Yüce Rabbimiz Bakara Suresi Ayet.183,184, 185.te Mealen şöyle buyuruyor: *** Ey inananlar ORUÇ sizden öncekilere FARZ kılındıgı gibi, Allaha karşı gelmekten sakınmanız için size de sayılı günlerde FARZ kılındı. Sizden hasta olan veya yolculukta bulunan kimse tutamadıgı günlerin sayısınca diger günlerde tutar…
Oruca güçlükle dayananların ORUÇ yerine bir yoksulu doyuracak kadar fidye vermelerigerekir. Kim içinden gelerek daha çok iyilik yaparsa, bu kendisi için daha iyi olur. Eger bilirseniz Oruç tutmanız sizin için daha iyidir…
Ramazan ayında insanlara REHBER olarak ve dogruyu yanlıştan ayırıcı ve yol gösterici belgelerle KURAN indirilmiştir. Kim bu Ay’a tanık olursa, onda ORUÇ tutsun. Hasta olan veya yolculukta bulunan ise, aynı sayıda diger günlerde tutar. Allah size kolaylık ister, zorluk istemez. O halde sayıyı tamamlayın. Ve size yol göstermesinden dolayı Allahı ululayın. Böylece minnettarlıgınızı göstermiş olursunuz…***
RAMAZAN: Kameri aylardan dokuzuncusunun ismi. Müslümanların oruç tutmakla mükellef oldukları, dinimizce yüce ve kutsal kabul edilen ay. Ramazan, arapça bir kelimedir. Bu mübarek ay’a Ramazan isminin verilmesindeki hikmet şöyle belirtilmiştir:
Yaz sonunda, güz mevsiminin evvelinde yağıp yeryüzünü tozdan temizleyen yağmur manasına „ramdâ“ kelimesinden alınmıştır. Bu yağmurun yeryüzünü temizlediği gibi, Ramazan ay’ı da müminleri günah kirlerinden temizler. Nitekim bir hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz (sav); ** Kim inanarak ve alacağı sevabı Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır“ (Buhârî, Savm, VI) buyurmuştur…**
Ramazan: Güneşin şiddetli hararetinden taşların yanıp kızması anlamına olan „ramad“ kelimesinden alınmıştır. Böyle kızgın yerde yürüyenin ayakları yanar, zahmet ve meşakkat çeker. Bunun gibi oruç tutan kimse de açlık ve susuzluğun hararetine katlanır, meşakkat çeker, içi yanar. Kızgın yer orada yürüyenlerin ayaklarını yaktığı gibi, Ramazan da müminlerin günahlarını yakar, yok eder.
Kılıcın namlusunu veya ok demirini inceltip keskinleştirmek için yalabık iki taşın arasına koyup döğmek anlamına olan „ramd“ dan alınmıştır. Bu ay’a Ramazan isminin verilmesi de Arapların bu ayda silahlarını bileyip hazırladıklarından dolayıdır (bk. M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, (t.y), I, 643-4. Şamil İ.Ans.).
Ramazan ay’ına „ON BİR AYI SULTANI“ denilmiştir. Bu ayın özelliklerini şöyle göz önüne serilebilir.
Kur’an-ı Kerim’de ismi açık olarak geçen tek ay Ramazan ayıdır. Allahu Teala, Ramazan ayını diger aylardan ayırt ederek övüyor ve bu ayı, Kuranı Azimüşşanı indirmek üzere bizzat kendisinin seçtigini bildiriyor. Kur’an-ı Kerim bu ay içerisinde indirilmiştir. Yüce Rabbimiz; Ramazan ay’ı öyle bir aydır ki, insanlara doğru yolu gösteren, hidayeti ve hakkı batıldan ayırmayı açıklayan Kur’an, bu ayda indirildi“ buyurmuştur…
Degişmez hayat mektebimiz Kuranı Kerim Ramazan ayı içerisinde inmeye başlamıştır. Kuranı Kerim, Bu İslam Ümmetini zulmetten – karanlıklardan Nura, aydınlıga, güzellige, huzura çıkaran ve hayat kazandıran, Kainata örnek ve önder kılan, Batılı, sapıklıgı, çirkinligi, kötülügü ve bütün olumsuzlıkları reddedip Allaha yönlendiren, her türlü korku ve endişelerden bizler, emin kılan hayat kitabımızdır Kuranı Kerim. Mutlak surette hayatın gerçek degerine Kuranı Kerimle erişilecegine inanıyoruz. Bir Müslüman için Kuransız bir hayat asla düşünülemez. Kuranı Kerimden mahrum olan yaşantının ve hayatın adı, İslam diliyle İslam Literatürüyle, edebiyatıyla, kültürüyle tek kelime ile ifadede edilecek olursa *CAHİLİYE dir. *
Kur’an-ı Kerim’de, „bin aydan daha hayırlı“ olduğu belirtilen Kadir gecesi bu ay içerisindedir. Ramazan ayı RAHMET ve Bereket ayıdır. Ramazanı Şerif ayı: Bin dört yüz küsur yıldır Müslümanlar Ramazan ayını geldiginde daha bir canlı, daha bir diri, Dini degerlerine, İman ve İnancına daha bir baglılık içinde samimiyetle İHYA ediyorlar. Yoksa Allah korusun Dinimizi bir Atalar dini gibi görerek, Ramazan ayının Orucun bizlere vermek istedigi mesajı alamazsak ve Klasik bir DİN yaklaşımı ile bu aya ve İbadet şekillerine yaklaşırsak asıl gaye elde edilememiş demektir diye inanıyoruz…
