Rabbimiz Ali imran suresi ayet.189,190,191.de mealen şöyle buyuruyor: *** Göklerin ve yerin hükümranlıgı Allahındır. Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün bir biri ardınca gelmesinde akıl sahiplerine şüphesiz deliller vardır.Onlar ayakta iken, otururken, yan yatarken Allahı anarlar; Göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler: Rabbimiz. Sen bunu boşuna yaratmadın, sen münezzehsin( Yani: Kusurdan ve noksanlıklardan uzak, tenzih edilensin,Pak’sın.) Bizi ateşin azabından koru derler.***
İslam dininin Müslümandan istedigi ilk şey; Allaha (cc) hakkıyla iman etmesi, onunla olan bagının kuvvetli olması, Rabbini daima zikredip, O’na tevekkül ederek gerekli her tedbirleri aldıktan sonra, Ondan yardım istemesi ve ne kadar gayret sarfederse etsin, ne kadar tedbir alırsa alsın daima Allahın kuvvet, yardım ve destegine muhtaç oldugunu kalbinin derinliklerinde hissetmesidir.
Samimi bir Müslüman; kalbi daima uyanık, basireti her zaman açık, Allahın kainatta yarattıklarının mükemmelligini gören ve Kainat ile insanların işlerini yürütenin Allahın yüce gücü oldugunu yakinen bilen kişidir. Bu durumdaki Müslüman sürekli Allahı zikreder ve yaşadıgı hayatın her safhasında sınırsız olarak onun kudretinin izlerini görür.Kainat tablolarının her birinde kudretinin alametlerini izlerini, ulaşılmazlıgını görerek Rabbine olan imanı, zikri ve tevekkülü artar.
Samimi Müslüman gayet tabiidirki; Rabbinin her emrine mutlaka uyar, mutlaka itaat eder. O mütevazi, haddini bilen, hoşuna gitsin gitmesin Allahın emrine uyar Mizacına uymasa dahi Rabbinin yoluna giren biri olmalıdır. Şu konu gayet iyi bilinmelidirki; Müslümanın da imanını ölçen bir mihenk taşı vardır. Bu ise, Allahın ve onun Rasulünün emirlerine korkmadan, çekinmeden istisnasız olarak boyun egip itaat etmesidir.
Samimi Müslüman: Allah ve Rasulünün bütün hükümlerine mutlaka teslim olmalı ve tam bir itaatla itaat etmelidir.Bu iki konu gerçekleşmeden bilmeliyizki; İman gerçek mahiyetiyle yerini bulmaz ve İslam gerçek mahiyeti ile gerçekleşmez.Bu hususlar oluncada Samimi ve Sadık bir Müslümanın hayatında Allahın çizdigi yoldan sapmak ve Rasulünün emrini yok saymak o emirlere bigane kalmak durumu ortadan kalkar. O zaman Samimi Müslüman ister kendi sahasında, isterse aile ve dostlarından mesuliyeti altına girenler hakkında olsun Allahın çizdigi yola ve onun Rasulüne muhalefet etmekten sakınır.
Samimi ve sadık Müslüman, aile fertlerinden birisinin düşecegi ihmal, tembellik veya Allah ve Rasulünün emrine karşı gevşek davranılmasından da kendisini sorumlu ve mesül bilir.Buyurulmuşturki; ** Hepiniz çobansınız ve hepiniz sürünüzden ( yani emriniz altındakilerden) mesülsünüz.** Bu mesuliyet ve sorumluluk duygusu samimi ve sadık müslümanı son derece rahatsız eder ve anında sonuç ne olursa olsun bu ekskligi giderme yollarına başvurur. Bu mesuliyet ve sorumluluk karşısında imanı zayıf, dini hafif ve kişiligi gelişmemiş olanlardan başkası susamaz ve sabredemez.
