Rabbimiz Kaf Suresi Ayet.16.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** Andolsun ki, İnsanı biz yarattık; nefsinin kendisine fısıldadıklarını biliriz.; Biz ona şah damarından daha yakınız, sagında ve solunda, onunla beraber oturan iki alıcı melek, yanında hazır birer gözcü olarak söyledigi her sözü zaptederler…***
Kesinlikle inanıyoruz ki; Son veda Haccında Peygamberimiz kendisinin yolunu takip edeceklere iki şey emanet etti: Kuran ve Sünnet… Bu iki hususa sımsıkı tutunuldıgu zaman sapıklıga dönülemeyecegini ifade etti. Öyle ise O yüce ve Şanlı Rasulün yolunda gidenlerin müracaat edecegi şeyleri terk edip, başkalarına müracaat etmeleri son derece yanlıştır. Mizan başında Müslümanlar Kurana göre hesaba çekileceklerdir. Öyle ise ölçümüz Kuran ve Sünnettir…
Bu arada İcmaa ve İctihad ehli olan Büyük İmamların sözleri de bizim makbulümüzdür. Bu dört temel husus tabir Caizse Dinimizin muhkem, saglam direkleridir. Önümüze çıkan her meseleyi bu dört temel esasa göre degerlendirmeden çözmemiz imkansızdır. Bizler de Ehli Sünnet vel Cemaat baglısı Müslümanlar olarak her meseleye Kitap, Sünnet, İcmaa ve Kıyas bütünlügünü esas alarak bakarız. İnceleyecegimiz üç aylar meselesinde de İfrat ve Tefrite bulaşmadan bu esaslar, ve bu ölçü çerçevesinde inceleyecegiz inşaallah…
ÜÇ AY’LAR: İslam Dininde Mübarek sayılan ve çok deger verilen üç ay RECEB, ŞABAN ve Ramazan ayları. Allah Teala kullarına çok acıdıgı için bazı gecelere, gün ve aylara kıymet vermiş, bu gece, gün ve ay’lardaki DUA, Tevbe, Namaz ve Oruç gibi İBADETLERİ kabul edecegini bildirmiştir. İnananların çok İbadete yapması , DUA ve Tevbe etmeleri için böyle gece , gün ve Aylar sebeb ve vesile kılınmıştır…
Bu aylar ve diğer dokuz ayın süreleri, ayın hareketlerine göre belirlenmektedir. Kameri ayların süresi, şemsî ayların süresine nazaran değişiklik arzeder. Kamerî sene, şemsî seneden on bir gün daha kısadır. Ayrıca kamerî ayların diğer bir özelliği şemsî aylarda olduğu gibi senenin aynı mevsimine değil, değişik mevsimlerine tesadüf etmesidir…
Mesela, kamerî bir ay olan Ramazan ayı, senenin mevsimlerini dolaşır. Hicrî ve kamerî aylar arasında Büyük önem taşıyan ve „üç aylar“ diye adlandırılan Receb, Şaban ve Ramazan ayları mübarek aylar olarak kabul edilirler. Bu ayların Müslümanlarca önemli ölçüde değer kazanmasının sebepleri arasında Hz. Peygamber (s.a.s)’in bu aylar hakkında verdiği haberler gösterilebilir…
Rasûlüllah (s.a.s) bir hadis-i şerifinde;** „Recep Allah’ın ayı, Şaban benim ayım ve Ramazan ümmetimin ayıdır“** buyurmuştur. Ayrıca Peygamber Efendimiz, Receb ayı girince, “ Âllahım! Receb ve Şabanı bize mübarek kıl. Bizi Ramazana ulaştır“ diye dua ederdi.
Üç ayların değerini ifade eden diğer bir önemli özellik ise beş mübarek kandil gecesinden dördünün bu aylar içinde olmasıdır. Regaib gecesi, Recep ayının ilk cuma gecesine, Mirac gecesi, Recep ayının yirmi yedinci gecesine, Berat gecesi, Şaban ayının on beşinci gecesine, Kadir gecesi ise Ramazan ayının yirmi yedinci gecesine rastlar.(Şamil islam Ansiklopedisi.)