Aslında ara sıra kendi kendimizi hesaba çekecek olursak inanıyorum ki; günümüzde ve ilerde çok faydasını görecegiz. Mesela kendi nefsimizden işe başlayacak olursak diyoruz ki; İşte geldik Elli yaşına. Elli senenin şöyle böyle On bir yaşını çocukluktu, gençlikti, bilgi eksikligiydi ve saire sebeplerden dolayı çıkardıgımızda geriye Otuz dokuz yaş kalır. Bu demektir ki, Müslüman oldugumuz için Otuz dokuz defa Ramazanı Şerif ayı ile, Otuz dokuz sene Oruç ile, Otuz dokuz sene Teravih Namazları ile ve Ramazan ayına mahsus olan hususi – özel İbadetlerimizle Otuz dokuz yıldır haşır – Neşir bir şekilde yaşıyoruz…
Evet inanıyorum ki; Sorumuz kendi nefsimize şu olmalıdır Otuz dokuz sene Ramazan ayını karşıladık ve bir o kadar sene de ugurladık. Ramazan ayı bizim hayatımıza neler verdi, neleri getirdi, neleri götürdü, İbadetleri bizlere sevdirdimi yoksa öylesine bir hayat tarzının yaşandıgı bir süreç mi geçirdik. İbadet ve taatlarımızdaki zevki artırdımı yoksa adet oldugu üzere yapılan bir İbadet şekillerindemi kaldı…
Her gelen Ramazan bizlerin gaflşet uykusundan kalkmamıza yararı olmayan bir zaman dilimimi, yoksa bizleri hani derlerya anamızdan yeni dogmuşcasına diriltiyormu ? bu ve buna benzer sorulara verilecek cevaplardaki olumlu ifadeler aradıgımız, özledigimiz, arzuladıgımız hasretle bekledigimiz cevaplardır. Rabbimiz bizleri şuurlu, bilinçli ve ne yaptıgını bilen uyanık Mü’minlerden eyler inşaallah…
Dinimizin BEŞ temelinden biri olan ORUÇ ibadeti bu ayda üzerimize farz kılınmıştır. Kur’an-ı Kerim’de; „Sizden kim bu aya yetirirse oruç tutsun” (el-Bakara, 2/185) buyurulur. Ramazan ay’ı girince şartlarını taşıyan kimselere oruç farz olur . Ramazan ayının girmesi iki durumdan biriyle sabit olur: a- Ramazan hilalinin görülmesiyle. b- Hilal her hangi bir sebepten dolayı görülemezse, Şaban ay’ı otuza tamamlanarak Ramazan orucuna başlanır…
Peygamber Efendimiz (sav) Buharide geçen bir Hadisi Şerifte mealen şöyle buyurmuştur: ** Ramazan ayının hilalini görünce ORUÇ tutunuz (Şevval ayının) hilalini görünce iftar ediniz, oruç tutmayı bırakınız. Şayet gök yüzü kapalıysa Şaban ayının günlerini otuza tamamlayınız**
İbni Mace de Rivayet edilen bir Hadis mealen şöyledir: ** Kim İnanarak ve sevabını Allahtan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa geçmiş günahı bagışlanır…**
Tirmizi ve Nesaide rivayet edilen Bir başka Hadisde mealen şöyle buyuruluyor: ** Ramazan ayının ilk gecesi olunca Şeytanlar ve Cinlerin asileri zincirlere vurulur. Cehennemin kapıları kapatılır da hiç bir kapısı açılmaz. Cennetin kapıları açılır da hiç bir kapısı kapanmaz ve bir nida edici: Ey hayır isteklisi hayır işlemeye yönel, Ey şer isteklisi kendini tut. Allah tarafından ateşten azad edilenler olur. diye çagırır. Bu çagrı ve azad edilme işi Ramazanın her gecesinde olur…**
Yine İbni Mace de, Enes bin Malikin rivayetide bir başka Hadis mealen şöyledir: ** Ramazan ayı girdi de Rasulullah (sav) şöyle buyurdu: Bu aya girmiş bulunuyorsunuz. Ondan bin aydan hayırlı bir gece vardır. Bu gecenin kazancından mahrum olan bir kimse hayırın tümünden mahrum olmuş olur. Ve bu gecenin hayrından yalnız saadetten payı olmayan kimse mahrum kalır…** Bu Hadisin izahında şöyle deniliyor: Sindi şöyle der: Hadisten maksat. Kadir gecesini İHYA etmeye muvaffak olamayan ve o gecedeki İlahi Lütuf ve İkramdan nasibini almayan kimse hayrın tümünden mahrum kalmış olur. Diyenler vardır. Kadir gecesinin lütuf ve İhyasından mahrum olan kimsenin, o gecenin Yatsı farzını bile kılmayan kimse oldugunu umarım…
Kitabı şerh eden Haydar Hatipoglu diyorki: Sindi nin maksadı galiba şudur: Kadir gecesinin yatsı Farzını kılan kimsenin, o gecenin lütuf ve ikramından mahrum sayılmayacagı umulur. O gece her türlü İbadeti ve hayrı ihmal ettigi gibi YATSI Namazını dahi kılmayan kimse ise, O gecenin faziletinden ve hayrın tümünden mahrum kalmış olur. Bu kutsal geceyi bu derece gafletle geçirip hayır ve bereketinden mahrum olan kişi, ancak ve ancak saadetten nasibi olmayan kişidir…(Süneni İbni Mace.Cilt.4.sayfa.524.529.)
