Osman yüksel Serdengeçti (rh.a) 1917. Yılında Antalya- Akseki de dogdu. Bu ilçenin en eski ve en büyük ailelerinden birine mensup olub Müftü hacı Salim Efendinin oglu dur. Eski Diyanet işleri başkanlarından, Ahmed Hamdi Akseki nin yegeni dir. Osman Yüksel, ilk okulu akseki de, orta ve lise yi Antalya da bitirdikten sonra, 1940. Yılında Dil Tarih cografya fakültesi felsefe şubesine girdi.
İşte Osman yüksel serdengeçti yi bütün ülkenin tanıdıgı yıllar 1940.lı yıllar olmuştur. ** Haksızlık karşısında susan, dilsiz şeytandır.** Adlı mübarek sözü ömür boyunca kendisine düstur edinen Osman yüksel; haksızlıga karşı, dinsizlige karşı, komunizme, Masonizme ve her türlü yolsuzluga karşı mücadelesini gün gelmiş canını ortaya koymuş, gün gelmiş yazılarıyla, neşriyatıyla devam ettirmiştir. * Şeflik dönemi * olarak cumhuriyet tarihine geçen bir devirde devlet yönetiminde olanları, şöyle sıralayabiliriz.
Bu din düşmanları Milli şef denen İsmet inönü, Milli egitimde Hasan Ali Yücel ve onların gönlünde yatan: Komunizm sevdasının kara sevdalıları diyecegimiz ömrü boyunca o davalarını yürütenler… Behice Boran, Mehmet Ali Aybar, Sabahattin Ali, Niyazi Berkes, Ali Naili Boratav…
İşte bu kişiler Dil Tarih Cografya fakültesinde Komunizmi gençlige aşılamaya çalışan ögretim üyeleri, Cumhuriyet Halk Partisi nin, Tek Parti saltanatının sürdürüldügü ve ve muhalefetin olmadıgı yıllar, komunizm propagandası açık serbest ve Devlet teşviki ile yürütülürken, Allah demek, Kuranı Kerim, Din, İman ve mukaddesatla ilgili her şey yasak, Yolsuzluklara, kötülüklere, dinsizliklere, saçma sapan yeniliklere, nursuzluk ve dönekliklere karşı o yıllarda * bu düzen böyle gitmemeli * diyen, o Dinsizlere Sekiz – On arkadaşıyla bir olup yukarda adı geçen ögretim görevlilerine dur deme niteliginde bir şikayet name yazılıyor.
Yazının yazıldıgı makamda Komunist ve onların büyük hayranı Hasan Ali yücel; Milli egitim Bakanı, aynı onun gibi o denli Dinsiz-ateist zamanın Ankara valisi Nevzat Tandogan da Komunist ideolojinin savunucularından.
Sorgulamalar neticesinde Şikayetnameyi üstlenen sadece Osman Yüksel Serdengeçti kalıyor.suçlarıda; Türkçülük hareketine öncülük etmek, talebeleri hocalarının aleyhine kışkırtmak, Devlet büyüklerine hakaret etmek vs suçlardan, son sınıfın, son günlerinde okuldan uzaklaştırılıyor. Osman Yüksel Serdengeçti, Milli egitim bakanı Hasan Ali Yücele şöyle bir dilekçe yazıyor.
** Yüksek Vekaletin Alçak vekiline/ ANKARA
Ben, 3. Mayıs 1944 hadiselerine öncülük yapmak, gençligi kışkırtıp tahrik etmek suçuyla, Dil tarih cografya fakuktesinin felsefe şubesinin son sınıfının son noktasından bir telefon emrinizle atılan ben OsmanYüksel… İstanbula sürülüp, örfi idare komutanlıgının emrine teslim edildikten, tabutluklara tıkılıp, zincirlere vurulduktan sonra suçsuz oldugum anlaşılmıştır. Kader beni yine sizin karşınıza dikmiştir. Hakkımı istiyoprum efendi hakkımı. Senden bahşiş istemiyorum. İmtihan hakkımı ya verirsin, ya zorla alırım. Beni tuttugum yoldan Yücel degil, ecel gelse döndüremez. On kuruşluk Pul ve imza Osman Yüksel.***
Osman Yüksel Fakülteden ihracı ve gelişen olayların hep kendisi aleyhine devam eden hadiselerin sonunda çok eziyet çekmiş işkenceler içinde kıvrandırılmış Bir şiirinde: * LAVLAR SAÇAN BİR VOLKAN, NE SUSMUŞ NE SÖNMÜŞÜM * Sözünü hem yaşamış hemde o eziyet ve işkenceler neticesi, davasına daha da azimle daha da sıkı sarılmıştır.
