ŞAKA TADINDA OLMALI…

ŞAKA TADINDA OLMALI… İnsan fıtratı daima asık surat, ABÛS bir çehre, gülmeyen SİMÂ ve daima çatık kaşlı olmayı gerektirmeyecek kadar naif’tir. Şahsiyyet, karakter, seciye her birimizde farklı da olsa, gülmeyi, eğlenmeyi, birbirimize LATİFE ile yaklaşmayı, el ve dil şakalarını birbirimizin üzerinde denemeyi severiz. Mizah anlayışımız VAKUR olduğumuzdan daha da ön plandadır diyebiliriz. Sosyal ilişkilerimizde, sohbet toplantılarımızda birbirimizle olan münasebetlerimizde, kimi zaman ciddi konuları işlesek te; güldürmek, eğlendirmek, hoş vakit geçirme kastıyla yüzümüzü güldüren, mizah yeteneği, nüktedan konularda beceri sahibi dostlarımızı severek dinler, bazan zamanın nasıl geçtiğini anlamakta zorlanırız. Şaklabanlığa varmadığı, insan onur, şeref, haysiyyet, şahsiyet ve kişiliğini rencide etmediği müddetçe sözlerimizi ESPRİ, Latife, şaka ve mizah ile süslememiz fıtratımız gereğidir diye düşünüyoruz… Peygamber Efendimizin (sav) fazla tebessüm etmeyi ve nezaket dairesinde şaka yapmayı sevdiğini sahabe rivayetinden anlamaktayız… Enes (Ra) mealen diyorki: *Rasûlüllah hanımlarıyla beraber olduğu zaman insanların en hoşu ve en şakacısıydı…*

 

2.  ŞAKA  TADINDA OLMALI… Büyüklerimiz, az sözle geniş manâlar içeren güzellikleri anlatmışlardır. Şaka, latife ve MİZAH hususunda ise;*LATİFE LÂTİF GEREK*diyerek O incelik, RİKKAT ve nezaket cümlelerini beyân buyurmuşlardır. Gülmek insan tabiatının bir gereğidir. Ancak yerini ve miktarını iyi bilmek gerekir. Ölçüye dikkat edilmelidir. Ne eksik ne de fazla olmalıdır. Bu konuda da her zamanki gibi örnek ve önderimiz Peygamber Efendimizdir.(sav) Bir beşer olmasına rağmen olaylara verdiği tepkilerde daima ölçülüdür. Allah Rasulü (sav) dünya hayatına dair mevzularda genellikle tebessümü tercih ettiği ifade bulmaktadır. Gülmesi ise âhirete yönelik işlerde idi diye anlatılmakta, Dünya bir hayal, bir rüya kadar geçicidir, Onun varlığı daimi, sürekli değilken sevinmenin de üzülmenin de İTİDAL üzere olması en güzel olanıdır öğüt ve nasihatlarını dinlemekteyiz. Sahihi Buhari’nin zamanımıza ulaştırdığı hadiste, Peygamber Efendimiz (sav) mealen şöyle buyurmaktadır: **Kolaylaştırın, güçleştirmeyin, müjdeleyin, tiksindirmeyin…** Dileğimiz O’dur ki; Rabbim, bizleri neşeli, şen, hoş sohbet ya da hüzünlü, elemli ve gam’lı anlarımızda; Kur’anı kerim ve Sünneti seniyyenin NURÛNDAN ayırmasın…

 

3.  ŞAKA TADINDA OLMALI… Şaka, Mizah, LATİFE insan fıtratının vazgeçemediği gönül hoşluklarındandır. Komediye varan Mizah kavramının esaslarına yönelik olarak ölçüyü ise yine Peygamber Efendimiz (sav) koymaktadır şöyle ki; şaka, latife, mizah, komedi gibi sözlü ya da fiili davranış şekilleri, AŞIRI ve devamlı olmamalı, muhatabı RENCİDE edecek bir hususiyet taşımamalıdır. Alay içeren ifadeler, dalga geçer mahiyette iğneleyici sözler, küçümseme bildiren anlatımlar asla Müslüman ahlâkında yer bulamaz. Bilakis ince, derin ifadeler, güzellik, letâfet ve hoşnutluk yansıtacak tarz’da ifade edilmeli, gönülden çıkıp söze dökülmelidir. Bilinmelidir ki; İnsan şahsiyetini, haysiyetini, şerefini, onurunu RENCİDE eden bütün söz ve hareketler, KUL HAKKINI çiğnemeye yönelik çirkinliklerdendir. Her nerede olursa olsun itidâli elden bırakmamak, ölçülü hareket etmek, bilhassa EL şakalarına itibâr etmemek, VAKAR’I elden bırakmamak en güzel uygulama olacaktır düşüncesindeyiz… Riyazüs Salihinde kayıtlı bir hadis mealen şöyledir: ** Sakın sizden biriniz DİN kardeşine SİLAH ile işaret etmesin. Çünkü işaret eden kimse bilmez ki belki Şeytan o silahı elinden kaydırır, işaret edilen adamı VURUR da bu yüzden cehennemden bir çukura yuvarlanır…**

 

4.  ŞAKA TADINDA OLMALI… Kardeşlerim, Biz Müslümanlar VASAT ümmet olmanın güzelliği ve özelliğini her an’ımızda yaşatabilmeliyiz. Her nerede olursak olalım öncelikle kendi şahsımıza SAYGIMIZ geregi ölçüyü elden bırakamayız. Unutmayalım dışa yansıttığımız kadarıyla tanınır, bilinir saygı örür, itibâr edilir ya da kaâle alınmaz, SİLİK, basit görülürüz. Son asır Türk edebiyatında MİZAH anlayışı birhayli değişmiştir. Toplumun belli bir kesimini yermek, küçük düşürmek, aşağılamak O kesime haketmediği bir hususu yakıştırmak, ahlâki kuralları zorlayıcı HİCİV yönünün ağır bastığı ötekileştirme dili dahi MİZAH unsuru olarak ilgi görür hâle gelmiştir. Üstelik, şahsileştirilen kişiler hedef alınarak, hayat tarzları, giyim kuşam şekilleri gülünç gösterilmeye çalışılmıştır. Latife sınırlarını zorlayan hatta aşan müstehcenlik, sövgü, yergi, üslup bozukluğu, edebe aykırı davranış şekilleri, alaya alma, dalga geçme, hor görme hoyratlıkları bile MİZAH olarak yansıtılmaya gayret edilmiştir. Şaka, latife, mizah, eğitici parodiler KARA MİZAH ölçüsünde olmamalıdır diye düşünüyorum. Güldürürken düşündüren, Eğlendirirken eğiten MİZAH türü inanıyorum ki herkesin arzu ettiği güzelliklerden olacaktır… Yeter ki itidâlli, ölçülü, tadında olsun… Sallu alâ Rasulina Muhamm…

 

Sermedkadir…

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht.