Rabbimiz Ankebut Suresi ayet.45.te mealen şöyle buyurmaktadır: ***Sana vahyedilen Kitabı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki namaz hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah’ı anmak elbette en büyük ibadettir. Allah yaptıklarınızı bilir…***Bilindiği gibi; Hevâsına muhalefet eden ve ihlâsla Allah’a (cc) teslim olan mükellefin, islâm fıkhına uygun olan amellerine ibâdet denilir. Bazı kaynaklarda ibâdetler, değişik açılardan tasnif edilmiştir…
Bedeni ibâdet olan NAMAZ, mükellefi münkerden ve fahşâdan koruduğu gibi, kalbini şeytanın ilka ettiği vesveselerden de korumaktadır… Abdullah İbn-i Mes’ûd (ra) İbn-i Abbas ve diğer Sahabe-i Kirâm’dan gelen rivayetlerde, Peygamberimiz Efendimiz’in(sav) mealen ** Gerçekten namaz insanı her türlü kötülük ve fahşâ’dan koruyacağını, hem namaz kılıp, hem de şer’i şerifin izin vermediği işleri yapan kimselerin hakkı ile ibâdet etmedikleri’ni…** açıkça izah ettiği haber verilmiştir…
Peygamberimiz Efendimiz (sas) bir hadisinde mealen şöyle buyurmuştur: **Namaz dinin direğidir. Namazda on güzellik vardır: Yüzü güzelleştirir. Kalbi nurlandırır. Bedeni dinlendirir. Kabirde arkadaştır. Rahmetin inmesine sebeptir. Gök kapılarının anahtarıdır. Ahirette günah ve sevapları tartan terazide sevap kefesini ağırlaştırır. Rabbi hoşnut ve memnun eder. Cennete giriş için ödenecek ücrettir. Cehennem ateşine karşı koruyucudur. Namazını kılan, dininin rüknünü yerine getirmiş;namazı terk eden ise dinini yıkmış, yerle bir etmiş olur.”(İbn Hacer)
ALEMLERE rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz Efendimiz’in (sav) damadı olan Hazreti Osman (ra), namaz ibadetinin keyfiyetini ifade ederken şöyle demiştir: **Beş vakit namazda dikkatli ve devamlı olanlara Allah (cc) dokuz keramet bahşeder:- Allah (cc) onu sever.- Bedeni sıhhatli olur.- Melekler onu korur.- Evine bereket iner.- O kimsenin siması, salihlerin siması gibi olur.- Allah (cc) onun kalbini yumuşak, şefkatli ve merhametli yapar.- Sırat’ı şimşek hızıyla geçer.- Allah (cc) onu cehennem ateşinden kurtarır. – Ahirette Allah (cc) onu cennette; “Onlar için artık ne korku vardır, ne de üzüntü.” (El Bakara Suresi: 38) müjdesine ermiş olan salih kullarına komşu eder.” (İbn Hacer)
Mü’min kulun hayatının en güzel ve en değerli anları, hiç şüphesiz Allah Teâlâ’ya (cc) ibadet ile geçen anlardır. Çünkü ibadet; kulluk mahviyetiyle Allah (cc)’ın azametini idrak edebilme şuurudur. Bizleri yoktan var edip ve insan olma onuruyla ödüllendiren Allah (cc)’a karşı bir kulluk görevi olup yaratılış gayesini bilmektir. Zira insanın yaratılış gayesi de ancak Allah (cc)’a kul olup O’na ibadet etmektir…
Diyanet teşkilatının hazırlamış oldugu, Kur’an Yolu tefsirinde âyetin açıklamasında şunlar yazılır: “Hayasızlık” diye çevirdiğimiz fahşâ kelimesi, Arapça’da aynı kökten olan fuhuş kelimesiyle eş anlamlı olup çirkin sözler ve fiiller için kullanılır. Genel olarak başta zina olmak üzere edep, iffet, haya gibi erdemlerle çelişen söz ve davranışları ifade eder. “Kötülük” şeklinde çevirdiğimiz münker ise, ma’ruf kavramının zıddı olarak genellikle “aklın ve sağ duyunun çirkin bulduğu, erdemli toplumun yadırgadığı tutum ve davranışlar” anlamına gelir.