Hz. Peygamber (s.a.s) Şaban ayında çok oruç tutardı. Hz. Aişe, Rasûlüllah (s.a.s)’ın bu aydaki orucu hakkında şöyle der:** „Şaban ayındaki kadar çok oruçlu olduğu bir ay görmedim“ **(Tecrid-i Sarih, VI, 295).Ramazan ayının fazileti ise çok daha yücedir. Peygamber Efendimiz (s.a.s) şöyle buyurmaktadır:** „Ramazan geldiğinde Cennet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar da bağlanır“ (Müslim, Kitâbu’s-Sıyam, 1).**
Receb ve Şaban ayları, Rahmet ayı olan Ramazanı karşılayan aylar olup Ramazan ayının müjdecisidir. Dinimizde ayrı bir değeri olan üç ayların, kişide insanî özelliklerin olgunlaşmasında ve iradenin kontrol altına alınmasında rolü büyüktür.
Zira Receb ve Şaban aylarının feyzinden bereketinden ve bu aylarda bulunan Regaib, Mirac ve Berat gecelerinin rahmetinden istifade yolunu tutan Müslümanlar, Ramazan ayında ise her türlü kötülükten kendini uzak tutar ve insanî vasıflarının artmasına gayret ederler. Nihayet Kadir gecesinde yapacağı ibadet ve tevbe ile manevî hazza ulaşırlar.
Bu nedenle özellikle, bu aylarda bol bol istiğfar etmek, Namaz kılmak, oruç tutmak, Kur’ân okumak ve Dua etmek, Tefekkür etmek en uygun davranışlardır. Rabimize sonsuz hamd ve senâlar olsun ki; kandiller geçidi Üç Aylara yeniden kavuştuk. Herbiri başlıbaşına bir feyiz ve bereket kaynağı, birer rahmet ve mağfiret menbaı olan bu aylar tevbelerimize vesile olmak üzere peşi peşine geliyor. Üç Aylar olarak bilinen Recep Şaban ve Ramazan ayları çok feyizlidir.
Mübârek Ramazan ayının müjdecisi olan Recep ayının içindeyiz. Dün Regaib Gecesi idi. Rasûlüllah (s.a.v.) Efendimiz bu ay’a ** „Şehru’l-lah (Allah’ın ayı)“ ** beyanında bulunmuştur. Herbiri mü’minlerin şuurlanmalarına vesile olabilecek bu mübarek aylar, her sene mü’minlere hayatın büyük bir sür’atle akıp gittiğini haber vermek üzere gelen:
* Birer misafir,
* Birer ikaz lâmba ve levhalarıdır…
Misafir hürmet ister, hizmet ister… İkaz, insanın kendisine gelmesine, ne olduğunu, görevinin ehemmiyetini bilmeyi ihtardır. Bir ömür, kimbilir nice ihtar ve ikazlarla geçip gidiyor.
Önce kendimize soralım: Bu ikaz ve ihtarlarla: Bizi biz yapan hasletlere ulaşabiliyor muyuz? Emperyalist kâfirlerin tuzağına düşmekten kendimizi koruyabiliyor muyuz? Asıl görevimizin ev bark satın almak, oturduğumuz evde kendimize bile barınacak yer bırakmamak üzere eşya doldurmak olmadığını, aksine; Hakk’ın hâkimiyeti ve dinimizin izzeti için çalışmak olduğunu anlayabiliyor muyuz? Asıl mesele burada…
İstesekte istemesekte Ömür su gibi akıp geçiyor, bunun farkına varabiliyor muyuz ? Farkına varabliyorsak ne gibi tedbirlerimiz, kulluk noktasında ne gibi bir çalışmalarımız var bir tefekkür edelim, düşünelim. En önemli meselelerimizden biriside bence şudur ki; Müslümanın dertleriyle dertlenebiliyormuyuz ? Mesela neredeyse dördüncü haftasına giriyoruz Emperyalist Amerika ve yandaşlarının göz yummaları sonucunda İsrail her gün Filistinde ve Lübnan’da Müslümanların üzerine bomba yagdırıyor…