Sadık ve samimi bir Müslüman daima allahın kaza ve kaderine razı olur. Kaza ve kaderin Dininin bir rüknü olduguna, bu dünyada vuku bulacak hiç bir şeye engel olunamayacagına, zira Allahın onu takdir ettigine inanır. Allah takdir etmiştir ve onu engellemeye kimsenin gücü yetmez. Samimi bir Müslüman aynı zamanda Allahın kazasına rıza göstermenin kendisine sevap kazandıracagına ve kendisinin böylelikle kurtulmuş müslümanlardan olacagına inanır.Bu yüzdende sadık müslümanın her işi hayırlıdır. Bir iyilik görse Rabbine şükreder, bir kötülükle karşılaşırsa da Allahın emrine uyarak sabreder, kaza ve kaderine rıza gösterir. Her iki durumda müslümanın hayrınadır diye düşünüyoruz.
Bazan Müslümana da gaflet gelir ve bu kalinde iken, samimi ve itaatkar müslümana yakışmayan bir hata işleyebilir. En önemlisi müslümanın hemen hatasını anlayıp o durumdan silkinerek hatasını terk eder, pişman olur. İnanıyoruzki; Allah sevgisi ve allah korkusuyla yogrulmuş bir kalpte gaflet görülmez ve görülmemelidir. Samimi bir müslümanın kalbi daima tevbe, istigfar ve pişmanlıga açık olmalıdır. Sadık bir Müslüman daima itaat, hidayet, takva ve rıdvan (yani memnun, razı hoşluk ve hoşnutluk) havasını teneffüs eder.
Özellikle ifade etmek gerekirki; Sadık müslümanın amellerinin hepsinde Allahın rızasını esas alır. Allahın rızasını her şeyin üzerinde gözetir. Samimi müslümanın endişesi, attıgı her adımın , yaptıgı her işin öncelikle insanların degil Allahın rızasına uygun olup olmadıgıdır. Öncelikle buna bakar. Hatta bazan Allahın rızasınnı kazanmak için Rasulullahın emrine uyarak insanları kızdırmayı dahi göze alır. Tirmizide rivayet edilen bir hadisi şerifte Peygamber efendimiz şöyle buyuruyor: ** İnsanlar kızsa dahi Allahın rızasını arayan kimseyi Allah, insanların şerrinden korur. İnsanların rızasını Allahın gazabıyla arayan kimseyi de Allah insanlara terk eder.**
Bu yüzden Sadık ve Samimi Müslüman amellerini Allah rızası terazisiyle tartar. Bu terazinin kefesi agır basarsa onu kabul eder ve razı olur, şayet hafif kalırsa ondan yüz çevirir ve terk eder. Böylece de Müslüman tuttugu yolun dogru olup olmadıgının farkına varır. Bazı şeylerde Allahın emrine uyup bazılarında uymaması veya birşeyi bazan helal bazan haram sayması gibi gülünç ve basit çelişkilere düşmez. Zira tuttugu yol dogru, metodu açık ve ölçüleri sabit oldukça çelişkiye tenakuza yer ve mahal kalmaz.
Bir misalle konumuzu aydınlatacak olursak, Camilerde mescidlerde huşu içinde namaz kılanların dışarda faizle içli dışlı olması işlerini faizli muamele içinde bulmaları bir çelişkidir. Samimi müslüman her türlü halde dininin emirleri dogrultusunda hayatını sürdürmelidir. Kesinlikle hayatlarında ve şahsiyetlerinde ikili ve iki yüzlü davranmamalıdır.
Samimi ve sadık bir Müslüman İslam dininin farz ve erkanını tam olarak gevşek davranmadan ve her konuda ruhsat ( yani izin) aramadan amellerini eda eder. Misal verecek olursak Namaz amellerin en üstünüdür. Çünkü o, kul ile Rabbı arasında bagdır. Beş vakit namaz mutlaka vaktinde eda edilir. Çünkü namaz dinin diregidir, namazı kılan dinini ikame etmiş olur, terk eden ise dinini yıkmıştır.
Samimi Müslüman namazda hayat meşgalelerinden sıyrılarak bütün varlıgıyla Allaha yönelir ve ondan, hidayet, yardım güç ve kendisini dogru yolda Rabbından sıratı müstakimde sabit kılmasını ister.
