Degişmez hayat Rahberimiz Kuranı Kerimde, Zümer Suresi Ayet.23.te Rabbimiz mealen şöyle buyuruyor: *** Allah sözün en güzelini, (Ayetleri) birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitabı indirmiştir. Rablerinden korkanların, bu kitaptan derileri ürperir, sonra hem derileri hemde gönülleri Allahı anmaya yatışır. İşte bu kitap, Allahın dogruluk rehberidir, Onunla diledigini dogru yola kor. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren bulunmaz…***
Sahihi Muslim de geçen bir Hadisi şerifte: Birgün’’ Ya Rasulullah İslam hakkında bana öyle bir söz söyle ki, onu senden başka hiç kimseye sormayayım, diyen Süfyan b. Abdullah es Sakafiye, Peygamber Efendimiz (sav) mealen şöyle buyurmuştur: ** Allaha iman ettim de ve dosdogru ol…***
Elhamdulillah Müslümanların o kadar güzel vasıfları vardır ki; bu güzellikleriyle hayatını sürdürmeye çalışan bir Mü’min dogru yoldan ayrılmaz diye düşünüyoruz. Bunların başında SIRATI MÜSTAKİM üzere olması gelir. Allahın mutlak dogru olan, dosdogru olan Dinini anlamanın ve hayata tatbik etmenin adıdır aslında Sıratı müstakim. Kötülüklerden, sapkınlıklardan, şerden, menhiyatlardan, her türlü günah çukurundan uzak durmanın adıdır SIRATI MÜSTAKİM…
Sıratı Müstajkim yolcuları; Tabiidirki yer yüzünde Hakkın şahitleri olmak durumundadır. Müslüman elinden ve dilinden bütün insanların salim oldugu insandır. Müslüman kim olursa olsun Hakkı, dogruyu her yerde itiraf eden bir yapıya sahip olan inanmış kişidir. Müslüman öyle çelik gibi bir karaktere sahiptir ki; İman ettikten sonra tekrar küfre dönmeyei ateşler içine atılıyormuş gibi anlıyan insandır. Müslüman her hangi bir günah işlediginde huzursuzlugu artan, iyilik ler yaptıgında da iç huzuru zirveye oturan insandır…
Müslümanın izlemiş oldugu yol öyle bir yoldur ki; hedefi, rotası Allah tarafından çizilmiş, işaret edilmiş, gösterilmiş, Hareket tarzı yine Rabbimiz tarafından düzenlenmiş, Kılavuzu, Kaptanı Peygamber Efendimiz (sav) yolcuları ise topyekün, bütün inanan insanlardır Mü’münlerdir. Alemlerin Rabbi tarafından işaret edilen bu yolda hiç eksiklik, noksanlık, şurası da unutulmuş denilecek bir taraf bulunabilirmi ? Böyle bir soru yöneltilse bu soruyu soran kişiye aklı başında birisi olarak bakılabilirmi..? Tabiki hayır ve yine milyonlarca defa hayır…
Her Müslüman bu yolda olmak ister ve SIRATI MÜSTAKİM üzere iken ruhunu yaratıcısına teslim etmek ister. Bu yolda olmak için mutlaka çok çalışmak gerekmektedir. Mücadeleyi şuurlu bilinçli ve inanarak yapmak icap etmektedir. Müslüman bu yolda olmak için çok uyanık olacak. Kendisini Sıratı müstakimden alıkoyacak, uzaklaştıracak her türlü inanış ve davranışlardan, hareketlerden korunmasını bilecek…
Sıratı Müstakim yolcusu; Şeytanın ve askerlerinin tuzagından kaçınma yollarını mutlaka hesap edecek. Dalalete düşmemek için, sapıtmışlardan olmamak için var gücüyle Allahın Şeriatını ögrenecek ve bu ögrendigi mutlak dogruları hayatına tatbik edecek ve kesinlikle İblise ve İblisin yardımcılarına fırsat vermeyecektir…
Bizler Müslümanlar olarak kılmış oldugumuz beş vakit Namazlarımızın her rekatında Yaratıcımızdan bizleri SIRATI MÜSTAKİM üzere hidayet etmesini isteriz. Allaha iletici bu dosdogru yola dahil olmayı sadece bir defa degil, günde beş vakit her Namazın her rekatında, bir günde kırk defa tekrarlanan bu DUANIN, bu istegin, bu yakarışın bizim için hem Dünyada ve hemde Ahirette mutlaka hayrını, mükafatını ve BEREKETİNİ görecegimiz aşikardır. Çünkü bir şeyi Allah ve onun Habibi istiyorsa o şey mutlaka dogrudur, güzeldir, hayırlıdır ve bizlerin itaati şarttır…