Sadece tabutluklarda yapılan işkenceyi Osman Yükselin avukatı, Süleyman Arif Emre şöyle anlatıyor: * Tabutluk ne demektir ? Bu işkence nasıl bir işkencedir ? Anlatılması lazım. Bir duvarda ancak bir kişinin girebilecegi kadar bir oyuk var. O dolap gibi oyuga insanı sokuyorlar. Önüne hala bazı dükkanları gece kapatmakta çogu Anadolu kasabalarında kullanıldıgı gibi, saç tan yapılmış bir madeni perde kapak iniyor. İçerde ayakta durabilecek kadar yer var. Kımıldamak mümkün degil, ama tepede iki bin mıumluk bir ampul yakılıyor. Zamanla o ampulun sıcaklıgı, insanı bayıltacak, çileden çıkartacak kadar ısıtıyor. Beynini tahriş edecek kadar yakıyor.*
Evet bu işkence ve daha nicelerinin başlangıcı olan günlerde Osman Yüksel * SERDENGEÇTİ * soyadını, soyadı biliyor. Ve öyle tanınıyor. Gerçektende Din, Mukaddesat ve Milliyet düşmanlarının üzerine tam bir Serdengeçti cesaret ve gözü karalıgıyla gidiyordu. Kendine göre söylenmesi lazım gelen her sözü fütursuzca söylüyor, Savcılık, mahkeme ve iktidarlar ne düşünür ne yaparlarsa vız geliyordu. Bu tutum ve davranışlarıyüzünden hapishane mekanı oldu.
SERDENGEÇTİ mecmuası 40. Senede ancak 33. Defa basılabilmiştir. Serdengeçti mecmuasının ilk basıldıgı günlerde ülkenin kısaca hali ne durumdaydı..? Kısaca Hekimoglu İsmail in şahitlidiyle gözden geçirelim. ** Yıl 1947. Kuranı Kerim basmak ve satmak yasaktı. Vakıf malları Yahudilere, Ermenilere ve Rumlara satılmıştı. Çünkü Müslümanlar – VAKIF MALI ALINAMAZ- inancını biliyorlardı. Camilerin kimisi yıkılmış, bazı camiler kiraya verilmiş, başka amaçlarda kullanılıyorlardı. Her memurun eşi ve kızı açık gezmek mecburiyetinde idi. Çünkü onlar halkın önderleri olarak biliniyorlardı. Heybeli ada da Papaz mektebi varken bir tek İslami egitim ve ögretim veren okul yoktu.
– 19.Mayıs törenlerine katılmayan kızlar okullarından uzaklaştırılırdı.
– Okullarda dini ögretim yasak oldugu gibi, Allah isminin yerine Tabiat kanunu , Fransızların naturalizmi milli felsefe haline getirilmişti.
– Şehir kulüplerinde içki içilir, kumar oynanır gelmeyen memur mimlenirdi.
– Selam verenin selamı alınmaz, Ögle den evvel günaydın, Ögleden sonra tünaydın denirdi.
– Kahvelerin, meyhanelerin, genelevlerinin sayısı artarken, fabrikaların ve tezgahların sayısı artmıyordu. Çıplak kadın resimleriyle, fuhuşla, içkiyle, kumarla medeni olunacagı zannolunuyordu.
– Her memur o beldenin en zengini idi. Maaşını kaybetmek istemeyen her vazifeyi seve seve yapıyordu.Bu vazife camiileri yıkmakta olsa !..
– Ahırlarda, ormanlarda İslamdan birazcık birşeyleri ögrenenler, bir sürü hurafe ile hoca lık yapıyorlardı.
– Hasan Ali Yücel gibi Mevlevi ve hafız olanlar, Komunistleri korumak zorunda kalmışlardı. Çünkü er geç Türkiye nin Rusya ya peyk olacagı kabul ediliyordu. Milliyetçi olup sibiryaya sürülmektense, Komunist olup yuvasında kalmaya çalışanların sayısı hiç te az degildi.
