Rabbimiz ali imran suresi ayet.30-32.de mealen şöyle buyurmaktadır: *** Herkesin, iyilik olarak yaptıklarını da kötülük olarak yaptıklarını da karşısında hazır bulduğu günde (insan) isteyecek ki kötülükleri ile kendisi arasında uzun bir mesafe bulunsun. Allah, kendisine karşı (gelmekten) sizi sakındırıyor. Allah kullarına çok şefkatlidir. (Resûlüm! ) De ki: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. De ki: Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kâfirleri sevmez…***
Sevgi mana olarak kısaca: Sevme duygusu, bir kimseye veya birşeye muhabbet besleme hissi diye izah edilir.Sevgi, insanlarda doğuştan bulunan bir duygudur. Sevgi, topluma huzuru ve kardeşliği getiren birleştirici bir unsurdur. Kur’an, kalplerin sevgi ile birleşmesine önem verir. Mü’minin gönlü sevgi ile doludur. Kin ve düşmanlık kâfirlerin özelliklerindendir. Allah Teâlâ iman edenlerin kalplerini sevgi ile birleştirmiş, onları bu sevgi ve bağlılıkla güçlendirmiştir.
İnsan için en büyük mutluluk, Allah sevgisine ulaşmaktır. Allah Teâlâ, zâlimleri, fesatçıları, kâfirleri, israfçıları, haddi aşanları, kibirlenip böbürlenenleri sevmez. Buna karşılık takvâ sahiplerini, tevbe edenleri, sabredenleri, ihsan sahiplerini, adâletle iş görenleri, ibadetlerini yapanları, tevekkül edenleri sever.İnsan için en büyük mutluluk, Allah sevgisine ulaşmaktır. Allah Teâlâ, zâlimleri, fesatçıları, kâfirleri, israfçıları, haddi aşanları, kibirlenip böbürlenenleri sevmez. Buna karşılık takvâ sahiplerini, tevbe edenleri, sabredenleri, ihsan sahiplerini, adâletle iş görenleri, ibadetlerini yapanları, tevekkül edenleri sever…
Muhammed Hamdi Yazır (Rh.a) tefsirinde diyorki: * Mahabbet (muhabbet, sevgi), insan ruhunun yücelik ve güzellik sezdiği bir şeye öyle bir meyil göstermesidir ki, ona yaklaşmak için gerekli sebep ve vesileleri arayıp bulmaya yöneltir. Binaenaleyh sevenin hedefi, sevgilinin rızasına erebilmek ve öfkesinden sakınmak, korunmak olduğundan, sevgi, itaat isteğini ve isyan sayılan şeylerden kaçınmayı gerektirir. Herhangi bir kişi, hakiki yüceliğin ve kemalin ancak Allah’a ait olduğunu idrak edip anladığı zaman, onun bütün sevgisi Allah için, Allah yolunda ve Allah’ın rızasını kazanmak uğrunda olur.
Allah’ın dini de tevhid ve İslâm olduğundan, sevgisi hep bu çerçevede dolaşır durur. İtaat ve ibadet için gösterdiği iradede ancak bu din hakim olur. O halde Allah’ı sevenler „Ben özümü Allah’a teslim ettim, bana uyanlar da öyle…“ (Âl-i İmrân, 3/20) diyen ve bu ilâhî emri tebliğ eyleyen Resulullah’a karşı gelmemek ve onun gibi ihlas ve samimiyetle, „Ben özümü Allah’a teslim ettim…“ deyip dininde ve şeriatında ona ve onun öğretim ve bildirilerine uymak ve onu örnek almak lazım gelir.