Ayrıca : Fıtır sadakası vermek Ramazan ayına mahsus bir ibadettir. Fıtır sadakası vacib hükmünde bir sadaka türüdür. Bu, Ramazan ayının sonuna yetişen ve aslî ihtiyaçlarının dışında en az nisap miktarı bir mala mâlik – sahip bulunan her hür-özgür Müslümanın yoksullara vermesi gereken bir sadakadır. Buna kısaca, „fitre“ denir ki, fıtrat sadakası, yani sevap için verilen yaratılış atıyyesi, Lütfu, İhsanı, hediyesi anlamına gelir…
Abdullah b. Abbas (ra)’dan rivayete göre şöyle demiştir mealen: ** Rasûlüllah (s.a.s) oruçluları gereksiz ve çirkin sözlerden arındırmak ve yoksullara yiyecek sağlamak için fitreyi farz kılmıştır. Fitreyi kim Bayram Namazından önce öderse, bu makbul bir ZEKAT, kim de Namazdan sonra öderse, herhangi bir sadaka olur“ (Buhari,Muslim,Ebu Dâvud, Zekat bölümleri), **
Bundan başka: Teravih Namazı da bu Ay’a mahsus ibadetlerimizdendir. Teravih Namazı, kadın – erkek her Müslüman için sünnet-i müekkededir. Teravih, orucun sünneti değil, vaktin sünnetidir. Bir mazereti dolayısıyla oruç tutamayanlar da Teravih Namazı kılarlar. Ramazan gecelerini ihya etmek için kılınan Teravih Namazı, Kur’an’da zikredilmemektedir. Fakat hakkında çok sayıda hadis rivâyet edilmiştir. Bunlardan örnek verecek olursak: Ebu Hüreyreden (r.a) şöyle rivayet edilmiştir:
** Resulullahın (sav) Ramazan hakkında şöyle buyurduğunu işittim: ** Kim inanarak ve sevabını umarak Allah rızası için teravih namazı kılarsa geçmiş günahları bağışlanır“ (Buhârî, Teravih). **
Bundan başka; Abdurrahman b. Avf’ın naklettiği bir Hadiste Peygamber Efendimiz (sav) mealen şöyle buyurmaktadır: ** Şüphesiz Allah, Ramazan Orucunu farz kıldı. Ben de Ramazan gecelerini ihya etmeyi sünnet kıldım. Her kim inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek Ramazan’ı oruçla, gecelerini Namazla ihya ederse, anasından doğduğu gün gibi günahlarından temizlenmiş olur“ buyurmaktadır. (İbn Mace) **
Ramazan Ay’ına has İbadet şekillerinden biriside İtikafa girmektir: Ramazan ay’ının son on gününde itikafa girmek sünnettir. Peygamber Efendimiz (sav) Ramazan’ın son on gününde daha çok ibadet ve taatta bulunurdu. Bir Hadisi Şerifte; Hz. Aişe validemizden şöyle rivayet edilmiştir:
** Resulullah (sav) Ramazan ayının son on günü girince elini eteğini toplar, geceyi ihya eder ve ev halkını uyandırırdı…** Yine Hz. Aişe Validemizden bir başka Hadis mealen şöyle rivayet edilmiştir: ** Hz. Peygamber (sav) Ramazan’ın son on gününde vefatına kadar itikafa girdi. İrtihalinden sonra da zevceleri itikafa devam ettiler… (Buhari) **
Ramazan Ay’ında Kur’an-ı Kerim’i okumak, hayır ve hasenatta bulunmak çok faziletlidir: İbn Abbas (r.a.) dan şöyle rivayet edilmiştir: ** Resulullah (sav) insanların en cömerdi idi. Onun bu cömertliği Ramazan ay’ı girip de kendisiyle Cebrail Aleyhiselam karşılaştığı zaman daha da artardı. Cebrail Aleyhiselam Ramazan Ay’ı çıkıncaya kadar her gece Resulullah ile (sav) ile buluşup, Resulullah (sav) Kur’an’ı arzeder (okur) du. Resulullah (s.a.s) Cebrail (a.s) ile buluştuğunda insanlara rahmet getiren rüzgardan daha cömert, daha faydalı olurdu … (Buhari, Savm bölümü) **
Hadis-i şeriften Ramazan ayında Kur’an-ı Kerim’i hatmetmenin SÜNNET olduğu anlaşıldığı gibi, gücü yetenlerin çokça sadaka vermeleri, hayır ve hasenatta bulunmalarının da sevap olduğu gerçegi gün gibi anlaşılmaktadır. Enes den(r.a) rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimize (sav) „Hangi sadaka daha faziletlidir? “ diye sorulunca, ** Ramazan ayında verilen sadaka.. buyurmuştur (Tirmizi, Zekat, 28) **