Ahirette kurtulmayı ümit eden takva ehli müslüman ayrıca gücünün yettigince nafile ibadetleride gece ve gündüz demeden yerine getirmeye çalışır. Zekat verecek kadar zenginse zekatını verir. Bu farzı yerine getirmek için dikkat, emanet ve takva ile hareket eder ve onu verilecek yerlere sarfeder. Zekat miktarı binlere, milyonlarada varsa kendine farz olan zekatın bir kısmından dahi kaçmak aklından dahi geçmez. Ramazan orucunu da inanarak ve ihlas ile tutar. İmanı kalbine güç verir. Orucunu zedeleyecek veya sevap ve ecirini düşürecek her türlü husustan kaçınır. Samimi ve sadık Müslüman Orucun kendi üzerindeki hakkını bilir.
Dinini iyi anlamış bir Müslüman, gücü yeter yetmez hacca gitmekten de geri kalmaz. Hacca gitmeden önce hacc ahkamını büyük küçük demeden her şeyi iyice ögrenir. Haccetmeye başladıgında bütün hacc farizasını yerli yerinde ve kabule lâyık bir şekilde yapar. Bu büyük farizanın içerdigi hikmetlerin idraki içinde bilinçli ve şuurlu bir şekilde hacceder.
İslam dinindeki ibadetin gerçegini anlayan Sadık Müslüman yapacagı her işte her amelde Allahın rızasını gözetir. İnsan ve cinlerin yaratılış sebebi olan büyük gayenin gerçekleşmesi için gayret sarf etmedikçe kullugunun noksan kaldıgı duygusu içindedir.Müslüman kesin olarak bu hayatta sadece Allaha ibadet için var olduguna inanır. Kuranı kerimde Zariyat suresi ayet.56.da mealen şöyle buyurulmaktadır: *** Cin ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.***
Bilinmelidirki; Kelime’i tevhidin Allahtan başka ilah yoktur ve Muhammed onun Resulüdür’ün manasıhayatta sadece bu kulluk şuuru ile gerçekleşir. Sadık ve samimi Müslüman Kuranı kerimi çok okur bu aydınlık mertebeye yükselmek için Kuranın geniş ve kendine has atmosferine sıgınır.Bir Hadisi şerifte Peygamber efendimiz mealen şöyle buyuruyor: ** Kuran okuyan bir mümin kokusu ve tadı güzel olan turunç meyvesi gibidir. Kuran okumayan mümin ise tatlı fakat kokusu olmayan kuru hurmaya benzer. Kuran okuyan münafık kokusu güzel tadı acı olan reyhan, Kuran okumayan münafık ise kokusu olmayan tadı acı Ebu Cehil karpuzu gibidir.Müttefakun aleyh.***
İşte Samimi, Sadık Müslümanın Rabbiyle ilişkisi böyle olmalıdır. Kökleşmiş sadık bir iman, sürekli yapılan salih amel, daima yaratanın rızasını gözetmek, Rabbine olan kullugunu kuvvetlendirmek ve Allahın *** Cin ve insanları ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.*** Ayetiyle çizdigi, hayattaki varlıgının hedefini gerçekleştirmektir. Dinimizi, imanımızı, kullugumuzu yaşamamızda Allah yar ve yardımcımız olsun İki cihanda yüzlerimiz ak ve pak olur inşaallah…
İslam dini , Müslümanlardan insanlar arasında saygı gören insanlar olmalarını ister. Kıyafetlerinde, görünüşlerinde hal ve hareketlerinde örnek olacak seviyede diger insanlardan farklı olmalarını ister. Müslümanlar, yüklendikleri büyük görevi taşımaya lâyık düzeyde örnek insanlar olmalıdırlar. Samimi ve sadık Müslüman hiç bir zaman kendini ihmal etmez. Bu hayatta yüklendigi yüce görevlerin yanısıra kendisine de bakmayı unutmaz. Çünkü ona göre insanın görünümü, taşıdıgı düşünce ve davadan ayrı düşünülemez. Temiz, tertipli ve güzel görünüş büyük ve şerefli cevhere daha lâyıktır.