Bunun zıddı, „Ben Allah’ı severim, ama emrini dinlemem, O’nun sevdiğini sevmem, O’nu sevenleri, O’nun yolunu gösterenleri, O ‚ nun seçip gönderdiklerini sevmem, onlara benzemek istemem.“ demektir ki, bu da, „Ben kendimden başka birşey sevmem, tevhid yolunda yürümek istemem.“ demektir. Allah’ın Resulüne uymak istememek „Ben özümü Allah’a teslim ettim.“ dememek ve düstur ile hareket etmemektir. Bu da Allah’ı sevmemek ve rahmetinden mahrum kalmaktır.(M.H.Yazır.Hak dini Kuran dili)
Günümüzde; Dünya nüfusunun üçte biri müslüman; yani biz, yaklaşık iki milyar insan… Tek olan Allah’a iman ediyoruz. Bütün peygamberlere imanla birlikte Hz. Muhammed Mustafa s.a.v.’i son peygamber olarak kabul ediyoruz. Ne getirdiyse hepsine iman ediyoruz. Rasul-i Ekrem s.a.v.’in “İman etmedikçe cennete giremezsiniz.” dediğini hepimiz biliyoruz. Elhamdülillah iman ettik, cenneti ümit ediyoruz. Peki, Efendimiz s.a.v.’in bu mübarek sözlerinin hemen peşinden ifade buyurmuş olduğu hakikate aynı hassasiyeti gösteriyor muyuz? İşte bunu iyi düşünmek lazım.
Peygamber Efendimiz (sav) ** İman etmedikçe cennete giremezsiniz.** diye başlayıp, sözlerine şöyle devam etmişti: “Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız!” İnanıyorsak Sevmemiz Lazımİnananlar olarak birbirimizi seviyor muyuz? Ya da soruyu şöyle soralım: Yeteri kadar seviyor muyuz? İşte bunu anlamak için yine Efendimiz s.a.v.’in yukarıdaki iki mübarek cümleden sonra söylediğini ne kadar uyguladığımıza bakmalıyız.Yine bir hadisinde mealen Şöyle buyurmuştu: ** Yaptığınızda birbirinizi seveceğiniz bir şeyi size işaret edeyim mi? Aranızda selamlaşmayı yayın… (Müslim, İman 22)**
Şurası bir gerçekki ifade etsekte edemesekte gönlümüzden geçen; Hepimiz cennete girmek ve oradaki nimetlerle birlikte, en büyük nimet olan Allah’ın cemalini seyretmek istiyoruz. Buna ulaşmak, iman etmekle mümkün. İman ettik diyoruz ama imanın hakikatine ulaşabilmiş miyiz? Bunu anlayabilmek için şöyle kendimizi bir yoklamalıyız. Kalbimize bakmalıyız. “Mümin kardeşlerimi seviyor muyum veya ne kadar seviyorum?” diye sormalıyız kendimize.
İnsan en kolay kendini kandırır. Sorumuza cevap ararken temennilerimizi gerçek zannedip yanılmak yerine sabit ölçülerle hareket etmek gerekir. Efendimiz s.a.v.’in bu konuda koyduğu ölçü de şudur: “Sizden biriniz, kendisi için sevdiği bir şeyi mümin kardeşi için de sevmedikçe (tam manasıyla) iman etmiş olamaz.” (Buharî, İman 6) Şimdi dürüstçe cevap verelim: Seviyor muyuz? Sevebiliyor muyuz? Gönlümüz ne durumda? Kardeşlerimizin derdiyle ne kadar dertleniyoruz?
Hakikaten bir ve beraber miyiz? Bir araya gelebiliyor muyuz? Birlikte neyi paylaşıyoruz, güzellikler mi üretiyoruz, soğuk rüzgârlar mı esiyor aramızda? Kardeşlerimizin Hakk’a ve hayra yönelmesine, yol almasına, şevkine ve heyecanına katkıda bulunabiliyor muyuz? Müminler olarak aramızdaki bağlarla ilgili önemli eksiklerimiz olduğunu kabul etmeyen yoktur sanırız. Peki, çare nedir?Örnegin Selam, Bir Sihirli Kelime, Peygamber Efendimiz’in aramızdaki sevginin anahtarı olarak tavsiye buyurduğu uygulamayı hatırlayalım en başta: Selamı yaymak…
Örnek ve önderimiz Peygamber Efendimiz (sav) ne buyurduysa ölçü,kriter odur bizler için. Selamı yaydığımızda Yüce Mevlâ aramıza sevgi koyacak, bir muhabbet ihsan edecek ki o muhabbet imanımızı olgunluğa erdirecek. Buna tereddütsüz iman etmemiz lazım. Kalpler Allah’ın kudret parmakları arasında. Selamı yayanların kalplerine sevgiyi ihsan edecek.