Âyete göre; gerek abdest, kıraat, rükû, secde, ta’dil-i erkan gibi zâhirî şartlarına ve rükünlerine gerekse; ihlas, huşû, takvâ gibi manevi şartlarına özen göstererek kılınan namaz. İslâm’ın ve sağduyu sahibi erdemli toplumların edepsizlik, hayasızlık ve kötülük sayıp reddettiği tutum ve davranışlarla uyuşmaz, adeta bir nasihatçi, bir uyarıcı gibi namaz kılan kişiyi bu davranışlardan meneder. Böylece, âyette namazın ahlâkî tesirlerine, kötülüklere karşı koruyucu özelliğine işaret edilmekte; namaz kıldıkları halde hak hukuk gözetmeyen, edep ve ahlâk kurallarına uymayanlara da dolaylı bir uyarı yapılmaktadır.
Âyet’de namazın zikir kelimesiyle anılması, onun tam bir ibâdet bilinciyle, Allah’ın huzurunda bulunulduğu şuuru ve sorumluluğu ile eda edilmesi şartıyladır ki,
belirtilen ahlâkî etkiyi gösterecek kaliteye ulaşmış olacağını ima eder. Bu şekilde namaz kılarak Allah’ı anmak en büyük ibâdettir. Namazın insandaki Allah şuurunu güçlendirme vazifesi, diğer faydalarından daha önemlidir. Ayette namazın böyle bir bilinç ve sorumluluk duygusundan uzak olarak kılındığı oranda ibâdet kalitesini de kaybedeceğine işaret vardır…
Erkam yayınlarının hazırlamış oldugu, Riyasus Salihin tercemesindeki bir başka değerlendirme de şöyledir: “Ayette hayasızlık ve kötülük diye tercüme edilen ‘fahşâ’ ve ‘münker’ kelimelerinin anlamı daha kapsamlıdır. Fuhşiyat, açıktan ve aleni işlenilen bütün çirkinlikleri, edepsizlikleri ve ahlâk dışı davranışları ifade eden bir kelimedir. Münker de, aklın ve şeriatın beğenmediği bütün uygunsuz davranışları ve günahları ifade için kullanılır.
Öncelikle NAMAZ içinde böyle şeyler yapılmaz, namazın gerektirdiği bütün edeplere uyularak namaz kılınır. Gerçekten şuurla ve hakikatına erilerek, farkında olunarak, ne olduğu bilinerek kılınan bir namaz, namaz dışında da insanı her türlü çirkinlikten alıkoyar. Onun için Râsûl-i Ekrem Efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem: **Kim namaz kılar da o namaz kendisini hayasızlıktan ve kötülükten alıkoymazsa, o namaz olsa olsa onun Allah’tan daha fazla uzaklaşmasını sağlar..** buyurmaktadır…
NAMAZ, Suyu Bol Bir Irmak Gibidir. Peygamber Efendimiz (sav) bir başka hadisinde mealen şöyle buyuruyor: ** Beş vakit namazın benzeri, sizden birinizin kapısı önünde akmakta olan ve her gün beş kere içine dalıp yıkandığı suyu bol ırmak gibidir…** (Müslim)
Peygamberimiz sallallahü aleyhi ve sellem benzer manalı diğer bir hadis-i şerifde de şöyle buyurur: ** Ne dersiniz? Birinizin kapısı önünde bir nehir olsa da, o kimse her gün bu bu nehirde beş defa yıkansa, kirinden bir şey kalır mı?
Sahabiler: O kimsenin kirinden hiçbir şey kalmaz, dediler. Beş vakit namaz işte bunun gibidir. Allah beş vakit namazla günahları silip yok eder.(Muslim) Bu iki Hadis’in açıklamasında şu ifadelere yer verilmiştir: *Peygamber Efendimiz (sav), bu iki hadisle, namazı temsili yolla, günümüz öğretim ve eğitim sistemindeki adıyla “örnekleme metodu” ile anlatmıştır. Çünkü bu, insanların bir konuyu öğrenip anlamalarında en kolay ve en etkili bir yoldur.
Nitekim buradaki benzetmeyi düşünen kimse, günde beş defa nehirde yıkanan insanın üzerinde kirden pastan hiçbir eser kalmayacağını anlamakta güçlük çekmez. Çünkü insan, görülen ve hissedilen pisliklerle bedeni ve elbisesi kirlendiğinde, onları bol su ile yıkamak suretiyle temizler. Peygamber Efendimiz (sav), herkesin bildiği ve kabul ettiği gerçekten hareketle, namazın da insanı manevi kirlenme demek olan günahlardan ve hatalardan öylece temizleyeceğini haber vermektedir.
Namazı terketmenin büyük günahlardan biri olduğuna ve böyle bir kimsenin Allah tarafından cezalandırılacağı bildirilir. Çünkü NAMAZ kılmamak ve nefislerin arzusuna uymak sapıklık çeşitlerinden biridir. Büyük günahlardan korunmak öncelikle beş vakit namazı kılmakla mümkün olur. Nitekim âyet, gerçek namazın insanı her türlü hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyacağını ifade etmektedir. Âyette geçen fuhşiyat ve münker tabirleri genelde büyük günahları ifade eder.