– Allah demenin yasak oldugu bir devirde4, SERDENGEÇTİ Allah demişti… Anlatılır: Vakti zamanında birisinin kapısı çalınmış, içerdeki ev sahibi; Kim o ? diye bagırmış. Kapıdaki adam, Allah diyenlerden biri diye cevap verince, hemen ev sahibi kapıya çıkmış, gelen adamın elini öpüp buyur demiş. Misafir hayretle: Bu ne iltifat, kaldıki tanışmıyoruzda… Ev sahibi ufka dogru dönmüş, avazı çıktıgı kadar bagırmış:*ALLAH DİYEN YOKMU GELSİN AYAGINI ÖPECEGİZ.*
Evet SERDENGEÇTİ mecmuası 27. Nisan.1947.de birinci baskısı yapıldıgında yukarda geçen hal ve durumları göz önüne getiriyordu. Serdengeçti Osman Yüksel o beter günlerde olanlardan korkmadan, yigitçe ben varım diyordu…
Mesela o günlerde 150. Haneli köyde Arapça ezan okundugunu duysalar, hemen köyü basar, okuyanın Kuran’ını yere atarlar, Hocayı da sakalından sürükleyip götürürlerdi. Nereye niçin gittigini kimse bilmezdi. Soran olursa o soran kimse de kaybolurdu. Belediye zabıta memurları polis kadar selahiyetli idi. Kadınların başlarından başörtüsünü, ehramını, çarşafını alıp ömrü boyunca saçının bir telini göstermeyen kadını yol ortasında başı açık ( O günkü kadınların tabiriyle) çırılçıplak bırakıverirlerdi.
O gün bir kadının entariyle sokakta kalması çırılçıplak demekti. İşte o günlerde 27. Nisan.1947.de 22. Yaşında bir genç SERDENGEÇTİ dergisini çıkartarak ALLAH demişti. Allah denilen tekkelerin kapatılılıp, Meyhanelerin açıldıgı bir devirde, bagıra bagıra, açıkça *** ALLAH *** demişti. Bu derginin her kelimesi manalı idi. Allaha, Millete, Vatana koşanların dergisi…
Demek Allaha, vatana, millete koşmayanlara cephe almıştı. Dergide diger bir punto da şöyle yazıyordu: *Hakka tapar, Hakkı tutar.* Hakka degil başkalarına tapanlar vardı. Mustafa Kemal’e Tanrı ve Peygamber deyip, ona Mevlid yazanlara karşı hakka taptıgını ilan etmek büyük bir cesaretti. Osman Yüksek uzun bir şiirinin bir bölümünde şöyle sesleniyordu:
KULA KUL OLMAK İÇİN ATILMADIK MEYDANA BİZ.
YALNIZ HAKİKATA, HAKKA SECDE EDERİZ…
Bu derginin Türk ten, Türkçülükten çok bahsetmesi yadırganmamalı, çünkü o devirde zaten İslamiyeti ögrenmek mümkün degildi. * Ne mutlu Türküm diyene * sözüyle Türkçülük milli bir felsefe haline gekmiş hatta Dinin yerine oturtulmak istenmişti.
Osman Yüksel; yine derginin 1.sayısında şöyle diyordu: Bizim milliyetçiligimiz, bol harcırah, hususi vagon, yüksek makam milliyetçiligi degildir. Hakka tapan, Halkı tutan yalınkılıç bir milliyetçiliktir. Dolayısıyla burada ırkçılık yok, müslüman ırkların hepsini bir millet kabul edip ve onlar için mücadele vardır.
Serdengeçtinin üçüncü sayısında: Kötü niyetler, şer kuvvetler, Allaha, millete , vatana koşanların yolları üzerine dikilmiş bulunuyor. Onların yüzlerine huzurunuzda tükürüyorum diyen Osman Yüksel sonunda şu şekilde haykırıyordu: Bu dava, Ayı ya dayı demeyen adamın davasıdır…
Okumuş oldugu Dil Tarih Cografya fakültesinin içinde işlenen pislikleri, rezaletleri, fuhuşu, kumarı, esrarı bilmeyen, halka fakültesinin iç yüzünü açıklayan Osman Yüksel şu hususlarla bize ulaşıyordu: Ey Millet duyun sizi yarın idare edecek olanlaer bunlardır. Çünkü o okullardan çıkanlarya Lise ögretmeni oluyor yada her hangi bir egitim kurumunda etkili göreve getiriliyordu.
1948.de beşinci sayıda Osman Yüksel şöyle sesleniyordu: * Bu adamlar bizden ne istiyor ? Zindanlara atıyorlar, tabutluklarda zincirlere vuruyorlar, kanunsuz şekilde dergimizi toplattırıyorlar. Mektuplarımı açıyorlar, hangi devirde yaşıyoruz..? * Tabii bu sorular cevapsız kalacaktı.