Ramazan ay’ı dinimizce en faziletli ve mukaddes bir aydır. Bu konuda Süneni Darimi’de Rivayet edilen bir Hadis mealen şöyledir: Peygamber Efendimiz (sav) mealen şöyle buyurmuştur: ** Kim Ramazanı sevaplı olduguna inanarak ve sadece yüce ALLAH Azze ve Cellenin rızasını, lütfunu umarak ihya eder, yani İbadetle geçirirse onun geçmiş günahları bagışlanır. Kadir gecesini İhya edenin yani İbadetle geçirenin de geçmiş günahlarıbagışlanır…**
Cabir b. Abdullah Resulullah (s.a.s)’in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
** Ümmetime Ramazan ayında beş şey verilmiştir ki bunlar benden önceki hiç bir peygambere verilmemiştir…:
1- Ramazan ayının ilk gecesi olunca Allah Teala ümmetime (rahmet bakışıyla) bakar. Allah her kime (rahmet bakışıyla) bakarsa ona ebedi olarak azab etmez.
2- Akşamladıklarında ağızlarının kokusu Allah katında misk kokusundan daha güzeldir.
3- Melekler her gün ve gece onlara istiğfar ederler,’Allah’tan bağışlanmalarını dilerler.
4- Allah Teala Cennetine emredip; „Kullarım için hazırlanıp süslen. Onların dünya meşakkatlerinden kurtulup, benim yurduma ve ihsanıma istirahat için gelmeleri yaklaştı“ buyurur.
5- Gecenin sonu olunca, Allah hepsini bağışlar. Orada bulunanlardan biri; „O gece Kadir gecesi midir?“ deyince: „Hayır, çalışanları görmüyor musun? Onlar çalışıp işlerini bitirince kendilerine ücretleri tam olarak ödenir“ buyurdu (Beyhaki) **
Ubade b. es-Samit (r.a)’dan: Resulullah (s.a.s) Ramazan ay’ının yeni girdiği bir gün şöyle buyurdu:
** Size bereket ayı Ramazan geldi. Bu ayda Allah sizi kuşatıp rahmetini indirir. Günahları bağışlayıp, duaları kabul eder. Allah bu ayda sizin hayır hususunda yarışmanıza bakar ve sizinle meleklerine karşı iftihar eder. Allah’a hayır ameller takdim ediniz. Şaki, günahkar, bu ayda Allahın rahmetinden mahrum olan kimsedir“ (Taberani.) **
İbn Hüzeyme’nin naklettiğine göre Selman (r.a) şöyle anlatmıştır; Resulullah (s.a.s) bir Şaban ayının son gününde bize şöyle hitab etti:
** Ey insanlar! Yüce ve mübarek bir ay’ın gölgesi üzerinize bastı. O ayda bir gece vardır ki bin aydan daha hayırlıdır. Allah o ayda ORUÇ tutmayı farz kıldı. Geceleyin ibadet yapmayı (teravih) kılmayı nafile kıldı. O ayda bir hayır işleyen kimse diğer aylarda bir farz işlemiş gibi olur. O ayda bir farz işleyen ise diğer aylarda yetmiş farz işleyen gibidir. O, sabır ay’ıdır, sabrın karşılığı ise Cennettir. O, yardımlaşma ay’ıdır. O ayda müminin rızkı bollaştırılır. O ayda kim bir Oruçluyu iftar ettirirse bu, günahlarının bağışlanmasına ve Cehennemden kurtulmasına sebep olur. Aynı zamanda Oruçlunun sevabı kadar sevap verilir. Oruçlunun sevabından da birşey noksanlaşmaz…
* Ashab; „Ya Resulullah Hepimiz oruçluyu iftar ettirecek bir şey bulamıyoruz * deyince Peygamber Efendimiz (sav): ** Allah bu sevabı oruçluyu kuru bir hurma ile veya bir yudum su ile ya da bir yudum süt karışığı ile iftar ettirene de verir. O öyle bir aydır ki; evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu da Cehennem ateşinden kurtuluştur. O ayda köle ve hizmetçilerinin yükünü hafifleten kimseyi Allah bağışlar ve Cehennem ateşinden kurtarır“ (et-Tergîb) **
BU Aya mahsus Farz İbadetlerimizden Oruç İbadetine gelince: Yusuf Kerimoglu Hocaefendi bu hususta şu doyurucu bilgileri bizlere ulaştırıyor: İslâmın dört temel ibadetinden ve beş esasından biri. Farsça’dan Türkçe’ye geçmiş bir isimdir oruç. Kelimenin aslı „Ruze“dir. Önceleri „Oruze“ (günlük) olarak kullanılmış; daha sonra „Oruç“ şeklinde telaffuz edilmeye başlanmış ve bu şekliyle yaygınlaşmıştır. Arapça karşılığı „savm“ veya „sıyam“dır. Savm kelimesinin lügat manası; yeyip-içmekten kendini tutmak, imsak, hareketsiz kalmak ve herşeyden el, etek çekmektir. Kur’an-ı Kerim’de bazan „susmak“ manasına kullanılmıştır (Meryem, 19/26)…