Beş vakit namazı kılmayan büyük günahlardan korunmuş olamaz; çünkü namazı terketmenin bizzat kendisi büyük günahlardan biridir. Netice olarak NAMAZ bilinciyle günde beş vakit Allah’ın huzuruna çıkan bir insanın, kendisini NAMAZ hâli dışında da her an Allah’ın huzurunda hissederek hareket etme şuuruna ulaşması vardır. Böyle bir kimse bilerek günah işlemez. Bilmeyerek işlediklerine ise abdesti ve namazı kefâret olur…(Riyasus Salihin)
NAMAZ, Gönlü Allah’a Bağlayan bir ibadetimizdir. Namaz kılmak bir Müslümanın en değerli ve vaz geçilmez ibadetidir, çünkü namaz kılındığı zaman kişiyi kötülüklerden ve fenalıklardan alıkoyar. Çünkü namaz gönlü Allah’a bağlar. Gönlü Allah’a bağlı olan kişi ise günah işlemekten, hayasızlık yapmaktan çekinir. Her zaman temiz, her zaman arınmış olarak Allah’a ulaşmak ister. Hayasızlığın ve fenalığın kiri, pisi ve ağırlığı namaz kılan mümine ulaşmaz. Namaz kılındığı zaman Allah zikredilmiş olur, ve şüphesiz ki Allah’ı anmak en büyük zikirdir… (Seyyid Kutub)
Merhum M.Hamdi Yazır, “Hak Dini Kur’an Dili” adlı tefsirinde, Namazın faydalarını sayfalarca anlatır. Biz merhumun yazdıklarından bir kaç parağraf alıyoruz. “Herhangi bir kimsenin namazsız bulunduğu hâliyle namazına devam ettiği hâlini karşılaştırırsanız, namazlı bulunduğu zamandaki ahlâkını, herhalde yükselmiş bulursunuz. “Muhakkak ki namaz kötü ve iğrenç şeylerden vazgeçirir.” (Ankebût 29/45) âyeti, bu gerçeği anlatır. Namazını kılan kimsenin hayatta en az dört kazancı vardır:
Birincisi temizlik. İkincisi kalp kuvveti. Üçüncüsü vakitlerin intizamı. Dördüncüsü toplumsal düzelme. Namazın büyük faydalarını hesap etmek mümkün değildir. Fakat en ufak ahlâki faydası bilfiil büyüklenmeyi kırmak, kardeşliğe hazırlanmak, Allah rızası için iş yapmaya alışmaktır. Bunun için namazda giyinebileceği en güzel ve en temiz elbisesini giymek ve kendine gurur vermesi düşünülen bu hal içinde örtülecek nice ayıpların bulunduğunu düşünüp, yüzünü yani alnını ve burnunu yerlere koyarak, kalbinde iman ettiği Allah huzurunda o kibir ve gururu kırarak defalarca secdeye kapanmak en mühim esastır…
Namaz, Kibirli Olmaya Engel Olan ibadetlerimizin başında gelir. Bilindiği gibi, “Kibirliler, (kendilerini büyük görenler) en çok namazın secdesine itiraz ederler. O süslü elbiseler içinde alınlarını Allah rızası için yere koyma zorunluluğu, onların kibir damarlarına, sinirlerine pek fena dokunur. Düşünmezler ki o süsler, o alınlar hep Allah’ın vergisidirler. Ve zamanı gelince o yağlı alınlar toza, toprağa karışacaktır. Hem o topraklar, o yerler o kadar hakareket edilmeye, devamlı olarak çiğnenmeye layık değildir…
Zaman olur ki topraklar için kanlar dökülür. Beşer hayatı oradan fışkırır ve onu fışkırtan Allah Celle şanuhu’dur. O süslere, o bedenlere emek vermiş bir takım Allah’ı Tealanın kullarının da hakları geçmiştir. Şu halde o topraklara, o yerlere, toprak ve yer oldukları için değil, yaratıcısı olan Allahu Teala’nın büyüklük ve ululuğu adına hakkıyla secdeye kapanıp, kibirden ve bencillikten sıyrılmak ve insanlar ile kardeşçe geçinmek için onların topluluklarına karışmanın pek kudsi bir görev olduğunu unutmamak gerekir. “
Namaz Ruhî Yükseliş Sağlayan vazgeçmesi mümkün olmayan bir İbadetimizdir. “Namaz o kibir ve gururu kırarken, aynı zamanda insanın ruhi hürriyetine öyle bir yükselme verir ki bu yükselme en görkemli kralların huzurundaki saygı duruşundan çok yüksektir. Namazda bütün bir insan hayatının şekli ve dereceleri dürülmüştür.