Bizler tabiidirki Allahın Dininin yer yüzüne hakim olmasını arzu eden inanmış insanlarız. İslam Dininin hayatın her yönüne hitap edecek emir ve yasaklarının mevcut oldugunu biliyoruz. Müslümanlar olarak yapacagımız husus; Hiç bir mazeret ileri sürmeden Allahtan ve Rasulünden gelen emir ve yasaklara * Amenna ve saddakna * ölçüsünde baglı kalacagız yani İnandık ve sadık kaldık demek en öncelikli vasfımız olacak…
Çünkü bizim adımız MÜSLÜMAN yani TESLİM OLAN. Dolayısıyla hiç bir zaman kendi kendimizi kandırmaya çalışmayalım, egilip bükülmeyelim. SIRATI MÜSTAKİME girelim Allahın emir ve yasaklarına boyun egelim. Onun şanlı Rasulünün Sünnetine sımsıkı sarılalım. Pak ve Tert emiz İslam Dinini yaşayalım ve mümkün oldugunca çevremizde, etrafımızda da yaşanması ugrunda gayret sarfedelim ki arzuladıgımız hedefe öylece ulaşalım inşaallah…
Allahın Dinini en iyi şekilde yaşamak ve yaşatmak için İslam Alimleri ömürleri boyunca çaba sarfetmişler, her birisi kendi zamanında en faydalı çalışmaları yapmaktan kaçınmamışlardır. Şu konuyu da burada zikredelim ki; Her Müslümanın kendi zamanında söyleyecek mutlaka bir sözü vardır. Yeterki Rabbine ve Onun Şanlı Rasulüne baglı kalsın itaatli olsun. Bu hususta önemli eserler vermiş yazı ile ve vaazlarıyla Müslümanlara dogru yolu gösterme gayreti içinde olmuş son devir İslam Alimlerinden bazılarının izahını buraya alacak olursak konunun anlaşılmasında faydalı olur diye inanıyoruz…
Mahmud Sami Ramazanoglu (Rh.a) Diyorki: * Kitap ve Sünnetten gerekli surette faydalanmak için öncelikle Akaidin tashihi-düzeltilmesi lazımdır. Şu sebebtendir ki İslam uleması Akaidi Kitap ve Sünnetten fehm ve istinbat eylemişlerdir. İkincisi: Helal ve Haram, farz ve VaciptenAhkamı Şeriyeyi (Dini Hükümleri) bilmek lazımdır. Üçüncüsü: Bu İlmin gerekleri- muktezası üzere amel etmek lazımdır.Dördüncüsü Nefis terbiyesi için çalışılmalı ve temiz bir kalple bu işe başlamalıdır. Akaid – sahih inanç olmadıkça Ahkamı şeriye – Şer’i hükümler ile amel fayda vermez. Bu iki şartta tahakkuk etmedikçe – gerçekleşmedikçe ameller faydalı degildir…(Musahabe) *
Muhammed Zahid Kotku (Rh.a) Diyorki: * Derviş olmayı, hemen şu kadar zikri ve tesbihi yapmaktan ibaret sananlar çok aldanırlar. Bu tesbih ve zikirler sahibini ancakHakkın razı olmadıgı fena işler ve günahlardan korumak için birer yardımcıdır. ALLAH DEMEK BÜYÜK BİR FAZİLETTİR. Söyleyeni günahtan koruması şartıyla. Bir taraftan günah işlerken, diger taraftan ZİKİR ETMENİN manası anlaşılmaz…(Nefsin Terbiyesi) *
Yusuf Kerimoglu hocaefendi şu doyurucu izahları gündeme getiriyor: * İnsanoğlunun hevâsını bir kenara bırakması ve hüdâya tabi olması farzdır. Peygamberimiz Efendimiz (sav) insanlara kitabı ve hikmeti öğrettiği gibi, nefislerinin hevâlarına karşı mücadele etmelerini de öğretmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de, “Allah, onların içinden kendilerine âyetlerini okur, onları tertemiz yapar, onlara kitabı ve hikmeti öğretir bir peygamber göndermekle in’amda bulundu. Halbuki onlar daha önce apaçık bir dalalette idiler” (Âl-i İmran Sûresi: 164) hükmü beyan buyurulmuştur. Bu âyette geçen, “onları tertemiz yapar” hükmünün mahiyetini iyi kavramamız gerekir.