İşte Samimi bir Müslüman bunlara diger insanlardan daha fazla dikkat etmesi gerekmektedir. Çünkü onun temsil ettigi her şey yücedir, büyüktür, şereflidir, her türlü idrakin zirve noktasıdır. Bu yücelilkerin bilincinde olan Müslüman bedeni, aklı ve ruhu arasındaki dengeyi saglayıp herbirine hakkını veren ve birini aşırı derecede önem verip digerini ihmal etmeyen ve bu hususta Rasulullah (sav) ın yolunu takip edendir ,onu örnek ve önder kabul edendir.
Samimi Müslüman yemesinde ve içmesinde aşırılıga kaçmaz bedenini müğmkün mertebe korur. Müslüman sıhhatli bir bedene ve kuvvetli bir yapıya sahip olmak için bütün gücüyle çalışır. Bu sebepten yemesinde ve içmesinde orta yolu takip etmesi gerekir. Yemege doymak bilmeyen oburlar gibi atılmaz, belini dogrultacak, sıhhat, kuvvet ve canlılıgını koruyacak kadar yer. Araf suresi ayet.31.de mealen: *** Yiyiniz içiniz israf etmeyiniz. Çünkü Allah israf edenleri sevmez.*** buyurulmaktadır.
Samimi Müslüman uyuşturucu ve uyarıcılardan özelliklede bunların haram olanlarından kaçınır. Erken yatar, erken kalkar. Hastalanmadıkça ilaç kullanmaz. Hastalıgının dışında, hayat düzenindeki her şey onun normal saglık ve canlılıgına yardım eder.
Şuurlu Müslüman Rasulullah (sav) ın buyurdugu gibi kuvvetli bir müminin zayıf olandan Allaha daha sevimli oldugunu bilir. Böylece saglık nizamına uyarak bedenini kuvvetlendirmeye çalışır. Bir Müslüman genelde zararlı, yıpratıcı ve helak edici, haram, pis yiyecek ve içeceklerden uzak oldugu, uykusuzluk ve direnci zayıflatıcı şeyler gibi yorucu, yıpratıcı şeyler ve kötü adetlerden kaçındıgı için her ne kadar kuvvetli bir bedene sahip olsa da yine bedenini kuvvetlendirmek için çalışır ve kendine çizdigi normal saglık metoduyla yetinmeyip yaşına ve sosyal durumuna uygun planlı bir spor yapar. Spor bedenini , hastalık ve illetlere karşı daha dayanıklı kılar. Bunun için belli vakitler tayin eder kendisine spor için zaman ayırırki beden saglıgını formunu muhafaza etsin. Bütün bu ve benzeri çalışmaları her zaman ve her yerde şuurlu olan samimi Müslümana yakışacak şekilde dengeli ve düzenli bir plan ve program dahilinde düzenli bir şekilde olmalıdır.
Samimi ve şuurlu Müslümanlar bedenini ve elbiselerini de temiz tutmasını bilirler. İslam dininin insanlar arasında saygı görmesini istedigi müslüman çok temiz olmalıdır. Elbisesi, çorapları, agız temizligi, beden temizligi en çok dikkat edilecek hususlardan olmalıdır. Bilhassa camilere, zikir ve ders halkalarına ve her türlü toplantılara katılan bir Müslüman her türlü temizlige hassasiyetle uymak zorundadır.
Tabiidirki hiç kimse bir başkasını kendilerinden yayılan istenmeyen kokularla rahatsız etmek istemez. Rasulullah (sav) , kötü kokulu bazı yiyecekleri yiyenlerin melek ve insanları rahatsız edeceginden camilere yaklaşmamalarını istemiştir.(Muslim). Bu kokular ise beden ve elbiseden yayılan kokulardan daha az zararlıdır. Peygamber efendimizin beden ve elbise temizligi hakkındaki haber ve Hadisleri pek çoktur. Müslümanlar, Peygamber efendimizin (sav) hidayet parıltılarına zamanımızda her zamankinden daha da muhtaçtırlar.
Samimi ve Sadık müslüman kılık ve kıyafetine dikkat eder bunu için güzel bir şekilde, göze rahatlık verecek derecede iyi görünümlü, insanların içini ısındıracak bir şekilde diger insanlar arasına çıkar. Toplum arasına girmeden önce mutlaka kendisini kontrol eder ve normal bir şekilde kendisine çeki düzen verir. Rasulullah (sav) ailesine karşı süslenmesine ilaveten Ashabına karşı da süslenirdi. Müslüman bütün bunları, islam dininin her işte orta yolu takip prensibine uygun olarak yapar. Bu, ifrat ve tefritin yani her türlü aşırılıgın bulunmadıgı itidal prensibidir.