İmansızlar saltanatı adlı makalesinde soruyordu: Hamdullah Suphi Tanrıövere soruyoruz, Türk ocagımı, ekalliyet (azınlıklar.yahudi,hıristiyan vs.) ocagımı ? Türkiye kızıl alevler içinde haberiniz olsun diyordu…
1949.Yılında 7.sayıda bir makalesinde düşüncelerini şöyle aktarıyordu: ** Mabutları ceplerinde, mabudeleri yataklarında…** Bu konuda osman Yükselin birde kitabı vardır adı MABEDSİZ ŞEHİR. O zamanlar Ankarada Dikmen’den, Ulus’a kadar Cebeci’den Çiftlik’e kadar olan alana * YENİŞEHİR * diye isimlendirmişlerdi. Burada Cami, Kilise, Havra yoktu ve de olmayacaktı. 1940.lı yıllarda İmansız gençlik yetiştirmek, Mabedsiz şehir yapmakla övünen yüksek düzeyde devlet adamları vardı. Şükürler olsunki o emellerine kavuşamadılar…
Osman Yüksel Serdengeçti ancak hapishaneden dışarı çıktıgında dergiyi bastırabiliyordu. Oda parası olunca ! Ömrü boyuncada parasının olmamasından şikayetçi olmamıştı. Onun hep hapishane köşelerinde eziyet, işkence içinde olmasını arzu etmeyenler nasihat ediyorlardı. Ayıya dayı diyeceksin. Suya sabuna dokunmayacaksın. Etliye sütlüye karışmayacaksın aksi halde kelleni koparırlar. Ama düşünmüyorlardıki; zaten serdengeçti demek, başından vazgeçmiş demektir.Yani dava ugruna başını koymuş insan.
SERDENGEÇTİ mecmuasının 8.sayısında. 14.kara kuvvetten bahsedliyor bunlar: * Bilgisizlik, Aşagılık duygusu, Başkacılık, Tembellik, Nemelazımcılık, Gözyumuculuk, Damgacılık, Bencillik, Sencillik, Pislik, Yiyicilik, İçicilik, ve Şehvet, yani Zina bu haller degil Müslümanları, Avrupalıları bile berbat eder deniliyordu.*
9.Sayısında ise:* Çanakkaleyi geçemeyen kuvvet başka kanallardan kolayca geçmesini bildi. Siyasi münasebetlerden evvel gelişen Cinsi münasebetler makalesiyle Kültür emperyalizmini anlatıyordu.* Mecmuanın 13.sayısında: * sizlerle 6.aydır konuşmadık. Askerdik, vatana ait vazifemiz henüz bitmiş degildi borçlarımızı henüz ödeyemedik.
Asıl büyük vazife MUKADDES CİHAD şimdi başlıyor ve mücadelesini şöylece özetliyordu: Allah, Millet, Vatan yolunda yürürken sayısız mahrumiyet ve mahkumiyetlere ugradık. Bunlar malum. Bunları tabii karşıladık. Tabii karşılıyoruz. Elbette böyle şeyler olacaktı, olacaktır. Bizler serdengeçtiler * YORGANDA DA ÖLÜM, URGAN DA DA * demiş insanlarız.** Diye yazıyordu. Osman Yükselin 1952.de yazmış oldugu bir şiir:
ÇIK NERDESİN ZUHUR ET, BİZ SENİ BEKLİYORUZ.
YIILLARDIR YOLLARINDA YORGUN EMEKLİYORUZ.
MUSA OL, HAKKA YÜKSEL, TECELLİ ET TE TURA.
ZULMET YIKILSIN, GİTSİN CİHAN GARK OLSUN NUR’A…
17.sayıda bu şiirin kapakta SAİDİ NURSİ hazretlerinin resmiyle beraber yayınlanması üzerine dava açılır ve sorarlar… Neden Saidi Nursiye Hazret dedin ? ve uzun uzun mahkemeler, işkenceler…
1952. de 19-20. Sayısında Türk basını şöyle vasfediliyor: ** İşte Türk basını ! Basın degil hasım… Müslüman Türk milletinin hasmı. Bir taraftan Yahudi Hofer ilancılık şirketine agzını açmış, diger taraftan iktidara: Para para para ve başka bir makalede, Yaşasın demokrasi, beş mahkeme, agır ceza, hafif ceza, Askeri mahkeme, Asgari mahkeme, toplu basın, Dagınık basın, ve Demokrasi bize hasım…
Türk matbuatı denen şu paçavralara bakın. Demokrat geçinen şu seviyesizlere bakın. Şu müsamahasızlara, Şu inkılap yobazlarına bakın, Kimi Demokrat Partili, kimi Cumhuriyet Halk Partili, Kimi besleme, Fakat hepsi top yekün Din ve Mukaddesat düşmanı, bunları muhatap etmek bizce tenezzül meselesi. Onun için topuna birden yuh çekiyoruz…
Osman Yüksel Serdengeçti nin cezaevleri için söyledikleri ise manidar (anlam yüklü) Parasız otele girmekte istical ediyorlar (erteliyorlar, geriye bırakıyorlar) Benim için merak edilecek bir şey yok burasını evim kadar tanıyorum. 1940.Yılından beri kötü niyetlere, şer kuvvetlere karşı amansız bir mücadele açmış bulunuyoruzç 15.yılı aşan bin bir facia ile dolu mücadele hayatımızda, türlü mahkumiyet ve mahrumiyetlere ugradık.
