimleri ve onu ileri gelen düşünürü, aydını, edebiyatçısı, yazarı, felsefecisi, Alim geçineni ve zalimi Tasavvufa çok farklı yaklaşmaktadır. Çogunlukla bir yargıya vardıklarında görülen kötü örnekler hemen gündeme getirilmeye çalışılmaktadır. Halbuki kötü örnekler reddedilir, misal teşkil etmez.

Bu varılan yargıların çogunda denilirki; TASAVVUF dine sonradan eklemedir. Biz bu tarzın dogru olduguna inanmıyoruz. Tasavvufun dine sonradan yamandıgı tezi kesinlikle dogru degildir. Bu konuda elimizde Bin dört yüz küsur yıllık İslam gerçegi vardır. İslam Alimlerinin çalışmaları vardır. Büyük bir İslam literatürü vardır…

Öncelikle dıştan bakıldıgında TASAVVUF nasıl anlaşılır maddeler halinde incelemeye gayret edelim. İslami kaynaklarda toplum kesimleri tarafından TASAVVUF nasıl anlaşılmıştır.

1.) Avam tabakası dedigimiz HALKIN Tasavvuf hakkındaki görüşü: Tasavvuf ehlinin işine akıl erdiremezler. Evliya derler, her hallerini fevkalade görürler. Türbe kapılarına ve mezar parmaklıklarına çaput baglarlar evliya bildikleri şahısların kabirleri başında diz çökerler, yüz sürerler. Bilerek ya da bilmeyerek bir sürü haram işlerler. Daha ilerisini düşünemezler ve düşünmekte istemezler. Halbuki yapmış oldukları hareketlerin çogu Dini – şeri açıdan yasaklanmıştır. Baglandıgı şahsın harikalar yaptıgını kabul eden fakat bu mevzuda hiç bir şey bilmeyen KABA BİR TESLİMİYETÇİLİK kılıfına bürünürler. Yanlışlarla dolu bir anlayışın ürünü olan bu davranışların üzerinde durmak bile dogru degildir…

2.) İslamda YARI AYDIN dedigimiz kişilerin anlayışı: Bu kesimde olan insanlarda Tasavvufa degişik manalar verirler. Meseleyi Edebiyat, güzel yazı yada söz ve gizlilikler, mistik yaklaşımlar içerisinde anlamak isterler. Mesela; iç âlem bilgisi, İlahi marifet noktası gibi şatafatlı sözler ve yazılarla bildiklerini anlatmaya çalışırlar. Bu kişilerin aslında ilimleri vardır fakat Âmelleri olmadıgından Meseleye tamamen uzaktan bakarlar. Tasavvufun dine sonradan ekleme bir müessese oldugunu ve ŞERİATIN zor olan katı gibi gibi gördükleri kısımlarını yumuşatmak ve tatlandırmak güzel göstermek iddiasındadırlar.

Bir misal verecek olursak: Mevlana Celaleddini Rumiyi anarken, İllaki SEMAA şart olarak görülür. İşin RUHİ yanı degilde hep kulaga ve göze güzel gelen tarafları benimsenir. O hallerden haz duyulur. Onlar için MEVLANA bir şair, bir düşünür ve bir ayinci sanatkardır.

Dinsizler, putperestler, Ateşperestler, Yahudi ve Hristiyanlar hakkında söyledigi iddia edilen sözleri Müslümanlara imiş gibi kabul ederler. İşte burada kolaycılık başlar. İslami hükümler ters çevirilmeye çalışılır. İslam dinine bakış açıları allak bullak olur. Ve işi o kerteye getirirlerki; hiç bir DİN hakkında ayrıcalık söz konusu degildir derler. Bütün dinleri bir ve eşit görme hastalıgı vardır. Bu kesim düşünürler zaten İslama da yandan bakan insanlardır. Son otuz yıldır Mason üyelerin etkinligine bakılırsa ( Mesela Konya Mevlana haftalarında yapılan etkinlikler) ne söylemek istedigimiz daha net anlaşılır sanıyoruz. Ve bu kesimin de Tasavvuf anlayışını toptan reddediyoruz…

3.) Batı kültürüyle beslenmiş FELSEFECİLERİN görüşü: Bu kişiler Tasavvuf deyince hemen okudukları FELSEFİ eserleri sıralarlar. İskenderiye mektebinde, Eflatun felsefesi ve onun arkasından gelen müritleri , fikir babaları, mitolojik hurafeler , Tanrıça olarak adlandırdıkları Zeuslar, Jupiterler, Sokratesler, Aristolar, Martin Luter ve Kalven gibi hıristiyan önderleri nin etkileri, Şekspir gibiler, Kantlar, Dekartlar, ve Froydlar daha adlarını uzatmamız mümkün olan bu düşünür ve felsefecilerin tefekkürleriyle beslenip, Tasavvufu birbirine karıştıran ve hatta Tasavvuf ehlinden bazı yüce zatların bilgileri bu düşünürlerden (Eflatun, aristo… gibi) aldıkları tezini işliyen kesim inanıyoruzki; Tasavvufu anlamamışlardır. Ve de anlayamazlar…

Bu tip insanlar kuru ve sıg gördükleri İslam dinine bu yolla bir renk ve degişik bir hava gelecegine inanan bu kişiler cehaletlerini, daha kültürlü saydıkları batı insanı ile örtme- kapatma yollarını denemişlerdir. Bunlarında yanlış düşündükleri inancındayız…

4.) Din içerisinde TASAVVUFU ret hareketleri: İslamiyeti ve Şeriatı güya müdafaa noktasında imiş gibi görünüp Tasavvufu dine ve Şeriata aykırı gören bu kesim aynı zamanda Mezhepsizligi de savunan kesimdir. İbni Teymiyye bu çıgırı açmıştır ve onun takipçileri de günümüze kadar bu görüş ve düşünceyi devam ettirmektedirler. Bu yıkıcı faaliyetler günümüzde hızla devam ediyor. Bu konuyu Müslümanların Firasetine havale ediyoruz…