Tanıdığımıza tanımadığımıza selam vereceğiz ve selamı yayacağız. Ama usandırmadan, zamanı zemini kollayarak, içtenlikle,samimiyetle,gönülden gelerek,yapmacıksız,mış gibi degil,zarafetle, selamın ne olduğunu bilerek…
Bu noktada selamın ne olduğunu, bizim için ne anlama geldiğini hatırlamakta yarar var. “es-Selamü aleyküm” veya “selamün aleyküm” “size selam olsun” demek. Selam veren kimse selam vermekle, 99 mübarek isminden biri de “es-Selam” olan Allah’ı zikretmiş olur. “es-Selam” ismi şerifi, her türlü beladan, musibetten, kötülükten koruyanın gerçek anlamda ve sadece Allah olduğunu ifade eder. Selam veren kişi selam verdiği kimseye güzel bir dua etmiş olur.
Bu duada; “bir ismi de Selâm olan Allah size ve bütün işlerinize kefil olsun; her türlü hayrı size ihsan eylesin ve bütün kötülüklerden sizi selamette tutsun” anlamı saklıdır,aynı zamanda selam alıp vermekle müslümanlar birbirlerine ne kadar güzel duada bulunuyorlar bu az bir şeymi düşünmeye deger?. Selam verdiği kişi “aleykümselam” diye karşılık verdiğinde ise onun da Allah’ı zikretmesine, kendisine dua etmesine ve bir zararının dokunmayacağını ilan etmesine vesile olur. Selam veren kişi, muhatabına kendisinden bir zarar gelmeyeceğini de bildirmiş olur.
Selam bir güven telkini, bir emniyet iklimidir. Yani insanlara bizden endişe etmemelerini, bizim tarafımızdan onlara hiçbir zarar gelmeyeceğini selam vererek ifade etmiş oluyoruz. Hz. Ebu Bekir r.a. buyurmuştur ki; “Selam yeryüzünde Allah’ın emanı, yani ihsan ettiği güveni, emniyetidir.” O halde selamı yaymak, güveni ve huzuru yaymak demektir. Selamı Bize ögretenler,talim edenler,o güzelligi bizlere devredenler,Sahabei Kiram bu anlayışa ve yaşayışa sahiptiler. Onlar Efendimizin muhabbet ikliminde selamı anladılar ve son nefeslerine kadar selamı yayarak yaşadılar. Birbirlerini sevdiler, birbirleri için mallarından, canlarından geçtiler.
Sahabeyi kiram;Peygamberimizin yetiştirdigi altın nesildir.Onlar İmanın tadıyla yaşadılar, sonraki nesillere bu tadı yaşattılar. Yüce Mevlâ’nın rızasına ve Selam yurduna ulaştılar.
Bu anlayış Sahabe-i Kiram’dan günümüze, gönülden gönüle, hayattan hayata geçerek geldi. Bu anlayışı temsil eden gönül erleri, selamı anlamak, selamı yaşamak ve selam yurduna selametle ulaşmak isteyenlere rehberlik etti; muhabbeti elde etmenin yollarını öğretti.
Allah celle şanuhu Rasulullahın ashabını en hayırlı ve en güzel sıfatlarla anmıştır.Enfal suresi ayet.74.te Rabbimiz mealen şöyle buyurmaktadır. *** Onlar ki,inandılar,hicret ettiler,allah yolunda savaştılar; Onlar ki hicret edip gelen müminleri barındırdılar ve onlara yardım ettiler,işte gerçek müminler onlardır…Bu ayeti kerime gösteriyorki,sahabiler kamil bir imana sahiptiler ve allah teala sahabenin kamil bir imana sahip olduguna başka bir ayette şöyle şehadet etmektedir.
Yine Enfal suresi ayet.2-4.te mealen şöyle buyurulmaktadır: *** Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah’ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir. Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir.