İslâmi ıstılahta oruç, „İkinci fecirden (fecr-i sadık’tan)“ itibaren, güneşin grubuna kadar yemekten, içmekten, cinsel ilişkiden ve orucu bozan diğer şeylerden, Allahü Teala (c.c)’ya kulluk niyetiyle nefsi alıkoymaya verilen isimdir. Bilindiği gibi oruç, yalnız bedenle yapılan ibadetlerden biridir. Dolayısiyle, her mükellefin kendi nefsi için farz-ı ayn’dır. Resul-u Ekrem (s.a.s)’in; „Bir kimse, başka bir mükellefin yerine oruç tutmaz. Yine bir kimse, başka bir mükellefin yerine namaz kılmaz“ (İbnül-Hümam, Fethül-Kadir, Beyrut 1315, II, 85) buyurduğu bilinmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de; „Ey iman edenler!.. Sizden evvelki (ümmet)lere yazıldığı gibi, sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz kılındı). Ta ki, korunasınız“ (el-Bakara, 2/183) buyurulmuştur. Oruç ibadetinin; Hicret’ten sonra farz kılındığı hususunda görüşbirliği vardır. Sahih olan rivayete göre, Bedir savaşından kısa bir süre sonra farz kılınmıştır. Hz. Âişe (r.a) validemizden rivayete göre; Resulullah (s.a.s) daha önce „Aşûre orucu“na devam etmiş ve Sahabe’ye tutmaları tavsiyesinde bulunmuştur. Muaz b. Cebel (r.a)’den rivayet edilen bir haberde de, Medine’de her ay üç gün oruç tutmuştur. İmam Merginani:
„Ramazan ayında oruç tutmak farzdır. Çünkü Allahu Teala (c.c) „Sizin üzerinize oruç farz kılındı“ diye buyurur. Ayrıca farziyyeti hususunda kat’i icma teşekkül etmiştir. Bundan dolayı, Ramazan orucunun farziyyetini inkâr eden kimse kâfir olur“ (Merginanî, el-Hidâye, I, 118) diyerek, meselenin hassasiyetine işaret etmiştir.
Oruç ibadetinin nedenine gelince; Usûl ûleması, ibadetlerde asıl olanın Allahu Teâlâ (c.c)’ya ihlâsla kulluk olduğunu, sebeplerinin tesbit edilip edilememesinin önemli olmadığını; hikmetlerinden bazılarını kavramanın ve açıklamanın mümkün, ancak teabbüdî olan bu hususlarda illeti tesbit etmenin güç olduğunu söylemişler ve ihlâsla Allah’a kulluğun esas alınmasını tavsiye etmişlerdir.
Resul-u Ekrem (s.a.s)’in: „Oruç insanı Cehennem ateşinden koruyan bir kalkandır. Tıpkı sizi harpte ölüme karşı muhafaza eden bir kalkan gibi“ (Nesâî, Savm, IV, 167) buyurduğu bilinmektedir. Oruç, mükellefi her türlü şehvetten alıkoyan ve ihlâsı artıran bir ibadettir. Açlığa, susuzluğa ve nefsin diğer arzularına karşı direnmek oldukça önemlidir. Allahu Teâlâ (c.c)’ya iman eden ve O’nun dini uğruna cihada karar veren müminler; oruç ibadeti ile kuvvetli bir iradeye sahip olurlar…
Hicrî takvim ayın hareketlerine göre değiştiği için, her yıl diğerine nisbetle on veya on bir gün önce gelir. Dolayısıyle insan bazen kışın (-20) derecede, bazen yazın (+ 40) derecede oruç tutar. Bu bir anlamda mükellefin „Dondurucu bir soğukta ve kavurucu bir sıcakta dahi; Allahu Teâlâ’nın emirlerini eda etmeye hazırım“ taahhüdünde bulunmasıdır. Ayrıca bir ay süre ile Allah Teâlâ (c.c)’nın rızasını kazanmak için, nefsinin bütün şehvetlerini terk etmesi oldukça önemli bir hadisedir…
Oruç ibadetine riyanın karışması da mümkün değildir. Nitekim bir Hadis-i Şerif’te; orucun ve oruçlunun mahiyeti şu şekilde ortaya konulmuştur:
** Oruç bir kalkandır. Oruçlu kötü (kem) söz söylemesin. Kendisiyle itişmek ve dalaşmak isteyene iki defa „Ben oruçluyum“desin ve uymasın. Ruhum yed-i kudretinde olan Allahu Teâlâ (c.c)’ya yemin ederim ki; oruçlu ağzın (açlık) kokusu, Allah indinde misk kokusundan daha temizdir. Cenab-ı Hak buyurmuştur ki: „Oruçlu kimse benim rızam için yemesini, içmesini ve cinsi arzularını bırakmıştır. Oruç doğrudan doğruya bana edilen (riya karışmayan) bir ibadettir. Onun sayısız sevabını da, doğrudan doğruya ben veririm. Halbuki başka ibadetlerin hepsi on misliyle ödenmektedir“ (Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi, VI, 248, Hadis no: 897).