Allah’ın huzurunda bulunmak, hazırlanmak, düşünmek, istemek, defalarca kalkmak, bükülmek, düşmek, rahat edip oturmak nihâyet selam ve selametle işini bitirmek, insanı, bütün hayatın kademelerinden geçirterek, varlığın sırlarını, dünya ve âhireti düşündürerek Cenab-ı Allah’a kavuşturur ve büyük bir iman ve sevap ile yine âleme döndürür.” Yine bir hadiste açıklandığı üzere “Namaz, İslâm ile küfrün ayırıcısıdır”…
Namaz İbadetinin dünya ve âhirete ait, maddi ve manevi, bütün faziletlerini ve faydalarını ne kadar anlatsak, saysak yine de eksik kalır. Çünkü o sonsuzdur, sayılması mümkün değildir. Bunun bütün toplamı din dilinde “büyük sevap” adıyla anılır. Fakat burada Namazın, imandan sonra nasıl bir ahlâkî ve sosyal prensip olduğunu ve onun üzerine ne kadar büyük bir sosyal bina kurulacağını kısaca ifade etmek vazgeçilmez tavrımız olmalıdır…
O büyük İSLAM binasının direği işte öncelikle ferdi namazlarla hazırlanır, düzene sokulur ve cemaatle dikilir. Ondan sonra da geri kalanı yapılır. İşte “namazı ikame etme” tabiri bu mühim manayı çok açık bir şekilde ifade ediyor ve hidâyete aday müttakileri “namazı kılarlar” diye değil, “namazı ikame ederler” diye tarif, vasf ve medh ediyor.
Namazın nasıl kılınacağı, şartları ve rükünleri (namazın içindeki farzları), sünnet ve edepleri, mekruhları ve namazı bozan şeyler ile sıfat ve durumu “Namaz kılarken beni gördüğünüz gibi namaz kılınız” Hadis-i şerifi gereğince, Peygamber’den görülen fiili, sözlü ve takriri olarak alınan sıfat ve niteliktir ki, bu nitelik ve durum ta başlangıçtan beri müslümanlar arasında amel ile kesin bir şekilde bilinir ve İslami eserlerde ifadesini bulmuştur…(Hak dini Kuran Dili)
İnanıyoruz ki; Ruhun düzelmesinin, bedenin intizama girmesinin, sabır ve vakarın, ruhî ve bedenî her vazifenin, dünya ve âhiretle ilgili her olgunluğun düzenleyicisi olan, gerek kişisel ve gerekse sosyal her özelliği içine alan ve ümmet olma şuurunun en birinci ve en esaslı belirtisi bulunan NAMAZ, imanın en büyük güçlendiricisi, bütün ibâdetlerin ve amellerin başıdır…Müminlerin miracı, âlemlerin Rabbine beden ve candan durumlarını arz etmek suretiyle niyazları, kısaca zikri ve şükrü içine alan bir ibâdet olduğu için, ilâhî yardımın en önde gelen ve en yakın celbedilme yolu NAMAZ İbadetidir…
Kıblenin taşıdığı önem de ilk önce bunun içindir. Bu sebeble namaz, sabır gibi sade bir vasıta değil, aynı zamanda Allah’a bir kavuşma olmak üzere en büyük bir zevk gayesidir. Bu sayede Allah’tan başka tüm varlık aleminden dan çıkılır, acılar, kederler silinir. Kul ile mabud buluşma meclisinde beraber olur. Bunun içindir ki Peygamber Efendimiz (sav) **Namaz göz aydınlığım kılındı…** buyurmuştur…
Rabbimiz Hud Suresi ayet. 114.te mealen şöyle buyurmaktadır: *** Gündüzün her iki tarafında ve gecenin saçaklarında (gündüze yakın olan saatlerinde) namaz kıl! Muhakkak ki, iyilik kötülükleri giderir. Bu ise, düşünebilenlere bir öğüttür…*** Mevdûdî bu âyetin izahında diyorki: * Kötülüğü yok etmenin yolu: Salih ameller işleyin ve onlarla kötülüğü yenin. Faziletli olmanın en iyi yolu ise, namazı hakkı ile kılmaktır. Namaz size tekrar tekrar Allah’ı hatırlatacak, hakikatin tebliğine karşı teşkil edilmiş, birleşik ve sistemli kötülük cephesine karşı başarıyla savaşmanız için gerekli nitelikleri size kazandıracaktır. Ayrıca size hayr ve ıslah sistemine işlerlik kazandırma gücü verecektir…( Tefhimul Kuran)