Üniversitelerdenmi kovulmadık, kollarımızda kelepçeler şehirlerden şehirlere mi sürülmedik ? Tabutluklara mı atılmadık ? Zincirlere mi vurulmadık ? Çarmıhlara mı gerilmedik ? Divanı harp lere mi verilmedik ? Tehditler, tahditler, tevkifler, türlü iftiralar, isnatlar, tezvirler, hangi birinden bahsedelim ? Bütün bunlara ragmen sinmedik, yılmadık, ölmedik. Çünkü O na inanıyoruz.
Hiç ölmeyene, Hiç solmayana, eşi naziri olmayana gönül verdik. Mücadeleye , er meydanına yalınkılıç atılanların, SERDENGEÇTİLER kafilesine yeni katılanların pervasızlıgı , İmanı, Heyecanı, zindeligi var içimizde. Kim ne derse desin. Önümüze hangi engel çıkarsa çıksın bu ateş, bu ateş sönmeyecek. Bu dava, bu dava ölmeyecek, SERDENGEÇTİ yolundan dönmeyecektir…**
OSMAN YÜKSEL İN ÖZLEDİGİ ALEM:
*** Bir alem özlüyorum; Asrı saadet gibi ebedi faziletlerin kavi İmanların, temiz vicdanların hüküm sürdügü bir alem… Bu alemin sakinleri, kelimenin tam hakkı ve hakiki manasıyla insan olsun. İçleri huzur, dışları nur ile dolsun… Geceden başka karanlık, gök gürlemesinden başka gürültü görmesinler, duymasınlar…
Bir alem özlüyorum ki; Orada kadınlar dıştan kızarmasın, boyanmasınlar. Yüzlerine bakınca kızlık ve gerçek kadınlıgın kendine has o güzel edepli utancıyla içten kızarsınlar. Kadın sokakta yırtık yırtık dolaşmasın, erkeklerle dalaşmasın. Özledigim alemde kadın, sözde inkılapçıların, sokakta kafeslemek için kafes arkasından kurtardıkları kadın, hayvani ihtirasların dindirildigi bir zevk aleti haline getirilmesin. Dairelerde kadın, zani bakışların, şehevi akışların istilasına ugramasın. Kadın evinin dairesinden çıkmasın. Yuvasının ışıgı, evinin aşıgı olsun. *** CENNET ANALARIN AYAKLARI ALTINDADIR .*** Sözünün sırrına erişsin; ana olsun !…
Bir alem özlüyorumki; Orada erkeklerevinden başka hane bilmesin. Aileyi bir gaile, çocuklarını çekilmez bir dert gibi görmesin., bu hale getirmesin. *** EVLAT KOKUSU CENNET KOKUSUDUR.*** Hadisi ile duygulansın. İçi Cennet, dışı Cennet olsun. cinnet olmasın. Erkek kendi karısından başka kadın, kadın kendi kocasından başka erkek tanımasın, sevmesin. Ailenin reisi olan erkek; Ayarlı, kararlı, kavi, metin, vakarlı ve çalışkan olsun. Yuvanın kurucusu kadın; temiz, cefakar, vefakar, sabırlı, saygılı , sevimli olsun.
Bir alem özlüyorumki; Orda gençler, orda delikanlılar deli denizler gibi dalgalanıp coşanlar, Mukaddes bir davanın ardında,peşinde koşanlar olsunlar. Alemlerin Rabbına inansınlar. Küçük dalgaları, dalga geçmeyi, kaldırım sevdasını bıraksınlar. İman cephelerinin sesi susturulmuş, gençlik korkunç bir boşluga atılmış… Kimi kahvelerde zamanı öldürüyor, kimi hayatı rakı şişesinde görüyor, meyhanelerde varlıgını kadeh kadeh içip, kendinden geçip, tükeniyor.
Kimi sinema ve Tiyatroya düşkün… Kiminin aklı ayakta, ayak takımında yer almış. Heyecanı, kanaatı bir topun arkasında yuvarlanıyor, bir aga takılıyor… Böyle gençlik yok benim özledigim alemde… Bet beniz sararmış, gözlerinin altı morarmış, sarsak, çarpık, titrek, başlamadan bitmiş, bitmeden tükenmiş gençler… Agızları rakı, ayakları ter, donları pislik kokan gençler… Böyle gençler yok bizim alemimizde !..