İslam dini; Müslümanların özellikle de davetçilerin, bir toplulugun yanına çıkarken kendilerine imrenilecek bir şekilde çıkmalarını istemektedir, göze kötü görünen ve nefret ettiren bir şekilden de uzak tutar…
Şüphe yokki bu büyük dinin hidayetiyle kuşatılmış ve parlak, nurlu İslam şeriatının getirdigi orta yol ve itidal prensibini benimseyen İslam davetçileri, tebligciler dünyaya kul olma tuzagına karşı her zaman uyanık ve tedbirli olmalıdırlar.Samimi ve sadık Müslüman aklı ilim ile muhafaza etmenin ve onu Allahın kainattaki mahlukatının sırlarını çözmede kullanmasının bir farz oldugunu bilir. Fatır suresi ayet.28.de: ***
Allahın kulları arasında O’ndan korkan ancak alimlerdir.*** buyurmuş, Alimler yüce tutulmuş, onlara takva sıfatı verilmiş, İnsanların ilme yönelmesi istenmiş ve neticede Allah (cc) o şerefi insanlar arasıından ulemaya tahsis edilmiştir. Peygamber efendimiz ise bir Hadisinde: ** İlim taleb etmek her müslümana farzdır. İbni Mace. ** Buyurmuş, bu itibarla Müslüman aklını daima korur ve gögsünde hayat nefesleri bulundukça, nabzı atıp damarlarında kan dolaştıkça ilimden geri durmayıp devamlı zihni faaliyette bulunur.
Müslüman bilirki ögrenim yüksek bir diploma alarak, bir gelir kaynagı bulup rahat bir hayata kavuştuktan sonra marifet hazinelerinden uzaklaşılmaz. İlmi faaliyet ölünceye kadar sürer her gün insan ilim ve amel yönünden çok şeyler örenir yani dinde duraganlık ilme doymuşluk yoktur.
Samimi Müslüman öncelikle Allahın kitabını okur ögrenir. Tefsir ilmi, tecvit ilmi, hadis ilmi, siyer ilmi, fıkıh ilmi, Sahabe, tabiin ve İslam büyüklerini bilmesi, dini hükümleri saglam kaynaklardan elde etmesi gerekir ayrıca Müslüman ihtisaslaştıgı dalda en ileri dereceye ulaşmak için çalışır. Kendi sahasındaki çalışmalarının bir görev olduguna inanır. İhtisas sahası ister dini ilimlerden birinde isterse fizik, kimya, tıp, astronomi gibi dünya ilimlerinden birinde olsun gereken ehemmiyeti ve önemi vermesi gerekir.
Akıllı şuurlu Müslüman ihtisas alanıyla yetinmez, ihtisasının dışında akıl ve fikrini geliştirecek malumatlara da yer verir. Kültürün her türlüsünü özümser ve ondan hiç bir zaman ayrı kalamaz.
Müslüman ayrıca yabancı dil egitimine ögreniminede gereken önemi verir. Zira yabancı dil bilmek hele zamanımızda en lüzumlu ugraşlardan biri olmalıdır. Günümüzdeki müslümanlar yabancı dil ögrenmeye diger zamanlardan daha çok muhtaçtır. Buna çagını yaşaması ve yabancı dillerde ümmeti ve dini hakkında yazılanları konuşulanları bilip şerleri def etmek için tedbir alması açısından her zamankinden daha çok muhtaçtır.
Samimi ve sadık Müslüman kendini koruyup bedeni ve akli varlıgını kurarken kendisinin sadece beden ve akıldan oluşmadıgını unutmaz. Bilakis çalışan bir kalbi, fısıldayan bir ruhu , kendini ibadet aleminde yüceliklere dogru götüren arzularının varlıgını idrak eder. Allah nezdindeki nimetleri düşünür ve verecegi ceza ve azaptan yine Allaha sıgınır.