Bari hiç bir şey yapamıyoruz bol bol Dua edelim. Unutmayalım ki Mü’minlere gıyabında DUA etmek, DİN kardeşliginin bir gergidir. Peygamber Efendimiz (sav) ve onun sadık arkadaşları olan ASHABINI sevgi ile muhabbetle büyük bir ihtimamla, titiz bir çalışmanın sonucunda hassasiyetle yetiştirdi. İçinde bulundugu ortamda bir duvarı meydana getiren tuglalar gibi saglamlaştırdı. Aralarında kin, husumet ve bunun benzeri ne kadar olumsuz kötü ahlaki durum varsa kısa sürede öncelikle hepsini yok etti, imha etti tabir caizse kötülükleri bıçak gibi kesti…
Ebu Davut un rivayet ettigi bir Hadisi şerifte Peygamber Efendimiz (sav) mealen şöyle buyuruyor: ** Adam Din kardeşi için gıyabında DUA ettigi zaman, Melekler: Bir misli de sana derler…**
Böylece ortaya kendilerinden sonra gelecek bütün insanlık için Kıyamete kadar misal olarak gösterilecek bir CEMAAT meydana getirildi… Bizler o yüce o Şanlı Rasulün ümmetiyiz. Bilhassa üç aylara yeni girdigimiz bu günlerde Peygamber Efendimizin ahlâki yapısını örnek alarak Müslüman kardeşlerimizin yüzlerine karşı gösterdigimiz sevimli ve kibar uyumlu çehremizi, Tatlı dilimizi, güler yüzümüzü, güzel ahlakımızla birleştirerek kardeşlerimizin gıyabında da en güzel tavırlarımızı, hareketlşerimizi sergilemek mecburiyetindeyiz…
Unutmayalım ya da unuttuysak hatırlamaya çalışalım ki; Asrı Saaadette Müslümanların burunlarına çirkin ve kötü kokular geldiginde derlerdi ki; Münafıklardan biri Müslümanların aleyhinde konuşmuş olmalı ki, bu koku burnumuza geldi. Ne yazıkki şu anda durum tam tersine gibi işlemekte devam ediyor. Bu gün bazı Müslümanlar Amerikayı, çini, Rusyayı, Almanyayı, fransayı emin ve güvenilir bilirken bu ülke insanları Müslümanların katledilmelerine seyirci kalıyorlar. Hatta İsrailli kan içici canileri teşvik ediyorlar…
Müslümanlar olarak bizim de onlardan kalır tarafımız varmı diye düşünmekten kendimi alamıyorum ne yazıkki. Bazı İslam Cemaat önderleri Bu gibi büyük ve güçlü devletlere yamanma çabasıyla, canını dişine takmış kuduz sürüleriyle mücadele eden Cihad önderlerine Terörist ya da Masum insanları hunharca öldüren gözü dönmüş katil gözüyle bakıyorlarsa Allah firasetimizi artırsın bizlere akıl fikir versin demekten başka dua şimdilik aklıma gelmiyor…
Sanki zamanımızdaki Cemaat önderleri için Büyük İslam Şehidi: Hasan el Benna bakın ne diyor: * Şunu biliniz ki, etrafınızda toplanacak insanların zamanlarını ne şekilde kullandıgınızdan Allahu Teala sizlere soru soracaktır.: Bu zaman zarfında siz bu insanlara faydalı mı oldunuz ? O takdirde onlar bu vesile ile sevap kazanacak olurlarsa sizin de onlar kadar sevap kazanmanız söz konusudur. Yok zamanlarını boşa harcamış iseniz, siz de, onlar da sorumlu olacaksınız…*
Etrafındaki insanlara ortalıgı Güllük, gülistanlık göstererek, adeta cenneti parseller gibi onları pasfize edn kimseler Allaha ne cevap verecekler ? O zaman Amerika ve yandaşlarını bulacaklarmı bilmiyorum. Allah hepimize firaset ve dogru düşünce nasip etsin…
Bir başka rivayeti Tirmizi mealen şöyle dile getiriyor: ** Kabul olunma cihetiyle en çabuk karşılık görecek olan DUA, gaibingaib için yaptıgı duadır…**