Öyle biralem özlüyorumki; Bu alemde analar –KOCAKARI- babalar, MORUK, çocuklar, ZAMANE, olmasınlar. Nesiller birbirini tanısın, anlasın, sevsin ve saysınlar…Memurlar, amirler asliyetlerini maaşı aslilerine göre ayarlamasınlar. Hiç kimse aslını saklamasın. Bir santim yükselmek için bir metre egilen başlar, baş olmaktan çıksın. Baş, yerini ayaga terk etmesin. Söz ayaga düşmesin. Dalkavukluga, riyaya, putlaştırmaya giden bütün yollarkapansın. İsdimlerden, resimlerden, şekillerden el hazer (sakın,sakınınız)… Özledigim alem, işte böyle bir alem…
Öyle bir alem istiyorumki; Orada adalet, orada demokrasi, Hazreti ömer de tecelli ettigi gibi etsin. Kanunlar az fakat öz olsun. Yabacı memleketlerden roman terceme edilir gibi edilmesin. Yabancı ve yalancı yollardan gidilmesin.Halkın dininden, Halkın vicdanından, Halkın içinden çıksın. Kanunlar hak nizamına uygun olsun. Mahkemelerden ‘‘ Bu gün git yarın gel‘‘ levhası kalksın…
Öyle bir alem özlüyorumki; Orada serveti hiç kimse, hiç bir vesile ile şerre alet etmesin, edemesin. Paraya ve paralıya tanınan sonsuz imtiyaz kaldırılsın. Herkes alnının terini, elinin emegini yesin. Sefaat ve sefalet yanyana yürümesin. Kimse mala mülke ebedi imiş gibi sarılmasın. Onun Allahın bir nimeti oldugunu bilsin, emaneti bu yolda sarfetsin…
Öyle bir alem özlüyorumki; Orada insanlar fani olduklarını bilsinler. Yolcular gibi olsunlar. Her türlü kötü ihtirasını bıraksınlar.‘‘ Mal sahibi mülk sahibi. Hani bunun ilk sahibi‘‘ hakikatını anlasınlar. Her şeyin ilkini ve sonunu düşünsünler…
Öyle bir alem özlüyorumki; Orada maarif, orada mektepler, terbiye ve telkin müessseleri olarak cemiyete insan yetiştirsinler. Diplomalı, vesikalı cahiller degil !.. Hocalar gerçek mürşit olsunlar. ‚‘‘ Beşikten mezara kadar ilim,ilim senin kaybolmuş malındırt, bana bir kelime ögretenin kırk yıl kölesi olurum.‘‘ Sözlerinin kudsiyetini takdir etsinler…
Öyle bir alem özlüyorumki; Orada sudan, ayrandanbaşka bir şey içilmesin, kafa çekilmesin esrar çekilmesin, bıçak çekikmesin. Nutuk çekilmesin…
Öyle bir alem özlüyorumki; Orada neşriyat. Matbuat, kitap, hitap hakka, hakikata uygun olsun. Fertler degil, dertler konuşsun, yazılanlar, neşredilenler milletin alın yazısı, yürek sızısı olsun ! Agızlar ceplere baglı olmasın. Cepler açılınca açılmasın… *** HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DLSİZ ŞEYTANDIR.*** Hadisinin yükü altında kimse kalmasın. Yazanlar, basanlar, yazanlar şeytan degil, insan olsunlar. Kâr hırsı, politika hırsıyla hareket etmesinler.Aşagılık duyguları gıcıklayıp, mideleri karıştırmasınlar. Hakka, halka dayansınlar. Baldır-bacak ticareti yapmasınlar, İki yüzlü paraya tapmasınlar. Ruha ve kalbe hitap etsinler…
Öyle bir alem özlüyorumki; Orada insanlar topraktan ayrılmasınlar, küçük ,temiz, mütevazi evlerde barınsınlar. Beton ve çelik kesafetinden, Bina ve zina medeniyetinden kurtulsunlar. Yiyecekleri sade, , giyecekleri sade olsun. Teferruat, merasim ve cali (uydurma) hareketlerle insan tabiatını bozmasınlar. Her şey kendiliginden gelsin. her şey kendiliginden olsun…
Öyle bir alem özlüyorumki; O alemde milletler, devletler gökteki yıldızlar gibi kendi mahreklerinde seyretsinler. Çatışmasın, çarpışmasın, dögüşmesinler. Ayry ayrı milletler, renk renk ırklar, tıpkı güneşin ziya ları gibi, bir mihver, bir aşk, bir hakikat etrafında, Halikın (yaratanın) etrafında kendilerinden geçercesine dönsünler…(Nevton çarkı gibi) Renkler, ırklar, milletler kaynaşsın. Devletler anlaşsınlar. Bir Allah, bir alem ve bütün insanlar… Büyük ahenk, büyük din, büyük nizam !.. ÖZLEDİGİM ALEM BUDUR…
Boynu yularlı, cebi Dolar’lıların korkulu rüyası olan Osman Yüksel, 1965.yılında Milletvekili seçilmiş, hayatı boyunca yalan ve riyadan uzak yaşamış, dogruluk ugruna burnunun dogrultusunda yürümüş, Osman Yüksel çagırıldıgı protokollerden çogu zaman birer bahane bularak hep uzak kalmaya çalışmış, çogu zaman meclis kapsından kravatı olmadıgı ve dogru dürüst elbise giymedigi gerekçesiyle Polis hatta hizmetliler tarafından geri çevirilmiş ama o giyimini degiştirmemiş ve ben yalınayak, kravatsız çileli insanların vekiliyim diye lükse kaçan her şeyi reddetmiştir.
Büyük çilelerin insanı olan Osman Yüksel SERDENGEÇTİ gerçekten Serdengeçti olarak yaşadı. Hekimoglu İsmail diyorki: * İnanılması güç ama bizim gibi pek çok Müslüman, o çeşmeden zemzem içti, dinsizlik aleminden bu dini hayata geçti. Çıkarmış oldugu SERDENGEÇTİ dergisi gençligin gayeden, meseleden, dinden haberdear olmasına yaradı. Bunun için Osman Yükseli ne kadar Rahmetle ansak azdır. Ey Alemlerin Rabbi Osman Yükseli Nur içinde yatır. Makamı Cennet olsun. Çünkü o samimi MÜSLÜMANDI…*
Osman Yüksel Serdengeçti (Rh.a) 10.kasım.1983.günü, Hüseyin Üzmez in dedigi gibi hiç sevmedigi birisinin öldügü günde Ruhunu teslim etti.
Prof. Ayhan Songar Diyorki: * O bir Hak aşıgıydı, onunla konuşmak için yürek isterdi insanda. Allah gani gani Rahmet eylesin.vefatından önce dünya daki tek mülkü olan evinide Türk Edebiyatı Vakfı na bagışlamıştı.*
Hasan Aksay onun için:* Fikir ve inançlara uygulanan gümrük, bir çok sahada ekmek karnesinden daha agır şartlar taşırdı. İşte SERDENGEÇTİ bu şartlar içerisinde indifa eden bir yanardagdı. Ve Anadoluda bir çok yürek onun ateşiyle ısınıyordu.- lüks otellere alışırsam hapishane zor gelir- diyen Osman Yüksel Serdengeçtiye Allah Rahmet eylesin.* diyor.
Abdurrahman Dilipak ise: * Osman Yüksel. İki İsmet ten çok çektigini söylüyordu. Birisi karısı İSMET ti. Ötekisi, İsmet İnönü. Biri hürriyetini, digeri zürriyetini yok etmişti. O öyle diyordu. Ama sevecen bir insandı. Eşine baglı, dost ve arkadaş canlısı biri idi çocugu olmamıştı. Eşinin adı da İsmetti. Hürriyetini yok eden İsmet İnönü ile uzun bir hesaplaşması vardır. * diyor.
Sadık Albayrak onun için. * O hayatı boyunca verdigi tüm çaba ve gayretlerde temenni mahiyetinde olmayıp gerçekleşmesini istedigi iki şey vardı. Ya MAHPUS veya MEBUS olmak. O her ikisine de nail oldu. Amma mahpuslukları mebuslugundan fazla sürdü.* diyor.
O zamanki rejimin bütün işi, Osman Yüksel Serdengeçti ve Necip Fazıl Kısakürek le ugraşmaktı diyen, Süleyman Arif Emre devamla; Bir davadan dolayı idamla yargılanıyordu. Beraat ettirdim. Ben teşekkür beklerken Osman yüksel bana: Git lan sende avukatmısın ? cezaevinde 11. Ay yattım. Atom bombası gibi kızıştım, bomba gibi bir konuşma hazırladım salon da hınca hınç do Tam konuşacagım sıra sen … … gibi çıkarcasına ortaya çık ! Efendim usül hakkında itirazım var; bizimkini dışarı çıkarında… Bütün hevesim kursagımda kaldı. Seni vekaletten azledecegim dedi.* Diyor.
Hüseyin üzmez: Osman Yüksel Serdengeçti hakkındaki bir hatırasını CUMA dergisinde kısaca şöyle anlatıyor: Osman Yüksel adını, 1940’lı yılların sonlarında duymuştum. O zaman henüz bir Ortaokul talebesiydim. Gizli gizli satılan Serdengeçti Mecmuası o zamanlar, ilk defa olarak elime geçti. İlk okuduğum yazı onun, “Bir Fakültenin İçyüzü” başlıklı yazısıydı. Akıcı, yakıcı, yıkıcı, öldürücü, güldürücü, düşündürücü, müthiş bir üslubu vardı. Bir okuyuşta tiryakisi olmamak mümkün değildi.
Dergi muntazam çıkmazdı. Topu topu ancak 33 sayı çıkabildi. Çıkar çıkmaz da toplatılırdı. Hemen davalar açılırdı. “Halkı galeyana getirmek” iddiasıyla Osman Ağabeyi tevkif edip hapishaneye atarlardı. Tabii ki, o içerdeyken mecmua çıkmazdı. Tahliye edildikten sonra yine çıkartırdı. Genellikle arka kapağa da şöyle yazardı: “Açın Kapıları Osman Geliyor.” Kapıların açılması için mecmuanın çıkması yeterliydi.
Kısacası; Serdengeçti çıkar, Osman Ağabey içeriye girerdi. Osman Ağabey çıkar, Serdengeçti’yi tekrar çıkartırdı. Bu böylece rahmetli ağabeyimin ölümüne kadar sürüp gitti. 1950’li yılların başlarında Osman Ağabey’le mektuplaşmaya başladık. Mektupları yazılarından çok daha ateşli olurdu. 10 yıl süren hapishane hayatım boyunca, bana gönderdikleri mektupların sayısı, 1000’in üzerindeydi. Onları üç paket halinde, sağlam iplerle sımsıkı sarmıştım.
Hapishanelerde pek rahat durmazdım. “Haksızlıklar karşısında susarak, dilsiz şeytan olamazdım.” Onun için de bizi hapishanelerden hapishanelere sürerlerdi. Yataklarımız ve eşyalarımız arkamızdan gönderilirdi. İşte bu sürgünlerin birinde, o her biri edebiyatın, felsefenin, tasavvufun, teslimiyetin birer şaheseri olan o muhteşem mektuplar toptan kayboldu. Mesela, onların birinde Osman Ağabey şöyle diyordu: “Dünya nizamı mezarlık nizamı gibi olmalıdır. Herkes boyuna göre yer edinmelidir…”
Kanaatkâr, garip, yüreği ateşli, gözü yaşlı, deli mi, dâhi mi olduğu belirsiz, sıradışı bir insandı…
Ahmet Kabaklı ise onun hakkında şöyle diyor:* 10.Kasım.1983. günü kaybettigimiz Osman Yüksel Serdengeçti, Ülkemizin fikir, kültür, sanat ve siyaset hayatından İman ve heyecanla geçmiştir. Bu inanmış Aksekili, ortadaki kalantorluguda, soldaki çig ve cahil züppeligide, sagcı gibi görünen temkin ve riyayıda isyan pençeleriyle dagıtmıştır.Şimdi asıl sevdigi Allahın katında İnşaallah cennet huzurunda gark olasıdır. Nice nice gaileler hakdan geldi, hakka gider.*
Mehmed Said Çekmegil: * O zamanlar bizde gençtik Osman dan tomar tomar mektuplar alırdık. Dergisine yazılarda göndermiştik. Heyecanlı bir dönemdi o zamanlar. O da Necip Fazıl gibi davası ugrunda çok çile çekmişti. Ne diyelim Bizler Allaha aitiz ve ona dönücüleriz.* diyor.
Bediüzzaman Saidi Nursi (Rh.a) Osman Yüksel Serdengeçtiye:
*Emirdagda iken mecmuasını getirdiler. Allah ve Din yolunda herşeyimden vaz geçtim, şimdi bu yola koydum demişsin. Aferin, Aferin, Maşallah, maşallah, daha çok gençsin. Bir oglum olsaydı; Adını SERDENGEÇTİ kordum .* Buyurmuşlardı.
Osman Yüksel Serdengeçti yazmakla bitmez. Osman Yükselin hayatını okuyan kişinin hayata bakışı müsbet yönde degişir. Osman Yüksel bir Kahramanlık ve Cesaret sembolüdür benim için. Hayatın, yaşantının her şey demek olmadıgını, bir iki tatlı söz ya da bir kaç kuruş para için yüzlerce takla atmak yada makam, mevki, rütbe gibi geçici şeylerin o kadar da mühim olmadıgını, Osman Yükselin elinin tersiyle ittigini görüyoruz. Ama Allah sevgisi Rasul sevgisi, Din, Mukaddesat denildimi ha işte orada durmak lazım ve Osman Yüksel kemndine özgü damgasını vuruyor.
Allah (cc) ondan ve onun gibi Allaha, Rasulüne baglı kalanlardan razı olsun. Nur içinde yatsın. Allahın Rahmeti üzerine olsun. Dünya da çekmiş oldugu sıkıntılar, Ahiret te kendisine KEFFARET olur İnşaallah. Yarabbi bizleri de o nurlu yolun Ehli Sünnet yolundan ayırma ve Sıratı müstakim çizgisinde ayaklarımızı sabit kıl ya Rabbi. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… ..10.11.2001