İşte onlar gerçek müminlerdir. Onlar için Rableri katında nice dereceler, bağışlanma ve tükenmez bir rızık vardır…***
Peygamber Efendimiz,Ebu Said El Hudri (ra) dan gelen bir hadisinde mealen şöyle buyurmuştur: ** Ashabıma kötü söz söylemeyin.İçinizden biri Uhud dagı kadar altın infak edecek olsa dahi, Onların ne seviyesine, ne de o seviyenin yarısına erişebilir.Burada kısaca Said havvanın El esas fis sünnesinden bir bölüm aktaralım şöyleki:
Sahabilerin rütbesini düşünmek helal degildir ve imana ters düşmektedir.Zira herhangi bir sahabenin kadrini-degerini düşürmek nifak belirtisidir.Çünkü heva ve nefsinden konuşmayan, söyledikleri vahiy olan Rasulullah (sav)hayatta oldugu zamandan sonraki en hayırlı kişilerin sahabiller ve onların yaşadıgı zaman oldugu söylenmiştir… İbni salih Ulumul Hadiste şöyle demiştir:
Ümmetin, bütün sahabilerin adil kişiler oldukları üzerinde icmaı bulunmaktadır.Fitne-imtihan- olaylarına karışan sahabilerde bu cümledendir.İcmaa ehli alimlerinin de bu konuda aynı şekilde icmaı vardır.Çünkü ehli imanın onlar hakkında hüsnü zannı bulunmakta, Kuran ve sünnetten nasslarda bu zannı teyid etmektedir.Şeriatı nakleden kişiler olmaları dolayısıyla Allah sübhanehu ve teala onların adaleti üzerine icmaa edilmesi için gerekli delilleri ihsan etmiştir.(Said Havva.El esas fissünne.c.7.s.357-358)* Bizde hepsine karşı diyoruzki Allah cümlesinden razı olsun…
İnancımız odurki; İslamın ögrettigi bütün ilimler bizim zenginligimizdir.Şeriata uyan her dini ilimlerin taliplisi olmaya devam edecegiz inşaallah.Bu hususta Akaid,Hadis,Tefsir,Fıkıh,kelam ne ise Tasavvufta bizim için öylesine degerlidir.Yeterki İslam şeriatını bizlere sevdirsin.Aslında sevgi ve muhabbet iklimini en güzel anlatan ilim dallarından biriside tasavvuftur diyebiliriz. Mutlaka derdi olan dermanını arar, yolunu şaşıran bir bilene sorar inanıyoruzki arayanda bulur…
İşte gönlünün derdine düşmüş birkaç kişi, zamanın maneviyat büyüğü Abdülhakim Hüseynî hazretlerine hallerini arz etmişler. Demişler ki: – Efendim, uzun zamandır ziyaretinize gelip gidiyoruz. Yanınızdayken halimizde bir düzelme oluyor. Sizden ayrıldıktan sonra, memlekete döndüğümüzde bu hal bir süre daha devam ediyor. Daha sonra halimizi muhafaza edemiyoruz. Bize ne buyurursunuz? Abdulhakim hüseyni; elini yumruk haline getirerek şöyle buyurur: – İnsanın kalbi bu yumruk kadardır. Bunun içinde Allah muhabbeti olması lazımdır.
Şu anda ışık yanıyor, etraf aydınlık. Bu ışık sönerse etraf karanlık olacak. Aynı anda hem ışık, hem karanlık olmaz. Kalbin durumu da böyledir. Onun içinde Allah muhabbeti olması lazımdır. Allah muhabbeti yoksa başka şeyler vardır. Başka şeyler olunca kalbe Allah muhabbeti girmez.
Manevi ilim sahibi Allah dostları gönül doktorları konumundadırlar. Nice hasta gönüller, onların ilaçlarıyla derman bulmuştur. Doktora ve ilaca güvenmek, tedavinin başıdır. “Eski muhabbetler kalmadı..” “Ah ne günlerdi o günler!” gibi ifadelerle muhabbetsizlikten yakınan birçok kardeşimiz var. Demek ki muhabbetin,sevginin,baglılıgın eksikliğini hissediyoruz. O zaman şöyle bir düşünelim: Allah, eskiden de, şimdi de, gelecekte de kullarına lütuflarda bulunur. Önceden muhabbeti veren Allah şimdi de verir.