Müslüman ruhunu ibadet ile parlatır, şeytanın tuzaklarından korunma yollarını arar. Şeytanın vesveselerinden arınmış olarak kalabilmesi için ibadet ve gece gündüz yapacagı murakabe ( yani nafile ibadetler yoluyla ) ruhunu parlatmalıdır. Bir an dahi olsun şeytan musallat olursa beşeri zafiyetinden istifade etmeye çalışırsa hemen Allahı anar ve tevbe ederek istgfar ile ( yani af dileyerek ) düştügü gafletten döner.Samimi Müslüman huşu içinde Kuran okumak, huzurlu bir kalb ile zikir yapmak, dosdogru namaz kılmak gibi çeşitli ibadet ve ruhi riyazat ( yani fani şeylerden nefsini çekmek ) ile kendini bu ibadet ve taatlara alıştırıp ruhunu takviyeye çalışır.
Samimi Müslüman salih arkadaş edinir ve hakkı tavsiye eden arkadaşlarından da faydalanır. İnsanların birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye ettikleri, Allahın çokça anıldıgı İslam dininden ve onun yüceliginden büyüklügünden bahsedilen iman meclislerine devam ederler. Bu meclislere iştirak edenler yerde ve gökte kahhar olan Allahın kudretini anlar ve Allahın insan, hayat ve kainattaki eşsiz yaratıcılıgını görür gibi olurlar. İşte böyle meclislerde ruh arınır, nefis temizlenip parlar, kalb berraklaşır ve insan varlıgını iman sevinci kaplar.
Ayrıca Samimi ve sadık Müslüman ruhunu takviye etmek ve kalbini Allaha baglamak için yaptıgı her işte Rasulullah (sav) dan bizlere kadar ulaşan dualara devam eder. Evden çıkarken, eve girerken, yolcu ugurlarken, misafir karşılarken, yeni elbise giyerken, yatagına yattıgında, uykusundan uyandıgında Peygamber efendimizin (sav ) duaları vardı ve Sahabeye bu dua ve zikirleri ögretip belli vakitlerde yapılmasını teşvik ederdi.
Samimi ve sadık müslüman da Rasulullaha (sav) ve onun ashabına uyarak bu duaları ögrenmeye gayret sarfeder. Her duaya gücü yettigi oranda vaktinde devam eder. Böylece de kalbi Allaha baglı olarak kalır,nefsi arınır, ruhu yücelir ve vicdanı incelir,huzur bulur. Şuurlu Müslüman da günümüzde ruhunu terbiye ile bu yüce ve parlak ufka yükselterek onu davası ve o davanın gerektirdigi agır yük ve büyük mesuliyetlere hazırlamaya her zamankinden daha çok muhtaçtır.
Konumuzu bir ayet meali ve bir Hadisi şerifle noktalayalım: *** Nefse ve onu şekillendirene, sonra da ona kendisi için kötü ve iyi olanı ögretene yemin olsun ki nefsini arındıran kurtuluşa ermiştir. Şems suresi ayet.7.8.9. *** Abdullah bin Revaha (ra) Rasulullah (sav) ın ashabından biriyle karşılaşınca ona – gelbir saat Rabbimize iman edelim- derdi. Bu durum Rasulullaha (sav) ulaşınca şöyle buyurdu: ** Allah ibnu Ravahaya merhamet etsin ! Meleklerin ögündügü meclisleri seviyor. Ahmed bin Hanbel.** Hz.Ömer (ra) Takva sahibi olmasına, ibadetlerine itina göstermesine ragmen zaman zaman nefis temizligine ihtiyaç hisseder ve dünya işlerinin arasında kalbini dinlendirmek, nefsini arıtmak ve ruhunu temizlemek için vakit ayırırdı…
Allah’ım. Söylediklerimizi yaşamamızı nasip ve müyesser kıl . Büyük dîninin ve yüce kitabının emirlerine nefsimizi yatıştır. Bizi dinde ihlâs sahibi kullarından eyle. Riya canavarından içimizi arındır. Bizleri itibarından, şahsiyyetinden, karakteri düşük kullarından eyleme. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… 30.03.1999