Dilimizde bazı Namazı Tam Kılmak deyimi yer eder bu husus ise öncelikle şu beş esasa bağlıdır: Namazı Vaktinde kılmak; Namazın Şartlarını ve rükunlerini yani 12 farz olması gerektiği şekliyle tam yapmak; Namazı İhlas ile sırf Allah rızası için kılmak; Namazlarımızda Tâdil-i erkâna riâyet etmek; yani kıyam, kıraat, rükû ve secdeleri, amacına uygun ve Peygamber Efendimizin bellettiği ve tarif ettiği şekilde yapmak; son olarak ta; Namaz boyunca huşu ve hudu içerisinde, yani Allah’a gönülden boyun eğdiği, O’nu ta’zim amacıyla huzuruna çıktığı ve zikir makamında Allah’la baş başa bulunduğu bilincini muhafaza edip iç ve dış alemlerinde makama uygun bir sükunet ve özen içerisinde bulunmak…
Bir ISTILAH olarak, Fahşâ, fuhş’un çoğuludur, aşırılık, hayasızlık ve çirkinlik anlamındadır. Akl-ı selimin ve dinin aşırı bulduğu, çirkin gördüğü ve mümine yakıştırmadığı söz, iş ve davranışlara Kur’ân’da fuhuş ve fahişe tabir edilir. Münker tabiri ise, aşırılık vasfı olmamakla birlikte, aklıselimin hoş görmediği ve şeriatın onaylamadığı için, yapılmaması arzu edilen; diğer bir deyişle yapılması vicdana dokunan, açıktan yapıldığında yüzü kızartan söz, iş ve davranışlardır…
Namazın faydası ise, en az ikidir. Birincisi; mümini her türlü hayasızlıktan ve kötülüklerden uzaklaştırmaktır. Çünkü namaz, iman ile küfür arasındaki sınırdır; dinin ikamesi (yaşaması) ancak namaz iledir. Fahşa ve münkerden koruyucu özelliğiyle namaz, müminin şuurlu muhafızıdır. Günde beş defa müminin kulluk bilincini hatırlayıp yenilemesidir. Dolayısıyla Allah’a kulluk bilincine aykırı söz, iş ve davranışlardan uzak durmasıdır…
Unutmayalım; Beş vakit kılınan namaz mümini kötülüklerden korumuyorsa, mutlaka “Allah’tan uzaklaştırıyor” demektir. Çünkü böylesi kimseler “Namazlarını ciddiye almazlar…” (Maûn 107/5) “Namazın vakte bağlı bir ibâdet…” (Nisa 4/103) olduğu gerçeğini düşünmezler; vakti geçmiş ya da geçmemiş hiç umursamazlar. “Tembeldirler; istemeye istemeye namaza kalkar ve gösteriş yaparlar…” (Nisa 4/142, Tevbe 9/54) “Şehvetlerine düşkünlükleri sebebiyle namazı zayi ederler…” (Meryem 19/59) “Onlar ancak görsünler diye namaz kılarlar…” (Maun 107/6, Tevbe 9/54) Hatta, “Rabbleri için yapmaları gereken ibâdete başkalarını da ortak ederler…” (bkz. Kehf 18/110).
Günlük hayatta işledikleri ahlâk dışı bir işin ardından, hiç yüzleri kızarmadan kalkıp Allah’ın divanına dururlar ve namazları bittikten sonra da tekrar aynı işe ya da benzeri kötülüğe geri dönerler. Ne Allah’tan haya ederler ne de kuldan utanırlar… İkincisi, Allah’ı zikirdir. Namaz, kıyam, kıraat rükû, secde hallerinde; tekbir, tesbih, tahmid ve kıraat ile çok yönlü bir zikir bütünlüğüdür… Namaz, müminin asgari olarak günde 5 defa Allah’ı zikir ve tazim amacıyla huzura çıkmasıdır. Namaz, müminin Allah’ı, Allah’ın da mümini zikretmesidir (Bakara152)
Biz Müslümanlar olarak, Namazlı, Niyazlı Mümin olmak vazgeçilmez şiarımız olmalıdır… Namaz, tıpkı bir ışık kaynağı gibi, insanı kötülük ve çirkinliklerden alıkoyup, doğruya yöneltir. Çünkü o, ışığını imandan alır. Namazlı – niyazlı Mü’minin hem ruh hayatında hem de yüzünde bu nurun izlerini görmek mümkündür. Günde beş defa abdest alarak yıkanan insanın, günün yorgunluğunu, maddi – manevi kirlerini elinden, yüzünden temizlemesi, elbette onda bir parlaklık meydana getirecek, hayatını güzelleştirecek, ona tatlı bir cemal görünümü kazandıracaktır.