Rabbimiz, acizliğinin farkına varan, muhtaç olduğunu hisseden ve tevbe eden kuluna merhamet eder, kalbine muhabbetini koyar. O kul bu muhabbet ile bütün müminleri sever ve hayırlarda yarışır. Ama bu muhabbeti kalpte korumak, hatta çoğaltmak gerekir. Bu manevi bir sermayedir. İnanıyoruzki Allahı ve Rasulünü seven diger yaratılmış olanların hepsine karşı kalbinde,gönlünde,sinesinde büyük bir muhabbet besler,merhamet besler ve her türlü iyilik ve salih amellerin Allahın dinine sımsıkı yapıştıktan,Rasulünün sünneti seniyyesini kalbine ve amellerine yerleştirdikten sonra onun göstergesini hayat tarzıyla ifade eder.
Rabbimiz Enfal suresi ayet.63.te mealen şöyle buyurmaktadır:*** Ve kalplerinin arasını sevgi ile birleştirdi. Yoksa yeryüzünde ne varsa hepsini harcasaydın, yine onların kalplerini birleştiremezdin. Fakat Allah, onların arasını sevgi ile birleştirdi…***
Bu ayet hakkında İbni kesir bazı rivayetleri zamanımıza taşıyor şöyleki: * Ebu İshak’ın Ebu Ahvas kanalıyla Abdullah İbn Mes’ûd (r.a.) dan rivayetine göre o, «Eğer yeryüzünde bulunan her şeyi sarfetsen, yine de onların gönüllerini birleştiremezdin.» âyeti hakkında şöyle demiş : Onlar, Allah için birbirlerini sevenlerdir. Bir rivayette ise; bu âyet, Allah için birbirlerini sevenler hakkında nâzıl olmuştur. Hadîsi Neseî ile Müstedrek’inde Hâkim rivayet etmiş ve sahihtir demiştir.
Abdürrezzâk der ki: Bize Ma’mer’in… İbn Abbâs’tan rivayetine göre o : Akrabalık kesilir, nimet inkâr edilir. Allah Teâlâ gönülleri yak¬laştırdığında ise onları hiç bir şey ayıramaz, demiş ve «Eğer sen yer¬yüzünde bulunan her şeyi sarfetsen yine de onların gönüllerini birleş¬tiremezdin.» ayetini okumuştur. İbn Abbâs’ın bu sözünü Hâkim de ri¬vayet etmiştir.Ebu Amr el-Evzaî der ki: Bana Abde İbn Ebu Lübâbe’nin Mücâ-hid’den rivayetine göre Abde şöyle demiş : Ben, Mücâhid’e kavuştum, elimi tuttu ve şöyle dedi: Allah için birbirlerini seven iki kişi; birbiriyle görüşüp biri arkadaşının elini tutup ona güldüğünde, ikisinin de hatâ¬ları ağaç yapraklarının döküldüğü gibi dökülür. Abde der ki: Ona: Bu çok kolaydır, dedim. Böyle söyleme, Allah Teâlâ : «Eğer yeryüzünde bu¬lunan her şeyi sarfetsen yine de onların gönüllerini birleştiremezdin.» buyuruyor, dedi. Anladım ki o, benden daha anlayışlı ve bilgindir.
İbn Cerîr der ki: Bize Ebu Kureyb’in… Mücâhid’den rivayetine göre o, şöyle demiştir : İki müslüman karşılaşıp el sıkışma ile mi ba¬ğışlanırlar? diye sordum : Allah Teâlâ’nın : «Eğer sen yeryüzünde bu¬lunan her şeyi sarfetsen yine de onların gönüllerini birleştiremezdin. Fakat Allah birleştirdi onların arasını.» buyurduğunu işitmedin mi? diye cevab verdi. Velîd, Mücâhid’e der ki «Sen benden daha bilginsin.» Bunu Talha da Mücâhid’den nakletmiştir.