İşte üç aylar bu akışı haber vermek üzere her yıl bir daha geliyor,tabir caizse bir daha kapımızın ziline basıyor. Bu sesi duyabilenlere, bu ikazla kendini toparlayabilenlere müjdeler olsun. Müslümanlara yakışan, Mü’minlere yakışan o durki Mü’min kardeşini gıyabında korumak, Müslüman kardeşlerinin lehlerinde Dua etmek ve onlara karşı sevgi ve muhabbetlerini Allah için sürdürmektir. Hiç bir şey yapamıyorsak bari Allah için onları sevelim Dualarımızı onlara yollayalım ve kesin olarak müslümanların safından başka saflara meyil göstermeyelim…
Taberaninin rivayet ettigi bir Hadisi şerifte ise Peygamber Efendimiz mealen şöyle buyuruyor: ** İki DUA vardır ki, onunla Allah arasında hiç bir engel yoktur. Mazlumun dua’sı ve kişinin Din kardeşinin gıyabında yaptıgı DUA…**
Bilhassa içinde bulundugumuz Mübarek üç ayların başında bu günlerde Dua ve münacaatlarla Rabbimize sıgınalım. Mübârek üç aylar içinde öyle feyizli geceler vardır ki, Allah (c.c.)’ın sonsuz rahmeti bereketi bu gecelerde daha fazla yağmur gibi mü’minlerin üzerine inecektir inşaallah. Bu Mübarek gecelerde Dinimiz ve Dünyamız hususunda biraz daha titiz ve elimizden geldigi kadar hassasiyetle davranmaya gayret ve çaba sarfedelim İnşaallah…
* Regaib Kandili, Allah-u Teâlâ’nın kullarına bağışta bulunduğu bir rahmet gecesidir.
* Mirac kandili, dinimizin direği namazımızın mü’minlere farz olduğu bir mübârek gecedir.
* Beraat kandili, Allah’a şirk koşmayan bütün inançlı kulların günahlarından kurtuldukları bir kurtuluş gecesidir.
* Kadir Gecesi, içinde Kadir Gecesi bulunmayan bin aydan daha hayırlı bir gecedir.
İşte Üç Aylar’ın faziletini artıran, bereketine bereketler katan bu gece ve gündüzler eğer inananları, kendilerini bulmaya vesile olmadan geçiriliyorsa mü’minlerin daha çok çekecekleri var demektir. Her şeyden önce bir nefis muhasebesi yapmak mecburiyetindeyiz. Biz kimiz ? Niçin ve kimin için yaşıyoruz ? Şu ana kadar ömrümüzün belli bir bölümünü yaşadık kendi kendimizden memnunmuyuz ? Nasıl olmamız gerekiyordu ve bizler nasıl hareket ediyoruz ? Bu ve buna benzer onlarca sorunun cevabını şu mübarek günlerde bulmak durumundayız diye inanıyorum…
Zamanımızda „Cadı kazanı“ gibi kaynayan dünyada bilhassa bu günlerde filistin ve Lübnanda yaşanan hâdiseler, mü’minlerin Allah’ın verdiği görevleri ihmal ettiklerinin isbâtıdır diye düşünüyoruz. Müslümanların derileri bedenlerinden yüzülürken, kadınlarına tecâvüz edilirken, evleri İsrailli canavarlar, insanlık düşmanı caniler tarafından başlarına yıkılırken bizler Türkiyeli, Suriyeli, Arabistanlı, Almanyalı, Hollandalı, Fransalı, Asyalı, Afrikalı, vs.vs…
Müslümanım diyenler televizyonunun karşısında çayını yudumlarken İslâm’a ve Müslümanlara saldıranları tebessümle seyrediyorsa, kendilerine en ufak bir hisse çıkaramıyorlarsa, ne yaparlarsa yapsınlar en basit tabirle bu tavır onların, iman lezzetine erişemediğinin tezahürüdür, açık bir belirtisidir diyoruz. Çünkü biz Müslümanlara düşen vazife en azından gıyabımızda birbirlerimizi Müslüman oldugumuzdan dolayı sevmektir. Onların çektikleri ve gördükleri zulüm, acı, ve her türlü hakaret bizlerin yüregini daglamıyorsa hata ve kusurlarımızın hesabını zor veririz diye inanıyorum…