Namaz kılmakla kazanılan bu nur ile, iyi kötüden, helal haramdan ayrılacaktır. Mü’min bu sayede kazandığı irade gücü ve temiz yaşayışının ışığı ile hem dünya hem de ahirette diğer insanlardan farklı ve mutlu bir yaşayışa sahip olacaktır. Kur’an-ı Kerim’deki ifadesiyle “nurları önlerini aydınlatan” müminler arasında yerini alacaktır. Rabbimiz Hadid Suresi ayet 57.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Allah’a ve Peygambere inananlar var ya, onlar özü- sözü doğru olanlar ile şehitlerdir. Allah katında onlara ödül ve nur verilir. ayetlerimizi yalanlayan kafirler ise cehennemliktirler…***
İnancımız o dur ki; Hakkıyla kılınan namaz, sahibine rûhî bir olgunluk kazandırır ve kalbinin huşû ile dolmasını sağlar. Kalbi huşû ile dolan kişi de Allah’ın razı olmadığı şeylerden büyük bir titizlikle sakınır ve böylece günahlardan arınır. Nitekim selef-i salihin (r.h.), namaza kalktıklarında titrer, renkleri sararırdı. Onlardan birine bunun sebebi sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: “Ben namazda Yüce Allah’ın huzurunda duruyorum. Dünya sultanları karşısında bile insanlar böyle davranırken, titreyip sararırken, bütün hükümdarların mutlak hakimi olan Allah huzurunda başka nasıl davranabilirim?”
Peygamber Efendimizin (sav) torunu Hz. Hasan’ın, abdest esnasında rengi değişirdi. Bunu gören bir kimse: “- Ya Hasan! Abdest alırken niçin böyle sararıp soluyorsun?” diye sordu. O da şöyle cevap verdi: “- Yegane kudret sahibi, Aziz ve Celil olan Allah’ın huzuruna çıkma vakti gelmiştir.” Ayet-i kerimenin, “Allah’ı zikretmek en büyük ibâdettir” (Ankebut 29/45) ifadesinden hem kulun Allah’ı zikretmesini hem de Allah’ın kulunu zikretmesini anlamak mümkündür. Buna göre: Allah’ın zikri, yaratıkların zikrinden daha büyüktür.
Çünkü Allah’ın zikri kadim, yaratıkların zikri ise sonradandır. Allah’ın, kullarını övgü, sevap ve mükafatla anması, kulların ibâdet ve namazlarla O’nu ziktretmesinden çok daha büyüktür. Kılınan namazlar içinde ve okunan Kur’an-ı Kerim’de Allah’ı zikretmek kullar için her şeyden daha faziletlidir. Namazın hayasızlık ve kötü şeylerden alıkoymasının devamıyla birlikte Allah’ı zikretmek en büyüktür. Haram kılınan şeylerle karşılaşıldığında Allah’ı hatırlayarak, o haramı terk etmek zikrin en büyüğüdür.
Allah’ı zikretmek, hatırdan çıkarmamak insanı günahlardan korur. Çünkü Allah’ı zikredip unutmayan kimse O’nun emirlerine aykırı davranmaz. Allah’ı zikretmek mutlak olarak en büyüktür. İnsanı gerçekte hayasızlıktan ve kötülüklerden alıkoyan budur. İster namazda olsun, ister namazın dışında olsun en kıymetli husus, Allah’ı hatırda tutmaktır. Kur’an, namaz ve zikir sayesinde imanımızı kökleştirip ahlâken olgunlaştıktan sonra, kurtuluşumuza vesile olan bu yüce İslâm dinini başka insanlara da ulaştırmak gibi bir sorumluluğumuz bulunmaktadır.
İnanıyoruz ki; Bütün ibadetlerimizin özü Namaz’dır. Namaz , dinin sembol ibâdetidir. Onun kıyam, kıraat, rüku, secde .. gibi her bir rüknü kendi başına bir ibâdettir ve bunlar birçok âyette görüleceği üzere Kur’an-ı Kerim’ de tek başına ele alınır. Ayrıca NAMAZ diğer ibâdetlerden her birisinden bir parça taşır. Mesela namaz kılan, aynı zamanda oruç tutar. Çünkü namaz kılan, yeme, içme ve cinsel ilişkiyi terketmektedir. Bu, oruç gibi namazın da gereğidir. Aksi bir durum orucu bozduğu gibi namazı da bozar.