İbn Avn, Umeyr İbn İshâk’ın şöyle dediğini rivayet eder : İnsanlar¬dan ilk kaldırılacak olanın, dostluk ve arkadaşlık olduğunu söylerdik.Hafız Ebu Kasım Süleyman İbn Ahmed et-Taberânî —Allah ona rahmet eylesin —der ki: Bize Hüseyn îbn İshâk et-Tüsterî’nin… Sel-mân el-Fârisî’den rivayetine göre; Allah Rasûlü (s.a.) şöyle buyur¬muştur : Müslüman, müslümaa kardeşine rastlayıp elini tuttuğunda günâhları fırtınalı bir günde kuru ağaçtan yaprakların döküldüğü gibi dökülür. Günâhları denizlerin köpükleri kadar olsa dahi bağışlanırlar.(ibni Kesir)*
İnanıyoruzki müslüman olarak birbirimizi sevmek zorundayız.Bu itikadı hassasiyetle yaşama gayreti içinde olan kardeşlerimizle beraber bir sohbet ağı oluşturmak. Dostluklarımızı, arkadaşlıklarımızı, cemiyet ve cemaatımızı,sevgi, muhabbet çemberi içine alıp samimiyetle birbirimize Allah için yardımcı olmalıyız. Gönül erleri, kalpleri manevi muhabbetle dirilten reçeteyi asırlardır böyle uygulamışlardır. Biz de bu hususları günlük yaşantımızın öncelikleri haline getirdiğimiz takdirde Allah’ın izniyle hayırlı geçmişimizin yolundan gitmiş oluruz. En baştan, Selamı anlamış ve onu hakkıyla yayabilmiş olanların halini yaşarız inşaallah…
Ömer Efendimiz, Oğlu Abdullaha diyorki: “Ömrüm boyunca oruç tutsam, hiç uyumadan geceyi ibadetle geçirsem, malımı parça parça Allah yolunda infak etsem ve bu hal üzere ölsem… Fakat gönlümde Allah’a itaat edenlere karşı bir sevgi, O’na isyan edenlere karşı da bir buğz olmasa, bütün bu yaptıklarımdan bir fayda göremem.” Ebu Talib elMekkî hazretleri ise bu konuda diyorki:*Kim Allah rızası için kardeş olmanın faziletini ve böyle bir sevginin derecesini iyice anlamışsa kardeşinin hallerine sabreder, ona teşekkür eder, yumuşak davranır, verdiği sıkıntılara tahammül eder. Tıpkı kıymetli bir şeyi isteyen kimsenin, onu elde etmek için en değerli şeylerini o uğurda harcaması gerektiği gibi…*
İmam-ı Rabbanî Hazretlerinin sevgi ve muhabbet konusundaki ögütleri şöyle: * Allah Tealâ bu yolun büyüklerine olan muhabbetinizi artırsın. Bu sevgiyi dünya ve ahiret saadetinin sermayesi bilin. Bu sevginizin artması için Allah Tealaya dua edin. Bu sevgi, insanın İslamiyete uymasını kolaylaştırır. Kalbin her an Allah Teala ile olması bu sevgi ile elde edilir. Eğer dünyanın bütün sıkıntılarını, karanlıklarını ve lekelerini kalbe doldursalar, bu sevgi varsa, hiç üzülmemelidir. Ümitli olmalıdır.
Eğer kalbe dağlar gibi manevi haller ve nurlar yağdırsalar, fakat bu sevgi kıl kadar azalsa, bunları felaket bilmelidir ve istidraç olduğunu anlamalıdır. Buna sıkı yapışın, sonra işinize bakın! Kıymetli ömrü lüzumsuz şeylerle boş yere geçirmeyin…* İmam Gazalî nasihatlarında diyorki:* Dostluk güzel huyun meyvesidir. Ayrılık ise kötü huyun neticesidir. Allah için sevmek ve din uğrunda kardeş olmak, Allah’a yakınlığın en faziletlisi ve ibadetlerin en güzelidir…*
Mücahid bin Cübeyir Rahmetullahi aleyh ise şöyle diyor:* Allah için sevenler güler yüz ve tatlı sözle buluştukları zaman, günahları sonbahar yaprakları gibi dökülür…*
Sevgi ve muhabbet hususunda ne söylesek az gelir çünkü insanları birbirlerine yaklaştıran duygunun,hissiyatın adıdır sevgi ve muhabbet.Peygamber Efendimiz bir hadisinde mealen şöyle buyurmaktadır: ** Üç şey var ki müslüman bir kimsenin kalbi onlarda hile yapmaz. Bunlar:
Allah için amelde ihlâslı olmak. Önündeki lidere karşı sadık ve samimi davranmak.