İşte, mübârek Üç Aylar ve bunlarda peşipeşine sıralanan mübârek geceler bizim hangi noktada olduğumuzu bilmek durumundan önemlidir. Durum muhakemesi ve muhasebesi yapmamız, tefekkür etmemiz, kendi dışımızda yaşayan din kardeşlerimizi düşünmemiz açısından önemlidir. Çünkü mübarek gün ve gecelerin asıl kudsiyeti bizi nefis muhasebesine dâvet etmesi sebebiyledir. Bizler inananlar olarak bu dâvete icabet etmek durumundayız. Dünya ve Dünya içinde yaşananlar bizi aldatmasın. Huzurumuz, İslam Dininin hayata hakim kılınmasına baglıdır…
İnandık, derken inanmayanlar gibi yaşamanın, iman ve kurtuluş açısından hiçbir önemi yoktur Allah rızası için nasıl yaşadıgımıza ve nelere inandıgımaıza şöyle bir bakalım ve Tefekkürle kendi kendimizin oto kontrolünü yapalım Düzelecek yerlerimizi düzeltelim, Hal, hareket ve tavırlarımızı İslamın çizgisinde eritelim inşaallah. Çünkü tek kurtuluş çaresi tamamiyle İslam Dinine ve İnancına sımsıkı sarılmaktadır diye inanıyorum… .
Batı, kültür emperyalizmiyle halkı Müslüman ülkeleri istila ederek insanımızı öz değerlerine bile düşman etmiştir. Özel günlerimiz bu bataklıktan topyekün çıkmamıza vesile olmalıdır. Bu günleri birlik, beraberlik, kardeşlik Nasihat ve vaazlarına vesile yapmak, asıl mesajın üzerini kapatmak, kamuflaj etmek kime hizmettir, bu bilinmelidir artık. Şimdi asıl ifadelendirmek istediğimiz noktaya geldik: Mübârek günlerin gereğini yapmak demek, bugünlerin bütün anılarıyla yaşanacağı bir ortamın gerçekleşmesi için çalışmak demektir…
Müslümanın hayatınnda; Üç ayların özelligi vardır. Mevlid kandilinin özelligi vardır, Regaib gecesinin özelligi vardır, Mirac gecesinin özelligi vardır, Berat gecesinin özelligi vardır, Kadir gecesinin özelligi vardır, Cuma gününün özelligi vardır, Ramazan ayının özelligi vardır, Hacerül esvedin ve Zemzemin özelligi vardır. (Buyurulmuşturki; ** Her taş taştır ama Hacerül esved başkadır, her su sudur ama Zemzem başkadır.**) Ve en önemlisi Dinine diyanetine baglı kalırsa, Allahını, Peygamberini aklından çıkarmazsa diger insanların yanında Müslümanın özelligi ve güzelligi vardır…
İbni Mace de geçen bir Hadisi şerifte Peygamber Efendimiz mealen şöyle buyuruyor: ** Şüphesiz bazı insanlar, hayırlı işler için anahtar ve şer işlere karşı sürgü gibidirler. Diger bir kısım insanlar ise , bilakis, şer işler için anahtar ve hayırlı işlere karşı sürgü gibidirler. Ne mutlu o kimseye ki, Allah Teala hayırlı işlerin anahtarlarını onun eline vermiştir. Ve yazıklar olsun o kişilere ki, Allah Teala şer işlerin anahtarlarını onun ellerine vermiştir… İnanıyoruzki; İmanla yaşayıp, imanla ahirete göç eden ve hayır işleyen kişiler kesinlikle mahzun olmayacaktır. Allah (cc) en degerli varlıgımız İmanımızı ve salih amellerimizi elimizden almasın…
Şimdi Regaib gecesinin mahiyeti üzerinde duralım inşaallah. Regâib, arapça bir kelimedir ve „reğa-be“ kökünden gelmektedir. „Reğa-be“, kelime olarak, herhangi bir şeyi istemek, arzulamak, ona karşı meyletmek ve onu elde etmek için çaba sarfetmek demektir. Regaib kendisine ragbet edilen, arzulanan, taleb edilen şey demektir. Kelime olarak „Regâib“in aslı budur.