Tasavvuf ilmi yazılı olan kitaplara bakıldıgında esas olan üzerinde durulan meseleler, Ruh, akıl, kalb ve nefis üzerinde duruldugunu görüyoruz. Buradan yola çıkılarak AKAİD ilmiyle meşgul olundugunu , TAHKİKİ İMAN üzerine egildiklerini, Fıkhi meseleleri, kitap ve sünnete göre Tahkiki imanı yani yine İMAN, İSLAM, İHSAN, TAKVA, ŞÜKÜR ve Rasulullah (sav) ile onun Ashabının haline Ruhen yaklaşma, Ömürlerini Onlar gibi yaşama istegi ve çabasını tasavvuf önderlerinde görüyoruz. Yani denilebilirki; gerçek TASAVVUF ilminde ana meseleler bu saydıgımız hususlardır.

Necip Fazıl (Rh.a) diyorki. Tasavvuf ehlinin huzur mertebelerini bilmemize imkan yoktur. O mahrem mıntıkaya yabancı giremedigi gibi, iki dosttan başkası orada ne olup bittigini bilemez.

Bazıları Tasavvufu bir cevize benzetirler . Dıştaki soyulup atılan acı kabuklar hazırlık devresinin yani günahları inkar emenin , bütün kötülüklerden el çekmenin , her türlü pislikten uzaklaşma halinin öncelikle gerçekleşmesi gerekir. İçteki katı sert kabuk vecdi-aşkı düşündürür. Asıl meyve olan huzur en içte barınan cevizin kendisidir. Bu kabukları kırıp attıktan sonra meyveyi yiyebilenler bahtiyar insanlardır.

Bazı şeyler vardırki akılla çözümlenmez. Akıl ancak çevresini aydınlatan FENER gibidir. GÜNEŞ ise aşkı Allah sevgisini temsil eder. Güneş dogunca FENERE lüzum kalmayacagına göre, AKIL kendi başına kılavuz olursa gerçek imanı yolundan saptırır. Ama çogu şeyler de Necip Fazılın dedigi gibi: * BU İŞ NE AKILLA OLUR NE DE AKILSIZ…*
Tasavvufta Kalb: Tevhid nuru ile aydınlanıp bütün herşeyin Allahın eseri oldugunu gördügü zaman İnsan her çeşit musibete sabır, teslimiyet ve hoşnutlukla katlanır. Tevhid nuru ile aydınlanan kalbde Allaha tevekkül, ona İHLAS ile ve huşu ile teslimiyet ile gelişir daha da aydınlanır.

Tevhid nuru ile aydınlanıpta bütün NİMETLERİN Allahtan geldigini görünce İnsanın kalbinde gönlünde Allah sevgisi ile Allaha şükretme istegi gelişir ve son haddini bulur.

Bütün bunlar Allahın marifetinden onun isim, sıfat ve fiillerini marifet, HAKİKAT ile tevhid nurundan dogan halis-saf tevhid inancının eseridir tasavvufta aranan…

Peygamber efendimiz buyuruyorki; ** Allahu tealaya mahsus olarak 99 isim vardır. Her kim bu 99. ismi ezberlerse CENNETE girer.** İnanıyoruzki bu 99. isim tefekkür edilerek, düşünülerek ve kavranmaya çalışılarak ezberlenecektir. Yoksa Papagan vari hiç durmadan söylense de eger sadece dilin çıkardıgı sesle kalınıyorsa arzulanan gayeye ulaşılamıyor demektir.

Tevhid kelimesiAllaha şeksiz şüphesiz inanmak, teslim olmak ve onun dinine tabi olmaktır. Tevhidin kaynagı Allah, İlah olarak bilinip ibadet edilecek yegane mercii Allahtır. O ihtiyaçları gideren, Amellerin karşılıgını veren, Hayatımıza huzur ve sukunet ihsan eden, koruyan, gözeten ve nasuh bir tevbe ile tevbe ettigimizde AFFEDENDİR.

Tevhid LA İLAHE İLLLALLAH demektir. Bir şahsın LA İLAHE İLLALLAH demesi mümkündür. Fakat ihtiva ettigi anlamı hayatına tatbik etmiyorsa , diliyle söyledigini yaşamıyorsa, nefsine sözünü geçiremiyorsa bu kişinin başka başka inanç sahipleriyle mücadele etmesi, su alan geminin bir başka gemiyi kurtarmasına benzer. Neticede iki gemi de batacaktır.

Biz de Tasavvuf ehli de olsa, Şeyh te olsa, her kim olursa olsun TARİKATI, HAKİKATİ, ŞERİATE UYMUYORSA Yolunun yanlış bir yol oldugunu ve en yakın zamanda kendi gidişatını düzeltmesi gerektigine İNANIYORUZ… Yani sözün kısası her kim olursa olsun agzından çıkan sözü kulagı duyacak. İnsanlar inandıgını söyledikleri İMANLARINI hayatlarına tatbik edecekler İMANLARINA SAHİP çıkacaklar. Yoksa Allah korusun hüsrandan kurtulamayız ve kaybedenlerden oluruz…

Allahım Bizleri EHLİ SÜNNET VEL CEMAAT yolundan ayırma. Bizleri senin razı oldugun dinin İSLAM dan ayırma. Bizlere Rasulüyün ÜMMETİ olma şerefein ihsan ettin Onun yolundan ayırma. Bizleri senin dosdogru yolun olan SIRATI MÜSTAKİM den ayırma. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… 29.12.04

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert