Kur’an-ı Kerim’in inmeye başladığı, orucun tutulup Mü’minlerin ibadet ve taatta yoğunlaştığı bir manevi iklim, kültür ve geleneğimizde on bir ayın sultanı olarak anılan rahmet, mağfiret-bereket mevsimi ve Dini hayatımızda çok önemli bir yeri olan, orucuyla, namazıyla, zekat ve sadakasıyla ibadet ve rahmet ayı Ramazan-ı Şerifi geride bırakmış bulunuyoruz. Orucun derin manevî eğitimini, sahur ve iftarın bereketini, teravihin coşkusunu ve Kur’an tilâvetinin kalbimizde huşû uyandırmasının sevincini derinden hissederek gönüllerimizi coşturup maneviyatımızı canlandırdık.
Bu vesileyle hikmet gözüyle iç dünyamıza bir yolculuk yapıp, kendimizi sorgulayıp özeleştiri yaparak günah, çirkin ve kötü olan her şeyi geride bırakma kararı aldık. Camilerimiz, cemaatle kılınan namazlarla ayrı bir canlılık kazandı. Ellerimiz her zamankinden daha çok iyiliğe açıldı. Fakirleri, kimsesizleri gözeterek, düşkünlere yardım ederek yardımlaşmanın ve dayanışmanın, hayırda yarışmanın, yaraları sarmanın, insanların derdiyle dertlenmenin en güzel örneklerini sergiledik. Büyük bir bütünün anlamlı bir parçası olduğumuzu anlayarak elimizdeki maddi zenginliği, dilimizdeki güzel söz ve dileği, gönlümüzdeki sevgiyi herkesle paylaştık.
Neticede paylaşma bilincini davranışlarına yansıtan, infakta bulunarak cömert ve fedakâr davranan Müslümanlar olarak, bununla hem Rahman’ı hem de Rahman’ın kullarını hoşnut ve razı etmeye çalıştık.Maddi ve manevi sayısız güzelliklerin yaşandığı ve yapılan amellerin mükafatlarının sınırsız olarak verildiği Ramazan ayını dolu dolu geçirmenin sevincini yaşıyoruz. Kendi ailemizin nafakası ile birlikte ihtiyaç içerisinde bulunan insanların yokluklarıyla da ilgilenmenin verdiği hazzı tadıyoruz.
Rahmet ve merhamet ayı olan Ramazan ayında hem gönül soframızı, hem ocağımızı insanlara açmak suretiyle paylaşmanın ve yoklukta var olmanın mutluluğunu taşıyoruz. Bu mübarek ayda, gücümüz yettiğince oruçlarımızı tutmaya, dini görevlerimizi yerine getirmeye, namazlarımızı kılmaya çalıştık. Fakirleri gözetmeye ve düşkünlere yardım elimizi uzatmaya gayret ettik. Bol bol Kur’an-ı Kerim okuduk ve okunan Kur’an-ı Kerim’i dinledik. Dinimizin güzelliklerini gönlümüze yerleştirmeye ve İslam’ın ruhuna uygun bir hayat yaşamaya çalıştık. ALLAH Teâlâ’ya karşı kulluk görevlerimizi yerine getirmenin manevi huzuru ve mutluluğu içinde, nefsânî arzularımıza gem vurarak, manevî bir zafer kazanmanın sevinci içerisinde eriştiğimiz Ramazan Bayramı’nı da birlik ve beraberlik içerisinde yaşadık.
ALLAH Teâlâ’dan af ve mağfiret dileyerek manevi ikliminde ferdî arınmamızı toplumsal arınmayla bütünleştirdiğimiz, özel olarak emredilen ibadetleri yerine getirmek suretiyle nefislerimizi tezkiye ettiğimiz Ramazan ayı, maddi ve manevi açıdan sosyal dayanışma ve bütünleşmenin en güzel örnekliğine bir kez daha şahit olmuştur. ALLAH Teâlâ’dan daha nice Ramazan ve bayramlara sıhhat ve afiyetle, birlik ve beraberlik içinde, gönül huzuru ile yeniden kavuşmayı dilerken, Ramazan ayında kazandığımız bir takım iyi huyları, salih amelleri, güzel adetleri ömrümüz boyunca devam ettirmeyi şiar edinmeliyiz.
ALLAH Teâlâ’nın müminlere özel olarak tahsis ettiği bu kutlu zaman dilimi, Yüce Yaratana inanması ve bağlanmasının, gündelik hayatın tekdüzeliğinden sıyrılarak ferdî ve toplumsal bilinç düzeyine erişmemiz, dindarlığın sorumluluğunu yeniden düşünme fırsatı bulmamız açısından ayrı bir anlam taşır. Bu sorumluluk, öncelikle bir insan olma bilinciyle akıl ve duygu bütünlüğünde kendimize, aile efradımıza, yakınlarımıza, komşularımıza, ülkemize, diğer uluslara ve bütün insanlığa ve en önemlisi de ALLAH Teâlâ’ya karşı olan sorumluluğumuzun bir ifadesidir. İşte bu sorumluluk ve şuur halinin eriştiği düzey ancak bayram olarak ifade edilebilir ve bayram sevinci olabilir ki bu sevinç, neşeyle hüznün, hasretle vuslatın, varlıkla yokluğun, pişmanlıkla sekinetin iç içe yaşandığı bir sevinçtir.
SERMEDKADİR