Regâib kelimesi Kur’an’da geçmemektedir. Ancak „reğabe“den türemiş olan çeşitli kelimeler, Kur’ân’da sekiz yerde geçmekte ve „reğabe“nin ifâde ettiği mana için kullanılmaktadır. Terim olarak Regâib, türkçede kandil geceleri dediğimiz mübârek gecelerden biridir. Hicrî takvime göre, yedinci ay olan Receb’in, müslümanlar arasında kutsal kabul edilen ilk cuma gecesidir. Bu gecede biz MüslümanlarAllah’ın rahmet, bağış ve yardımlarının dağıtıldığına inanırız…
Hz. Muhammed (s.a.s)’in Receb’in ilk perşembe gününü oruçla geçirdiği ve cuma gecesinde, bu kandil gecesine mahsus olmak üzere on iki rekât namaz kıldığı kabul edilir. Müslümanlar arasında, Regâib gecesinde on iki rekât namaz kılma alışkanlığı, ilk kez on ikinci yüzyılın başlarında görülmüştür. Bu zamanlardan sonrada „Müslümanlar arasında mübarek sayılan „Regâib“ gecesi ibadetle ihya edilir olmuştur. Ne varki; Regaib gecelerine has olarak, Namazın kılınması, fıkıh alimleri arasında tartışma konusu olmuştur. Alimlerin çogunlugu, aslında böyle bir namazın olmadığı kanaatinde birleşmişlerdir. En iyisini bilen Allahu Tealadır…
On sekizinci asırda, Özelde bütün İslam aleminde genelde ise Osmanlı ülkesinde: Regâib geceleri tekke ve zaviyelerde gösterişli törenlerle kutlanmaya başlanmıştır. Tasavvuf ehli olan şairler, bu gece için „reğâibiye“ adı verilen şiirler yazdılar. Bu şiirlerin bazıları bestelenerek yapılan törenlerde okundu. Diğer kandil gecelerinde olduğu gibi, Regâib kandillerinde de minârelere kandillerin asılması gelenek haline geldi. Halk arasında Regâib gecelerinde ibâdet ve duada bulunma, geceyi kandil simidi ve şekerlemeleri ile kutlama âdeti yerleşti. Bu gibi âdetler, günümüzde de varlığını sürdürmektedir…
Regâib gecelerinde Dua etmek, günah, kusur ve hatalarımızdan dolayı tevbe ve istiğfarda bulunmak, bu geceyi kutsal kabul etmek suretiyle çeşitli ibâdetlerle geçirmek, Bu mübarek gecede Müslümanlar daha bir titizlikle Dinlerine sarılarak tefekkür ederek, salih ameller işleyerek zamanlarını degerlendirmeleri genel olarak Alimler arasında kabul görmüştür. Allahın saglam ipine yapışma hususunda bu gibi geceler vesile edilerek Dua, Zikir ve hayırlı amellere agırlık verilmesi ve İbadetlerle Allaha yaklaşılması her Müslümanın düşüncesinde yer etmektedir…
Asırlardan beri bütün müslümanlar Regaib gecesini ihya etmişler ve böylece Receb Ayına kavuşmanın, “üç aylar” denilen feyizli bir hasat mevsimine erişmesinin mânevi hazzını bu geceden itibaren duymaya başlamışlardır. Müslümanlar âdetâ kıştan yaza; ekim mevsiminden biçim mevsimine çıkmanın sevinci içine girmişlerdir. Mirac’a, Beraat’a, Ramazan’a, Kadir gecesine ve Bayramlara hakkıyla kavuşmak isteyenler Allah Teâlâ yolunda haz ve nasiblerini Regâib gecesinden itibaren arttırmışlar, mübarek gün ve gecelerin verdiği uyanıklık ile imanlarında kuvvet, ahlâklarında fazilet kazanarak kemale ulaşma çabalarını her zaman gönüllerinde taşımışlardır…
Hakikaten bu mübarek Regaib gecesi, Allah Teâlâ’nın, Resullullah (S.A.V) hürmetine, mü’min kullarına rahmet, lütuf, inayet ve iyiliklerini bol bol verdiği bir gecedir. Bir rivayete göre, Peygamberimiz (S.A.V.) bu gece ana rahmine intikal etmiş ve yine Peygamberimiz (S.A.V.) bu gece, Cenab-ı Hakk’tan has bir tecelliye ve birçok manevi ihsanlara mazhar olmuştur. Peygamberimiz (S.A.V.) de, bunun şükür ifadesi olmak üzere oniki rekat nafile namaz kılmışlardır.