Cemaate sımsıkı sarılmak… Şüphesiz müminlerin (birbirlerine yaptıkları) duaları onları destekler…**
Biz müslümanlar bilmedigimiz şeylerin arkasına düşmeyi arzu etmeyiz.Yani gaybi mevzuulara fazla girmek bizim işimiz degil. Lakin ayet,hadis ve bizlere kadar gelen rivayetleri de en güzel bir şekilde hayatımıza uygulamak için can atar, hangi mevzuu olursa olsıun acaba bu konuda bir nass varmı diye de araştırmadan geçemeyiz.ayet ve hadislerle pekiştirilmiş mutlak dogrularıda hayatımıza tatbik etmek için gayret sarfederiz.
İşte bu rivayetlerden birisi mealen şöyle: ** Kıyamet günü Arşı Azamın etrafında bir takım insanlar için kürsüler kurulacak. Onların yüzleri ayın ondördü gibi parlayacak. İnsanlar feryat ederken onlar sakin olurlar, insanlar korkarken onlar korkmazlar. Onlar Allah’ın korku ve kederleri olmayan gerçek dostlarıdır… Bu sözleri üzerine kendisine “Onlar kimler ey Allah Rasulü ?” diye sorulunca şöyle cevap verdiler: “Onlar Allah için birbirini sevenlerdir…**
Denilmiştirki;* Birbirini Allah için seven iki kardeşin buluşması, biri diğerini yıkayan iki el gibidir. Ne zaman böyle iki mümin bir araya gese, Allah Tealâ birini diğerinden faydalandırır.”
En Büyük Kötülük “Mümin kişiye kötülük olarak, din kardeşine hakarette bulunması yeter.* Şehabeddin Sühreverdî hazretleri diyorki:*Sohbet, insanın iç aleminin gözeneklerini açar. Sohbetle insan, hadiselerin hakikatini kavrar. Belanın ne olduğunu ona uğrayan bilir, denmiştir. İnsanın iç dünyasının kuvvet kazanması, ilminin sağlam olmasıyla mümkün olur. Sadakatinin kuvvet kazanması ise, onun bir takım bela ve musibetlerle karşılaşması ve hadiselerden imanla çıkmasıyla mümkün olur. Bütün bunlar sohbetle, dostlukla, dayanışma ve yardımlaşma ile meydana gelir. Bunlarla gönlün kuvvetleri güç kazanır, ruhlar huzur ve sükun bulur. Allah’a yönelmenin yolunu bulur ve O’na yönelir…*
Son asrın Büyük velilerden,Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevî sözün,sohbetin,müslümanların birbirleriyle irtibatının önemini ifade eden nasihatında diyorki: * Sohbetin üç faydası vardır. Birincisi, hayır ehli kişilerle sohbette bulunmak, Hak yolcusunu eski haline dönmekten ve tembellikten alıkoyar, onu kötülük işlemekten uzaklaştırır. Kötülüklerden uzaklaşmak onu kötülük işlemekten kurtarır. İtaate yakın olmak ise nefse hakim olmaya götürür. Böylece, sohbetin bereketi ve ruhaniyetin kuvveti, Hak yolcusunun işlerini kolaylaştırır.
İkincisi, kalplerin anlaşılması sadece sohbetle mümkün olur. Sohbetin tadını alan ve sohbetle hallenen kimseye başkaları tesir edemez. Huy, farkına varmadan diğer huyun tesiri altında kalır. Kişi dostunun dini üzeredir, mümin müminin aynasıdır. Aynada görülenler, o aynaya bakanların da görüntüsüdür. Bunun için Müslümanlar genel olarak sohbete çok önem verirler. Biliniz ki, iki kişi arasında sohbeti çeken şey, ortak hisler ve mensubiyettir. İnsanların bazıları kendilerini bazı insanlara yakın hissederler. Yani her topluluk kendisine bir sohbet halkası kurar.