Üstelik namazda aynı zamanda susma orucu da vardır. Konuşmak namazı bozar. Hz.Meryem’in (a.s) kendisine dil uzatanlara susma orucu ile verdiği anlamlı cevap gibi dünya kelamının bulunmayışıyla dilin terbiyesi ve susma ile korunması namazın özündendir. Namazda hacc vardır. Namaz kılan Allah’ın evine yönelmiştir. Namaz bir hicrettir. NAMAZ Allah’a giden kesintisiz yoldur. Namaz bir miraçtır. NAMAZ Huzura çıkıştır. Namazın Zekat ibadeti ile de bağlantısı vardır.
Çünkü NAMAZ, bir hayrı, bir nimeti, bir imkânı, bir varlığı paylaşabilmeyi sağlayan ibâdettir. Kurân-ı Kerim Meariç suresi ayet.19-21.de bunu açık şekilde şöyle ifade eder mealen: *** Doğrusu insan dayanıksız ve huysuz yaratılmıştır. Kendisine kötülük dokundu mu sızlanır. Kendisine hayır dokundu mu cimrilik eder…*** Bu sebeple olmalı ki Kur’ân-ı Kerim’de birçok âyette zekat , namazla birlikte zikredilir. Çünkü namaz, zekat vermeyi kolaylaştırdığı gibi her iki ibâdetin ortak bir özelliği daha vardır ki o da imanın sıdkına delâlet eden burhan-ı katı’(kesin delil) olmalarıydı.
Bu sebeple namaz ve mali ibâdetler özdeşleşmiş, arasının ayrılması asla kabul edilmemiştir. Nitekim sahabenin büyüklerinden Abdullah bin Mes’ud (r.a) zekatla namazın arasını ayıranın yani namaz kılıp zekat vermeyenin namazı da yoktur, demişti. O halde ibâdet; her an Allah’ı görüyormuş gibi yaşamak, her an ihramlı olmak, her an günahlara karşı oruçlu olmak, her an dünyaya karşı zihinsel ittifakta bulunmak ve zahidane tavır takınmak, her an eldeki imkânlarla insanların yardımına koşup zekat vermek/infakta bulunmak, her an Alah yolunda nefsi kurban etmek ya da malının en güzelini feda etmeye hazır olmak kısaca davranışlara ibâdetlerin yön vermesiyle her bir fiilin ibâdet karakteri arzettiği ubudiyyet şerefine nail olmak ve bu şekilde süreklilik kazanmaktadır.
Bütün bu özellikleri sebebiyle namazı emir, bütün ibâdetleri emirdir. Nitekim Tahrim Sûresi’nin 6. âyet-i kerimesi, kişinin sorumlu olduğu aile fertlerini ateşten korumakla görevli bulunduğunu ifade ederken Taha Sûresi’nin 132. âyet-i kerimesinde aile fertlerine namazı emretmesi ve kendisinin de namaza sabırla devam etmesinin istenmesi bunu gösterir. Namazla Günahlar Hazan Yaprağı Olur denilmiştir. (Alıntı: N.Mehmet Solmaz.Misak.332)
Ebu Zerr el- Gıfarî (r.a) şöyle anlatıyor: Peygamber (sav) kış mevsiminin girmesi sebebiyle ağaçların yapraklarını döktüğü bir sırada dışarıda dolaşıyordu. Eline ağaçtan iki dal aldı ve ondan düşen yapraklara işaretle şöyle buyurdu: ** Gördüğün gibi bu yaprak ağaçtan düştü. Ya Eba Zerr..** diye seslendi. Buyur ya Rasulallah dedim: ** Müslüman kul, Allah rızası için Namazını kılarsa onun günahları bu yaprağın ağaçtan düştüğü gibi bedeninden dökülür gider” buyurdu. (Ahmedb. Hanbel)
Bir adam, Ya Rasulallah! Beni cennete götürüp cehennemden uzaklaştıracak şeyleri haber ver, dedi. Bunun üzerine Peygamber (sav) şöyle buyurdu: ** Allaha ibâdet edip ona hçbir şeyi denk tutmazssın. Namazı kılar, zekatı verir ve akrabanı koruyup gözetirsin (Riyazussalihîn.) Peygamberimiz (sav), Muaz İbni Cebel(r.a)’e şöyle buyurdu: ** Sana bütün işlerin başını, ana direğini ve doruk noktasını bildireyim mi?** Eet, bildiriniz Ya Resûlallah! Dedim. ** İşin başı İslâm, direği namaz, doruğu cihaddır…** buyurdu…
Sonra: ** Sana bütün bunların kıvamının kendisine bağlı olduğu şeyi (can damarını) bildireyim mi?” dedi. Evet, bildir Ya Resûlallah! Dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber dilini tuttu ve:“Şunu koru!” buyurdu. Ya Resûlallah! Biz konuştuklarımızdan da sorgulanacak mıyız? dedim. “Annen yokluğuna yansın ey Muaz! İnsanları yüzüstü cehenneme sürükleyen, ancak dillerinin ürettikleridir!” buyurdu. (Riyazussalihin)
Hadisin açıklamasında ki ifadeler şöyle: * Hz.peygamber’in, cennete götürüp cehennemden uzak tutacak amel olarak İslâm’ın beş şartını sayması, her şeyden önce, dünya ve âhiret mutluluğuna kavuşabilmek için İslâm esaslarının yaşanması gerektiğini ortaya koymaktadır. Yine Hz. Peygamber’in hayır yollarını bildirdikten sonra İşin başı İslâm’dır tespitinde bulunması, hem kötülüklerden uzak kalmak hem de hayır ve iyiliklere kavuşabilmek için temelde İslâm’ın vazgeçilmez şart olduğunu iyice vurgulamak anlamına gelmektedir.