Bu geceye Regaib Gecesi denmesi meleklerden sadır olmuş,bizlere böylece ulaşmıştır. Şöyle ki: Enes b. Malik (R.A.) den rivayete göre Resûlullah (S.A.V.):
** Recep, Allah Teâlâ’nın ayı, Şaban, benim ayım; Ramazan da ümmetimin ayıdır, buyurdu. Bunun üzerine:
– Ya Resûlellah! Allah Teâlâ’nın ayı, sözünüzün manası nedir. diye soruldu. Resûlullah (S.A.V.):
– Çünkü o (Receb ayı), mağfirete mahsustur. Bu ayda kan dökülmesi (adam öldürülmesi) men edilir. Bu ayda Allah Teâlâ bir kısım Peygamberlerinin tevbesini kabul buyurmuştur. Yine Allah Teâlâ bu ayda veli kullarını düşmanlarından kurtarmıştır. Bir kimse Receb ayını oruçlu olarak geçirirse Allah Teâlâ o kimseye şu üç şeyi gerekli kılar: Geçmiş günahlarının tümünü bağışlar, kalan ömründe günah işlemekten korur, kıyamet günü susuzluğundan emin kılar. Bu esnada yaşlı zayıf bir zat, ayağa kalkarak:
– Ya Resûlellah! Ben Receb’in hepsini oruç tutmaktan acizim, ne yapayım? Bu ikramlardan bana nasib yok mu? dedi. Resûlullah (S.A.V.):
– Sen de Receb’in ilk, orta ve son gününü oruç tut ki; bütün ayı oruç tutmuş kimsenin sevabına nail olursun. Çünkü, bir hasene on katı ile muamele görür. Fakat, siz Receb ayının ilk cuma gecesinden gafil olmayasınız. O, öyle bir gecedir ki; melekler o geceyi:
– Regaib gecesi diye isimlendirirler… Şöyle ki: O gecenin üçte biri geçtiği zaman; göklerde ve yerlerde hiçbir melek kalmaz ki hemen hepsi Kâbe ve civarında toplanırlar. Allah Teâlâ onların hallerine muttali olur ve şöyle buyurur:
– Ey meleklerim! Ne dileğiniz var ise, benden isteyin. Şöyle derler:
– Ey Rabbimiz! Senden dileğimiz odur ki; Receb ayında oruç tutanları bağışlayasın… Onların bu dileği üzerine, Allah Teâlâ şöyle buyurur: Bu dileğinizi yerine getirdim.**(Abdülkadir Geylani, Gunyetu’t-Talibin, 238-239)
Müslümanlar bu Mübarek günlerin en güzel anlamlarıyla hayata yansımasının önlendiği ortamlarda sorumsuzca hareket etmekten mutlaka sakınmak durumundadırlar. Müslümanlar bu gecenin esas anlamı olan arzularını, niyyetlerini, istek ve dileklerini bir bakıma gündeme getirirken aynı zamanda hareketleriyle de o yolun yolcusu olduklarını belli etmek durumundadırlar. İslam Dininin hayata aksettirdigi her olay bir hâtıra unsuru olarak değil, yaşanmak için, yani amel etmek maksadıyla gelmiştir. Yani yaptıgımız her türlü hareketi, ameli bilinçli, şuurlu ve tefekkür ederek yaparsak yanılma oranımız iyice azalır diye düşünüyorum…
Hiçbir mübârek gün ve gecenin bugün anlaşılan mânâda bir merasime ihtiyacı yoktur. Merasimlerle oyalanmak yerine İslâm ile yeniden dirilmeye tâlip olalım. Artık bazı maddi ve manevi degerlerin kabuguyla oyalanmak yerine nüvesine, ta içlerine inelim, özüne inelim. Tabiidirki; Müslüman senenin her gününde her ayında, her saatinde, her dakikasında, her saniyesinde Rabbı ile bir olmak zorundadır. Ama bazı günler vardırki; yukarda sayıldıgı gibi Müslümanlar dahada hassas olmak zorundadırlar…