Bir insana orucun farz olması için onda üç şartın bulunması gerekir. Birincisi; İslâm’dır. Bilindiği gibi, bir ibadetin sahih olabilmesi için mükellefin ihlâsla tevhid akidesine bağlanması şarttır. İkincisi; akıl’dır. Delilere ve ehliyet arızası bulunan kimselere oruç farz değildir. Zira teklifin mahiyetini bilmesi gerekir. Üçüncüsü; büluga ermiş olması lazımdır (Fetavay-ı Hindiyye, Beyrut 1400, I, 195)
Bir mükellefe orucun edâsının farz olması için onda iki şartın bulunması gerekir. Birincisi: Sıhhatli olmaktır. Ramazan ayına hasta olarak giren bir kimse, mümin ve mütehassıs bir doktora müracaat ederek, orucun kendisine zarar verip vermeyeceğini öğrenmelidir. Eğer orucun edâsı mümkün olmazsa, sıhhat bulduğu zamanda kaza eder veya o hastalık sebebiyle ölürse, yakınları durumu araştırırlar: Hastalıktan kurtulmuş ve nefsine mağlup olarak tutmamışsa fidye vermeleri müstehaptır. İkincisi: Mukim olmaktır, yani seferi halde bulunmamaktır…
İnanıyoruz ki: Ramazan ayı evlere, hanelerimize Hikmetlerini Rabbimiz daha iyi bilir bereket getirir, bolluk getirir. Mutlaka her evin, her hanenin ve her Ailenin sofrasında bu husus hissedilir. İnsanlar diger zamanlarda görmedikleri bollugu, bereketi aynel yakin olarak görürler. Yiyemedikleri yemekleri yeme imkanına da sahip olurlar. Şu husus bir gerçektir ki; Bir toplumda herkesin hali vakti yerinde degildir. Bazıları zengin ve varlıklı iken bazı insanlarda fakir ve yoksullugun acısını yaşarlar ne yazıkki…
Müslüman bir toplumda ianan ve itikadları geregi Elbette zengin insanlar, fakir olan Mü’minlerin yardımına, imdadına koşacaklardır. Ve onların açlıgını, eksikligini, ihtiyaçlarını giderme yolunda çaba sarfedeceklerdir. Atalarımız *Tok olan aç olanın halinden bilmez * demişlerdir. Tok açın halinden bilmez ama aç olanlar aç kalanların halinden anlarlar. Ramazan Ayında Oruç tutan zenginler açlıgın ne demek oldugunu, onun ne kadar zor oldugunu, bizzat açlıgı tadarak hatırlarlar böylece acıma duyguları, cömertlik hissiyatları coşar ve böylece fakir ve yoksulların yardımına koşarlar…
Bu suretle aynı zamanda Fakirlerin, yoksulların sevgilerini, muhabbetlerini, saygılarını kazanır ve aynı zamanda bol bol Dualarını alırlar. Bu durum sosyal yapının kuvvet bulmasına sebep olur. Tabir caizse bari Ramazan ayı içerisinde Zenginlerle fakirler arasında bir bakıma denge saglanmış olur. Bu durumu bilen firasetli zengin Müslümanlar bu mükafatları tabiidir ki kaçırmak istemezler ve her türlü yardımı başta Zekat olmak üzere Sadakaları, fitreleri her türlü iyiligi Ramazan ayı içinde yapmayı kendilerine bir borç bilir ve öylece gerçekleştirirler…
Ramazan ayı ayrıca bir sevinç ve neşe ayıdır bütün Müslümanlar için. Ramazan ayı başladıgında bakarsınız bir hareketlilik başlar. Hazırlıklar daha da hızlandırılır, evlerdeki temizlik hususunda daha bir titizlenilir. Gönüllerde bambaşka bir sevinç, huzur ve ferahlık duygusu yerleşir. Halkı Müslüman olan ülkelerde Minareler kandillerle süslenir, Camiiler, Mescitler Cemaatla dolar taşar. Ramazan Ayından önce Namaz İbadetine yan ve yamuk bakanlar dahi, Namaz kılmayı neredeyse unutma durumundakiler dahi Namaza kılmak için Camiye ve Mescide koşarlar bir Ramazan ayı müddetince…
Ramazan ayı içerisinde Teravih Namazları, Vaaz ve Nasihatlar bir başka canlılık verir inananlara. Ayrıca gündüz okunan mukabeleler, Dua ve Niyazlar, tevbe ve İstigfarlar Mü’minlerin dillerinden düşürülmez adeta. Hele o İftar sofraları ve İftar pide’leri çin fırın kuyrugunda aceleci insanlarla bekleyişlerimiz az da olsa izin müddeti boyunca bizlere ayrı bir zevki tattırmıştır. Ramazan Müddeti boyunca Sahur yemeklerinin ayrı ve lezzet yönünden farklı bir o kadarda bereketli yönlerini de burada zikretmek gerekmektedir…
Çünkü hepimizin Sahur yemekleri hususunda bir anımızın, bir hatıramızın olduguna inanıyorum. Anne ve Babalarımız uyku ile uyanıklık arasındayken keşke bizi de seslese diye yarı uykulu gözlerle Sahur hasretinin beklentisi ve birde Kayseri yöresine ait Erişteli pilav pişirilmiş ise yenen her yemegin tadı ve lezzeti kırk sene geçsede hala tazeligini muhafaza etmektedir diye düşünüyorum. Belkide o günlerde çocuklugun vermiş oldugu saf ve temiz düşüncelerle ve ya da Yemeklerin güzelligine binaen daha İftar vaktinde Anne ve Babalarımıza Nolur beni de Sahura – biz buna İrlik derdik – kaldırın yarın ben de Oruç tutacagım diye yalvarıp, yakarmalarımız hala canlı ve o nisbette de güzel hatıra olarak belleklerimizde saklanmaktadır…
Velhasıl Ramazan ayı çok Bereketli ve bir o kadar da feyizli bir Ay’dır. Maddeten ve manen degerini bilenler için çok mühim, degerli ve mükafatı ve kazancı bitmeyen bir kaynaktır Ramazan. Hele bu ayın içerisinde bir de Kadir Gecesi vardır ki, bu gece bin aydan daha hayırlıdır. Bu gecede yapılan İbadetler, İçerisinde Kadir gecesi olmayan bin ayda yapılan İbadetlerden daha üstündür denilmiştir. Yüce kitabımız, ebedi hayat mektebimiz Kuranı Kerim bu gecede inmiştir…
Bereket ve Feyiz kaynagı olan Ramazan ayında günahların silinecegine inanıyoruz. Bu ayda Kalplerimizin aydınlanacagına inanıyoruz. Bu ayda gönüllerimizin huzur ve sükun bulacagına ferahlık duyacagımıza inanıyoruz. Müslümanların bu ay içerisinde Dinlerine daha da baglanacagına inanıyoruz. En önemlisi bu ay içerisinde Rabbimizin emri dogrultusunda hareket ederek onun Rızasını kazanma yolunda hayatımızı şekillendirerek mükafatımızı da yalnız ve yalnız Rabbimizden bekledigimizin şuurunu içimizde taşıyoruz. Allah bu kuvvetli İmanımızı muhafaza etmemizi nasip ve müyesser kılar inşaallah…
Sevgili Peygamberimiz (sav) Süneni Tirmizi de rivayet edilen bir Hadisinde mealen şöyle buyuruyor: *** Üç dua vardır ki, geri çevrilmez kabul görür: Oruçlunun İftar vaktindeki Duası, Adaletle hareket eden devlet adamının duası, Mazlumun yani zulme ugrayanın duası… **
Sahihi Buhari de geçen Rivayet ise mealen şöyledir: ** Cennette Reyyan adı verilen bir kapı vardır. Kıyamet gününde o kapıdan yalnız ORUÇ tutanlar girecektir. Oruç tutanlar girdimi kapı kapanır. Artık oradan kimse Cennete giremez…**
Ahmed bin Hanbel (Rh.a) şu rivayeti zamanımıza taşıyor mealen: ** Oruç tutmak –İnsanın kötülüklere karşı kullanabilecegi ve dolayısıyla- Cehennemden korunabilecegi bir kalkandır…**
Sahihi Muslim’deki Rivayet ise mealen şöyledir: ** Ademoglunun her amelinin sevabı on katından yedi yüz katına kadar artar. Allah teala buyurur ki: Oruç müstesna. Zira Oruç benim içindir. Onun mükafatını bizzat ben verecegim; O şehevi arzularını, yemesini ve içmesini benim RIZAM için terk etmiştir. Oruçlu için iki refah – sevinç vardır. Bunlardan biri İFTAR vaktinde, digeri de Rabbına kavuştugundadır. Oruçlunun agız kokusu, Allah yanında MİSK’TEN daha güzeldir…**
Süneni Darimideki rivayet yukarıdaki Hadisin benzeri olmakla beraber bazı farklılıklar vardır şöyleki: Ebu Hureyre (ra) Rivayet ediyor mealen Peygamber Efendimiz şöyle buyuruyor: ** Andolsun ki, Oruçlunun agız kokusu, Allah azze ve celle katında MİSK kokusundan daha hoştur. Oruçlunun iki de sevinci vardır: Orucunu açtıgında Allahın bir emrini yerine getirmiş olmaktan dolayı bir sevinç, Kıyamet gününde Allahın mükafatına kavuşmuş olmaktan dolayı bir sevinç…**
Bizler İslam Dininin beş şartından birisi olan Oruç İbadeti üzerinde ne kadar söz etsek Orucun ve Ranazan ayının gerçek degerini yeterince anlatıp izah edecek ilmi kudreti kendimizde bulamayız. Cenabı Rabbulalemiyn bizlere Ramazan ayının ve Oruç İbadetinin maddi ve manevi degerini bilen, şuurlu ibadet eden, İbadetlerinde bilinçli ve ne yaptıgını bilen insanların tavrını sergileyen firasetli Mü’minlerden eylesin. Yüce Mevlamız bizleri yakında inşaallah içine girecegimiz Mübarek Ramazan ayını ve Oruç ibadetini hakkıyla yerine getiren, İHYA eden, bahtiyar, mesut ve mutlu kullarından eylesin…
Konumuzu iki fıkhi mesele ile noktalayalım inşaallah: İbni Abidin adlı degerli eserde deniliyorki: * Oruca Niyyet hususunda İhtiyarda şöyle denilmektedir. Oruçta Niyet şarttır. Niyet, oruç tuttugunu kalbi ile kişinin bilmesidir. Ramazan gecelerinde hiç bir Müslüman bundan hali – bilgisiz,duyarsız kalmaz. Dil ile Niyet şart degildir. Niyetin ilk vaktinin, güneşin kavuştugu zaman oldugunda hilaf- karşı bir görüş yoktur. Niyyette şart, kişinin kalbi ile hangi orucu tutacagını bilmesidir…İbni abidin.c.4.sayfa.244-249.*
Fetevayı Hindiyye adlı büyük Fıkıh kitabında deniliyorki: Oruç tutmamayı mübah kılan özürlerden biri de kadının hamile olması veya çocuk emzirmekte bulunmasıdır. Hamile olan veya çocuk emziren kadınlar, kendi nefsinden veya çocuklarından korkarlarsa ORUÇ tutmayabilirler veya İftar edebilirler. Bu durumdaki kadınlara keffaret gerekmez. Oruçlarını kaza ederler… Fetevayı Hindiyye.C.2Sayfa.47. *
Allahım hayırlısıyla bizleri Ramazan ayına eriştir. Bizleri Mübarek Oruçların tutuldugu, Bol bol Namazların kılındıgı, İftarların, Teravihlerin, Sahur’ların hakkınca ihya edildigi mübarek Bereket, bolluk, güzellik ve feyiz alma ayından yeterince faydalanan kullarından eyle. Bizlere sevinç ve neşe içerisinde Oruçlarımızı tutmayı nasip eyle. Bizler yalnız sana inanıyoruz, yalnız sana dayanıyoruz, her türlü yardımı ve iyiligi yalnız senden bekliyoruz bizlerin ellerimizi boş çevirme ya Rabbi…
Senin verdigin mühlet içinde Ramazan ay’ının gelmesini bekliyoruz. Senin verdigin rızıklarla Orucumuzu tuttuktan sonra inşaallah İftarda oruçlarımızı açacagız. ve Sahurda senin verdigin Rızıklarla beraber niyyetimizi tazeleyecegiz. Bizlere verecegin her türlü rızıkların helalini ve hayırlısını nasip eyle ya Rabbi. Bizlerin gelçmiş ve gelecek günahlarımızı bagışla. Şüphesiz sen affedicisin, sen affedersin, ikram sahibisin bizlerin günah, kusur ve hatalarımızı affeyle Allahım…
Allahım Niyyetlerimizi sahih eyle. Niyyetlendiğimiz ibadetlerimizi tamamına erdir. Niyetlendiğimiz hayırlı işleri hayırla sonuçlandır. Şerli bir işe niyetlenmekten aklımızı, fikrimizi, dimağımızı uzak tut. Senin RIZAN için niyetlenip tuttuğumuz Oruçlarımızı, kıldığımız Namazlarımızı, yaptığımız İbadetlerimizi, DUA ve niyazlarımızı kabul eyle. Ramazan Orucunu günahlarımıza kalkan eyle. Bizi günahların ve şerli işlerin kirinden, kirliliğinden, lekesinden, mahcubiyetinden, Endişesinden, sıkıntısından ve azabından kurtar. Bizi Cehennem ateşinden koru. Bize RAHMET ve Cennet kapılarını nasip eyle. Cemalini görmeyi nasip eyle Allahım…
Allahım Niyyetimizi halis ve samimi eyle. Bizi günahlardan, kusurlardan ve hatalardan uzak tut. Amelimizi saglam ve müstakîm eyle. Bizi yanlış adımlar atmaktan muhafaza eyle. Ramazan ayını ve Oruçlarımızı katında mübarek ve kabul eyle. Bizi makbule geçmeyen amellerden arındır. Bizim Rızkımızı helal yollardan edinmemizi nasip eyle.
Midemizi girmesi muhtemel olan HARAM lokmalardan arındır. Tövbelerimizi nasuh eyle. Bizi yalandan, riyadan ve kendini begenmişlikten uzak eyle. Bizi terbiye edilmemiş nefsin kusurlarından arındır. Bizleri Ehli sünnet vel Cemaattan ayırma. Bizleri yolların en güzeli olan SIRATI müstakimden ayırma sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… 13.09.2006