Çünkü İslâm olmadan ne din binasını ne de toplum ve ümmet yapısını ayakta tutmak mümkündür. Namaz bu temelin varlığının ıspatı; cihad ise, o temel üzerinde yapılabilecek ihya hareketlerinin ortak adı ve zirvesidir. Râsûl-i Ekrem Efendimiz’in, bütün bu söylediklerinin can alıcı noktası olarak mübarek dilini gösterip “Şunu koru!” buyurması ise, bir müslümanın dünya ve ahiret hayatını temelden etkileyen şeyin dil olduğunu ifade etmektedir.
Hadisin burada zikredilmesinin sebebi de bu cümle ile bundan sonraki kısımdır. Şunu itiraf edelim ki biz bugün müslümanlar arasındaki birtakım olumsuzlukların asıl sebebinin gereksiz sözler, gevezelikler, yanıltıcı propagandalar, saptırmalar ve yanıltmalar olduğunu görmekteyiz. Buna eğitim- öğretim sistemlerini, kitle iletişim araçlarını da kattığımız zaman, dili korumanın millet ve ümmet hayatı için ne anlama geldiği çok kolaylıkla anlaşılmaktadır.
Muaz İbni Cebel hazretleri, insanların söylediklerinden dolayı sorumlu olacaklarını elbette biliyordu. O, “Biz konuştuklarımızdan da sorumlu tutulacak mıyız?” derken “Her sözümüzden sorumlu tutulacak mıyız?” demek istemiştir. Peygamber Efendimiz (sav) ise, gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koymuş, insanları cehenneme yüzüstü sürükleyen şeyin dillerinin ürettikleri, yani söyledikleri sözler olduğunu bildirmiştir. O halde dili korumak, basit bir organa sahip çıkmak demek değildir. Dünya ve âhiret mutluluğuna sahip çıkmak ya da mutluluktan vazgeçmek anlamına gelmektedir. Bu yüzden iş son derece ciddidir. (Riyazussalihin)
Hasan-ı Basri (Rh.a) diyor ki: *Namaz kendisine kolay gelene dinin emirlerinden hangisi zor gelir?* Evet, öyledir. Namazını düzgün kılana dini yaşamak kolay gelir. İnsanın Allah’a en yakın olduğu zaman dilimi namaz kıldığı an’dır. Şu hadisi aklımızdan çıkarmayalım inşaallah, mealen şöyle: **Biriniz kalkıp namaza durduğunda Rabbiyle konuşuyor. O halde onunla nasıl konuştuğunu iyi düşünsün…**(Münavi)
Kardeslerim,Son söz olarak mümkün oldugunca Namaz konusunda cok dikkat edelim, cünkü NAMAZ Mü’minlere bir emanettir, zayi etmeyelim, güzelce kılalım, devamlı kılalım. Namazsizlerdan ve duasizlardan olmayalim insaallah…
Allahim sana inaniyor, sana güveniyor ve yalniz sana İBADET ediyoruz. Bizleri gözlerimizi yumacagimiz son animiza kadar Namaz ibadetinden mahrum eyleme. Bizleri sana hakkiyla kulluk yapanlarin zümresine dahil eyle. Bizleri sana şükreden ve senin adını devamlı zikredenlerden eyle. Bizleri senin dosdoğru yolun olan SIRATI MÜSTÂKİMDEN ayirma. Bizleri ehli sünnet vel cemaata SIMSIKI sarilanlardan eyle. Sen her seylere kadirsin Allahım… Amin…