Bazı hikmetli ögüt ve Nasihatlarla konumuzu noktalayalım inşaallah: FERASET ile FİRASET kelimeleri arasında fark vardır. FERASET: At terbiye etmek ve ata iyi binmek demektir. FİRASET ise: Anlayış ve Zihin uyanıklıgı manalarına gelir. Aliyül Kari üç türlü Firast oldugunu söyler: 1.) Ehli İmanın, İMAN kuvvetinden kaynaklanan Firaseti…2.) Riyazattan olan Firaset: Bu İslamda da olur, Kafir de de olur…3.) Firasetin üçüncü çeşidi İLİMLE olur. Adına da İLMİ FİRASET denilir. Bir Hadisi şerif mealen şöyledir: ** Mü’minin Firasetinden korkun, çünkü Allahın NURU ile bakar…**
Fudayl bin İYAZ (Rh.a) Şöyle buyuruyor: * 1.) Benim için Kuran dan bir Ayetle amel etmek, Kuranı Kerimi günah işleyerek BİN defa HATİM etmekten iyidir…2.) Bir Mü’min karedeşimin kalbine ferahlık vermek, onun işini yapmak benim için NAFİLE ibadetlerin hepsinden daha sevgilidir…3.) Benim için Dünya muhabbetini kalbimden atmak sema ve ARZ’daki bütün ibadetlerden Yani Nafile olanlardan daha sevgilidir…4.) Benim için dirhemin altıda biri kadar haramı bırakmak, Helal mal ile yüz Nafile Hac dan daha sevgilidir…
Kadı Beyzavi (Rh.a) Tefsirinde şu Rivayeti bizlere ulaştırıyor: ** Ümmetime bir zaman gelecekDUAYI uzatacaklar. O zaman şu DUAYI yapsınlar bu DUA onlara kafi gelir: EY BENİM ALLAHIM, Ben senden Cenneti isterim. Cenneti kazandıracak amel isterim. Cehennemden ve Cehenneme yaklaştıracak amelden sana sıgınırım…**
Bu günükü Dersimizin sonunda bizlerde ellerimizi Rabbimize açarak diyoruz ki:Allah’ım; Duâlarımızı Bu mübarek Regaib geceleri hürmetine kabul eyle. Senden isteklerimizi, Niyazlarımızı, arzu ve Dualarımızı geri çevirme. İbâdetlerimizi makbul eyle. Dilimizde şükrü ziyâdeleştir, artır. Kalbimizde İihlası sabit kıl. Niyetimize safiyet, arılık, duruluk, paklık ve temizlik ver. Hayırlı işlerimizde, Amellerimizde bütün gayretlerimizi hayırlara vesile olmasını ihsan eyle…
Yarattıgın biz kullarına tükenmez sabır ihsan eyle, sabır ikram eyle. Verdiklerine kanaat nasip eyle. Halimize tevekkülü hakim eyle. Bizi nefsimizin şerlerinden muhafaza eyle. Bizi dünyada Peygamber Efendimizin (sav) dîninden, yolundan, tarzından, sünnetinden ve hidâyetinden uzak eyleme. Âhirette Peygamber Efendimiz’in (sav) şefaatinden, muhabbetinden, yakınlığından ve beraberliğinden ayırma.
Bize Peygamber Efendimizin sünnetini ve getirdiklerini gücümüz yettiğince anlama ve yaşama ve hayata hakim kılma gücünü bagışla. Bizi Peygamber efendimize (sav) karşı, Dinimiz İslama karşı, Kitabımız Kurana karşı, vurdumduymaz, aldırışsız ve duyarsız kılma. Bizi Rahmetinden mahrum eyleme. Bizi Ehli Sünnet vel Cemaatt yolundan ve Dosdogru yolun olan Sıratı Müstakimden ayırma. Sen her şeye kadirsin Allahım. Amin…
Sermed Kadir… 28.07.2006