Bütün peygamberler, insanlara “Allahû Teâlâ’ya ihlâsla teslim olmalarını ve hevâlarına muhalefet etmelerini” tebliğ etmişlerdir. İmam-ı Maturidi (rh.a); “Peygamberler, insanların sırat-ı müstakiym üzerinde yürümelerine, akıllarını kullanmalarına, şeytanın güzel gösterdiği şeylerden sakınmalarına, hevâlarına tabi olmaktan kaçınmalarına yardımcı olmuşlardır” diyerek, bu inceliğe işaret etmiştir.
Lügatte bir şeyin zâtı ve kendisi manasına gelen nefs; dünyevî ihtiras, şehvet ve gazap duygularını ifade eden bir terimdir. Ahlâk ve edeb konusunda eser veren âlimler; insanın manevi kuvvetlerini akıl, gazap ve şehvet olmak üzere, üçlü tasnife tabi tutmuşlardır. Nefs-i emmarenin meşrû sınırlarını zorlayan arzulara “hevâ” denilir.
Lügat ulemâsından Ragıp El Isfahani’nin hevâ kavramıyla ilgili tesbiti şudur: “Hevâ; nefsin şehvete meyletmesidir. Sahibini dünyada her türlü fesada ve belâya sokan, ahirette ise cehenneme sürükleyen şeye hevâ denilir. Aynı kökten gelen “Hâviye”nin manası ise cehennemdir. Şeytanın, insana hevâsına uyması için telkinde bulunmasına istihvâ denilir.”
Kur’an-ı Kerim’de, Resûl-i Ekrem (sav)’e hitaben, “De ki; doğru yol, ancak Allah’ın yoludur. Eğer sen, sana indirilen bu ilimden (hüdâdan) sonra, onların hevâlarına uyarsan, andolsun ki Allah’dan sana ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır” (El Bakara Sûresi: 120) hükmü beyan buyurulmuş ve hevâ çoğul sigasıyla zikredilmiştir. Çünkü insanlardan her birisinin, kendisine mahsus olan ve dünya görüşlerinden kaynaklanan hevâları vardır. Hüdâya veya hevâya tabi olmak, öncelikle kalbe mahsus olan bir ameldir.
İnsanoğlunun kalbi; aklının, inancının ve dünya görüşünün merkezidir. Şüphelerin ve vesveselerin mahalli olan kalbin, dünyevi ihtiraslara kapılması mümkündür. Zaman içinde ve sürekli olarak değişebilme özelliğine haizdir. Dolayısıyle Müslümanların kalplerine sahip çıkmaları ve onu hevâlarının tuzaklarından koruması zaruridir. Arzuların ve isteklerin İslâm’a tabi kılınması, imanla ilgili bir hadisedir. Resûl-i Ekrem (sav) bu hakikati şöyle ifade buyurmuştur: “Nefsim yed-i kudretinde olan Allah’a yemin olsun ki, (nefsinin) arzularını İslâm’a tabi kılmayan kimse iman etmiş olmaz”(İbni Kesir Tefsiri) İslâm âlimleri; tahsil edilmesi zaruri ilimleri tasnif ederken, ihlâs, ihsan, hased, ucub ve kibir gibi kalbe mahsus halleri de dikkate almışlardır.
İnsanoğlunun hevâsını bir kenara bırakması, hüdâya tabi olması ve ihsan makamını elde etmesi kolay değildir. Bu sürekli bir mücadeleyi gerektirir. Resûl-i Ekrem (sav)’in, “Hakiki mücahid, nefsinin hevâsına karşı savaş açan kimsedir”(Süneni Tirmizi) buyurduğu malûmdur. Emmarelik vasfını taşıyan nefsin; daima kötülüğü emretmesi, dünyevi ihtirasları ve hayvani arzuları ön plana çıkarması mümkündür.