Üçüncüsü, Hak yolcusu kendi nefsiyle de imtihan edilmektedir. Kendi başına kaldığı zaman şeytanın bir takım hayal, kuruntu ve bâtıl itikatlarla onu kandırması çok kolay olur. Bu kandırma yolları bozuk düşünceler, tembellik, hile, kudret, din dışılık, istidraç türü şeyler de olabilir. Şeytan, bütün bunları kişinin önüne atarak, bunları ona doğruymuş gibi gösterebilir. Bunun içindir ki, Hak yolcusunun mutlaka bir mürşidi – irşad edicisi olmalıdır. Ancak o zaman bu düşük hallerden kurtulup doğruyu bulabilir…*
Rabbimiz bakara suresi ayet.165-166.da mealen şöyle buyurmaktadır: *** İnsanlardan bazıları Allah’tan başkasını Allah’a denk tanrılar edinir de onları Allah’ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah’a olan sevgileri ise (onlarınkinden) çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman (anlayacakları gibi) bütün kuvvetin Allah’a ait olduğunu ve Allah’ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi. İşte o zaman (görecekler ki) kendilerine uyulup arkalarından gidilenler, uyanlardan hızla uzaklaşırlar ve (o anda her iki taraf da) azabı görmüş, nihayet aralarındaki bağlar kopup parçalanmıştır…***
Ali Küçük hocaefendi bu ayetler hakkında diyorki: * Demek ki Allah’ı sevmenin yolu peygambere itaatten ve onun yoluna tabi olmaktan geçer. Allah’ı sevmek demek; Allah’ın sevdikle¬rini sevmek demektir. Allah’ı sevmek demek; Allah’ın sev¬mediklerine düşman olmak demektir. Allah’ın dostlarını dost bil¬mek, düşmanlarını düşman bilmek, Allah’ı sevmek demektir. Allah kâfirleri sevmez. Müslüman da sevemez kâfirleri. Allah’ın sevme¬diği, Allah’ın buğz et¬tiği varlıkları ve kişileri sevmek, Allah’ın sev¬diği ve sevmemizi istediği kişileri ve varlıkları sevmemek küfür olan bir sevgidir.
Allah’ın haram kıldığı bir şeyi helâl görmemek, meşru tanı¬ma¬mak kayd u şartıyla sadece vereceği geçici bir lezzetten dolayı sev¬mek ise; küfür değil, ama haram bir sevgidir.Seven, sevdiğinin sevdiğini sever, sevgilisinin sevmedikle¬rini sevmez. Sevgilisinin dostlarına dost olur, düşmanlarını düş¬man bilir. Rızası sebebiyle razı olur, gazabı sebebiyle gazap eder. Emrettiklerini emreder, nehyettiklerinden nehyeder. Bu mü’minler öyle kimselerdir ki; Allah da onların razı olduklarından razı olur, gazap ettiklerine de gazap eder. Çünkü onlar da Allah’ın razı olduklarından razı olmuşlar, gazap ettiklerine de gazap et¬mişlerdir.(Ali küçük.Besairul Kuran)
Peygamber Efendimiz Muslimin rivayetini zamanımıza ulaştırdıgı bir hadiste mealen şöyle buyurmaktadır: ** Allah Teala kıyamet gününde „Benim için birbirlerini sevenler nerede? Onları gölgemden başka gölge bulunmayan bir günde Arşın gölgesinde gölgelendireceğim“ buyurur (Müslim Birr ve Sıla, 161).** Rıyazus salihinde rivayeti geçen hadis mealen şöyledir:* Bir kimse din kardeşini severse, sevdiğini o kişiye söylesin…**
Allahım içimize öncelikle senin sevgini ve muhabbetini yerleştir.Rasulüyün sevgi ve muhabbetini yerleştir.Müminlerin muhabbet ve sevgisini yerleştir.Seni sevenleri bizlere sevdir.Sevmediklerinden,bugz ettiklerindende bizleri uzaklaştır.Bizleri sana hakkıyla kul,Rasulüne ümmet olmayı, müminleri samimiyetle sevmeyi nasib eyle.Bizleri senin dosdogru dinin olan Sıratı müstakimden ayırma,bizleri ehli sünnet itikadına sımsıkı sarılanlardan eyle.Sen her şeylere kadirsin Allahım…Amin…
Sermedkadir…08.19.2010