Müslümanlara öğretmek niyetiyle; Resûl-i Ekrem (sav)’in yaptığı dua, bunun en güzel delilidir: “Allahım! Rahmetini umuyorum. Gözümü açıp-kapayıncaya kadar bile olsa, beni nefsimin hevâsıyla başbaşa bırakma. Her halimi ıslâh eyle. Senden başka ilâh yoktur.”(Ahmed bin Hanbel-el Müsned) İmtihanı kazandığı sabit olmayan her mükellefin, ümit ile korku arasında yaşaması ve hevâsının kuracağı tuzaklara karşı dikkatli olması zaruridir. (Yusuf Kerimog Fıkhi Meseleler.) *
Ehli Sünnete baglı olan İslam alimleri İlmin hangi kolundan olursa olsun metoddan, Usulden yani SIRATI MÜSTAKİMDEN ayrılmamışlar, sapmamışlar her hangi bir mesele olursa olsun o konuyu Kitap, Sünnet, İcmayı ümmet ve Kıyası Fukaha temellerine dayandırmışlar ve safi, tertemiz, pak İslam Şeriatını zamanımıza kadar taşımada en etkili amillerden olmuşlardır Allah hepsinden razı olsun…
Sıratı Müstakime sımsıkı baglı olan Ehli sünnet Uleması özde faydasız ilimlerden Allaha sıgınacagını bilir. Samimi Mü’minler hangi Dini mesele olursa olsun kolaylaştıran ve kesinlikle zorlaştırmayan bir inancın sahibidirler. İlmi ile amil olan müslümanlar Dinden nefret ettirmezler aksine müjde ile inananlara yaklaşırlar ve insanların gönüllerini yaratıcıya nasıl yaklaştırmak gerekirse o derecede sevdirirler…
Sıratı Müstakim yolcuları; Sahtekarların, dalkavukların, yagcı ve yalaka’ların sözlerine itibar etmezler. Münafıklara, fasıklara ve hangi makam ve mevkide olursa olsun şarlatan yöneticilere karşı * Efendim isabet buyurdunuz * gibi sulu yaklaşımlarla kendini ve konumunu küçültmezler. Aksine Dini mücadele etmeden, sahada Cihad yapmadan, Din adına gayret sarfetmeden ölürse Münafıklıgın bir şubesi üzerine ölecegini bilir ve kendisini ona göre hazırlama çabası sarfeder…
Sıratı Müstakim yolcuları; Kendi Dini inanışına zıt olan şeyleri öncelikle eliyle ve diliyle düzeltme gayreti içinde olur. Sevdigini Allah için sever, Allah düşmanlarındanda nefret le uzaklaşır. Cemaat yaşantısının gerekli olduguna samimi olarak inanan Müslüman, Müşriklere, Ateistlere ve her şeyi kendi ideolojisine göre yorumlayan Felsefecilere karşı en güzel surette ve İslamın Şerefine uygun olarak mücadele yürütür, geri adım atmaz…
Sıratı Müstakim yolcuları; Din kardeşinin başına bir musibet, bir olumsuz hâl geldiginde onu o hâliyle başbaşa bırakmaz ve onu kesiinlikle terk etmez, Müslüman kardeişine sırt çevirmez, onu yarı yolda bırakmaz, Müslüman kardeşine hainlik etmez, malına karşı HASET etmez ve hele hele onu asla başkalarına gammazlamaz. Belki istemeden ve bilemeden günah işleyebilir, kusuru ve hatası olabilir ama Sıratı Müstakim yolcusu asla YALAN söylemez…
Sıratı Müstakim yolcuları yaşadıgı her zaman diliminde, bu ister fitne ortamı olsun ister huzur ortamı olsun Sünneti Seniyeye sımsıkı yapışır. Kurtuluşun Allahın emir ve yasaklarına harfiyyen uymakla ve Peygamber Efendimizin (sav) Sünnetine Sımsıkı baglı kalıp, itaat etmekten geçtigine inanır. Sıratı Müstakim yolcusu şer ve kötülük aşılayan degil, şerleri, kötülükleri ve olabilecek bütün olumsuzlıkları ortadan kaldırmayı amaç edinen bir düşünce yapısının temsilcisidir…
Konumuzu bir Ayet mealiyle baglayalım. Rabbimiz Enam Suresi Ayert.153.te mealen şöyle buyuruyor: *** Şu emrettigim yol, benim dosdogru yolumdur, hep ona uyun. Başka yollara ve dinlere uyup gitmeyin ki, sizi onun yolundan saptırıp parçalamasınlar. İşte Allah, kötülükten sakınasınız diye, size bunları emretti…***
Allahım. Şehadet ederim ki; Senden başka ilâh yoktur. Peygamber Efendimiz Muhammmed Aleyhissalatü vesselâm Senin kulun ve Resûlündür. Bizleri sana hakkıyla kul ve Rasulüne itaatli ÜMMET olmamızda başarılı eyle.Allahım bizlere hayırlı kapılarını aç. Sen İnananlara hayırlı kapılar açacağını müjdeledin. Bizi hayırlı kapılar açacağın Mü’min kullarından eyle…
Allahım Mü’minleri korktuklarından emin kılacağını müjdeledin. Bizleri korktuklarımızdan emin eyle. Bizi SIRATI MÜSTAKİM OLAN dosdogru yolundan ayırma. Bizleri EHLİ SÜNNET İNANCINDA daim olanlardan eyle. Bizleri İslam Cemaatından kopmayanlardan eyle. Bizleri kendi nefsimizle ve kendi düşüncelerimizle başbaşa bırakma. Bizim günah, kusur ve hatalarımızı affeyle. Sen her şeye kadirsin Allahım… Amin…
Sermed Kadir… . 16.08.2005